sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi
 
AnasayfaLatest imageschatboxsinopun tanıtımı - Sayfa 2 ReportGiriş yapKayıt Ol

 

 sinopun tanıtımı

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 6:58 pm

Boyabat 75. Yıl Devlet Hastanesi
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Boyabat75ylnd3
Adres: Erol Demirkol Caddesi Çamlıca Mahallesi
Telefon:(0368) 315 29 85 - Hastane Baş Hekimi: 315 35 60
Tarihçe
Boyabat 75. Yıl Devlet Hastanesi ilk olarak 1950 yılında 20 yatak
kapasitesiyle Sağlık Merkezi olarak hizmete başlamış.1967′de yatak
sayısı 50′ye; 1998 yılına kadar da 100′e çıkarılmıştır.1998 yılında SSK
hastanesi olarak yapılan yeni binaya taşınmıştır.
Toplam yatak sayısı 150 olmuştur.
Toplam Personel sayısı 186′dır.
Doktorların Hizmet Verdiği Bölümler
Genel Cerrahi / İç Hastalıkları / Göz Hastalıkları /
Jinekoloji / Nöroloji / Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları / Göğüs
Hastalıkları Tbc. / Beyin ve Sinir Cer. / Üroloji / Diş / Beslenme ve
Diyet Uzmanı / Eczane
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 6:58 pm

Durağan Devlet Hastanesi
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Duraandevlethastanesikv6
Adres: Merkez Mah. Buzluk Cad.
Santral : 0 (368) 416 1485
Ana bina 1964 yılında yapılmış. Daha sonra ana bina ile bitişik ek
binanın yapılmasıyla 2003 yılında yeni bina hizmete girmiştir.
50 Yatak kapasiteli olan hastane Toplam 67 odaya ve 1 Adet Ameliyathaneye sahiptir.
Hastane 5 uzman hekim, 5 klinisyen uzman hekim, 3 pratisyen hekim, 17 hemşire ve 6 ebe sayısı ile hizmet vermektedir.
Doktorların Hizmet Verdiği Bölümler
Genel Cerrahi / İç Hastalıkları / Çocuk Hastalıkları / Kadın Doğum / Diş
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 6:58 pm

Ayancık Devlet Hastanesi
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Ayancikdevlethastahanesuc7
Telefon: 0 368 613 10 27
1962 yılında Sağlık Merkezi olarak açılmış 1984 yılında Devlet
Hastanesi olarak hizmete girmiştir. Yapılan ek binaların 1999 yılında
birilmesiyle birlikte bugünkü konumuna ulaşmıştır.
Toplam yatak sayısı 50′dir.
4 yataklı servis , acil servis, 6 yataklı Diyaliz Ünitesi ile hizmet vermektedir.
Doktorların Hizmet Verdiği Bölümler
Dahiliye, Nisaiye, Pediatri, Cerrahi, Diş, Diyaliz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:00 pm

‘Nukleer Santral’

NÜKLEER SANTRAL YAPILMAMALI

NÜKLEER SANTRAL KAÇINILMAZ MIDIR?
Türkiye’de nükleer enerjiden elektrik üretilmesi 1965 yilindan beri
gündemdedir. En son, 1986 yilinda Kanada’nin AECL firmasi ile 600
MW’lik bir nükleer reaktör kurulmasi konusunda mutabakat saglanmis,
ancak bu siralarda meydana gelen Çernobil kazasi bu girisimi
önlemistir. Çernobil kazasi unutulmaya baslayinca nükleer santral
konusu yeniden gündeme getirilmistir. Gerekçe olarak ülkemizin gelecek
yillarda büyük bir enerji darbogazina girecegi gösterilmekte, tek
çarenin nükleer santral oldugu topluma benimsetilmek istenmektedir.
Türkiye’nin bir elektrik enerjisi açigi olacak midir? Olacaksa, bu açigin kapatilmasi için nükleer santral tek çare midir?
Türkiye’de nükleer santralin gündemde olmadigi 1991-1993 yillarinda
enerji fazlaligindan yakinilmis; Bulgaristan, Suriye ve hatta
Ermenistan’a elektrik satilmasi gündeme gelmistir. Gerçekten Türkiye’de
elektrik kurulu gücü 20.000 MW’tir. Buna karsilik 1994′te yaklasik 70
milyar KWh elektrik tüketilmistir. 1995′te ise talep 75 milyar KWh
mertebesinde olacaktir. Bu kadar elektrigi üretmek için, rezervleriyle
birlikte 13.000 MW güce gereksinim vardir. Demek ki Türkiye’nin bu yil
en az %50 enerji fazlaligi vardir. ****** baraji ve öbür santrallar
tam kapasiteyle devreye girdigi takdirde 2000 yilinda 110 milyar KWh
olacak elektrik talebi rahatlikla karsilanacak, elektrik açigi
kesinlikle olmayacaktir.
Nükleerciler, Türkiye’nin nükleer enerjiye geçmekte çok geç
kaldigini, bunun ülkemiz için büyük talihsizlik oldugunu ileri
sürmektedirler. Oysa bu durum, tipki kaçirdigimiza üzüldügümüz bir
uçagin düsmesi olayinda oldugu gibi ülkemiz hesabina sevinmemiz gereken
bir durumdur.
Nükleer teknolojinin tartisilmaz öncüleri kabul edilen ABD ve
Almanya’daki bilim adamlari, nükleer kazalarla bas edecek yüzde yüz
güvenli bir teknolojiye henüz hiçbir ülkenin sahip olmadigini itiraf
etmektedirler. Bu nedenledir ki ABD’de Çernobil kazasindan çok önce
nükleer santral yapimindan kaçis baslamis; önceden yapimi baslamis 100
nükleer santral iptal edilmistir.
Ayni sekilde Almanya’da da 36 nükleer santral projesinden
vazgeçilmistir. Sadece ABD’de iptal edilen projeler için harcanan para
30 milyar dolardir. Ayrica, Çernobil’den önceki en büyük nükleer kaza
sayilan “3 mile island” (ABD, Penn.) olayinda 10 milyar dolar civarinda
harcama yapilarak nükleer atiklar ancak 15 yil sonra temizlenebilmistir.
Nükleer santrallarin en yaygin olarak kullanildigi ülkeler Fransa,
Belçika ve Isveç’tir. Nitekim nükleerciler sürekli olarak bu ülkeleri
örnek göstermektedirler. Oysa elekrik enerjilerinin %50′den fazlasini
nükleer santraldan saglayan bu ülkeler 2000 yilindan baslamak üzere
kademeli olarak nükleer santrallarini kapatmak karari almislardir.
Elektrigin nükleer santrallarda daha ucuz üretildigi israrla ileri
sürülmektedir. Bu görüs tamamen yanlistir. Nükleer santralin yakit
maliyeti fosil yakitlardan daha ucuz olmakla beraber 1000 MW’lik bir
nükleer santralin yapim maliyeti 3.5 milyar dolar mertebesinde; buna
karsilik ayni güçte bir dogal gaz çevrim santralinin maliyeti ise 750
milyon dolar mertebesindedir. Bir nükleer santral en az 6 yilda
kurulabilmekte, dogalgaz santrali ise 1.5 yilda kurulmaktadir. Aradaki
maliyet farki 2.75 milyar dolardir ki, bu meblagin yillik faizi ile
dogalgaz santralinin bir yillik yakit masrafi karsilanabilir. Bu durum,
nükleer santralda üretilen elektrigin ucuz oldugu iddiasini
çürütmektedir. Dogalgaz santrali ile nükleer santralin her ikisi de
yakit bakimindan disa bagimli olmalarina karsilik, nükleer yakit sadece
birkaç ülkenin tekelindedir ve çok siki denetime tabidir. Oysa dogalgaz
temini için Türki cumhuriyetlerin yanisira Iran, Körfez ülkeleri, Libya
gibi seçenekler mevcuttur ve dolayisiyla saglanmasi çok daha kolaydir.
Nükleer santralin kaza orani istatistik olarak öbür elektrik
santrallarina göre daha azdir; ne var ki, bir nükleer santral kazasinin
sonucu bir bölgeyi haritadan silecek kadar vahimdir.
Bütün bu saydigimiz dezavantajlara karsin ülkenin acil bir elektrik
açigi da yokken neden nükleer santral konusu sürekli dayatilmaktadir?
Fizyon reaksiyonuna göre çalisan nükleer santrallar ömürlerini
tamamlamis ve artik demode olmuslardir. Bugün gelecegin enerji sorununu
kökten halledecek, az riskli ve çok ucuz enerji üretecek füzyon
reaktörleri üzerinde arastirmalar yogunlasmistir. Bu arastirmalara
finansal katki saglamak üzere eski tip santrallari gelismekte olan
ülkelere satmak için türlü çareye basvurulmaktadir. Ayrica, geri kalmis
bir ülkeye yapilan 3.5 milyar dolarlik bir yatirimda en az 250 milyon
dolar komisyon, provizyon ve “belgesi olmayan borç” gibi ödemeler
sözkonusu olacaktir ki, bu büyük meblag birçok kimsenin istahini
kabartmakta ve heyecan uyandirmaktadir. Bazi “dernek”lerin son günlerde
birdenbire nükleerci kesilmesinin ardinda da bu heyecan yatiyor
olabilir. Elektrik fazlamiz olmasina karsin son zamanlarda xxx xxx
yapilan elektrik kesintileri de bu baglamda bir taktik izlenimi
vermektedir.
Nükleer santral kurulmadigi takdirde karanlikta kalacagiz diye
ülkeyi ayaga kaldiranlar, Bursa için planlanan, 2 yildan beri
finansmani hazir bekleyen ve 800 milyon dolara malolacak olan 1.350 MW
gücündeki dogalgaz çevrim santralinin neden savsaklandigini
sormalidirlar. Bu santral kurulmus olsaydi 10 milyar KWh elektrik
üretecek ve ülkenin elektrik kapasitesi %6.5 artacakti. Bu örnek, bizce
“karanlikta kalacagiz” yaygaralarinin asil amacinin elektrik üretmek
degil, nükleer santral kurmak oldugunu gayet açik biçimde ortaya
koymaktadir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:01 pm

NÜKLEER SANTRAL YAPILMALI
‘Nükleer santral Türkiye için zorunluluk oldu’
Ankara Ticaret Odasının (ATO) hazırladığı “Nükleer Enerjide Acil
Durum” konulu raporda, Türkiye için nükleer santralın tercih değil,
zorunluluk haline geldiği öne sürüldü.
Rapora göre, 2007 mart ayı itibariyle, dünyada 31 ülkede ticari
olarak işletilmekte olan 435 nükleer santral bulunuyor, 30 nükleer
santral inşaatı da devam ediyor. İşletilmekte olan nükleer enerji,
dünya elektrik talebinin yaklaşık yüzde 16’sını karşılıyor. Türkiye
elektriğin yüzde 46,6’sını yerli, yüzde 53,4’ünü ithal kaynaklardan
elde ediyor. Türkiye artan talebi karşılamak için her yıl 12-13 milyar
kilovat saatlik elektrik üretmek zorunda. Raporda, ülkenin yüzde 70
oranında dışa bağımlılığı da dikkate alındığında nükleer santral
kurmanın, tercih değil zorunluluk haline geldiği öne sürüldü.
ATO’nun Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
verilerinden yararlanarak hazırladığı rapora göre, 2007 Mart ayı
itibariyle, dünyada 31 ülkede ticari olarak işletilmekte olan 435
nükleer santral bulunuyor.
Hindistan’da 7, Rusya’da 5, Çin’de 5, Bulgaristan’da 2, Tayvan’da 2,
Ukrayna’da 2, Arjantin, Finlandiya, İran, Japonya, Kore, Pakistan ve
Romanya’da birer adet olmak üzere toplam 30 nükleer santral inşaatı da
devam ediyor.
Dünyada işletilmekte olan nükleer santrallerin toplam kapasitesi 368
bin 744 MWe (megavat elektrik gücü). Nükleer enerji, dünya elektrik
talebinin yaklaşık yüzde 16’sını karşılıyor. Bir başka ifade ile dünya
üzerinde her 6 ampulden biri nükleer enerji ile yanıyor.
Nükleer santral sayısında, ABD başı çekiyor. 103 nükleer santrali
bulunan ABD’yi 59 santral ile Fransa izliyor. 55 santral ile Japonya
üçüncü, 31 santral ile Rusya dördüncü sırada bulunuyor.
Türkiye’de ise 5 MW ve 250 KW gücünde iki adet araştırma reaktörü
bulunuyor. İlkini TAEK ile Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi,
ikincisini ise İstanbul Teknik Üniversitesi Enerji Enstitüsü işletiyor.
FRANSA’DA ELEKTRİĞİN YÜZDE 78,5’İ NÜKLEERDEN
2005 yılı rakamlarına göre, nükleer santral bulunan ülkelerde nükleer
enerjinin elektrik üretimi içindeki payı, Fransa’da yüzde 78,5,
Litvanya’da yüzde 69,6, Slovakya’da yüzde 56,1, Belçika’da yüzde 55,6,
Ukrayna’da ise yüzde 48,5.
Diğer bazı ülkelerde nükleer enerjinin elektrik üretimi içindeki payı şöyle:
“İsveç’te yüzde 44,9, Kore’de yüzde 44,7, Bulgaristan’da yüzde 44,1,
Ermenistan’da yüzde 42,7, Slovenya’da yüzde 42,4, Macaristan’da yüzde
37,2, Finlandiya’da yüzde 32,9, İsviçre’de yüzde 32,1, Almanya’da yüzde
31,1, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 30,5, Japonya’da yüzde 29,3,
İngiltere’de yüzde 19,9, İspanya’da yüzde 19,6, ABD’de yüzde 19,3,
Rusya’da yüzde 15,8, Kanada’da yüzde 14,6, Romanya’da yüzde 8,6,
Arjantin’de yüzde 6,9, Güney Afrika’da yüzde 5,5, Meksika’da yüzde 5,
Hollanda’da yüzde 3,9, Hindistan ve Pakistan’da yüzde 2,8, Brezilya’da
yüzde 2,5 ve Çin’de yüzde 2.”
Fransa, toplam elektrik üretiminin yüzde 78,5’ini nükleer enerjiden
sağlarken, aynı zamanda nükleer enerjiye dayalı bir enerji ihracatçısı
konumuna geldi.
TÜRKİYE’NİN ÇEVRESİ NÜKLEER SANTRALLERLE DOLU
Çernobil nükleer santral kazasının da etkisiyle Türkiye’de bazı
çevreler nükleer santral yapımına karşı çıkıyor. Oysa, Türkiye’nin
etrafı nükleer santraller ile çevrili. Türkiye’ye 16 kilometre
uzaklıktaki sınır komşusu Ermenistan’da, Uluslararası Atom Enerji
Ajansı’nın standartlarına göre güvenlik açısından son sırayı alan
Metsamor Nükleer Santrali bulunuyor.
Bir diğer sınır komşusu Bulgaristan’da ise 2 adet nükleer santral
faaliyet gösteriyor. Bulgaristan’da 2 adet, İran’da ise 1 adet nükleer
santral yapımı sürüyor.
TÜRKİYE’DE 9 BİN TON URANYUM, 380 BİN TON TORYUM REZERVİ VAR
Nükleer santrallerde ağırlıklı olarak uranyum kullanılıyor. Türkiye’nin
9 bin ton uranyum rezervi bulunuyor. Nükleer hammadde kaynaklarına
sahip bölgelerin başında İç Anadolu ve Ege geliyor. Özellikle
Manisa-Salihli, Yozgat-Sorgun, Uşak-Fakıllı, Aydın-Demirtepe ve
Küçükçavdar sahaları uranyum açısından zengin.
Öte yandan Türkiye, dünyanın ikinci büyük toryum rezervine sahip.
Türkiye’nin toplam 380 bin tonluk toryumu bulunuyor. Ekonomik olup
olmadığı bugün için sorgulansa bile uranyum ve toryum kaynaklarımızın
varlığı gelecekte nükleer enerji kullanımında Türkiye için bir güvence
oluşturuyor.
TERCİH DEĞİL ZORUNLULUK
2006 yılında tüketilen 175,8 milyar kwh elektriğin yüzde 44’ü doğal
gazdan, yüzde 25,11’i sudan, yüzde 18,37’si linyitten, yüzde 7,96’sı
taş kömüründen, yüzde 3,04’ü fuel oil’den elde edildi. Bir başka
ifadeyle 2006’da elektriğin yüzde 46,6’sı yerli, yüzde 53,4’ü ithal
kaynaklardan üretildi.
Elektrik talebi yılda ortalama yüzde 8 artan Türkiye, her yıl 12-13
milyar kilovat saatlik elektrik üretimine ihtiyaç duyuyor. Önümüzdeki
15 yıl içinde sadece elektriğe 130 milyar dolarlık yatırım yapılması
gerekiyor.
Doğal gazın vanasını büyük ölçüde Rusya elinde tutuyor. Türkiye,
2006 yılında 30,8 milyar metreküp doğal gaz tüketirken, bunun 19,5
milyar metreküpünü (yüzde 64) Rusya’dan, 5,7 milyar metreküpünü
İran’dan, 4,2 milyar metreküpünü Cezayir’den, 1,1 milyar metreküpünü
Nijerya’dan aldı. Türkiye’de 6,4 milyar metreküplük üretilebilir doğal
gaz rezervi bulunurken, 900 bin metreküpü 2006 yılında olmak üzere
bugüne kadar toplam 1 milyar metreküp doğal gaz üretildi. 2007 yılında
ise 1 milyar 161 milyon metreküp doğal gaz çıkarılması hedefleniyor.
Türkiye enerjide yüzde 70 oranında dışa bağımlı. 2006 yılında enerji
ihtiyacını karşılamak için, 28,5 milyon ton petrol, 27,4 milyon ton
petrol eşdeğeri doğal gaz, 28,8 milyon ton petrol eşdeğeri kömür ve 9,9
milyon ton petrol eşdeğeri su kullandı.
Rapora göre, Türkiye’nin yüzde 70 oranında dışa bağımlılığı da
dikkate alındığında nükleer santral kurmak, tercih değil zorunluluk
haline gelmiş bulunuyor.
NÜKLEER ENERJİDE SON DURUM
5654 sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi İle
Enerji Satışına İlişkin Yasa Çankaya Köşkü’nden geri döndü. Yasanın üç
maddesini veto eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, nükleer santral
kurulmasına vize veriyor ancak santrali kuracak şirketin yapısı ve
denetimine itiraz ediyor. Türkiye’de nükleer santral yapımıyla Koç,
Sabancı, Ciner, Doğuş, Zorlu, Ak Enerji, Tefken, Çalık ve Akkök gibi
büyük holdinglerin de içinde bulunduğu 18 yerli grup ilgileniyor.
Santral yapımıyla ilgilenen firmalar yasanın çıkmasını bekliyor.
Türkiye, 2020 yılına kadar Sinop ve Akkuyu’da 5 bin megavatlık
santral kurmayı hedefliyor. Firmaların tekliflerinin 15 yıl boyunca en
ucuz elektriği nasıl tedarik edecekleri kriterine göre alınacağı, özel
sektörden uygun teklif gelmemesi durumunda nükleer santrali devletin
yapacağı belirtiliyor.
Türkiye bugün nükleer santral kurmaya karar verse bile bu santral
ancak 9-10 sene sonra üretime girebilecek. Vakit kaybedilmesi halinde
nükleer reaktör verecek ülke bulamama gibi bir durum da bulunuyor.
ATO BAŞKANI AYGÜN
ATO Başkanı Sinan Aygün, dünyada nükleer santrallerden ticari olarak
elektrik üretiminin 1950’li yıllarda başladığını hatırlatarak,
Türkiye’nin nükleer enerji konusunda “Çernobil sendromu” yaşadığını ve
kısır tartışmalarla vakit kaybettiğini iddia etti. Aygün, şunları
kaydetti:
“Çernobil sendromu yüzünden nükleer santral kuramadık. Dünya 60 yıl
önce nükleer enerjiye yüzünü dönerken, biz sırtımızı döndük. Bugün en
yakınımızdaki ülkelerde nükleer santraller bulunuyor. Ayrıca
etrafımızda, 2 bine yakın yüzer-gezer nükleer santral var, nükleer
denizaltılar var. Gerekli önemler alındığında nükleer enerji güvenli
bir enerji türüdür. Türkiye ciddi bir enerji dar boğazı ile karşı
karşıya, Önümüzde iki seçenek var. Ya karanlık ya nükleer santral.”
Düşük oranda zenginleştirilmiş 30 ton uranyum ya da 160 ton doğal
uranyumun, 1000 MWe gücünde bir nükleer santralin 1 yıllık enerji
üretimini karşılayabildiğine işaret eden Aygün, bunun birkaç kamyonun
taşıyabileceği kadar küçük bir yük olduğunu söyledi.
Nükleer santralin küresel ısınmaya karşı da en güçlü önlem olduğunu
belirten Aygün, nükleer enerjinin, kömür ve doğal gaz gibi fosil
yakıtlı santrallerin neden olduğu sera gazı salınımının belli bir
sınırda tutulmasını sağladığını ifade etti. Aygün, nükleer enerjiden
elektrik üretiminin, Türkiye ekonomisinin uzun dönemde, elektrik
enerjisi üretimindeki fiyat dalgalanmalarından daha az etkilenmesini
sağlayacağını da sözlerine ekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:02 pm

‘Saraydüzü’


Saraydüzü 260 Km2′ lik bir alanı kaplamaktadır. Denizden yüksekliği
ise 305 M.dir. İlçenin daha yüksek rakıma sahip köyleri de vardır.
Sınırları; Doğuda Durağan-Vezirköprü, Batıda ve Kuzeyde Boyabat, Güneyde ise Kargı Osmancık ilçeleri ile çevrilidir.
2002 yılı nüfus sayımına göre ilçemiz nüfus dağılımı şöyle;
İlçe Merkez Nüfusu :3407
Köyler :4810
Toplam :8217
Kaymakam Şuayip GÜRSOY
Tel 485 81 42
Faks
E-Posta
Web


Belediye Bşk. Hasan PEKER
Tel 485 81 54
Faks
E-Posta
Web


Yüzölçümü 260 Km2 Kuruluş Yılı 1990
Köy Sayısı 31 Toplam Nüfusu 8.217
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:02 pm

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Sarayduzuoq9
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Saraydüzü’nün Tarihi   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:03 pm

İlçenin, köy iken Osmanlı İmparatorluğu zamanında Kızıloğlan adı
altında Bucak haline getirildiği bilinmektedir. İlçemiz güney batısında
bulunan Tepeköy’ ü hudutları içerisinde çok eskiden yerleşim yeri olan
ve enkazları bulunan, kimler tarafından yaptırıldığı bilinmeyen devirde
“SARAYYÜZÜ” olarak adlandırılan bir yerin bulunduğu söylenmektedir.
Bu yüzden eski adı olan ve bir mana ifade etmeyen Kızıloğlan
isminin, yerleşim merkezinin Sarayyüzü’ nün eteklerinde düzlükte olması
nedeni ile 1954 yılında köy muhtarı Mehmet COŞAR’ ın köy isminin
“SARAYDÜZÜ” olarak değiştirilmesi teklifi üzerine isim değişikliğine
uğramıştır.
Bizanslılardan Türk Beyliklerine geçmiştir. Çeşitli Türk Beylik ve
Devletlerinin, Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğinde çeşitli
uygarlıklara ve kültüre sahne olmuştur.
İlçemiz köylerinde çeşitli dönemlere ait cami, çeşmeler ile Osmanlı
dönemine ait, sanatsal açıdan zengin görünümlere sahip, işleme ve
oymalarla süslenmiş pencere, kapı ve balkonları ile ilgi çeken tarihi
evler bulunmaktadır. Cuma köyünde bulunan Cuma günleri bütün çevre köy
halkına merkezi bir cami olma özelliği ile dikkat çekmekte olan ve
yapım tarihi evler bulunmaktadır. Bunu yanında merkezde bulunan ve
bugün de ibadete açık olan Merkez Camii de gerek olağanüstü yapım
hikayesi, gerekse tarihi bir yapı olma özelliği bakımından kayda değer
bulunmaktadır. Ayrıca İlçemiz sınırları içerisinde bulunan bazı
mağaraların tarih öncesi çağlarda yerleşim amacıyla kullanıldığı
rivayet edilmektedir.
Boyabat İlçesine bağlı Bucak iken 20 Mayıs 1990 gün ve 20523 sayılı
Resmi Gazete’ de yayınlanan 3644 sayılı Kanun’ la ilçe olmuştur.
26.07.1990 tarihinde fiilen faaliyete geçmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Saraydüzü’nün Coğrafi Yapısı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:03 pm

İlçe Karadeniz Bölgesinde ise de kıyı kesimleri kadar arızalı ve dikey
topografik şekilde değildir. Arazi nispeten yüksek dağ silsilelerinden
teşekkül etmiş olup, tepeler halinde yükselip alçalmaktadır. Çöküntü ve
sel yarıkları dikkati çekmektedir. İlçe sınırlarından geçmekte olan
Kızılırmak ve Asarcık Çayı bir vadi meydana getirmektedir. Tarım
arazisinin %40′ ı sulanabilmektedir. Yüksek tepeler ve dağlar kısmen
ormanlık, kısmen fundalık ve büyük bir kısmı çıplaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Saraydüzü’nün Turistik Mekanları   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 7:04 pm

İlçemiz çevresi engebeli ve ormanlıktır. Buralarda çeşitli av türleri mevcuttur. Bu nedenle sadece Av Turizmi yapılabilmektedir.
İlçemizde konaklama tesisi bulunmamaktadır.
Mesire Yerleri Ve Ulaşımı
Yukarıarım, Soğuksu : İlçemize 12 Km. uzaklıkta olup, ilçe
merkezinden hareket edilerek, Bahşaşlı Köyü Zeyve Mahallesi ve Arım
Köyü’ nden geçilerek ulaşılabilmektedir.
Göktepe, Cumasuyu : İlçemizin güneyinde 15 Km. uzaklıkta olup,
Çorman, Bahçeköy, Aşağıakpınar, Hanoğlu ve Göynükören Köylerinden
geçilerek ulaşılmaktadır.
Aksu Yaylası : İlçemizin güneyinde 13 Km. uzaklıkta olup, Çorman,
Bahçeköy, Aşağıakpınar, Hanoğlu ve Göynükören Köylerinden geçilerek
ulaşılmaktadır.
Tarihi Ve Turistik Yerler İle Ulaşımı
İlçemiz ve çevresi henüz incelenmemiş, kazılar yapılmamış olduğundan
tarihi zenginliği henüz ortaya çıkmamıştır. Sadece Kastamonu Etnografya
Müzesi’nden gelen elemanlarca ilçemiz Enbiyeli mahallesinde bulunan
Bayram Tepesinde yapılan basit kazıda aslan ve su sarnıçlarına
rastlanmış, bunun yanında bazı tarihi küçük yapılar bulunmuştur. Arım
Köyü’ ndeki Kaya mezarlarına kayadan akan su ve su yolu, zindan gibi
yerler henüz incelenmemiştir.
Yöresel Ağızlar
İbi : Hindi; Eyücük : Azıcık; Gölbez : Köpek yavrusu; Bıdımık : Az;
Davar : Koyun, keçi, vb.. Naşırpa : Maşrapa; Sadır : Sidik; Eyin :
Giysi; Banak : Lokma; Yunnak : Köylerdeki çamaşırhaneler; Yılık : Şaşı;
Sahan : Tepsi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:20 pm

‘Sinop’

Sinop, Karadeniz kıyı şeridinin kuzeye doğru sivrilerek uzanmış
bulunan Boztepe yarımadası üzerinde kurulmuştur. Batı ve Doğu Karadeniz
Bölgeleri arasında bir geçiş bölgesinde yer alan il toprakları 41,
2-43, 5 paralelleri ve 34, 5-35, 5 meridyenleri arasında bulunmaktadır.
Sinop 5.862 Km2”lik yüzölçümüyle Türkiye topraklarının % 8”ini
kaplar. İl doğudan Samsun”un Alaçam, güneyden Samsun”un Vezirköprü,
Çorum”un Osmancık, Kargı, Kastamonu”nun Taşköprü, batıdan Kastamonu”nun
Taşköprü ve Çatalzeytin ilçeleriyle çevrilidir. 475 Km. uzunluğundaki
sınırlarının 300 Km.si kara, 175 km.si denizdir.
İl olarak 8 ilçesi (Merkez ilçe hariç), 2 beldesi, 11 belediyesi ve 465 köyü bulunmaktadır.
İlin nüfusu 2000 sayımına göre 225.574 olup, aynı sayıma göre İl
Merkezinin nüfusu 30.502”dir. İlçeleri, Merkez, Ayancık, Boyabat,
Dikmen, Durağan, Erfelek, Gerze, Saraydüzü, Türkeli”dir.
Şehrin kuzeybatısında Akliman, güneydoğusunda bulunan Hamsilos koyu, eski devirlerin barınak yerlerindendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:21 pm

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0911xq5
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0914aq6
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0915lr1
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0938ib4
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0939ef9
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0940vm8
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0987zy3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0990fx7
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0994tu3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img1020mu3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim014xp3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim016tv0
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim019dz8
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim020ry3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim039mj8
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:26 pm

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0387me9
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0455qp5
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0496qw4
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0505ql0
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0506er1
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0518gs6
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0534pk5
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0556ap3
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Sinop-İstanbul Uçak Seferleri Başladı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:27 pm

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 B737vj6 Sinop’un
ulaşım sorununu büyük ölçüde
çözeceğini umduğumuz Sinop-İstanbul uçak seferleri
15 Temmuz 2008 tarihinde başladı.Türk Hava Yolları İstanbul-Sinop
hattında karşılıklı olarak haftanın üç günü
seferler düzenleyecek.
İstanbul-Sinop hattının uçuş tarifesi ise şöyle :
İSTANBUL - SİNOP Kalkış Varış
Pazartesi,Çarşamba 06:50 08:15
Cumartesi 15:45
17:10
SİNOP – İSTANBUL Kalkış Varış
Pazartesi,Çarşamba 09:00 10:30
Cumartesi 17:55
19:25
Sinop’umuza hayırlı olsun!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Sinop’un Turistik Mekanları   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:28 pm

SİNOP KALESİ:
M.Ö. 7. y.y. da şehri korumak amacıyla yarımadanın üzerine
kurulmuştur. Roma, Bizans ve Selçuklular döneminde onarılarak
kullanılmıştır. Günümüzde hâlâ özelliğini koruyan kalenin 2050 m.
uzunluğu, 25 m. yüksekliği, 3 m. genişliği olup, iki ana giriş kapısı
bulunmaktadır. Kale duvarı şehri çevrelemektedir.
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim006rm9
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img3813uj3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img3817tc8
SİNOP CEZAEVİ:
Tersane alanında iç kalenin ortasında etrafı yüksek kale
bedenleriyle çevrili alandır. Bu özelliğinden dolayı mahkumların
kaçışını imkansız kılmıştır. Cezaevi Osmanlılar döneminde 1877 yılında
kullanılmaya başlanmıştır.
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Sinopcezaevizh8
PAŞA TABYASI:
Yarım adanın güney doğusunda 19. y.y. da Osmanlı Rus savaşları
sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır.
Yarım ay şeklindedir. 11 top yatağı bulunan cephanelik ve mahzenlerden
oluşmaktadır.
SİNOP MÜZESİ:
Şehir merkezinde bulunmaktadır. Sinop kazılarında ve çevresinde
bulunan eserler sergilenmektedir. Müze bünyesinde Prehistorik,
Helenistik, Roma, Bizans, Etnoğrafik eserler ile, Sinop çevresinden
toplanmış ikonalar bulunmaktadır.
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 S1ga0
İKONALAR:
Sinop Müzesi”nde teşhir edilen eserler arasında ayrı bir yeri ve
önemi bulunan, sanat tarihi bakımından seçkin bir örnek teşkil eden
ikona koleksiyonudur. Koleksiyonda yer alan ikonalar; İkona Aziz Minas,
Melek Mihail, İkona İsa, İkona Meleklerin Düşmanlarla Savaşı, İkona İsa
ve Meryem, İkona Büyük Ruh, İsa ve Azizler yer almaktadır.
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim011mv3
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Resim010zx0
AKLİMAN:
Şehre 9 km. uzaklıktadır. Kilometrelerce uzanan ince beyaz kumu,
ormanla denizin adeta kucaklaştığı orman içi piknik ve mesire
yerleriyle ünlüdür. Kumsal boyunca plajlar, kamp-çadır yerleriyle
moteller bulunmaktadır.
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img3956fs1
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img3958sp8
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0449co2
HAMSİLOS:
Akliman piknik alanına 1 km. uzaklıktadır. Denizin kara içine bir
ırmak gibi girdiği, çevresi çam ağaçlarıyla kaplı, güzelliğine doyum
olmayan Hamsilos Fiyordu, Türkiye”nin tek fiyordudur.
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0495tr0
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Img0485ub5
KARAKUM YÖRESİ:
Kente 2 km. uzaklıktadır. Sinop yarım adasını çevreleyen yol
üzerindedir. Mevcut plajları harika simsiyah kuma sahiptir. Kamu ve
özel kişilere ait oteller, tatil köyü, kafe, restoran, bungalov tipi
evler, kamp, çadır yerleri bulunmaktadır. Sinop halkının yürüyüş
parkurudur.
BAHÇELER MEVKİİ:
Şehrin girişinde iç limana bakan kısımda ağaçlarla kaplı kumsalı ve
plajı bulunan mesire, piknik, kamp ve çadır alanıdır. Yanında kamu
kuruluşlarının sosyal tesisleri bulunmaktadır.
MOBİL MEVKİİ:
Gelincik mahallesinin devamıdır. Plajları, otel, motel ve restaurantlarıyla güzel bir tatil yeridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:30 pm

‘Sinop Tarihi’

Sinop Şehri, Anadolu ‘nun kuzey yönde uç noktası olan İnce Burun ‘a
doğu yönde bağlanan Boztepe Burnu berzahında bir kale-şehir olarak
kurulmuş ve tarih boyunca doğu yönde gelişmiştir. Tarih boyunca kale
dışına pek taşmayan şehir bir liman kenti özelliği taşır. Berzahın
kuzey doğusundaki dış liman fırtınalara açık olduğu ve denizcilik
bakımından kullanışlı sayılmadığı halde, Antikçağ ‘da daha çok bu
limanın kullanıldığı bilinir. Zamanla kum dolan ve kullanılamaz hale
gelen bu limanı berzanın güney-doğusundaki iç limana aynı dönemde bir
kanal bağlardı. Bu kanal, Selçuklular döneminde kapatılmıştır.
Yarımadanın güney yönündeki içliman ise rüzgarlara kapalı konumuyla
ve sakin deniziyle güney Karadeniz ‘in en önemli limanıydı. Bu
özellikleri yüzünden “Akdeniz” ismini almıştır. Tarih boyunca işlek bir
liman yaşantısı ve tersane faaliyeti bu limanda gerçekleşmiştir. XIX.
Yüzyıla kadar tamamen ayakta duran surlardan ise günümüze büyük bir
kısmı kalmıştır ve yıkıntılarından rekonstrüksiyonu yapılabilir. Şehrin
gelişimi sürekli olarak doğu yönde, Boztepe Burnuna doğru olurken,
kuzeydeki Akliman ve Anadolu yönünde bir kaç azınlık yerleşmesinden
başka bir yerleşim olmamıştır. Doğudaki yarımada ise gittikçe
sarplaşmakta, Hıdırlık tepesinde 187 metre yüksekliğe ulaşmakta ve
nihayet deniz yönünde dik yarlar ile kuşatılmaktadır. Bu durumda şehrin
deniz yönünden ve berzahtan zaptedilmesi imkansız olmaktadır.
Antik çağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve kültürel yaşantıya
sahip olan Sinop, bu niteliğini Bizans, Selçuklu, Candaroğlu ve Osmanlı
yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesi ile bölgenin en
önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu durumunu Sinop Baskını ‘ndan
sonra kaybetmeye başlayan kent, sur dışına güneydoğu yönde azınlık
yerleşmeleri ile batıya doğru ise yönetim ve eğitim gibi kamu
hizmetleri yerleşmesiyle çıkmıştır. Ulaşım şebekesi olarak Antikçağ
‘dan beri geometrik yapısını koruyan Sinop ‘un ulaşım omurgasını,
Boyabat yolu ile bu yolun şehir içindeki devamı olan Sakarya,
Cumhuriyet ve Fatih caddeleri oluşturur. Bu eksendeki en önemli dikey
bağlantı, Valilik ve Belediye önünden geçen Gazi Caddesidir.
Şehir yerleşiminde, Yeni Mahalle yüksek gelirli memurların,
Camikebir Mahallesi zengin tüccar, serbest meslek sahibi ve esnaf
ailelerinin, Gelincik Mahallesi ise taşradan yeni gelmiş olanların
yerleştikleri alanlardır. Batıda Gelincik, Kuzeydoğuda İncedayı ve
Kefevi, doğuda Ada Mahalleri düşük gelirli grupların yerleşim
yerleridir.
Sinop Adı Nereden Geliyor
Sinop adının ilk kez nereden türediği ve son biçimini nasıl aldığı
üzerinde çok şeyler söylenmiş, değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bu
söylenti ve yazılı yorumlar zamanla çoğalmış, birkaç harf değişikliği
ile birbirine benzer sözcükler ortaya çıkmıştır.
Bu adlar kitaplara, dergilere ve gazetelere geçmiş, halk dilinde de
konuşulduğuna göre buraya alacağız. Şimdi bunların bazılarını
sıralayalım:
1. Sinope Irmak Tanrısı Osopos’un güzeller güzeli kızıymış. Rivayete
göre mutlu bir hayatı varmış. Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisini
görmüş ve o anda aşık oluvermiş. Zeus bu, gönlünü kaptırdığını elde
etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş . Ama Sinope, Zeus’un bile
başını döndürecek bir güzellikteymiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış
Tanrılar Tanrısının, Sinope’ye aşkına karşılık her istediğini
yapacağını söylemiş. Korku içindeki genç kız, kendisine dokunmamasını,
kız oğlan kız almak istediğini söylemiş heybetli Zeus’a. Tanrılar
Tanrısı, sözüne sadık kalmış ve Sinope’yi alıp en sevdiği yerlerden
olan Karadeniz’in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına bırakmış. (Yani
bugün Sinop ilimizin bulunduğu yere)
2. Sinop’un ilk kez Hititçe Sinova adı ile anıldığını Hitit kaynaklarından öğreniyoruz.
3. Prof. Yusuf Kemal Tengirşenk’in eşi Nazlı Tengirşenk, Sinop
Halkevi yayınlarından Dıranaz dergisinde “American Journal of
Phylology” adli, David M. Robinson’ın yapıtından çevirilerinde, Sinop
adinin Asurların ay ilâhı olan “Sin”den geldiğini bildirmektedir.
4. Bazı kaynaklar Sinop adının ilk söylenişini Sinavur olarak ileri sürmektedir.
5. M.Ö. 200 yıllarında yaşayan Skymnos, şiirlerinde Sinop adının
Sinope adlı bir Amazon kraliçesinin adından geldiğini dile getirir.
6. Suyun göğsü anlamında Farsça (Sine-i âb) dan Sınap şekline çevrilmiş ve böyle konuşulmuş deniliyor.
Yukarıda belirtilen yazılı ya da sözlü görüşlere bakılırsa Sinop
adında başta (S) harfi ortaktır. İkinci sırada ortak harf (I)
seslisidir. Yalnız birinde (E) seslisi vardır. Üçüncü harf (N) hepsinde
yine ortaktır. Diyebiriz ki; öteden beri Sinop adında bu (S=I=N)
harfleri bugünkü şekli ile yerlerini korumaktadır. Hemen hepsinde
(S-I-N) harflerinin sonunda çeşitli ekler görüyoruz.

Antik Çağda Sinop
Sinop Adı, Antikçağ’da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin
kuzey ucunda Sinop’un saptanabilen en eski adı “Sinope” dir. Bu
kelimedeki “Sin” kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan
ırmak tanrısı Asopos ‘un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki
bu da ismin kökenini İyonya’nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.
Bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova ‘dır ki bu mitin de
nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu
inancı vardır. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind
sözcüklerine Yunanistan’ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve
Hindistan ‘da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu
dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin
kurucusu olarak Arganotlar’dan Teselya’lı Otolikos ‘u göstermekte ve
onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır.
Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın
yaşadığını ortaya koymaktadır.
Sinop’un tarih öncesi hakkında ilk bilgiler, 1951-1954 yılları
arasında, şehir merkezine 14 Km. mesafede yer alan Demirciköy
Kocagözhöyük ‘te, Türk Tarih Kurumu adına Ekrem AKURGAL, Afif ERZEN ve
Münster Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yürütülen kazılarda
ele geçen arkeolojik malzemelere dayanmaktadır. 1980 ‘li yılların
sonuna kadar Sinop ‘un tarih öncesi denildiğinde ilk akla gelen ilk
Tunç Çağdan malzeme veren Demirciköy Kocagözhöyük olup bununla sınırlı
kalmaktaydı. Ancak Müze Müdürlüğü ‘nün 1987 yılında başlattığı ve
1988-1989 ve 1990 yıllarında da devam eden yüzey araştırmaları Sinop
‘un tarih öncesi bilinmeyen yönlerini önemli ölçüde aydınlatmıştır.
Anadolu ‘nun en kuzey noktası olarak bilinen İnce Burun ‘daki fenerin
batı kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında ele geçen, kesici, yan
kazıyıcı, omurgalı kazıyıcı ve yonga parçaları diye adlandırılan taş
aletler Üst Paleolitik çağa (M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze
Müdürlüğünce yürütülen yüzey araştırmasında 44 adet höyük tespit
edilmiştir.
Bu höyüklerde ele geçen malzeme incelendiğinde, özellikle sahil
şeridine yakın nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik
Çağ ‘dan (M.Ö. 5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı boyunca
(M.Ö. 3200-1200) yoğun iskana tabi oldukları görülmektedir.
Sinop Bölgesi yüzey araştırmasında ele geçen buluntular genel olarak
Erken Kalkolitik Çağ ‘dan Geç Frig Dönemine kadar
tarihlendirilmektedir. Ancak yüzey buluntularına göre tam tarihi
süreklilik sağlanamamaktadır. En büyük boşluk Orta Tunç Çağı ile Geç
Frig Çağı arasındadır. Araştırma öncesine kadar bilinmeyen Orta Tunç
dönemine ait buluntular Gerze Köşk Höyük, Tıngıroğlu Höyük, Emiryayla
Maltepe Höyük, Sarımsak Maltepe Höyük, Yaykın Karakumru Tepe ‘de ele
geçmiştir. Ancak bölgede Hitit İmparatorluk Çağı ‘na ait
tarihlendirilebilecek hiçbir buluntuya rastlanamamıştır. Samsun sahil
bölgesinde de Hitit İmparatorluk dönemi malzemesine rastlanamamıştır.
Yapılan yüzey araştırması, bölgede M.Ö. XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII.
Yüzyıl arasında yerleşim izine rastlanmadığını bu dönemin Sinop için
karanlık bir dönem olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı
geçen GAŞKA kavimlerinin bölgede yaşayıp yaşamadıklarını gösteren
arkeolojik bir bölge henüz saptanabilmiş değildir. Araştırmanın ortaya
koyduğu bir gerçekte Sinop ‘da İlk Tunç yerleşimlerinin büyük bir
yangın sonucunda terkedildiği ve bu dönemden itibaren M.Ö. 8. Yüzyıla
kadar karanlık bir dönemin başladığıdır.
İ.Ö. VIII. Yüzyılda bölge Miletos başta olmak üzere İonia ‘lıların
kolonizasyonuna sahne olmuştur. Bu kolonizasyonun sadece Ege dünyasında
artan nüfusu dağıtıp toprak kazanmak olmadığını öncelikle ticari ve
ekonomik köşebaşlarının elde tutulmasının hedeflendiği anlaşılır.
Özellikle Sinop ‘taki İon kolonizasyonu, Fırat Vadisi ve Mezopotamya
‘ya giden tarihsel yolların başlangıç noktasını tutmak için
yapılmıştır. Söz konusu kolonizasyon için ileri sürülen iki ayrı
başlangıç tarihinin aydınlatılması da ayrı bir problemdir. Bunlar İ.Ö.
756 ve 636 yıllarıdır. Bu iki tarih arasında çapı belirsiz kalan bir
Kimmer istilası vardır. 756′da Trapezus, Kerasus ve Kotyora gibi
kolonilerin Sinop’a bağlı olarak kuruldukları düşünülürse, bu tarihten
önce Sinop’da bir İon kolonizasyonunun açıkça başladığını kabul etmek
gerekir.
Sinop ve civarına yayılan bu Lidya-Kimmer hakimiyetinden sonra Sinop
için kesinleşen en önemli olay, 630 yıllarında yapılan ikinci
kolonizasyondur. 630 tarihi ile Lidya devletinin Pers kralı Kyrus
tarafından 546′da yıkılmasına kadar süren dönem Sinop için yine
karanlık kalmaktadır. Perslerin kıyı şehirlerini nasıl idare ettikleri
kesin olarak bilinmese de otonom yapılarını korudukları sanılan bu
şehirler, Perslerin atadıkları Tiranlar sayesinde imparatorluğa vergi
ödüyor olmalılar. İmparator I. Darieios ‘un örgütlenme sistemine göre
Sinop bu dönemde Kapadokya satraplığı sınırları içinde daha sonraki bir
düzenleme ile de Pontus Kapadokyası denilen kuzey Kapadokya sınırları
içinde sayıldı. V. Yüzyıl içlerinde Persler ve güçlü Perikles Atina’sı
arasında çekişme konusu olan kıyı kolonileri ile Sinop’da sonunda
Perikles yönetimine bağlandı. Bu dönemde parlak ve sikke
çeşitliliğinden demokratik bir Grek yönetimine kavuştuğu anlaşılan
kent, bu durumunu Euxene’nin Grek şehirlerini Perslere bırakan
Antalcidas anlaşmasına kadar korumuştur.
İ.Ö. 350 yılından sonra Kapadokya satrabı olarak tüm Anadolu’yu
Persler’den koparmak isteyen ve bir Kapadokya krallığı yaratmayı
amaçlayan Datames, Sinop üzerine de yürümüştür.
Makedonya kralı İskender’in Persleri 334 ve 332 de yenmesinden sonra
özgürlüğünü kazanacağını uman Sinope, İskender’in bürokrasisinin sert
yönetimi altında ezilmiş ve Pers sarayına elçi heyeti göndermiştir.
Ancak karşılarına Daarieios yerine İskender çıkmıştır. 5. Teminata
bağlı ve güç elde edilen bir serbestlikten sonra Sinope Diadok’ların
idaresinde demokratik yapısını sürdürmüştür. Bu dönemde Eumenes’in
denetimine giren ve bir otorite boşluğuna düşen yöre, Perslerin eski
Kiostiranın torunu Mithridates’in başlattığı Pontus Krallığı döneminde
başlıbaşına bir parlak çağın merkezi oldu.
Hellenleşmiş bir Pers kültürü karakterini taşıyan Pontus krallığının
geleneği Anadolu hegemonyasını güçlenen Roma karşısında kendine
bağlamak amacını taşıyordu.
183 yılında ani bir baskınla Sinope’yi elde eden Pharnakes, kente
bağlı kolonilerden Cerasus yakınlarında Pharnace adlı yeni bir Pont
kolonisi de kurmuştur. Daha sonra devletin güvenliğini sağlamak için
IV. Mithridates merkezi Amasya’dan Sinope’ye nakletmiştir. Tarihe
Mithridates Eupator olarak geçen ve “Büyük” ünvanıyla anılan Pontus
krallığının son yöneticisi, döneminde başkent Sinope, tarihte en yüksek
ve ihtişamlı çağını yaşamıştır. Sinope’de doğan ve şehrin çifte
limanını genişleten, surlarla çeviren, stao, agora, gymnasium ve
muhteşem bir sarayla şehri donatan Mithridates’in kişiliği, Sinop ve
Anadolu Hellenizminin bir sembolü olmuştur.
Pontus hakimiyetinin Roma egemenliği tarafından yıkılmasından sonra
Roma’lı kumandan Pompeius’tan itibaren Bithinia ve Pontus eyaletine
bağlanan Sinope-Lex Pompeia da belirtildiği gibi birçok eşitlikler
kazandı. Bu dönemde kentin ayrı bir tarihinden bahsedilemez. Sinop
artık Roma tarihinin içinde anılır. Roma İmparatoru Trajan döneminde
Bithinia ve Pontus eyaletinin Senato’dan alınıp İmparatorun yetki
alanına bağlanması, Sinop’un sosyal gelişimine yeni ufuklar açmış ve
şehre aynı imparatorun ismiyle anılan bir su kemeri yapılmıştır. İ.S.
395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma
İdaresine geçen Sinope, Bizans döneminde de giderek azalan bir önemle
bölgenin ticari, kültürel ve askeri merkezi olmaya devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:32 pm

Türk İdaresi Öncesi Dönem
M.Ö. 1000 Yıllarında Sinop
MÖ. 756 yılında Milet’ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir
kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop’un ilk temelini
atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. “Efsaneye göre tanrıça
Sinope ırmak tanrısının kızıdır. Zeus Sinope’ye aşık olur. Her
dilediğini yerine getireceğine söz verir. Sinope kızlığına
dokunmamasını ister. Tanrı yemine bağlı kalarak onu kız bırakır.
Bugünkü Sinop’un olduğu yere gelir.”
Daha sonra MÖ. 630 yılında ikinci bir koloni (sömürge, göçmen
topluluğu ya da bu topluluğun yerleştiği yer) grubu Sinop’a
yerleşmiştir. Şehrin surlarının büyük bir olasılıkla kolonize
(koloniler halinde yaşanan) devirlerde yapıldığı tahmin edilmektedir.
7. yy başlarında Sinop, Anadolu’ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarında İran’dan gelen Perslerin istilasına uğramıştır.
Helenistik Dönem
MÖ. 4. yüzyılın birinci yarısında Paflagonya’lılar bağımsızlıklarını
ilan etmişlerdir. MÖ. 332 yılında Büyük İskender’in Anadolu’ya girişini
fırsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya’da bağımsızlığını ilan ederek,
Sinop’u da hakimiyetine almış. MÖ. 302 yılında Mitridat Ktistes
Paflagonya’da dağınık halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek
kuvvetli bir devlet (bağımsız bir ülke ile onun yönetiminden oluşan
varlık) kurmuştur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oğlu Farnak Sinop’a
hakim olmuş. MÖ. 169 yılında devletin başına Mitridat Flapeton
geçmiştir. Mitridat Flapaton Sinop’u bayındır (gelişip güzelleşmesi
için üzerinde çalışılmış, alt yapıya sahip) hale sokmuş, başkentini
Amasya’dan Sinop’a getirmiştir.
Sinop’un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamanında olmuştur. Bütün
Karadeniz’i hakimiyeti altına alan Mitirdat Romalıları’da Anadolu’dan
atarak büyük bir imparatorluk kurmuş, ancak Başkenti Sinop’tan
Bergama’ya taşımıştır.
Helenistik dönem Sinop’un en parlak zamanı olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmiştir.
Romalılar Dönemi
MÖ. 70 yılında Roma İmparatorluğu işgal ettiği bu toprakları yeniden
tanzim etmiş. Pontus Krallığını Kızılırmak’tan itibaren ikiye bölerek,
doğu parçasının idaresini yerli sülalelere vermiş, batı parçasını ise
doğrudan doğruya devletin eyaleti haline getirmiştir.
Sinop’un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasıdır.
Bilhassa (her şeyden önce, başta) Cesar zamanında şehre maddi
yardımlardan başka, yeni Roma kolonileri gönderilmiş ve genişleyip
büyümesi sağlanmıştır.
Bizans Devri
Bizans devri konusunda Sinop için bilgiler yok denecek kadar azdır.
Genç Pliny’nin Trajan’a yazdığı bir mektuptan Sinop’ta çok sayıda
Hıristiyan’ın yaşadığı anlaşılmaktadır. İdari olarak Armeniakon ve
Pontus themalarında dinsel olarak da Hellenpotos metropolitliğine bağlı
olarak gösterilen Sinop’ta günümüzde harabeleri bulunan Balatlar
Manastır Kilisesi’nin VI. Yüzyılda yapıldığı sanılır. Bizans devrinde
gittikçe askeri bir yapı kazanan Sinop’un kale içine çekildiği ve tarih
boyunca gelişmiş bulunan ticaret ve kültürünün dinsel bazı olaylar
nedeniyle gerilediği sanılmaktadır. Justinianos zamanında Sinop’un
kaleler, su yolları, köprüler ve kiliselerle geliştirildiği fakat kısa
süre sonra ortaya çıkan Arap istilalarının bu gelişmeyi durdurduğu
anlaşılır.
İkonoklasm devrinde Sinop’un dinsel ve sivil yapılarının tahrip
edildiği, Karadeniz’de gelen Varegler’in Sinop’u yıktıkları da bilinir.
İstanbul’un Latinler istila edilmesinden sonra I. Andronikos’un
torunları büyük Komnenoslu Aleksios ve David idaresinde Karadeniz’in
güneydoğu kıyısında Trabzon Rum Devleti kurulmuştu. Buradan David,
sahil boyunca ilerleyerek Sinop’u işgal etti ve sonunda Paplagonya ve
Karadeniz Ereğlisi’ni de hakimiyeti altına aldı. Bizans ağırlık
merkezinin bu dönemde Anadolu’ya kayması eski Bizans-Selçuklu
çekişmesini keskinleştirmişti. Bu durum Selçuklular’ın Karadeniz’de bir
limana sahip olmalarına engel oluyordu.
Sinop ve çevresi 1214 yılında Selçuklu hakimiyetine geçtikten sonra
Hıristiyan kültür yaşamı yoğun bir şekilde sürdü. Osmanlılar zamanında
şehrin surları dışında batıda Akliman, doğuda Hıdırlık yamaçlarında
yoğunlaşan Hıristiyan Ortodoks Rum ve az sayıda Ermeni yerleşimi
vardır. Osmanlı kayıtlarında bunların kilise ve vakıflarına ait sayısız
kaynak vardır.
Türk İdaresi Dönemi
Sinop’un Fethi ve Selçuklular Dönemi
Türklerin Anadolu’ya girdikten sonra ilgilendikleri yerler arasında
Paflagonya ve Sinop civarı da vardır. 1085 yılında Süleymanşah’ın
komutanlarından Karatekin’in Sinop’u Bizanslılardan aldığından
bahsedilir. Ertesi yıl Bizanslılar, Sinop’u kurtarmak için Konstantin
Dalassenos komutasında bir donanma gönderdiler. Bu sırada İzmir Bey’i
Çaka’nın Bizans topraklarına karşı giriştiği saldırılar sırasında
Bizanslı komutan Nikephoros’un yenilgiye uğraması Bizanslıları zor
durumda bıraktığından Konstantin Dalassenos’u geri çağırdılar. Pekar bu
sırada Bizanslıların Sinop’a tekrar sahip çıkmaları Büyük Selçuklular
ile Anadolu Selçukluları arasındaki siyasi çekişmeler yüzünden olmuştur.
1176 Miryokephalon zaferinden sonra Türklerin Bizanslıları
Anadolu’nun büyük bir kısmından atabildikleri anlaşılmaktadır. İbn-î
Bibi’deki kayıtlardan anlaşıldığına göre Paflagonya bölgesinin
fatihleri, başarılarına karşılık olarak Selçuklu Sultanları tarafından
ikta olarak verilen Kastamonu yöresinin sahipleri ve Bizanslılara karşı
yürütülen mücadelenin lideri olan Çoban ailesidir. Güçlü bir yönetimle
Selçuklular’ın sonuna kadar Kastamonu ve civarını elinde tutan bu aile
ile Sinop’un birkaç kez Türkler tarafından fethedilmesi arasında
ilişkiler vardır.
Sinop’un Bizans yönetiminde bulunduğu sıralarda Kırım’a gitmek
isteyen Selçuklu tacirleri burada gemiye binmek suretiyle Sinop
Limanı’ndan faydalanıyorlardı. IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar,
1204 de İstanbul’u ele geçirip bir Latin Devleti kurunca İmparatorun
damadı Theodoros Lascaris’in kurduğu İznik Bizans Devleti ve yine
Komnenos hanedanından Aleksios ve David Komnenos kardeşlerin Trabzon’da
kurdukları Trabzon Rum Devleti oluştu. Bu üçe bölünmüş Bizans mirası
karşısında Anadolu’yu Selçuklu Devleti ikinci planda bir kara devleti
haline geliyordu. Oysa Anadolu Selçuklularının Kırım ticaretini
geliştirebilmeleri ve Karadeniz’de Hıristiyan güçlerine karşı
koyabilmeleri için Sinop gibi ticari ve askeri bir limana ihtiyaçları
vardı. Bu sırada David Komnenos, kıyı şeridi boyunca ilerleyerek Sinop
ve Ereğli’yi aldı. İznik devleti ile çatışmaya girdi. Bu durumda
Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile anlaşan Laskarisler, David
Komnenos’u geri çekilmeye zorladılar. Fakat kendi güvenliklerini
düşünen Selçuklular, Karadeniz’de üçüncü bir güç olarak ortaya çıkmak
isteyince gözlerini ilk olarak Sinop’a diktiler. Kardeşiyle olan taht
kavgasını halleden I. İzzeddin Keykavus, o sırada Trabzon Rum
İmparatoru I. Aleksios Komnenos’un Canik tekfuru Kir Aleksi tarafından
idare edilen ve yöre halkına çeşitli zulüm ve yağmalar yapan bu valinin
idaresindeki Sinop’a yürüdü.
Şehrin zaptının zor olduğu bilindiğinden muhasaraya ve ablukaya
karar verildi ve sultan, vilayet beylerini savaşa çağırdı. Olaydan
habersiz olan Kir Aleksi bu sırada Sinop dışında avlanıyordu. Ordudan
çıkarılan bir müfrezenin Kir Aleksi’yi yakalayıp sultanın önüne
çıkartması olayları hızla geliştirdi.
Kalenin önüne getirilen tekfura karşılık şehrin teslim
edilmeyeceğini söyleyen Sinop’luların daha sonra fikirlerini
değiştirerek şehri kansız olarak Selçuklulara bırakmaları bir sürpriz
olmuştur. Bu olaydan sonra yapılan anlaşmayla Aleksi yıllık vergiye
bağlandı ve adamlarıyla birlikte Canik’e gönderildi. (1214) Şehirde
kalmak isteyenler serbest bırakıldı. Şehir tekrar düzenlendi, Kiliseler
Camiye çevrildi. Bir medrese yapıldı, kale tamir edildi, tapu
defterleri düzenlendi. Şehre Çepni oymaklarından boylar yerleştirildi.
Sultan sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir’i
Sinop Valisi ve komutanı olarak bıraktıktan sonra Sivas’a döndü. İbn
Said el Magribi, Sinop Limanı’nda Konya Sultanına ait donanmanın
bulunduğunu, çam ormanlarıyla kaplı Kastamonu ve Amasya dağlarından
kesilen kerestenin su yolu ile Sinop Darüs Sın’a’sında (tersane) gemi
inşaası için nakledildiğini belirtir. Kısa sürede oluşturulan bu
donanma ile fethin ardından Soğdak seferi yapılır. Soğdak ve civarına
Ruslar egemen olmuşlardı. Ruslar bu bölgede Selçuklu korumasını kabul
etmişlerdi. Soğdak’a bir Türk Garnizonu yerleştirilerek camii
yapıldı.(1225) Sinop’tan yapılan bu sefer Sinop’un üs olarak o
dönemdeki gücünü gösterir.
Pervaneoğulları Dönemi
1243 Kösedağı yenilgisinden sonra Moğol kontrolüne giren ve hızla
zayıflayan Anadolu Selçuklu hakimiyetinin bu durumu karşısında Trabzon
Rumlarının Sinop’u 1259′da tekrar işgal ettikleri anlaşılmaktadır.
Moğollara karşı izlediği bağlılık politikası sayesinde devlete hakim
olan Pervane Müinüddin Süleyman 1259′dan beri Trabzon Rum yönetiminin
elinde bulunan Sinop’un geri alınması isteğini yasallaştırmıştır. Bu
durumda kısa sürede Selçuklular’ın eline düşen şehirde kilise olarak
kullanılmakta olan Cami-i Kebir tekrar camiye dönüştürüldü. Pervane
olayı kutlamak için bunun yanına bir medrese yaptırdı. Şehrin düşmesi
1262 yılının yaz aylarına rastlar. Pervaneoğulları yönetiminde
Karamanoğulları 1276′da Konya üzerine yürüdükleri zaman Rumlar, yine
fırsat bilerek asker ve silah dolu gemilerle Sinop’a hücum edince sahil
kumanda Tayboğa liderliğindeki Çepni oymakları saldırıyı
püskürtmüşlerdir. Selçuklu Devleti’nin sonlarına doğru ise Kırım’da
bulunan II. İzzeddin Keykavus’un oğlu Rükneddin Geyûmers’in bir ara
Sinop valisi olarak görünmesi, Pervaneoğulları hakimiyetinin bir beylik
kuvvetinde olmadığını düşündürür. Pervane’nin idamından sonra Sinop’ta
bulunan oğlu Muinüddün Mehmed, yöreye hakim olmuş 1297 yılında ölümüne
kadar çevresine zalim davranmıştır. Mehmed’in ölümünden sonra yerine
Müinüdden Süleyman Pervane’nin diğer oğlu Ali’nin oğlu Mühezzübiddin
Mesud geçmiştir.
Mesud zamanındaki en önemli olay Sinop’ta Cenevizlilerin bir
konsolosluklarının açılmış olmasıdır. Bu sırada bir Ceneviz
donanmasının Sinop’a baskın yaparak Mesud’u kaçırması ve fidye
karşılığında serbest bırakması Cenevizliler ve Türkler arasında
Karadeniz ticareti konusunda rekabet yaşandığını gösterir. Bu devirde
Anadolu’dan geçmesi gereken ticaret yolunun boğazlara aktarılması Sinop
ve Samsun Limanlarının ticaretine büyük zarar vermiştir ve Gazi
Çelebi’nin XIV. Yüzyılın başlarında Cenevizlilere karşı korsanlığa
girişmesinin başlıca nedeni olmuştur. Gazi Çelebi’nin babası Mesud’un
son Selçuklu Sultanı mı? Yoksa Pervaneoğlu Mesud mu olduğu fikri
tartışma konusu olmakla birlikte bu kişinin Pervaneoğlu olduğu kabul
edilmiştir.
Gazi Çelebi’nin erkek evladı olmadığından ölümünde kızı bir süre
babasının yönetimini ele almış, hatta bu yüzden Sinop’a bir ara “hatun
ili” denmiştir. O sırada Kastamonu’da Candaroğlu Süleyman Trabzon
Rumlarının şehri işgal edeceği gerekçesiyle Sinop’u Candaroğlu
beyliğine katmıştır. (1323) Buraya vali olarak oğlu I. İbrahim Bey’i
göndermiştir.
Pervaneoğulları Beyliği
Anadolu Selçuklulari’nin dagilmasi sirasinda Sinop’ta Pervâne
Muineddin Süleyman’in oglu Mehmet tarafindan kurulan beyligin adidir.
Sinop, 1214′te Trabzon Rum Imparatorlugu’ndan alinmis önemli bir
deniz üssü ve ticaret iskelesi idi. Anadolu Selçuklulari’nin iç
karisikliklari sirasinda Trabzon Rum Imparatoru tarafindan geri alinmis
ve kendi topraklarina dahil edilmistir (1259). Pervâne, Ilhanli
hükümdari Abaka Han’dan izin alarak Sinop’u ele geçirmek için faaliyete
giristi. Yaklasik bir yil karadan denizden kusattigi sehri 1266′da
zaptetti. Böylece Selçuklular’in Karadeniz’deki ticaret kapisi olan
Sinop, Muineddin Süleyman’a ikta olarak verilmis ve yine onun istegi
üzerine kendisine temlik edilmistir.
Sinop’un fethi ve Pervane’ye temlik edilmesi, Sultan Rükneddin Kiliç
Arslan ile onun arasinin açilmasina sebep oldu. 1266′da Selçuklu
sultaninin Pervane’nin Mogollar tarafindan tahrikiyle öldürülmesinden
sonra, Selçuklu Devleti’nin idaresinde Pervane’ye ortak kalmadi.
Selçuklu Devleti’nde nâibu’s-sultan olan Pervâne, devamli bir sekilde
merkezde bulundugundan bizzat Sinop’ta ikamet edememekteydi. Bu sebeple
oglu Muinüddin Mehmed’i malikanesi olan Sinop’a gönderdi. Pervane
Süleyman, 1277′de Ilhanli hükümdari Abaka Han tarafindan öldürülünce
oglu Mehmed istiklâlini ilan ederek Sinop’ta Pervaneogullari adi ile
kisa süre devam den beyligi kurmus oldu.
Muinüddin Mehmed yaklasik yirmi yil beyligin idaresini elinde tuttu.
Muinüddin Mehmed, Mogollar ile iyi geçinmek zorunda kaldi ve onlarin
verdigi devlet islerinde görev yapti. Bu sirada halki agir vergilerle
ezen Mehmet Bey, Mogollar’a karsi bir hareketin hazirliklari içindeyken
hastalanarak öldü. Bundan sonra beyligin idaresi Pervane Süleyman’in
torunu Mühezzibüddin Mesud tarafindan yürütüldü. Mesud Bey, Mogollar’la
iyi iliskilerde bulunarak herhangi bir tehlikenin gelmesini önledi.
Ayrica devletin sinirlarini genisleterek Bafra ve Samsun’u ele geçirdi.
Mesud Bey, Sinop’ta ticarî koloni bulunduran Cenevizliler tarafindan
ticarî bir anlasmazlik sebebiyle ani bir baskinla esir edilerek Ceneviz
müstemlekesi olan Kefe’ye götürüldü. Ancak çok agir bir fidye ödemek
suretiyle tekrar Sinop’a döndü (1298). Bundan iki sene sonra vefat eden
Mesud Bey’in yerine oglu Gazi Çelebi, Sinop emiri oldu (1300).
Donanmaya önem veren Gazi Çelebi, önce Trabzon Rum Imparatoru ile
anlasarak Kirim ve Kefe taraflarina sefer düzenledi ve bir Ceneviz
donanmasini Kefe yakinlarinda maglup etti (1313). Daha sonra da
Trabzon’a karsi hücuma geçti (1319). Cenevizliler’in 1322′de Sinop’a
karsi giristikleri saldiriyi basariyla püskürttü. Gazi Çelebi’nin erkek
evladi olmadigi için Kastamonu beyi olan Candaroglu Süleyman Pasa’nin
hakimiyetini tanidi. 1322′de vefati üzerine bir ara kizi Sinop’ta
beylik etmis ve bu sebeple Sinop’a Hatuneli adi da verilmistir. Daha
sonra Candaroglu Süleyman Pasa tarafindan ilhak edildi. Böylece
Pervaneogullari Beyligi, Candarogullari Beyligi’nin topraklarina
katildi.
Sinop’ta Pervane Süeyman tarafindan 666 (1267-1268)da yaptirilan Ulu
Cami en önemli mabedler arasindadir. Yine Pervane Süleyman Medresesi ve
Pervane türbesi, Pervaneogullari Beyligi devrinden kalma mimarî
eserlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: sinopun tanıtımı   sinopun tanıtımı - Sayfa 2 I_icon_minitimeSalı Kas. 04, 2008 8:33 pm

Candaroğlu-İsfendiyaroğulları Beyliği Dönemi
Sinop’un Osmanlılara kadar tarihi tamamen Candaroğlu Beyliği’nin
gelişimi içinde kaldığından bu beyliğin tarihine ve olaylarına bakmak
gerekir. Selçuklu hanedanının taht kavgalarına karşı İlhanlı hükümdarı
Geyhatu’nun Anadolu’ya gönderdiği yardımcı kuvvetler arasında Şemseddin
Yaman Candar komutasında bir kuvvetin olduğu ve mücadeledeki hizmetine
karşılık olarak Geyhatu tarafından kendisine Osmanlı tahrir
defterlerinde Eflagunlu şeklinde geçen Eflani’nin verilmiş olduğu
kaydedilmektedir. Ölümünden sonra oğlu Süleyman Bey Eflani’de beyliğin
başına geçmiş, Kastamonu ve Safranbolu’yu alarak hakimiyetini
genişletmiştir. Bu arada beyliğin merkezini Kastamonu’ya nakletmiştir.
1323 yılında Sinop’u da topraklarına katan Süleyman Bey şehrin
yönetimini oğlu İbrahim Bey’e vermiştir. Sinop’un alınmasıyla
Candaroğlu Beyliği Karadeniz’de Ceneviz ticaretine rakip olarak
çıkmıştır. 1341′de Süleyman Bey’in yerine tahta oturan oğlu I. İbrahim
Bey hakkında eldeki tek belge, h.742/1341 tarihli Sinop’ta kendisi
tarafından yaptırılan camiinin kitabesidir. İbrahim Bey zamanında
Candaroğlu donanması düşmanlara karşı gelebilecek güçtedir. İbrahim
Bey’den sonra iktidara Yakub Bey’in geçtiği hakkında bilgiler varsa da
kaynaklar açık bir bilgi vermezler.
H.747/1346-1361 tarihleri arasında hüküm sürdüğü sanılan Adil Bey’in
beylikte kaldığı süre kesinlik kazanmamıştır. Venediklilerin iki
müşavirle ve oniki üyeli meclis yardımıyla bir konsolos tarafından
idare edilen ticaret kolonisinin de ilk faaliyetleri bu tarihlere
rastlar. Adil Bey’den sonra yerine “kötürüm” sıfatıyla tanınan oğlu
Celaleddin Beyazit Bey geçmiştir.
H.787/1385 yılında ölen Kötürüm Beyazıt yerine İsfendiyar Bey geçti.
Bu dönemden sonra Candaroğlu Beyliği hanedanı Kastamonu ve Sinop’ta
ayrı ayrı hüküm süren beyler olarak ikiye ayrılmıştır. Sinop’ta
hükümdarlık yapan beyler İsfendiyar Bey’den geldikleri için hanedanın
Sinop koluna “İsfendiyaroğulları” denmiştir. Yıldırım Beyazıt döneminde
Osmanlılara karşı Karamanoğulları’nın kurduğu ittifaka Kötürüm
Beyazıt’ın oğlu Süleyman Bey de katılmıştır. Bunun üzerine Yıldırım
Beyazıt Kastamonu’da hüküm süren Süleyman Bey’in üzerine yürüdü ve
H.794/1392 yılında yapılan savaşta Süleyman Bey yenildi. Bu sırada
Yıldırım Beyazıt Sinop’u da kuşatmış ancak alamamıştır. Süleyman Bey’in
ölümünden sonra Sinop’tan ibaret olan Candaroğlu topraklarına
İsfendiyar Bey hükümdar oldu. Yıldırım Beyazıt’ın 1402′de Ankara
yenilgisinden sonra Candaroğulları’nın eski topraklarının yanı sıra
Kastamonu, Çankırı ve Kalecik de Timur tarafından İsfendiyaroğlu
yönetimine bırakıldı. I. Mehmet Devri’nde İsfendiyar Bey’in oğlu Kasım,
Kastamonu ve çevresinin kendisine verilmesi için Osmanlı Padişahının
yardımını istedi. İsfendiyar Bey Sinop’a çekilerek topraklarını
Osmanlılara bıraktı. I. Mehmet, bu toprakların yönetimini Kasım Bey’e
verdi. II. Murat ise 1425 yılında İsfendiyar Bey’in oğulları ile kız
kardeşlerini evlendirerek İsfendiyaroğlu mirası üzerinde kuvvetli
haklar elde etti. Bu sırada İbrahim Bey ile Selçuk Hatun, Kasım Bey ile
de Sultan Hatun evlenmişlerdir.
Mezar kitabesine göre H. 842/1439 yılında ölen İsfendiyar Bey’in
yerine II. İbrahim Bey geçti. H.847/1443 yılına kadar tahtta kalan
İbrahim Bey mezar kitabesine göre Sinop’ta ölmüştür. Yerine geçen oğlu
İsmail Bey İstanbul’un Osmanlılar tarafından muharasına ordu ile
katılmak zorunda kalmıştır.
Özellikle ipek yolu üzerinde bulunan İsfendiyaroğulları ülkesini ele
geçirmek ve böylece batı seferiyle uğraşırken tüm kuzey Anadolu’daki
beylik ve devletleri fethetmek isteyen Fatih Sultan Mehmet’in ilk
hedefi Sinop oldu. Fatih Sultan Mehmet Kastamonu’ya gelerek ordugahını
kurdu ve Mahmut Paşa’yı Sinop’a gönderdi. Bu sırada donanma da Sinop
Limanı’na girdi. Sinop karadan ve denizden kuşatıldı. Mahmut Paşa
İsmail Bey’e bir mektup göndererek kaleyi teslim ettiği takdirde
kendisine Anadolu’da istediği yerin yurtluk olarak verileceğini
bildirdi. Teklifi kabul eden İsmail Bey 1461 Mayıs ayında şehri
Osmanlılara teslim etti. Daha sonra İsmail Bey’in Anadolu’da kalması
mahsurlu görülerek Filibe’de dirlik verildi. İsmail Bey burada 1479
yılında öldü.
Candaroğlu Beyliği döneminden önemli bir belge, 1331-32 kışında I.
Süleyman Bey’in hükümdarlığı sırasında büyük İslam seyyahı İbn-i
Batutan’ın şehre geldiğinde aldığı gözlemlerdir. Burası kalabalık bir
şehir olup, savunma bakımından iyi imkanlara sahiptir. Şehrin doğu
tarafı hariç her tarafı denizle çevrilidir. Şehrin tek kapısı vardır o
da doğudadır. Belde hakiminin izni olmadan kimse oradan içeri giremez.
En çok üzüm ve incir yetişir. Sinop Camii en güzel camilerinden
biridir. Sinop Candaroğlu idaresinde iken şehri gören Clavijo ve Pero
Tafur’un verdikleri bilgiler genel mahiyette kalır.
Osmanlı Dönemi
Sinop’un fethi ile İsfendiyar tersanesi de Osmanlılar’a geçti ve
burası Gelibolu ile devletin başlıca üslerinden biri oldu. İdari
bakımdan Kastamonu sancağına bağlanan Sinop, Kırım ve Karadeniz’e
yapılan seferlerde üs hizmetini gördü. Osmanlı yönetiminde Sinop, XVI.
Yüzyılda Celali ve Suhte ayaklanmaları sırasında zorluklarla
karşılaştı. 1614′de Kazaklar Sinop’a saldırdı. Karadeniz muhafızı
İbrahim Paşa baskınla Kazaklar’ı bozguna uğrattı. Sinop’a yönelik kazak
saldırıları ancak IV. Murat döneminde durdurulabildi.
XVIII. Yüzyıl sonlarında Rusların Kırım’ı işgalleri sırasında
Sinop’ta tersanenin yoğun olarak gemi yapımında çalıştığını Osmanlı
arşivlerinden öğrenmekteyiz. II. Mahmut devrinin ilk yıllarında tüm
imparatorlukta olduğu gibi ayanların güçlenmesi nedeniyle ortaya çıkan
isyanları devleti güçlükle önlediği anlaşılır. 1827 - 1828 Osmanlı-Rus
savaşlarında Sinop kalesine asker gönderilmiş, Sinop ayanı Kavizade
Hüseyin Bey kale muhafızı olarak atanmıştır. 1853 yılında Rus donanması
tarafından yapılan Sinop baskını Osmanlı Devleti ve müttefikleri ile
Rusya arasında Kırım savaşının başlamasına neden olmuş, bu da Sinop’un
gelişmesinde dönüm noktası olmuştur. Sinop baskını nedeniyle
gerçekleşen Kırım savaşı sonrasında Sinop sancağına Kafkaslardan
muhacir geldiği de bilinir. Bu savaştan sonra imzalanan Paris
Anlaşmasına göre tarafsız bölge haline getirilen Karadeniz’de Osmanlı
Devleti ve Rusya ne tersane ne de donanma bulundurmayacaklardı. İki
devlette kıyılarda güvenliğin korunması gerekli olduğundan savaş
gemilerinin sayısını aralarında özel bir anlaşmayla
kararlaştıracaklardı. Bu anlaşmadan sonra Sinop’ta ufak çapta da olsa
tersane faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır.
Bu baskından ve savaştan sonra askeri bir tersane şehri olmaktan
çıkan Sinop, II. Abdülhamit döneminde suçluların alıkonulduğu iç
kaledeki hapishanesiyle ünlenmiştir. 93 Harbi sırasında Sinop
Limanı’nın tahkim edildiği ve gece girişinin yasaklandığı bilinir.
Osmanlı Dönemi’nde Sinop’ta Nüfus ve Ekonomik Yaşam
Şehrin Osmanlı sistemi içinde asıl önemi ticari ve askeri gemi
yapımından ve kerestecilikten ileri gelmiştir. XVII. Yüzyıl ortalarında
Sinop’un kale içinde ve dışında 24 mahallesi vardı. Hıristiyan
mahalleleri deniz kıyısında bulunurdu. Bir bölümü kale onarımıyla
görevli olduklarından haraç vermezdi. 1582 de 3000-5000 arasında olduğu
tahmin edilen kent nüfusu, 1783 de 15000 e kadar yükselmiştir.
Sinop kentinin ekonomik açıdan tarih boyunca ve özellikle XII.
Yüzyılda zayıf olmasının başlıca nedeni bir liman kenti olan Sinop’un
arkasındaki yüksek dağ sıralarının karayolu ulaşımını engellemesi
olmuştur. Kereste üretimi de orman tahribatı nedeniyle Ayancık’a
kaymıştır. Ayrıca şehri tümüyle harap eden büyük yangınların şehrin
gelişimini engellediği görülmüştür. Bu yangınlar içinde 1917 ve 1946
yangınları önemlidir.

Milli Mücadele Dönemi
Ülkemizin dört bir taraftan işgali ve azınlıkların zararlı
çalışmalarından Sinop da nasibini almıştır. Samsun merkezi ayrılıkçı
Rum Müdafaa-i Meşrufa Cemiyeti’nin Sinop’ta bir şubesi vardı. Bağımsız
bir Rum Pontus Devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman
Sinop yörelerine de sarkıyor, Müslüman köyleri basıyor halkı yıldırmaya
çalışıyordu. Üçüncü Ordu Müfettişliği’ne ve Anadolu’da Milli Mücadeleyi
başlatma görevine atanan Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1919 günü Sinop
Limanı’na uğramış, Sinop Askerlik Şubesi Başkanı’nı gemiye çağırıp,
gerekli emirleri vermiş ve kara yolunun uygun olmadığını öğrenip, hiç
gemiden inmeden, Samsun’a hareket etmiştir.
Eylül 1919′da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı
Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey’i tutuklamak ve Hükümet Konağı’na İngiliz
Bayrağı asmak istemişlerse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan
vazgeçmek zorunda kalmışlardır.
Sinop ve yöresindeki Milli Cemiyetler’in (Müdafaa-i Hukuk)
örgütlenmesi Mazhar Tevfik Bey’in yeniden güç kazanmasından sonra hızla
gelişti. Sivas Kongresi’nde alınan karar uygulanınca, Sinop ve
nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir çok
şubesi açıldı. Meclis-i Mebusanda da Sinop’u Rıza Nur Bey ve Miralay
Zeki Bey temsil etmişlerdir.
Sinop İstiklal Savaşı’na da bütün gücüyle katılmıştır. Sinop
sancağının Ayancık-Boyabat ve merkez ilçeleri İstiklal Harbinde en çok
şehit veren bölgelerden kabul edilir ve bu yüzden askeri belgelerde bu
savaş takdirle anılır.
23 Nisan 1920′de toplanan Birinci dönem T.B.M.M.’ne Sinop adına şu
Millet vekilleri seçilmiştir: Şerif (Arkan) Bey, Abdullah (Karabina)
Bey, Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Rıza Namık (Uras) Bey, Şevket (Peker)
Bey, İstanbul Meclis-i Mebusanı’nda Sinop Mebusu olan Rıza Nur Bey’de,
Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından sonra Ankara’ya gelerek Büyük
Millet Meclisi’nin çalışmalarına katıldı. Meclisin ilk geçici
başkanlığını da en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey
yürütmüştür.
Cumhuriyet Dönemi
sinopun tanıtımı - Sayfa 2 Atatrkmg0
Cumhuriyet’in ilanından sonra yapılan idari düzenlemede sancakların
kaldırılması ile il oldu. Sinop, Cumhuriyet çağında da bir gelişme
göstermiştir. Sinop ili, dar alan, az nüfusu, tabiat, turistik ve
tarihi zenginlikleri ile değerini korumaktadır.
Merkez, Ayancık ve Boyabat ilçelerine, 1920′de Gerze, 1955′te
Durağan, 1957′de Türkeli, 1961′de Erfelek ve yakın geçmişte de
Saraydüzü ve Dikmen eklenerek ilçe sayısı 9′a çıkmıştır. (Merkezle
birlikte)
Cumhuriyet dönemi Sinop tarihinin en önemli olaylarından biri de
Mustafa Kemal ******’ün 15 Eylül 1928′de şehre gelmeleri ve harf
inkılabıyla ilgili ilk işareti ve dersi burada vermeleridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
sinopun tanıtımı
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» trabzonun tanıtımı
» artvin tanıtımı
» ordu tanıtımı
» Hatay Şehir Tanıtımı
» Burdur Şehir Tanıtımı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
.talk4her :: bilgi bankası :: memleketim-
Buraya geçin: