.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Empty Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:11 pm

    GİRİŞ

    Osmanlı Devleti 17. yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen savaşlarla
    tanışmaya başlamıştır. Kaybedilen savaşlar sonrasında sarsılan askeri
    otorite ve devlet düzeninin yanında, ekonomik ve sosyal hayatta olumsuz
    yönde etkilenmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti bu durumu düzeltmek için
    kendi içinde arayışlara başlamıştı. Fakat bu amaç doğrultusunda yapılan
    çalışmalardan iyi bir derecede başarı sağlanamamıştı. Osmanlı bu içinde
    bulunduğu durumu düzeltmek için yüzünü artık batıya çevirmeye başladı.
    Bunun ilk örneklerini III. Selim ve II. Mahmut’la vermiştir.
    Güçsüzleşen, Osmanlı’nın durumundan yararlanmaya çalışan batılı
    devletlerin baskısından, kurtulmak amacıyla Osmanlı Devleti 1839 da
    Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır. Bu fermanların
    yayınlanması bile Osmanlı’nın hem içteki hem de dıştaki baskıları
    azaltmada yeterli olamamıştı. Değişen dünya şartları doğrultusunda
    Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu düzeltmek için II. Abdülhamit ve
    Mithat Paşa birlikteliyle Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esasi
    23 Aralık 1876’da ilan edilmiştir. Bu anayasa doğrultusunda ülke içinde
    seçimler yapılarak, 19 Mart 1877 de, Dolmabahçe sarayında padişah
    tarafından Osmanlı’nın ilk meclisi açılmıştır. Osmanlı Devleti ile
    Rusya arasında 93 harbinin patlak vermesiyle kapatma yetkisi elinde
    bulunduğuna padişah II. Abdülhamit 28.6.1877 günü meclisi kapatmıştır.



    1.OSMANLI'DA YENİLEŞME ÇABALARI

    Her imparatorluk yükseliş dönemini yaşadığı
    gibi bu sürecin sonunda duraklama ve daha sonrasında da dağılma dönemi
    yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu da yükseliş döneminin sonrasında
    duraklama dönemine girmiştir. Bu dönemde batı karşısında gerileyen,
    taşra birimleri üzerindeki denetimini yitiren, tüm kurum ve
    kuruluşlarıyla hızla çöküşe doğru giden devletin, içinde bulunduğu kötü
    durumdan telaşa düşen yöneticiler çözüm arayışlarını hızlandırdılar.
    Yeniden eski gücün kazanılması için, yerli kurum ve geleneklerin
    diriltilmesi yönündeki girişimler, bunları uygulayacak kadroların
    yetersizliği yüzünden başarılı olunamadı. Ayrıca kendisini yenileyecek
    iç dinamikleri tamamen körelen kurumlar, bozulan
    yapıyı
    onarmada yetersiz kalıyordu. Bu durumda, daha kolay ve uygulamaya
    konulabilecek hazır çözümler öneren Batılılaşma gündeme geldi.


    Avrupa’da yeni bir siyasal düzen ve toplum anlayışının kapılarını
    açan 1789 Fransız İhtilali,, Osmanlı Devleti’nde “yenilikçi padişahlar
    dönemi”nin başlangıcıdır. III. Selim, 1808’e kadar süren iktidarında,
    askeri, idari, mali ve iktisadi alanlarda ilk köklü değişiklikleri
    başlattı. Bu köklü değişim çabaları daha çok askeri alanda olmuştur.
    Batı orduları karşında alınan mağlubiyetler sonunda tekrar başarılar
    kazanmak amacı güdülüyordu. Bu uğurda III. Selim Nizam-ı Cedid’i (Yeni
    Düzen) teşkil edecektir. Hareket esas itibariyle, dış görüntüsünde
    belirlendiği üzere sadece askeri değildir. Talim ve terbiyesi kalmamış
    bir insan yığınından ibaret olan yeniçeriler karşısında modern bir ordu
    tesis etmenin yanında, ulema sınıfının nüfuzunu kırmak, selâhiyetlerini
    azaltmak ve ayrıca Avrupalıların sanat ve ilimdeki ilerlemelerine ortak
    olucu sınâi, ziraî, iktisadi müesseselerden iktibaslar yapmak arzu ve
    iştiyakı mühim rol oynamıştır.


    Yenileşme çabalarının süreklilik kazanması ancak II. Mahmud’un
    saltanatının son devresinden itibaren mümkün olabildi. Zarar gören
    devlet otoritesini onarmak, iç ve dış güvenliği sağlayabilecek askeri
    güce sahip olmak, mali ve ekonomik yapıyı güçlendirmek ve nihayet
    sosyal ihtiyaç olarak öne çıkan yenilikleri yapmak Sultan’ın esas amacı
    idi. İşte 1808 tarihinde Padişahın arzusu üzerine Anadolu ve Rumeli
    Beylerbeyleri İstanbul’a gelmişler ve devletin bu kötü durumuna son
    vermek için çareler aramaya başlamışlardır. Neticede Sadrazam ve
    Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri bir metin tespit edip, bu metinde
    belirtilen esaslara sadık kalındığı takdirde, Osmanlı Devleti’nin eski
    haline gelmesinin mümkün olduğu görüşünde birleşmişlerdir. Bu metne
    Sened-i İttifak ismi verilerek 7 Ekim 1808 tarihinde ilan edilmiştir.
    Bu imzalanan metin o tarihe gelinceye kadar hükümdarlık haklarını
    hiçbir kayıt ve şarta tabi olmaksızın kullanabilme hakkını bu metinle
    tespit edilen esaslara göre sınırlandırılmıştır.

    Osmanlıda başlayan bu yenileşmenin yanında batılaşma hareketleri iç ve dış sebepler sonucunda devam etmiştir.


    TANZİMAT FERMANI (TANZİMAT- HAYRİYE) (GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU) - 3 KASIM 1839
    ·
    Tanzimat Fermanını, Londra elçiliğinden Dışişleri Bakanlığına getirilen " Mustafa Reşit Paşa " hazırlamıştır.
    ·Ferman, Topkapı
    sarayının Gülhane bahçesinde, padişah, sadrazam, yabancı devletlerin
    elçileri, patrikler, büyük devlet memurları önünde "Mustafa Reşit Paşa
    " tarafından okunmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması
    nedeniyle Sultan II. Mahmud döneminde başlayan yenilik hareketleri ve
    Sultan Abdülmecid'in tahta çıkar çıkmaz ıslahat hareketine devam etmek
    amacında olduğunu göstermesi Osmanlı Devlet yapısındaki değişimin
    başlangıcıydı. Sadrazam Mustafa Reşid Pasa, Gülhane Hatt-i Hümayununu
    Padişah adına kaleme almış; devlet ve birey arasındaki ilişkilerde
    devletin modernleştirilmesi amacına dayanan temel ilkeler kabul ve ilan
    edilmiştir. Tanzimat Fermanı’nın tam metni şöyledir ;

    Herkesin bildiği gibi, devletimizde,
    kurulusundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam
    uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tab'asinin refah ve mutluluğu en
    yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini
    izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şeriata ve yüce yasalara
    uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine zayıflık ve
    fakirliğe dönüştü. Oysa, şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin
    varlığını sürdürebilmesinin imkansızlığı açık seçik ortadadır.

    Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep ülkenin
    kalkınması, ahalimiz ve fakirlimizin refahı amacına yönelik oldu. Eğer,
    yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi konumu, verimli toprakları ve
    halkının yetenekleri göz önünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa,
    yüce Tanrı'nın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz
    götürmez.

    Ulu Tanrı’nın yardımına ve Peygamberimiz
    hazretlerinin ruha niyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin
    iyi bir biçimde yönetilmesi için bundan böyle bazı yeni yasalar
    çıkarılması gerekli görüldü.

    Söz konusu yasaların basında can güvenliği; irk, namus ve malin
    korunması; vergi toplanması; halkın askere alınıp silah altında tutulma
    süresi gibi hususlar gelmektedir. Söyle ki; Dünyada can, ırz ve
    namustan daha kıymetli birsek yoktur. Bir insan bunları tehlikede
    görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canini ve namusunu korumak için
    olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği
    açıktır. Buna karşılık, can ve namustan emin olan bir kimse sadakat ve
    doğruluktan ayrılmaz, isi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı
    olur.

    Mal güvenliğinin olmadığı yerde ise kimse
    devlet ve ulusuna ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile ilgilenmez, hep
    korku ve üzüntü içinde yasar. Buna karşılık, malından, mülkünden emin
    olmadığı zaman hep kendi isi ve isinin genişletilmesi ile uğraşır.
    Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar.

    Vergi konusuna gelince: Bir devlet, ülkesini korumak için askere ve
    gerekli öbür masraflara muhtaçtır. Bu, para ile olur. Para, tabladan
    toplanacak vergiler ile oluştuğundan bunun en iyi şekilde toplanması
    gerekir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Empty Geri: Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:13 pm

    Evvelce gelir sanılmış olan "yeddi vahit"
    belasından ülkemiz ham dolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir yöntem olup
    hiçbir zaman yararlı sonuç doğurmamış olan iltizam usulü hala sürüyor.
    Bu, ülkenin siyasi islerini ve mali konularını bir adamın keyfine,
    hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir. Bu adam iyi bir insan
    değilse hep kendi çıkarına bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme
    yönelir. Bu nedenle, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve
    gelirine göre bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla birsek
    alınmaması gerekir. Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri
    masrafları ile öbür masrafları yasalarla belirlenip sınırlandırılmalı
    ve uygulama ona göre yapılmalıdır.

    Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, önemli
    konulardan biridir. Ülkenin korunması için asker vermek halkın baslıca
    borcudur. Fakat, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye
    kadar yapıldığı gibi, kiminden tahammülünden çok, kiminden az asker
    alınması hem düzesizliğe; hem tarım, ticaret ve bayındırlık işerinin
    kötü gitmesine; hem ömür boyu askerlik bıkkınlığa; hem de nüfusun
    azalmasına yol açar. Bu nedenle, her memleketten alınacak asker miktarı
    için uygun yöntem konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra
    usulsü getirilmelidir. Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip
    gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz. Bütün bunların
    dayanağı yukarıda açıklanan hususlardır.

    Bu nedenle, bundan böyle suç isleyenlerin durumları şeriat yasaları
    gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında,
    açık veya gizli, idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır. Hiç kimse,
    başkasının ırz ve namusuna saldırmayacaktır. Herkes malına, mülküne tam
    sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet
    büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır. Birinin suçlulugunun
    saptanmasi halinde mirasçilarin o isle ilgileri bulunmayacagindan
    suçlunun mallari elinden alinip varisleri miras hakkindan yoksun
    birakilmayacaklardir.

    Yüce devletimizin tab'asi Müslümanlarla öbür
    uluslar bu haklardan tam yararlanacaklardir. Can, irz, namus ve mal
    konularinda, ülkemizin tüm halkına şeriat yasaları gereğince garanti
    verilmiştir. Öbür konularda da oybirliği ile karar verilmesi için,
    Meclisi Ahkam-i Adliye üyeleri gerektikçe artırılacaktır. Yüce
    devletimizin bakanları ile ileri gelenleri belirli günlerde orada
    toplanarak, görüşlerini çekinmeden açıkça söyleyeceklerdir. Can, mal
    güvenliğine ve vergilerin belirlenmesine ait yasalar böyle
    hazırlanacaktır.

    Askerlikle ilgili konular Baba-i Seraskeri Dar-i Şurası’nda görüşülüp
    karara bağlandıktan sonra sonsuza dek uygulanmaları için tasdik edilmek
    üzere tarafıma gönderilecektir. Söz konusu yasalar sırf din, devlet,
    ülke ve ulusu kalkındırmak amacı ile çıkarılacaklarından bunlara tam
    uyacağımıza yemin ederiz. Bu konuda, Hırka-i Şerife odasında, tüm din
    adamları ile bakanların hazır bulunacakları bir sırada yemin edecektir.


    Din adamı ve vezirlerden yasalara aykırı hareket edenlerin,
    kanıtlanacak suçlarına göre, rütbelerine ve hatır ve göçüle
    bakılmaksızın cezalandırılmaları için özel ceza yasası çıkarılacaktır.

    Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz
    bağlanmış olanlarınkiler de belirlenecektir. Bu yolla da, şeriata
    aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası
    güçlü bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır.

    Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin
    tümden değiştirilmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul
    halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost
    devletlerin de bu yönetimin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları
    için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen
    bildirilecektir.

    Tanrı hepimizi basarili kilsin; yasalara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Amin.

    İlanının Nedenleri :
    ·Avrupalıların içişlerimize karışmasını engellemek
    ·Halkın sosyal yapısında yenilikler yaparak çağdaşlaşmayı sağlamak
    ·Mısır valisi M.li Paşaya karşı Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak
    Önemi : Tanzimat
    fermanıyla Osmanlılara " Kanun " gücü girmiş oluyordu. Esaslı sonucu,
    Tanzimat dönemi aydın tipi yetiştirerek eğitimde vermiştir.


    ISLAHAT FERMANI ( 1856 )

    Tanzimat fermanı yeterli
    bulunmayarak, gayr-i Müslimlere daha fazla hakların verilmesi için
    1856'da yayınlanan ferman. Gül hâne Halt-i hümâyûnu gibi,
    imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin program ve
    prensiplerini içine alır. Bu ferman esâs olarak Tanzîmât hükümlerini
    tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır.

    Rusya, Avrupa siyâsetinde
    TED' sırlı bir rol oynamaya başladıktan sonra, Osmanlı Devleti'ni
    tasfiye ederek sıcak denizlere inmeği ana siyâseti kabul etmişti. Bu
    gayesine erişebilmek için devletlerarası münâsebetlerin ortaya
    çıkardığı imkânlara göre; ya Osmanlı topraklarını Rus imparatorluğuna
    katacak, bu olmazsa ayni toprakları alâkalı Avrupa devletleriyle
    paylaşacak, bu da olmazsa, Osmanlı arazisi üzerinde muhtar veya
    müstakil devletler kurulmasını sağlayıp, bunları yeri geldikçe kontrolü
    altına alacaktı. İlk iki yol imkânsız göründüğü için Rusya bilhassa
    üçüncü yolu seçip, faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Bu gayenin tahakkuku
    için Osmanlı Devleti içerisindeki Ortodoks tebeayi himaye etme ve
    imtiyazlarını çoğaltmak isteklerinde bulundu. Diğer taraftan, Rusya’nın
    sıcak denizlere inmesini, bilhassa Akdeniz'e inerek Hindistan yolunda
    tehlike teşkil etmesini istemeyen İngiltere de Ruslara karsı çıkıyor ve
    Osmanli Devleti'ni destekler görünüyordu. Böylece bir taraftan Ruslara
    mâni olurken, diğer taraftan Osmanlı Devleti'ni Ruslarla meşgul ederek
    Hindistan'da serbestçe hareket ediyordu. Fransa ise; Avrupa siyâsetinde
    Rusya ve İngiltere’den geri kalmak istemiyor, Rusya’nın Akdeniz'e
    inmesinin Fransızların buradaki ticâretine sekte vuracağını
    düşünüyordu. Bu maksatla Osmanlı Devleti'ni Ruslara karsı
    destekliyordu. Diğer taraftan da Osmanlı Devleti içindeki Katoliklerin
    hâmiliğine talim oluyordu. İste bu siyâsî atmosferde 1854 senesinde
    çıkan Osmanlı Rus harbinde, Avrupa devletleri Osmanlı kuvvetlerinin
    yanında yer aldılar.

    İngiltere, Fransa ve Avusturya daha Nisan 1855'de Viyana'da Kirim
    savası sonrasında yapılacak antlaşmanın esaslarını görüşerek bâzı
    kararlar almışlar ve 16 Aralık 1855'de bir antlaşmaya varmışlardı. Bu
    kararlar dört madde olup, Avusturya imparatorunun ültimatomuyla çara
    bildirildi. Bu kararların dördüncü maddesi; "Osmanlı memleketlerinde
    bulunan Hıristiyan tebeanin hakları, pâdişâhın istiklâl ve hâkimiyetine
    asla dokunulmamak şartıyla tasdîk olunacak, pâdişâh bu hususta
    Rusya’nın muvafakatini icaba ettiren bir taahhütte bulunacak" idi. Bu
    maddede de görüldüğü üzere Osmanlı ordusunun kazandığı zafer bile,
    gayr-i Müslimlere imtiyaz sebebi oluyordu. Rusya, kurulacak Avusturya,
    Fransa, İngiltere ittifakı tehlikesi karsısında bu kararları kabul
    etti. Osmanlı hükümeti, kendi Hıristiyan tebersi ile ilgili maddenin
    devletin iç islerine karışma anlamına geleceğini bildirerek, 16 Aralık
    tarihli kararlar arasında yer almamasına çalıştı ise de basarili
    olamadı. Neticede bu maddenin programlaştırılması için su tezler ortaya
    atıldı. Rus tezi: "Osmanlı Devleti sınırları içinde yasayan
    Hıristiyanların hak ve imtiyazları Avrupa devletlerinin müşterek
    garantileri altına alınmalıdır." İngiliz tezi: "Tam ölçüde bir din
    serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır." Fransız tezi: "Müslüman
    tebaa ile Hıristiyan tebaa arasında cemiyet, haklar, vergiler, millî
    eğitim ve devlet meç' murluklarina geçme bakımından sürüp gelen
    farklar, bir ferman ile kaldırılarak Gülhâne hattında işaret edilen
    tebaa eşitliği tam manâsıyla geliştirilmelidir." Baba-i âlî, Rusya’nın
    teklifini, hükümranlık haklarına müdâhale, İngiliz teklifini de
    İslâmiyet’i küçültücü gördüğü için, Fransız teklifini kabul etti.
    Ayrıca yapılacak Paris konferansında Rusların gayr-i Müslimler
    konusunda bir istekleri ile karsılaşmak istemiyordu. Fransız tezinin
    kabulü üzerine, bunun bir ferman hâline getirilmesi Baba-i Âli’ye
    bırakıldı.

    Alî Pasa hükümeti
    tarafından îlân edilen bu fermanın hazırlanmasında İngiliz ve Fransız
    elçileri de bulunmuştu. Bu şekilde hazırlanan ferman, Paris
    konferansından önce, 28 Şubat 1856'da Baba-i Âli’de Islâhat halt-i
    hümâyûnu adıyla devlet erkânı, şeyhülislâm, patrikler, hamambaşı ve
    cemâatlerin ileri gelenleri önünde okunarak îlân edildi. Otuz beş
    maddeden meydana gelen fermanın getirdiği önemli hususlar özetle
    şunlardı:

    1- Tanzimat fermanı ile değişik din ve mezheplerdeki bütün tebaaya
    verilen teminât, bu fermanla yenilendiğinden, bunların uygulaması için
    gerekli tedbirler alınacaktır.
    2- Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar kânun önünde eşit olacaklardır.

    3- Patrikhanelerde yeni
    meclisler kurulacak ve bu meclislerin verecekleri kararlar Baba-i âlî
    tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecektir.

    4- Patrikler kayda-i hayat şartıyla bu makama seçileceklerdir.
    5- Cemâatlerin ruhanî reislerine verdikleri ceviz ve av âidât tamimiyle kaldırılarak hepsi maaşa bağlanacaktır.
    6- Şehir ve kasabalarda bulunan azınlıklara ait kilise, manastır,
    mezarlık, okul ve hasta hâne gibi yerlerin tamir veya yeniden
    yapılmasına izin verilecektir.

    7- Hiç kimse din değiştirmeye zorlanmayacaktır.
    8- Devlet hizmetlerine, askerlik görevine ve okullara bütün tebaa eşit olarak kabul edilecektir.
    9- Irk, din, dil, farkı gözetilmeyecek ve hiç bir mezhebe diğerine üstün sayılmayacaktır.
    10- Bütün toplumlar okul açabilecektir.
    11- Hangi uyruktan olursa olsun her vatandasın eşit ve serbest şekilde ticâret ve ekonomik girişimlerde bulunması sağlanacaktır.
    12- Müslümanlar ile gayr-i Müslimler arasındaki dâvaları görmek üzere, karışık mahkemeler kurulacaktır.

    13- Yabancı devlet ile yapılacak antlaşmalar gereğince yabancılar da
    Osmanlı Devleti sınırlan içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.

    14- Her cemâatin ruhanî
    reisiyle, devlet tarafından bir sene müddetle tâyin edilecek birer meç'
    mumu, bütün tebeayi ilgilendiren meselelerde Meclis-i valeyi ah kâm-i
    adliye müzâkerelerine iştirak ettirilecektir.

    Islâhat fermanı da, maddelerinden anlaşılacağı üzere Tanzimat fermanı
    gibi Osmanlı imparatorluğu içerisindeki gayr-i Müslimleri, özellikle
    Hıristiyanları Müslümanlarla ayni haklara kavuşturmayı esas almıştır.
    Bu iki fermanın görünürdeki gayeleri, bütün Osmanlı toplumunu; irk, din
    ve dil ayrımı gözetmeden kaynaştırmayı sağlamak idiyse de tatbiki aksi
    oldu. Bu ferman, gayr-i Müslimlerle Müslümanları kaynaştırmak söyle
    dursun, çeşitli gayr-i Müslim unsurların hattâ ayni mezhepten olan
    çeşitli ırkların bile birbirleriyle bir arada yasamalarını sağlayamadı.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Empty Geri: Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:14 pm

    Bu ferman, konu olarak,
    sâdece Müslüman olmayan uyruğun ayrıcalıklarını genişletmiştir. Nitekim
    Tanzimat’ın ve arkasından 1856 Islâhat fermanının getirdiği yeni
    haklarla, Osmanlı tebersi içindeki gayr-i Müslimlerin durumu
    Müslümanlara nazaran çok daha iyi bir duruma geldi. Avrupa’nın himaye
    siyâseti sayesinde büyük ekonomik güce sahibe olan azınlıklar, yavaş
    siyâsî haklara da kavuşuyorlardı. Artık resmen millet terimiyle
    tanımlanan dînî cemâatlerin gelişme ve genişleme imkânları artmış
    bulunuyordu. Öte yandan Avrupa devletlerinin, Osmanlı hükümetini böyle
    bir fermanı îlâna mecbur bırakması, kendilerine siyâsî, ekonomik,
    hukukî ve kültür alanlarında yeni çıkarlar sağlamayı hedef alıyordu.
    İngiltere, Kirim savası ile Rusların sıcak denizlere inmesini önlemiş,
    Fransa da Akdeniz ticâretini emniyete almış, ayrıca Katoliklerin
    hâmiliğini üzerine almıştı. Rusya ise savaşta kaybettiğini bu fermanla
    masa basında kazanmıştı. Ayrıca Alî Pasa'nin bu fermanı Pâris
    antlaşması maddeleri içinde yer almasını istemesi, batili devletlerin
    iç islerimize müdâhalesine imkân verdi.

    Islâhat fermanı, Gülhâne Halt-i hümâyûnu gibi sessizlikle karşılanmamış
    ve çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. En büyük eleştiriyi Fransız
    elçisi; "Devlet-i âliyyenin bu kadar fedâkârlık edeceğini me' mûl etmez
    idik (ummazdık). Can ning (İngiliz elçisi) ne dediyse vükelâyı devlet-i
    âliyye (Osmanlı devlet adamları) kabul etti. Eğer biraz dayanılmış
    olsaydı, ben bâzı mertebe kendilerine yardim ederdim" diyerek olmaması
    gereken bir gafleti dile getirmiştir. Cevdet Pasa da; "Bu Islâhat
    fermanından dolayı millet-i islâmiyye dilgîr (gönlü kırık) olarak
    vükelâyı hâzirayi fasi ve mezemmet (kötüler) oldular" diyerek fermanın
    nasıl karşılandığını ifâde etmektedir. Hâriciye nâzın Fuâd Pasa ise
    aksine bu belgenin andlasmaya konulması ile yabancı müdâhalenin
    önleneceğini savunmuştur.

    Islâhat fermanında gayr-i
    müslim vatandaşların lehine olduğu kadar, onları tedirgin eden hükümler
    de bulunmakta idi. Askerlik mükellefiyeti, Fâtih devrinden beri
    bahsedilen dînî imtiyazlarla muafiyetlerin yeni şartlar dâhilinde
    tetkiki, papazların öteden beri cemâatlerinden almakta oldukları haraç
    ve keyfî aidatın ilgâsıyla aylığa bağlanmaları ve bütün ruhanî
    reislerin sadâkat yeminiyle mükellef tutulması gibi esaslar, onlara çok
    ağır gelen hükümler idi. Bu yüzden Müslümanlar kadar gayr-i Müslimlerde
    (Tanzimat fermanında olduğu gibi) Islâhat fermanının aleyhinde
    bulunmuşlardır. Devlet içerisinde bu şekilde karşılanan Islâhat
    fermanı, uygulamada da bir çok güçlüklerle karsılaştı. Bunlar, Osmanlı
    Devleti'nin yapısı, Avrupa’nın siyâset, cemiyet ve ekonomi alanında
    geçirdiği gelişme ve Paris andlasmasina imza koyan devletlerin islerine
    karışmalarından doğuyordu. Bu sebeple de bâzı hükümleri kağıt üzerinde
    kaldı.

    Mustafa Reşîd Pasa
    tarafından hazırlanan Tanzîmât fermanı ile onun yetiştirmesi Alî Pasa
    tarafından hazırlanan Islâhat fermanı arasındaki fark, hazırlık
    safhasında kendisini gösterir. Tanzîmât fermanı hazırlanırken açık bir
    yabancı tefsiri görülmezken, Islâhat fermanı Alî Pasa ile İstanbul’daki
    Fransız ve İngiliz elçileri arasında kararlaştırılmıştır. Gülhâne
    halt-i hümâyûnu, yayınlandıktan sonra yabancı elçilere sâdece bilgi
    edinmeleri için bildirildiği hâlde, Islâhat fermanı Paris konferansına
    katılan devletlere, Paris andlasmasinin bir maddesinde işaret edilmek
    için gönderilmişti. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin iç ve diş siyâsetinde
    bir yabancı müdâhalesine yer vermişti.

    Bâzı bati tarzı kuruluşların ülkeye girmesi ile cemiyetteki kuruluş ve
    anlayış farklılaşması, islimi müesseselerin yanında bati taklitçisi bir
    anlayış ve bati taklidi kuruluşların TEDsisine sebebe olmuştur.
    Tanzimat ve Islâhat fermanları devletin çöküşünü engellemesinde hiç bir
    müspet tefsiri olmamış, aksine ülkedeki tebaa ve cemiyetler arasında
    yeni ve daha büyük problemlerin çıkmasına zemin hazırlamıştır.

    Meselâ Suriye'de büyük
    bir galeyan başladı. Arkasından 1858'de Cidde'de Müslümanlar ile
    Hıristiyanlar arasında çatışma çıktı. Fransız ve İngiliz konsolostan
    öldürüldü. Bunun üzerine İngiliz ve Fransız donanmaları Osmanlı
    Devleti'ne sormadan şehri bombaladılar. Faillerden on kişiyi
    yakalayarak idam ettiler. Cidde bir Osmanlı toprağı idi. Bağımsız bir
    devletin topraklarında islenen bir suçun failini ancak o devletin
    cezalandırması milletlerarası bir kaide, teamül olduğu hâlde, batili
    devletlerin buna aldırdıkları bile yoktu. Nihayet, Lübnan'da da büyük
    bir isyan patlak verdi. Uzun mücâdelelerden sonra 9 Haziran 1861'de
    "Lübnan Nizâmnâmesi" imzalandı. Buna göre; Hıristiyan bir valinin
    başkanlığında Lübnan muhtar eyâlet hâline getirildi. Böylece Islâhat
    fermanı batili devletlerin istediği, meyveleri vermeye başladı.


    I.Meşrutİyet ( 23 Aralık 1876 ) (kanun-İ esasİ) ( İlk anayasa )
    ·
    Tanzimat döneminde, Avrupa ile yakın ilişkiler
    içinde olan, Avrupa'yı yakından gören ve onların Osmanlı Devleti
    üzerine siyasi emellerini öğrenen bir aydın sınıf yetişti. Bunlara "Jön
    Türkler" ya da "Genç Osmanlılar " denilmiştir. Mithat Paşa, Namık
    Kemal, Ziya Paşa , Serasker Hüseyin Avni Paşa önemli temsilcileridir.

    ·Genç Osmanlılar,
    Osmanlı Devletinin kurtuluşunu içinde yaşayan halka yönetme hakkı
    vermekle, gerçekleşeceğine inanıyorlardı.Böylece halk yönetime
    katılacak, kendisini temsil edecek, dış devletlerin Osmanlı Devleti
    içine müdahalesine ortam hazırlanmamış olacaktı.

    ·Meşrutiyeti ilan etme sözü veren, II.Abdülhamit V.Murat'ın yerine tahta çıkarılmıştır.
    Önemi :
    ·Osmanlı Devletinde ilk kez rejim değişikliği oldu.
    ·Tüm azınlık guruplara parlamentoda temsil hakkı tanınmıştır.
    ·Osmanlı halkı ilk kez yönetime katılma, seçme ve seçilme haklarına kavuşmuştur.
    ·Osmanlı Devletinde ilk kez Anayasal Düzen kuruldu.
    ·Osmanlı
    Parlamentosu ; Padişahın seçtiği üyelerden oluşan Ayan Meclisi ve
    Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan millet Meclisi olarak iki
    meclisten oluşmuştur.

    ·Hıristiyanlardan
    44, Yahudilerden ( Musevilerden ) 4, Müslümanlardan 71, (Toplam 119) ve
    Padişahın belirlediği 26, ayandan oluşmuştur. Meclis başkanlığına Ahmet
    Vefik Paşa seçilmiştir.

    Not : 1877-78
    Osmanlı - Rus Savaşının başlaması üzerine, meclisin uyumlu çalışmadığı
    gerekçesiyle II.Abdülhamit, parlamentoyu dağıtarak, Meşrutiyet rejimini
    yürürlükten kaldırmış, 30 yıl boyunca sıkı, baskıcı bir yönetim
    izlemiştir.


    II.Meşrutiyet ( 24 Temmuz 1908 )

    1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşını ( 93 Harbi )
    bahane eden II.Abdülhamit Meclis-i Mebus an'ı kapatarak,Anayasayı
    yürürlükten kaldırdı.Ülkede İstibdat ( Baskı ) uygulayarak yönetmeye
    başladı. Aydınlar bu durum üzerine Meşrutiyetin yeniden yürürlüğe
    girmesi amacıyla gizlice mücadele etmeye başladılar.Bu mücadelede
    merkezi Makedonya'da Selanik bulunan " İttihat ve Terakki Partisi " en
    etkili olan kuruluştur. Bu dönemde M. Kemal’de Suriye'de " Vatan ve
    Hürriyet " adlı bir cemiyet kurduysa da bu cemiyetin Suriye'de etkili
    olamaması nedeniyle bu cemiyet İttihat ve Terakki Cemiyetiyle
    birleşmiştir.
    1908 yılında İngiltere ve Rusya'nın
    Reval'de görüşmeleri , bu görüşmelerde İngiltere'nin Rusya'yı Osmanlı
    Devletine karşı izlediği politika da serbest bırakması üzerine mücadele
    hızlanmış Makedonya'da Resneli Niyazi adlı subayın isyan etmesiyle
    II.Abdülhamit Meşrutiyeti II.defa ilan etmek zorunda kalmıştır.( 24
    Temmuz 1908 ).
    II.Meşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki
    Partisinin karşısına " Ahrar " partisi kurulmuştu.Parti Meşrutiyet
    rejimine karşı tavır izlemekteydi.Sonuçta İstanbul'da 31 Mart Olayı (
    13 Nisan 1909 ) dediğimiz ayaklanma çıktı.

    Önemi :
    Osmanlı Devletinde rejime karşı çıkan ilk ayaklanmadır.

    Bu ayaklanmayı merkezi Selanik'te bulunan "Hareket ordusu" bastırdı.Ordunun komutanı Mahut Şevket Paşa, Kolağası
    ( Kurmay başkanı) M. Kemal’di.


    Sonuçları :
    ·Hareket ordusu isyanı bastırdı,İstanbul'da düzen yeniden sağlandı.
    ·II.Abdülhamit
    ayaklanmayı bastırmadığı, hatta ayaklanmada rolü olduğu gerekçesiyle
    tahttan indirilerek yerine V.Mehmet Reşad tahta geçirildi.

    ·Anayasada bazı demokratik değişiklikler yapılarak,Padişahın yetkileri sınırlandırıldı.
    ·Karışıklıklar tam olarak önlenemedi.

      Forum Saati Perş. Mayıs 09, 2024 1:32 pm