Tasavvuf nedir nasıl anlamak lazımdır
(Fatih ÇITLAK Hoca Efendinin Radyoda yayınlanan, sohbetini bilgisayara yazdım ve sizinle paylaşmak istedim)
Tavsiyeyi kalp, tezkiyeyi nefis, tahliyeyi ruh Demişler
Tasavvuf saflaşmaksa, öze varmaksa, kelime manası olarak, saflığın
ölçüsü bu saflıktan elde edilmesi gereken murad
edilen şey nedir,
Biz ruhlar aleminden, çok güzel bir şekilde cenabı hakka
söz vererek, ruhlarımızla söz vererek, Cesedimize
bürünerek neticede bu imtihan haneye geldik. Allah telaya
yakını kesbetmek için geldik, sadece ibadet yatıp kalkmak
değildir, ibadet bir idrak işidir, idrak niyeti getirir, niyet
beraberinde ameli getirir, o amelle o şura o idrake vardığınızda, onun
adına ibadet; onu yapan insana da abd, kul denir.
Dolayısıyla bizim hakkıyla kul olmamız için, yani elimizden
geldiği kadar, yoksa Allaha hakkıyla kul olunmaz, fakat hakkıyla kul
olmamız için, bize engel olabilecek şeyler, bu ayağımıza
dolanacak şeyler, veya müfredatta karşımıza çıkacak şeyleri
iyi öğrenmemiz lazım, bunlardan bir tanesi nedir mesul olduğumuz
hem bizim hayvaniyet derekelerine düşmememiz için, ama
hemde bizim, insanı sahsiyetimiz ve çehremiz olan nefsimiz var.
Bu nefis ruhumuza bir perde olmuş, kalp denilen cevherde bunun
içerisine konulmuş, bu nefsin tezkiyesi lazım. Yani
Dünyanın getirdiği bu aşağılık istan dediğimiz yerin getirdiği
halden, bulaşmayacak ve kirlenmeyecek bir hale bürünmesi
lazım. Buna gayret etme hali,
Tasviyeyi kalp ne; böyle bir nefsin içerisinde, o nefsi
sevki idare eden,ve dolayısıyla kirlenmekten kendisini muhafaza edecek
olan bu kalp, nazargahi ilahi olduğu için, cenabı Hakkın nazar
ettiği yegane yerin insanın kalbi olarak beyan ettiği için, bu
kalbin masiva dediğimiz, Allahdan gayri olan şeylerden temizlenmesi
lazım. İşde buda bir saflaşma metodu, yani nefsi; kalbe herhangi bir
pislik bulaştırmayacak şekle getirmek, yani ibadette ağarlık
vermeyecek, ibadete sevk edecek bir hale getirmek. Teskiyeyi nefis,
saflaşması öze vakıf olması, ve cenabı hakkın
özümüzde bize, nazargah olarak ihsan ettiği kalbin,
temizlenmeside yine bir tasviye ve yine bir tasavvuf işi. Tasavvufun
özü temizlenmek.
Peki tahliyeyi ruh ne; Bizde müteaddit ruhlar var, yani bir tane
ruh zannedilir o, bir çok ruh vardır.Ruhu cemadat vardır, ruhu
nebadat vardır, ruhu hayvanat vardır,ruhu insani vardır,ruhu sultani
vardır,ruhu sır vardır,ruhu sırrur sır vardır,birde ruhu izafi
vardır.İşte ruhun hayvanat kısmını geçtik yani dünyadan
zevk alan vs. yapan , bitkilerle madenlerle,camadatla hayvanatla ortak
olan telezüzümüzü yaşadığımız ruhtan geçtik
ama bizim, nereden gelip nereye gittiğimizi idrak etmeye, vesile
olacak, cenabı hakkın bize ihsan ettiği bir ruh var. Bu ruhun rahat
hareket edebilmesi, geldiği yeri özleyerek, sahibini oraya doğru
çekmesi, ruh ma-al ceset olarak, kullukda müdavim olması,
ruh ma-al ceset oduktan sonra, tasviye edilmiş bir kalbin imametinde,
yürümesine insanı kamil yolunda, yürümek bir
seyrü sülük ,işte bu seyri sulük, ummanda bir seyir
defteri diyoruz.
Mesela her akşam muhasebeyi nefis bir seyir defteridir. ve amel
defterinizi tamamen açılmadan evvel sizin açmanız
bulmanız demektir. Neticede tasavvuf; muhasebeyi nefsi aşkla yapabilme
hali. her şey taklitle başlar bu sahanın da bidayetinde ilim vardır,
ilimsiz, idraksiz, amelsiz ve ihlazsız tasavvuf
düşünülemez.
Şeriat tasavvuf ilişkisi meşhur bir hadisi şerif var, Cibril hadisi
şerifi diye geçer,Cebrail a.s. Peygamber efendimize gelerek
önce imanı sonra islamı soruyor dinleyip tasdik ettikten sonra
daha sonrada İhsanı soruyor,İhsan nedir, Önce biz şunu anlayalım
imandan sonra islamı zikretmesinden daha tabi bir şey yoktur deriz o
bizim zihnimize yerleşmiştir. İslamdan sonrada İhsanın zikredilmesinde
de bir acayiplik yok o kadar normal bir şey demekki bu ve elzem vede
lüzumlu. İhsanı anlatırken iki cihan severi efendimiz,
‘’Allahı görürcesine ibadet
etmektir’’ buyuruyor.Bu ne demektir
kurbiyettir,yaklaşmaktır. Ve rahmetellil alemin olması hasabiyle,
ihsanın en asgari mertebesini hiç olmazsa hal olarak
yaşayamıyorsan bile idrak noktasında şöyle olmandır diyerek bize o
rahmetinden bir nasip bir nebzecik olsun nefes almamız için
ikram etmiştir Allah Resulü ne buyuruyor sen onu görmesende o
seni görüyor. En asgari olabilecek sayılabilecek idrak
seviyesi ihsanda budur. ama ilk söylenen söze bakılırsa,
saadetle buyurdukları söze bakılırsa, İhsan mertebesi; Allahı
görürcesine ibadet etmektir.
Emirler karşısında iki tane halimiz vardır bizim, Allah tealaya itaat
ederken iki yönümüz vardır, biz müminsek bir
Allahın bize buyurduğu Cenabi Hakkı tanımamızı Cenabi Hakkın bize
buyurduklarını emrettiği ve nehyettiği şeyleri kabul ederiz,bu bizi
mümin yapar, yani Cebrail a.s. ın ümmete dinini öğretmek
için gelen Cebrail a.s. ın , Peygamber efendimizin ağızlarından
çıkan,tasdikle imanı ve islamı alakadar eder bu inanır o halde
teslim olur bu kabuldür. Fakat insanın bu; ancak ve ancak,
mesuliyetini fark etmesidir bu. Yakınlık bununla sağlanmaz, yakınlık
için ne şartı vardır, hadisle birleştirelim. Tahsin şartı
vardır, Tahsin güzellemek demek, güzel görmek demek, hep
şöyle anlatıyorum, müsaadenizle Allah telala Cenabi hak bize
Namazı ihsan eylemiş, namazı ihsan eylemiş diyoruz, lisanımıza
öyle yakışıyor ki bu Namazı emretmiş bile diyemiyoruz, Namazı
ihsan eylemiş. Namazı emretmiş evet namaz var,bir kabuldür, namazı
kılıyorum bu da bir kabuldür ne güzel emretmiş demek; Tahsin
şartıdır.Bir insan Allah telalanın buyrukları
kaderi,buyrukları,emirleri ve nehiyleri hususunda; Ne güzel
emretmiş şuuruna varamıyorsa, ihsan mertebesine asla ulaşamıyor.yani
olsa da olur,olmasa da olur,bir şey olsa Hz.Cebrail a.s. İslamdan
sonra,ihsanı sormazdı.Demekki lüzumlu bir şey. Hemen tasavvufla
söylediğim cümleyi buraya bağlayım, ne güzel emretmiş
demek için, insana lazım olan şey; Allahın rızasına muvafık bir
şekilde Allahı sevmektir. İşte tasavvuf; nasıl o
çerçeveden çıkmadan Allah sevilir onu öğreten
ilmin adıdır.
Tasavvufun temelindeki aşk muhabbet olarak baktığımızda; Allah tealanın
cenabı Resule s.a.v. Efendimize indirdiği ayetlerde bu ilahi aşkı
müşade etmek icap ediyor, ama onun haricinde tezkiyeyi nefis
lazımıdır değimlidir, derahim den ille de bir delil bulmak isteyen
varsa da onuda Cenabı Hak nefsi emmare hakkında nefsi levvame hakkında,
nefsi mülhime hakkında yedi nefis hakkında ayetler olduğunu
hatırlatmak lazım.
Vahyin muhatabı akıl mıdır, gönül müdür. Buradan
yola çıkarak akıl gönül ilişkisini biraz irdelersek,
Hem temel olarak dinin kaynağı vahiydir, insanda da temel olarak bu
vahyin muhatabı kalp dir. Bu çok açıktır, daha
açıklarsak; dinin kaynağı vahiydir, insanlar kendi başlarına din
tahsis edemezler, din kuramazlar. öyle olduğu gibi, vahyin
muhatabı da kalp dir. Hemen gelelim tasavvufun tesviyeyi nefis
Tasviyeyi kalp kavramlarını bir kenara koyalım, tekrar hemen Cibril
hadisine geçelim, hemde böyle deneme yanılma metoduyla daha
yerleşsin. Allah Resulüyle Cebrail muhatap şimdi bir kere bakın
Cebrail in makamını akıl olarak görürler, Allah Resulüne
muhatap oluşu bile farklıdır. Esas muhatap o getirip götürme
meselesinde; merkez muhatap Cebrail değildir vahiy de ,kalpdir.bir kere
ayeti kerimede var, ‘’kalbi olan
için’’sonra yine birçok ayeti kerimede
gözleri kulaklarının olduğu halde,kalpleri mühürlü
oluşuna dikkat çeker,neticede aklın da bu kalbin
mühürlü oluşundan dolayı aklında beyinsel
fonksiyonlarını akli fonksiyonlarını kalp hasta olduğu
için,yapamadığı ve yine aklı selim kalbi selim in bir
şubesidir.kalbi selimle gelirsiniz kurtulursunuz der Hz. Allah, aklı
selimle demez. Peki niye akıl baliğ olanadır emir, hemen hadise
dönelim tekrar,bir daha alıyorum orayı; iman tarifinde aklı
görür müyüz Amentü billah dediğimizde akıl var
mı dır, kabullenme vardır, peki niye akıl lazımdır, Tasavvufda da akıl
makbuldür, tabi hiçbir zaman meczup lük makbul
değildir. Cazibeye kapılmak makbul değildir cazip olmak esastır. neden;
bütün öğrendiğimiz, hani konuşmanın başında
söylemiştik ya nefis sadece bizim hayvani tarafımızı
göstermez; kul olduğumuzu bizim şahsiyetimizi gösterir, işte
Tasviyeyi Teskiyeyi tahliyeyi idrak eden, islamı idrak eden bir kalp;
bunu hayata tatbike ihtiyacı vardır, hayata tatbiki olmayan bir islam;
hayata tatbiki dolayısıyla bir iman yani hayata tatbikatı olamayan bir
ihsan ki tasavvufun konusudur, asla ve asla bir ilmi hal şeklini
alamaz. Hayata tatbik etmek için hayatın gerçekleriyle
hayatın durumuyla rasyonis haliyle bunlarla baş edebilmemiz için
bize lazım olan cevherin adına akıl denir. Bunu idrak edemeyen akla,
aklı hayvani Sahibi denir. Nereden gelip gittiğini anlayan; iman ve
islamı idrak eden, ve böylece bunu hayatına tatbik etmek isteyen
insanın aklına aklı ma-at denir, insani akıl denir, sonradan Hz.
Allahın, kendi aklından ihsan ettiği peygamberler gibi çok
büyük veliler gibi ihsan ettiği lufettiği bir akıl vardır ki
Hadisi şerifte’’ ben onun gören gözü, işiten
kulağı, tutan eli söyleyen ağzı, yürüyen ayağı
olurum’’ şeklinde ifade edilen dir ki işte bu kulluğun
seyir defterinin Cenabı Hakkın bize çizdiği seyir defterinin
nihai noktasıdır, bir kul için. Ondan sonraki olan makamlar
Allaha aittir. Bir kulun bunu hayata tatbiki için akıl lazımdır.
Dolayısıyla iman da kalben inandı bu imanın gerektiği şekilde tuzaklara
kapılmamak bu iman çerçevesinde yaşamak için akıl
lazımdır.
İslam 0 inandığınız namaz vaktinizi tayin ve kaçırmamanız
için yine akıl lazımdır, İhsan Allahı görür gibi
ibadet etmekten düşmemek için size bir akıl lazımdır.
Uyanmış bir kalbin, beraber iştirakiyle, ortaklaşa beraber atbaşı gibi
gittiği akıl ve kalbe muhtaç olduğumuz için, ve bunu cem
ettiği içinde Allah Resulü s.a.v. Efendimizin getirdiği
beyan ettiği mükemmel ve mükamil olan hale İslam, ve bu
yaşama haline de sıratı müstakim üzere olmak diyoruz.
Akılsız gönül meczup mu olur hocam, gönülsüz akıl haddimi aşar.
Gönülsüz akıl kafir mesabesindedir, nereye tecavüz
ettiğini bilmez, bazen ibadet ediyorum zannıyla Allaha aleni şirk bile
koşabilir. Rehbersiz kalmıştır ışıksız kalmıştır.
Akılsız gönülde meczul olur o da caiz değildir.
İnsan olmaya karar verdiğimiz andan itibaren bize hitabeden Kitabullah vardır ve örnek olan Resurullah vardır.
Şeriat, Tarikat, hakikat ve marifeti şöyle formülüze
etmişler formül bile demek doğru değildir. İlişkilendirmişler.
Şeriat; Kavli Muhammedi, Allah Resulünün kavilleri,
Tarikat; Fili Muhammedi, tatbikatında var, Allah Resulünün,
mesela tasavvuf terbiyesi deriz tarikat terbiyesi deriz, bir çok
şeye bakarız bazen deriz ki şu Müşdin terbiyesi nerde var dinde
var mı deriz. Hemen açmak için söylüyorum, bir
daha ömür verir mi Hz. Allah bilemiyorum. Mesela iki cihan
serveri s.a.v. Efendimiz; Ölmek üzere olan bir kişi şehadet
getiremiyor ve canını veremiyor, Anne hakkı olduğunu fark edince ne
yapıyor iki cihan serveri Efendimiz; çalı çırpı toplayın
yakacağız diyor, ama yakmıyor, Anne hakkını helal ediyor. Sözde
yok bu. Fakat fili peygamberiyede terbiye etme metodu var tarikat. Peki
diyorlar ki hakikat hali Muhammedi. Peki marifet; sırrı Muhammedi
diyorlar. Değil bırakın dinde var mı dır yok mu dur diye konuşmayı,
Tasavvufun bütün merhaleleri, şeriat tarikat hakikat marifet
denilen ve hatta kurbiyet diye devam eden, bütün bu hepsi Hz.
Muhammed Mustafa da cem olmuştur. Bir insan Allah Resulünün
Haliyle filiyle kavliyle sırrıyla münaki olmadan ne bir seyrü
süluk yapması ne kendi seyir defterini tutması imkânı
yoktur.
Tasavvuf ihsanın hayata tatbikidir.
Aşk neye denir
Nefiste zuhur eden hasıl olan muhabbete şehvet denir, Ruhta hasıl olan
muhabbete aşk denir. Dolayısıyla ruhta hasıl olan muhabbet; bizi kendi
benliğimizden, ben dediğiniz şeylerden soyar, O diyecek hale getirir. O
diyecek hale getirmeyen bir aşk ibadet Allah katında da insanlar
katında da muteber değildir muhakkak kopmaya fani olmaya
mahkûmdur.
İnsanı da kendi benliğinden soyan şeye mana denir. İnsan kendi
benliğinden soyunmadan mana sahibi olamaz. Mesela namaz manalı bir
harekettir. Riya ile kıldığınızda manası kalmaz. Namazın şekli kalır.
İşte insana bu mana hakim olarak yaşamayı dışardan telkinle değil;
içerdeki cevherle yaptıran uyanan enerjinin adına aşk denir.
Tasavvufun özü Allaha yaklaşmaktır. Sadece Allahı
kastetmektir, Cenabı Hakkın haricinde ayak bağı olabilecek şeylerden
teker teker temizlenmektir, fakat bunu yaparken bulunduğunuz konumda
Dünyada hangi şekildeyseniz, Dünya demeyelim hangi
ortamdaysanız, o ortamı Allahın sizden beklediği şartları yerine
getirerek yaşama halidir tasavvuf.
M.Fatih Çıtlak Hoca efendinin sohbetinden Ramazan Kalaycı (tevhit06) tarafından derlenmiştir.
ALINTI.
(Fatih ÇITLAK Hoca Efendinin Radyoda yayınlanan, sohbetini bilgisayara yazdım ve sizinle paylaşmak istedim)
Tavsiyeyi kalp, tezkiyeyi nefis, tahliyeyi ruh Demişler
Tasavvuf saflaşmaksa, öze varmaksa, kelime manası olarak, saflığın
ölçüsü bu saflıktan elde edilmesi gereken murad
edilen şey nedir,
Biz ruhlar aleminden, çok güzel bir şekilde cenabı hakka
söz vererek, ruhlarımızla söz vererek, Cesedimize
bürünerek neticede bu imtihan haneye geldik. Allah telaya
yakını kesbetmek için geldik, sadece ibadet yatıp kalkmak
değildir, ibadet bir idrak işidir, idrak niyeti getirir, niyet
beraberinde ameli getirir, o amelle o şura o idrake vardığınızda, onun
adına ibadet; onu yapan insana da abd, kul denir.
Dolayısıyla bizim hakkıyla kul olmamız için, yani elimizden
geldiği kadar, yoksa Allaha hakkıyla kul olunmaz, fakat hakkıyla kul
olmamız için, bize engel olabilecek şeyler, bu ayağımıza
dolanacak şeyler, veya müfredatta karşımıza çıkacak şeyleri
iyi öğrenmemiz lazım, bunlardan bir tanesi nedir mesul olduğumuz
hem bizim hayvaniyet derekelerine düşmememiz için, ama
hemde bizim, insanı sahsiyetimiz ve çehremiz olan nefsimiz var.
Bu nefis ruhumuza bir perde olmuş, kalp denilen cevherde bunun
içerisine konulmuş, bu nefsin tezkiyesi lazım. Yani
Dünyanın getirdiği bu aşağılık istan dediğimiz yerin getirdiği
halden, bulaşmayacak ve kirlenmeyecek bir hale bürünmesi
lazım. Buna gayret etme hali,
Tasviyeyi kalp ne; böyle bir nefsin içerisinde, o nefsi
sevki idare eden,ve dolayısıyla kirlenmekten kendisini muhafaza edecek
olan bu kalp, nazargahi ilahi olduğu için, cenabı Hakkın nazar
ettiği yegane yerin insanın kalbi olarak beyan ettiği için, bu
kalbin masiva dediğimiz, Allahdan gayri olan şeylerden temizlenmesi
lazım. İşde buda bir saflaşma metodu, yani nefsi; kalbe herhangi bir
pislik bulaştırmayacak şekle getirmek, yani ibadette ağarlık
vermeyecek, ibadete sevk edecek bir hale getirmek. Teskiyeyi nefis,
saflaşması öze vakıf olması, ve cenabı hakkın
özümüzde bize, nazargah olarak ihsan ettiği kalbin,
temizlenmeside yine bir tasviye ve yine bir tasavvuf işi. Tasavvufun
özü temizlenmek.
Peki tahliyeyi ruh ne; Bizde müteaddit ruhlar var, yani bir tane
ruh zannedilir o, bir çok ruh vardır.Ruhu cemadat vardır, ruhu
nebadat vardır, ruhu hayvanat vardır,ruhu insani vardır,ruhu sultani
vardır,ruhu sır vardır,ruhu sırrur sır vardır,birde ruhu izafi
vardır.İşte ruhun hayvanat kısmını geçtik yani dünyadan
zevk alan vs. yapan , bitkilerle madenlerle,camadatla hayvanatla ortak
olan telezüzümüzü yaşadığımız ruhtan geçtik
ama bizim, nereden gelip nereye gittiğimizi idrak etmeye, vesile
olacak, cenabı hakkın bize ihsan ettiği bir ruh var. Bu ruhun rahat
hareket edebilmesi, geldiği yeri özleyerek, sahibini oraya doğru
çekmesi, ruh ma-al ceset olarak, kullukda müdavim olması,
ruh ma-al ceset oduktan sonra, tasviye edilmiş bir kalbin imametinde,
yürümesine insanı kamil yolunda, yürümek bir
seyrü sülük ,işte bu seyri sulük, ummanda bir seyir
defteri diyoruz.
Mesela her akşam muhasebeyi nefis bir seyir defteridir. ve amel
defterinizi tamamen açılmadan evvel sizin açmanız
bulmanız demektir. Neticede tasavvuf; muhasebeyi nefsi aşkla yapabilme
hali. her şey taklitle başlar bu sahanın da bidayetinde ilim vardır,
ilimsiz, idraksiz, amelsiz ve ihlazsız tasavvuf
düşünülemez.
Şeriat tasavvuf ilişkisi meşhur bir hadisi şerif var, Cibril hadisi
şerifi diye geçer,Cebrail a.s. Peygamber efendimize gelerek
önce imanı sonra islamı soruyor dinleyip tasdik ettikten sonra
daha sonrada İhsanı soruyor,İhsan nedir, Önce biz şunu anlayalım
imandan sonra islamı zikretmesinden daha tabi bir şey yoktur deriz o
bizim zihnimize yerleşmiştir. İslamdan sonrada İhsanın zikredilmesinde
de bir acayiplik yok o kadar normal bir şey demekki bu ve elzem vede
lüzumlu. İhsanı anlatırken iki cihan severi efendimiz,
‘’Allahı görürcesine ibadet
etmektir’’ buyuruyor.Bu ne demektir
kurbiyettir,yaklaşmaktır. Ve rahmetellil alemin olması hasabiyle,
ihsanın en asgari mertebesini hiç olmazsa hal olarak
yaşayamıyorsan bile idrak noktasında şöyle olmandır diyerek bize o
rahmetinden bir nasip bir nebzecik olsun nefes almamız için
ikram etmiştir Allah Resulü ne buyuruyor sen onu görmesende o
seni görüyor. En asgari olabilecek sayılabilecek idrak
seviyesi ihsanda budur. ama ilk söylenen söze bakılırsa,
saadetle buyurdukları söze bakılırsa, İhsan mertebesi; Allahı
görürcesine ibadet etmektir.
Emirler karşısında iki tane halimiz vardır bizim, Allah tealaya itaat
ederken iki yönümüz vardır, biz müminsek bir
Allahın bize buyurduğu Cenabi Hakkı tanımamızı Cenabi Hakkın bize
buyurduklarını emrettiği ve nehyettiği şeyleri kabul ederiz,bu bizi
mümin yapar, yani Cebrail a.s. ın ümmete dinini öğretmek
için gelen Cebrail a.s. ın , Peygamber efendimizin ağızlarından
çıkan,tasdikle imanı ve islamı alakadar eder bu inanır o halde
teslim olur bu kabuldür. Fakat insanın bu; ancak ve ancak,
mesuliyetini fark etmesidir bu. Yakınlık bununla sağlanmaz, yakınlık
için ne şartı vardır, hadisle birleştirelim. Tahsin şartı
vardır, Tahsin güzellemek demek, güzel görmek demek, hep
şöyle anlatıyorum, müsaadenizle Allah telala Cenabi hak bize
Namazı ihsan eylemiş, namazı ihsan eylemiş diyoruz, lisanımıza
öyle yakışıyor ki bu Namazı emretmiş bile diyemiyoruz, Namazı
ihsan eylemiş. Namazı emretmiş evet namaz var,bir kabuldür, namazı
kılıyorum bu da bir kabuldür ne güzel emretmiş demek; Tahsin
şartıdır.Bir insan Allah telalanın buyrukları
kaderi,buyrukları,emirleri ve nehiyleri hususunda; Ne güzel
emretmiş şuuruna varamıyorsa, ihsan mertebesine asla ulaşamıyor.yani
olsa da olur,olmasa da olur,bir şey olsa Hz.Cebrail a.s. İslamdan
sonra,ihsanı sormazdı.Demekki lüzumlu bir şey. Hemen tasavvufla
söylediğim cümleyi buraya bağlayım, ne güzel emretmiş
demek için, insana lazım olan şey; Allahın rızasına muvafık bir
şekilde Allahı sevmektir. İşte tasavvuf; nasıl o
çerçeveden çıkmadan Allah sevilir onu öğreten
ilmin adıdır.
Tasavvufun temelindeki aşk muhabbet olarak baktığımızda; Allah tealanın
cenabı Resule s.a.v. Efendimize indirdiği ayetlerde bu ilahi aşkı
müşade etmek icap ediyor, ama onun haricinde tezkiyeyi nefis
lazımıdır değimlidir, derahim den ille de bir delil bulmak isteyen
varsa da onuda Cenabı Hak nefsi emmare hakkında nefsi levvame hakkında,
nefsi mülhime hakkında yedi nefis hakkında ayetler olduğunu
hatırlatmak lazım.
Vahyin muhatabı akıl mıdır, gönül müdür. Buradan
yola çıkarak akıl gönül ilişkisini biraz irdelersek,
Hem temel olarak dinin kaynağı vahiydir, insanda da temel olarak bu
vahyin muhatabı kalp dir. Bu çok açıktır, daha
açıklarsak; dinin kaynağı vahiydir, insanlar kendi başlarına din
tahsis edemezler, din kuramazlar. öyle olduğu gibi, vahyin
muhatabı da kalp dir. Hemen gelelim tasavvufun tesviyeyi nefis
Tasviyeyi kalp kavramlarını bir kenara koyalım, tekrar hemen Cibril
hadisine geçelim, hemde böyle deneme yanılma metoduyla daha
yerleşsin. Allah Resulüyle Cebrail muhatap şimdi bir kere bakın
Cebrail in makamını akıl olarak görürler, Allah Resulüne
muhatap oluşu bile farklıdır. Esas muhatap o getirip götürme
meselesinde; merkez muhatap Cebrail değildir vahiy de ,kalpdir.bir kere
ayeti kerimede var, ‘’kalbi olan
için’’sonra yine birçok ayeti kerimede
gözleri kulaklarının olduğu halde,kalpleri mühürlü
oluşuna dikkat çeker,neticede aklın da bu kalbin
mühürlü oluşundan dolayı aklında beyinsel
fonksiyonlarını akli fonksiyonlarını kalp hasta olduğu
için,yapamadığı ve yine aklı selim kalbi selim in bir
şubesidir.kalbi selimle gelirsiniz kurtulursunuz der Hz. Allah, aklı
selimle demez. Peki niye akıl baliğ olanadır emir, hemen hadise
dönelim tekrar,bir daha alıyorum orayı; iman tarifinde aklı
görür müyüz Amentü billah dediğimizde akıl var
mı dır, kabullenme vardır, peki niye akıl lazımdır, Tasavvufda da akıl
makbuldür, tabi hiçbir zaman meczup lük makbul
değildir. Cazibeye kapılmak makbul değildir cazip olmak esastır. neden;
bütün öğrendiğimiz, hani konuşmanın başında
söylemiştik ya nefis sadece bizim hayvani tarafımızı
göstermez; kul olduğumuzu bizim şahsiyetimizi gösterir, işte
Tasviyeyi Teskiyeyi tahliyeyi idrak eden, islamı idrak eden bir kalp;
bunu hayata tatbike ihtiyacı vardır, hayata tatbiki olmayan bir islam;
hayata tatbiki dolayısıyla bir iman yani hayata tatbikatı olamayan bir
ihsan ki tasavvufun konusudur, asla ve asla bir ilmi hal şeklini
alamaz. Hayata tatbik etmek için hayatın gerçekleriyle
hayatın durumuyla rasyonis haliyle bunlarla baş edebilmemiz için
bize lazım olan cevherin adına akıl denir. Bunu idrak edemeyen akla,
aklı hayvani Sahibi denir. Nereden gelip gittiğini anlayan; iman ve
islamı idrak eden, ve böylece bunu hayatına tatbik etmek isteyen
insanın aklına aklı ma-at denir, insani akıl denir, sonradan Hz.
Allahın, kendi aklından ihsan ettiği peygamberler gibi çok
büyük veliler gibi ihsan ettiği lufettiği bir akıl vardır ki
Hadisi şerifte’’ ben onun gören gözü, işiten
kulağı, tutan eli söyleyen ağzı, yürüyen ayağı
olurum’’ şeklinde ifade edilen dir ki işte bu kulluğun
seyir defterinin Cenabı Hakkın bize çizdiği seyir defterinin
nihai noktasıdır, bir kul için. Ondan sonraki olan makamlar
Allaha aittir. Bir kulun bunu hayata tatbiki için akıl lazımdır.
Dolayısıyla iman da kalben inandı bu imanın gerektiği şekilde tuzaklara
kapılmamak bu iman çerçevesinde yaşamak için akıl
lazımdır.
İslam 0 inandığınız namaz vaktinizi tayin ve kaçırmamanız
için yine akıl lazımdır, İhsan Allahı görür gibi
ibadet etmekten düşmemek için size bir akıl lazımdır.
Uyanmış bir kalbin, beraber iştirakiyle, ortaklaşa beraber atbaşı gibi
gittiği akıl ve kalbe muhtaç olduğumuz için, ve bunu cem
ettiği içinde Allah Resulü s.a.v. Efendimizin getirdiği
beyan ettiği mükemmel ve mükamil olan hale İslam, ve bu
yaşama haline de sıratı müstakim üzere olmak diyoruz.
Akılsız gönül meczup mu olur hocam, gönülsüz akıl haddimi aşar.
Gönülsüz akıl kafir mesabesindedir, nereye tecavüz
ettiğini bilmez, bazen ibadet ediyorum zannıyla Allaha aleni şirk bile
koşabilir. Rehbersiz kalmıştır ışıksız kalmıştır.
Akılsız gönülde meczul olur o da caiz değildir.
İnsan olmaya karar verdiğimiz andan itibaren bize hitabeden Kitabullah vardır ve örnek olan Resurullah vardır.
Şeriat, Tarikat, hakikat ve marifeti şöyle formülüze
etmişler formül bile demek doğru değildir. İlişkilendirmişler.
Şeriat; Kavli Muhammedi, Allah Resulünün kavilleri,
Tarikat; Fili Muhammedi, tatbikatında var, Allah Resulünün,
mesela tasavvuf terbiyesi deriz tarikat terbiyesi deriz, bir çok
şeye bakarız bazen deriz ki şu Müşdin terbiyesi nerde var dinde
var mı deriz. Hemen açmak için söylüyorum, bir
daha ömür verir mi Hz. Allah bilemiyorum. Mesela iki cihan
serveri s.a.v. Efendimiz; Ölmek üzere olan bir kişi şehadet
getiremiyor ve canını veremiyor, Anne hakkı olduğunu fark edince ne
yapıyor iki cihan serveri Efendimiz; çalı çırpı toplayın
yakacağız diyor, ama yakmıyor, Anne hakkını helal ediyor. Sözde
yok bu. Fakat fili peygamberiyede terbiye etme metodu var tarikat. Peki
diyorlar ki hakikat hali Muhammedi. Peki marifet; sırrı Muhammedi
diyorlar. Değil bırakın dinde var mı dır yok mu dur diye konuşmayı,
Tasavvufun bütün merhaleleri, şeriat tarikat hakikat marifet
denilen ve hatta kurbiyet diye devam eden, bütün bu hepsi Hz.
Muhammed Mustafa da cem olmuştur. Bir insan Allah Resulünün
Haliyle filiyle kavliyle sırrıyla münaki olmadan ne bir seyrü
süluk yapması ne kendi seyir defterini tutması imkânı
yoktur.
Tasavvuf ihsanın hayata tatbikidir.
Aşk neye denir
Nefiste zuhur eden hasıl olan muhabbete şehvet denir, Ruhta hasıl olan
muhabbete aşk denir. Dolayısıyla ruhta hasıl olan muhabbet; bizi kendi
benliğimizden, ben dediğiniz şeylerden soyar, O diyecek hale getirir. O
diyecek hale getirmeyen bir aşk ibadet Allah katında da insanlar
katında da muteber değildir muhakkak kopmaya fani olmaya
mahkûmdur.
İnsanı da kendi benliğinden soyan şeye mana denir. İnsan kendi
benliğinden soyunmadan mana sahibi olamaz. Mesela namaz manalı bir
harekettir. Riya ile kıldığınızda manası kalmaz. Namazın şekli kalır.
İşte insana bu mana hakim olarak yaşamayı dışardan telkinle değil;
içerdeki cevherle yaptıran uyanan enerjinin adına aşk denir.
Tasavvufun özü Allaha yaklaşmaktır. Sadece Allahı
kastetmektir, Cenabı Hakkın haricinde ayak bağı olabilecek şeylerden
teker teker temizlenmektir, fakat bunu yaparken bulunduğunuz konumda
Dünyada hangi şekildeyseniz, Dünya demeyelim hangi
ortamdaysanız, o ortamı Allahın sizden beklediği şartları yerine
getirerek yaşama halidir tasavvuf.
M.Fatih Çıtlak Hoca efendinin sohbetinden Ramazan Kalaycı (tevhit06) tarafından derlenmiştir.
ALINTI.