.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Nefsine değil Allaha güvenmek

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Nefsine değil Allaha güvenmek Empty Nefsine değil Allaha güvenmek

    Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 26, 2008 1:43 am

    Nefsine değil Allaha güvenmek
    İnsanın, yaratılış icabı olarak bir yere güvenmesi gerekir. İnsan, ya kendine, kendi nefsine veya her şeyin sahibi, yaratanı olan Allahü teâlâya güvenecektir. Nefsine güvenen, bencil, egoist olur. Kendini helak ettiği gibi, başkalarına da sıkıntı verir hatta zulmeder. İnsanlar indinde de sevimsiz olur.

    Nefse itimat etmek, dinimizde bildirilen tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Ayrıca bu hâl, kendini beğenmeye yol açar. Bu şekildeki nefse itimat, mantık ilmine de uygun değildir. Çünkü güvenilecek bir şey bulamamak demektir. Bir güvenen, bir de güvenilen olmak üzere ayrı ayrı iki şey düşünülmedikçe “güvenmek” sözünün manası kalmaz.

    İslamiyet’in emrettiği tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, nefse itimattan beklenilen kuvvetten kat kat fazla kuvvet hasıl olmaktadır. İslamiyet’in aleyhinde bulunanların tevekkülü kötülemeleri, bunu anlayamadıkları içindir. Allahü teâlâya tevekkül eden de, nefsine itimat eden de, sebeplere yapışıp çalışmaktadır. Şu kadar var ki, nefsine güvenen, kimsesizdir çünkü kendinden başkasına güvenmemektedir. Tevekkül eden ise, kendi çalışmasından başka, Allah’ı vardır. Allahü teâlâdan kuvvet almaktadır. Tevekkül eden kimse, hem bütün kuvvetiyle çalışmakta, hem de kazancını kendinden bilmek gibi bir egoistliğe, bencilliğe düşmemektedir.

    Tevekkül, Müslümanlarda bir zaaf değil, bir kuvvettir. Müslümanlar, dinleri emrettiği için tevekkül etmektedirler.

    Tevekkül; dinimizde Müslümanların, bütün işlerinde Allahü teâlâyı vekil etmeleri; bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra Allahü teâlâya güvenmeleri; bütün işlerini Allahü teâlâya ısmarlamaları; kalben Ona itimat etmeleri demektir. Tevekkül, sözlük anlamı itibari ile “vekil etme” manasına gelmektedir.

    Ahmed bin Hanbel hazretleri tevekkülü; "Tevekkül; her şeyi Allah’tan bilmek ve rızkı Onun verdiğine inanmaktır” diye tarif etmiştir.

    Tevekkül, kalbin yapacağı bir iştir ve imandan meydana gelir. Öğrenilmesi güç, yapması ise daha güçtür. Çünkü dinimizin bildirdiği tevekkülün hem akla, hem dine, hem de tevhide uyacak şekilde anlaşılması lazımdır. Bu ise, akla ait bilgilerle din bilgilerinin ve engin bir derya olan tevhid bilgilerinin doğru öğrenilmesi, tam anlaşılması ve günlük hayatta doğru olarak tatbik edilmesiyle mümkün olabilir. Bir kimse, hareketlerde, işlerde Allahü teâlâdan başkasının tesirini düşünürse tevhidi noksan olur. Eğer hiçbir sebep lazım değildir derse dinden ayrılmış olur. Sebepleri araya koymaya ihtiyaç yok derse, akla uymamış olur. Böyle düşünenlerin sandıkları gibi tevekkül, her işi oluruna bırakıp, kendi isteği ile bir şeyi yapmamak, para kazanmak için uğraşmamak, tasarruf yapmamak, yılandan, aslandan, düşmandan sakınmamak, hasta olunca ilaç içmemek, dinini öğrenmek için çalışmamak demek değildir. Tevekkülün esası; gerekli sebeplere baş vurduktan sonra insanlardan bir şey beklememek, sebeplere güvenmemek, her şeyi yalnız Allahü teâlâdan beklemektir.

    Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için önceden tedbir almayı, çocuk sahibi olmak için evlenmeyi, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için, bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki bu akla ve dine uygun olmaz. Allahü teâlâ insanların ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebeplere yapışma kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır. Onu kapamak uygun olmayıp, insanın vazifesi kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir.

    Bütün bunlardan açıkça anlaşılıyor ki, dinimiz çalışmayıp, boş oturup, tevekkül ediyorum demeyi yasaklamaktadır. İnsan çalışıp çalışmamakta, ilaç kullanıp kullanmamakta, iyilik edip etmemekte, dinini öğrenip öğrenmemekte serbesttir. Yapılan işin akla, dine uygun olması Allahü teâlânın emridir. Bir iş için yapılması icap eden şartlara başvurduktan sonra başa gelene rıza göstermek, tevekkülün esasıdır. Çalışıp, gayret gösterip lüzumlu bütün şartlara başvurduktan sonra zengin olmamışsa, haline şükretmek ve bunun kendisi için hayırlı olduğunu kabul edebilmektir. Hasta olanın bütün tıbbi yollara başvurduktan sonra iyi olmayı veya hasta kalmayı Allahü teâlâdan bilmesidir. Ticaretle uğraşanın gerekli olan bütün tedbirleri aldıktan sonra büyük kârlara kavuşmasının veya iflas etmesinin Allahü teâlâdan olduğuna inanmasıdır.

    Peygamber efendimiz, Ebu Hüreyre hazretlerine hitaben; (Ya Eba Hüreyre! Allah’tan başka hiçbir şeye ümit bağlama! Allah’a tevekkül eyle. Bir arzun varsa Allahü teâlâdan iste! Allahü teâlânın adet-i ilahiyyesi şöyle cari olmuştur ki, her şeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allahü teâlânın yaratmasını beklemek lazımdır. Tevekkül de bundan ibarettir) buyurmuştur.
    Osman Ünlü .:.: www.osman-unlu.com :.:.
    Fârisî iki beyt tercemesi:

    Masal diye okuyan için, masaldır.
    Kıymetini anlıyana, tükenmez hazînedir.

    Nil nehri çingeneye kan göründü.
    Mûsâ aleyhisselâma ise, sâf sudur.

      Forum Saati Cuma Kas. 15, 2024 4:52 pm