Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ

Aşağa gitmek

Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ Empty Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ

Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:36 pm

ANADOLU (TÜRKİYE) SELÇUKLU DEVLETİ

Oğuz Türklerinin Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar
ailesinden Süleyman Şah tarafından, Anadolu'da kurulmuştur. Malazgirt
Zaferi'yle, Anadolu kapılarını Türklere açan Sultan Muhammed Alparslan,
bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine, Anadolu'yu
Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi. Bunlardan, Kutalmışoğlu
Süleyman Şah, Selçuk Bey'in oğlu Arslan Yabgu'nun torunu olup,
Anadolu'daki fetih harekâtından sonra Antakya'dan Anadolu'ya girdi.
1074 yılında Konya ve havalisini mahallî Rum despotlarından alarak,
fetihlere devamla İznik önlerine geldi. 1075 senesinde İznik'i
fethederek, emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı. Böylece Türkiye
Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu.
Süleyman Şah, Bizans'ın mahallî ve merkezî tekfurlukları arasındaki
çekişmelerden faydalanarak, bölgede hakimiyetini güçlendirdi. İznik'te
yeni bir Türk devletinin kurulması, Anadolu'ya gelen Türkmenlerin
birleşmesini temin edip, doğudaki Müslüman Türklerin büyük topluluklar
halinde bölgeye gelmelerine sebep oldu. Bölgede Türk nüfusunun artarak
devletin güçlenmesiyle; Bizans'ın kötü idaresi, bitmek bilmeyen iç
savaşlar ve isyanlar sebebiyle perişan olan yerli halk da, Süleyman
Şah'ın idaresinde huzur ve sükûna kavuştu. Bu sayede Anadolu Selçuklu
Devleti, sağlam bir temele oturdu. Hürriyet ve adalete kavuşan yerli
halk, kısa zamanda seve seve Müslüman oldu. Çeşitli gayelerle bölgeye
gelen Türkmenleri emrinde birleştiren Kutalmışoğlu Süleyman Şah,
Anadolu'da birlik ve hakimiyetini güçlendirmek, Fırat boylarında ve
Kilikya taraflarında toplanmaya çalışan Ermeni gruplarına mani olmak
için harekete geçti. 1082 yılında Çukurova'ya giden Süleyman Şah,
Adana, Tarsus ve Misis dahil tüm bölgeyi zaptetti. 1084'te
Hıristiyanlardan Antakya'yı aldı. 1086'da Suriye Selçuklu meliki
Tutuş'la yaptığı savaşta yenildi ve savaş meydanında vefat etti.
Oğulları, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın yanına gönderildi. Devlet bir
süre Süleyman Şah'ın İznik'te vekil bıraktığı Ebü'l-Kasım tarafından
yönetildi.
Selçuklu Sultanı Melikşah'ın 1092'de vefatından sonra, İran'dan kaçarak
gelen Kılıç Arslan, İznik'te merasimle karşılanıp, Türkiye Selçuklu
tahtına çıkarıldı.
I. Kılıç Arslan, tahta çıkar çıkmaz, devleti yeniden teşkilatlandırdı.
İznik'i mamur bir duruma getirdi. İçte otoriteyi sağladıktan sonra,
hemen gazâ ve akınlara başladı. Marmara sahillerine yerleşmeye çalışan
Bizanslıları bu bölgeden çıkardı. Batıyı emniyete aldıktan sonra doğuya
yöneldi ve 1096 yılında Malatya'yı kuşattı. Fakat, bu sırada Haçlıların
Batı Anadolu'ya girmesi üzerine, I. Kılıç Arslan, kuşatmayı kaldırıp
hızla geri döndü.
Avrupa'daki meşhur imparator, kral, prens, derebeyi ve şövalyelerin
büyük bir taassupla katıldıkları Haçlı Seferlerinin ilki 1096-1099
yılları arasında yapıldı. I. Kılıç Arslan, Haçlıları, vur-kaç
taktiğiyle imha etti. Ancak, İznik elden çıktığı için, Konya'yı
payitaht (başkent) yaptı. Bizans imparatoruyla antlaşma imzaladıktan
sonra, doğu fetihlerine başladı. 1103 senesinde Malatya'yı ele geçirdi.
Daha sonra Musul'u da topraklarına kattı. Emir Çavlı, Artukoğlu İlgazi
ve Suriye meliki Rıdvan'ın kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı
muharebede yenilerek, nehre düşüp boğuldu. Kılıç Arslan'ın büyük oğlu,
Musul valisi Şehinşah, Emir Çavlı tarafından esir alınarak İsfahan'a
götürüldü.
I. Kılıç Arslan'ın ölümü ve oğlunun esir düşmesi, Türkiye
Selçuklularını çok sarstı. Düşmanları bunu fırsat bilerek, ülke
topraklarına saldırdı. Bizanslılar, Batı Anadolu sahillerini işgale
başladılar. Bu durum karşısında Türkler, İç Anadolu'ya doğru çekilmek
zorunda kaldılar. 1110 yılında esaretten kurtulan Şehinşah, Konya'ya
gelerek tahta geçti. Şehinşah'ın ve Kayseri emîri Hasan Beyin büyük
gayretlerine rağmen, Bizanslıların zulmünden kaçan Batı Anadolu'daki
Türklerin, Orta Anadolu yaylalarına çekilmesi durdurulamadı.
1116 yılında Danişmendliler, Sultan Şehinşah'ı tahttan indirip, Şehzade
Mesud'u sultan ilan ettiler. Sultan Mesud, Danişmendli tahakkümünden
kurtulmaya, Bizanslıları Anadolu'dan atmaya ve birliği sağlamaya
çalıştı. 1182 yılında, Batı seferine çıktı. Sonra doğuya seferler
düzenledi. Bizanslılar, Türklerin Batı Anadolu'da ilerlemelerini
durdurmak için, İmparator Manuel komutasında bir orduyla Konya üzerine
yürüdüler. Bu tehlikeli durum üzerine, Sultan Mesud'un oğlu II. Kılıç
Arslan, Aksaray'da bir ordu hazırlayarak, Konya önündeki Bizans
ordusunun karşısına çıktı. Bizans ordusunu, pusu ve taarruzlarla 1145
senesinde ağır bir yenilgiye uğrattı.
Bu sırada İkinci Haçlı Seferiyle Anadolu'ya giren Avrupalılar da, Türk
kılıçları önünde duramadı. Selçuklu ordusu, Haçlılar karşısında büyük
başarılar elde etti. Bu zaferler, istikrar ve yükselme devrini tekrar
başlattı. Halka adaletle muamele etmesi sebebiyle, Hıristiyanların bir
çoğu, Bizans yerine Türk idaresine bağlandı. Bir çok eser inşa ettiren
Sultan Mesud, kırk yıl saltanatta kaldıktan sonra, 1115 senesinde vefat
etti. Yerine oğlu II. Kılıç Arslan tahta çıktı. O da babasının yolunda
giderek, büyük hamleler yaptı. Anadolu'nun siyasî birliğini kurmaya,
ekonomik ve kültürel yükselişini sağlamaya çalıştı. Doğu seferine
çıkarak, devletin hudutlarını Fırat nehrine kadar genişletti.
Bizanslılar ve yardımcı kuvvetlere karşı, 1176 Miryokefalon
(Düzbel/Karamukbeli) Meydan Savaşı'nı kazanarak, Anadolu'yu yurt edinen
Türklerin bölgeden atılamayacağını ispatladı. Akıncılarını, Batı
Anadolu'nun fethiyle görevlendirdi. 1182 yılında, Uluborlu, Kütahya ve
Eskişehir havalileri fethedildi. Denizli ve Antalya kuşatıldı.
Danişmend arazisi ve Çukurova zaptedildi.
Kazanılan zafer ve başarılarla siyasî birlik ve sınır emniyeti
sağlandı. Ekonomik ve kültürel yükselme başladı. Bir süre sonra II.
Kılıç Arslan, mücadeleyle geçen uzun saltanat yıllarındaki yorgunluğu
ve ihtiyarlığını mazeret gösterip istirahata çekildi. Sahip olduğu
toprakların idaresini onbir oğlu arasında taksim etti. Kendisi Konya'da
büyük sultan olarak kaldı. Oğullarının her biri bir vilayette yönetimi
ele aldı. Bu sırada Selahaddin Eyyubî'nin Kudüs'ü zaptetmesi, Üçüncü
Haçlı Seferinin başlamasına sebep oldu. Anadolu'dan geçmeye çalışan
kalabalık Haçlı ordusu, şehzadelerin direnişiyle karşılaştı. Yaptıkları
çete harpleriyle Haçlı ordusuna büyük kayıp verdirdiler. Fakat çok
kalabalık olan Haçlıların bir kısmı, Filistin'e ulaştı.
II. Kılıç Arslan, 1192 senesinde Konya'da vefat etti. Yerine büyük oğlu
Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Fakat, kardeşleri onun iktidarını kabul
etmeyince, aralarında saltanat mücadelesi başladı. Tokat meliki
Rükneddin Süleyman Şah, 1196 yılında Konya'yı zaptetti ve saltanatını
ilan etti. Birliği sağladıktan sonra Bizans'ı tekrar senelik vergiye
bağladı. İç mücadelelerden yararlanarak hudut tecavüzlerine başlayan
Ermenileri cezalandırdı. Gürcüler, Saltukluların zayıflamasından
istifade ederek, Erzurum'a kadar gelince, Doğu Seferine çıktı. 1201
yılında, Saltuklu Devletine son verdi. Artuklular ve Mengücüklerden
aldığı yardımla, Erzurum'dan Gürcistan üzerine sefere çıktı. Sarıkamış
yakınlarında, Gürcü-Kıpçak ordusunun baskınına uğradı ve mağlup oldu.
Tekrar Gürcistan seferine çıktıysa da, yolda hastalanarak 6 Temmuz 1204
tarihinde vefat etti. Konya'da Künbedhane'ye defnedildi. Yerine oğlu
III. Kılıç Arslan geçti. Fakat çok geçmeden Gıyaseddin Keyhüsrev,
Türkmen beylerinin davetiyle, küçük yaştaki yeğeni Kılıç Arslan'ın
yerine, tekrar Türkiye Selçukluları sultanı oldu.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ Empty Geri: Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ

Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:43 pm

Gıyaseddin Keyhüsrev, devletin hudutlarını emniyete almak için,
Bizanslılar ve Ermenilerle mücadele etti. Dördüncü Haçlı Seferiyle
(1204) İstanbul, Latin hakimiyetine girdi. Bizans hanedanı Anadolu'ya
kaçıp, İznik ve Trabzon'da iki devlet kurdu. Bizanslılar, Karadeniz
kıyılarına yerleşerek ticaret yollarını kapattılar. Gıyaseddin
Keyhüsrev, ticaret yolunu açmak için, 1206 yılında sefere çıktı.
Bizanslıları bu bölgeden atarak, Karadeniz yolunu açtı. Ertesi sene
Akdeniz sahillerine inerek Antalya'yı fethetti. Bu sırada akıncı
beyleri, Batı Anadolu'da bir çok yeri aldı. Bu fetihler, İznik
Bizanslılarını telaşlandırdı. Bizans ordusu ile, 1211 senesinde
Alaşehir'de yapılan muharebede Selçuklu ordusu büyük zafer kazandı.
Savaş bittikten sonra, Gıyaseddin Keyhüsrev, meydanı dolaşırken bir
düşman askeri tarafından şehit edildi. Yerine oğlu İzzeddin Keykavus
geçti.
İzzeddin Keykavus, saltanatının ilk yıllarında taht mücadelesini
halletti. Daha çok iktisadî meselelere, ülkenin imarına ve kültür
faaliyetlerine önem verdi. Kervansaray, cami ve medreseler inşa
ettirdi. Verem hastalığına yakalanan İzzeddin Keykavus, 1220 yılında
Viranşehir'de vefat etti. Sivas'ta yaptırdığı darüşşifanın yanındaki
türbesine defnedildi. Yerine kardeşi Alâeddin Keykubad geçti.
Sultan Alâeddin Keykubad zamanı, Türkiye Selçuklularının en kudretli,
en müreffeh ve en parlak devri olarak geçti. Anadolu'nun emniyeti içi
başta Konya, Kayseri ve Sivas olmak üzere, şehirleri surlarla tahkim
ettirdi. Moğol tehlikesine karşı hudutlarda tedbir aldı. Bu işleri
sırasında fetihlere de devam etti. Askerî ve ticarî önemi büyük olan
Kolonoras kalesini muhasara altına aldı. 1221 senesinde kaleyi
fethetti. Buraya, sultanın ismine nispetle Alâiye denildi. Moğol
tehlikesine karşı tahkim ve askerî tedbirler yanında diplomatik yola da
başvuruldu. Moğol Ögedey Kağan'a elçi gönderip barış yaptı. Alâeddin
Keykubad, saltanatı zamanında Türkiye Selçuklu Devletini, Moğol istilâ
ve zulmünden korudu. Alâeddin Keykubad, 1 Haziran 1237 tarihinde
Kayseri'de vefat etti. Yerine İzzeddin Kılıç Arslan'ı veliaht tayin
etmesine rağmen, büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti.
II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246), Moğollara Kösedağ'da yenilince
(Temmuz-1243), devletin yıkımı başladı. Kösedağ bozgunundan, Anadolu
Selçuklu Devletinin yıkılışına kadar olan devrede (1243-1308),
Selçukluları büsbütün sindirmek için, Moğol faaliyet ve zulmü devam
etti. 1259'da, Kızılırmak hudut olmak üzere devletin ikiye ayrılması,
1262'de Karamanlılar'ın isyan ederek Konya üzerine yürümeleri, 1276'da
Moğollara karşı Hatıroğlu İsyanı, 1277'de Mısır Memlûk Sultanı
Baybars'ın, Hatıroğlu'nu desteklemek için Anadolu'ya girip Kayseri'ye
kadar gelmesi, Karamanoğlu Mehmet Bey'in 1277'de Konya'da yeni bir
sultanı tahta çıkartma girişimiyle, Cimri hadisesi gibi çeşitli siyasî,
ekonomik ve sosyal çalkantılar meydana geldi. Anadolu Selçuklu
Devletinin çöküşü başlayınca, Moğol zorbalığının önüne geçmek için Türk
beyleri ve Anadolu halkının yer yer mücadelesi görüldü. Çökmekte olan
devletin yıkıntıları üzerinde çeşitli Oğuz boyları, Türkmen ve
kumandanlar, beylikler kurmaya başladı. Bu beyliklerden, Bizans
hududunda kurulan Osmanlı Beyliği'nin, Batı Hıristiyan âlemine açık
fütuhat cephesiyle diğerlerinden farklı stratejik mevkide bulunması; o
yönde sürekli genişleme imkânı bulduğu gibi, dar ve sıkışık beyliklerin
reislerine yerine göre dostça, bazen de baskı yaparak, bütün Anadolu'yu
kendi idaresinde toplamasını, 20. yüzyılın başlarına kadar üç kıtaya
hakim olmasını sağladı.
Anadolu Selçuklu Devleti toprakları üzerinde Moğollar, Haçlı istila
hareketi neticesi gibi korkunç katliam, yıkım ve dehşet saçıcı
hadiselerle bölgeyi işgal ettiler. Moğol istilasıyla, Anadolu Selçuklu
Devleti, 14. yüzyılın başında yıkıldı. Anadolu, Moğol kontrolüne
girdiyse de, 14. yüzyıldan sonra bölgede Osmanlı hakimiyeti başlayıp,
Haçlıların ve Moğolların açtığı yaraları kapamaya çalıştı.
Türkiye Selçuklularını, Oğuzların Üç Oklar kolunun Kınık boyuna mensup
Selçuklular kurup yönettiler. Devlet teşkilatı, sağlam bir esasa
sahipti. Türkiye Selçukluları; Karahanlı, Büyük Selçuklu ve Abbasîlerin
yanında diğer Türk ve İslam devletlerinin teşkilatlarından da büyük
ölçüde faydalandılar. Bunları mükemmel bir şekilde kendi bünyelerine
uydurdular. Sultanlar, devletin idaresinde hissedilen ihtiyaçlara göre
teşkilatlarını genişlettiler ve zaman zaman da yenileme yoluna
gittiler. Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin;
bölünmeye ve saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü. II. Kılıç
Arslan'dan sonra merkeziyetçilik geliştirildi.
Devlet, önceki Türk hakimiyetlerinde olduğu gibi, hanedanın ortak
sorumluluğu altındaydı. Devleti idare eden hükümdarın ise, hanedan
mensubu olması şarttı. İsimleri Türkçe ve İslamî idi. Ayrıca, halife ve
âlimler tarafından künye ve lakaplar verilirdi. Tahta yeni çıkan
sultanlar, halifeye hükümdarlıklarını tasdik ettirirler, adlarına hutbe
okutur ve para bastırırlardı. Savaşlarda veya herhangi bir gezide,
hakimiyet alâmeti olarak, sultanların başları üstünde, atlastan veya
altın işlemeli kadifeden yapılmış bir çetr (şemsiye) tutulur, daima
yanında hazır bulunan kös, sultanın kapısında günde beş kez nevbet
çalardı. Vilayetlerdeki meliklerin, günde üç nevbet çaldırma hakları
vardı. Sultanlar, haftanın belli günlerinde devlet erkânını ve emîrleri
huzurlarına kabul eder ve onların görüşlerini alırlardı. Sultan
iktaların dağıtılması, kadıların (hakim) tayini, devlete bağlı beylik
ve sultanlıkların başına geçenlerin tayinlerini onaylar, hükümete karşı
işlenen cürümlerle uğraşan yüksek mahkemeye de başkanlık ederdi.
Devletin idaresi, birinci derecede sultana ait olmakla birlikte, bizzat
kendisi mevcut kanunlara uyardı. Sultan, adalet mekanizmasının sağlıklı
olması için, haftada iki gün halkın derdini dinlerdi.
Sultanlar, sarayda otururdu. Sarayda Hacibü'l-Hüccab, Üstadüddâr,
Silahdar, Emîr-i Alem, Câmedâr, Taştâr veya Âbdâr, Emîr-i Çaşnigîr,
Emîr-i Ahur, Emîr-i Şikâr, Emîr-i Devât, Emîr-i Mahfil, Serheng-i
Nedîm, musahip görev yapardı. Bunlar, sultanın en emniyetli adamları
arasından seçilir ve her birinin emrinde askerî kıtalar bulunurdu.
Ordu; Gulamân-ı Saray, hassa ordusu, hânedâna mensup meliklerin
kuvvetleri, Türkmen kuvvetleri, tâbi kuvvetler, ücretli askerler ve
donanmadan oluşurdu. Ordunun ve idarenin esasını, mahallinde
çiftçilerin ödediği vergilerle beslenen Türk iktâ askerleri teşkil
ederdi. Orduda, dinî vazifeleri görmek ve gazâ ruhunu canlı tutmak
maksadıyla âlim, derviş ve mutasavvıflar bulunurdu. Silah olarak, ok,
yay, kılıç, kargı, çomak, gürz, mızrak, topuz, nacak, mancınık,
merdiven, seyyar kule kullanılırdı. Ordudaki birlikler, çeşitli bayrak,
tuğ ve alem taşırlardı.
Adlî Teşkilat: Türkiye Selçuklularında, şer'î davalara her şehirde
bulunan kadılar bakardı. Konya'da oturan baş kadıya Kâdı'l-kudât
denirdi. Bu kadılar, tereke (miras), hayrat işleri ve vakıfların
idaresine bakarlardı. Selçuklularda örfî davalara bakan mahkemeler de
bulunurdu. Bu mahkemeler, asayiş, devlet âmirlerine itaatsizlik ve
siyasî suçlar gibi davalara bakarlardı. Bu örfî mahkemelerin başında,
emîr-i dâd bulunurdu. Kadıların verdikleri hükme itiraz edilemezdi.
Ancak yanlış verilen bir hüküm olursa, diğer kadılar tarafından altı
imzalanarak, sultana arz edilirdi. Kadıların yüksek medrese tahsili
görmüş, İslam ahlakıyla ahlâklanmış kimseler olması şarttı. Müftîler,
Hanefî mezhebine göre fetva verirlerdi.
Eğitim, Kültür ve Edebiyat: Anadolu Selçuklu sultanları, kültür ve
medeniyet hizmeti için, ilme ve âlimlere değer verdiler. Bir ilim ocağı
olan medreselerde eğitim ve öğretim ücretsizdi. Vakıf gelirleri,
onların geçimini temin ederdi. Medreselerde İslam ilimlerinden; tefsir,
hadîs, hadîs usulü, kelâm, kelâm usulü, fıkıh, fıkıh usulü ve tasavvuf
yanında, matematik, astronomi, tıp ve felsefe gibi bilimler de
öğretilirdi. Genellikle, medresenin yanında, dârüşşifa denilen hastane,
cami, kütüphane, zâviye, kervansaray, imaret de bulunurdu. Bunlar da
birer ilim irfan yuvasıydı. İslam ülkelerinden bir çok âlim,
Anadolu'daki ilim yuvalarına gelip ders verdiler. Başta sultan olmak
üzere devlet adamlarından ve halktan iyi muamele gördüler. Türkiye
Selçuklu Devletini, ilim ve irfan yuvası haline getiren değerli
âlimlerin arasında; Şihabüddin-i Sühreverdî, Necmeddîn-i Râzî,
Muhyiddîn-i Arabî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî, Hacı
Bektaş-ı Velî, Sadreddîn-i Konevî, Safiyyüddîn Muhammed Urmevî,
Siracüddîn Mahmud Urmevî, İzzeddîn Urmevî, Celaleddîn Habîb, Sadeddîn-i
Ferganî, Fahreddin Irakî, Kadı Burhaneddin, Kutbeddîn-i Şirazî, Ahî
Evran, Ebu Hamid Kirmanî, Şems-i Tebrizî, Muhammed Behaüddîn Veled,
Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizî, Şeyh Hüsameddin Çelebi, Mevlanâ
Muhyiddîn Kayserî, Şeyh Edebâlî, İbn-i Türkmanî, İbrahim-i Hemedanî,
Cemaleddin-i Aksarayî gibi devrin en seçkin âlimleri vardı.
Anadolu'da Türkmenler, Türkçe konuşup, sözlü ve yazılı edebiyat
eserleri meydana getirdiler. Dinî ve bazı edebî eserlerde Arapça ve
Farsça kullanıldı. Halkın büyük çoğunluğu Türkçe konuşurdu. Daha
sonraları Türkçe, edebiyat dili haline geldi. Ahmed Fakîh, Hoca
Dehhanî, Hoca Mesud, Yunus Emre, Türkçe şiirler söyleyip yazdılar.
Yunus Emre, şiirdeki büyük kudreti ve tasavvuf aşkıyla, Türkçe'nin en
güzel, en iyi örneklerini verdi. Göçebeler arasında, Oğuznâme ve Dede
Korkut destanlarıyla gâziler arasında çok rağbet bulan Danişmendnâme ve
Battalnâme, bu dönemde sözlü edebiyattan yazılı edebiyata intikal etti.
Mevlanâ Celaleddin-i Rumî ve oğlu Sultan Veled, insanlara doğru yolu
gösteren ve nasihat veren eserlerini Farsça yanında Türkçe'yle de
yazdılar.
Ticaret: Türkiye Selçukluları, Anadolu'yu Müslüman ve gayrimüslim kavimler arasında bir köprü
haline getirdiler. Dünya ticaret yollarını açıp, tedbirler aldılar.
Ticarî ilişkileri zorlaştıran engelleri kaldırıp, ülkenin bir çok
yerinde kervansaraylar yaptırdılar. Yolcuların, buralarda hayvanları
ile birlikte üç gün ücretsiz kalma ve yemek yeme hakları vardı.
Buralara gelen Müslüman ve gayrimüslim, zengin-fakir, hür-köle bütün
misafirlere aynı yemeğin verilmesi ve eşit muamele yapılması esastı.
Kervansaraylar ve hanlar külliye halinde olup, hepsinin cami ve
kütüphanesi vardı.
Anadolu Selçuklu Sultanlarının Tahta Çıkış Tarihleri
Kutalmışoğlu Süleyman Şah / 1076
Ebü'l-Kasım'ın nâibliği / 1086
Birinci Kılıç Arslan / 1092
Fetret Devri / 1107-1110
Şehinşah (Melikşah) / 1110
Birinci Rükneddin Mesud / 1116
İkinci Kılıç Arslan / 1155
Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci Hükümdarlığı) / 1192
Rükneddin Süleyman Şah / 1196
Üçüncü Kılıç Arslan / 1204
Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci hük.) / 1205
Birinci İzzeddin Keykavus / 1211
Birinci Alâeddin Keykubad / 1220
İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev / 1237
İkinci İzzeddin Keykavus / 1246
Ortak İktidar / 1249-1254
Birinci Keykavus / 1254
Dördüncü Kılıç Arslan (Ülkenin bir bölümünde) / 1257
Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev / 1266
İkinci Gıyaseddin Mesud (Birinci hük.) / 1284
Saltanat Mücadelesi / 1296-1298
Üçüncü Alâeddin Keykubad / 1298
İkinci Gıyaseddin Mesud (İkinci hük.) / 1302
Beşinci Kılıç Arslan / 1310
Moğol Valisi Timurtaş'ın Türkiye Selçukluları saltanatına son vermesi / 1318
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz