Vahşi Batının Koyboyları: Dallas Mavericks
Nedendir bilmem aklıma çocukluğumdan beri Dallas dendiğinde hep
bir zamanların meşhur Dallas dizisi, en masum hareketlerinin altında
bile kesinlikle bir dolap döndüren, ekranların en
kötü şahsiyeti olan JR, Redneck’ler ve
Cumhuriyetçiler gelir. Dallas 1980-81 sezonunda expansion Drafta
katılarak NBA’e dahil olunca genelde NBA’e sonradan ilave
olan takımların tersine hızlı bir gelişim gösterdi ve Mavericks
ilk 10 sezonunda tam 6 kez .500 galibiyet barajını geçti.
Sonraki 9 sezon ise tam anlamıyla bir faciaydı. Mavs bu sezonların
hiçbirinde .488’i geçemeyerek toplamda 11 sezon
playoff’a kalamama “becerisini” gösterip adını
1990’ların en kötü profesyonel spor takımları arasına
yazdırıyordu. Aslında günümüze dönersek Dallas
coach’u Don Nelson, hayatının belki de en büyük
sürprizi ile karşı karşıya. Çünkü çok
değil daha üç yıl önce Nelson, sonu gelmeyen
mağlubiyetlerden bıktığı için “yaş kemale erdi”
diyerek kariyerini bitirme planları yapmaktaydı. Mavericks’e bu
dönemde bir çok yetenekli ama sorunlu oyuncu gelip
geçmişti. Don Nelson ise tüm bu yıkıntının içinde
takımını kurtarmakla uğraşırken oldukça yıprandı. Oluşan bu kaos
ortamı, büyük ümitler ve hayallerle takıma katılan Jason
Kidd, Jamal Masburn, Jim Jackson gibi yetenekli gençlerin
Dallas’tan şutlanmasına neden olmuştu. Bir çok oyuncu ise
topun ağzındaydı ki iki olay Dallas’ın kaderini baştan aşağıya
değiştiriyordu. Önce 1998’de Milwaukee Bucks’ın
büyük gafletiyle yapılan bir trade’de takıma Robert
Traylor karşılığında draftta 9.sırada seçilmiş Dirk Nowitzki
kazandırıldı. Sonra Mavs, 2000 yılının Ocak ayında Marc Cuban
tarafından satın alındı.
“O benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en
iyi oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci
sırada seçerdim!” Don Nelson
Nowitzki kumarı
Dirk Nowitzki 98 draftında 9.sıradan seçilip Dallas’a
takas olduğunda yazarların kafası karışmıştı. Nowitzki onlara göre
alt tarafı Alman İkinci Ligi’nde oynayan bir veletti. Belki
yetenekli olabilirdi ama Nike Hoop-Summit Turnuvasında ve
Avrupa’nın basketbolda pek de umursanmayan bir ülkesinin
ikinci liginde biraz iyi oynadı diye bir oyuncunun NBA’de yıldız
olabileceği ihtimali kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu.
Traylor-Nowitzki takası sonrası kimi çok bilmiş basketbol
yazarları Don Nelson’la dalga bile geçmişti. Herhalde
bugün coach Nelson o yazıları eline alıp okuyunca katıla katıla
gülüyordur! Zaten Nelson, Nowitzki’yi en başından
itibaren ne kadar beğendiğini şu sözleriyle kanıtlamakta: “O
benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en iyi
oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci sırada
seçerdim!”. Dilerseniz o yılki draftın ilk üç
sırasında seçilen isimleri yorum yapmadan bir hatırlayalım.
1.sırada L.A Clippers Michael Olowokandi’yi, 2.sırada Vancouver
Mike Bibby’i, 3.sıradaki Denver ise Raef LaFrentz’i
seçmişti. Artık Don Nelson’ın haklı olup olmadığını
sizlere bırakıyorum.
Cuban’lı Dönem
Nowitzki NBA’deki kariyerine biran önce başlamak için
sabırsızlanıyor olsa da NBA’de devam eden lock-out nedeniyle
sezonun başlangıç tarihi bir türlü belirlenemiyordu.
Bu koşullar altında Nowitzki lig başlayana kadar Almanya’ya geri
dönerek DJK Wurburg’da maçlara çıkmaya karar
verdi. Stern ve Ewing anlaştığında ise Nowitzki, Almanya’da 22.9
sayı ve 8.4 ribaund ortalamalarıyla oynamaktaydı. Nowitzki,
-Nelson’ı eleştiren gazetecileri sevindiren bir şekilde- aslında
çaylak sezonuna çok da parlak istatistiklerle başlamadı.
En azından bugün olduğu gibi büyük bir oyuncuya
dönüşebileceği tahmin edilemiyordu. Dirk, o sezon 47
maçta görev alırken yaklaşık olarak maç başına
sahada kaldığı 20.2 dakikada 8.2 sayı ve 3.4 ribaund ile oynamıştı. Bu
arada Michael Finley’nin çabalarına rağmen kötü
gidiş devam ediyor ve Mavs oynadığı 50 karşılaşmanın 36’sından
mağlup olarak ayrılıyordu. Dallas Mavericks’in 1999-00 sezonuna
da 9 galibiyet ve 23 mağlubiyetle çok iyi bir başlangıç
yaptığını söyleyemeyiz. Ama 14 Ocak 2000’de Marc
Cuban’ın takımı satın almasıyla beraber Dallas tarihinde de yeni
bir sayfa açılacaktı.
“Cuban gelince her şeyi baştan aşağı yeniledi. Bizim her
şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için hiçbir
bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey sahaya çıkıp
rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem bir
salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir cennet
haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her
dakikasından keyif almak istiyorum.” Dirk Nowitzki
Cuban başkan Dallas Şampiyon!!
Aslına bakarsanız Dallas tarihini BC (Before Cuban- Cuban’dan
önce) ve AC (After Cuban-Cuban’dan sonra) olarak kategorize
edebiliriz. Eğer Marc Cuban’ı tek bir kelimeyle tanımlamamız
gerekirse “manyak”, “kaçık”,
”çılgın”, “uçuk” gibi sıfatlardan
önce kullanmamız gereken ilk söz “dahi” olurdu.
Zaten ne derler bilirsiniz: “Delilik ile deha arasında ince bir
çizgi vardır”. Cuban da son yılların en büyük
bilgisayar dahilerinden birisi. 1983’te kurucusu olduğu Micro
Solutions şirketini Compu Serve‘e yaptığı büyük satışla
ünlendi. Sonraki yıllarda Broadcast.com’da internet’in
bir numaralı multimedya araçlarını üretirken bu şirketini
de dev bir anlaşmayla 1995’te Yahoo’ya satarak milyonlarına
milyon dolarlar kattı ve Amerikanın en genç milyarderleri
arasında kendisine yer buldu. Cuban günümüzde
büyük bir multimedya-network holdinginin patronu. Sahip
olduğu şirketlerde bilgisayar teknolojisinden kablolu TV yayınına kadar
bir çok alanda teknoloji üretilmekte. Tabii para basan bu
şirketlerin başındaki Cuban da genç yaşta gelen zenginliğin
keyfini sürmekte. Düşünsenize dünya üzerinde
kaç insan nette dolaşırken hoşuna giden bir jeti 40 milyon$
ödeyerek internet üzerinden satın alır!! Cuban kablolu
televizyonda kendisine ait gayet matrak bir televizyon şovuna da sahip
bulunmakta. Bu arada geçtiğimiz aylarda bir başka ilki
gerçekleştirerek Full Throttle” -yani Türkçe
meali ile “tam gaz” anlamına gelen- bir çizgi roman
dizisinde Dallas’lı oyuncularla birlikte dünyayı
kötü güçlerden kurtarmakta. Tabii adamcağızda
para bol saç saç bitmiyor. İşin daha da komik yanı Cuban
işi azıtarak derginin çizerleriyle beraber kitapçı
kitapçı dolaşarak baş rolde olduğu bu çizgi romanı
imzalıyor. Kim ne derse desin Cuban, bence NBA’in en eğlenceli
başkanı ve en iyi başkanlarından da birisi. Karizmasıyla kimi zaman
takımı bile gölgelemekte. Hele David Stern’le giriştiği laf
dalaşları ve sonrasında aldığı cezalar başlı başına bir yazının
konusunu oluşturmakta. Lüks vergisi karşısındaki umursamaz
tavrından ise burada bahsetmiyorum bile. Yalnız Cuban’ın bir
diğer yönü daha var ki tüm kulüp
yöneticilerimizin dikkatle okumasını rica ederim. Marc Cuban yılda
bir kaç yüz milyon dolar vergi vermekte. Ama
Espn’deki bir röportajında “verdiği verginin 1
dolarıyla bile toplum için bir kamu hizmeti sağlandığını
düşündükçe mutlu olduğunu.” söyleyecek
kadar da sorumlu bir vatandaş!!
Diriliş
Cuban takımın sahipliğini devraldıktan sonra Mavs bir anda dirildi ve
kalan 50 maçın 31’inden galip ayrıldı. Dirilen tek şey
takım olmamıştı. Nowitzki’nin istatistikleri ise 17.5 sayı ve 6.5
ribaund’a yükselmişti. Bu arada kaydettiği 116, 3 sayılık
şut isabetiyle de Dallas tarihinde bu kategorinin 4. sırasında
kendisine yer bulmasının yanı sıra All-Star Haftasonunda da takımını
temsil ediyordu. Nowitzki, Cuban’la gelen değişimi şu kelimelerle
anlatıyor: “Cuban gelince her şeyi baştan aşağıya yeniledi. Bizim
her şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için
hiçbir bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey ise sahaya
çıkıp rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem
bir salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir
cennet haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her
dakikasından keyif almak istiyorum.” Kanadalı Steve Nash de
Cuban’ın takımı satın aldığı günden sonra meydana gelen
gelişmeleri vurgulayan bir başka oyuncu: “Cuban takımı almadan
önce neredeyse dibe vurmuştuk sanırım o günleri yaşamak bizim
birbirimize kenetlenmemizi, arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesini
sağladı.”
13 yıl sonra gelen ilk playoff
Takım halinde morali düzelen ve takaslarla kadrosunu
güçlendiren Dallas; Nash, Nowitzki ve Finley
üçlüsünün etkili oyunlarıyla 2000-01
sezonunda büyük bir çıkış yakalayarak Dallas’ı
13 yıl sonra tekrar playoff’lara sokmayı başardı. Nowitzki ise
tam anlamıyla bir süperstar gibi oynamaya başlamıştı. Maç
başına 21.8 sayı, 9.2 ribaund ve 2.1 asist ortalaması, sezon sonunda
Dirk’ü All-NBA third team’e kadar taşımış
böylelikle de Dallas, tarihinde ilk kez bir All-NBA oyuncuya
kavuşmuş oluyordu. Ayrıca Nowitzki, NBA tarihinde Robert
Horry’den sonra bir sezonda 100 üç sayılık atış ve
100 blok barajını geçen ikinci oyuncuydu. Normal sezonu 53
galibiyet ile tamamlayan Mavs, Batı’da 5.sıradan playoff biletini
kaparak 4.sıradaki Utah Jazz ile eşleşmişti. Tecrübesiz Dallas,
deplasmanda oynanan maçlarla bir anda kendisini 2-0 geride
buldu. Ama kendi sahasında oynadığı iki maçı Finley ve
Nowiztki’nin üstün oyunları ile kazanınca iş
Utah’ta oynanacak kader maçına kaldı. İşte bu kez de
takımın başkanı Cuban bir kez daha dehasını ortaya koydu ve
Utah’a kendisini maviye boyayıp giden tüm taraftarlara
bedava bilet vereceğini söyleyerek Utah’ın mutlak seyirci
desteğini bir avantaj olarak kullanmasına engel oluyordu. Nefesleri
kesen maçın sonunda Dallas 84-83’lük skorla sahadan
galip ayrılırken NBA tarihinde playofflarda 2-0 geriye düşüp
seriyi kurtaran 6.takım olarak zor bir başarının altına imza atmıştı.
İkinci turdaki rakip San Antonio ise özellikle Dallas’ın
zayıf pota altından yararlanarak seriyi 4-1’le kolay geçip
konferans finaline yükselen taraf oldu.
Nedendir bilmem aklıma çocukluğumdan beri Dallas dendiğinde hep
bir zamanların meşhur Dallas dizisi, en masum hareketlerinin altında
bile kesinlikle bir dolap döndüren, ekranların en
kötü şahsiyeti olan JR, Redneck’ler ve
Cumhuriyetçiler gelir. Dallas 1980-81 sezonunda expansion Drafta
katılarak NBA’e dahil olunca genelde NBA’e sonradan ilave
olan takımların tersine hızlı bir gelişim gösterdi ve Mavericks
ilk 10 sezonunda tam 6 kez .500 galibiyet barajını geçti.
Sonraki 9 sezon ise tam anlamıyla bir faciaydı. Mavs bu sezonların
hiçbirinde .488’i geçemeyerek toplamda 11 sezon
playoff’a kalamama “becerisini” gösterip adını
1990’ların en kötü profesyonel spor takımları arasına
yazdırıyordu. Aslında günümüze dönersek Dallas
coach’u Don Nelson, hayatının belki de en büyük
sürprizi ile karşı karşıya. Çünkü çok
değil daha üç yıl önce Nelson, sonu gelmeyen
mağlubiyetlerden bıktığı için “yaş kemale erdi”
diyerek kariyerini bitirme planları yapmaktaydı. Mavericks’e bu
dönemde bir çok yetenekli ama sorunlu oyuncu gelip
geçmişti. Don Nelson ise tüm bu yıkıntının içinde
takımını kurtarmakla uğraşırken oldukça yıprandı. Oluşan bu kaos
ortamı, büyük ümitler ve hayallerle takıma katılan Jason
Kidd, Jamal Masburn, Jim Jackson gibi yetenekli gençlerin
Dallas’tan şutlanmasına neden olmuştu. Bir çok oyuncu ise
topun ağzındaydı ki iki olay Dallas’ın kaderini baştan aşağıya
değiştiriyordu. Önce 1998’de Milwaukee Bucks’ın
büyük gafletiyle yapılan bir trade’de takıma Robert
Traylor karşılığında draftta 9.sırada seçilmiş Dirk Nowitzki
kazandırıldı. Sonra Mavs, 2000 yılının Ocak ayında Marc Cuban
tarafından satın alındı.
“O benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en
iyi oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci
sırada seçerdim!” Don Nelson
Nowitzki kumarı
Dirk Nowitzki 98 draftında 9.sıradan seçilip Dallas’a
takas olduğunda yazarların kafası karışmıştı. Nowitzki onlara göre
alt tarafı Alman İkinci Ligi’nde oynayan bir veletti. Belki
yetenekli olabilirdi ama Nike Hoop-Summit Turnuvasında ve
Avrupa’nın basketbolda pek de umursanmayan bir ülkesinin
ikinci liginde biraz iyi oynadı diye bir oyuncunun NBA’de yıldız
olabileceği ihtimali kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu.
Traylor-Nowitzki takası sonrası kimi çok bilmiş basketbol
yazarları Don Nelson’la dalga bile geçmişti. Herhalde
bugün coach Nelson o yazıları eline alıp okuyunca katıla katıla
gülüyordur! Zaten Nelson, Nowitzki’yi en başından
itibaren ne kadar beğendiğini şu sözleriyle kanıtlamakta: “O
benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en iyi
oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci sırada
seçerdim!”. Dilerseniz o yılki draftın ilk üç
sırasında seçilen isimleri yorum yapmadan bir hatırlayalım.
1.sırada L.A Clippers Michael Olowokandi’yi, 2.sırada Vancouver
Mike Bibby’i, 3.sıradaki Denver ise Raef LaFrentz’i
seçmişti. Artık Don Nelson’ın haklı olup olmadığını
sizlere bırakıyorum.
Cuban’lı Dönem
Nowitzki NBA’deki kariyerine biran önce başlamak için
sabırsızlanıyor olsa da NBA’de devam eden lock-out nedeniyle
sezonun başlangıç tarihi bir türlü belirlenemiyordu.
Bu koşullar altında Nowitzki lig başlayana kadar Almanya’ya geri
dönerek DJK Wurburg’da maçlara çıkmaya karar
verdi. Stern ve Ewing anlaştığında ise Nowitzki, Almanya’da 22.9
sayı ve 8.4 ribaund ortalamalarıyla oynamaktaydı. Nowitzki,
-Nelson’ı eleştiren gazetecileri sevindiren bir şekilde- aslında
çaylak sezonuna çok da parlak istatistiklerle başlamadı.
En azından bugün olduğu gibi büyük bir oyuncuya
dönüşebileceği tahmin edilemiyordu. Dirk, o sezon 47
maçta görev alırken yaklaşık olarak maç başına
sahada kaldığı 20.2 dakikada 8.2 sayı ve 3.4 ribaund ile oynamıştı. Bu
arada Michael Finley’nin çabalarına rağmen kötü
gidiş devam ediyor ve Mavs oynadığı 50 karşılaşmanın 36’sından
mağlup olarak ayrılıyordu. Dallas Mavericks’in 1999-00 sezonuna
da 9 galibiyet ve 23 mağlubiyetle çok iyi bir başlangıç
yaptığını söyleyemeyiz. Ama 14 Ocak 2000’de Marc
Cuban’ın takımı satın almasıyla beraber Dallas tarihinde de yeni
bir sayfa açılacaktı.
“Cuban gelince her şeyi baştan aşağı yeniledi. Bizim her
şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için hiçbir
bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey sahaya çıkıp
rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem bir
salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir cennet
haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her
dakikasından keyif almak istiyorum.” Dirk Nowitzki
Cuban başkan Dallas Şampiyon!!
Aslına bakarsanız Dallas tarihini BC (Before Cuban- Cuban’dan
önce) ve AC (After Cuban-Cuban’dan sonra) olarak kategorize
edebiliriz. Eğer Marc Cuban’ı tek bir kelimeyle tanımlamamız
gerekirse “manyak”, “kaçık”,
”çılgın”, “uçuk” gibi sıfatlardan
önce kullanmamız gereken ilk söz “dahi” olurdu.
Zaten ne derler bilirsiniz: “Delilik ile deha arasında ince bir
çizgi vardır”. Cuban da son yılların en büyük
bilgisayar dahilerinden birisi. 1983’te kurucusu olduğu Micro
Solutions şirketini Compu Serve‘e yaptığı büyük satışla
ünlendi. Sonraki yıllarda Broadcast.com’da internet’in
bir numaralı multimedya araçlarını üretirken bu şirketini
de dev bir anlaşmayla 1995’te Yahoo’ya satarak milyonlarına
milyon dolarlar kattı ve Amerikanın en genç milyarderleri
arasında kendisine yer buldu. Cuban günümüzde
büyük bir multimedya-network holdinginin patronu. Sahip
olduğu şirketlerde bilgisayar teknolojisinden kablolu TV yayınına kadar
bir çok alanda teknoloji üretilmekte. Tabii para basan bu
şirketlerin başındaki Cuban da genç yaşta gelen zenginliğin
keyfini sürmekte. Düşünsenize dünya üzerinde
kaç insan nette dolaşırken hoşuna giden bir jeti 40 milyon$
ödeyerek internet üzerinden satın alır!! Cuban kablolu
televizyonda kendisine ait gayet matrak bir televizyon şovuna da sahip
bulunmakta. Bu arada geçtiğimiz aylarda bir başka ilki
gerçekleştirerek Full Throttle” -yani Türkçe
meali ile “tam gaz” anlamına gelen- bir çizgi roman
dizisinde Dallas’lı oyuncularla birlikte dünyayı
kötü güçlerden kurtarmakta. Tabii adamcağızda
para bol saç saç bitmiyor. İşin daha da komik yanı Cuban
işi azıtarak derginin çizerleriyle beraber kitapçı
kitapçı dolaşarak baş rolde olduğu bu çizgi romanı
imzalıyor. Kim ne derse desin Cuban, bence NBA’in en eğlenceli
başkanı ve en iyi başkanlarından da birisi. Karizmasıyla kimi zaman
takımı bile gölgelemekte. Hele David Stern’le giriştiği laf
dalaşları ve sonrasında aldığı cezalar başlı başına bir yazının
konusunu oluşturmakta. Lüks vergisi karşısındaki umursamaz
tavrından ise burada bahsetmiyorum bile. Yalnız Cuban’ın bir
diğer yönü daha var ki tüm kulüp
yöneticilerimizin dikkatle okumasını rica ederim. Marc Cuban yılda
bir kaç yüz milyon dolar vergi vermekte. Ama
Espn’deki bir röportajında “verdiği verginin 1
dolarıyla bile toplum için bir kamu hizmeti sağlandığını
düşündükçe mutlu olduğunu.” söyleyecek
kadar da sorumlu bir vatandaş!!
Diriliş
Cuban takımın sahipliğini devraldıktan sonra Mavs bir anda dirildi ve
kalan 50 maçın 31’inden galip ayrıldı. Dirilen tek şey
takım olmamıştı. Nowitzki’nin istatistikleri ise 17.5 sayı ve 6.5
ribaund’a yükselmişti. Bu arada kaydettiği 116, 3 sayılık
şut isabetiyle de Dallas tarihinde bu kategorinin 4. sırasında
kendisine yer bulmasının yanı sıra All-Star Haftasonunda da takımını
temsil ediyordu. Nowitzki, Cuban’la gelen değişimi şu kelimelerle
anlatıyor: “Cuban gelince her şeyi baştan aşağıya yeniledi. Bizim
her şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için
hiçbir bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey ise sahaya
çıkıp rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem
bir salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir
cennet haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her
dakikasından keyif almak istiyorum.” Kanadalı Steve Nash de
Cuban’ın takımı satın aldığı günden sonra meydana gelen
gelişmeleri vurgulayan bir başka oyuncu: “Cuban takımı almadan
önce neredeyse dibe vurmuştuk sanırım o günleri yaşamak bizim
birbirimize kenetlenmemizi, arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesini
sağladı.”
13 yıl sonra gelen ilk playoff
Takım halinde morali düzelen ve takaslarla kadrosunu
güçlendiren Dallas; Nash, Nowitzki ve Finley
üçlüsünün etkili oyunlarıyla 2000-01
sezonunda büyük bir çıkış yakalayarak Dallas’ı
13 yıl sonra tekrar playoff’lara sokmayı başardı. Nowitzki ise
tam anlamıyla bir süperstar gibi oynamaya başlamıştı. Maç
başına 21.8 sayı, 9.2 ribaund ve 2.1 asist ortalaması, sezon sonunda
Dirk’ü All-NBA third team’e kadar taşımış
böylelikle de Dallas, tarihinde ilk kez bir All-NBA oyuncuya
kavuşmuş oluyordu. Ayrıca Nowitzki, NBA tarihinde Robert
Horry’den sonra bir sezonda 100 üç sayılık atış ve
100 blok barajını geçen ikinci oyuncuydu. Normal sezonu 53
galibiyet ile tamamlayan Mavs, Batı’da 5.sıradan playoff biletini
kaparak 4.sıradaki Utah Jazz ile eşleşmişti. Tecrübesiz Dallas,
deplasmanda oynanan maçlarla bir anda kendisini 2-0 geride
buldu. Ama kendi sahasında oynadığı iki maçı Finley ve
Nowiztki’nin üstün oyunları ile kazanınca iş
Utah’ta oynanacak kader maçına kaldı. İşte bu kez de
takımın başkanı Cuban bir kez daha dehasını ortaya koydu ve
Utah’a kendisini maviye boyayıp giden tüm taraftarlara
bedava bilet vereceğini söyleyerek Utah’ın mutlak seyirci
desteğini bir avantaj olarak kullanmasına engel oluyordu. Nefesleri
kesen maçın sonunda Dallas 84-83’lük skorla sahadan
galip ayrılırken NBA tarihinde playofflarda 2-0 geriye düşüp
seriyi kurtaran 6.takım olarak zor bir başarının altına imza atmıştı.
İkinci turdaki rakip San Antonio ise özellikle Dallas’ın
zayıf pota altından yararlanarak seriyi 4-1’le kolay geçip
konferans finaline yükselen taraf oldu.