Mısır Memlûk Devleti Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mısır Memlûk Devleti

Aşağa gitmek

Mısır Memlûk Devleti Empty Mısır Memlûk Devleti

Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 9:19 pm

Mısır Memlûk Devleti

1250-1517 yılları arasında, Mısır ve Suriye dolaylarında hüküm süren devlet.

Memlûk, Arapça’da “köle” demektir. Hükümdar ve emirlerin muhafız
birliklerine bağlı bu köleler, meziyetleri sayesinde, zamanla
hizmetinde bulundukları devletlerde idarî kadroyu ele geçirmişlerdir.
Kendi nüfuzlarını kuvvetlendirmek maksadıyla, İslâm tarihinde ilk defa
memlûk (beyaz köle) kullananlar, Abbasî halîfeleri olmuştur. Abbasî
ordusundaki Türk memlûkların sayısı, kısa bir süre içerisinde 35 bine
ulaştı. Bu Türk askerleri sayesinde Abbasîler, dış tehlikelere
başarıyla karşı koydular. Tolunoğulları ve İhşidîler devletlerinde de
önemli bir yer tutan memlûk kuvvetlerinin sayısı, bilhassa Eyyûbîler
döneminde fevkalade arttı. Bu devrede memlûkların eğitimi için, iki
kışla tesis edildi. Kışlalardan biri Melik Sâlih Necmeddîn tarafından
Kahire’de, Nil Nehri üzerinde bulunan Ravda Adasında kurulmuştu. Burada
Kıpçak Türkü olan memlûklar, eğitim görürler ve kışlaları su ortasında
olduğu için “Memâlik-i Bahriye” (Deniz Köleleri) veya “Memâlik-i
Türkiye” adı ile anılırlardı. İkinci kışla ise, daha sonra, bizzat
Memlûk Sultânı Melik Mansur Kalavun tarafından, yine Kahire’de,
Kal’atü’l-Cebel denilen kalenin burçlarında kuruldu. Burada eğitim
görenler, “Memâlik-i Burciyye” adıyla anılırlardı. Bunlar, daha çok,
Kafkaslardan getirilen Çerkes köleler oldukları için, “Memâlik-i
Çerâkise” diye de anıldılar. Memlûk Devletini, Bahrî Memlûkları kurduğu
halde, daha sonra Burcî Memlûkları, idareyi ele geçirmişlerdir.

Bahrî Memlûkları: Devlet idaresinde kademe kademe yükselen Bahrî
Memlûkları, kendi aralarında anlaşıp güçlenerek, Eyyûbî Hânedânının
zayıf bir anını kollamaya başladılar. Son Eyyûbî Sultanı Turan Şah,
Bahrî Memlûklarına karşı tavır alınca, 1249 yılında öldürüldü. Yerine
eski sultan Melik Necmeddîn Sâlih’in dul karısı Şecer-üd-Dürr Sultan ve
Memlûklardan Muizzüddîn Aybek, ordu komutanı tayin edildi. Bir kaç ay
sonra da Şecer-üd- Dürr, Muizzüddîn Aybek’le evlenip sultanlığı ona
devretti.

Böylece, müstakil ilk Memlûk Sultanı olarak tahta geçen Aybek,
Memlûklar arasında, dindarlığı, cömertliği ve görüşlerinin isabetliliği
ile tanınmaktaydı. Aybek’in tahta çıktığı sırada, Irak’ta, Moğol
tehlikesi baş gösterdi. Halîfe, Aybek’ten yardım istedi. Ancak bu
sırada Aybek, iç isyanlarla meşguldü. Bilhassa Bahrî Memlûkları
liderlerinden Aktay’ın nüfuzunu gittikçe arttırması, Aybek’i korkuttu.
Bu sebeple Aybek, bir fırsatını kollayıp, Aktay’ı öldürttü. Bunun
üzerine Bahrî Memlûklarının büyük kısmı, Suriye’ye kaçtı.

Aybek, iç ve dış tehlikelerin hepsini ortadan kaldırıp, düşmanlarına
başarı ile karşı koyarak, bütün zorlukları yenmişken, Musul Hakimi
Bedreddin Lü’lü’ün kızı ile nişanlanınca, karısı Şecer-üd-Dürr
tarafından öldürtüldü. Birkaç gün sonra da Şecer-üd-Dürr öldürüldü.
Tahta geçen Aybek’in oğlu Sultan Nureddin Ali’nin saltanatı, iki sene
kadar sürdü. Moğolların, Suriye’ye yaklaşmaları üzerine saltanat naibi
Kutuz, Mısır Âyânı ile emîrlerin ileri gelenlerini toplayarak, Sultan
Nureddin’in güç durumların adamı olmadığını, ancak herkesin kendisine
itaat edeceği kudretli bir kişinin sultan olmasıyla, Moğollara karşı
konulabileceğini söyledi.

Bu sırada Bağdat’ın Moğollar tarafından alındığı ve Abbasî halîfesinin
öldürüldüğü haberi geldi. İslâm âlemi, dehşet içinde kaldı. Bu büyük
tehlikenin, ancak Kutuz gibi değerli bir kumandan tarafından
karşılanabileceğini anlayan Mısır halkı ve ileri gelen emîrler, Kutuz’a
saltanat teklif ettiler. Neticede henüz çocuk olan Sultan Ali tahttan
indirilerek, Kutuz sultan ilan edildi. Süratle ilerleyen Moğol
orduları, İslâm ülkelerini çiğneyerek, Memlûkların en kıymetli
eyaletlerini aldılar ve Mısır kapılarına dayandılar.

Sultan Kutuz, hazırladığı büyük bir ordu ile, Moğolları karşılamak
üzere Suriye’ye gitti. 1260 senesinde, Ayn-ı Câlût denen ve vaktiyle
hazret-i Davud’un, Câlût’u yendiği rivayet edilen yerde, iki ordu karşı
karşıya geldi. Moğollar, ilk anda üstünlük sağladılarsa da, Sultan
Kutuz’un dirayetli kumandası sayesinde yenilgiye uğradılar. Kaçan
Moğolları takip eden Sultan, Moğol başkumandanı Ketboğa Noyan da dahil
olmak üzere, Moğolların hepsini kılıçtan geçirdi. Zafer, İslâm âlemini
büyük bir sevince boğdu. Çünkü, Moğolların Mısır’a hakimiyetleri, İslâm
âlemi için büyük felaket olurdu. Zafer sonunda, Şam’a gelen Sultan
Kutuz, Habeşistan’dan Fırat kıyılarına kadar olan yerleri hakimiyeti
altına aldı. Cihadını, Moğollarla işbirliği yapan Latinlere karşı devam
ettirdi. Sultan Kutuz, Ayn-ı Câlût Zaferinde, Türk ordusunun öncü
birliklerine kumanda eden Baybars’a, vaad ettiği Halep umumî valiliğini
vermediği için, onun tarafından öldürüldü.

Sultan Kutuz’un yerine, 1260 senesinde Sultan olan Baybars’ın, Eyyubî
Hânedânının iktidardan uzaklaştırılıp, Türk Memlûklarının iktidarı ele
geçirmelerinde, birinci derecede rolü oldu. Sultan Baybars, tahta
çıktığında, İlhanlılarla Haçlılar, Memlûkları ve İslâm âlemini tehdit
ediyorlardı. Baybars, 1258’de Hülâgu’nun, Abbasîleri Bağdat’tan
çıkarmasına karşılık olarak, Abbasîlerden El-Muntasır’ı 1261’de,
Kahire’de, halife ilan etti. Bu davranışı ile, bütün Sünnî
Müslümanların takdirini kazandı.

Memlûkların, başşehirleri Kahire’de halifelere yer verip, hürmet
etmeleri, onlara İslâm âleminde büyük bir manevî nüfuz kazandırdı.
1265’te, Haçlıların elinde bulunan Suriye kıyılarındaki birçok kaleyi
alan Sultan Baybars, Kilikya Rumları ve Ermeniler üzerine de bir ordu
gönderdi. Bu seferde, Ermenilerin başı, esir alınarak Sis (Kozan)
zaptedildi. 1268 senesinde, tekrar sefere çıkan Sultan Baybars,
Haçlıların son dayanak noktaları olan Antakya’yı alarak, prensliklerini
yıktı. Bir yıl sonra da Hicaz’a giderek hac farîzasını eda etti. 1270
ve 1271’de düzenlediği yeni seferlerde, Haçlıların son sığınakları olan
Askalan ve Kerek kalesini almaya muvaffak oldu. Bir yıl sonra vuku
bulan iki İlhanlı taarruzuna da, başarıyla karşı koyarak, 1274
senesinde Anadolu’ya girdi ve Sis’i ikinci defa zaptetti. Sultan
Baybars, Anadolu’yu İlhanlı tahakkümünden kurtarmak üzere, bir kısım
Selçuklu Beylerinin davetiyle 1277’de harekete geçti. Elbistan’da
İlhanlı ordusunu bozup, Kayseri’ye girdi. Ancak, idare merkezinden
fazla uzaklaştığı için Şam’a döndü. Haziran 1277’de, kısa bir
rahatsızlıktan sonra, elli dört yaşında vefat etti. Şam’a defnedildi.
Sultan Baybars, Moğol hakimiyetinin Suriye ve Mısır’a taşınmasına kesin
şekilde mani olup, Haçlıların iki yüz yıldan fazla süren Ortadoğu
işgaline son verdi. Büyük bir kumandan ve devlet adamı olan Baybars,
dirayeti sayesinde, devletin iç ve dış siyasetini başarı ile yürüttü.
Devlet teşkilâtında önemli ıslahat yaptı.

Baybars’ın ölümü üzerine, yerine oğlu Nâsireddin Berke geçti. Ancak,
takip ettiği siyaset yüzünden, kısa bir süre sonra ümera (emirler) ile
arası açılan Nâsireddin Berke, iki yıl kadar sonra, kendi isteği ile
tahttan çekildi (1279). Yerine Baybars’ın diğer oğlu Bedrüddin Sülemiş
geçti. Emîrlerden Kalavun da saltanat nâibi oldu. Yeni sultanın küçük
yaşta olmasından faydalanan Kalavun, iktidarı ele geçirdi ve kendisine
saltanat yolunu açma çalışmalarında bulundu. Sülemiş ve Kalavun adına
sikke kesildi ve hutbe okundu. Aynı senenin Kasım ayında ümeranın
muvafakatini de alan Kalavun, Sülemiş’i tahttan indirerek, sultanlığını
ilan etti.

Kalavun, tahta geçtikten sonra diğer Memlûk sultanlarının
karşılaştıkları güçlüklerle karşılaştı. İç meselelerini yoluna
koyduktan sonra, İlhanlılara karşı Baybars’ın politikasını takip etti.
1280 ve 1281 senelerinde, İlhanlıların Suriye’ye yaptıkları iki seferi
bertaraf eden Kalavun, 1285 senesine kadar Sungur ile meşgul oldu. Bu
yüzden Haçlılarla savaşa girmekten kaçındı ve on senelik bir barış
anlaşması yaptı. İşlerini yoluna koyar koymaz, Avrupa’dan yardım
alamayan Haçlı kalıntılarını, tamamen ortadan kaldırmak için harekete
geçti. Emîr Hüsameddin komutasında bir orduyu, Antakya Haçlı
Prensliğinin son kalıntılarının toplandığı Lazkiye’ye gönderdi ve 1287
senesi Nisan ayında, şehir fethedildi. 1289 senesinde Kalavun, güçlü
bir ordu ile Trablus’u kuşattı ve Nisan ayının sonlarında ele geçirdi.
1290 senesinde Akka’ya gelen bir Haçlı grubu, civardaki Müslüman
topraklarına hücum edip, bazı tüccarları öldürdüler. Bunun üzerine,
Kalavun büyük bir ordu hazırladı. Fakat Kahire’den ayrılmak üzereyken,
1290 senesinde vefat etti.

Kalavun’un vefatından sonra yerine oğlu Eşref Halil geçti. Halil, tahta
geçer geçmez, Memlûkların isyanı ile karşılaştı ve kısa sürede
bastırdı. Babasının, Akka’yı Haçlılardan almak için hazırladığı planı
tatbike girişti. Sultan Halil, 1291 senesi Nisan ayında, ordusu ile
Akka’yı kuşattı ve şehir on sekiz Mayısta fethedildi. Akka’nın
düşmesinden sonra, Suriye’deki Haçlı kaleleri birer birer ele geçti.
Böylece 14 Ağustosta, bütün Suriye sahili, Haçlılardan temizlendi.
Sultan Eşref Halil, tahta geçtikten sonra, devlet ricâline ve babası
zamanında söz sahibi olan ümeraya karşı kötü davrandı. Bunun üzerine,
vezirlerden Baydara, Sultan Eşref Halil’i bir av sırasında, işbirliği
yaptığı emîrlerin yardımıyla, 1293 senesi Aralık ayında öldürdü.

Sultan Halil’in öldürülmesinden sonra, sırasıyla tahta geçen Nâsıreddîn
Muhammed, Ketboğa, Laçin ve İkinci Baybars dönemlerinde, ülke, iç
karışıklıklar ve saltanat kavgaları ile büyük tahribata uğradı. 1310’da
üçüncü defa tahta çıkan Nâsıreddin Muhammed, otuz bir sene devam eden
bu saltanatında, önce bütün devlet işlerini ele aldı. Eskiden olduğu
gibi, ümeranın kendisine tahakküm etmesine izin vermedi. Sultan
Muhammed’in üçüncü saltanat devri, Memlûk nizamının olgunlaştığı,
hükümet dairelerinin rayına oturduğu, idarede birçok yeniliklerin ve
gelişmelerin yapıldığı, bazı büyük memuriyetlerin kaldırılıp, yerine
yenilerinin ihdas edildiği bir devirdir. Sultan Nâsıreddîn Muhammed,
bunlara ek olarak, gelir kaynaklarını düzeltmiş, iktisadî gelişmeye
bağlı olarak, devletin gelirini de arttırmıştır. Nâsıreddîn Muhammed,
1341 senesinde vefat edince, Memlûk Devleti, Nâsıreddin Muhammed’in
oğulları ve torunlarının dönemi olarak isimlendirilen yeni bir devreye
girdi. Bahrî Memlûkların çöküşüne ve Burcî Memlûkların kuruluşuna kadar
devam eden bu devrenin en bariz vasfı, Sultan Nâsıreddîn’in oğlu ve
torunlarından sultan olanların çoğunun, çocuk olmalarıdır. Bu yüzden,
ümeranın (emîrlerin) nüfuzu yeniden arttı ve sultanlar kısa sürelerle,
sık sık değiştirildi. On üç sultanın başa geçtiği bu dönemde, Suriye ve
Mısır’da, büyük veba salgını oldu, her gün binlerce kişi öldüğü için,
toprağı işleyecek kimse kalmadı. Kudretli bir şahsiyet olan Sultan
Berkuk ile iktidar, Bahrî Memlûklarından, Burcî Memlûklarına geçti.
Sultan Berkuk, Çerkezlerden bir topluluğun başına geçerek
kuvvetlenince, Sultan Selâhaddin’i 1382 senesinde tahttan indirip,
Bahrî Memlûkları devrine son verdi.

Burcî Memlûkları: Hanedan olarak Mısır Memlûkları tarihinin ikinci
kısmını, Burcî Memlûkları teşkil eder. Çerkez asıllı olan bu hanedan,
1382’den 1517’ye kadar, Mısır’a hakim oldu. Ancak bu sultanlar, dil ve
kültür bakımından tamamen Türkleşmiş oldukları için, devlet, Türk
karakterini korudu. Memlûkları, merkeziyetçi bir idare altında toplayan
Sultan Berkuk, 1399 senesinde vefat edince, yerine oğlu Ferec geçti.
Sultan Ferec devrinde iç karışıklıkların çıkmasından istifade eden
Hıristiyanlar, harekete geçtiler. Buna, Suriye’deki iç karışıklıklar da
eklenince, Sultan Ferec, 1412 senesinde âsiler tarafından öldürüldü.
Halîfe-el-Musta’nin, sultan ilan edildiyse de, çok geçmeden Seyfeddin
Şeyh, Memlûk tahtına çıktı. Bunun zamanında, nisbî bir sükûnet
sağlandı. Birçok tesisler inşa edildi. Seyfeddin Şeyh ölünce, yerine
oğlu Ahmed geçti ise de, atabegi Tatar, idareyi ele geçirdi. Fakat
Tatar’ın da saltanatı uzun sürmeyip, kısa bir müddet sonra öldü.
Tatar’ın vefatından sonra sultan ilan edilen oğlu Muhammed ise, vâsisi
Barsbay tarafından tahttan indirildi. Memlûk sultanlığı tarihinde büyük
ün yapan Sultan Barsbay, on altı senelik saltanatında, sükûnet ve
istikrarı temin etti. Suriye ve Mısır’da, Müslümanların faydasına
tedbirler aldı, huzurda yer öpmek geleneğini kaldırdı. 1425 senesinde,
Kıbrıs’a gönderdiği donanma ile Kral Vanas’ı yenerek esir aldı ve
kefaletle serbest bıraktı. Kral, kendisine tâbi olarak, her sene vergi
ödedi. Ticareti geliştirmek hususunda tedbirler aldı. Barsbay,
Dulkadiroğulları, Ramazanoğulları ve Akkoyunlular'la da mücadele etti.
1438 senesinde ölünce, yerine oğlu Yusuf geçti ise de, atabegi Çakmak,
idareyi ele geçirdi.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Mısır Memlûk Devleti Empty Geri: Mısır Memlûk Devleti

Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 9:20 pm

On altı sene tahtta kalan Çakmak, Barsbay’ın
siyasetini devam ettirdi. 1442’de Kıbrıs ve Rodos’a donanmalar
gönderdi. Osmanlılar ve Karamanoğulları ile dostane münasebetler kurdu.
Vefat edince, yerine, oğlu Osman geçti. Osman’ın çok kısa süren
saltanatından sonra, iktidara Seyfeddin İnal geçti. İnal, Fatih Sultan
Mehmed’in İstanbul fetihnamesi gelince, büyük merasimler icra ettirdi.
Karamanlılar üzerine ordu göndererek, Karaman’ı yağmalattı. Uzun
Hasan’a karşı tedbirler aldı. Kıbrıs’la ilgilenip, Lefkoşe’yi
zaptettirdi. 1461 senesinde ölümü ile, yerine oğlu Ahmed geçti. Fakat,
idareyi atabegi Hoşkadem ele aldı. Hoşkadem, ilk iş olarak, isyan eden
Şam ve Cidde valileriyle uğraştı. Osmanlılara karşı düşmanca siyaset
uyguladı. Uzun Hasan’ı ve Karamanoğlu İshak Beyi desteklediği gibi
Dulkadıroğulları ile Fatih aleyhinde işbirliği yaptı. Kendisinden sonra
tahta geçen Atabeg İlbay ve Temurboğa birkaç ay saltanat sürdüler. 1468
senesinde Memlûk tahtına çıkan Kayıtbay, icraatçı hükümdarlardandı.
Osmanlılarla rekabeti sürdüren Kayıtbay, Sultan Bayezid Hanla taht
mücadelesine girişen Cem Sultan’ı kabul ederek, Osmanlı ülkesine
yollamamakla, iki devlet arasında harp çıkmasına sebep oldu. 1485-1491
seneleri arasında Çukurova’da yapılan muharebelerde, iki taraf da
önemli derecede yıprandı. Neticede, Çukurova’nın gelirinin Mekke ve
Medîne’ye bırakılması şartı ile anlaşma yapıldı. Kayıtbay, 1496
senesinde vefat etti. Yerine geçen oğlu Muhammed, ancak iki sene tahtta
kalabildi. Emîrlerle ihtilafa düştüğü için öldürüldü. Muhammed’den
sonra Kansuh ve Canbulat tahta geçti. Bunlardan sonra Kayıtbay’ın
yetiştirmelerinden, Şam valisi Kansu Gûrî (Gavri) sultan oldu.

İktidara geçtiği zaman, altmış yaşını geçmiş bulunan Kansu Gûrî,
kudretli ve dirayetli biri olduğunu hemen ispatladı. Önce Kahire’de
nizam ve istikrarı tesis ederek, ümeranın büyüklerinden, güvendiği
kişileri idarî kadrolara getirdi. Daha sonra devlet hazinesinin iflâs
durumundan kurtarılması için tedbirler aldı. Kansu Gûrî’nin zamanında
Memlûklar, Rumeli ve Anadolu’da devamlı genişleyen Osmanlı Devleti ile
Suriye hududundan komşu oldular. Bu sırada İran’a ve Doğu Anadolu’ya
hakim olan Şah İsmâil, Şiîliği yaymak suretiyle Yakındoğu’yu ele
geçirmeye çalışıyordu. Yine Kansu Gûrî (Gavri) devrinde, İspanya’daki
Endülüs Müslümanlarının hakim olduğu Gırnata, Hıristiyanların eline
geçince, Müslümanlar zor duruma düştü. Mısır’ın iktisadî durumuyla
yakın alâkası bulunan Hind ticaret yolu, Portekizliler tarafından
tehdit edilmeye başlandı. Hindistan kıyıları, Portekizlilerin eline
geçti. Kansu Gûrî, Portekiz genel valisi, Hürmüz’ü alarak, Acem
Körfezini (Basra Körfezi) kapatınca, Osmanlı Sultanı İkinci Bayezid
Handan yardım istedi. Osmanlı, gereken yardımı yaptı. Buna rağmen Kansu
Gûrî'nin (Gavri) İran Şahı İsmail’le yakın münasebet kurması,
Osmanlılarla arasının açılmasına yol açtı. Yavuz Sultan Selim Han, Şah
İsmail’i tamamen ortadan kaldırmak için ikinci Doğu Seferine çıkarken,
Veziriâzam Sinan Paşa'yı kırk bin kişilik bir kuvvetle, Safevîler
üzerine göndermişti. Ancak, Sinan Paşa'ya, Diyarbakır’a giderken
Fırat’ı geçmek için Memlûklar tarafından müsaade verilmemesi ve Kansu
Gûrî'nin (Gavri) elli bin kişilik bir kuvvetle Halep’e gelmesi, harp
sebebi sayıldı. Mercidabık’ta yapılan muharebede Memlûklar, kısa bir
sürede mağlup oldular. Kansu Gûrî’nin muharebeden sonra kaybolmasıyla,
Memlûk tahtına Tomanbay geçti.

Halep, Hama, Humus ve Şam’ı alan Yavuz Sultan Selim Han, Tomanbay’a bir
nâme göndererek, kendisine tâbi olması şartıyla Gazze’den itibaren
güneyde kalan toprakları Memlûklara bırakacağını bildirdi. Tomanbay, bu
teklifi kabul etmedi. 23 Ocak 1517’de Ridâniye’de, Yavuz Sultan Selim
Hanın taarruzuna karşı koyamayarak mağlup oldu. Kahire’de ve Sait
taraflarında mücadelesini devam ettirdi ise de, yakalanarak idam
edildi. Böylece 1250 senesinde kurulan ve 267 sene süren Mısır Memlûk
Sultanlığı, sona erdi. Halîfelikle beraber, mukaddes yerlerin himayesi
de Osmanlıların eline geçti.

Memlûklar, sultanın kendi kölelerinin, idarenin en üst kademesinde yer
aldığı karışık bir hiyerarşik sisteme sahipti. İktidarın bünyesindeki
başarı için, gulâm sistemi esastı. Çünkü eski Memlûkların oğulları da
dahil olmak üzere, hür unsurlar, orduda ikinci derecede bir yer teşkil
ediyorlardı. Saltanatın istikrarsızlığı sebebiyle, hükümdarların
kolayca değiştirilmelerinden anlaşıldığı üzere, sultanın mutlak
iktidarı, büyük emîrler ve bürokrasi tarafından denetleniyordu.
Meseleler dîvânda görüşülüp, karara bağlanırdı. Memlûkların asker
ihtiyacı, Kafkasya’dan ve Kıpçak bozkırlarından karşılanırdı. Sultan ve
kumandanların idaresindeki Memlûklu ordusu, muharip olmasından, sevk ve
idaresindeki mükemmelliğinden, Haçlı ve Moğol saldırılarını bölgeden
uzaklaştırmakla, İslâm ülkelerini büyük tehlikelerden ve tahriplerden
korumuşlardır. Memlûklar, Eyyubîler'in siyasetlerini devam ettirdiler.
Resmî yazışmalarda, Arapça'yı kullandılar. Ordu ve sarayın konuşma
dili, Kıpçak Türkçesi olup, Oğuz Türkçesi de geçerliydi. Kültür
bakımından gelişmiş olan Memlûklar, Mısır’da pek parlak bir medeniyet
devresi açtılar.

Memlûklar devrinde, Mısır ve Suriye’de büyük binalar yapıldı. İdareci,
kumandan ve bu arada bazı esnaf cemaatleri, büyük şehirlerde camiler
yaptırdılar. Kahire’deki Baybars, Kalavun, Muhammed Nâsır, Sultan
Hasan, Berkuk, Müeyyed, Kayıtbay Ulu camileri ve Trablus, Şam, Halep
eyaletleri camileri ile Kahire, Halep, Şam ve Birecik kaleleri bunların
belli başlılarıdır. Devlet memuru ihtiyaçlarını karşılamak üzere,
Kahire’de mektep açmışlardır. Burada tahsilini tamamlayanlar, mülkî ve
askerî memur olarak vazifeye tayin edilirlerdi.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz