Her edebî eserde, anlatılmak istenen bir mesaj vardır. Bu mesaj yerine
göre tarihî, dinî, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve kültürel olabilir. Edebî
eserler, ele aldıkları konu ve içeriklere göre, farklı biçim ve
tekniklere sahip olabilirler. Bu teknikleri bilmeyenlerin edebiyat
eseri yazamayacağı âşikardır. Edebiyat eseri olaylara, insanlara ve
eşyaya çok değişik anlamlar verebilir. Bazen insanların bağlı olduğu
zaman ve mekân kavramını da aşabilir. Bu onun psikoloji, sosyoloji,
felsefe ve tarih gibi bilim dallarının doğrudan ve açıklayıcı
anlatımından farkını ortaya koyar. Bütün bunlar, edebiyatta türler
başlığı altında değerlendirilmesi gereken ana unsurlardır.
Edebî tür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik
özelliklerine göre ayrılmış çeşitleridir. Bir başka söyleyişle, biçim
ve öz bakımından ortak kurallara göre yazılmış ve söylenmiş eser
kümelerine verilen addır.
Edebî türler, değişmeyen yazı kalıpları değildir. Toplumda zamanla
meydana gelen değişmeler edebiyata da yansır. Edebî türler de değişen
zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte ve çeşitlilikte değişime
uğrar. Sözgelimi Eski Yunan edebiyatında yalnızca şiir, tiyatro,
söylev, tarih gibi dört türden söz edilirken, XIX. yüzyıldan itibaren
bu türlere roman, tenkit, mektup gibi yeni türler eklenmiştir. XX.
yüzyıldan itibaren, özellikle basın ye yayın hayatındaki gelişmeler
yeni türlerin oluşumunu sağlamış, makale, deneme, fıkra, skeç, senaryo
gibi yeni türlerden bahsedilmeye başlanmıştır.
Bir yandan yeni edebî türler oluşurken, diğer yandan da eski türlerden
bazıları zamanla kaybolmuş veya anlamı değişmiş, yeni anlamlar
kazanmıştır. Buna en güzel örnek olarak destanı verebiliriz. Romantizm
akımı ile birlikte, ilk çağın en önemli türü olan trajedi, yerini drama
bırakmıştır.
Avrupa ülkelerinden İtalya, Fransa, İspanya’da Latince dışında halkın
kullandığı dile roman, bu dille anlatılan hikâyelere de romans adı
veriliyordu. Zamanla, gelişen ve gerçeklik boyutu kazanan bu anlatımlar
günümüz çağdaş türlerinden biri olan romanı meydana getirmiştir.
Bir taraftan yeni edebî türler gelişirken, diğer yandan da bazı türler
birbirine karışmıştır. Röportaj, deneme, hikâye, şiir, masal arasında
bir yaklaşma görülürken, bazı türler de kendi içlerinde bölümlere
ayrılmıştır. Roman, anti roman gibi.
Edebî türler, anlatım yolu bakımından (nesir-nazım; sözlü-yazılı
oluşları), konu seçimi ve konuya uygun iletim tekniği bakımından ve
boyutları bakımından (eserin uzun-kısa veya yoğun oluşu) olmak üzere üç
ana başlık altında tasnif edilmektedir. Tasvir, öyküleme, söyleşme,
hitap gibi anlatım şekilleri ise türlerin belirleyicisi olmaktan çok,
onların kullandıkları aktarım usulleridir.
Edebiyatta türler, sınıflara ayrılırken toplumların geçirdiği sayısız
değişim sürecine göre değil, başlangıçtan günümüze değin, değerini
yitirmeyen, temel ortaklıklar esas alınmalıdır. Bu esaslar çerçevesinde
edebî türleri ana başlıkları ile şöyle de tasnif edebiliriz:
1. Şiir: İçeriklerine göre, lirik şiir, didaktik şiir, pastoral şiir, dramatik şiir ve epik şiir olarak da adlandırılmaktadır.
2. Tiyatro: Anlatım türleri içerisinde yer
alan tiyatro, tragedya, komedya ve dram olmak üzere üç farklı anlatım
özelliğine sahiptir. Tiyatro, yazım teknikleri ve yazılış amacı
bakımından diğer edebî türlerden ayrılır.
3. Anlatı Türleri:İster sözlü olsun, ister
yazılı olsun, bütün anlatıma dayalı, nazım olmayan türlerdir. Roman,
hikâye, masal ve efsaneyi bu türe örnek olarak sayabiliriz.
4. Düşünce Türleri: Belli bir düşünceyi
paylaşmak veya o düşünceyi kabul ettirmek amacıyla kaleme alınan
eserler bu gruba girmektedir. Makale, fıkra, söyleşi, deneme, mektup,
özdeyiş, gezi yazıları, anı ve röportajı bu tür içerisinde
değerlendirebiliriz.
Bir başka tasnif de:
1. Asıl Türler:
a. Nazım
b. Nesir (Destan, Masal, Halk Hikâyeleri, Fabl, Hikâye, Roman)
2. Temsil Türü (Tiyatro eserleri)
3. Düşünce Türleri (Makale, Sohbet, Fıkra, Deme)
4. Yardımcı Türler: Bunlar asıl türler içerisinde
değerlendirilebilmekle birlikte, tek başlarına bir tür özelliğine
sahiptirler. (Biyografi, Anı, Gezi Yazıları, Mektup, Söylev, Özdeyiş
vb.)
Edebiyat tarihlerinde edebî türlerin tasnifi ise, şöyle yapılmaktadır:
1. Sözlü türler
a. Söyleyeni belli olan
b. Söyleyeni belli olmayan (anonim)
2. Yazılı türler
a. Nazım
b. Nesir
Bu tasniflerden yola çıkarak, edebî türlerin ana hatlarıyla iki ana
başlıkta toplandığı (nazım-nesir), diğer türlerin de bu ana başlıklara
bağlı olarak, içerik ve şekil açısından tasniflerinin yapıldığı
görülmektedir.
Edebî tür öğretimi, dil becerilerinin geliştirilmesi açısından son
derece önemlidir. Okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerilerinin
kazındırılmasında bu becerilerin birbirleriyle olan bağları da göz
önünde bulundurulmalıdır. Öğrenmede belirlenen ana amaç kadar, bu ana
amacın gerçekleşmesini sağlayan ara
unsurlar da dikkate alınmalıdır. Eğitim ve öğretimin her seviyesinde
dil becerilerini geliştirmede metinlerin araç olduğu bilinmektedir. Bu
araçların kullanılmasında ise, nitelik ve içerik özellikleri büyük bir
önem arz etmektedir.
Edebî türlerin öğretilmesinde değişik yöntemlerden yararlanılabilir. Bunlar:
Karşılaştırma yöntemi: Bu yöntemle, daha önce okunmuş veya incelenmiş
olan bir eserle, üzerinde konuşulan eserde var olan unsurların
özellikleri bakımından birbiriyle karşılaştırılır.
Tür tanımlatma yöntemi: Türü meydana getiren genel özellikler
verilerek, öğrenenlerin türü kendilerinin tanımlaması veya adlandırması
istenebilir. Bu kısımda da, yine türe götürücü sorulardan yararlanmak
mümkündür.
Dil ve üslûp karşılaştırması: Edebî eserleri farklı kılan bir diğer
özellik de, dil ve üslûplarıdır. Bu yüzden tür öğretiminde diğer
özelliklerinin yanında dil ve üslûp özellikleri daha çok belirleyici
olmaktadır.
B. Edebî Türlerden Yararlanma
1. Şiir
Şiir, en önemli edebî türlerden biridir. Sadece yapı bakımından değil,
içerik açısından da diğer edebî türlerden ayrılır. Ümitler, hayaller,
aşklar hep şiirle ifade edilir. Şiirin gücünü fark eden bir öğrenci,
hayallerini zenginleştirebilmeyi ve karşısındakini etkileyebilmeyi
öğrenmiş olur.
Tür öğretiminde en çok zorlandığımız konu, şiirin tanımıdır. Bir şeyi
tanımlamak, onun kesin o olduğu anlamına gelmez. Kimi zaman tanım,
tanımlanan şeye yaklaşıma yardımcı unsur olarak işe yarar. Yoksa, tanım
tek başına problemi ortadan kaldırmaz. Olsa olsa, problemin çözümünde
ara unsur olabilir. Şiir genellikle, alt alta yazılan mısralardan
meydana gelen ölçülü ve kafiyeli anlatım olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, her ölçülü ve kafiyeli sözün de şiir olması mümkün değildir.
Şiir için en temel unsurların başında âhenk gelmektedir. Âhenk ise,
ritim ve armoni ile tamamlanır. Ritim, ölçü ve kafiye; armoni ise,
aliterasyon ve assonanslardır.
Şiir şekil ve içerik açsından incelenirken, onu meydana getiren
unsurlar tek tek ele alınmalıdır. Şiirde şekil unsurlarının tam olarak
anlaşılabilmesi için, bütün örneklerin bir arada verilmesi
gerekmektedir. Yoksa tek bir nazım şeklinden yol çıkılarak şiiri şekil
olarak anlatmak ve değerlendirmek mümkün değildir. Şiir incelemelerinde
şekil unsurlarından sonara, ritim unsurlarının ele alınması; ölçü ve
kafiyesinin bulunması gerekmektedir.
Genellikle ders kitaplarında bütün nazım şekilleri bir arada yer
almamaktadır. Bu yüzden, çoğu kere kitapta yer almayan diğer nazım
şekilleri ile ilgili teorik bilgilere yer verildiği görülmektedir.
İçerik açısından şiir incelemelerinde, belli bir tutarlılıktan söz
etmek mümkün değildir. Kimi öğretmenler, şiirde anlatılanları kısaca
değerlendirirken, kimileri de tahlil boyutuna varacak incelemeler
yapabilmektedirler. Şiiri içerik açısından değerlendirirken, öncelikle
ele aldığı konu ve temanın belirlenmesi gerekmektedir. Konusuna ve
temasına uygun tür adlandırması yapıldıktan sonra inceleme daha yararlı
olacaktır.
Hangi edebî tür olursa olsun, öncelikle amacı gerçekleştirmedeki
yeterlilik düzeyi dikkate alınmalı, türün genel ve özel amaçları
gerçekleştirme düzeyi göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı durum şiir
için de söz konusudur. Eğer türü kavratmak hedeflenmişse, şiir türünü
şekil ve içerik açısından en iyi yansıtan örnekler ele alınmalı, onlar
üzerinden inceleme yapılmalıdır. Çelişkili ve tartışma yaratacak
örnekler, tür özellikleri kesin kavrandıktan sonra ele alınmalıdır.
Şiirde içeriğe göre yapılan adlandırmalarda da yanlışlıklar
yapılmaktadır. Lirik, epik, dramatik, didaktik, pastoral ve satirik
şiirler bir tür olmayıp, konu ve tema adlandırmasıdır. Kimi kaynaklarda
bu ve benzeri adlandırmalar yanlıştır.
a) Lirik şiir; etkileyicilik bakımından
hüzün, sevgi, sevinç, acı, keder vb. duygulara dayalı durumları
yansıtır. His ve hayal unsurları bakımından zengindir. Diğer şiirler
içinde de lirizm mutlaka vardır. Fakat lirik şiiri diğerlerinden ayıran
temel özellik, onun bir amaca bağlı kalınarak yazılmamış olmasıdır.
Lirik şiirin temel amacı, duygulara hitap etmesi ve duyguları dile
getirmesidir.
b) Pastoral şiir; doğayı ana kavram olarak
ele alan ve amacı sadece doğayla ilgili gözlemleri anlatmak olan
şiirlerdir. Bir şiirin pastoral olabilmesi için mutlaka gözleme dayalı
olması gerekir. Gözlenen olay anlatılmalıdır. Şiirde doğa temel amaç
olmalıdır. Doğa unsurları araç olarak kullanılmayacak, doğanın gerçeği
anlatılacaktır.
c) Didaktik şiir; tamamen bir ders vermeyi ve
bir sonuç çıkarmayı amaçlayan şiirlerdir. Nükte şiirler olarak da
bilinmektedir. Bu bakımdan insanlara dolaylı yoldan ders verir.
Fablların, fıkraların nazım söyleyişleri didaktik şiire örnektir. Bir
ana fikir etrafında oluşturulmuştur. Çocuklara yönelik yazılan
şiirlerin büyük bir kısmı didaktik tarzdadır.
d) Epik şiir; genellikle olağanüstü bir üslûp
ve destansı bir tarzla kaleme alınmış eserlerdir. His ve hayal unsuruna
daha az yer verilir. Teması kahramanlık oluğu gibi, başka konular da
olabilir. Üslubundan hareketle epik şiiri tespit etmek gerekir. Epik
şiire bir anlatım şekli de diyebiliriz. Heyecanlı ve coşkulu bir
anlatımı vardır.
e) Dramatik şiir; eğer bir olay anlatılıyorsa
ve bir olaya bağlı olarak duygular alınmışsa o şiirlere dramatiktir
demek mümkündür. Genellikle, acıklı ve korkunç olayları anlatan şiirler
için verilen bir ad olmakla birlikte, dram aslında bir canlandırma
olduğu için, dramatik şiirleri bir durumu canlandırmaya aracı olan
şiirler olarak adlandırmak gerekmektedir.
Şiiri anlamaya yönelik oluşturulan soruların da özenle seçilmesi
gerekmektedir. Öncelikle şiirin geneline, daha sonra da her bir bölüm
ayrı ayrı değerlendirilecek şekilde ele alınmalıdır.
Şiirde şekil adlandırmalarında da çeşitli yanlışlıklar
yapılabilmektedir. Şekil, şiirin tür belirleyicisi olmayıp, sadece onun
adlandırılmasında yardımcı olacak temel bir unsurdur. Bilindiği gibi,
şiirin en küçük birimi mısradır. Mısraların bir araya gelişlerine göre,
beyit, dörtlük, beşlik gibi şekil özellikleri olabilmektedir. Şiir
yazıldığı devir, sanatçısı ve mensup olduğu edebî şubeye göre şekil
özellikleri göstermektedir. Bu şekil özelliklerinden hareketle, şiirin
hangi dönemde, kimin tarafından yazıldığı tespit edilebilir. Ancak, bu
tespit her zaman kesin olmayabilir.
göre tarihî, dinî, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve kültürel olabilir. Edebî
eserler, ele aldıkları konu ve içeriklere göre, farklı biçim ve
tekniklere sahip olabilirler. Bu teknikleri bilmeyenlerin edebiyat
eseri yazamayacağı âşikardır. Edebiyat eseri olaylara, insanlara ve
eşyaya çok değişik anlamlar verebilir. Bazen insanların bağlı olduğu
zaman ve mekân kavramını da aşabilir. Bu onun psikoloji, sosyoloji,
felsefe ve tarih gibi bilim dallarının doğrudan ve açıklayıcı
anlatımından farkını ortaya koyar. Bütün bunlar, edebiyatta türler
başlığı altında değerlendirilmesi gereken ana unsurlardır.
Edebî tür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik
özelliklerine göre ayrılmış çeşitleridir. Bir başka söyleyişle, biçim
ve öz bakımından ortak kurallara göre yazılmış ve söylenmiş eser
kümelerine verilen addır.
Edebî türler, değişmeyen yazı kalıpları değildir. Toplumda zamanla
meydana gelen değişmeler edebiyata da yansır. Edebî türler de değişen
zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte ve çeşitlilikte değişime
uğrar. Sözgelimi Eski Yunan edebiyatında yalnızca şiir, tiyatro,
söylev, tarih gibi dört türden söz edilirken, XIX. yüzyıldan itibaren
bu türlere roman, tenkit, mektup gibi yeni türler eklenmiştir. XX.
yüzyıldan itibaren, özellikle basın ye yayın hayatındaki gelişmeler
yeni türlerin oluşumunu sağlamış, makale, deneme, fıkra, skeç, senaryo
gibi yeni türlerden bahsedilmeye başlanmıştır.
Bir yandan yeni edebî türler oluşurken, diğer yandan da eski türlerden
bazıları zamanla kaybolmuş veya anlamı değişmiş, yeni anlamlar
kazanmıştır. Buna en güzel örnek olarak destanı verebiliriz. Romantizm
akımı ile birlikte, ilk çağın en önemli türü olan trajedi, yerini drama
bırakmıştır.
Avrupa ülkelerinden İtalya, Fransa, İspanya’da Latince dışında halkın
kullandığı dile roman, bu dille anlatılan hikâyelere de romans adı
veriliyordu. Zamanla, gelişen ve gerçeklik boyutu kazanan bu anlatımlar
günümüz çağdaş türlerinden biri olan romanı meydana getirmiştir.
Bir taraftan yeni edebî türler gelişirken, diğer yandan da bazı türler
birbirine karışmıştır. Röportaj, deneme, hikâye, şiir, masal arasında
bir yaklaşma görülürken, bazı türler de kendi içlerinde bölümlere
ayrılmıştır. Roman, anti roman gibi.
Edebî türler, anlatım yolu bakımından (nesir-nazım; sözlü-yazılı
oluşları), konu seçimi ve konuya uygun iletim tekniği bakımından ve
boyutları bakımından (eserin uzun-kısa veya yoğun oluşu) olmak üzere üç
ana başlık altında tasnif edilmektedir. Tasvir, öyküleme, söyleşme,
hitap gibi anlatım şekilleri ise türlerin belirleyicisi olmaktan çok,
onların kullandıkları aktarım usulleridir.
Edebiyatta türler, sınıflara ayrılırken toplumların geçirdiği sayısız
değişim sürecine göre değil, başlangıçtan günümüze değin, değerini
yitirmeyen, temel ortaklıklar esas alınmalıdır. Bu esaslar çerçevesinde
edebî türleri ana başlıkları ile şöyle de tasnif edebiliriz:
1. Şiir: İçeriklerine göre, lirik şiir, didaktik şiir, pastoral şiir, dramatik şiir ve epik şiir olarak da adlandırılmaktadır.
2. Tiyatro: Anlatım türleri içerisinde yer
alan tiyatro, tragedya, komedya ve dram olmak üzere üç farklı anlatım
özelliğine sahiptir. Tiyatro, yazım teknikleri ve yazılış amacı
bakımından diğer edebî türlerden ayrılır.
3. Anlatı Türleri:İster sözlü olsun, ister
yazılı olsun, bütün anlatıma dayalı, nazım olmayan türlerdir. Roman,
hikâye, masal ve efsaneyi bu türe örnek olarak sayabiliriz.
4. Düşünce Türleri: Belli bir düşünceyi
paylaşmak veya o düşünceyi kabul ettirmek amacıyla kaleme alınan
eserler bu gruba girmektedir. Makale, fıkra, söyleşi, deneme, mektup,
özdeyiş, gezi yazıları, anı ve röportajı bu tür içerisinde
değerlendirebiliriz.
Bir başka tasnif de:
1. Asıl Türler:
a. Nazım
b. Nesir (Destan, Masal, Halk Hikâyeleri, Fabl, Hikâye, Roman)
2. Temsil Türü (Tiyatro eserleri)
3. Düşünce Türleri (Makale, Sohbet, Fıkra, Deme)
4. Yardımcı Türler: Bunlar asıl türler içerisinde
değerlendirilebilmekle birlikte, tek başlarına bir tür özelliğine
sahiptirler. (Biyografi, Anı, Gezi Yazıları, Mektup, Söylev, Özdeyiş
vb.)
Edebiyat tarihlerinde edebî türlerin tasnifi ise, şöyle yapılmaktadır:
1. Sözlü türler
a. Söyleyeni belli olan
b. Söyleyeni belli olmayan (anonim)
2. Yazılı türler
a. Nazım
b. Nesir
Bu tasniflerden yola çıkarak, edebî türlerin ana hatlarıyla iki ana
başlıkta toplandığı (nazım-nesir), diğer türlerin de bu ana başlıklara
bağlı olarak, içerik ve şekil açısından tasniflerinin yapıldığı
görülmektedir.
Edebî tür öğretimi, dil becerilerinin geliştirilmesi açısından son
derece önemlidir. Okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerilerinin
kazındırılmasında bu becerilerin birbirleriyle olan bağları da göz
önünde bulundurulmalıdır. Öğrenmede belirlenen ana amaç kadar, bu ana
amacın gerçekleşmesini sağlayan ara
unsurlar da dikkate alınmalıdır. Eğitim ve öğretimin her seviyesinde
dil becerilerini geliştirmede metinlerin araç olduğu bilinmektedir. Bu
araçların kullanılmasında ise, nitelik ve içerik özellikleri büyük bir
önem arz etmektedir.
Edebî türlerin öğretilmesinde değişik yöntemlerden yararlanılabilir. Bunlar:
Karşılaştırma yöntemi: Bu yöntemle, daha önce okunmuş veya incelenmiş
olan bir eserle, üzerinde konuşulan eserde var olan unsurların
özellikleri bakımından birbiriyle karşılaştırılır.
Tür tanımlatma yöntemi: Türü meydana getiren genel özellikler
verilerek, öğrenenlerin türü kendilerinin tanımlaması veya adlandırması
istenebilir. Bu kısımda da, yine türe götürücü sorulardan yararlanmak
mümkündür.
Dil ve üslûp karşılaştırması: Edebî eserleri farklı kılan bir diğer
özellik de, dil ve üslûplarıdır. Bu yüzden tür öğretiminde diğer
özelliklerinin yanında dil ve üslûp özellikleri daha çok belirleyici
olmaktadır.
B. Edebî Türlerden Yararlanma
1. Şiir
Şiir, en önemli edebî türlerden biridir. Sadece yapı bakımından değil,
içerik açısından da diğer edebî türlerden ayrılır. Ümitler, hayaller,
aşklar hep şiirle ifade edilir. Şiirin gücünü fark eden bir öğrenci,
hayallerini zenginleştirebilmeyi ve karşısındakini etkileyebilmeyi
öğrenmiş olur.
Tür öğretiminde en çok zorlandığımız konu, şiirin tanımıdır. Bir şeyi
tanımlamak, onun kesin o olduğu anlamına gelmez. Kimi zaman tanım,
tanımlanan şeye yaklaşıma yardımcı unsur olarak işe yarar. Yoksa, tanım
tek başına problemi ortadan kaldırmaz. Olsa olsa, problemin çözümünde
ara unsur olabilir. Şiir genellikle, alt alta yazılan mısralardan
meydana gelen ölçülü ve kafiyeli anlatım olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, her ölçülü ve kafiyeli sözün de şiir olması mümkün değildir.
Şiir için en temel unsurların başında âhenk gelmektedir. Âhenk ise,
ritim ve armoni ile tamamlanır. Ritim, ölçü ve kafiye; armoni ise,
aliterasyon ve assonanslardır.
Şiir şekil ve içerik açsından incelenirken, onu meydana getiren
unsurlar tek tek ele alınmalıdır. Şiirde şekil unsurlarının tam olarak
anlaşılabilmesi için, bütün örneklerin bir arada verilmesi
gerekmektedir. Yoksa tek bir nazım şeklinden yol çıkılarak şiiri şekil
olarak anlatmak ve değerlendirmek mümkün değildir. Şiir incelemelerinde
şekil unsurlarından sonara, ritim unsurlarının ele alınması; ölçü ve
kafiyesinin bulunması gerekmektedir.
Genellikle ders kitaplarında bütün nazım şekilleri bir arada yer
almamaktadır. Bu yüzden, çoğu kere kitapta yer almayan diğer nazım
şekilleri ile ilgili teorik bilgilere yer verildiği görülmektedir.
İçerik açısından şiir incelemelerinde, belli bir tutarlılıktan söz
etmek mümkün değildir. Kimi öğretmenler, şiirde anlatılanları kısaca
değerlendirirken, kimileri de tahlil boyutuna varacak incelemeler
yapabilmektedirler. Şiiri içerik açısından değerlendirirken, öncelikle
ele aldığı konu ve temanın belirlenmesi gerekmektedir. Konusuna ve
temasına uygun tür adlandırması yapıldıktan sonra inceleme daha yararlı
olacaktır.
Hangi edebî tür olursa olsun, öncelikle amacı gerçekleştirmedeki
yeterlilik düzeyi dikkate alınmalı, türün genel ve özel amaçları
gerçekleştirme düzeyi göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı durum şiir
için de söz konusudur. Eğer türü kavratmak hedeflenmişse, şiir türünü
şekil ve içerik açısından en iyi yansıtan örnekler ele alınmalı, onlar
üzerinden inceleme yapılmalıdır. Çelişkili ve tartışma yaratacak
örnekler, tür özellikleri kesin kavrandıktan sonra ele alınmalıdır.
Şiirde içeriğe göre yapılan adlandırmalarda da yanlışlıklar
yapılmaktadır. Lirik, epik, dramatik, didaktik, pastoral ve satirik
şiirler bir tür olmayıp, konu ve tema adlandırmasıdır. Kimi kaynaklarda
bu ve benzeri adlandırmalar yanlıştır.
a) Lirik şiir; etkileyicilik bakımından
hüzün, sevgi, sevinç, acı, keder vb. duygulara dayalı durumları
yansıtır. His ve hayal unsurları bakımından zengindir. Diğer şiirler
içinde de lirizm mutlaka vardır. Fakat lirik şiiri diğerlerinden ayıran
temel özellik, onun bir amaca bağlı kalınarak yazılmamış olmasıdır.
Lirik şiirin temel amacı, duygulara hitap etmesi ve duyguları dile
getirmesidir.
b) Pastoral şiir; doğayı ana kavram olarak
ele alan ve amacı sadece doğayla ilgili gözlemleri anlatmak olan
şiirlerdir. Bir şiirin pastoral olabilmesi için mutlaka gözleme dayalı
olması gerekir. Gözlenen olay anlatılmalıdır. Şiirde doğa temel amaç
olmalıdır. Doğa unsurları araç olarak kullanılmayacak, doğanın gerçeği
anlatılacaktır.
c) Didaktik şiir; tamamen bir ders vermeyi ve
bir sonuç çıkarmayı amaçlayan şiirlerdir. Nükte şiirler olarak da
bilinmektedir. Bu bakımdan insanlara dolaylı yoldan ders verir.
Fablların, fıkraların nazım söyleyişleri didaktik şiire örnektir. Bir
ana fikir etrafında oluşturulmuştur. Çocuklara yönelik yazılan
şiirlerin büyük bir kısmı didaktik tarzdadır.
d) Epik şiir; genellikle olağanüstü bir üslûp
ve destansı bir tarzla kaleme alınmış eserlerdir. His ve hayal unsuruna
daha az yer verilir. Teması kahramanlık oluğu gibi, başka konular da
olabilir. Üslubundan hareketle epik şiiri tespit etmek gerekir. Epik
şiire bir anlatım şekli de diyebiliriz. Heyecanlı ve coşkulu bir
anlatımı vardır.
e) Dramatik şiir; eğer bir olay anlatılıyorsa
ve bir olaya bağlı olarak duygular alınmışsa o şiirlere dramatiktir
demek mümkündür. Genellikle, acıklı ve korkunç olayları anlatan şiirler
için verilen bir ad olmakla birlikte, dram aslında bir canlandırma
olduğu için, dramatik şiirleri bir durumu canlandırmaya aracı olan
şiirler olarak adlandırmak gerekmektedir.
Şiiri anlamaya yönelik oluşturulan soruların da özenle seçilmesi
gerekmektedir. Öncelikle şiirin geneline, daha sonra da her bir bölüm
ayrı ayrı değerlendirilecek şekilde ele alınmalıdır.
Şiirde şekil adlandırmalarında da çeşitli yanlışlıklar
yapılabilmektedir. Şekil, şiirin tür belirleyicisi olmayıp, sadece onun
adlandırılmasında yardımcı olacak temel bir unsurdur. Bilindiği gibi,
şiirin en küçük birimi mısradır. Mısraların bir araya gelişlerine göre,
beyit, dörtlük, beşlik gibi şekil özellikleri olabilmektedir. Şiir
yazıldığı devir, sanatçısı ve mensup olduğu edebî şubeye göre şekil
özellikleri göstermektedir. Bu şekil özelliklerinden hareketle, şiirin
hangi dönemde, kimin tarafından yazıldığı tespit edilebilir. Ancak, bu
tespit her zaman kesin olmayabilir.