.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Tasavvuf Nedir Nasıl Anlamak Lazımdır

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Tasavvuf Nedir Nasıl Anlamak Lazımdır Empty Tasavvuf Nedir Nasıl Anlamak Lazımdır

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Mart 28, 2009 6:01 pm

    Tasavvuf nedir nasıl anlamak lazımdır
    (Fatih ÇITLAK Hoca Efendinin Radyoda yayınlanan, sohbetini bilgisayara yazdım ve sizinle paylaşmak istedim)

    Tavsiyeyi kalp, tezkiyeyi nefis, tahliyeyi ruh Demişler
    Tasavvuf saflaşmaksa, öze varmaksa, kelime manası olarak, saflığın
    ölçüsü bu saflıktan elde edilmesi gereken murad
    edilen şey nedir,
    Biz ruhlar aleminden, çok güzel bir şekilde cenabı hakka
    söz vererek, ruhlarımızla söz vererek, Cesedimize
    bürünerek neticede bu imtihan haneye geldik. Allah telaya
    yakını kesbetmek için geldik, sadece ibadet yatıp kalkmak
    değildir, ibadet bir idrak işidir, idrak niyeti getirir, niyet
    beraberinde ameli getirir, o amelle o şura o idrake vardığınızda, onun
    adına ibadet; onu yapan insana da abd, kul denir.
    Dolayısıyla bizim hakkıyla kul olmamız için, yani elimizden
    geldiği kadar, yoksa Allaha hakkıyla kul olunmaz, fakat hakkıyla kul
    olmamız için, bize engel olabilecek şeyler, bu ayağımıza
    dolanacak şeyler, veya müfredatta karşımıza çıkacak şeyleri
    iyi öğrenmemiz lazım, bunlardan bir tanesi nedir mesul olduğumuz
    hem bizim hayvaniyet derekelerine düşmememiz için, ama
    hemde bizim, insanı sahsiyetimiz ve çehremiz olan nefsimiz var.
    Bu nefis ruhumuza bir perde olmuş, kalp denilen cevherde bunun
    içerisine konulmuş, bu nefsin tezkiyesi lazım. Yani
    Dünyanın getirdiği bu aşağılık istan dediğimiz yerin getirdiği
    halden, bulaşmayacak ve kirlenmeyecek bir hale bürünmesi
    lazım. Buna gayret etme hali,

    Tasviyeyi kalp ne; böyle bir nefsin içerisinde, o nefsi
    sevki idare eden,ve dolayısıyla kirlenmekten kendisini muhafaza edecek
    olan bu kalp, nazargahi ilahi olduğu için, cenabı Hakkın nazar
    ettiği yegane yerin insanın kalbi olarak beyan ettiği için, bu
    kalbin masiva dediğimiz, Allahdan gayri olan şeylerden temizlenmesi
    lazım. İşde buda bir saflaşma metodu, yani nefsi; kalbe herhangi bir
    pislik bulaştırmayacak şekle getirmek, yani ibadette ağarlık
    vermeyecek, ibadete sevk edecek bir hale getirmek. Teskiyeyi nefis,
    saflaşması öze vakıf olması, ve cenabı hakkın
    özümüzde bize, nazargah olarak ihsan ettiği kalbin,
    temizlenmeside yine bir tasviye ve yine bir tasavvuf işi. Tasavvufun
    özü temizlenmek.

    Peki tahliyeyi ruh ne; Bizde müteaddit ruhlar var, yani bir tane
    ruh zannedilir o, bir çok ruh vardır.Ruhu cemadat vardır, ruhu
    nebadat vardır, ruhu hayvanat vardır,ruhu insani vardır,ruhu sultani
    vardır,ruhu sır vardır,ruhu sırrur sır vardır,birde ruhu izafi
    vardır.İşte ruhun hayvanat kısmını geçtik yani dünyadan
    zevk alan vs. yapan , bitkilerle madenlerle,camadatla hayvanatla ortak
    olan telezüzümüzü yaşadığımız ruhtan geçtik
    ama bizim, nereden gelip nereye gittiğimizi idrak etmeye, vesile
    olacak, cenabı hakkın bize ihsan ettiği bir ruh var. Bu ruhun rahat
    hareket edebilmesi, geldiği yeri özleyerek, sahibini oraya doğru
    çekmesi, ruh ma-al ceset olarak, kullukda müdavim olması,
    ruh ma-al ceset oduktan sonra, tasviye edilmiş bir kalbin imametinde,
    yürümesine insanı kamil yolunda, yürümek bir
    seyrü sülük ,işte bu seyri sulük, ummanda bir seyir
    defteri diyoruz.
    Mesela her akşam muhasebeyi nefis bir seyir defteridir. ve amel
    defterinizi tamamen açılmadan evvel sizin açmanız
    bulmanız demektir. Neticede tasavvuf; muhasebeyi nefsi aşkla yapabilme
    hali. her şey taklitle başlar bu sahanın da bidayetinde ilim vardır,
    ilimsiz, idraksiz, amelsiz ve ihlazsız tasavvuf
    düşünülemez.

    Şeriat tasavvuf ilişkisi meşhur bir hadisi şerif var, Cibril hadisi
    şerifi diye geçer,Cebrail a.s. Peygamber efendimize gelerek
    önce imanı sonra islamı soruyor dinleyip tasdik ettikten sonra
    daha sonrada İhsanı soruyor,İhsan nedir, Önce biz şunu anlayalım
    imandan sonra islamı zikretmesinden daha tabi bir şey yoktur deriz o
    bizim zihnimize yerleşmiştir. İslamdan sonrada İhsanın zikredilmesinde
    de bir acayiplik yok o kadar normal bir şey demekki bu ve elzem vede
    lüzumlu. İhsanı anlatırken iki cihan severi efendimiz,
    ‘’Allahı görürcesine ibadet
    etmektir’’ buyuruyor.Bu ne demektir
    kurbiyettir,yaklaşmaktır. Ve rahmetellil alemin olması hasabiyle,
    ihsanın en asgari mertebesini hiç olmazsa hal olarak
    yaşayamıyorsan bile idrak noktasında şöyle olmandır diyerek bize o
    rahmetinden bir nasip bir nebzecik olsun nefes almamız için
    ikram etmiştir Allah Resulü ne buyuruyor sen onu görmesende o
    seni görüyor. En asgari olabilecek sayılabilecek idrak
    seviyesi ihsanda budur. ama ilk söylenen söze bakılırsa,
    saadetle buyurdukları söze bakılırsa, İhsan mertebesi; Allahı
    görürcesine ibadet etmektir.
    Emirler karşısında iki tane halimiz vardır bizim, Allah tealaya itaat
    ederken iki yönümüz vardır, biz müminsek bir
    Allahın bize buyurduğu Cenabi Hakkı tanımamızı Cenabi Hakkın bize
    buyurduklarını emrettiği ve nehyettiği şeyleri kabul ederiz,bu bizi
    mümin yapar, yani Cebrail a.s. ın ümmete dinini öğretmek
    için gelen Cebrail a.s. ın , Peygamber efendimizin ağızlarından
    çıkan,tasdikle imanı ve islamı alakadar eder bu inanır o halde
    teslim olur bu kabuldür. Fakat insanın bu; ancak ve ancak,
    mesuliyetini fark etmesidir bu. Yakınlık bununla sağlanmaz, yakınlık
    için ne şartı vardır, hadisle birleştirelim. Tahsin şartı
    vardır, Tahsin güzellemek demek, güzel görmek demek, hep
    şöyle anlatıyorum, müsaadenizle Allah telala Cenabi hak bize
    Namazı ihsan eylemiş, namazı ihsan eylemiş diyoruz, lisanımıza
    öyle yakışıyor ki bu Namazı emretmiş bile diyemiyoruz, Namazı
    ihsan eylemiş. Namazı emretmiş evet namaz var,bir kabuldür, namazı
    kılıyorum bu da bir kabuldür ne güzel emretmiş demek; Tahsin
    şartıdır.Bir insan Allah telalanın buyrukları
    kaderi,buyrukları,emirleri ve nehiyleri hususunda; Ne güzel
    emretmiş şuuruna varamıyorsa, ihsan mertebesine asla ulaşamıyor.yani
    olsa da olur,olmasa da olur,bir şey olsa Hz.Cebrail a.s. İslamdan
    sonra,ihsanı sormazdı.Demekki lüzumlu bir şey. Hemen tasavvufla
    söylediğim cümleyi buraya bağlayım, ne güzel emretmiş
    demek için, insana lazım olan şey; Allahın rızasına muvafık bir
    şekilde Allahı sevmektir. İşte tasavvuf; nasıl o
    çerçeveden çıkmadan Allah sevilir onu öğreten
    ilmin adıdır.

    Tasavvufun temelindeki aşk muhabbet olarak baktığımızda; Allah tealanın
    cenabı Resule s.a.v. Efendimize indirdiği ayetlerde bu ilahi aşkı
    müşade etmek icap ediyor, ama onun haricinde tezkiyeyi nefis
    lazımıdır değimlidir, derahim den ille de bir delil bulmak isteyen
    varsa da onuda Cenabı Hak nefsi emmare hakkında nefsi levvame hakkında,
    nefsi mülhime hakkında yedi nefis hakkında ayetler olduğunu
    hatırlatmak lazım.
    Vahyin muhatabı akıl mıdır, gönül müdür. Buradan
    yola çıkarak akıl gönül ilişkisini biraz irdelersek,
    Hem temel olarak dinin kaynağı vahiydir, insanda da temel olarak bu
    vahyin muhatabı kalp dir. Bu çok açıktır, daha
    açıklarsak; dinin kaynağı vahiydir, insanlar kendi başlarına din
    tahsis edemezler, din kuramazlar. öyle olduğu gibi, vahyin
    muhatabı da kalp dir. Hemen gelelim tasavvufun tesviyeyi nefis
    Tasviyeyi kalp kavramlarını bir kenara koyalım, tekrar hemen Cibril
    hadisine geçelim, hemde böyle deneme yanılma metoduyla daha
    yerleşsin. Allah Resulüyle Cebrail muhatap şimdi bir kere bakın
    Cebrail in makamını akıl olarak görürler, Allah Resulüne
    muhatap oluşu bile farklıdır. Esas muhatap o getirip götürme
    meselesinde; merkez muhatap Cebrail değildir vahiy de ,kalpdir.bir kere
    ayeti kerimede var, ‘’kalbi olan
    için’’sonra yine birçok ayeti kerimede
    gözleri kulaklarının olduğu halde,kalpleri mühürlü
    oluşuna dikkat çeker,neticede aklın da bu kalbin
    mühürlü oluşundan dolayı aklında beyinsel
    fonksiyonlarını akli fonksiyonlarını kalp hasta olduğu
    için,yapamadığı ve yine aklı selim kalbi selim in bir
    şubesidir.kalbi selimle gelirsiniz kurtulursunuz der Hz. Allah, aklı
    selimle demez. Peki niye akıl baliğ olanadır emir, hemen hadise
    dönelim tekrar,bir daha alıyorum orayı; iman tarifinde aklı
    görür müyüz Amentü billah dediğimizde akıl var
    mı dır, kabullenme vardır, peki niye akıl lazımdır, Tasavvufda da akıl
    makbuldür, tabi hiçbir zaman meczup lük makbul
    değildir. Cazibeye kapılmak makbul değildir cazip olmak esastır. neden;
    bütün öğrendiğimiz, hani konuşmanın başında
    söylemiştik ya nefis sadece bizim hayvani tarafımızı
    göstermez; kul olduğumuzu bizim şahsiyetimizi gösterir, işte
    Tasviyeyi Teskiyeyi tahliyeyi idrak eden, islamı idrak eden bir kalp;
    bunu hayata tatbike ihtiyacı vardır, hayata tatbiki olmayan bir islam;
    hayata tatbiki dolayısıyla bir iman yani hayata tatbikatı olamayan bir
    ihsan ki tasavvufun konusudur, asla ve asla bir ilmi hal şeklini
    alamaz. Hayata tatbik etmek için hayatın gerçekleriyle
    hayatın durumuyla rasyonis haliyle bunlarla baş edebilmemiz için
    bize lazım olan cevherin adına akıl denir. Bunu idrak edemeyen akla,
    aklı hayvani Sahibi denir. Nereden gelip gittiğini anlayan; iman ve
    islamı idrak eden, ve böylece bunu hayatına tatbik etmek isteyen
    insanın aklına aklı ma-at denir, insani akıl denir, sonradan Hz.
    Allahın, kendi aklından ihsan ettiği peygamberler gibi çok
    büyük veliler gibi ihsan ettiği lufettiği bir akıl vardır ki
    Hadisi şerifte’’ ben onun gören gözü, işiten
    kulağı, tutan eli söyleyen ağzı, yürüyen ayağı
    olurum’’ şeklinde ifade edilen dir ki işte bu kulluğun
    seyir defterinin Cenabı Hakkın bize çizdiği seyir defterinin
    nihai noktasıdır, bir kul için. Ondan sonraki olan makamlar
    Allaha aittir. Bir kulun bunu hayata tatbiki için akıl lazımdır.
    Dolayısıyla iman da kalben inandı bu imanın gerektiği şekilde tuzaklara
    kapılmamak bu iman çerçevesinde yaşamak için akıl
    lazımdır.
    İslam 0 inandığınız namaz vaktinizi tayin ve kaçırmamanız
    için yine akıl lazımdır, İhsan Allahı görür gibi
    ibadet etmekten düşmemek için size bir akıl lazımdır.
    Uyanmış bir kalbin, beraber iştirakiyle, ortaklaşa beraber atbaşı gibi
    gittiği akıl ve kalbe muhtaç olduğumuz için, ve bunu cem
    ettiği içinde Allah Resulü s.a.v. Efendimizin getirdiği
    beyan ettiği mükemmel ve mükamil olan hale İslam, ve bu
    yaşama haline de sıratı müstakim üzere olmak diyoruz.
    Akılsız gönül meczup mu olur hocam, gönülsüz akıl haddimi aşar.
    Gönülsüz akıl kafir mesabesindedir, nereye tecavüz
    ettiğini bilmez, bazen ibadet ediyorum zannıyla Allaha aleni şirk bile
    koşabilir. Rehbersiz kalmıştır ışıksız kalmıştır.
    Akılsız gönülde meczul olur o da caiz değildir.
    İnsan olmaya karar verdiğimiz andan itibaren bize hitabeden Kitabullah vardır ve örnek olan Resurullah vardır.
    Şeriat, Tarikat, hakikat ve marifeti şöyle formülüze
    etmişler formül bile demek doğru değildir. İlişkilendirmişler.
    Şeriat; Kavli Muhammedi, Allah Resulünün kavilleri,
    Tarikat; Fili Muhammedi, tatbikatında var, Allah Resulünün,
    mesela tasavvuf terbiyesi deriz tarikat terbiyesi deriz, bir çok
    şeye bakarız bazen deriz ki şu Müşdin terbiyesi nerde var dinde
    var mı deriz. Hemen açmak için söylüyorum, bir
    daha ömür verir mi Hz. Allah bilemiyorum. Mesela iki cihan
    serveri s.a.v. Efendimiz; Ölmek üzere olan bir kişi şehadet
    getiremiyor ve canını veremiyor, Anne hakkı olduğunu fark edince ne
    yapıyor iki cihan serveri Efendimiz; çalı çırpı toplayın
    yakacağız diyor, ama yakmıyor, Anne hakkını helal ediyor. Sözde
    yok bu. Fakat fili peygamberiyede terbiye etme metodu var tarikat. Peki
    diyorlar ki hakikat hali Muhammedi. Peki marifet; sırrı Muhammedi
    diyorlar. Değil bırakın dinde var mı dır yok mu dur diye konuşmayı,
    Tasavvufun bütün merhaleleri, şeriat tarikat hakikat marifet
    denilen ve hatta kurbiyet diye devam eden, bütün bu hepsi Hz.
    Muhammed Mustafa da cem olmuştur. Bir insan Allah Resulünün
    Haliyle filiyle kavliyle sırrıyla münaki olmadan ne bir seyrü
    süluk yapması ne kendi seyir defterini tutması imkânı
    yoktur.
    Tasavvuf ihsanın hayata tatbikidir.
    Aşk neye denir
    Nefiste zuhur eden hasıl olan muhabbete şehvet denir, Ruhta hasıl olan
    muhabbete aşk denir. Dolayısıyla ruhta hasıl olan muhabbet; bizi kendi
    benliğimizden, ben dediğiniz şeylerden soyar, O diyecek hale getirir. O
    diyecek hale getirmeyen bir aşk ibadet Allah katında da insanlar
    katında da muteber değildir muhakkak kopmaya fani olmaya
    mahkûmdur.

    İnsanı da kendi benliğinden soyan şeye mana denir. İnsan kendi
    benliğinden soyunmadan mana sahibi olamaz. Mesela namaz manalı bir
    harekettir. Riya ile kıldığınızda manası kalmaz. Namazın şekli kalır.
    İşte insana bu mana hakim olarak yaşamayı dışardan telkinle değil;
    içerdeki cevherle yaptıran uyanan enerjinin adına aşk denir.

    Tasavvufun özü Allaha yaklaşmaktır. Sadece Allahı
    kastetmektir, Cenabı Hakkın haricinde ayak bağı olabilecek şeylerden
    teker teker temizlenmektir, fakat bunu yaparken bulunduğunuz konumda
    Dünyada hangi şekildeyseniz, Dünya demeyelim hangi
    ortamdaysanız, o ortamı Allahın sizden beklediği şartları yerine
    getirerek yaşama halidir tasavvuf.

    M.Fatih Çıtlak Hoca efendinin sohbetinden Ramazan Kalaycı (tevhit06) tarafından derlenmiştir.

    ALINTI.

      Forum Saati Cuma Mayıs 31, 2024 7:30 am