Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
Yemesi, içmesi zararlı olanlar üçe ayrılır:
1- Öldürücü olanlar. Her zehir, cam tozu ve benzerleri böyledir. Bunları yemek, içmek haramdır.
2- Öldürücü olmayanlar. Toprak, çamur, kil ve benzerleri böyledir. Bunları çok yemek, içmek mekruh olup, zararsız miktarları mubahtır.
3- Organlarında zafiyet olanlara zarar verenler. Sağlam olanlara zarar vermezler. Bazı kimselere balık eti, süt, yumurta, biber gibi şeyler zarar verir. Bunlar, yalnız zarar verenlere haram, mekruh olur. Zarar vermeyenlere ise mubahtır. (Hadika)
Tütüne zararlıdır diyenler üçüncü maddeye dahil ediyorlar. Her içeni öldürücü bir zehir olduğunu bildiren bir ilim adamı yoktur. Tütündeki nikotinden dolayı, günde bir iki sigara içen zehirlenir diyen de yoktur. Çünkü bu söz, havada, boğucu olan karbondioksit gazı bulunduğu için, nefes alan zehirlenir demeye benzer. Nikotinden çok daha zehirli olan siyanür asidi, acı bademde de vardır. Bu zehirden dolayı acı badem yemek haramdır, mekruhtur diyen yoktur. Her şeyi fazla yemek, içmek zararlı olur. Aşırı tütün içmek elbette zararlıdır. Bunun için sigara herkese zararlıdır, kansere sebep olur diyerek, günde 1-2 sigaranın da zararlı olacağını sanmak, bu yüzden haram veya mekruh demek ilme aykırıdır.
Hanefi âlimi seyyid Ahmed Tahtavi diyor ki: Şafii âlimlerinin çoğu, tütüne tenzihen mekruh dedi. Hanefi mezhebinde, soğan, sarmısak gibi tenzihen mekruhtur. (Dürr-ül-muhtar haşiyesi)
İbni Abidin, abdestin sünnetlerini anlatırken diyor ki:
Pezdevi üsulünde denildiği gibi, haram olduğu açıkça bildirilmeyen her şey, sözbirliği ile mubahtır. Çünkü, Allahü teâlâ Bekara suresinde, (Yerlerde olan her şeyi sizin için yarattım) mealindeki âyet-i kerimede, hepsinin mubah olduğunu bildirmektedir. Tahrir kitabında bildirildiği gibi, Hanefi ve Şafii âlimlerinin çoğunluğuna göre, her şey yaratılışında helaldir. Ekmel-üd-din, (Pezdevi) şerhinde de böyle bildiriyor ve bir şeyin haram olduğunu işitmeyen kimselerin, o şeyi yemesi mubahtır diyor.
İmam-ı Muhammed, (Leş ve şarap, yasak edildikten sonra haram oldu) diyerek, her şeyin aslında mubah olduğunu, yasak edilince haram olduklarını bildiriyor.
Milyonlarla salih Müslümanın ve halife-i müsliminin, şeyh-ül İslamların kullandığı şeye, kendi aklı ile kötü alışkanlık demek, bunu haramlara benzetmeye kalkışmak, ancak cahillerin yapacağı iştir. İkinci Abdülhamid han tütün içerdi. Kendisine Şemdinan ve İskeçe şehrinden tütün gelirdi. İskeçe, Şemdinan ve Samsun tütünleri, kıyılmış halinde, latif kokmaktadır. Çubuğa koyup içerlerken, etrafa hoş kokusu yayılmaktadır. Bozuk, karışık tütün içerken iyi kokmazsa, halis ve hoş kokulusu kötülenemez. Acı biberi sevmeyen kimse, tatlı biberi, hatta acısını da kötüleyemez. Bunlara mekruh diyemez. Eğer derse, sözünün kıymeti olmaz. Herkes, sevmediği şeye haram, mekruh derse, din-i İslam, Hıristiyanlığa döner. Onun gibi karmakarışık olur.
Tütünü bırakmak nefs ile mücadele sevabı kazandırmaz. Bedene ihtiyacını vermemek, zulüm olur.
Günah olur. Nefs, ihtiyaca kavuşmakla doymaz. İhtiyaçtan fazlasını ve haramları ister. O halde, nefsle mücadele, haramlardan ve mubahların fazlasından sakınmaktır. Günde bir kere tütün içmemek, nefsle mücadele değildir. Tütünü, sıhhate ve keseye zararlı olacak miktarda fazla içmemek mücadeledir. Yalnız tütün ile değil, bütün mubahlarla da nefs mücadelesinin böyle olması gerekir.
Tütünü, afyona benzetmek de, onun herkese haram olacağını göstermez. Tersine olarak, zarar yapmayacak kadar az içenlere mekruh bile olmadığını, gösterir. Çünkü müctehidler, afyon gibi uyuşturucu maddeleri, haram olan içkilerden ayırmaktadır.
Dürr-ül-muhtar 3. cilt, 166.sayfada, (Benc veya Ban otu denilen uyuşturucu otu yemek mubahtır. Çünkü ottur. Bununla sarhoş olmak haramdır) diyor. İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken buyuruyor ki:
(İmam-ı Muhammede göre, çoğu sarhoş edenin azı da haram olması, sıvı olan içkiler içindir. Böyle olmasaydı, safran, anber gibi, fazlası sarhoş eden birçok katı maddelerin az miktarını yemek de haram olurdu. Bunlara haram diyen hiçbir âlim yoktur. Ban otu ve benzeri zehirli otların necis olduğunu hiçbir âlim bildirmedi. Ban otunun ilaç olarak kullanılması caizdir. Aklı giderip keyif verici olarak kullanılması caiz değildir. İmam-ı Muhammedin sözü sıvı haldeki içkiler içindir. Ban otu ve benzerleri, katı oldukları için, ancak sarhoş olmak için kullanılmaları haram olur. Bu da, çok miktarda kullanılmaları haram olur demektir. Az miktarda kullanılmaları haram olmaz. Mesela, Amber ve benzerlerini koku için ve Skamonya denilen zehirli mahmude otunu müshil olarak kullanmak ve diğer katı zehirli ilaçları az miktarda kullanmak haram olmaz. Caiz olur. Zarar veren çok miktarlarını kullanmak haramdır.) [Redd-ül muhtar]
Tütün abes de değildir. Abes, faydasız iş yapmaya, boş yere vakit geçirmeye denir. Çalgı ile, oyun ile vakit geçirmek böyledir. Tütün, vakit öldüren bir iş değildir ki, abes denilsin. Tütün içmek, faydalı iş yapmaya mani olmuyor. Tütün içerken kitap okunur. Misafir ile sohbet edilir.
Büyüklerin yanında, camilerde, vaazlarda, muhterem yerlerde içilmemesi de, haram veya mekruh olacağını göstermez. Büyüklerin yanında yatılmaz. Bunlara ve Kâbe' ye karşı ayak uzatılmaz. Vaazda, derste ekmek bile yenmez. Böyle, birçok yerlerde ve sıkıntı duyanların yanında yapılmayan çok şey vardır ki, başka yerlerde ve yalnız iken hiçbiri haram veya mekruh değildir. Camide alış veriş etmek, yüksek sesle konuşmak, kan aldırmak mekruhtur. Fakat bunlar, cami dışında mekruh değildir.
İhtiyaç deyince yalnız yiyip içecekleri anlamak, pek basit bir görüştür. Bedenin, ruhun çeşitli ihtiyaçları olduğu, din kitaplarında yer almaktadır. Bütün duyu organlarımızın farklı ihtiyaçları olduğu gibi, sinir sisteminin, hatta her organın ayrı ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların, ekmek, su gibi önemli olduğu, herkesçe bilinmektedir. Fıkıh kitaplarında, akla gelmeyen, çeşitli ihtiyaçlar görüyoruz. Mesela, Dürr-ül-muhtar' da, (Burnu ve teri silmek için mendil satın almak, ihtiyaç için olursa caizdir. Gösteriş için olursa, tahrimen mekruhtur) diyor.
Görülüyor ki, bir şeyi kullanmak bile, niyete göre ihtiyaç olmaktadır. Doyduktan sonra yemek haramdır. Fakat, oruç tutmak veya misafiri utandırmamak için olunca, helal, hatta sevap oluyor. Misafire ikram için, haram, helal oluyor da, haram olmayan tütünü ikram etmek neden suç olsun? Tütünü kötüleyenler, bu hücumlarını, keşke, İslamiyet' in haram ettiği şeylere karşı yapsalardı, çok sevap kazanırlardı. İslam' a büyük hizmet etmiş olurlardı. Fakat, şeytan herkesi bir taraftan yakalıyor. Hem İslamiyet' e saldırtıyor, hem de, ibadet yaptığını sanarak, kibre, ucba sürüklüyor. Bunları anlamadan konuşmak, dine de, söz sahibine de kusur getirir. Hissi, yani kendi görüşlerini, dinin emirleri ve yasakları durumunda göstermeye kalkışmak ve yapılan işlerin, helal mi, haram mı olacağını ayırırken taassuba kapılıp, nasslara dayanmamak felakettir.
Birkaç âlim ise, nafakadan kesilmesi, dumanı ile başkasını rahatsız etmesi, çok içerek bedene zarar vermesi... gibi şartlarda tütüne haram veya mekruh demişlerdir. Yoksa, mücerret [soyut olarak] tütünün içilmesini kötüleyen hiçbir âlim yoktur. El-Ukud-üd-dürriyye' nin ve Hadika ikinci cildinin sonunda, tütünün haram olmadığı vesikalarla ispat edilmiş ve Tahtavi' nin Merakıl-felah haşiyesi, orucu bozanlarda da uzun yazılıdır.
Şam âlimlerinden Mustafa Rüştünün Tuhfet-ülihvan ma kile fiddühan kitabında, insanın sıhhatini bozan, zarar veren şeyleri ve israfı uzun anlattıktan sonra, tütünün böyle olmadığını bildiriyor. Tütüne haram demek, vera ve takva da olmaz. Vera sahipleri, Allahü teâlânın haram etmediği şeye, haram diyemez diyor. Hanefi âlimlerinden allame Abdüllah bin Muhammed Nihriri ve Şafii âlimlerinden Ali bin Yahya Nevreddin Ziyadi ve Abdürraufi Münavi ve şeyh Ali Şevberi ve şeyh İsmaili Sencidi ve Maliki âlimlerinden allame Külli ve Hanbeli âlimlerinden şeyh Meri, tütünün haram olmadığına fetva vermişlerdir diyor. Zararı ve lüzumu olmayan şey için mubah, zihin durgunluğunu giderip, hafızasını kuvvetlendirene mendub, terk edince zarar verene vacib, kullanınca zarar verene haram, içmek istemeyene, tütün içmesi mekruh olur, diyor. Şarap böyle değildir. Şaraba alışan, tevbe etse, şarabı terk ettiği için hasta olup, ölse, sevap olur.
Âlimlerin çoğu tütüne mubah demiştir. Mesela Şeyh-ul İslam Ebülbeka, Ahmed bin Ali Hariri, İsmail Meraşi, kadi Abdürrahim, Ganim bin Muhammed Bağdadi, Şeyhul İslam Behai, Muhammed Tarsusi, Muhammed Kehvaki, Mısır âlimlerinden Yusüf Decvi ve Muhammed bin Abdülbaki Zerkani, allame Abdülgani Nablusi, Abdürrahman bin Muhammed İmadi, allame Ali Echüri, Mahmud-i Samini, Osman Bedreddin, seyyid Abdülhakim efendi, büyük âlim, veliyyi kâmil mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyorlar ki:
(Zarar ve alışkanlık yapmayacak kadar az içilen tütüne haram ve mekruh demekten sakınmalı, kesesine ve sıhhatine zarar vermeyecek kadar az içenleri fasık, günahkâr bilmemelidir.)
Tütün içmek israf mıdır?
İsraf, malı haram olan yere vermektir. Azı da, çoğu da israf olur. Büyük günah olur. İçki ve kumar için vermek böyledir. Sigara haram olsaydı, buna az veya çok verilen para israf olurdu. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(İnsanın bazı arzuları, tabiatından ileri gelmektedir. Hiç kimse bu isteklerden kurtulamaz. Mesela, sıcakta, insanın tabiatı serin bir şey içmek ister. Soğukta, sıcak bir şey ister. Böyle istekleri yapmak nefse uymak değildir. Çünkü, tabiatımızın zaruri istekleri mubahtır. Bu ihtiyaç maddelerini lazım olduğu kadar kullanmak sünnettir. Çünkü, bu tabii istekler nefsi emmarenin arzularının dışındadır. Nefs, mubahların lüzumundan fazlasını ve haramları ister.) [Mektubat 3/27]
Malı, ihtiyaç olan mubahlara harcamak israf değildir. Günah olmaz. Sigaraya alışmış kimsenin tabiatı ekmek ister gibi, tütünü istiyor. Böyle kimsenin, ihtiyacı kadar kullanması israf olmaz.