konyayı tanıyalım Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

konyayı tanıyalım

Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:45 pm

konyayı tanıyalım D02f6032b79080a503b839fd5953

Değerli arkadaşlar ciddi.com da bir çok memleketten arkadaşlarımız var.
Umuyorum Konya'danda birçok arkadaşımız bu sitede bizle beraber...
Bütün KONYA'lıları ve KONYA'da bulunanları bu konuya katkı yapmaya davet ediyoruz.
KONYA'mızın bilinmeyen güzel yönlerini,resimlerini,videolarını burada paylaşabilirsiniz.

Ben aslen ANKARA'lıyım ama 2 seneye yakın bir zamandır KONYA'da memur
olarak görev yapıyorum.Bu bölümde KONYA ile ilgili
güncel ve yeterli bir konunun olmadığını fark edince bu konuyu
açma gereği duydm...



KONYA TARİHÇESİ


Konya''da ve çevresinde yerleşik düzen Prehistorik
(Tarih öncesi) çağdan başlar. Bu çağ içinde
Neolitik - KaIkolitik - Erken Bronz Çağ kültürlerini
görürüz.

Bu çağın iskan yeri olan höyükler, Konya il sınırları
içindedir. (Çeşmelisebil''in ortasında da bir adet
höyük vardır.) Neolitik Devre (MÖ. 7000-5500) ait
buluntular, Çatalhöyük''teki arkeolojik kazılarda
meydana çıkmıştır.

Bugün Konya''nın bir semtinin içinde kalan
Karahöyük''te Hitit iskanı görülmektedir.
Senelerdir sürdürülen arkeolojik kazılar bu çağı
anlatan buluntular vermektedir.

Anadolu''da Hitit egemenliğine son veren Friygler Trakya''dan
Anadolu''ya göç etmiş kavimlerdir. Alaaddin Tepesi ve
Karapınar, Gıcıkışla, Sızma''dan elde edilen buluntular MÖ VII.
yüzyıla aittir. Frygyalılardan sonra Konya (KAVANİA) Lidyalılar ve
İskender''in istilasına uğramıştır. Daha sonraları Anadolu''da Roma
hakimiyeti sağlanınca Konya İkonium olarak varlığını korumuştur.
(MÖ 25) Antalya''dan Anadolu''ya çıkan Hıristiyan
azizlerden St. Paul Antiochia (Yalvac''a) sonra İkonium''a (Konya''ya)
gelmiştir. Bu devirde Hatunsaray Lystra-Derbe ve Laodica (Ladik;
Halıcı) ve Sille önemli Bizans yerleşim yeridir.

İslamiyetin Anadolu''da yayılması ile Bizans''a (Yani İstanbul''a) Arap
akınları başlamıştır. Emeviler, Abbasiler, Konya üzerinden akınlar
yapmışlardır.

1071 tarihindeki Malazgirt Meydan Savaşı''ndan sonra Anadolu''nun
büyük bir kısmı ile beraber Konya''da Selçuklular
tarafından Bizanslıların elinden alınmıştır.

Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah 1076 tarihinde Konya
yı başşehir yapmıştır.1080 tarihinde başkent İznik''e nakledilmiştir.
Kılıç Aslan I. 1097 tarihinde başşehri Konya''ya taşımıştır.
Konya 1097 tarihinden 1277 tarihine kadar aralıksız Anadolu
Selçuklularının başşehri olmuştur.

Konya 1277 tarihinde Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından ele
geçirilmiştir. Karamanoğulları devletinin egemenliğine
geçmiştir. Osmanlı Padişahlarından Murat II. 1442 tarihinde de
Karamanoğulları hakimiyetine son vermiştir.

Konya Osmanlı Devleti zamanında şöhret ve itibarını devam
ettirmiştir. Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim, Mısır ve İran
seferleri sırasında Konya''da konaklamıştır. Kanuni Sultan
Süleyman İran, Murat IV ise Bağdat seferi sırasında Konya''da
kalmışlardır.

Cumhuriyet Devrinde hızla büyüyen ve gelişen Konya, tarihi
eserleri ile bugün açık hava müzesi
görünümünde bir şehirdir.


İhtisap Ağalığı ( Çarşı Ağalığı)

Konya’da ilk mahalli teşkilatın 1830 yılında Çarşı
Ağalığı (İhtisap Ağalığı) adı altında kurulduğu belirtilmektedir. Bu
teşkilatın 1876 yılında belediye teşkilatı haline
dönüştürülmesiyle Konya İlk belediyesine sahip
olmuştur.

Konya Belediyesi’nin kuruluş tarihiyle ilgili olarak bazı
kaynaklarda 1868 yılı verilmektedir.Belediye Başkanı olarak Muhasebeci
Rahmi Bey’in adı geçmekte olup görevden ayrılış
tarihi 1869’dur. 1869 -1876 yılları arasında herhangi bir
belediye başkanı kaynakta belirtilmediğinden, Belediye’nin
kuruluş tarihini 1876 olarak kabul etmek daha doğru olacaktır.

Seyyahlar 1800 ve daha sonraki yıllarda Konya nüfusunu 15.000 -
20.000 arasında göstermiştir. 1853 yılında Konya’ya gelmiş
olan Jeolog P.D. Techihatchef şehrin nüfusunun 22.500, 1890
yılında ise Seyyah M.Gine 44.000 olduğunu yazmaktadır.

1868 yılı salnamesi Konya nüfusunu 16.732 Sille ve Hatunsaray ile
birlikte 17.649 olarak göstermektedir. 1884 salnamesine göre
nüfus 40.795’tir. 1894 salnamesine göre ise, 9.265
hanede 42.318 Müslüman, 1566 Ermeni, 899 Rum olmak üzere
toplam 44.762’dir

Seyyahnamelerin ve salnamelerin verdiği rakamlar Konya nüfusunun
uzun yıllar 20.000 – 40.000 arasında olduğunu, fazla bir
değişiklik göstermediğini, şehrin çeşitli nedenlerle
gelişemediğini belirtmektedir.

1923 yılında Belediye’nin bütçesi, 64.000
TL’dir. Belediye hizmet sahası 110 km² ‘dir. Şehirde
elektrik yoktur ve içme suyu, Su Komisyonu tarafından
işletilmektedir. Bu yıllarda belediye su dağıtım işleriyle
ilgilenmemektedir.İçme suyu kaynağı olarak o yıllarda
Çayırbağı

kaynağı kullanılmaktaydı.

1923 yılında Belediye Teşkilatı ve personel durumu

Meclis üyesi :12 Kişi

İdari İşler :1 Muhasebeci, 2 Katip

Fen İşleri :1 Fen Memuru

Sağlık İşleri :1 Doktor, 1 Aşı Memuru, 1 Ebe

Temizlik İşleri :1 Memur, 10 Hademe, 1 Bekçi, 1 Ahırcı

Zabıta İşleri: :1 Müfettiş, 1 Müfettiş Muavini, 9 Kolcu ( Zabıta Memuru )

1924 yılında şehre Mukbil ve Beypınarı içme suları
getirilmiştir. 1926 yılında Konya Belediyesi, 831 sayılı kanun gereği
şehrin su tesisatını devralmıştır. Yine 1926 yılında ****** Anıtı
dikilmiştir. 1924 – 1925 yıllarında Belediye itfaiye teşkilatı
kurulmuştur. 1929 yılında ise Dere Hidroelektrik Santralı inşa edilmiş
ve genel aydınlatma yapılmıştır.

Belediye, 1931 yılında 16200 hektarlık sahada 47.826 kişiye hizmet
vermekteydi. Şehirde 123 mahalle vardı. Belediye Meclisi 30 kişi,
hizmet sahası 110 km²idi. 1942’de şehrin ilk planı yapıldı.
1937’de İtfaiye Teşkilatı motorlu araçlarla kısmen
teçhiz edilmiştir.

Yine bu devirde Belediye Mezbahası inşa edilmiş, Dutlu içme suyu
01.06.1937 tarihinde şehir şebekesine bağlanmıştır. Ayrıca büz
fabrikası yapılmıştır.

Meram Yeni Yol Alt Geçidi

1945 yılında mahalle muhtarlıkları ihdas olunarak mahalle
mümessillikleri kaldırılmış ve mahalle işleri Belediye’den
alınmıştır. 1946 yılında 4 otobüs ile İstasyon ve Meram semtlerine
şehir içi yolcu nakline başlanmıştır.1946’da Konya
Elektrik A.Ş. tasfiye edilerek Konya Belediyesi tarafından katma
bütçeli Elektrik, Su, Otobüs, (ESO) İşletmeleri
kurulmuştur. 1926’dan 1946’ya kadar Konya Belediyesi Fen
İşleri Müdürlüğü’nce yürütülen
şehir içme suyu işleri 1946 yılında ESO ’ya devredilmiş,
1949 yılında Eski Meram Yolu’nda dizel elektrik santralı inşa
edilerek işletmeye açılmıştır.

1950 yılında asfalt inşaatı başlamış, ilk asfalt yol Meram yolu
olmuştur.1952 yılında şehirdeki asfalt yol 28.000 m²’dir.

Konya Belediyesi’nin 1953-1962 yılları arasındaki on yıllık
bütçesinin toplamı yaklaşık 55 Milyon TL. ve on yıllık
yatırımın bütçeye oranı %52’dir. Belediye hizmet
alanı 162 km² dir. 1962 yılı sonunda şehir kanalizasyon
şebekesinin uzunluğu 16.308 metreye, asfalt yol miktarı 426.403
m²’ye ulaşmıştır.

Şehir içinde sondaj kuyuları açılarak içme suyu
şebekesine ilave edilmiştir. 1953 yılında Göksu Hidroelektrik
santralı, ihale edilmiş ve 14.01.1959 tarihinde birinci kısmı işletmeye
açılmıştır.

1958 yılında Alaaddin tepesi üzerine inşa edilen Torance gazinosu
70 ‘li yıllarda tadilat görerek Nikah ve Düğün
Salonuna dönüştürüldü.1989 yılında Alaaddin
Keykubat salonu adıyla Konferans, Toplantı, Düğün ve Nişan
programlarına tahsis edildi. İkinci geniş kapsamlı tamir ve tadilatını
ise 2001 ve 2002 yıllarında gören salon hizmete devam etmektedir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:46 pm

Konya Belediyesi’nin 1953-1962 yılları arasındaki on yıllık
bütçesinin toplamı yaklaşık 55 Milyon TL. ve on yıllık
yatırımın bütçeye oranı %52’dir. Belediye hizmet
alanı 162 km² dir. 1962 yılı sonunda şehir kanalizasyon
şebekesinin uzunluğu 16.308 metreye, asfalt yol miktarı 426.403
m²’ye ulaşmıştır.

Şehir içinde sondaj kuyuları açılarak içme suyu
şebekesine ilave edilmiştir. 1953 yılında Göksu Hidroelektrik
santralı, ihale edilmiş ve 14.01.1959 tarihinde birinci kısmı işletmeye
açılmıştır.

1958 yılında Alaaddin tepesi üzerine inşa edilen Torance gazinosu
70 ‘li yıllarda tadilat görerek Nikah ve Düğün
Salonuna dönüştürüldü.1989 yılında Alaaddin
Keykubat salonu adıyla Konferans, Toplantı, Düğün ve Nişan
programlarına tahsis edildi. İkinci geniş kapsamlı tamir ve tadilatını
ise 2001 ve 2002 yıllarında gören salon hizmete devam etmektedir.

Meram Yeni Yol altgeçidi, Devlet Demir Yolları ile ortaklaşa bir projeyle, 1960 yılında trafiğe açılmıştır.

10.05.1966 tarihinde yeni şehir imar planı yaptırılmış, bu devrede
şehrin çeşitli yerlerine sondaj kuyuları açılarak
içme suyu şebekesine dahil edilmiştir. 1965 yılında asfalt
şantiye tesisleri kurulmuştur.

1963 yılında İmar Müdürlüğü, 1967 yılında Armoni
Mızıkası, 1970 yılında Otogar Müdürlüğü ve Fuar
Müdürlüğü, 1971 yılında ise Bahçeler
Müdürlüğü Belediye bünyesine katılmıştır. 1970
yılında Yeni otogar hizmete açılmıştır. 1972 yılında Göksu
Hidroelektrik Santrali, Türkiye Elektrik Kurumu’na
devredilmiştir.

Konya Milli Fuarı Açılıyor

1968 yılında bugünkü Konya Milli Fuarı’nın
nüvesini teşkil etmek üzere Kültürpark olarak
temeli atılıp inşaatına başlanan Fuar alanı, 1970 yılında tamamlanarak
yeni ilavelerle 30 Ağustos 1970 tarihinde 1. Konya Milli Fuarı olarak
hizmete açılmıştır. İlkin 45.000 m² lik Fuar alanı,
gördüğü rağbet ve halkın büyük ilgisinden
dolayı 100.000 m² ‘ye çıkarılmıştır.

Önceki dönem ile birlikte bu yıllar altyapı yatırımlarına
ağırlık verildiği, Gecekondu Önleme Bölgeleri’nin
oluşturulmaya başlandığı ve şehrin gelişiminin batıya doğru kayışının
hızlandığı yıllardır.

1973 yılında Koyunoğlu Müzesi, Belediye’ye devredilmiştir.
Adnan Menderes Toptan Sebze Hali ise Yeni Otogar’ın kuzeyinde,
1977 yılında bitirilerek eski hal denilen şimdiki matbaacılar ve
balıkçıların bulunduğu yerden taşınmıştır.Yine aynı yılda
Konestaş Ekmek Fabrikası açılmıştır. Konya Kamyon Garajı da
(Karatay Sanayi güneyinde) 1978’de hizmete girmiştir.

Elektrik İdaresi ESO’dan Ayrılıyor

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 25 Eylül 1980
tarihinde kabul edilen 2303 sayılı kanunla bütün belediye
meclislerinin feshedilmesi ve belediye başkanlarının da görevinden
alınması üzerine Konya Valisi, Belediye Başkanlığı görevini
de yürütmeye başlamıştır.

Milli Güvenlik Konsey’inin 34 numaralı kararı ile
“ülkemizde hızlı nüfus artışı ve köyden kente
göçün sonucu olarak büyük kentlerimizin
yakınlarda teşekkül etmiş olan belediyelerin; aydınlatma, su,
kanalizasyon ve ulaştırma gibi hizmetlerini yeterli bir şekilde
halkımıza götürmediği ve kontrolün aksamasına neden
olduğu” gerekçesiyle bu durumdaki belediyelerin
Sıkıyönetim Komutanlıkları’nın emirleri ile belediyelere
bağlanmaları öngörülmüştür. Bu şekilde 2. Ordu
ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 25 nolu bildirisi ile uygun
bulması sonucu Konya Belediyesi çevresinde bulunan Dere, Sille,
Hocacihan belediyeleri ile Kayacık, Tatlıcak, Saraçoğlu,
Taşrakaraaslan, Elmacı, Yaylapınar, Hasanköy, Karahüyük,
Yeni Kozağaç, Beybes, Hatıp, Köyceğiz, Yazır köyleri
Konya Belediyesi’ne bağlanmıştır. Bu yerlerden Dere ve Sille
Belediyeleri, Konya Belediyesi’nin Şube
Müdürlüğü, diğerleri ise mahallesi haline
getirilmiştir.

Bu ilhaklarla Belediye hizmet alanı 38 bin 700 hektardan 77 bin 600
hektara (mücavir alanla birlikte 128 bin 600 hektar)
çıkmış; merkez nüfus 329 bin 139’dan 353.300 ‘e
yükselmiştir.

Milli Güvenlik Konseyi’nin 34 numaralı kararı daha sonra
08.12.1981 gün ve 2561 sayılı “Büyükşehirlerin
Yakın Çevresindeki Yerleşim Ana Belediyelere Bağlanmaları
Hakkındaki Kanun” ile kesinleşmiştir.

Bu dönemde, 11 Eylül 1982 tarih ve 2705 sayılı yasa gereğince
ESO İşletmeleri Müessesesi’nin Elektrik
bölümü ile Dere Hidroelektrik santrali 1 Kasım 1982
tarihinde güç kaybı bulunmayan ve 2000 yılına göre
hazırlanan elektrik projesinin %90 gerçekleştirilmiş bir
elektrik şebekesi olarak TEK’e devredilmiştir.

1973 yılında devralınan Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi 1984 yılında yeni binasında hizmete açılmıştır.

Mayıs 1986’da Siemens Ağ firmasına, Konya Raylı Sistem
Proje’sinin yurtdışı malzeme ve mühendislik hizmetleri işi
ihale edilmiştir.Aynı yıl Belediye Sarayı(hizmet binası) hizmete
girmiş, halen burada hizmetini sürdürmektedir.

Konya Belediyesi, 20.06.1987 tarihinde kabul edilen; 27.06.1987
gün ve 19500sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 3399 sayılı
kanunla “Büyükşehir Belediyesi” haline
dönüştürülmüştür.

Kabataş Caddesi ( Denktaş cd.) alt geçidi ile Meram Eski Yol
caddesi üst geçidi de 1988 yılında trafiğe
açılmıştır.

Büyükşehir Belediyesine Geçiş

1989 yılı Mart ayında yapılan mahalli ( yerel) seçimlere Konya
Büyükşehir ve üç merkez ilçe
(Meram-Selçuklu-Karatay) olarak girilmiş ve artık Konya biri
Büyükşehir olmak üzere dört belediye başkanıyla
idare edilmeye başlamıştır.

13 Temmuz 1987’de temeli atılan Hafif Raylı Sistem, Eylül
1992’de hizmete girmiştir. 28.09.1989 tarihinde Konya Su ve
Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve
BESO son bulmuştur.BESO’nun su ile ilgili görevleri ve Fen
Müdürlüğü tarafından yürütülen
kanalizasyon işleri, KOSKİ’ye geçmiştir.BESO’ya ait
otobüs işletmesi, Otobüs İşletmeleri Genel
Müdürlüğü adı altında faaliyetlerine devam ettikten
sonra Eylül 1992’de Hafif Raylı Sistem’in de devreye
girmesiyle Toplu Ulaşım İşletmesi adını almıştır.

1993 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi, Japonya’da
dünyanın en başarılı on belediyesinden birisi olarak adını
dünyaya duyurmuştur.

16.11.1988’de ihale edilen Konya İçme Suyu Arıtma Tesisi 10.04.1995’te hizmete girmiştir.

29 Temmuz 1995’te Selçuklu Belediyesi sınırları dahilinde
(İstanbul yoluna) Şehirlerarası Otobüs Terminali’nin temeli
atılmış, 2000 yılında da hizmete açılmıştır.

5 Aralık 1990’da hizmete giren Uygun Satış mağazaları, USAM,
alanında yapmış olduğu öncülüğü tamamlaması ve
Konya’da marketçiliğin yayılması nedeniyle 28 Kasım
1995’te özelleştirilmiştir.

21 Aralık 1995’te Raylı Sistem’in 2.kısmı (Cumhuriyet Mah. Kampus arası) hizmete açılmıştır.

Trafik sorununa kalıcı ve sağlıklı çözümler
üretmek amacıyla inşa edilen İhsaniye Alt Geçiti ve Sanayi
Köprülü Kavşağı Kasım 1997’de hizmete
açılmıştır.

Kültür Sanatta Önemli Hizmetler

Doksanlı yıllarda kültür hizmetlerine de önem verilmeye başlanmıştır.

Kukla, Ortaoyunu ile öz kültürümüzü
yansıtmak ve dünü bugünde yaşatmak için 22 Kasım
1996’da Kukla Tiyatrosu kurulmuştur.

Hat, Ebru, Tezhib ve Osmanlı Türkçe’si gibi derslerin
verildiği Destegül Güzel Sanatlar mektebi de 12 Nisan 1997
tarihinden başlayarak eğitimini sürdürmektedir.

Büyükşehir Belediye’si, yapmış olduğu başarılı kitap
yayıncılığı ile de takdir toplayarak 1997 yılında Türkiye Yazarlar
Birliği’nce “Kamu Kurum Yayıncılığı” dalında
birincilik ödülünü almıştır.

Türk Tasavvuf Musikisini geliştirmek ve bu alanda eğitim vermek
üzere 16.07.1997 tarihinde Türk Tasavvuf Musiki Korosu ve
sema grubu kurulmuştur.

Ayrıca her yıl; Mevlana’yı anma programları, Altınbaşak
Kültür-Sanat Etkinlikleri, Ramazan Etkinlikleri, Aşıklar
Bayramı, Çocuk Şenlikleri, Sempozyum, Kongre ve panallerle dolu
olarak yılda yüz günü aşan bir faaliyet programı
uygulanmaya devam etmektedir.


NÜFUS

Konya ilinin nüfusu, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı kesin
sonuçlarına göre 2.192.166 kişidir. Nüfusun 1.294.817
kişisi şehirlerde yaşarken, 897.349 kişisi bucak ve köylerde
yaşamaktadır. Şehirde yaşayanların oranı %59, köyde yaşayanların
oranı %41'dir. Yine aynı nüfus sayımı sonucuna göre, il
merkezi nüfusu 742.690, ilin nüfus yoğunluğu ise km2 başına
57 kişidir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:47 pm

TURİSTİK YERLER
MÜZELER

MEVLANA MÜZESİ



Bu gün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana Dergahının
yeri, Selçuklu Sarayının gül bahçesi iken
bahçe, Sultan Alaadin Keykubat tarafından Mevlana'nın babası
Sultanü'l Ulema Bahaeddin Veled'e hediye edilmiştir.
Sultanü'l Ulema 12 ocak 1231 yılında vefat edince türbedeki
bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül
bahçesinde yapılan ilk defindir. Sultan'ül Ulema'nın
ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlana'ya
müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe
yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlana "Gök
Kubbe'den daha iyi türbe mi olur? Diyerek bu isteği reddetmiştir.
Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince
Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled mevlana'nın mezarının
üstünde türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul
etmiştir. "Kubbe-i Hadra" Yeşil Türbe denilen türbe dört
fil ayağı (Kalın sutun) üzerine 130.000 Selçuki Dirhemine
mimar Tebrizli Bedreddin'e yaptırılmıştır. Bu tarihtensonra inşaat
faaliyetleri hiç bitmemiş, 19.y.y. ın sonuna kadar
devametmiştir. Mevlevi Dergahı ve türbe 1926 yılında "Konya Asar-ı
Atıka Müzesi" adı altında müze olarak hizme başlamıştır 1954
yılında ise müzenin teşhir tanzimi yeniden elden geçilmiş
ve müzeni adı "Mevlana Müzesi olarak değiştirilmiştir.
Müze alanı bahçesi ile birlikte 65000 m2. İken, yeni
istimlak edilerek Gül bahçesi olarak düzenlenen
bölümlerle birlikte 18.000 m2. ye ulaşmıştır. Müzenin
avlusuna "Dervişan Kapısı" ndan girilir. Avlunun Kuzey ve Batı
yönü boyunca Derviş hücreleri yer almaktadır. Güney
yönü, Matbah ve Hürrem Paşa Türbesinden sonra,
Üçler Mezarlığına açılan Hamuşun (Susmuşlar) kapısı
ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan
Paşa Türbeleri yanında Semâhâne ve Mescit
bölümleri ile Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da
içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan
Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı Şadırvan ile Şeb-i
Aruz (Düğün Gecesi) havuzu ve avlunun kuzey yönünde
yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

KARATAY MÜZESİ

Karatay Medresesi, Sultan İzzeddin Keykavus II. Devrinde Emir
Celaleddin Karatay tarafından, 649 Hicri (1251 Miladi) yılında
yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Osmanlılar Devrinde de
kullanılan Medrese XIX. Yüzyılın sonlarında terk edilmiştir.
Anadolu Selçuklu devri çini işçiliğinde
önemli yer bulunan Karatay Medresesi 1955 yılında "Çini
Eserler Müzesi" olarak ziyarete açılmıştır. Karatay
Müzesinde, Beyşehir Gölü kenarındaki Kubat-Âbad
Sarayı kazı buluntuları arasında olan duvar çinileri,
çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan
Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait çini ve seramik
tabaklar, kandiller ve alçı buluntuları sergilenmektedir.

SIRÇALI MEDRESE (Mezar Anıtları Müzesi) Mezar Anıtları
Müzesi, Konya'daki Selçuklu Dvri eski eserlerinden
Sırçalı Medrese'de 1960 yılında açılmıştır.
Sırçalı Medrese, 1242 yılında Bedreddin Muslih tarafından
yaptırılmış, çinilerle süslü açı (avlulu)
medreselerden birisidir Konya şehrinde kamulaştırılan mezarlıklardan
toplanan tarih ve sanat tarihi yönünden değerle mezar taşları
selçukluluar Devri, Beylikler ve Osmanlılar Devri'ne göre
tasnif edilerek teşhir edilmişlerdir. Ayrıca Mezar taşları, şekil,
motif ve yazı karakterleri de gözönüne alınarak
değerlendirilmiş ve kronolojik bir sıraya konulmuştur.

AKŞEHİR MÜZESİ

Akşehir Arkeolog Müzesi: Hitit, Frigg Lidya, Roma ve Bizans
dönemi eserleri teşhir edilmektedir. ****** Müzesi:
İstiklal Savaşı sırasında Garp Cephesi Komutanlığının karargahı olarak
kullanılan tarihi bina, ****** Müzesi olarak o
günkü özellikleri koruyarak bugünde hizmet
vermektedir. ARKEOLOJİ MÜZESİ

Konya Arkeolojik Müzesi, 1901 yılında Karma Orta Okulunda
açılmıştır. Daha sonra 1927 yılında Mevlana Müzesine 1953
yılında İplikçi Camii'ne taşınmıştır. 1962 yılında ise
bugünkü müze binası kurularak hizmete girdi.
Müzede, Neolitik, Eski Tunç, Orta Tunç (Asur ticaret
kolonileri), Demir (Frig, Urartu,), Klasik, Helenistlik, Roma ve Bizans
çağlarına ait eserler sergilenmektedir. Neolitik eserler
Çumra, Çatalhüyük, Erbaba ve Süberde
kazılarında, Eski Tunç Eserler; Sızma ve Karahöyük
kazılarında, Asur ticaret kolonileri çağı Karahöyük
kazılarında ele geçen eserlerdir. Konya Alaaddin tepesi
kazılarında bulunan Frig çaı kap parçaları ile Konya
Karapınar Kıckışla höyükte bulunan çeşitli formlarda
Frig çağı kapları ve Lidya kapıları da sergilenmektedir. Yine
Kıcıkışla höyükten Klasik Çağ Alabastron, Aryballos,
Lekythos ve Kylixler bulunmaktadır. Arkeoloji Müzesinin
görülmeye değer eserleri Roma lahitleridir. Roma ve Bizans
çağından sunak mezar stel ve Ostotekler müze iç
teşhirinde ve bahçede sergilenmektedir. Sille Tatköy ve
Çumra Alibeyhöyük'de müzemizce yapılan kabartma
kazılarında M.S 6.y.y, ait kilise taban mozaikleri yerinden
kaldırılarak müzemizde teşhir edilmektedir.

ETNOGRAFYA MÜZESİ

Bölge Müzesi tarzında eğitim amaçlı olarak inşaa
edilen bina 1975 yılında Etnografya Müzesi olarak hizmete
açılmıştır. Üç katlı binanın bodrum katında
fotoğrafhane, arşiv ayniyat ve etütlük eser depoları,
kaloriferhane ile halen çalışmaları devam etmekte olan ve 1999
yılı içerisinde açılması planlanan Halı Kilim seksiyonu
bulunmaktadır. Bu bölümde Etnografya Müzesi depolarında
bulunan başta Selçuklu Halı örnekleri olmak üzere,
Dünyanın bilinen birkaç halı-kilim dokuma merkezinden
birisi olarak kabul edilen Konya Bölgesi'ne ve Türkiye
sınırları içersinde kalan meşhur halı-kilim dokuma merkezlerine
ait halı ve kilimler sergilenecektir. Zemin katta teşhir salonu ve Dr.
Mehmet ÖNDER Konferans Salonu; birinci katta bürolar, idari
hizmet servisleri, kütüphane ve eser depoları
bulunmaktadır.Teşhir salonunda satın alma, hediye ve başka
müzelerden devir yolu ile müzeye kazandırılan daha çok
Konya ve çevresine ait etnografik eserler sergilenmektedir.

İNCE MİNARE MEDRESE (Taş ve Ahşap Eserler Müzesi)

Selçuklu Vzeiri sahip Ata Fahreddin Ali tarafından hadis ilmi
okutulmak üzere (Hicri 663) 1254 yılında yaptırılmıştır. Mimarı
Abdullah oğlu Kelük'tür Selçuklu taş işçiliği
Şaheserlerinden olan taç kapısı üzerinde kabartmalı
geometrik ve bitkisel bezemelerle birlikte Selçuklu
sülüsüyle yazılmışı "Yasin ve Fetih" sureleri
vardır.Binanın iç mekanları avlu, eyvan, dershane, ve
öğrenci hücrelerinden oluşur.Minare kaidesi kesme taşla kaplı
tuğla malzeme kullanılarak yapılmış ve ön cephede akant yaprağı
ile bezelidir. Yarı piramit formlu üçgenle ve oniki
köşeli, gövde köşeleri turkuaz mavi sırlır tuğladan
yapılmış çift şerefelidir. 1901 'de yıldırım düşmesiyle
birinci şerefeye kadar yıkılmıştır. 1956 yılında müze olarak
açılmış olup Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine
ait taş ve ahşap eserler teşhir edilmektedir.

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÖZEL KOYUNOĞLU MÜZE VE KÜTÜPHANESİ

Konya'nın köklü ailelerinden A.R. İzzet KOYUNOĞLU, Topraklık
mahallesindeki evinde yıllarca toplamış olduğu tarihi eserlere
özel bir müze ve kitaplık kurmuştur. Daha sonra kurmuş olduğu
müze ve kitaplığı Konya Belediyesi'ne bağışlanmıştır. Konya
Belediyesi'nce modern müzecilik anlayışının her türlü
ihtiyacına cevap verecek şekilde yaptırılarak bugünkü
durumuna getirilmiştir. Müzede arkeolojik eserler ile etnografik
eserler sergilenmektedir. Müze bahçesinde bulunan İzzet
Koyunoğlu'na ait ev restore edilerek tipik Konya evi örneği olarak
ziyarete açılmıştır. Binada eski ve yeni sivil mimari arzı bir
arada bulunmaktadır. Müze yazma, basma eserler bakımından
çok zengindir. ATATÜRK MÜZESİ

****** caddesinde yer alan yapı 1912 yılında yapılmıştır. Bina
XX. Yüzyıl ulusal mimari örneklerinden olup 1928 yılında
Konyalılar tarafından ******'e bağışlanmıştır. 1954 yılında
Müze olarak açılmıştır. Müzenin teşhirinde
******'ün kullandığı elbise ve eşyaları ile Konya'nın
kurtuluş savaşındaki yerini anlatan belge, fotoğraf ve gazete
küpürleri sergilenmektedir.

EREĞLİ MÜZESİ

Arkeoloji ve Etnoğrafik eserlerin beraber sergilendiği bir
müzedir. Türk İslam Eserleri, Etnografya, Hitit, Frig, Yunan,
Roma ve Bizans dönemi eserleri ise Arkeoloji seksiyonlarında
teşhir edilmektedir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:47 pm


ÖREN YERLERİ

İVRİZ KAYA ANITI

Tuvana Krallığından günümüze kalan en önemli
kültür varlığımız ivriz Kaya Kabartması'dır Ereğli
ilçesinin 17 km. güneyinde bu gün Hakapınar
ilçesine bağlı Aydınkent Köyü içinde, Toroların
kuzey eteklerindeki vadilerin birisinde kaya üzerine yapılmış olan
bu anıt 4.20 m x 2.40 m. ölçülerindedir. Torosların
derinliklerinden gelen zengin kar sularının oluşturduğu tarihi İvriz
Çayı'nın kaynağında, o çağlarda da Ereğli ovasına hayat
veren bu suyun çıktığı yere, özellikle seçilerek
yapılmıştır. Kaya'nın güneye bakan yüzeyine yapılmış olması
sebebiyle oldukça iyi korunarak zamanımıza kadar gelmiş bir
eserdir.Kabartma M.Ö. 800 yıllarında da bu bölgenin, Tuvana
ülkesinin en görkemli krallarından Var-pa-la-waş tarafından
yaptırılmıştır. Tanrının yüz kısmını önünde ve kralın
arkasında Hitit hiyeroglif yazısı vardır. Bu yazıda "Ben hakim ve
kahraman Tuvana Kralı Var-pa-la-waş, sarayda bir prens iken bu asmaları
diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin" denilmektedir.

SİLLE (Siyata)

Sille Konya il merkezinin 8 km. kuzeybatısındadır. Bugün merkez
belediye hudutları içinde olup, şehir otobüsü
çalışmaktadır. Erken Hıristiyanlık dönemini de önemli
bir merkezidir. Bu dönemden başka Ak Manastır diğer adı ile HAGİOS
Khariton (St.Chariton) olmak üzere bir çok manastır
keşişler tarafından kayadan oyularak yapılmıştır. Bu manastırlar
dünyada kurulan ilk manastırlar arasındadır.

AK MANASTIR

Geniş ve mağara gibi kayadan oluşmuş olup, mağaraya itaf edilmiş bir
kilisesi, 6-7 şapeli ve bir çok hücreleri vardır. Bu
manastırda bulanan Mikael Hommenos ve Mikaeles oğlu Abraham'a ait mezar
taşlarları Konya Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir.

ÇATAL HÖYÜK

Çatalhöyük, Konya'nın Çumra İlçesi
sınırlarında olup, İlçenin 10 km. doğusunda yer almaktadır.
Höyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü olan
bir tepe şeklindedir. Bu iki yükseltisi nedeniyle çatal
sıfatını almıştır. Çatalhöyük 1958 yılında J.Mellart
tarafından keşfedilmiştir, 1961-1963 ve 1965 yıllarında kazısı
yapılmıştır. Yüksek tepeni batı yamacında yapılan
çalışmalar neticesinde 13 yapı katı açığa
çıkartılmıştır. En erken yerleşim katı (1) ise M.Ö. 5500
yıllarında tarihlenmektedir. Stil Kritik yolu ile yapılan bu tarihleme,
C14 metodu ile de doğrulanmıştır. İlk Yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk
kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine
ışık tutan bir merkezdir. Yapılarda kullanılan malzeme kerpiç
ağa ve kamıştır.Çatalhöyük'te 1996 yılına kadar
kazılar yapılmamış bu yıldan itaberen üç yıldır İngiliz
Arkeoloji Enstitüsü tarafından Ian Hodder başkanlığında
kazılar devam etmektedir. Bulunan kazı eserleri ise Konya Arkeoloji
Müzesine teslim edilerek bir kısmı teşhir edilmekte diğerleri ise
depolarda koruma altına alınmış durumdadır.

SİLLE AYA-ELENA MÜZESİ

Sille, Konya ili, Selçuklu ilçesine bağlı kent merkezine
7 km. uzaklıkta bir yerleşim yeridir. İsa'nın doğumundan 327 sene sonra
Bizans İmpartoru Constantin'in annesi Helena, Hac için
Kudüs'e giderken Konya'ya uğramış, buradaki ilk hıristiyanlık
çağlarına ait oyma mabetleri görmüş, hıristiyıanlara
Sille'de bir mabed yaptırmaya karar vermiştir. Mihail Arhankolos adına
bu kilisenin temel atma töreninde bulunmuştur. Kilise asırlar boyu
onarımlar görerek günümüze kadar gelmiştir.
Kilisenin iç kapısının üstünde Yunan harfleriyle
yazılmış Türkçe bir tamir kitabesi kilisenin tarihi
hakkında bilgi vermektedir. Bu kitabe 1833 tarihlidir. Aynı kitabenin
üzerinde ise kilisenin dördüncü tamiratının Sultan
Mecit döneminde gördüğünü belirten
üç satırlık bir kitabe daha bulunmaktadır. Kilise
düzgün kesme Sille Taşı ile yapılmıştır. Avlusunda kayalara
oyulmuş odalar bulunmaktadır. Kilisenin kuzeye açılan kapısından
dış nartexe girilir. Burada kadınlar mahfeline çıkan iki
yönlü taş merdivenler yer almaktadır. Kilisenin ana kubbesi
dört fil ayağı üzerinde olup, kilise üç
sahınlıdır. Kilisenin içerisinde ahşaptan içerileir
alçı süslü bir vaaz kürsüsü ile apsidle
ana mekanı ayıran ahşap alçılı kafes bir sanat şaheseridir.
Kubbe geçişlerinde ve taşıyıcı ayaklarda Hz. İsa, Hz. Meryem ile
havarilere ait resimler bulunmaktadır.

EFLATUNPINAR HİTİT ANITI

Konya İli, Beyşehir İlçesi, içinde bulunmaktadır. Anıt
W.J. Hamilton (1849) da bilim dünyasına ilk haber veren kişidir.
Daha sonra F.Sarreve J. Garstang ayrı ayrı yayınlamışlardır. Anıt bir
su kaynağıdır. Kenarında dikdörtgen taşlar üzerinde
kabartmalardan oluşmaktadır. Niteliğin kaybetmeyen kabartmalar ön
kısmındaki14 adet taş bloklar üzerine oyulmuştur. Anıtın ilk planı
bilinmemektedir. Bu anıt açık hava anıtlarından daha
küçüktür. Doğal bir kayaya oyulmamış, her
parçanın üzerinde figür bulunan blok taşların
örülmesiyle oluşmuştur. Su kaynağının yanında bulunan bu
anıtın su toplama havuzunun ilk yapılış tarih araştırılmamıştır.
Eflatunpınar Anıtı'nın blok taşları üzerendeki figürler;
üstte güneş kursu, ortada tanrıça ve tanrı diye kabul
edilen figürerin arasında, yanlarıda ve en alttaki figürler
elleri yukarıya doğru kaldırıp tanrı ve tanrıçayı
selamlamaktadır. Bu anıt Hitit Krallık dönemine tarihlenmektedir.
1996 yılında Konya Müze Müdürlüğünce Anıt
çevresinde temizlik ve kazı çalışmaları başlamıştır.
Çalışmalarda anıtın 3.34x3 m. ölçülerinde
dikdörtgen planlı bir havuzun parçası olduğu ortaya
çıkmıştır. 1998 yılı çalışmalarında anıtın alt kısmında
beş adet daha tanrı kabartması tesbit edilmiş olup, ilerideki yıllarda
kazı çalışmaları devam ettirilecektir.

KİLİSTRA ANTİK KENTİ

Kilstra Antik Kenti Konya'nın 34 km. güney batısındaki Hatunsaray
Bucağının 16 km. kuzey batısındaki Gökyurt Köyü
sınırları içerisinde yer almaktadır. Yapılan çalışmalarda
M.Ö. III. Y.y. kadar yerleşim olduğu anlaşılmıştır. Listradan
(Hatunsaraya gelip Mistiya'ya Beyşehir'e doğru devam eden tarihi kral
yolu (Vig Seboste) üzerinde yer almaktadır. Kilistra Antik
kentinin M.S. 7. y.y. da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması
ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında
giderleri İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından
karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü
adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı
Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve
Şırahanelerde temizlik restorasyon, çevre düzenlemesi
yapılmıştır. Haç planlı Şapel iç ve dışı yekpare kaya
oyuğu olması nedeniyle eşine az rastlana nitelikte olup M.S. 8.y.y.'a
aittir. Sümbül Kilisede M.S. 8.y.y'a ait olup devrini
yansıtan süslemeler Bizans Devrine ait Büyük Su Sarnıcı
ise karşılıklı yekpare kayaya oyulmuş dörder payeye otura 3 nefli
plan gösterir. Çiftli Şırahane ise karşılıklı yekpare iki
kay içine oyulmuş çevresi ise bir kompleks halindedir.
Doğu Şırahane'nin giriş kapısı eşiğinde M.Ö. I.yy'la ait kentin
adını veren bir yazıt bulunmuştur. Bizans devrine ait kaya oyuğu iki ev
ortaya çıkartılmıştır. Kilistra antik kenti oldukça geniş
alana yayılmış kaya oyuğu yerleşmeleri şeklindedir. Gelecek yıllar
yapılacak kazı ve temizlik çalışmaları buranın Ürgüp,
Göreme gibi turistik bir yer olmasını sağlayacak
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:48 pm

KARAHÖYÜK

Konya il Merkezine 15 km. güney doğusunda Harmancık
mahallesindedir. Ulaşım belediye otobüsleri ile sağlanır. Ord.
Prof. Dr. Sedat ALP başkanlığında 1953 yılında başlayan kazılar halen
devam etmekte olup, üzerinde en az uzun süren çalışma
en eski Türk kazılarındandır. Karahöyük'te yapılan
araştırmalarda höyüğün M.Ö. 3000 (Eski Tunç
Devri-M.Ö. 2000 Asur ticaret kolonileri devri) de iskan edildiği
anlaşılmış olup, 27 yerleşik katı tespit edilmiştir. Konya
bölgesinin M.Ö. 3000 ve 2000 yıllarının tarihe ışık tuttuğu
bilinmektedir. Eski Anadolu'nun en önemli şehir harabeleri
arasındadır. Karahöyük kazılarında çıkan buluntular
devrinin kültürel ve ticari ilişkileri anlatan belgelerdir.
Hitit İmparatorluk Çağı öncesi eski Tunç Devri
Mühür sanatının Orta Anadolu'nun güney bölgesindeki
en önemli buluntularını veren merkezdir. Grafitolan kap markaları
ve bazı mühürler Anadolu'da yazının erken safhalarının
araştırılmasında yardımcı olmaktadır.Gaga ağızlı testiler, fincanlar,
yonca ağızlı testiler, rhytonar, üzüm salkımı biçimli
kandilleri ve diğer buluntular olup ayrıca at nalı biçiminde
atkılar devrinin karakteristik eserleridir. Buluntular Konya Arkeoloji
Müzesi'nde teşhir ve muhafaza edilmektedir.

BOLAT ÖRENLERİ

Bolat yaylası ören yeri, Hadim, ilçesi Bolat köyü
sınırları içinde kalan Temaşalık mevkiindedir. Literataüre
adı Astra olarak geçmiş olan antik kent, Hadim ilçesinin
kuzey batısında ve Hadim'e 17 km. uzaklıktadır. Hellenistik, Roma ve
Bizans devirlerinde iskan gördüğü yüzey
buluntularından anlaşılmaktadır. Kentte ait önemli sayılabilecek
kalıntılar; nekropol alanı, bouleterion, kilise ve büyük
yapıdır. 1992-93-94 yıllarında Konya Müze
Müdürlüğü'nce kurtarma ve temizlik
çalışmaları yapılmıştır.

NEKROPOL ALANI

Kentin güneyindedir. M.S. 3.yy'a ait bol miktarda mezar steli ve
lahit parçaları bulunmaktadır. Stellerde; boğa başları, asma
dalı, üzüm salkımları ve medusa başları işlenmiştir.
Stellerde insan figürü işlenmiştir.

BOULETEFERİON

Kentin batısındadır. Yüksek bir noktada kurulmuştur. Cave alanının bir bölümü ayakta kalabilmiştir.

SELÇUKLU KÖŞKÜ

Alaaddin Tepesini çeviren iç kalenin kuzey eteğindedir.
Sarayın II. Kılınçaslan'a ait olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Köşk, Alaadin Keykubat I zamanında genişletilerek tamir edilmiş,
kare bir plan üzerine harç ve tuğlalarla iki kat olarak
yapılmış, altı kat kerpiç ve molozlarla takviye edilmiştir.
Köşk bugün harap olmuş bir duvar parçasından
ibarettir. Son defa 1961 yılında bu tek duvarın beton bir şemsiye ile
muhafazası yoluna gidilmiştir.

KUBADABAD SARAYI

Beyşehir Gölü'nün güneybatı kıyısında, Heyran
Köyü yakınındaki alanlardan biri üzerindeiri.1236
Selçuklu Sultanı I. Alaadin Keykubat tarafından yaptırılmış
35x50m. boyutunda yazlık bir saraydır. 1950-1953 yılları arasında
Mehmede Önder ve Zeki Oral tarafından yapılan arkeolojik kazılarda
bulanan çiniler ve panolar Konya'daki Çini Eserler
Müzesi'ne kaldırılmıştır. Saray, Kız Kalesi, tersane, hamam
vs.'nin kalıntıları bulunmaktadır. 35x50 m. boyutundaki saraya ait
kalıntılar arasında göl kıyısı tarafından ancak sarayın terası yer
almıştır.

YERKÖPRÜ MAĞARASI

Konya, İli, Hadim İlçesi sınırının yakınlarında, Göksu
Vadisinde bulunmaktadır. Mağaraya Konya-Karaman yoluyla
Kayaağzı-Habibler Köyleri üzerinden 116 km.'lik bir
yolculukla ulaşılmaktadır. Ayrıca mağaranın bulunduğu Göksu
Vadisine Mersin-Silifke üzerinden de ulaşılabilmektedir. Köy
yolları stabilizedir.Mağara tamamen bir traverten tüfün
içinde yer almaktadır. Türkiye'nin doğası en güzel
mağaralarından birisidir. Göksu Nehrinin, bu traverten
tüfünün altına oluşturduğu mağara 5000 m. kadar
uzunluktadır. Suyun battığı yerde mağara sifolanmaktadır. Mağaranın
çıkış ağzında, Göksu Nehrinin, dışarıdan akan bir
bölümü mağaradan çıkar. Diğer
bölümüne bir şelaleler ile birleşirken bir doğa harikası
oluşturmakta ve derin, mavi göller oluşturarak Göksu Nehri
devam etmektedir.

BALATİNİ MAĞARASI

Mağara Konya İli, Beyşehir İlçesine bağlı Çamlık Beldesi
ile Derebucak ilçesi sınırlarında yer almaktadır. Konya -
Beyşehir - Üzümlü-Manavgat yolunun 45. km'sinden ayrılan
yolla Çamlık veya Derebucak üzerinden, bu iki yerleşim
merkezini bağlayan stabilize karayolu ile ulaşılmaktadır.
Çamlık'a 5 km. Derebucak'a 6 km. uzaklıkta bulunmakta olup
Körükini ile Suluin mağaralarının 3 km. kuzeybatısınadır.
Toplam uzunluğu 1830 m olan mağaranın düden ve kaynak konumunda
iki girişi vardır. Balatini mağarası üst üste bulunan iki
farklı seviyeden oluşmuştur. Üst katı oluşturan fosil kolun emini
tamamen mağara kili ile kaplıdır. Alt kat olan su taşıyan asıl galeri
de ise suyun az olduğu dönemlerde su içinden
yürünerek ilerlenebilmektedir. Sadece bir 5 m'den daha derin
olan 3 adet Cadıkazanı geçiş tekniği yada bot kullanılarak
geçilebilir. Traverternleri, Heykel Odası, ve Dev Cadı kazanları
mağaranın görülmeye değer güzellikleridir.

KÖRÜKİNİ MAĞARASI

Kona İli Beyşehir ilçesine bağlı, Çamlık Beldesinin 500
m. Güneybatısında bulunan mağaraya stabilize yola ulaşılmaktadır.
Toplam uzunluğu 1250 m. olan Körükini Mağarasının
içinden Uzunsu Deresi geçmektedir. Mağaradan çıkan
su değirmen vadisine daha sonra da Değirmen Mağarasına girmektedir.
Tamamıyla aktif olan mağarada bot kullanımı hatta büyük kaya
blokları arasında şelaleler yapan suyu geçmek ayrıca bir deneyim
gerektirmektedir. Mağaraya giriş için yaz ve sonbahar ayları en
uygun zamanlarıdır. Bahar ayları aşırı su, sifonlara, şelaleler
nedeniyle tehlikeli olabilir.

SULUİN (DEĞİRMEN İNİ) MAĞARASI

Konya İli Beyşehir İlçesine bağlı Çamlık Beldesinin 500
m. Güneybatısında bulunan mağaraya stabilize yolla ulaşılmaktadır.
Körükini Mağarasından çıkan Uzunsu Deresi 100 m.
Uzunluktaki Değirmen Vadisi boyunca kayalıklar arasında akarak
Değirmenini Mağarasına girmektedir. Buradan su dev kaya blokları
arasından şelaleler yaparak ilerlerken, mağara çok geniş ve
yüksek bir galeri halinde devam eder ve 150 m. sonunda
büyük göle ulaşır.

SAKALTUTAN MAĞARASI

Konya iline bağlı Seydişehir İlçesi yakınlarındadır. Mağaraya
Seydişehir, Süleymaniye Köyü-Mortaş yolu ile ulaşılır.
Dikey bir mağara olan Sakaltutan Mağarasının toplam derinliği 303 m.
dir.

SUSUZ MAĞARASI

Mağara, Seydişehir ilçesine bağlı Susuz Köyünde yer
almaktadır. Aktif olan mağara, biri yatay diğeri ise 60 m.'lik dikey
bir iniş olan iki girişe sahiptir. Mağaranın toplam uzunluğu yaklaşık
2000 m.'dir. Mağara boyunca yer altı nehrinin akışı
gözlenmektedir. Özellikle ilkbahar aylarında mağaraya
girilmesi tehlikeli olabilir.

TINAZTEPE MAĞARASI

Mağaraya Konya-Seydişehir-Manavgat yolunda Seydişehir'den 35 km.
mesafede bulunmaktadır. Toplam uzunluğu 1650 m. Derinliği 65 m. olan
mağara Tınaztepe'nin güneybatı yamacında yer almaktadır. Fosil ve
aktif olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Fosil
bölümüne bahar aylarında girilecek olursa, sayısı 5'i
bulan göllerin botla geçilmesi gerekecektir. Sonbahar
aylarında suların azalması sonucu aynı galeri yürünerek
geçilebilir. Beşinci gölden sonra mağarada 30 m.'lik bir
inişle Büyük Salon'a gelinmektedir. Bu salon gölle son
bulmaktadır.

PINARBAŞI MAĞARASI

Beyşehir gölü güneyinde bulunan Kızılova Polyesinin
güneybatı yamacında yeralır. Beyşehir-Derebucak karayolundan
ayrılan bir yol, Kızılova polyesinden geçerek Pınarbaşı
Köyüne varırı. Mağara, köyün hemen
yakınındadır.Pınarbaşı, Krestase kireçtaşlarındaki belirgin bir
fay üzerinde gelişmiş yatay bir mağaradır. İçinden
büyük bir karstik kaynak çıkan mağarada geçmesi
zor sifon ve göller yer alır. Bu nedenle araştırması zor bir
mağaradır. Ayrıca damlataş birikimi yönünden son derce
zengindir.

BÜYÜK DÜDEN MAĞARASI

Mağara Konya İli Derebucak İlçesindedir.
Konya-Beyşehir-Derebucak yolundan sonra, Derebucak'dan ibradi
yönünde, 18'nci km.'de, Kembos Ovası batı kıyısında yer
almaktadır.Genişliği 1 km. uzunluğu 15 km. olan Kembos Ovası, bahar
aylarında eriyen kar suları ve özellikle Uzunsu Deresi ile gelip
toplanan suları bir başka düden olan Feyzullah Düdeni ile
birlikte drene etmektedir. Bu düdenlerden batan su Atınbeşik
Düden suyu Mağarasından geçerek Manavgat çayına
karışmaktadır. Mağarasının turistik bir önemi olmamakla birlikte,
speolojik açıdan önem taşımaktadır. 714 m. uzunluğundaki
düden de çok sayıda göller, dev cadı kazanları ve
sifonlar bulunmaktadır.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:49 pm

FEYZULLAH DÜDENİ

Düden, Konya İlinin, Derebucak ilçesine yaklaşık 25 km.
uzaklıktadır. Aktif bir düden özelliğinde olup ilkbaharda,
Kembos Polyesinin sularını drene eder.

YAPILAR

A) SİVİL MİMARİ

KERVANSARAYLAR

ZAZADİN HANI

Sultan Alaeddin Keykubat devrinde (633-Hicri 1236 Miladi yılında)
Selçuklu Emirlerinden Vezir Sadettin Köpek tarafından
yaptırıldı. Yazlık ve kışlık tiplerin birleşmesinden meydana gelmiş
avlu tipte yapılmıştır. Hanın boyu 104 m., eni 62 metredir.Taş yapının
dış duvarlarından gayri İslami devirlere ait eserlerden bazı
parçalarda kullanılmıştır. Konya-Aksaray yolunun 25. Km'sinde
Tömek bucağındadır.

HOROZLU HAN

1248 yılında bugünkü Konya-Aksaray asfaltının 8.'sinde kışlık olarak yapılmıştır.

KIZILVİRAN HANI

Konya-Beyşehir yolu üzerinde olup, Konya'ya 44 km. uzaklıktadır.
Kışlık ve yazlık olmak üzere iki tipte yaptırılmıştır.

OBRUK HAN

Anadolu Selçuklu döneminde ticaret yolları üzerinde
kurulan hanlardan bir örneği de Obruk Hanıdır. Oburk Hanı,
Konya'yı Aksaray'a bağlayan yol üzerindedir.

SULTAN HAMAMI

Larende caddesinde Sahip Ata Külliyesine ait olan Sultan Hamamı bugün de faliyetine devam etmektedir.

MAHKEME HAMAMI

Şerfaddin Cami ile Şemsi-i Tebrizi Cami arasında yer alan tarihi
özellikleriyle milletimizin temizliğe verdiği önemi yaşatan
(Türk Hamamı) vasıflarını taşıyan mahkem hamamı faaliyetine devam
etmektedir.

MERAM HAMAMI

meram mesireliğinde, tarihi köprü çıkışında yer alan
Beylikler devrinde yapılmış Meram Hamamı, yeli ve yabancı
ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

MEYDAN HAMAMI

Akşehir'de 1329 yılında Subaşı Emir Şerafeddin tarafından yaptırılan hamam, bugünde hizmet vermektedir.

ORTA HAMAM

Akşehir ulu camii caddesindeki Orta Hamam Selçuklulardan kalmış
olup, Konya Valisi Avlonyalı Ferit paşa tarafından 1900 yılında ciddi
bakım ve tamirattan geçirilmiştir. Eski Ulu Camii güneyinde
yeralan Karamanoğlu Beyliği devri eserlerinden olan eski hamam
soğukluk, sıcaklık ve külhan bölümleriyle hizmet vermeye
devam etmektedir.

B) DİNSEL MİMARİ

ALAEDDİN CAMİİ

Anadolu Selçuklu Devri Konya'nın en büyük ve en eski
camiisidir. Şehrin merkezine yüksekçe bir höyük
olan Alaedin Tepesi üzerinde inşa edilmiştir. Selçuklu
Sultanı Rükneddin Mesud I'in son zamanlarında başlanılmış,
Kılıçaslan II (1156-1192) devrinde inşaatına devam edilmiş,
Sultan Alaeddin Keykubad I tarafından 1221 yılında tamamlanarak hizmete
açılmıştır.Camii İslam mimarisi yapı tarzında inşa edilmiştir.
Üzeri ağaç ve toprakla örtülmüştür.
İçerisi Sütunlar ormanın andırmaktadır. Bizans ve klasik
devirlere ait 41 taş mermer sütundan ibarettir. Camiinin en
ilginç taraflarından birisi de minberidir. Minber abanoz
ağacından birbirine geçmiş olup, Anadolu Selçuklu ahşap
işlemeciliğinin en güzel örneklerdir. 1155 yılında Ahlat'lı
Mengum Berti tarafından yapılmış bir şaheserdir. Çinilerle
süsül mihrabın önünde çini süslü
kubbesiyle örtülmüş bir saha mevcuttur. Mihrap ve
kubbelerin çinileri kısmen sökülmüştür.

İPLİKÇİ CAMİİ

Alaeddin Caddesi üzerindedir. Şemseddin Altınoba tarafından1201
yılından sonra yaptırılmış, Somuncu Ebubekir tarafından genişletilmiş,
yenilenmiştir. (1332) Cami iplikçiler çarşısında
bulunduğu için İplikçi Camii adını almıştır. 1951-1960
Klasik Eserler Müzesi olarak kullanılan camii, 1960 yılında tekrar
ibadete açılmıştır.

SAHİP ATA CAMİİ VE KÜLLİYESİ

Anadolu Selçuklu Devleti Vezirlerinden Sahip Ata tarafından 1258
- 1283 yılları arasında inşaa edilmiş olan mescid türbe, hanigah
ve hamamdan ibarettir. Mimarı Abdullah Bin Kellük'tür.

SADRETTİN KONEVİ CAMİİ VE TÜRBESİ

Konya'nın Şeyh Sadrettin mahallesindedir. 1274 yılında yapılmıştır.
Giriş kapısındaki kitabede adı geçen Sadrettin Konevi aslen
Malatyalı olup, Konya'ya yerleşmiş, zamanını tanınmış
bilginlerindendir. Muhiddin İbni Arabi'den tahsil ve terbiye
görmüş, Konya'daki hanikahında hadis ilimleri okutulmuştur.
Mevlana'ya derin bir sevgi ile bağlanmıştır.Türbe, Camiinin
doğusundaki avludadır. Açık türbeler tipinin ayakta kalan
tek örneğidir. Türbenin şekli Selçuklu
kümbetlerin benzer. Gövde açık, kaidesi mermer işleme
olan türbenin üzerinde, köşeli bir tanbura oturan kafes
şeklinde ahşap bir külah vardır.

ŞEMSİ-İ TEBRİZİ CAMİİ VE TÜRBESİ

Şerafettin Camii kuzeyinde eskiden mezarlık olan Şems Parkının
içinde yer alır. Bugünkü yapı 1510 yılında
Abdürrezakoğlu Emir İshak Bey tarafından mescidle birlikte elden
geçirilmiş ve genişletilmiştir. İlk yapının 13. Yüzyılda
yapıldığı ileri sürülmektedir. Ancak kim tarafından
yaptırıldığı bilinmemektedir. Cami bölümüyle bitişik
durumda, içten tavanlı dıştan sekizgen tambur üzerine
piramidal külahla örtülüdür. Eyvan şeklinde
olan türbe mescide kalem işi süslenmiş ahşap Bursa kemeriyle
açılır. Diğer yönlerde biri altta, diğeri üstte olmak
üzere ikişer penceresi vardır. Türbenin duvarlarında herhangi
bir bezeme yoktur. Tavanı geometrik motiflerle bezenmiştir. Üzeri
örtülü sandukanın altında önceleri kuyu bulunduğu
söyleniyorsa da araştırmalar neticesinde burasının kuyu değil
mumyalık olduğu anlaşılmıştır. Gövdesi taştan tambur ve
külahı ise tuğladan yapılan türbe 1977 yılında tamiri
sırasında orjinalliğin biraz kaybetmiştir.

KADI MÜRSEL (Hacı Hasan Camii)

Hükümet konağının batısındadır. Güney duvarında bulanan
kitabesine göre 812 H.- 1409 M. Yılında ve Karamaoğlu Mehmet bey
zamanında Hacı Mustafa oğlu Mürsel tarafından yaptırılmıştır.
Dikdörtgen planlı taş ve moloz dolgu yüksekçe bir
tabana oturmaktadır. Üzeri çatı ile
örülmüştür.

TURSUNOĞLU CAMİİ (Tahir Paşa)

Abdülaziz mahallesindedir. XV. Yüzyıl başlarında Konya
eşrafından Tursunoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Beden
duvarları taş, kubbe ise tuğladır. Camiinin kuzeyindeki kubbeli son
cemaat mahallide tuğladan yapılmıştır. Tek şerefeli ve köşeli bir
minaresi vardır.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:50 pm

SELİMİYE CAMİİ

Mevlana Dergâhının batısında inşaatına Sultan Selim II'nin
şehzadeliği zamanında başlanmış (1558-1567) arasında tamamlanmıştır.
Camii Osmanlı klasik mimarisinin Konya'daki en güzel
eserlerindedir. Kuzeyinde altı sütuna istinat ettirilmiş yedi
kubbeli son cemaat yeri ve mermer süveli geçme basık
kemerli cümle kapısı mevcuttur. Ahşap kapı kanatlarından sağdakine
"Mescitti Mümin,suda balık gibidir."İbareler mevcuttur. Son cemaat
yerinin sağ ve solunda tek şerefeli iki minaresi vardır.

AZİZİYE CAMİİ

Konya çarşının ortasındadır. Muntazam kesme Gödene Taşı ile
yapılan mabed son Osmanlı mimarisinin çok muvaffak bir eseridir.
Yerindeki 1671-1676 yılları arasında Şeyh Ahmed eliyle yaptırılan camii
yandığı için (1867) Sultan Abdülazizi'in annesi Pertenihal
adına yeniden bugünkü Camii yaptırılmış ve bu adla
anılmıştır. (1874) Türk Baroku uslubundadır. Altı mermer
sütuna oturan üç kubbeli son cemaat yerinin iki ucunda
kaideleri şadırvanlı iki minaresi dikkat çeker. Üzeri ferah
kubbe ile örtülüdür.

ŞERAFETTİN CAMİİ

Hükümet konağının güney cephesindedir. Camii ilk defa
XII. Yüzyılda Şeyh Şerafettin tarafından yaptırılmış 1336 yılında
tamamen yıktırılarak Çavuş oğlu Mehmet Bey tarafından inşa
ettirilmiştir. Camii gövdesi kesme taşlardan büyük bir
kubbe ile örtülmüştür. Kubbeyi 10 fil ayağı
tutmakta, güneyinde bir yarım kubbe ile desteklenmektedir.
Mihrabın bulunduğu kısmı dışarıya taşmaktadır. Yarım bir kubbe ile
örtülmüştür. Güney kısmı hariç diğer
yönlerdeki ikinci kat mahfelleri bulunmaktadır. Camii iç
yazı ve nakışlarla dekorize edilmiş olup, mermer işlemeli mimber ve
mihrabı takdire değer bir sanat eseridir. Sonradan ilave edilmiş tek
şerefeli bir de minaresi vardır. Osmanlı Camii mimarisinin en
mümeyyiz vasflarından birisi olan cemaat yerine yer verilmiş olup,
altı mermer sütun üzerine oturmuş yedi küçük
kubbe ile örtülmüştür.

KAPU CAMİİ

Konya'da merkezde sarraflar (çıkrıkçılar) caddesi
üzerindedir. Asıl adı ihyaiyye olup eski Konya Kalesinin
kapılarından birini çevresinde yer aldığında Kapı Camii adıyla
anılır. Cami ilk defa 1658 yılında Mevlevi Dergahı Postnişinlerinden
Pir Hüseyin Çelebi tarafından yapılmıştır. Bir süre
sonra yıkılan bu camiiyi 1811 yılında Konya Müftüsü
Esenlilerlizade seyyid Abdurrahman yenilemiş, 1867 yılında bir yangın
cami ile birlikte bu civarda vakıf dükkanları da yok etmiş. Bu
yeni inşaasına dair 1285 H. (18868 M) tarihli kitabesi taç
kapısı üzerinde yeralmaktadır. Kapı Cami Konya'da yer alan Osmanlı
Dönemine camilerinin en büyüğüdür. Kuzeyinede
10 mermer sütuna istinat eden yüksek bir son cemaat mahalli
ve basık kemerli bir cümle kapısı vardır. Ayrıca doğu ve batı
yönlerinde de birer kapısı bulunmaktadır. Kesme taşlardan inşa
edilen camiinin üzeri dıştan çatı, içten
büyüklü küçüklü sekiz kubbe ile
örtülüdür. Taş Miharı ve ahşap minberi sadedir.

NAKİBOĞLU CAMİİ

Camii, Nakiboğlu mahallesindedir. Vakfiyesine göre Konya
Müftüsü Nakib'ül Seyid İbrahim tarafından 1176 H.
(1762 M.) yılında yaptırılmıştır. Kare planlı olup toptan yapılmıştır.
Çatı ahşaptır. Kiremit planlı olup toptan yapılmıştır.
Çatı ahşaptır Kiremitle örtülmüştür.
Minaresi, 1178 H. (1764 M.) yılında Nakib'ül Hac Seyid İbrahim
oğlu Mehmet Emin tarafından yaptırılmıştır. Cami zamanla harap olduğu
için 1926 yılında minaresi hariç, yıktırılarak yeniden
yaptırılmıştır.

MESCİTLER

HASBEY DAR'ÜLHUFFAZI

Gaziâlemşah Mahallesindedir. Karamanoğlu Mehmet II devrinde Hacı
Hasbey oğlu Mehmet bey tarafından (1421) "Hafızlar Evi" olarak
yapılmıştır. Tuğla örgü gövdesi kare bir plan
üzerine oturtulmuş ve üzeri üç taraftan yontma
taşlarla kaplanmıştır. Giriş kapısının bulunduğu batı cephesi işlemeli
mermerlerle süslüdür. Gövdeden kubbeye klasik
üçgen köşebentlere geçirilmektedir.
Üçgenlerin ikişer kenarları yeşil çinilerle
süslenmiştir. İçerisinde çinilerle süslü
güzel bir mihrabı da vardır.

MERAM (HASBEY) MESCİDİ

Konya'nın tarihi bir mesire yeri olan Meram'dadır. Karamanoğlu Mehmet
II. De Hasbey oğlu Mehmet adına yapılmıştır. Kesme taşlardan yapılmış,
üzeri toprak damla örtülmüştür. Minberi
çok sadedir. Caminin yanında birde Dar-ül huffaz vardır.
Kare planı üzerine yapılmıştır. Bugün çocuk
kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

ALİ EFENDİ MUALLİMHANESİ

Şerefattin Camii civarındadır. Müderris Ali Efendi tarfından Kuran
kursu olarak yaptırılmıştır. Kare plan üzerine taşlardan
yapılıdır. Üzeri büyük bir kubbe ile kapatılmıştır.
Bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

NASUH BEY DAR-ÜL HUFFAZI

İstasyon caddesi üzerindedir. Karamanoğlu İbrahim Bey II.
Zamanında Kadıoğlu Nasuh Bey tarafından yaptırılmıştır Kare plan
üzerine taşlardan yapılıdır. Üzeri sekiz köşeli bir
tanbura oturan yüksekçe bir kubbe ile kapatılmıştır.
Üç kubbeli bir revakı varken bugün yıkılmıştır.

TÜRBELER

YEŞİL TÜRBE (KUBBE-İ HADRA)

Dört fil ayağı sütun üzerine bir Selçuklu
şaheseridir. Kubbeyi hadranın ve kalkamı dıştan 16 dilimli bir
külahı vardır. Külahla silindir gövdenin birleştiği
yerde Ayet-Ül Kürsi yazılıdır. Kubbe muhtelif motifler
süs ve kufi ayetlerle bezenmiştir. Kubbenin altında Mevlâna
ve Sultan Veled yatmaktadır. Mezar üzerinde en son Abülhamit
II.'nın hediye ettiği altın sim işli bir puşide
örtülüdür. Kubbenin doğusunda Sultan - Ü1-
Ülema'nın kabri bulunmaktadır. Selçuklu ağaç
işlemeciliğinin bir şaheseri olan sandukası yüksekçedir.
Arka cephesi görülmediğinden ayakta imiş hissini verir. Bu
sanduka Mevlâna için yapılmış, bilahare babasının
üzerine kaldırılmıştır. SULTANLAR TÜRBESİ

Alaeddin Camii içinde kuzeyde, klasik Selçuklu
türbeleri tipindedir. Gövdesi kesme taşlardan on
yüzlü prizma şeklinde yükselmiş, üzeri tuğladan on
köşeli bir pramitle örtülmüştür. Türbe,
Sultan Kılınçaslan tarafından yaptırılmıştır. Türbede sekiz
çinili sanduka vardır. Aşağıda isimleri yazılı Selçuklu
Sultanları; Sultan Mesud I, Kılınçaslan II, Rükneddin
Süleymen II, Gıyaseddin Keyhüsrev I. Alaeddin Keysubat I.
Gıyaseddin Keyhüsrev II, Kılınçaslan IV, Gayseddin
Keyhüsrev III medfun bulunmaktadır.

TAVUSBABA TÜRBESİ

Konyanın tarihi bir mesire yeri ola meram'dadır. I. Alaeddin Kuykubat
Devrinde Konya'da ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindi'ye
aittir. Taş ve tuğladan yapılmış, Tonas kubbeli sade bir eserdir.

ATEŞ BAŞ VELİ TÜRBESİ

Eski Meram yolu üzerindedir. Klasik Selçuklu
Kümbetleri tipindedir. Türbe 1285 yılında ölen Mevlevi
Ataşy-Baz Yusuf'a aittir Kesme taşlardan sekiz köşeli gövde
sekizgen pramit tuğla örtülü bir külahla
yaptırılmıştır. Taş söveli kemerli kapısının altında mezar
mahsenine inilen bir de kapısı mevcuttur.

GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ

Musalla Mezarlığındadır. Selçuklu türbeleri arasında
değişik bir karakteri vardır. Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir
eyvandan müteşekkildir. Büyük bir kısmı kesme taştan,
geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür. Dış
görünüş itibariyle bir kaleyi andırmaktadır. Eyvan
kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir. Türbenin
Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan'ın
karısı IV. Gömeç Hatun'a ait olduğu söylenmektedir.

KESİKBAŞ TÜRBESİ

Kalenderhane Mahallesindedir. Kime ait olduğu bilinmemektedir. Klasik
Selçuklu türbe örneklerine uygun olarak yapılmıştır
Sekizgen bir kaidesi ve gövdesi vardır. Sekizgen bir piramitle
örtülmüştür.


TAHİR İLE ZÜHRE TÜRBE VE MESCİDİ

Beyhekim mahallesindedir. Türbe halk hikayelerine geçmiş
Tahir ile Zühre'ye aittir Tuğla örtülü bir kubbe
olarakyapılmıştır Mescidin doğusunda tuğla moziyiklerle
küçük portale oradan çapraz kubbeli bir dehlize
oradan da bir kapı ile mescide geçilmektedir. Türbenin
alçı relyeflerle süslü bir mihrabı vardır.

EMİR NURETTİN TÜRBESİ

Sephavan Mahallesindedir. Selçuklu emiri Nurettin'e aittir.
Sekiz köşeli bir plan üzerne kesme taşlarla yapılmış ve
sekizgen bir külahla üzeri kapatılmıştır.

TAÇ-ÜL VEZİR TÜRBESİ

Dede Bahçesi civarındadır. (Kültür Fuar) Klasik
Selçuklu kümbetleri tipinde bir külliyeye dahil olarak
yapılmıştır. Bu gün külliyede yalnız türbe kalmıştır.
Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I, Gıyasettin
Keyhüsrev II, emirlerden Taç - Ül Vezir Seyit
tarafından sekizgen bir gövde üzerine sekizgen bir pramit
külahtan tuğla ile yaptırılmıştır. İçerisi sekizgen nişle
süslenmiş, yuvarlak bir kubbe ile örtülmüştür.


ALİ GAV ZAVİYESİ VE TÜRBESİ

Tarla mahallesindedir. XIV. Yüzyılda inşa edilmiş, medresede
bulunan bir zaviyesidir. XV. yüzyılda yaşamış Hacı Bayram-ı Veli
ahvalinden Ali Gav Baba metfundur. Eyvanı ve dört odası vardır.

BURHANEDDİN FAKİH TÜRBESİ

Burhandede mahallesindedir. 1454 yılında bilgin ve mutasavvıf
Burhaneddin Fakih Paşa için yaptırılmıştır. Kare bir plana
oturan gövde sekiz köşeli ikinci bir gövde ile
tamamlanmakta ve örtü pramit bir külahla son
bulmaktadır. Türbenin içten tuğla örgülü bir
kubbe ile örtülüdür. Basit bir sandukası ve mermer
kitabesi mevcuttur.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:50 pm

KONYA MUTFAĞI


Doğumdan ölüme beslenme mecburiyeti, insanların ilk
çağlardan bu yana yemekle ilgili birtakım kurallar
geliştirmelerine neden olmuştur. Bu kurallar zaman içinde
toplumların kendi yapı ve değerleri ile birleşerek o toplumlara
özgü mutfak kültürünü yaratmıştır.
Dünyanın ünlü mutfakları arasında yer alan Türk
Mutfağı da böyle bir gelişimin ürünüdür;
Türk Mutfağı klasik ve yöresel mutfak olarak ele alınabilir.
Klasik mutfak, İstanbul’da imparatorluk ürünleriyle
şekillenen bir mutfaktır. Türk Halk Mutfağı olarak da
adlandırılabilecek olan yöresel mutfaklar ise Anadolu’da
bölge ürünleriyle şekillenen mutfaklardır. Konya
Mutfağı, Selçuklu saraylarında gelişen ve Mevlevi adap ve
erkanıyla yoğrulan muhteşem bir oluşumdur. 13. Yüzyıldan
günümüze koyduğu kurallarla klasik özellikler
taşıyan, hatta Klasik Türk Mutfağı’nın dayandığı ana
köklerden birini oluşturan Konya Mutfağı bu nedenle Türk Halk
Mutfağının dışında tutulması gereken bir mutfaktır.


Konya Mutfağı , mutfak mimarisi, araç gereçleri, yemek
çeşitleri, pişirme yöntemleri, sofra düzenleri, servis
usulleri, kış için hazırlanan yiyecekleriyle kendine
özgü bir mutfak ve bu mutfakla ilgili inanılmaz zenginlikte
bir mutfak kültürü meydana getirmiştir. Selçuklu
saraylarında altın tepsi ve sahanlarda yemeklerin Oğuz resmine uygun
olarak düzenlendiği; mutfakla ilgili ilk ekipleşmenin Mevlevi
Mutfağı’nda başladığı, dünyada adına muhtemelen anıt mezar
yaptırılan ilk aşçıbaşının Konya’da bulunduğunu
söylemek Konya Mutfağı’nın ihtişamını belirtmeye yetecektir.
Doğum evlenme sürecini içine alan geçiş
dönemlerinin hepsinde Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi
tatlı yenilmesi, kutsal günlerde ‘şivlilik’ adıyla
sadece Konya’da görülen çocuklara çerez
dağıtma adeti, neşeli günlerden Nevruz ’da bazı şehirlerde
uygulanan ‘S’ harfli yedi yiyecek yenmesi gibi adetler
Konya Mutfağı’nın sayısız zenginliklerine örnektir.


Konya Mutfağı’nın en ilgi çekici özelliği kurallaşmış
davet yemekleridir. Aşçı Takımı denilen düğün pilavı,
davet yemeklerinin en güzeli ‘kara yemek takımı’ belli
yemeklerden oluşur ve bu davetlere gidildiğinde hangi yemeklerin
yenileceği bellidir. Komşu kaldırmaları, çetnevir, soğukluk
sofraları, tandıra bütün kuzunun asılmasıyla hazırlanan
‘çebiç’ olarak adlandırılan ziyafet sofrası
yemekleri, Arabaşı ve ‘peşmani’ çekilen gece misafir
sofraları da genellikle bilinen yemeklerden oluşur.


Konya’da dışarı yemekleri olarak üç nefis yiyecek
dikkati çeker. Fırın Kebabı ,etli ekmek, peynirli pide.. Yakın
yıllarda bunlara peynirli ve etli içle hazırlanan karışık pide
de eklenmiştir. Bu üç yiyecek Konyalıların olduğu kadar
yabancıların da çok ilgisini çeken yiyeceklerdir.


Kimsenin farkında olmadığı Konya Mutfağı, 1986’da Konya Turizm
Derneği’nin Birinci Milletlerarası Yemek Kongresi’nden
sonra yabancıların ilgi odağı olmaya başlamıştır. Ateş Baz-ı Veli
türbesini gezen ünlü otorite Alan Davidson burada
‘hacı’ olduklarını belirtmiş ve bunu PPS’deki
yazısında da tekrarlamıştır. Tarafımızdan hazırlanan Konya
yemeklerinden Örnekler sergisinde Konya ve Selçuklu
yemeklerini tanıyan uzmanlar, Konya ‘nın önemli bir yemek
merkezi olabileceğini vurgulamışlardır. Konya yemekleriyle ilgili
övgü dolu makaleler yazan uzmanlardan Holly Chase ve bazıları
Konya’ya yemek için geziler düzenlemişlerdir.
Ünlü editor Jill Norman sergiyi gezerken bir yemek kitabı
hazırlamamı istemiş ve 1989’da İngiltere’de adı
geçen kitabım yayınlanmıştır. Konya Mutfağı çok yakın
yıllarda kültür ve turizm açısından Mevlana
Müzesi’nin ardından ikinci sırada yer alacaktır. Bunun
için vakit geçirmeden sağlam bir alt yapı
hazırlanmalıdır. Ancak kültür ve mutfak değerlerimizi hızla
harcadığımız, Konya’nın ünlü fırın kebabını
‘tandır’ a dönüştürmek üzere olduğumuz
bu ortamda, mutfak adına bir kurtarıcı yetkili çıkacağı
ümidindeyim.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:51 pm

Konya Yemeklerinden Örnekler


Bamya Çorbası

Orta Anadolu’da da yapılan bamya çorbası Konya’da
klasik menülerde ara yemeği olarak önem arz eder.
Konya’da pilav ve kara yemek takımında ekşi olduğu için
tatlıdan sonra verilerek ikinci tertip yemeklerin yenmesi için
iştah açar.


Saadet Ongun Hanımefendi’yi dinleyelim: “Bamyayı
yüzünkoyu kalbura sürtecen. Sünmemesi için
limonla kaynatacan. Önce eti, et yağsızsa biraz yağ koyacan, sonra
soğanı üzerine atacan kavuracan.


Yazsa domates kışsa salça koyacan. Bol sıcak su koyup bamyaları
atacan, limon sıkıp büngül büngül
kaynatacan”.




4 kişiden fazla


Pişme Süresi:55-60 dakika


½ su bardağı kuru çiçek bamya(25 gr)


½ limon (dilimlenmiş)


3 sb su ( bamyaları haşlamak için)


½ sb kuyruk yağı ( bamyaların büyüklüğünde doğranmış)


1 sb koyun eti (bamyaların büyüklüğünde doğranmış)


1yk sadeyağ


200g /2 soğan(çok ince kıyılmış)


1 yk domates salçası(yazsa ve istenirse 3 kırmızı domates)


5 sb et suyu veya su


1tk tuz


2 çorba kaşığı limon suyu veya koruk suyu




Yapılışı:Bamyaları tüylerinin dökülmesi için
kalburda veya bez arasında ov ve yıka. Üç dört limon
dilimi konulmuş suyla (limon sünmemesini sağlar) yarı haşla,
iplerini çıkar. Tencereye eti ve kuyrukları koy, kapak ört.
Et bıraktığı suyu çekinceye kadar arada bir karıştırarak kavur.
Sadeyağını, soğanları ilave et, soğanlar sararıncaya kadar kavur.
Salçayı, (yazsa ince doğranmış domatesleri) koy, çevir.
Suyu ilave et, kapak ört, etler pişinceye kadar yaklaşık 30 dakika
kaynat, tuz at. Suyu azalmışsa 5 su bardağına tamamla. Haşlanmış
bamyaları, limon veya koruk suyunu ilave et, kaynamaya başlayınca
çok hafif ateşe al, bamyalar yumuşayıncaya kadar 20-30 dakika
kadar pişir.




Çebiç

Çebiç, Konya ziyafet sofralarının en muhteşem olanıdır.
Çebiç ziyafetine sabahtan gidilir, kahvaltıda kuzunun
ciğeri ızgara yapılarak sunulur. Tandırda pişen kuzu öğlen
yemeğinde bulgur pilavı üzerine konarak sunulur. Konyalı
gurmelerin söylediğine göre en lezzetli çebiç
Eylül ayında yapılır çünkü kuzular bu ayda en
uygun olgunluktadır.


4 kişiden fazla


Pişme Süresi: Çebiçin özelliğine göre 1-4 saat arası


Çebiç İçin:


1 keçi veya koyun kuzusu(bir yaşını doldurmamış olacak)


Çebiçe Sürmek için:


2 sb süzme yoğurt


1 sb salça


1 iri soğan( çok ince kıyılmış)


5 diş sarımsak(dövülmüş)


2 yk tuz


Çebiçe saplamak İçin:


10 -15 arpacık soğan


1 baş sarımsak


Süslemek İçin:


Soğan suyunda 5 dakika bekletilmiş maydanoz


Mevsim çiçekleri


Beraberinde :


Çebiçin suyuyla pişirilmiş bulgur pilavı


Yapılışı: Kuzu tandıra asılacağı gün kes. Başını ayırmadan
boynuzlarını al, derisini yüz. İç organlarını çıkar.
(Bu işlemleri çok dikkatli ve temiz yap. Çünkü
sulanmaması için hayvan yıkanmamalı, yıkanırsa temiz bir bezle
çok iyi kurulanmalı).


Bir kapta çebice sürülecek malzemeleri karıştır,
kuzunun dışına ve içine sür. Uzun sivri bir bıçakla
hayvanın kaba etli yerlerini del, ayıklanmış soğan ve sarımsakları
yerleştir. (Kahvaltıda yaprak ciğer olarak kullanılmayacaksa) ciğeri,
yüreği ve böbrekleri karnına koy. Bir tepsi içinde 2
saat dinlendir. Kuzunun dört ayağı telle birbirine sağlam bir
şekilde bağla. Kafası ayakların arasına yerleştir. Bağlı ayaklarının
arasından sağlam bir demir şiş geçir. Pişerken düşmemesi
için belinden de bir tel geçir. Tandırı yak, alevli hali
geçip, orta harareti bulunca (ekmek pişirme ısısı)içine
kuzunun suyunun damlaması için yarıya kadar su dolu bir
büyük tencere oturt. Kuzuyu sırtı aşağı gelecek şekilde
tandıra sarkıt, demir şişlerin uçlarını dışarıda bırak. Tandırın
ağzına bir saç kapat, etrafını hava almayacak şekilde
çamur ve cila ile sıva. Tandırın alt tarafındaki kullesini (hava
alma deliği) de çamur ve cila ile iyice kapat. Çebici
pişmesi için kendi haline bırak. Pişme süresi hayvanın
taze, yaşlı, zayıf, besili olmasına göre değişir. Genç ve
zayıf hayvanlar 1-1,5 saatte; besili ve yaşlı olanlar 2,5-3,5 saatte
pişer. Pişme süresince tandırı sık sık gözle, hava alan
yerlere cila sür. Kuzu pişince keserle sacın kenarlarına yavaşca
vurarak çamurları al, sacı kaldır, demirin iki ucundan tutarak
kuzuyu dışarı çıkar, telleri çöz. Tandırın dibindeki
tencereye akan yağlı suya pişmiş olan ciğer, yürek ve
böbrekleri de kuşbaşı doğrayarak salma tekniğiyle acele bulgur
pilavı yap. Kuzuyu alacak büyüklükte bir tepsiye pilavı
yerleştir. Kuzunun başını ayaklarının arasından çıkartarak
pilavın üzerine yerleştir, ağzına maydanozu koy. Tepsideki pilavın
kenarlarını bir sıra maydanoz ve mevsim çiçekleri ile
süsle, sofraya al.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:52 pm

Su Böreği


Su böreği, Konya’nın ziyafet sofralarında çok
kullanılır. Günümüzde pasta ve bulgurlu yiyeceklere
dönüşen ikram sofralarında yüzyıllardan gelen zarif bir
lezzeti yansıtır.




4 kişiden fazla


Fırın Isısı:250derece


Pişme süresi:25 –30 dakika


Tepsi ölçüsü:35-40 cm. çapında bir tepsi


2yk sadeyağ (tepsiyi yağlamak için)


1ölçü kıymalı börek içi


4 yumurta


1 sb su


1tk tuz


5 sb un


1 sb eritilmiş sadeyağ(hamurları yağlamak için)


Haşlama suyu:


3 lt su


2 yk tuz


2 yk zeytinyağı


Yapılışı: Unu, hamur tahtasına ele, ortasını aç, yumurtaları
kır, suyu ve tuzu ilave et, kenarlarından un alarak sert bir hamur
yap,15 dakika yoğur, 12 beze yap, un serpilmiş bir tepsiye al, yaş bez
altında 30 dakika dinlendir. Dinlenen bezeleri oklava ile olabildiğince
ince aç, çok az un serperek üst üste koy,
muntazam olanlarından ikisini alta ve üste sermek için
ayır, birini tepsiye ser. Diğerlerini dörde böl.
Büyük bir tencerede haşlama suyunu tuz ve zeytinyağı ile
kaynat. Dörde bölünen bezeleri suya ikişer
üçer at, en az 2 dakika haşla. Hamurlar su yüzüne
çıkınca kevgirle al, başka tencerede hazırlanmış soğuk suya at,
ters çevrilmiş süzgeç üzerine alarak sularını
süzdür, tepsiye döşe. Tepsiye iki üç yufka
döşeyince erimiş yağdan bir yemek kaşığı gezdir. Yufkalar yarıya
gelince içini yay, diğer yufkaları da aynı şekilde haşlayarak
döşe, üstüne ayrılan kuru yufkayı muntazam kapat,
fırça ile üzerini yağla. Ateş üzerinde
çevirerek veya fırında pişir.


Etli Ekmek(Etli Pide)

Etli ekmek Konya’da çok sevilir ve Konya’daki fırın
veya lokantalarda Türkiye’nin diğer şehirlerinden çok
daha güzel uygulanır. Konya’da yabancı kökenli
lokantalarda, açıldıktan birkaç ay sonra ‘etli
ekmek servisimiz başlamıştır’ gibi ilanlar
görülür. Hiçbir yiyecek Konya’da etli
ekmekle rekabet edemez.




5 etli ekmek


1 kg yağlı koyun kıyması veya iki bıçak arasında kıyılmış koyun eti


5 baş soğan


5 domates


100 gr kıl biber


1 sb maydanoz(kıyılmış)


1 yk sadeyağ(et yağsız ise)


Yeterince tuz ve karabiber


50 gr kıl biber(üzerine)


Beraberinde:


Ayran ve doğranmış turp


Yapılışı: Sebzeleri ince kıy, kıymaya veya bıçak arası ete
karıştır. Yağı az ise sadeyağ ilave et. Üzerine konulacak
biberlerle birlikte fırına gönder. Fırından gelince soğumadan
sofraya çıkar.


Fırın Kebabı

Fırın kebabının Selçuklular döneminden geldiği rahatlıkla
söylenebilir. Hz. Mevlana’nın eserlerinde kebaptan ve kelle
kebabı yapan fırınlardan bahsedilir.


Fırın kebabı için Konya ova merinos yaylım koyunu
kullanılmalıdır, besi lezzetli olmaz. Kuzu veya koyun kesildikten sonra
7-8 saat bekletilmelidir. Hayvanın arka budu dışında her tarafından
kebap yapılabilirse de kaburga ve ön kolu en makbul yerleridir.
Fırın kebabı ne kadar çok etle yapılırsa o kadar lezzetli ve
yumuşak olur. Kuzu kullanılırsa hiç su verilmez, kendisi
sulanır. Kuzu 3 -3,5 saatte, erkek koyun 4 saatte, dişi koyun 7-8 saate
pişer. Etli ekmek fırınlarında ateş sağda, fırın kebabında ateş solda
olur, çünkü etli ekmek yüksek ateş ister. Etli
ekmek fırınında meşe dalı, fırın kebabında meşe yarması ateşi
kullanılır. Hayvanın özelliğine göre yağ durumu az olursa bir
gün önceki kebabın yağından ilave edilebilir. Ancak bu yağ,
suyunu tamamen çektikten sonra verilmelidir, yoksa kebap
lezzetsiz olur.


6 kişiden fazla


1 koyun kaburgası ve ön kolu


¼ sb su


1 çk tuz


Yapılışı: Eti kebap leğenine yerleştir, tuz ve suyu koy. 10-15 beş
dakika yüksek ısıdaki fırına sür. Zaman zaman tahta
çubuklarla çevirerek yumuşayıp kızarıncaya kadar pişir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:52 pm

Sacarası


Yine Konya’ya özgü nefis bir tatlı. Eskiden, hazırlanan
tatlı tepsisi sacın üzerine konur, ocağa oturtulurdu. Üzerine
ikinci bir saç kapatılır ve o sacın üzerine ocaktan alınan
meşe odununun korları döşenirdi. Böylece tatlı tepsisi iki
saç arasında pişerdi. Saadet Ongun Hanımefendiyi dinleyelim:


“Bir kaşık tereyağı, iki yumurta, ev unu, su, tuzla hamurunu
yoğuracan. Cevizden büyük beze tutup dinlendirecen.
Aç, az yağlayıp, ikiye katlayacan. Bir sıra kaymak koyup
saracan, tepsiye döşeyip iki sac arasında pişirecen. Üzerine
çok az yağ serpecen. Pişince kestirmesini (şurubunu)
dökecen. Afiyetle yiyecen”.




5 kişiden fazla


Pişme Süresi:35 dakika


Fırın Isısı: 200 derece


Tepsiyi Yağlamak İçin:


2 yemek kaşığı tereyağı


Hamuru İçin:


2 yumurta


1 yk tereyağı(eritilmiş)


½ sb su


1 tk tuz


5 sb un(ikinci kalite ev unu)


1 sb un(açma payı)


250 gr tereyağı(eritilmiş)



250 gr kaymak


1 sb pudra şeker veya 1 ölçü baklava şurubu


Yapılışı: Tepsiyi yağla. Bir kapta yumurta, tereyağı, su, tuz ve
alabildiği kadar unla kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yoğur.
Yumurta büyüklüğünde bezeler yap, yaş bez ört,
30 dakika dinlendir. Çok ince aç, eritilmiş yağdan bir
kaşık serperek yağla, ikiye katla. Orta kısmına kaymak koyarak
çubuk şeklinde sar. Tepsinin dışından başlayarak içe
doğru döşe. Yufkalar bitince kalan yağı kızdır,üzerine
serperek gezdir. Fırında pembeleşinceye kadar pişir. Yüzüne
pudra şeker serp veya soğuk tatlı şurubunu gezdir.


Kaynaklar


Es, Selçuk. Konya Yemekleri. Konya: Yıldız Basımevi,1965.


Halıcı, Nevin. Geleneksel Konya Yemekleri. Ankara Güven Matbaası,1979.


Halıcı, Nevin. Nevin Halı’cıs Turkish Cookbook.London Dorling Kindersley Limited.1989.


Davidson.Alan.”The Seven Wonder Of Konya” Petit Propos Culinaries 24.Pospect Books Ltd.1986.


Halıcı, Nevin. Klasik Konya Mutfağı.Yayımlanmamış.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:53 pm

HZ MEVLANA
konyayı tanıyalım D02f6032b79080a503b839fd5953
"Gene gel! gene gel! her ne isen gene gel! kafirsen, atese tapiyorsan, puta tapiyorsan da, gene gel,
Bu bizim dergahimiz umutsuzluk dergahi degil,
Yüz kere tövbeni bozmussan da gene gel!"
HZ.MEVLANA'NIN YEDİ ÖĞÜDÜ
1.Yardım etmede akarsu gibi ol

2.Sevgi ve merhamette güneş gibi ol

3.Başkalarının ayıbını örtmede gece gibi ol

4.Hoşgörülükte deniz gibi ol

5.Şiddet ve asabiyette ölü gibi ol

6.Alçak gönüllükte toprak gibi ol

7. YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL



Hazret-i Mevlana'nin Hayati

Mevlana'nin asil adi Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de,
kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasina gelen
Mevlana ismi O'na daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya
basladigi tarihlerde verilir. Bu ismi, Semseddin-i Tebrizi ve Sultan
Veled'den itibaren Mevlana'yi sevenler kullanmis, adeta adi yerine
sembol olmustur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana'nin, Rumi diye
taninmasi, geçmis yüzyillarda Diyar-i Rum denilen Anadolu
ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturmasi,
ömrünün büyük bir kisminin orada
geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasindandir.

Dogum Yeri ve Yili

Mevlana'nin dogum yeri, bugünkü Afganistan'da bulunan, eski
büyük Türk Kültür merkezi Belh'tir.
Mevlana'nin dogum tarihi ise 30 Eylül 1207 (6 Rebiu'l-evvel, 604)
dir.

Nesebi (Soyu)

Asil bir aileye mensup olan Mevlana'nin annesi, Belh Emiri
Rükneddin'in kizi Mümine Hatun; babaannesi, Harezmsahlar
(1157 Dogu Türk Hakanligi) hanedanindan Türk prensesi,
Melike-i Cihan Emetullah Sultan'dir. Babasi, Sultanü'l-Ulema
(Alimlerin Sultani) ünvani ile taninmis, Muhammed Bahaeddin Veled;
büyükbabasi, Ahmet Hatibi oglu Hüseyin Hatibi'dir.
Eflaki'ye göre Hüseyin Hatibi, ilmi deniz gibi engin ve genis
olan bir alim idi. Din ilminin üstadi ve alimlerin
büyüklerinden sayilan, güzel siirler söyleyen
Nisaburlu Raziyüddin gibi bir zat da talebelerindendi. Kaynaklar
ve Mevlana'nin sevgi yolunda gidenler eserlerinde Sultanü'l-Ulema
Bahaeddin Veled'in nesebinin, anne cihetiyle ondördüncü
göbekte Hazret-i Muhammed'in torunu Hazret-i Hüseyin'e, baba
cihetiyle de onuncu göbekte Hazret-i Muhammed'in seçilmis
dört dostundan ilki Hazret-i Ebu Bekir Siddik'a ulastigini
kaydediyorlar.


Babasi Bahaeddin Veled Hazretleri'nin Sahsiyeti

Bahaeddin Veled, 1150'de Belh'de dogmus, babasi ve dedesinin manevi
ilimleriyle yetismis; ayrica Necmeddin-i Kübra (? - 1221)'dan feyz
almistir. Bahaeddin Veled bütün ilimlerde esi olmayan, olgun
mana sultani idi. Ilahi hakikatler ve Rabbani ilimlerden meydana gelen
uçsuz bucaksiz bir deniz gibi olan Bahaeddin Veled, Horasan
Diyarinin, en güç fetvalari halletmede, tek üstadi idi
ve vakiftan hiçbir sey almazdi; devlet hazinesinden kendisine
tahsis edilen maasla geçinirdi. Kaynaklarin ittifakla rivayetine
göre, devrinin alimleri ve ulu müftüleri, Hazreti
Muhammed'in manevi isaretiyle, Baheddin Veled'e Sultanü'l- Ulema
ünvanini vermislerdir. Bundan sonra da Bahaeddin Veled bu
ünvanla yad edilmistir. Bu ünvanin verilisi Türklerin
adetiyle de izah edilebilir. Türkler, yüksek kabiliyet ve
fazilet sahiplerinin taninmadan kaybolup gitmesine, unutulmasina razi
olmazlardi. Onlari halkin gözünde belirtmek, halki ilim ve
irfana yöneltmek için o gibi büyüklere layik
olduklari birer unvan verilirdi. Bu anane, Türklerin ilme,
fazilete karsi saygi duygularini gösteren parlak bir delildir.
Hatta anane geregince imzalarin üstünde bu ünvanlari
kullanmaya mecburdurlar onlar kazandiklari bu ünvanlari kendileri
için manevi bir rütbe yayarlar, nefisleri için
bundan asla gurur duymazlardi. Alimler gibi giyinen Bahaeddin Veled,
adeti üzere, sabah namazindan sonra, halka ders okutur; ögle
namazindan sonra dostlarina sohbette bulunur; pazartesi günleri de
bütün halka va'z ederdi. Va'zi esnasinda umumiyetle, Yunan
filozoflarinin fikirlerini benimseyenlerin görüslerini
reddeder ve "Semavi (Allah'dan olan ilahi) kitaplari arkalarina atip,
filozoflarin silik sözlerini önlerine alip itibar edenlerin
nasil kurtulma ümidi olur" derdi. Bu arada Yunan felsefesini
okutan ve savunan Fahreddin-i Razi'ye ve ona uyan Harezmsah'in
aleyhinde bulunur; onlari bidat ehli (dinde, peygamber zamaninda
olmayan, yeniden begenilmeyen seyleri çikaranlar) olarak
görür ve söyle derdi: "Muhammed Mustafa'nin
yürüyüsünden dahi iyi yürüyüs,
yolundan daha dogru bir yol görmedim"
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:53 pm

Hazret-i Mevlana'nin Babasi ile Belh'ten Çikislari ve Konya'ya Gelisleri

Esasen tasavvuf ehline iyi gözle bakmayan ve bunlarin Harezmsah
katinda saygi görmelerini çekemeyen Fahreddin-i Razi,
Bahaeddin Veled'in açikça kendi aleyhine tavir almasina
da çok içerlediginden onu Harezmsah'a gammazladi.
Bahaeddin Veled'in de gönlü Harezmsah'tan incindi ve Belh'i
terk etti. Ancak arastiricilar, Bahaeddin Veled'in Belh'ten
göç etmesine sebep olarak, Mogol istilasini
gösterirler. Sultanü'l-Ulema, aile fertleri ve dostlariyla
Belh sehrini 1212-1213 tarihlerinde terk ettikten sonra Hacca gitmeye
niyet etmisti. Nisabur'a ugradi. Göç kervaniyla Bagdat'a
yaklastiginda, kendisine hangi kavimden olduklarini ve nereden gelip
nereye gittiklerini soran muhafizlara Sultanü'l-Ulema Seyh
Bahaeddin Veled su manidar cevabi verir: "Allah'dan geldik, Allah'a
gidiyoruz. Allah'dan baska kimsede kuvvet ve kudret yoktur." Bu
söz Seyh Sehabeddin-i Sühreverdi (1145-1235)'ye ulastiginda:
"Bu sözü Belhli Bahaeddin Veled"den baskasi söyleyemez"
dedi, samimiyetle ve muhabbetle karsilamaya kostu. Birbirleriyle
karsilasinca Seyh Sühreverdi, katirindan inip nezaketle Bahaeddin
Veled'in dizini öptü, gönülden hürmetlerini
sundu. Bahaeddin Veled, Bagdat'ta üç günden fazla
kalmadi ve Kufe yolundan Kabe'ye hareket etti. Hac farizasini yerine
getirdikten sonra, dönüste Sam'a ugradi. Bahaeddin Veled,
yaninda biricik oglu Mevlana oldugu halde, göç kervaniyla
Sam'dan Malatya'ya, oradan Erzincan'a, oradan Karaman'a ugradilar.
Karaman'da bir müddet kaldiktan sonra, nihayet Konya'yi
seçip oraya yerlestiler.

Göç Yolunda Hazret-i Mevlana'ya Teveccühte Bulunan Mutasavviflar

Seyh Attar Hazretleri: Belh'i terk ettikten sonra Bagdat'a dogru yola
çikan Bahaeddin Veled, Nisabur'a vardiginda ziyaretine gelen
Seyh Feridüddin-i Attar (1119-1221;1230) ile
görüsüp sohbet eder. Sohbet esnasinda Seyh Attar,
Mevlana'nin nasiyesindeki (alnindaki) kemali görür ve ona
Esrar-name adli eserini hediye eder ve babasina da; "Çok
geçmeyecek ki, bu senin oglun alemin yüregi yaniklarinin
yüreklerine atesler salacaktir." der.

Seyh-i Ekber Hazretleri: Sultanü'l-Ulema, Hac farizasini yerine
getirdikten sonra dönüste Sam'a ugradi. Orada Seyh-i Ekber
Muhyiddin Ibnü'l-Arabi (1165-1240) ile görüstü.
Seyh-i Ekber, Sultaü'l-Ulema'nin arkasinda yürüyen
Mevlana'ya bakarak: "Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin
arkasinda gidiyor" demistir.

Hazret-i Mevlana'nin Evlenmesi

Karaman'da bulunduklari 1225 tarihinde Mevlana, babasinin buyrugu ile
itibarli, asil bir zat olan Semerkantli Hoca Serafeddin Lala'nin, huyu
güzel, yüzü güzel kizi Gevher Banu ile evlendi.
Mevlana dünya evine girdiginde onsekiz yasindadir.
Hazret-i Mevlana'nin, Konya'ya Yerlesmeleriyle Ilgili Yorumu: "Hak
Teala'nin Anadolu halki hikkinda büyük inayeti vardir ve
Siddik-i Ekber Hazretlerinin duasiyla da bu halk bütün
ümmetin en merhamete layik olanidir. En iyi ülke Anadolu
ülkesidir; fakat bu ülkenin insanlari mülk sahibi
Allah'in ask aleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir.
Sebeplerin hakiki yaraticisi Allah, hos bir lutufta bulundu,
sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden
Anadolu vilayetine çekip getirdi.

Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünni
(Allah bilgisine ve sirlarina ait) iksirimizden (altin yapma
hassamizdan) onlarin bakir gibi vücutlarina saçalim da
onlar tamamiyla kimya (bakisiyla, baktigi kimseyi manen yücelten
olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi
(canciger arkadasi) olsunlar."
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:55 pm

Hazret-i Mevlana'yi Yetistiren Mutasavviflar

Sultanü'l-Ulema Seyh Bahaeddin Veled Hazretleri

Önceki bahislerde sahsiyetini belirtmeye çalistigimiz
Bahaeddin Veled, Mevlana'nin ilk mürsididir. Yani Mevlana'ya Allah
yolunu ögretip, tasavvuf usulunce hakikatleri ve sirlari
gösteren tarikat seyhidir. Bütün Islam aleminde
yüksek itibar ve söhrete sahip olan Bahaeddin Veled,
Selçuklulularin Sultani Alaaddin Keykubat'tan yakin alaka ve
sonsuz hürmet görür. Bahaeddin Veled, 3 Mayis 1228
tarihinde Selçuklularin bas sehri Konya'yi sereflendirip
yerlestikden kisa bir süre sonra, son derece samimi dindar olan
Sultan Alaaddin Keykubat (saltanat müddesi 1219-1236), sarayinda
Bahaeddin Veled'in serefine büyük bir toplanti tertip etti ve
bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi
altina girdi. Sultaü'l-Ulemaya gönülden bagli olan
Sultan Alaaddin onu hayranlikla söyle över; "Heybetinden
gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan
korkuyorum. Bu eri ördüke, gerçekligim, dinim artiyor.
Bu alem, bendem korkup titrerken ben, bu adamdan korkuyorum, ya Rabbi,
bu ne hal? Iyice inandim ki o, cihanda nadir bulunan ve esi benzeri
olmayan bir Allah dostudur." Dünya sultanina hükmeden, essiz
Allah dostu mana ve gönül sultani Bahaeddin Veled, 24 Subat,
1231 tarihinde Cuma günü kusluk vaktinde ebedi alemde
göçtü. Geriye Muhammed Celaleddin gibi bir hayirli
ogul ile Maarif gibi bir eser birakti. Sultanü'l-Ulema, sadece
duygu ve düsüncelerini açikladi söhret pesinde
kosmadi. Etrafindakilerini yetistirdi ve onlari daima aydinlatti.

Seyyid Burhaneddin Hazretleri

Bahaeddin Veled'in irtihalinde Mevlana yirmidört yasinda idi.
Babasinin vasiyeti, dostlarinin ve bütün halkin yalvarmalari
ile babasinin makamina geçti, oturdu. Mevlana, babasindan sonra,
Seyid Burhaneddin'i buluncaya kadar bir yil mürsidsiz kaldi. 1232
tarihinde babasinin degerli halifesi Seyyid Burhneddin-i Muhakkik-i
Tirmizi, Konya'ya geldi. Mevlana onun manevi terbiyesi altina girdi.

Seyyid Burhaneddin, mertebesi çok yüksek bir kamil
mürsid idi. Maarif adli eseri irfaninin delilidir. Kendisine,
daima kalblerde bulunan sirlari bilmesinden dolayi, Seyyid Sirdan
denirdi. Seyyid Burhaneddin, ta çocukluk yillarinda bir lala
gibi omuzlarda tasiyip dolastirdigi Mevlana'ya dedi ki: "Bilginde esin
yok, seçkinsin. Ama baban hal (manevi makam) sahibiydi, sen de
onu ara, kalden (sözden) geç. Onun sözlerini iki eline
kavramissin; fakat benim gibi onun haliyle de sarhos ol. Böylece
de ona tam mirasçi kesil; cihana isik saçmada günese
benze. Sen zahiren babanin mirasçisisin; ama özü ben
almisim; bu dosta bak, bana uy." Mevlana babasinin halifesinden bu
sözleri duyunca samimiyetle onun terbiyesine teslim oldu. Mevlana
candan, samimiyetle, Seyyid Burhaneddin'i babasinin yerine koydu ve
gerçek bir mürsid bilerek gönülden, tam dokuz yil
ona hizmet etti. Bu zaman zarfinda, o kamil mürsidin kilavuzlugu
ile mücahede (nefsi yenmek için gayret sarfederek) ve
riyazetle o kamil arifin feyizli sohbet ve nefesleriyle pisti,
olgunlasti, bastan ayaga nur oldu; kendinden kurtuldu, mana sultani
oldu. Nitekim, Mesnevi'sindeki su iki beyit, pistiginin, kamil insan
mertebesine ulastiginin ifadesidir; "Pis, ol da bozulmaktan kurtul...
Yürü, Burhan-i Muhakkik gibi nur ol. Kendinden kurtuldun mu,
tamamiyle Burhan olursun. Kul olup yok oldun mu sultan kesilirsin."

Hazret-i Mevlana'nin Konya Disina Seyahati

Halep ve Sam'a Gidisi: Mevlana, yüksek ilimlerde daha çok
derinlesmek için, Seyyid Burhaneddin'in izniyle Haleb'e gitti.
Halaviyye Medresesi'nde, fikih, tefsir ve usul ilimlerinde
üstün bir alim olan Adim oglu Kemaleddin'den ders aldi.
Mevlana, Halep'teki tahsilini bitirdikten sonra Sam'a geçti.
Burada, ilmi incelemeler yapmak için dört yil kaldi. Bu
zaman zarfinda Sam'daki alimlerle tanisip, onlarla sohbet etti.

Sam'da Sems-i Tebrizi Hazretleri ile Bir Anlik Görüsme

Eflaki'ye göre Mevlana, Sam'da Semseddin-i Tebrizi ile
görüsmüstür; fakat bu görüsme kisa bir
müddettir ve söyle cereyan etmistir. Semseddin-i Tebrizi, bir
gün halkin arasinda, Mevlana'nin elini yakalayip öper ve ona
"Dünyanin sarrafi beni anla!" diye hitap eder ve kaybolur. Iste bu
sohbet veya bir anlik görüsme tarihinden takriben sekiz sene
sonra Sems, Konya'ya gelecek ve Mevlana ile içli disli sohbet
edecektir.


Hazret-i Mevlana Kamil Bir Mürsid

Yedi yil süren Halep ve Sam seyahatinden sonra Konya'ya dönen
Mevlana, Seyyid Burhaneddin'in arzusu üzerine birbiri arkasina,
candan istekle ve samimiyetle, üç çile
çikardi. Yani üç defa kirkar gün (yüzyirmi
gün) az yemek, az içmek, az uyumak ve vaktinin tamamini
ibadetle geçirmek suretiyle nefsini aritti.
Üçüncü çilenin sonunda Seyyid Burhaneddin,
Mevlana'yi kucaklayip öptü; takdir ve tebrikle,
"Bütün ilimlerde esi benzeri olmayan bir insan, nebilerin ve
velilerin parmakla gösterdigi bir kisi olmussun... Bismillah de
yürü, insanlarin ruhunu taze bir hayat ve
ölçülemiyecek bir rahmete bog; bu suret aleminin
ölülerini kendi mana ve askinla dirilt." Dedi ve onu irsad
ile görevlendirdi. Seyyid Burhaneddin, daha sonra, Mevlana'dan
izin alip Kayseri'ye gitmis ve orada ebedi aleme
göçmüstür (1241-1242). Türbesi
Kayseri'dedir. Mevlana Seyyid Burhaneddin'in Konya'dan ayrilisindan
sonra, irsad (Allah Yolunu gösterme) ve tedris (ögretim)
makamina geçti. Babasinin ve dedelerinin usullerine uyarak bes
yil bu vazifeyi basari ile yapti. Rivayete göre dini ilimleri
tahsil eden dört yüz talebesi ve on binden çok
müridi vardi.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:56 pm

Hazret-i Mevlana'nin Dostlari, Halifeleri; Kendisine ilham Kaynagi Olan Mutasavviflar

Sems-i Tebrizi Hazretleri
Bu zatin adi, Semseddin Muhammed olup dogumu 1186 dir. Tebrizli
Melekdad oglu Ali'nin oglu olan Sems, tahsilini bitirdikten sonra,
zamaninin yegane seyhi olarak gördügü Tekbirzi Seyh Ebu
Bekir Sellebaf'a (sele ve sepet örücüsüne) intisap
etti ve onun terbiye ve irsadiyla yetisip olgunlasti. Sems, ulastigi
manevi makama kanaat etmediginden daha olgun mürsidler bulmak
arzusuyla seyehate çikti. Senelerce takati tükenircesine
bir çok bir çok yerler dolasti, zamaninin arifleriyle
görüstü. Bu arifleri, mana alemindeki uçusunda
kinaye olarak Sems'e, Sems-i Perende (Uçan Günes) adini
vermislerdir. Sems, ta çocuklugundan itibaren fikren ve ruhen
hür bir dervis, kendinden geçercesine ilahi aska dalarak
yasayan bir sahsiyetti. Sems, kendisini ruhen tatmin edecek seviyede
bir Hak dostu bulamayan ve hep kendi mertebesinde bir sohbet arkadasi
arayan bir kamil velidir. Yana yakila, kendisine muhatap olabilecek,
sohbetine dayanabilecek bir dost arayan Sems'in bir gece karari elden
gitti, heyecan içinde idi. Allah'in tecellilerine
gömülüp mest olmus bir halde münacatinda "Ey
Allah'im! Kendi, örtülü olan sevgililerinden birini bana
göstermeni istiyorum" diye yalvardi. Allah tarafindan,
istediginin, Anadolu ülkesinde bulunan, Belhli
Sultanü'l-Ulema'nin oglu Muhammed Celaleddin oldugu ilham edildi.
Bu ilham ile Sems, 29 Kasim 1244 yili Cumartesi sabahi Konya'ya geldi.


Hazret-i Mevlana ile Hazret-i Sems'in Bulusmalari

Mevlana ile sems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet
bulustular, görüstüler. Bu tarihte Sems, altmis,
Mevlana, otuz sekiz yasinda idi. Bu iki ilahi asik, bir müddet
yalnizca bir köseye çekilerek kendilerini tamamiyle Hakk'a
verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere
koyuldular. Sultan Veled der ki: "Ansizin Sems gelip ona ulasti; ona
masukluk (sevilen, sevgili olmanin) hallerini anlatti, açikladi.
Böylece de sirri yücelerden yüceye vardi. Sems,
Mevlana'yi sasilacak bir aleme çagirdi, öyle bir aleme ki,
ne Türk gördü o alemi ne Arap."
Hazret-i Mevlana'nin Masukluk Mertebesine Erismesi: Bu hususu Sultan
Veled söyle açiklar, "Alemdeki erenlerin derecelerinden
üstün bir derece vardir ki o, masukluk duragidir. Aleme bu
masukluk duragina dair haber gelmemis, bu durakta bulunanlarin ahvalini
hiçbir kulak isitmemisti. Tebrizli Semseddin zuhur edip, Mevlana
Celaleddin'i asiklik ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar
duyulmamasi olan, masukluk mertebesine eristirmistir. Esasen Mevlana,
ezelde, masukluk denizinin incisiydi, her sey döner, aslina
varir."

Kim, kimi aradi? Hatirlara gelebilecek, "Sems mi Mevlana'yi aradi,
Mevlana mi Sems'i" sorusuna söyle cevap verebiliriz: Sems,
Mevlana'yi, Mevlana'da Sems'i aramistir. Sems Mevlana'ya asik ve
taliptir, Mevlana'da Sems'e asik ve taliptir. Çünkü
asik, ayni zamanda masuk, masuk ayni zamanda asiktir. Mevlana der ki:
"Dilberler (gönlü alip götürenler, manevi
güzeller), asiklari, canla basla ararlar. Bütün
masuklar, asiklara avlanmislardir. Kimi asik görürsen bil ki
masuktur. Çünkü o, asik olmakla beraber masuk
tarafindan sevildigi cihetle masuktur da. Susuzlar alemde su ararlar,
fakat su da cihanda suzuslari arar."



Hazret-i Mevlana'nin Manevi Yolculugundaki Safhalari

Mevlana, manevi yolculugunu, olgunluga ermesini, su sözünde
toplamistir. "hamdim, pistim, yandim." Mevlana'nin pismesi, babasi
Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin'in feyizli
nefesleriyle, yanmasi da Sems'in nurlu aynasinda gördügü
kendi güzelliginin ask atesiyledir.


Hazret-i Mevlana ile Sems Hakkinda

Mevlana, Sems ile Konya'da bulustugu zaman tamamiyle kemale ermis bir
sahsiyetti. Sems, Mevlana'ya ayna oldu. Mevlana, Sems'in aynasinda
gördügü kendi essiz güzelligine asik oldu. Diger
bir ifadeyle Mevlana, gönlündeki Allah askini Sems'te
yasatti. Mevlana'nin Sems'e karsi olan sevgisi, Allah'a olan askinin
miyaridir (ölçüsüdür).
Çünkü Mevlana, Sems'te Allah cemalinin parlak
tecellilerini görüyordu. Mevlana açilmak üzere
bir güldü. Sems ona bir nesim oldu. Mevlana bir ask sarabi
idi, Sems ona bir kadeh oldu. Mevlana zaten büyüktü,
Sems onda bir gidis, bir nesve degisikligi yapti. Sems ile Mevlana
üzerine söz tükenmez. Son söz olarak söyle
söyleyelim, Sems, Mevlana'yi atesledi, ama karsisinda öyle
bir volkan tutustu ki, alevleri içinde kendi de yandi.

Sems-i Tebrizi Hazretleri'nin Konya'dan Ayrilisi

Sems ile bulusan Mevlana, artik vartini Sems'in sohbetine hasretmis,
Sems'in nurlarina gömülüp gitmis, bambaska bir aleme
girmisi. Sems'in cazibesinde yana yana dönüyor, ilahi askla
kendinden geçercesine Sema ediyordu. Bu iki ilahi dostun
sohbetlerindeki mukaddes sirri idrakten aciz olanlar, ileri geri
konusmaya basladilar. Neticede Sems, incindi ve Mevlana'nin
yalvarmalarina ragmen, Konya'dan Sam'a gitti (14 Mart, 1246 Persembe).

Hazret-i Sems'in Konya'ya Dönüsü

Sems'in ayrildiginda derin bir izdiraba düsen Mevlana, manzum
olarak yazdigi güzel bir mektubu, Sultan Veled'in baskanligindaki
kafileyle Sam'a, Sems'e gönderdi. Sultan Veled, kafilesiyle Sam'a
vardi, Sems'i buldu ve babasinin davet mektubunu, hediyelerle birlikte,
saygiyla Sems'e sundu. Sems, "Muhammedi tavirli ve ahlakli Mevlana'nin
arzusu kafidir. Onun sözünden ve isaretinden nasil
çikabilir."diyerek, Mevlana'nin davetine icabet etti ve 1247
'de, Sultan Veled'in kafilesiyle, Konya'ya döndü.

Hazret-i Sems'in Kaybolusu

Sems'in Konya'ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlana da hasretin
sikintilarindan kurtuldu. Artik Sems'in serefine ziyafetler verildi,
Sema meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk
içinde geçen günler pek çok sürmedi,
dedikodular ve can sikisi durumlar yeniden basladi. Sems, o bahtsiz
dedikoducu toplulugun yine kinle doldugunu, gönüllerinden
sevginin uçup gittigini, akillarinin nefislerine esir oldugunu
anladi ve kendisini ortadan kaldirmaya ugrastiklarini bildi, Sultan
Veled'e dedi ki: Gördün ya azginlikta yine birlestiler. Dogru
yolu göstermekte, bilginlikte esi olmayan Mevlana'nin huzurundan
beni ayirmak, uzaklastirma, sonra da sevinmek istiyorlar. Bu sefer
öylesine bir gidecegim ki, hiç kimse benim nerede oldugumu
bilmeyecek. Aramaktan herkes acze düsecek, kimse benden bir nisan
bile bulamayacak. Böylece bir çok yillar geçecek de
yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek." Iste Sultan Veled'e
böyle yakinan Sems, 1247-1248 tarihinde Konya'dan ansizin gidip
kayboldu. Sems'in kaybolusundan sonra Mevlana, herkesten onun haberini
soruyordu. Kim onun hakkinda asli esasi olmayan bir haber bile verse ve
Sems'i falan yerde gördüm dese, bu müjde için
sarigini ve hirkasini vererek sükranelerde bulunuyordu. Bir
gün bir adam, Sems'i Sam'da gördüm diye haber verdi.
Mevlana buna, tarif edilemeyecek sekilde sevindi ve o adama,
üstünde nesi varsa bagisladi. Dostlarindan birisi, bu adamin
verdigi haber yalandir, o Sems'i görmemistir, dediginde Mevlana su
cevabi vermistir. "Evet, onun verdigi bu yalan haber içinde
üstümde neyim varsa verdim. Eger, dogru haber verseydi,
canimi verirdim."
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:57 pm

Hazret-i Mevlana'nin, Sems-i Tebrizi Hazretleri'ni Aramak Için Sam'a Gidisi

Mevlana, Sems'i çok aradi. Onun ayriligiyla, gönülleri
yakan, sizlatan, nice siirler söyledi. Onu aramak için iki
kere Sam'a gitti. Yine Sems'i bulamadi. Bu son iki seyahatin tarihleri
kesin olarak bilinmemekle beraber, büyük bir ihtimalle
1248-1250 yillari arasinda oldugu söylenebilir. Sultan Veled'in
ifadesiyle Mevlana, Sam'da suret bakimindan Tebrizli Sems'i bulamadi
ama, mana yönünden onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi
varliginda beliren Sems'i, kendinde gördü ve dedi ki: "Beden
bakimindan ondan ayriyim ama, bedensiz ve cansiz ikimiz de bir nuruz.
Ey arayan kisi! Ister onu gör, ister beni. Ben O'yum O da ben."

Konya'li Kuyumcu Seyh Selahaddin Hazretleri

Yagibasan'in oglu Konyali Zerkub (kuyumcu) diye taninan Seyh Selahaddin
Feridun, Konya civarindaki bir gölün kenarinda
balikçilikla geçinen bir ailedendir. Ummi olarak bilinen
Seyh Selahaddin, gençliginde Seyyid Burhaneddin'in terbiyesine
girmis, onun sohbetlerinde pismis, onun feyziyle olgunlasmis, kamil bir
insandir. Ayrica Sems'in sohbetlerinde de bulunmus, ondan da feyz
almistir. Mevlana ile Sems bulusmalarinda, alti ay Seyh Selahaddin'in
hücresinde sohbet etmislerdir. Onlara hizmet edebilme serefine ve
sohbetlerinde bulunabilme bahtiyarligina eren zat, Seyh Selahaddin'dir.
Seyh Selahddin, kuyumcu dükkaninda altin varak yaparak, helalinden
para kazanmak ve manevi halini kuvvetlendirmekle ugrasirdi.

Hazret-i Mevlana'nin Vecd ile Sema'i

Seyh Selahaddin'in, Mevlana ile tanismasi ta Seyyid Burhaneddin'in
manevi terbiyesi altina girdigi tarihte baslar, fakat bütün
sevgilerden tamamen vaz geçip Mevlana'ya manen baglanmasina ve
vakitlerini onun sohbetlerine hasretmesine sebep su hadisedir. Mevlana
bir gün Seyh Selahaddin'in Kuyumcular çarsisindaki
dükkaninin önünden geçmektedir. Içeride
varak yapmak için çekiçle altin dövmekte olan
Kuyumcu Seyh Selahaddin ve çiraklarinin çekiç
darbelerinden çikan sesleri duyan Mevlana, o hos seslerin ahengi
ile cezbelenir. (Allah tarafindan manen çekilerek iradesi elden
gider) ve vecd ile (kendinden geçip ilahi aska dalarak) Sema
etmeye baslar. Disarida Mevlana'nin Sema ettigini gören Seyh
Selahaddin onun, çekiç darbelerinin ahengine, ritmine
uyarak Sema ettigini anlayinca, altinin zayi olmasini
düsünmez ve çiraklarina, çekiç
darbelerine devam etmelerini emrederek kendisi de disari firlar ve
Mevlana'nin ayaklarina kapanir.


Hazret-i Mevlana'nin, Seyh Selahaddin Hazretleri'ni Kendisine Hemden ve Halife Seçmesi

Mevlana, son Sam seyahatinde, mana yönünden Sems'i ay gibi
kendinde gördükten sonra, onu aramaktan vaz geçti ve
kendisine Seyh Selahaddin'i dost ve hemden olarak seçti.
Mevlana, Sems'e duydugu muhabbet ve gönül bagliliginin
aynisini Seyh Selahaddin'e de gösterdi ve bu zat ile sükun
buldu. Mevlana, Allah'in cemal tecellileri içinde ruhen manevi
bir alemde yasadigindan, müridlerinin irsadiyla bizzat ugrasamamis
ve onlarin irsad ve terbiyesine, en seçkin, en ehil dostlarindan
birbirini tayin etmistir. Iste Seyh Selahaddin, bu vazifeye ilk olarak
tayin ettigi dostudur. Mevlana, Seyh Selahaddin'e yalniz manevi bir bag
ve içten gelen muhabbetiyle kalmadi, onun kizi hakkinda, "Benim
sag gözüm" diyerek iltifatta bulundugu Fatma Hatun'u oglu
Slutan Veled'e almak suretiyle aralarinda bir akrabalik bagi da kurdu.



Seyh Selahaddin Hazretlerinin Olgunlugu

Mevlana'nin, Sems ile dostlugunu çekemeyenler bu sefer de
Mevlana'nin Seyh Selahaddin'e gösterdigi yakinliga haset etmeye
basladilar. Seyh Selahaddin'i, ümmidir diye, yüksek irsad
makamina layik görmüyorlardi. Sems'e yaptiklari gibi
küstahliga kalkistilar. Kendisine kötü düsünce
ile bakan bahtsiz, zavallilara Seyh Selahaddin, "Mevlana, beni yalnizca
herkesten üstün tuttu da bu yüzden inciniyorsunuz.
Bilmiyorsunuz ki benim apaçik bir görüsüm yok,
ben bir aynayim. Mevlana, ben de kendi yüzünü
görüyor; ne diye kendini seçmesin? O kendi
güzelim yüzüne asik, bundan baska fikre düsmek
kötü bir sey" diyerek, kemal ve mahviyyetini (ileri derecede
alçak gönüllügünü) göstermistir.



Seyh Selahaddin Hazretleri'nin Ebedi Aleme Göçüsü

Mevlana ile Seyh Selahaddin, on yil birbiriyle adeta mest olarak
görüsüp sohbet ettiler, ayrilik mahmurlugunu tadmadan,
visal aleminde safalar sürdüler. Nihayet Seyh Selahaddin
hastalandi ve ebedi alemde göçtü (1259).



Çelebi Hüsameddin Hazretleri

Çelebi Hüsameddin, vaktiyle Konya'ya
göçmüs bir soylu ailedendir ve dogum yeri Konya'dir.
(1225) Çelebi lakabini kendisine veren Mevlana'dir.
Gençliginin ilk yillarinda, Ahilerin seyhi olan babasini
kaybeden Çelebi Hüsameddin, zamaninin bütün ulu
kisileri ve seyhlerinden yakin alaka ve himaye gördügü
halde, bütün hizmetkarlari ve arkadaslariyla, Mevlana'nin
hizmetini seçmistir. Böylece Mevlana'nin terbiyesinde
yetisip olgunlasmis, kamil insan olmustur.



Hazret-i Mevlana'nin Çelebi Hüsameddin'i Kendisine Hemdem ve Halife Seçmesi

Mevlana, Seyh Selahaddin'den sonra kendisine hemdem ve halife olarak
Çelebi Hüsameddin'i seçti ve dostlarina söyle
dedi; "Ona bas egin, önünde acizcesine kanatlarinizi yere
gerin! Bütün buyruklarini yerine getirin, sevgisini caninizin
ta içine ekin. O rahmet madenidir, Allah nurudur." Mevlana'nin
bu buyrugu üzerine, bütün dostlar ona itaat ettiler.
Sultan Veled'in diliyle, "Bütün dostlar, onun lutuf suyuna
testi kesildiler, Sems'e ve Seyh Selahaddin'e yapmis olduklari asagilik
hareketlerden kurtulmuslar, edeplenmislerdi. Haset etmeden
Çelebi Hüsameddin'e itaat ettiler." Çelebi
Hüsameddin on bes sene Mevlana'nin serefli sohbetinde bulundu.
Mevlana'dan sonra da dokuz sene irsad makaminda, Mevlana postunda
oturdu.



Çelebi Hüsümeddin Hazretleri'nin Degeri

Mevlana, ancak Çelebi Hüsameddin'in bulundugu meclis rahat
bulur, huzur duyar, cosup manalar saçar, hakikat ilminden
bahisler açardi. Mevlana'ya göre, hakikatler memesinden
manalar sütünü emip çikaran Çelebi
Hüsameddin'dir. Mesnevi'sinde bu manaya isaretle söyle der;
"Bu söz, can memesininde süttür. Emen olmadikça
güzelce akmiyor. Dinleyen susuz ve arayici olursa, va'zeden
ölü bile olsa söyler. Dinleyen yeni gelmis ve usanmamis
olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. Kapimdan
içeri, na-mahrem girince, harem halki, perde arkasina girer,
gizlenir. Zararsiz ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen
mahremler, yüzlerindeki peçeyi açarlar.
Bütün güzel, hos ve yarasan seyler, gören göz
için yapilir. Çengin zir (en ince) ve bam (en kalin)
nagmeleri, nasil olur da sagir kular için terennüm edilir?
Allah, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadi. Koku duyan
için yaratti; koku almayan için degil." Iste Islami
Tasavvuf edebiyatinin en büyük didaktik saheseri olan
Mesnevi'yi Çelebi Hüsameddin, Mevlana'nin tükenmez bir
hazineye benzeyen ruhundan çekip çikartmistir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:58 pm

Çelebi Hüsameddin Hakkinda

Mevlana'nin kirk yil samimiyetle hizmetinde, sohbetinde bulunan
Sipehsalar, Risale'sinde, Çelebi Hüsameddin'in degerini su
cümlelerle belirtiyor; "Hakikatte Hüdavendigar Hazretlemizin
tam mazhari Çelebi Hüsameddin idi ve bütün
Mesnev-i Serif onun ricasi ile yazilmistir. Bütün tevhid ve
ask ehli, kendilerine bahsedilen Mesnevi'nin yalnizca yazilmasi
hususunda, kiyamete kadar Çelebi Hüsameddin'e tesekkür
etseler, yine sükran borçlarini ödeyemezler."


Mesnevi'nin Yazilisi

Eflaki, Mesnevi'nin yazilip tamamlanmasini anlattigi bahiste diyor ki:
"Mevlana Hazretleri, asil kisilerin sultani Çelebi
Hüsameddin'in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema
ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde
daima Mesnevi'yi söylemeye devam etti. Bazen öyle olurdu ki,
aksamdan basliyarak gün agarincaya kadar birbiri arkasindan
söyler, yazdirirdi. Çelebi Hüsameddin de bunu
sür'atle yazar ve yazdiktan sonra hepsini yüksek sesle
Mevlana'ya okurdu. Cilt tamamlaninca Çelebi Hüsameddin,
beyitleri yeniden gözden geçirerek gereken
düzeltmeleri yapip tekrar okurdu." Bu sekilde dikkatlice 1259-1261
yillari arasinda yazilmaya baslanilan Mesnevi, 1264-1268 yillari
arasinda sona erdi.


Hazret-i Mevlana'nin Baki Aleme Göçüsü

Mevlana, Çelebi Hüsameddin ile tam onbes sene güzel
demler, hos safalar sürdü. Bu müddet zarfindan
bahtsizlarin fitne ve hücumundan uzak, huzur ve sürur
içinde yasadi. Dostlari onun cemalinin nuruna pervane
olmuslardi. Mevlana, artik son anlarini yasadigini, özledigi ebedi
cemal alemine kavusacagini anlamisti. Ansizin hastalanip yataga
düstü. Mevlana'nin hastalik haberi Konya'da yayildigi zaman
ahali, sifalar dilemeye, gönlünü, duasini almaya
geliyorlardi.

Seyh Sadreddin (? - 1274) de talebeleriyle birlikte Mevlana'ya
geçmis olsun demeye geldi ve çok
üzüldügünü beyan edip, "Allah yakin zamanda
sifalar versin. Hastalik ahirette derecenizin yükselmesine
sebeptir. Siz alemin canisiniz, insaallah yakin zamanda tam bir sihhate
kavusursunuz" diye temennide bulundu. Bu nun üzerine Mevlana:
"Bundan sonra Allah sizlere sifa versin. Asikin masukuna kavusmasini ve
nurun nura ulasmasini istemiyor musun?" dedi. Seyh Sadreddin,
yanindakilerle birlikte aglayarak kalkip gitti.

Mevlana, dostlarina ve aile efradina, bu dünyadan
göçecegine üzülmemelerini söylüyordu,
fakat onlar, benden de olsa, bu ayriligi kabullenemiyorlar, aglayip
inliyorlardi. Mevlana'nin hanimi, Mevlana'ya hitaben; "Ey alemin nuru,
ey ademin cani! Bizi birakip nereye gideceksin?" diyerek agliyor ve
ilave ediyordu. "Hudavendigar Hazretlerinin dünyayi hakikat ve
manalarla doldurmasi için üçyüz veya
dörtyüz yillik ömrünün olmasi lazimdi."
Mevlana cevaben, "Niçin? Niçin? Biz ne Firavun ve ne de
Nemrud'uz, bizim toprak alemiyle ne isimiz var, bize bu toprak aleminde
huzur ve karar nasil olur? Ben insanlara faydam dokunsun diye
dünya zindaninda kilmisim, yoksa hapishane nerede ben nerede?
Kimin malini çalmisim? Yakinda Allah'in sevgili dostunun,
Hazret-i Muhammed'in yanina dönecegimiz umulur"

Hazret-i Mevlana'nin Vasiyeti

"Ben size, gizli ve aleni, Allah'dan korkmanizi, az yemenizi, az
uyumanizi, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi,
oruç tutmaya ve namaz kilmaya devam etmenizi, daima sehvetten
kaçinmanizi, halkin eziyet ve cefasina dayanmanizi avam ve
sefihlerle düsüp kalkmaktan uzak bulunmanizi, kerem sahibi
olan salih kimselerle beraber olmanizi vasiyet ederim. Hayirlisi,
insanlara faydasi dokunandir. Sözün hayirlisi da az ve
öz olanidir. Hamd, yalniz tek olan Allah'a mahsustur. Tevhid
ehline selam olsun."

Seb-i Arus

irfan ve sevgi günesi Mevlana, 5 Cemaziye'l-ahir, 672 (17 Aralik
1273) Pazar günü gurup vakti, bütün parlakligi ile,
bütün güzellikleriyle gülerek ebediyet aleminin
asumanina dogdu. Mevleviler, o geceye Seb-i Arus derler.

Hazret-i Mevlana'nin Cenaze Merasimi

Müslüman olan, müslüman olmayan,
küçük büyük ne kadar Konyali varsa hepsi,
Mevlana'nin cenaze merasimine katildi. Müslümanlar,
müslüman olmayanlari sopa ve kilisla savmaya çalisarak
onlar: "Bu merasimin sizinle ne ilgisi vardir? Bu din sultani Mevlana
bizimdir, bizim imamimizdir" diyorlardi. Onlar da su cevabi
veriyorlardi. "Biz Musa'nin ve bütün peygamberlerin
hakikatini onun sözlerinden anlayip ögrendik. Kendi
kitaplarimizda okudugumuz olgun peygamberlerin huy ve hareketlerini
onda gördük. Sizler nasil onun muhibbi ve müridi iseniz,
biz de onun muhibbiyiz. Mevlana Hazretleri'nin zati, insanlar
üzerinde parlayan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunan
hakikatler günesidir. Günesi bütün dünya
sever. Bütün evler onun nuruyla aydinlanir. Mevlana ekmek
gibidir. Hiç kimse ekmege ihtiyaç duymamazlik edemez.
Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüz
mü?

Hazret-i Mevlana'nin Cenaze Namazi

Mevlana'nin vasiyeti üzerine Seyh Sadreddin, Mevlana'nin namazini
kildirmak üzere niyetlendiginde dayanamayip bayginlik
geçirdi. Bunun üzerine namaza Kadi Siraceddin imamlik etti.


Hazret-i Mevlana'ya Yesil Kubbe

Mevlana'ya Yesil Kubbe denilen türbe, Sultan Veled ile Alameddin
Kayser'in gayreti ve Emir Pervane'nin esi (Sultan II. Giyaseddin
Keyhüsrev'in kizi) Gürcü Hatun'un yardimiyla
Çelebi Hüsameddin zamaninda yapildi. Türbenin mimari
Tebrizli Bedreddin'dir. Selimoglu Abdülvahid adli bir sanatkar da
Mevlana'nin kabri üzerine, Selçuklu oymaciliginin saheseri
olarak kabul edilen, büyük bir ceviz sanduka yaptirmistir. Bu
sanduka bu gün, Sultan"ül-Ulema Bahaeddin Veled'in kabri
üzerindedir.

Hazret-i Mevlana'nin Ölüme ve Mezara Bakisi

"Ölüm günümde tabutum yürüyüp
gitmeye basladi mi, bende bu cihanin gami var, dünyadan
ayrildigima tasalaniyorum sanma; bu çesit süpheye
düsme, bana aglama, yazik yazik deme. Seytanin tuzagina
düsersem iste hayiflanmanin sirasi o zamandir. Cenazemi
görünce ayrilik ayrilik deme. O vakit benim bulusma ve
görüsme zamanimdir. Beni kabre indirip birakinca, sakin
elveda elveda deme; zira mezar cennetler toplulugunun perdesidir.
Batmayi gördün ya, dogmayi da seyret. Günese ve aya
batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama
o, dogmaktir. Mezar hapis gibi görünür, ama o, canin
kurtulusudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan
tohumunda süpheye düsüyorsun? Hangi kova kuyuya salindi
da dolu dolu çikmadi? Can Yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsin?Bu
tarafta agzini yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun,
mekansizlik aleminin fezasindadir."


Hazret-i Mevlana'nin Ziyaretçilerine Seslenisi

"Kardes, mezarima defsiz gelme; çünkü Allah meclisinde
gamli durmak yarasmaz. Hak Teala beni ask sarabindan yaratmistir.
Ölsem, çürüsem bile, ben yine o askim."

"Ölümümüzden sonra mezarimizi yerde aramayiniz?
Bizim mezarimiz ariflerin gönüllerindedir."
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz