.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ Empty TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:30 pm

    TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

    Osmanlı devletinde, belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere
    tahsis edilen ve defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya
    kadar olan askerî dirlikler. Kendisine böyle bir imkân tanınan kişiye
    de timar sahibi veya sipahî denir.
    Timar sistemi, Osmanlı devletinde toprağın işlenmesi, devletin büyük
    bir masrafa girmeden askerî kuvvet sağlaması ve ekonomik hayatın
    gelişmesinde büyük faydalar sağladı. Devletin ekonomik ve askerî gücünü
    ortaya koyması bakımından önem taşıyan bu sistem bilinmeden bazı
    konularda doğru ve sağlam fikir sahibi olmak mümkün değildir.
    Bir beylik olarak ortaya çıkışından itibaren, bünyesinde gerektirdiği
    değişiklikleri yapmaktan çekinmeyen Osmanlı Devleti, kendisinden önceki
    Müslüman devletler ile komşu diğer Müslüman devletlerin müessese ve
    teşkilâtlarından da istifade etmişti. Nitekim, "Anadolu Selçuklu
    Devletinin enkazı üzerinde ve onun bir devamı olarak teşekkül ve
    inkişaf etmiş bulunan Osmanlı İmparatorluğunun, bu devletin ve onun
    vâsıtası ile daha eski diğer Türk ve İslâm devletlerinin veya İran
    Moğollarının çok zengin teşkilât ve müesseselerinden de geniş ölçüde
    faydalanmak imkânlarına sahip bulunduğu tarihî bir hakikattir. Bu
    sebeple bazı tarihçilerin, Osmanlı tımarının ilk örneklerinin özellikle
    son dönem Bizans İmparatorluğunda aranması gerektiği şeklindeki
    görüşleri gerçeklere uygun bir temayül sayılmaz. Nitekim, bilhassa
    vezir Nizâmü'lMülk'ün, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda yapmış olduğu
    idarî ıslâhattan sonra, bu imparatorlukta askerî hizmet mukabili
    dağıtılmış olan "İkta"lar, Anadolu Selçuklularına ve dolayısıyla
    Osmanlılara, anahatları ile bir timar örneği teşkil edebilecek bazı
    hususiyetler taşımakta idi" (Ö. Lütfi Barkan, İslâm Ansiklopedisi,
    Timar maddesi).
    Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi timar sistemi,
    Osmanlılardan önceki Müslüman devletlerde de bulunmakta idi.
    Osmanlılar, bu sistemi onlardan aldılar. Bu sebeple daha devletin
    kuruluş yıllarında timar sistemi ve bununla ilgili uygulamaları
    görmekteyiz. Nitekim Osman Gazi (1299-1326), fethedilen yerleri dirlik
    (timar) olarak dağıtmış ve bunlarla ilgili bazı hükümler koymuştur.
    Âşıkpaşazâde'nin ifâdesine göre o, "Her kime kim bir timar virem ânı
    sebepsiz elinden almayalar ve hem ol öldüğü vakitte oğluna ve eğer
    küçücük dahi olsa vireler. Hizmetkârları sefer vakti olacak sefere
    varalar. Ta ol sefere yarayınca" demiştir (Aşıkpaşazade, Tarih,
    İstanbul 1332, 20). Bu ifadelerden şu sonuçlar çıkmaktadır:
    1. Sebepsiz yere hiç kimsenin tımarı elinden alınamaz.
    2. Timar sahibinin ölümü halinde timar oğluna intikal eder.
    3. Oğul küçükse, sefere gidecek yaşa gelinceye kadar onun yerine
    hizmetkârlarının sefere gitmesi gerekmektedir. Bundan da anlaşıldığı
    gibi, Osmanlı Devletinde timar sistemi, mîrî arazi rejiminin sonucu
    olarak ortaya çıktı. Osman Gazinin fetihleri ile başlayan bu sistem,
    Sultan I. Murad devrinde tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi.
    Devlette önemli bir fonksiyonu bulunan timar sistemi, Osmanlı toprak
    rejiminin temelini teşkil eder. Zira bu toplumda ekonomik, sosyal,
    askerî ve idarî teşkilâtların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine
    dayanıyordu. Toplum hayatında en küçük vazife sahibinden devlet
    başkanına (hükümdar) kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar, geçimini
    toprak ürünleri ile temin ediyorlardı. Bu sistem sayesinde devletin
    güçlendiği tarihçiler tarafından açıkça ortaya konmaktadır. Nitekim
    Alman tarihçiler tarafından açıkça ortaya konmaktadır. Nitekim Alman
    tarihçisi Leopold Von Ranke "XVII. Asırda Osmanlılar ve ispanya" adlı
    eserinde Osmanlı devletinin kudretini teşkil eden üç unsurdan birinin
    timar (dirlik) sistemi olduğunu kaydeder (Halil Cin, Osmanlı Toprak
    Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, 85).
    Toprak taksimatının en küçük bölümü olan timar, senelik geliri 3-20 bin
    akça arasında değişen askerî dirliklere verilen bir isimdir. Devrin
    imkânları gözönünde bulundurularak bir kısım asker ve memurlara
    geçimlerini temin hususunda böyle bir kaynak sağlanıyordu. Nitekim bu
    mânâda kanun-nâmelerde "Zeâmet ve timar ki def-i a'da için tâyin olunan
    mal-ı mukateledir ve asker dahi bunları tasarruf edenlerdir"
    denilmektedir (Kavanîn-i Âl-i Osman Der Mezâmin-i Defteri Divân, vr.
    15a, Süleymaniye Ktb. (Fatih) nr. 3497).
    Kanun-nâmenin bu ifadesinden hareketle Barkan, timarı şöyle tarif eder:
    "Osmanlı İmparatorluğunda geçimlerini veya hizmetlerine ait masrafları
    karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyn bölgelerden kendi
    nâm ve hesaplarına tahsil salâhiyeti ile birlikte tahsis edilmiş olan
    vergi kaynaklarına ve bu arada bilhassa defter yazılarındaki senelik
    geliri 20 bin akçaya kadar olan askerî dirliklere verilen isimdir"
    (Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar md.). Kendisine böyle bir imkân
    tanınan kişi (timar sahibi, sipahi), buna karşılık bazı vazifelerle
    mükellef tutulmaktadır. O, Batı'daki toprak sahiplerinin, "serf"lerine
    karşı takındıkları tavır gibi bir pozisyonda bulunamaz. Keza tımarı
    içinde meydana gelen olaylara toprak sahibi sıfatıyla müdahalede
    bulunamaz.
    Sipahi, reâyadan (mirî araziyi ekip biçen, tasarruf eden) miktar ve
    cinsleri kanunlarla tesbit edilmiş olan vergiden fazlasını tahsil
    edemezdi. Selahiyetini aşandan dirliği (timarı), bir daha geri
    verilmemek şartıyla alınırdı. Kendisi de başka bir bölgeye reâyâ olarak
    gönderilirdi. Çünkü devletin kendisine verdiği selâhiyeti tecavüz
    etmiş, güveni kötüye kullanmış ve halka haksızlık etmiş oluyordu. 14
    Muharrem 973 (12 Ağustos 1565)' de Sivas Beylerbeyi, Sivas ve Arapkir
    kadılarına yazılan bir hükümde, Divriği Beyi Kasım'ın şeriat ve kanuna
    aykırı olarak reâyâya haksızlık ettiğinin mahkeme tarafından tesbit
    edilmiş olması cihetiyle sancağının tebdiline karar verildiği
    bildirilmektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, nr. 5,
    34). Aynı Şekilde 973 (1565) senesinde Avlonya kadısına yazılan bir
    hükümde de adı geçen kazaya bağlı Aspurokilise adındaki köyde timar
    sahibi olan Burhan oğlu Ahmed'in, gerek ehl-i şenaattan olması, gerekse
    reâyâya haksızlık etmesi sebebiyle timarı elinden alınıp hapsedilmesine
    karar verilmiştir. Böylece, farklı din, ırk, milliyet ve mezheplere
    sahip insanları sınırları içinde barındıran Osmanlı Devleti, sipahînin
    yapabileceği haksızlığın önünü almaya gayret ediyordu.
    Osmanlı toprak rejiminde sipahi (timar sahibi), toprağın gerçek sahibi
    değildi. O, mirî arazinin halka dağıtılmasında devletin bir temsilcisi
    durumundaydı. Bunun içindir ki devlet, timarların kapalı bir sistem
    halinde çalışmasını engellemek, onları devamlı kontrol etmek ve
    gerektiğinde müdahalede bulunmak için devamlı olarak buralara memurlar
    gönderiyordu. Bu manada "Toprak Kadısı"nın varlığını zikredebiliriz.
    Osmanlı Devletinde, Osman Gazi ile başlayan timar sistemi, Sultan I.
    Murad zamanında Rumeli bölgesinde de uygulanmaya başladı. 1402 yılında
    Timur'la yapılan savaştan sonra Osmanlı Devletinin teşkilatlanmasında
    bir duraklama görüldü. Bu hal, kendisini toprak sisteminde de
    hissettirdi. Buna karşılık Fatih Sultan Mehmed,devletin artan
    ihtiyaçları yanında timar sistemini geliştirmek için kanunlar çıkardı.
    II. Bâyezid (1481/1512) zamanında timar teşkilatında önemli bir
    değişiklik göze çarpmaz. Buna karşılık Yavuz Sultan Selim (1512- 1520)
    devrinde timar sistemi mükemmel bir şekilde işlemiş, sipahî ve
    "cebelî"lerin (timar sahiplerinin yanlarında harbe götürmek zorunda
    olduğu kimseler, askerler) miktarı artış göstermişti. 1514 yılında
    bunların sayısı 140 bin kişiyi bulmuştu (Cin, a.g.e., 101). Bu
    teşkilât, Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine çıktı.
    Kanunî'nin konu ile ilgili fermanları ve kanunnâmesi, bu hususta önemli
    birer delil olmaktadır. Bu dönemde irili ufaklı 37521 timar vardı.
    Bunlardan 9654'ü kale muhafız timarı, geriye kalan 27867'si ise
    tamamıyla "eşkinci" timarı idi.
    Osmanlı toprak rejiminde her dirliğin çekirdeğini teşkil eden ve
    "kılıç" adı verilen bir kısım vardır. Timarlar, kılıç tabir edilen ve
    hiç değişmeyen bir çekirdek kısmı ile zamanla bu kısma ilave edilen
    hisselerden meydana geliyordu. Timarların bulunduğu bölge ve
    durumlarına göre farklılık arz eden her "kılıc"a bir timar sahibi tayin
    edilir, bir kılıç yerine iki kişi tayin edilemezdi (KavanÎn-i Âl-i
    Osman Der Mezâmin, vr. 7 b, 8 a-b). Rumeli'de bulunan Budin, Bosna,
    Tımaşvar Beylerbeyliklerindeki 6000'lik "Tezkireli Timar"ların
    kılıçları 3'er bindi. Anadolu, Karaman, Maras, Rum, Diyarbekir,
    Erzurum, Haleb, Şam, Bağdad ve Kıbrıs eyâletlerindeki tezkireli
    timarların kılıçları ise 2 bindi. Buna göre kılıç hakkının dışında
    kalan her üçbin akça gelir için timar sahibi bir "cebelî" yetiştirmek
    zorundaydı. (Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü'l-Vukuât, İstanbul 1294, I,
    143-144).


    Osmanlı toprak düzeninde timarlar bir kaç kısma ayrılıyordu
    a-Timar arazisinin mülk olarak verilip verilmemesi açısından
    1 ) Mülk timarlar: Anadolu'nun bazı vilâyetlerinde mevcud olan bu
    neviden timar sahipleri sefer esnasında yerlerine "cebelî"lerini
    gönderebiliyorlardı. Bu mükellefiyetini yerine getirmeyen timar
    sahibinin bir yıllık geliri hazine tarafından alınıyordu. Ölümü halinde
    timar oğluna, oğlu yoksa diğer mirasçılarına kalıyordu.
    2) Mülk olmayan timarlar: Bunlar hizmet karşılığı varidatın bir
    kısmının tahsisi suretiyle verilen timarlardı. Osmanlı timarlarının
    çoğu bu nevidendir.
    b- Timar sahiplerinin gördüğü işlere göre
    1 ) Eşkinci timarları: Bunların sahipleri alaybeyinin sancağı altında
    sefere eşerler (giderler). Cebelîleri ile birlikte sefere gitmek
    zorunda olan bu tip timarların mutasarrıfları, sefere gitmedikleri
    zaman timarları ellerinden alınırdı.
    2) Mustahfız timarları: Bu timarların sahipleri, bağlı bulundukları
    kalelerin muhafızları idiler. Hizmetleri devam ettiği müddetçe
    timarları da devam ederdi.
    3) Hizmet timarları: Hudud boylarında bulunan câmilerin imamet ve
    hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen timarlardır.
    c- Veriliş şekillerine göre
    Timarların, Beylerbeyi tarafından veya devlet merkezinden verilmesine
    göre sınıflandırılması ile ilgilidir. Buna göre de timarlar ikiye
    ayrılıyordu:
    1) Tezkireli timar: Beylerbeyilerin, bir tezkire ile devlet merkezine teklif ettikleri timarlardı.
    2) Tezkiresiz timar: Beylerbeylerin kendi beratları ile verdikleri timarlardı.
    Küçük timarların dağıtılmasında beylerin selahiyetleri büyüktü.
    Muhtelif eyâletlerde değişik baremlerde olmak üzere defter yazıları
    belirli bir rakamın altında olan timarların sahiplerini beylerbeyleri
    kendi tuğralarını taşıyan beratlarla tayin edebiliyorlardı. Daha büyük
    gelir sağlayan timarlarda ise beylerbeyi o timara hak kazanmış olan
    sipahinin eline bir "tezkire" vererek tayin işini devlet merkezine
    teklif ederdi. Beylerbeyinden böyle bir tezkire alan sipahi, İstanbul'a
    gelip altı ay içinde beratını almak zorunda idi.
    d- Malî durumlarına göre:
    1) Serbest timarlar: Timar sahibinin, "resm-i erûs", "resm-i tapu",
    "kışlak", "yaylak", "cürüm, cinayet" vs. gibi vergileri alma hakkına
    sahip bulunduğu timarlardı.
    2) Serbest olmayan timarlar: Böyle bir timarı tasarruf eden sipahinin serbest timar sahipleri gibi yetkileri yoktu.
    Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine erişen timar
    sistemi, bu hükümdarın ölümünden sonra bozulma temayülü göstermeye
    başladı. III. Sultan Murad (1574-1595) devrinde bozulma belirtileri
    açıkça ortaya çıktı. Zira bu dönemde eski kanunlara riayet edilmeyerek
    çeşitli yollardan timar sahibi olan kimseler türedi. Koçi Bey, bu
    konuda eski kanun ve şer'-i şerife uyulmadığını (Koçi Mustafa Bey,
    Risâle, Nşr. Zuhuri Danışman, ist. 1972, 32) anlatır.

    Kuruluşundan beri, Osmanlı Devleti tarihinde büyük bir rol oynamış
    bulunan tımar rejimi, birkaç asırdan beri buhranlar içinde geçen
    hayatının son safhasında sessiz sedasız bir şekilde ve herhangi bir
    sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı. Tarihe mal olması çeşitli
    safhalar geçiren bu sistemin kaldırılış esnasındaki ilk tatbikatı, 1703
    tarihinde Girit Adası'nda başladı. Ülkenin diğer mıntıkalarındaki
    tımarlar ise 1812 tarihinden itibaren mahlul oldukça (boşaldıkça)
    başkalarına verilmemeye başlandı. Nihayet Yeniçeri ocağının
    lağvedilerek muntazam bir askerî sınıf vücuda getirildikten sonra
    intizam ve disiplinlerini büsbütün kaybetmiş olan tımar sahiplerinin de
    eskiden olduğu gibi bırakılmaları uygun görülmeyerek H. 1263 (M. 1848)
    senesinde bütün tımar sahipleri kayd-ı hayat şartıyla ve yarım tımar
    bedeli ile emekliye sevk edilerek tımar sistemine son verildi.

      Forum Saati Perş. Mayıs 09, 2024 5:21 pm