ALLAH'TAN KORKMAYAN İNSAN NASIL BİR AHLAKA SAHİPTİR?
Güzel bir ahlaka sahip olabilmek ancak Allah'tan korkmakla ve
O'nun emirlerine kesin olarak boyun eğmekle mümkündür.
Bir insanın güzel ahlaka sahip olması ve bunu kararlılıkla
sürdürebilmesi için, güçlü bir Allah
sevgisi ile birlikte güçlü ve derin bir Allah korkusu
taşıması gerekir. Allah'tan gereği gibi korkabilmek ise, Allah'ın
büyüklüğünü, şanını ve azametini,
üstün makamını, sonsuz ilim ve kudretini, kulları
üzerindeki kayıtsız şartsız güç ve hakimiyetini,
dilediğini dilediği gibi gerçekleştirebileceğini sürekli
akılda tutmak ve tefekkür etmekle, Allah'ın vaadine, tehdidine,
hesap gününe, cezasının şiddetine, cehennem azabının
sonsuzluğuna ve korkunçluğuna kesin olarak iman etmekle
mümkündür. Bu iman, güçlü bir Allah
korkusunu doğurur. Bu korku da insanın tüm tavır ve
davranışlarını, hareket ve konuşmalarını Allah'ın beğendiği, hoşnut
olduğu ahlak doğrultusunda düzenlemesini sağlar. Allah'tan korkan
kişi O'nun sınırlarını korumaya karşı derin bir hassasiyet
içinde olur.
Allah'tan
korkmayan insanlar ise, Allah'ın beğenmediği her türlü tavrı
gösterebilirler. Allah'a hesap vereceğini unutmuş bir insanın
dürüstlük göstermesi, insanlara fedakarlıkta
bulunması, adil ve namuslu olması, kısacası güzel ahlaklı olması
için hiçbir nedeni yoktur. Onun tüm ahlakını
yalnızca kendi kişisel hırsları ve çıkarları şekillendirir. Ve
ölümlü insanlara güzel ahlak göstermenin onun
için bir anlamı olamaz.
Bu bakış
açısının bir sonucu olarak kişinin kendi çıkarları uğruna
yapmayacağı şey yoktur. Allah'ın kadrini gereği gibi takdir
edemediğinden Allah'ın azabı onun için caydırıcı bir unsur
olmaz. Allah'tan korkmadığı ve karşılık göreceğini
düşünmediği için haddi aşmada, insanlara zalimce bir
tavır göstermede hiçbir sınır tanımaz ve alabildiğine azgın
bir karakter sergiler. Allah'ın azametini ve intikam alacağını aklına
getirmediği için rahatlıkla Allah'ın sınırlarını aşar.
Bu
nedenlerden dolayı Allah korkusu olmayan insanlar, her türlü
günaha ve ahlaki bozukluğa açıktırlar. Hem Allah'ın dinine
uymazlar, hem de zalimce bir tavır göstererek diğer insanları da
Kuran ahlakından uzaklaştırmaya çalışırlar. Dinin sunduğu
güzel ahlakın yaşanmasına kesinlikle tahammül edemezler.
Elbette bu insanlar dünyada işledikleri zulümlerin
karşılıklarını ahirette göreceklerdir. Allah Kuran'da bu insanları
ve uğrayacakları sonu şöyle haber vermiştir:
Şüphesiz,
inkar edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar gerçekten uzak bir
sapıklıkla sapmışlardır. Gerçek şu ki, inkar edenler ve
zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da
iletecek değildir. Ancak, onda ebedi kalmaları için cehennem
yoluna (iletecektir.) Bu da Allah'a pek kolaydır. (Nisa Suresi, 167-169)
Bu
bölümde Allah'tan korkmayan zalim insanların Kuran'da tarif
edilen belli başlı çarpık karakter özellikleri
incelenecektir.
Şeytanla Olan Benzerlik: Şuursuzluk
Allah'ın
varlığını ve gücünü bildikleri halde, Allah'ın dilediği
biçimde davranmayan, O'ndan gerçek manada korkmayan
insanların durumu şeytanın durumuyla benzerlik taşır. Şeytanın
sürekli telkini ve etkisi altında bulunan bu kimseler, neredeyse
şeytanla aynı tür bir zihniyet ve ruh hali içine
girmişlerdir. Bu ortak ruh halinin en belirgin özelliği ise
şuursuzluktur. Yani insanın bildiği ve gördüğü bir
gerçek karşısında vermesi gereken mantıklı tepkiyi,
göstermesi gereken en akılcı tutum ve davranışı, ruh halini değil,
göz göre göre çarpık, dengesiz ve kendi zararına
sonuçlanacak tepki ve davranışı göstermesidir. Bu
çarpık davranış tarzının en somut örneğini şeytanın Allah'a
başkaldırmasında görürüz. Kuran'da bu olay tüm
insanlar için bir ibret vesilesi olarak aktarılır.
Allah
Hz. Adem'den önce melekleri ve cinleri yaratmıştı. Onlar Allah'ı
övgü ile tesbih ediyorlardı. Sonra Allah ilk insan olan Hz.
Adem'i yarattı ve meleklere ona secde etmelerini emretti. Melekler
Allah'ın emrine gönülden itaat ederek Hz. Adem'e secde
ettiler. Ancak meleklerin arasında bulunan ve cinlerden olan İblis,
Allah'ın bu emrine başkaldırarak O'na isyankar oldu.
Çünkü kendisinin Hz. Adem'den daha üstün
olduğuna inanıyordu. Bu kibiri yüzünden, Allah kendisine, "Ey
İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?
Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"
(Sad Suresi, 75) diye sorduğunda şöyle cevap vermişti:
..."Ben ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad Suresi, 76)
Allah'ın
emrine karşı böyle bir itaasizliğe cüret eden İblis'i Allah
lanetledi ve kendisi için ebedi cehennem azabı takdir etti.
Kuşkusuz İblis'in bu isyanında esrarengiz bir ruh hali hakimdir. İblis
Allah'ın varlığına bizzat şahittir. Öyle ki, Allah'la konuşmuştur.
Allah'ın sıfatlarını, gücünü ve sonsuz cehennem azabını
da çok iyi bilmektedir.
Şeytanın
ve Allah korkusundan uzak tüm insanların esrarengiz benzerliği
burada gizlidir: Allah'ın varlığını bildikleri halde O'nun
hükmüne karşı gelebilmek ve inkarcılardan olmak. Bu aslında
son derece mucizevi bir olaydır. Çünkü bu bilgilere
sahip olan şeytanın çok üstün bir imana ve korkuya
sahip olması gereklidir. Şuur seviyesi de aynı oranda yüksek
olmalı, Allah'a son derece itaatli ve saygılı olmalıdır. Oysa şeytan
çirkin bir cüret ve cesaret göstermiştir.
Hem
Allah'ın varlığını tanımak, O'nun sonsuz gücünü ve
ilmini kabul etmek, hem de O'na kasıtlı olarak isyan etmek açık
bir şuurla izah edilemeyecek bir durumdur.
Bir ayette bu kişilerin durumu şöyle tarif edilir:
De
ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve
gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran
ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri
evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir.
Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
(Yunus Suresi, 31)
Bir başka ayette ise inkarcıların şuursuzca davranışları ve ruh halleri şöyle haber verilmiştir:
İnkar
edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip
(duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli)
haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.
(Bakara Suresi, 171)
Bu insanların
şuursuzca inkar ettikleri konulardan biri de, yeniden diriliştir. Ancak
yokken var edilmiş ve öleceğini kesin olarak bilen bir insanın bir
daha nasıl diriltileceğini sorması kuşkusuz son derece hayret
vericidir. Bir ayette, insanların yeniden dirilişi inkar etmelerinin
şaşırtıcı olduğuna şöyle dikkat çekilir:
Eğer
şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle
söylemeleridir: "Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi
yeniden yaratılacağız?" İşte onlar Rablerine karşı inkara sapanlar,
işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte
onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır.
(Rad Suresi, 5)
Güzel bir ahlaka sahip olabilmek ancak Allah'tan korkmakla ve
O'nun emirlerine kesin olarak boyun eğmekle mümkündür.
Bir insanın güzel ahlaka sahip olması ve bunu kararlılıkla
sürdürebilmesi için, güçlü bir Allah
sevgisi ile birlikte güçlü ve derin bir Allah korkusu
taşıması gerekir. Allah'tan gereği gibi korkabilmek ise, Allah'ın
büyüklüğünü, şanını ve azametini,
üstün makamını, sonsuz ilim ve kudretini, kulları
üzerindeki kayıtsız şartsız güç ve hakimiyetini,
dilediğini dilediği gibi gerçekleştirebileceğini sürekli
akılda tutmak ve tefekkür etmekle, Allah'ın vaadine, tehdidine,
hesap gününe, cezasının şiddetine, cehennem azabının
sonsuzluğuna ve korkunçluğuna kesin olarak iman etmekle
mümkündür. Bu iman, güçlü bir Allah
korkusunu doğurur. Bu korku da insanın tüm tavır ve
davranışlarını, hareket ve konuşmalarını Allah'ın beğendiği, hoşnut
olduğu ahlak doğrultusunda düzenlemesini sağlar. Allah'tan korkan
kişi O'nun sınırlarını korumaya karşı derin bir hassasiyet
içinde olur.
Allah'tan
korkmayan insanlar ise, Allah'ın beğenmediği her türlü tavrı
gösterebilirler. Allah'a hesap vereceğini unutmuş bir insanın
dürüstlük göstermesi, insanlara fedakarlıkta
bulunması, adil ve namuslu olması, kısacası güzel ahlaklı olması
için hiçbir nedeni yoktur. Onun tüm ahlakını
yalnızca kendi kişisel hırsları ve çıkarları şekillendirir. Ve
ölümlü insanlara güzel ahlak göstermenin onun
için bir anlamı olamaz.
Bu bakış
açısının bir sonucu olarak kişinin kendi çıkarları uğruna
yapmayacağı şey yoktur. Allah'ın kadrini gereği gibi takdir
edemediğinden Allah'ın azabı onun için caydırıcı bir unsur
olmaz. Allah'tan korkmadığı ve karşılık göreceğini
düşünmediği için haddi aşmada, insanlara zalimce bir
tavır göstermede hiçbir sınır tanımaz ve alabildiğine azgın
bir karakter sergiler. Allah'ın azametini ve intikam alacağını aklına
getirmediği için rahatlıkla Allah'ın sınırlarını aşar.
Bu
nedenlerden dolayı Allah korkusu olmayan insanlar, her türlü
günaha ve ahlaki bozukluğa açıktırlar. Hem Allah'ın dinine
uymazlar, hem de zalimce bir tavır göstererek diğer insanları da
Kuran ahlakından uzaklaştırmaya çalışırlar. Dinin sunduğu
güzel ahlakın yaşanmasına kesinlikle tahammül edemezler.
Elbette bu insanlar dünyada işledikleri zulümlerin
karşılıklarını ahirette göreceklerdir. Allah Kuran'da bu insanları
ve uğrayacakları sonu şöyle haber vermiştir:
Şüphesiz,
inkar edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar gerçekten uzak bir
sapıklıkla sapmışlardır. Gerçek şu ki, inkar edenler ve
zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da
iletecek değildir. Ancak, onda ebedi kalmaları için cehennem
yoluna (iletecektir.) Bu da Allah'a pek kolaydır. (Nisa Suresi, 167-169)
Bu
bölümde Allah'tan korkmayan zalim insanların Kuran'da tarif
edilen belli başlı çarpık karakter özellikleri
incelenecektir.
Şeytanla Olan Benzerlik: Şuursuzluk
Allah'ın
varlığını ve gücünü bildikleri halde, Allah'ın dilediği
biçimde davranmayan, O'ndan gerçek manada korkmayan
insanların durumu şeytanın durumuyla benzerlik taşır. Şeytanın
sürekli telkini ve etkisi altında bulunan bu kimseler, neredeyse
şeytanla aynı tür bir zihniyet ve ruh hali içine
girmişlerdir. Bu ortak ruh halinin en belirgin özelliği ise
şuursuzluktur. Yani insanın bildiği ve gördüğü bir
gerçek karşısında vermesi gereken mantıklı tepkiyi,
göstermesi gereken en akılcı tutum ve davranışı, ruh halini değil,
göz göre göre çarpık, dengesiz ve kendi zararına
sonuçlanacak tepki ve davranışı göstermesidir. Bu
çarpık davranış tarzının en somut örneğini şeytanın Allah'a
başkaldırmasında görürüz. Kuran'da bu olay tüm
insanlar için bir ibret vesilesi olarak aktarılır.
Allah
Hz. Adem'den önce melekleri ve cinleri yaratmıştı. Onlar Allah'ı
övgü ile tesbih ediyorlardı. Sonra Allah ilk insan olan Hz.
Adem'i yarattı ve meleklere ona secde etmelerini emretti. Melekler
Allah'ın emrine gönülden itaat ederek Hz. Adem'e secde
ettiler. Ancak meleklerin arasında bulunan ve cinlerden olan İblis,
Allah'ın bu emrine başkaldırarak O'na isyankar oldu.
Çünkü kendisinin Hz. Adem'den daha üstün
olduğuna inanıyordu. Bu kibiri yüzünden, Allah kendisine, "Ey
İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi?
Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"
(Sad Suresi, 75) diye sorduğunda şöyle cevap vermişti:
..."Ben ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad Suresi, 76)
Allah'ın
emrine karşı böyle bir itaasizliğe cüret eden İblis'i Allah
lanetledi ve kendisi için ebedi cehennem azabı takdir etti.
Kuşkusuz İblis'in bu isyanında esrarengiz bir ruh hali hakimdir. İblis
Allah'ın varlığına bizzat şahittir. Öyle ki, Allah'la konuşmuştur.
Allah'ın sıfatlarını, gücünü ve sonsuz cehennem azabını
da çok iyi bilmektedir.
Şeytanın
ve Allah korkusundan uzak tüm insanların esrarengiz benzerliği
burada gizlidir: Allah'ın varlığını bildikleri halde O'nun
hükmüne karşı gelebilmek ve inkarcılardan olmak. Bu aslında
son derece mucizevi bir olaydır. Çünkü bu bilgilere
sahip olan şeytanın çok üstün bir imana ve korkuya
sahip olması gereklidir. Şuur seviyesi de aynı oranda yüksek
olmalı, Allah'a son derece itaatli ve saygılı olmalıdır. Oysa şeytan
çirkin bir cüret ve cesaret göstermiştir.
Hem
Allah'ın varlığını tanımak, O'nun sonsuz gücünü ve
ilmini kabul etmek, hem de O'na kasıtlı olarak isyan etmek açık
bir şuurla izah edilemeyecek bir durumdur.
Bir ayette bu kişilerin durumu şöyle tarif edilir:
De
ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve
gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran
ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri
evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir.
Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
(Yunus Suresi, 31)
Bir başka ayette ise inkarcıların şuursuzca davranışları ve ruh halleri şöyle haber verilmiştir:
İnkar
edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip
(duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli)
haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.
(Bakara Suresi, 171)
Bu insanların
şuursuzca inkar ettikleri konulardan biri de, yeniden diriliştir. Ancak
yokken var edilmiş ve öleceğini kesin olarak bilen bir insanın bir
daha nasıl diriltileceğini sorması kuşkusuz son derece hayret
vericidir. Bir ayette, insanların yeniden dirilişi inkar etmelerinin
şaşırtıcı olduğuna şöyle dikkat çekilir:
Eğer
şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle
söylemeleridir: "Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi
yeniden yaratılacağız?" İşte onlar Rablerine karşı inkara sapanlar,
işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte
onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır.
(Rad Suresi, 5)