.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Peygamberlerimiz

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:44 pm

    Hz. Eyüp Peygamber
    İnsanın başına gelenlere karşı sabırlı olması çok önemli
    bir Müslüman özelliğidir. Hz. Eyüp kendisine
    çok sıkıntı veren bir hastalıkla denenmiştir. Ama Eyüp
    Peygamber hastalığının geçmesi için sadece Allah'tan
    yardım istemiş ve O'na güvenmiştir. Allah onun duası üzerine
    hastalığının nasıl iyileşeceğini kendisine bildirmiştir. Hz.
    Eyüp'ün üstün ahlakı ve duası Kuran'da şöyle
    anlatılır:

    Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici
    (çok can yakıcı) bir acı ve azab dokundurdu" diye Rabbine
    seslenmişti.

    "Ayağını depret.(yere vur) İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik).

    ... Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu.
    Çünkü O, (daima Allah'a) yönelip-dönen
    biriydi. (Sad Suresi, 41-44)

    Bazı insanlar, hastalık, acı, sıkıntı gibi zorluklarla karşılaştıkları
    zaman hemen ümitsizliğe kapılırlar. Bazıları ise isyankar bir
    tavır içine girerler. Oysa bunlar çok yanlış
    düşüncelerdir. Hz. Eyüp örneği de bize
    göstermektedir ki, Allah en üstün kullarına bile
    çeşitli dertler ve sıkıntılar verebilir. Bundaki amaç,
    insanın olgunluğunu artırmak ve Allah'a olan bağlılığını sınamaktadır.

    Biz de başımıza gelen her sıkıntı karşısında Allah'a dua etmeli ve O'na
    güvenmeliyiz. Hz. Eyüp gibi sabreden ve daima Allah'a
    yönelip dönen insanlar olmalıyız. O zaman Allah hem
    dertlerimizi giderir, hem de yaşadığımız sıkıntılara karşılık olarak
    dünyada ve ahirette bize büyük mükafat verir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:45 pm

    Hz. Yunus Peygamber
    İnsan ne kadar zor ve çaresiz durumda olursa olsun daima Allah'a
    güvenmeli ve O'ndan yardım istemelidir. Biraz önce de
    anlattığımız gibi, Musa Peygamber Firavun'un ordusu ile
    önlerindeki deniz arasında kalınca asla umutsuzluğa düşmemiş
    ve Allah'a güvenmişti. İşte Yunus Peygamberin davranışı da
    böyle güzel bir davranışın örneklerindendir.

    Yunus Peygamber, ilk önceleri Allah'ın kendisine verdiği
    göreve rağmen uyarması gereken toplumu terk etmişti. Bunun
    üzerine Allah onu çeşitli denemelerden geçirdi. Hz.
    Yunus ilk önce bindiği gemidekiler tarafından denize atıldı. Sonra
    denizde kendisini dev bir balık yuttu. Bu olayların üzerine Hz.
    Yunus yaptığından dolayı pişman oldu ve Allah'a sığınıp dua etti.
    Kuran'da bu olay şöyle anlatılır:

    Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan
    dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı.
    (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah
    yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum"
    diye çağrıda bulunmuştu.

    Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden
    kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız. (Enbiya
    Suresi, 87-88)

    Allah, Kendisine güvenip, dua etmeseydi Hz. Yunus'un başına gelecekleri Kuran'da şöyle bildirmiştir:


    Hz. Yunus ilk önce bindiği gemidekiler tarafından denize atıldı.
    Sonra denizde kendisini dev bir balık yuttu. Allah Yunus Peygamberi
    umutsuz gibi görünen böyle bir durumdan kurtarmıştır.



    Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden (ananlardan, yüceltenlerden) olmasaydı,

    Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.

    Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere attık.

    Ve üzerine, sık-geniş yapraklı (dış etkilere karşı korumak
    için) (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.

    Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik. (Saffat Suresi, 143-147)

    Allah Yunus Peygamberi tamamen umutsuz gibi görünen bir
    durumdan kurtarmıştır. Bu, Allah'tan hiçbir zaman umut
    kesilmeyeceğine dair açık bir işarettir. Kuran'da bildirilen bu
    olayları okuyup öğrenen bizlerin yapması gereken de, her ne
    zorlukla karşılaşırsak karşılaşalım, daima Allah'a dua edip O'ndan
    yardım dilemektir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:46 pm

    Peygamberlere İndirilen İlahi Kitaplar
    İlahî Kitaplar

    İlahî kitaplar Allah kelamı olmak bakımından aralarında farklılık
    bulunmamasına rağmen, hacimleri ve hitap ettikleri kitlenin
    büyüklüğüne göre, suhuf ve kitap olmak
    üzere ikiye ayrılırlar.

    a) Suhuf

    Sahife kelimesinin çoğulu olan suhuf, dar bir çevrede,
    küçük topluluklara, ihtiyaçlarına cevap
    verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş
    kü*çük kitap ve risalelere denilir. Kur'an-ı
    Kerîm'de Hz. İbrahim ve Musa’ya indi*rilen sayfalardan
    bahseden iki ayet vardır (en-Necm 53/36-37; el-A'la 87/14-19). Bunun
    dışında Kur'an'da ve mütevatir hadislerde suhuf ile ilgili bir
    bilgi bulunmamaktadır. Ebü Zer'den rivayet edilen bir zayıf hadise
    göre sayfaların sayısı 100 olup şu peygamberlere indirilmiştir.
    Hz.Adem’e 10 sayfa, Hz.Şit’e 50 sayfa, Hz.İdris’e 30
    sayfa, Hz.İbrahim’e 10 sayfa (bk. Süyütî,
    ed-Dürrü'l-mensür, VIII, 489; Alüsî,
    Rühu'l-meani, XV, 141-142). Bugün bu sayfalardan elimizde
    hiçbir şey yoktur.

    Suhufa göre daha hacimli ve kitap şeklinde olan ve evrensel
    mesajlar içeren ilahî kitaplar ise Tevrat, Zebur, İncil ve
    Kur’an olmak üzere dört tanedir.

    b) Tevrat

    Tevrat İbranîce bir kelime olup "kanun, şeriat ve öğreti"
    anlamlarına gelir. Hz. Musa’ya indirilmiştir. Esfar-ı Hamse ve
    şeriat kitabı da denilen Tevrat, Ahd-i Atîk veya Ahd-i
    Kadîm'in (Eski Ahit) ilk ve en önemli
    bölümünü teşkil eder. Tevrat'ın aslının Allah
    kelamı ve peygamberine indirdiği kutsal bir kitabı olduğuna inanmak her
    müslümana farz olup, bunu inkar etmek kişiyi küfre
    düşürür. Çünkü Kur'an-ı Kerîm'de
    Tevrat'ın Allah'ın kutsal kitaplarından biri olduğu
    açıklanmıştır: "Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur
    olduğu halde Tevrat'ı indirdik..." (el-Maide 5/44).

    Tevrat Hz. Musa aracılığıyla İsrailoğulları'na gönderilmiştir.
    Ancak onlar tarihte yaşadıkları kötü olaylar, maruz
    kaldıkları sürgünler ve esaretler sebebiyle Tevrat'ın
    Allah'tan gelen şeklini koruyamamışlardır. Tevrat'ın asıl nüshası
    kaybolunca, yahudi din bilginleri tarafından kaleme alınan Tevrat
    nüshaları ortaya çıkmıştır. Bugün elde mevcut olan
    Tevrat nüshaları çeşitli müdahalelere maruz kalmış,
    dolayısıyla ilahî kitap olma özelliğini önemli
    ölçüde yitirmiştir.

    c) Zebur

    Kelime olarak "yazılı şey ve kitap" anlamına gelen Zebur, Hz. Davud'a
    indirilmiş olan ilahî kitabın adıdır. Bu konuda Kur'an'da
    şöyle buyurulur:

    "...Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u, verdik" (el-İsra 17/55).

    Zebur, ilahî kitapların en küçüğü olup,
    yeni dinî hükümler getirmemiştir. Bugün elde
    mevcut olan Zebur nüshaları, lirik söyleyiş ve
    ilahîlerden, Allah'a övgü ve hikmetli sözlerden ve
    birtakım nasihatlardan meydana gelmiştir. Eski Ahid'de yer alan
    Mezmurlar'ın bir kısmının Hz. Davud'a verilen Zebur olduğu kabul
    edilmektedir.

    d) İncil

    İncil kelime olarak "müjde" anlamına gelir. Hz. İsa aracılığıyla
    İsrailoğulları'na indirilmiştir: "Kendinden önce gelen Tevrat'ı
    doğrulayıcı olarak peygam*berlerin izleri üzerinde, Meryem oğlu
    İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya
    rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat’ı tasdik
    etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere
    İncil’i verdik" (el-Maide 5/46).

    İncil’e, Allah'tan Hz. İsa’ya indirildiği şekliyle inanmak
    imanın gereklerindendir. Fakat bugün İncil'in orijinal metni de
    diğer bozulmuş kitaplar gibi elde yoktur. Bozulmuş ve insanlar
    tarafından müdahaleye maruz kalmış şekli vardır. İncil Ahd-i
    Cedîd (Yeni Ahit) denilen Hristiyan kutsal kitabının ilk
    bölümünü teşkil eder.

    Bir müslümana önceki kutsal kitaplarda bulunan bir
    hususun haber verilmesi durumunda eğer bu husus, Kur'an ve sahih
    hadislerdeki bilgilere uygunsa kabul edilir; değilse reddedilir. Ayet
    ve hadislerde hiç bahsedilmiyor ve İslam'ın temel prensiplerine
    de zıt düşmüyorsa Hz. Peygamber'in şu tavsiyesi doğrultusunda
    hareket edilir: "Ehl-i kitabı tasdik de etmeyin, tekzip de
    (yalanlamayın). Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e indirilene
    inandık deyin" (Buharî, "Tefsîr", süre: 2/11;
    "İ'tisam", 25).

    e) Kur'an

    Allah tarafından gönderilen ilahî kitapların sonuncusu olan
    Kur'an-ı Kerîm, son peygamber Hz. Muhammed'e indirilmiştir.
    Sözlükte "toplamak, okumak, bir araya getirmek" anlamına
    gelen Kur'an terim olarak şöyle tarif edilir:

    "Hz. Peygamber'e indirilen, mushaflarda yazılı, Peygamberimiz'den bize
    kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen,
    insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı ilahî kelamdır". Bu
    tarifte bazı hususlar göze çarpmaktadır: "Peygambere
    indirilen" derken Hz. Muhammed kastedilmektedir. "Tevatür yoluyla
    nakledilmiş olan" derken, her devirde yalan üzerine birleşmelerini
    aklın imkansız gördüğü bir topluluk tarafından
    nakledildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için
    onun, Allah'a ait oluşunun kesinliği ifade edilmektedir. "Okunmasıyla
    ibadet edilen" derken de, okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde
    vahyedilen metnin okunması gerektiğine ve Kur’an
    tercümelerinin namazda okunmasının caiz ve geçerli
    olmadığına işaret edilmektedir.

    Kur'an'ın Nüzulü

    Kur'an-ı Kerîm, Allah Teala'dan Hz. Peygamber'e Cebrail
    aracılığıyla ve vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenebilmesi,
    kısa zamanda etrafa yayılması, manasının kolaylıkla anlaşılması,
    zihinlerde ve akıllarda derece derece bir gelişme ve alıştırma
    sağlaması, inançların ve değer yargılarının yavaş yavaş
    güçlenip kökleşmesi vb. sebeplerle, o bir defada
    toptan indirilmemiş, yaklaşık 25 senede, bölümler halinde
    indirilmiştir. Yüce Allah Kur'an'ın bir defada toptan
    indirilmeyişinin sebebini şöyle açıklamaktadır:

    "İnkar edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?
    dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için
    böyle yaptık ve onu tane tane okuduk" (el-Furkan 25/32)

    Ayetler doğrudan doğruya indiği gibi, çoğunlukla meydana gelen
    bir olayın hemen sonrasında olayı çözümlemek ve
    sorulan soruları cevaplamak için inerdi ki, ayetin inmesine
    sebep olan olay veya soruya "sebeb-i nüzul" (iniş sebebi) denilir.


    Kur'an-ı Kerîm kendisinin, bir ayette ramazan ayında, bir başka
    ayette mübarek bir gecede, bir diğerinde de Kadir gecesinde inmeye
    başladığını haber vermektedir (bk. el-Bakara 2/185; ed-Duhan 44/1-3;
    el-Kadr 97/1). Kadir gecesinin ramazan ayında mübarek bir gece
    olduğu göz önünde tutulursa, ayetler arasında bit
    çelişkinin de bulunmadığı anlaşılacaktır.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:47 pm

    Peygamberlerimiz Kalig007

    HZ. ADEM (S.A.)


    Hz. Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanlarin babasi'dir.
    Cesitli
    memleketlerden getirilen topraklari melekler su ile camur yapip, insan
    sekline koydular. Mekke ile Taif arasinda 40 yil yatip salsal oldu.
    Yani pismis gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamin nuru alnina
    kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her
    seyin ismi ve faydasi kendisine bildirildi. Boyu ve yasi kesin olarak
    bildirilmedi. Allahü tealanin emri ile bütün melekler,
    Adem'e secde etti, ama Iblis (seytan) kibirlenip, bu emre karsi geldi
    ve secde etmedi : « Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde
    edin , demistik. Iblis haric hepsi secde ettiler. O yüz cevirdi ve
    büyüklük tasladi, böylece kafirlerden oldu
    »(Bakara, 34) . Hz. Adem 40 yasinda Firdevs adindaki Cennet'e
    götürüldü. Cennet'de yahut daha önce Mekke
    disinda uyurken, sol kaburga kemiginden Hz. Havva yaratildi.
    Allahü teala onlari birbirine nikah etti. Yasak edilen agactan
    unutarak ve Iblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Adem
    aleyhisselam yedikleri icin Cennetten cikarildilar. Adem aleyhisselam
    Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasina, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200
    sene aglayip yalvardiktan sonra , tövbe ve dualari kabul olup,
    hacca gitmesi emr olundu: «Sonra Rabbi onu seckin kildi;
    tevbesini kabul etti ve dogru yola yöneltti »(Ta'ha, 122) .
    Arafat ovasinda Havva ile bulustu. Kabe'yi insaa etti.

    Hz.
    Adem her sene hac yapardi. Arafat meydaninda veya baska meydanda ,
    kiyamete kadar gelecek cocuklari belinden zerreler halinde cikarildi.
    «Ben sizin Rabbiniz degil miyim ?» diye soruldu. Hepsi
    «Evet » dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline
    girdiler. Yahud belinden yalniz kendi cocuklari cikti. Sonra Sam'a
    geldiler. Burada cocuklari oldu. Neslinden 40.000 kisiyi
    gördü. 1500 yasinda iken cocuklarina peygamber oldu.
    Cocuklari cesitli dillerde konustu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi.
    Oruc, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi.
    Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tip, eczacilik, matematik
    bilgileri ögretildi. Süryani, Ibrani ve Arabi diller ile
    kerpic üstüne cok kitap yazildi. Bir rivayete göre 2000
    yasinda iken Cuma günü vefat etti. Hz.Havva 40 sene sonra
    vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina da Mescid-i Hif'de
    veya Arafat'da oldugu rivayetleri vardir.

    Habil ile Kabil

    Habil
    ile Kabil Hz.Adem'in ogullarindan ikisidir. Habil'in Allah'a yaptigi
    kurban'in kabul edildigi ve kendi kurbanin Allah tarafindan kabul
    edilmedigi icin Kabil, Habil'i öldürür ve böylece
    dünyada ilk kâtil olma makamina mazhar olur. Sonra bir
    kargadan görüp Habil'i yerin altina gömdü.
    Allahü teala Kur'an-i Kerimde mealen buyuruyor ki : « Allah
    nezdinde Isa'nin durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan
    yaratti. Sonra ona «OL !» dedi ve oluverdi »(Al-i
    Imran, 59) . Burada deginilen durum, Hz.Isa'nin ve Hz. Adem'in babasiz
    dünyaya gelmeleridir (M.K.). Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.) Hz.
    Adem hakkinda : « Allahü teala Adem'i (aleyhisselam)
    yeryüzünün her tarafindan aldirdigi topraktan yaratti.
    Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kirmizi renkte
    olanlar oldugu gibi, bazilari da bu renklerin arasindadir. Bazisi
    yumusak, bazisi sert, bazisi halis ve temiz oldu » (Hadis-i
    serif, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) buyurmustur.


    Hz. Adem 5 seyi ile bahtiyar olmustur:

    1) Hatasini itiraf etmek

    2) Pismanlik duymak

    3) Nefsini kötülemek

    4) Tevbeye devam etmek

    5) Rahmetten ümidini kesmemek


    Iblis de 5 seyden bedbaht olmustur:

    1) Günahini ikrar (saklamadan söylemek) etmemek

    2) Pismanlik duymamak

    3) Kendini kötülememek

    4) Kendini kötülemeyip azginligini Allahü Teala'ya nisbet etmek

    5) Rahmetten ümidini kesmek

    ________________ oOo _________________
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:47 pm

    HZ. SIT (S.A.)



    1.Sit aleyhisselam hakkinda genel bilgiler
    Sit aleyhisselam Adem aleyhisselam'dan sonra gönderilen - ikinci -
    peygamberdir. Adem aleyhisselam'in oglu'dur. Babasi vefat edince
    kendisine peygamberlik ve ayrica 50 suhuf kitap verildi. Sit ismi
    Ibranice olup Arapca'da Allah'in hibesi (hediyesi) manasindadir. Sit
    yerine Sis de denilmistir.

    2.Sit aleyhisselam'in hayati
    Adem aleyhisselamin ogullarindan Kabil'in Habil'i sehid etmesinden 5
    veya 30 sene sonra dünyaya gelen Sit aleyhisselamin alnina son
    peygamber Muhammed (S.A.V.)'in nuru intikal etti ve onun alninda
    parladi. Hz. Adem bu oglunu diger cocuklarindan cok severdi.
    Bütün evladi üzerine onu reis yaptigi gibi, vefat
    edecegi zaman bütün yeryüzünün halifeligi icin
    onu tayin etti. Sit aleyhisselam babasi Hz. Adem ile veya kardesleriyle
    beraber Kabe'yi balcik camuru kullanarak tastan yapti. Adem
    alehisselamin vefatindan sonra, Sit aleyhisselama peygamber oldugu
    bildirilip vahiy geldi. Allahü Teala Sit aleyhisselama 50 suhuf
    (sayfa) kitap gönderdi. Hz. Sit'e nazil olan suhuf'da; hikmet ve
    riyaziye (matematik) ilimleri, kimya, simya ilmi ve cesitli sanatlar,
    ayrica daha bir cok seyler bildirildi. Sit aleyhisselam dininin
    esaslari, Adem aleyhisselam'in bildirdigi dinin esaslarina uygun idi.
    Sit aleyhisselam 1000 sehir kurup sinirlarini tesbit etti. Her sehrin
    kapisinda : « La ilahe illallah, Adem Safvetullah, Muhammed
    Habibullah » yazili idi. Sit aleyhisselamin cocuklari ve
    torunlari kurduklari sehirlerde huzurlu ve mesud yasadilar. Sam'dan
    Yemen'e de giden Sit aleyhisselam, Habil'i sehit ettikten sonra Yemen'e
    gidip azginlasan Kabil'in cocuklarina ve torunlarina Allah'in
    yasaklarini ve emirlerini anlatti. Bu kavim Hz. Sit'in davetini kabul
    etmeyip azginlik gösterdiler. Hz. Sit onlar ile cihad etti. Bu
    savasta kilic kullandi. Sit aleyhisselam vefat etmeden önce yerine
    oglu Enus'u halife tayin etti. Sit aleyhisselam vefat ettikten sonra
    kuvvetli rivayete göre Mina'daki mescidin minaresi dibinde
    medfün olan Adem aleyhisselam'in yanina defn edildi. Adem
    aleyhisselam vefat edecegi zaman oglu Sit aleyhisselama: "Yavrum ! Bu
    alninda parlayan nur, son peygamber olan MUHAMMED (S.A.V.)'in nurudur.
    Bu nuru mü'min, temiz ve iffetli hanimlara teslim et ve ogluna da
    böyle vasiyette bulun" buyurdu. Ebu Zer Gifari radiyallahu anh
    söyle rivayet etti: "Resulullah sallallahü aleyhi ve
    sellem'e: «Ya Resulallah ! Allahü Teala kac kitap
    gönderdi ? » diye sordum. « 104 kitap gönderdi.
    Sit'e 50 sahife indirdi...» buyurdu." Sit aleyhisselam hakkinda
    bilgimiz azdir, cünkü hakkinda herhangi bir ayet inmemistir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:48 pm

    HZ. IDRIS (S.A.)

    Hz.
    Idris, Hz. Sit aleyhisselamin torunlarindan bir peygamberdir. Kendisine
    30 suhuf kitap verildi. Asil adi Ahnuh' (Hanuh) dur. Kur'an-i Kerimde,
    cok kitap okudugu icin ona Idris lakabi verilmistir. Ayrica, kendisine
    peygamberlik, hikmet ve sultanlik verildigi icin « müselles
    bin ni'me » (kendisine 3 nimet verilen ) de denilmistir. Idris
    aleyhisselam'in Babil veya Misir'da Münif'de dogup yasadigi
    rivayet edilmistir. Babasinin ismi Yerd'dir. Annesinin ismi Berre veya
    Esvet'tir. Kendisi Adem aleyhisselamin altinci göbekten torunudur.
    Adem (a.s) kadar olan nesebi söyledir: Idris (a.s) - Yerd -
    Mehlail - Kinan - Enus - Sit (a.s) - Adem (a.s). Idris aleyhisselamin
    pek cok evladi olmustur. Bunlardan en meshuru Metüselah'dir,
    cünkü Resulullah efendimizin nuru Idris aleyhisselamdan sonra
    ona gecmistir. Adem aleyhisselam'in oglu Kabil'in evladindan olan bir
    topluma peygamber gönderilmistir. Cebrail aleyhisselam 4 defa
    gelip ona Allah'in emir ve yasaklarini bildirmistir. Idris
    aleyhisselamin bunlari insanlara 105 veya 120 sene bildirdigi rivayet
    edilmistir. Kendisine verilen bircok mucizelerden bazilari, agaclarda
    ne kadar yaprak oldugunu bilmesi, havadaki bulutlara cekilmeleri icin
    emir verebilmesi ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri haber
    vermesi idi. Insanlara peygamberimizin vasiflarini ve kendisinden sonra
    vukuu bulacak olan Nuh tufanini anlatmistir. Ama ne yazik ki kendisine
    cok az kisi itaat etmistir. Idris aleyhisselam 72 dil konusurdu ve her
    kavmi hak dine kendi dili ile davet etmistir. Kendisi 100 sehir
    kurmustur. Insanlara cok ilimler ögretmistir. Bunlardan bazilari
    fen, tip, astronomi ve daha nice ince ve derin ilimleri anlatti.
    Kendisi kalem ile yazan ve igne ile diken (bunun icin ona terzilerin
    piri de denilmistir) ilk insandir. Bunlar tabiiki Allah'in ona bir
    ihsanidir. Yeryüzünün meskun (yerlesilmis) yerlerini 4
    bölgeye ayirip her birisine bir vekil tayin etmistir. Bir
    müddet sonra Asure gününde göge kaldirildi: «
    Kitapta Idris'i de an. Hakikaten o, pek dogru bir insan, bir
    peygamberdi .Onu üstün bir makama yücelttik »
    (El-Meryem, 56-57) . Bir rivayete göre eski Yunanlilar ve daha
    sonra gelen feylozoflar, fizik, kimya, ve tip ilimlerini Idris
    aleyhisselamin kitaplarindan almistir. Idris aleyhisselam hakkinda 4
    ayet (Meryem; 56-57/Enbiya 85-86) inmistir. Allahü Teala
    mübarek Kur'an-i Kerim'de: « Ismail'i, Idris'i ve
    Zülkif'i de (yadet). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onlari
    rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi »
    (El-Enbiya, 85-86) buyurmustur. (yadet'mek: anmak, adini anmak, hatira
    getirmek, hatirlamak, M.K.). Peygamberimiz Muhammed sallallahu (a.s.)
    de bir hadis-i serifinde: « Ben (Mirac gecesinde)
    dördüncü kat semada (gökte) Idris (peygamber) ile
    karsilastim. Cibril bana:" Bu gördügün Idris'dir. Ona
    selam ver" dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamima cevap
    verdi. Sonra bana:" Merhaba salih kardes, salih peygamber" dedi »
    buyurmustur. (Buhari, Müslim)
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:49 pm

    HZ. NUH (S.A.)

    1.Hz. Nuh hakkinda genel bilgiler
    Nuh
    aleyhisselam, Idris aleyhisselam'dan sonra gelen peygamberdir.
    Peygamberlerin büyükleri olan ve kendilerine «
    Ülü'l-azm » (azm edilen) denilen alti peygamberden
    ikincisidir (Bu alti büyük peygamber sunlardir: Hz. Adem, Hz.
    Nuh, Hz. Ibrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve peygamberimiz Muhammed Mustafa
    (s.a.v.), M.K.) . Bunun nedeni kavminin Nuh tufani diye adlandirilan
    gazap ile cezalandirilmalarindandir.


    2.Hz. Nuh'un hayati
    Hz.
    Nuh, Idris aleyhisselamin göge cikarildiktan sonra azan insanlara
    peygamber olarak gönderildi. Insanlar putlara tapmaya basladi.
    Cenab-i Hak bunun icin Nuh aleyhisselami peygamber olarak
    gönderdi. O zaman 50 yasinda idi. Yillarca insanlari dine davet
    etti, putlara tapinmaktan sakindirdi ve Allahü Tealaya ibadet
    etmelerini söyledi. Ama Nuh aleyhisselama kendi oglu Yam yani
    Ken'an bile iman etmedi, hatta alaya alip iskence ettiler: «
    Andolsun ki Nuh'u elci olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey
    kavmim ! Allah'a kulluk edin, sizin ondan baska tanriniz yoktur.
    Dogrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir
    günün azabindan korkuyorum » (A'raf, 59) . Nuh
    aleyhisselam insanlarin davetine icabet etmedikleri icin onlara beddua
    etti:« (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak saskinliklarini artir
    » (Nuh, 24) . Allahü Teala da bundan sonra Nuh aleyhisselam
    gemi yapmasini emretti: « Gözlerimizin önünde ve
    vahyimiz (emrimiz) uyarinca gemiyi yap ve zulmedenler hakkinda bana
    (bir sey) söyleme ! Onlar mutlaka bogulacaklardir ! » (Hud,
    37) . Gemi bitince tufan oldu (denizler tasti ve her taraf su oldu).
    Nuh aleyhisselam sayisi 80 kisi kadar olan mü'minler ile 3 katli
    olan gemiye bindi. Nuh aleyhisselam gemiye her hayvandan birer cift
    aldi. Oglu Ken'an'i da gemiye almak istedi, ama o "Beni sudan koruyacak
    bir daga siginacagim" dedi, gemiye binmedi ve hemen bir dalga onu alip
    bogdu. Allah Teala da Nuh aleyhisselamin bu oglu hakkinda af dilemesine
    karsilik: « (...) Ey Nuh ! O asla senin ailenden degildir.
    Cünkü onun yaptigi kötü bir istir. O halde hakkinda
    bilgin olmayan bir seyi benden isteme.(...) » (Hud, 46) buyurdu.
    Sular daglari asti, insanlar ve hayvanlar telef oldu. 150 gün
    gectikten sonra Allahü Teala: « Yere suyunu cek; göge:
    ey gök sen de yagmurunu tut » buyurdu ve bunun üzerine
    yagmur durdu, sular cekildi. Gemi Irak'taki Cudi dagina oturdu. Hz.
    Nuh'a inanip kurtulan insanlar ac olduklari ve dagda yiyecek olmadigi
    icin Nuh aleyhisselamin emri üzerine ellerinde olan
    bütün yiyecekleri birlestirdiler ve böylece ilk defa
    Asure yemegini yaptilar. Insanlar Nuh aleyhisselamin 3 oglu Sam, Ham ve
    Yafes'ten türedigi icin Hz. Nuh'a ikinci Adem de denir. Nuh
    aleyhisselamin 1000 yasinda vefat ettigi söyleniyor, ama Kur'an-i
    Kerim'de : « Andolsun ki biz Nuh'u kavmine gönderdik de o
    1000 yildan 50 yil eksik bir süre yanlarinda kaldi.(...) »
    (El-Ankebut, 14) geciyor. . Hz. Nuh gemicilerin ve marangozlarin piri
    sayilir, cünki bu isleri Allah'in ihsaniyla ilk defa o yapmistir.


    3. Nuh suresi
    Nuh
    suresi Mekke'de nazil olup 28 ayettir. Hatt-i Osman'a göre 71.
    suredir. Nuh aleyhisselamin kavmine gönderilisini ve Nuh tufanini
    anlattigi icin sureye bu ad verilmistir. Peygamberimiz (s.a.v)'de Hz.
    Nuh hakkinda: « Nuh (aleyhisselam) 'Bismillah' ve
    'Elhamdülillah' demeden büyük olsun, kücük
    olsun herhangi bir is yapmazdi. Bu sebeple Allahü Teala onu 'Cok
    sükredici bir kul' olarak isimlendirdi »
    (Taberani;
    Ibn-i Cebir) buyurdu. Bediüzzaman Said Nursi de Nuh tufani
    hakkinda sunlari yazmistir: « Padisah-i bimisal, kavm-i Nuh'un
    mahvi icin semavat ve arza emir vermis. Vazifelerini yaptiktan sonra
    ferman ediyor: " Ey arz! Suyunu yut. Ey sema! Dur, isin bitti. Su
    cekildi. Dagin basinda me'mur-u Ilahinin cadir vazifesini gören
    gemisi kuruldu. Zalimler cezalarini buldular." Iste su uslubun
    ulviyetine bak. " Zemin ve gök iki muti' asker gibi emir dinler,
    itaat ederler " diyor. Iste su uslub isaret eder ki, insanin isyanindan
    kainat kiziyor. Semâvat ve arz hiddete geliyorlar. Ve su isaretle
    der ki: " Yer ve gök iki muti asker gibi emirlerine bakar bir Zata
    isyan edilmez, edilmemeli..." »




    4.Hz. Nuh'un evladlarina vasiyeti
    « Bunlardan (ilk) ikisini birakmayiniz, ikisini de hazer ediniz (yapmayiniz) 1. La ilahe illallah
    2. Subhanallah vebi hamdihiy'dir
    3. Gavurluktan (sakinin)
    4. Kibir ('den sizi nehyederim) »
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:49 pm

    HZ. HUD (S.A.)

    Hz.
    Hud Yemen'de bulunan Ad kavmine gönderilen peygamberdir: «Ad
    kavmine de kardesleri Hud'u (gönderdik). (...) » . Nuh
    aleyhisselamin oglu Sam'in neslindendir. Bir ismi de Abir olup, lakabi
    Nebiyyullahtir. Hz.Hud'un ismi (veya nesebi) hakkinda 2 rivayet vardir:

    1. Hud bin Abdullah bin Riyah (veya Ribah) bin Él-Halud bin Ad bin Avs bin Irem bin Sam bin Nuh
    2. Hud ibni Salih ibni Erfahd ibni Sam ibni Nuh ibni Ebi Ad'dir.
    Yemen'de
    Aden ile Umman (Oman) arasinda bulunan Ahkaf diyarinda Hz. Hud dogup
    büyüdü. Cocukluktan itibaren Allah'a ibadet ederdi. Ara
    sira ticaret yapan Hz. Hud gayet sefkatli ve cok cömert idi. Kavmi
    (Ad) bolluk ve bereket icinde ve gösterisli binalar yaparak
    azmistir. Bütün nimetleri kendilerine veren Allah'i unutan Ad
    kavmi putlara tapmaya basladi. Hud aleyhisselam bu kavme peygamber
    olarak gönderildi ve Hz. Hud Nuh aleyhisselamin bildirdigi dinin
    esaslarini Ad kavmine bildirdi: «(...) O dedi ki: " Ey kavmim !
    Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan baska tanriniz yoktur. Hala
    sakinmiyacak misiniz ? » . Allah'a itaat edip, Ona ibadet
    etmelerini söyledi. Allah "onlara putlara tapmaktan, zulüm
    etmekten vazgecmeleri, insanlara merhametli olup onlara eziyet
    etmemeleri, insanlari sasirtmak maksadiyla yollara aldatici isaretler (
    Ad kavmi, yolculari sasirtmak ve onlarin cölde kaybolup
    gitmelerine gülmek (alay etmek) icin yollara yanlis isaretler
    koyarlardi, M.K.) koymamalari, insanlarla alay etmemeleri, onlari
    öldürüp mallarini soymamalarini ve bütün
    varligi yaratan bir olan Allah'a ibadet etmeleri icin nasihatte
    bulunmak " üzere Hud aleyhisselami Ad kavmine yolladi. Ne yazik ki
    bircok kabileler gibi Ad kavmi de peygamberine karsi geldi: «
    Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir
    beyinsizlik icinde görüyoruz ve gercekten seni yalancilardan
    saniyoruz » . Hud aleyhisselam onlari Allah'in azabi ile korkuttu
    ise de pek az kisi iman etti. Ama Hud aleyhisselam yelmedi ve imana
    davet etmeye devam etti: « Ey kavmim ! Rabbinizden bagis dileyin;
    sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize gögü (yagmuru)
    bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsin. Günah
    isleyerek (Allah'tan) yüz cevirmeyin » . Kavmi ise ona
    hakaret etti, hatta kendinden gecinceye kadar onu dövdü. Bu -
    alcakca - dövme olayi da Sadad isimli Ad kavminin en zengini ve
    böylece bunlarin basinin (emir): " Ey Hud ! Bu söylenenleri
    duymadin mi ? Iste ben Avc'i kendime vekil tayin sectim. Benim namima
    senin Allah'ina cenk (savas, harp; M.K.) edecek, hadi sür senin
    Allah'ini " söylemesinden sonra vukuu buldu. Hud aleyhisselam da
    bunun üzerine kavmine biraz da aciyarak: « Ey Yüce
    Rabbim ! Sen bana en büyük isyani göstermis olan bu Ad
    kavmine karsi artik acimasiz davran. Onlari cezalarinin en
    büyügü ile cezalandir. Senden bunu diliyorum »
    diye beddua etti. Hz. Hud kavminin islah olmayacagini anlayinca:
    « Ya Rabbi ! Sen her seyi biliyorsun. Ben onlara peygamberligimi
    bildirdim. Ey Rabbim ! Onlara ders almalarina vesile olacak bir musibet
    ver » diye beddua etti. Hud aleyhisselamin duasini kabul eden
    Allahü Teala Ad kavmine önce kuraklik, kitlik musibetini
    verdi: 3 sene müddetce hic yagmur yagmadi. Akan pinarlar kuruyup,
    agaclar , meyveler sararip soldu. Hayvanlar susuzluktan telef
    (ölecek kadar zayifladi; M.K.) oldu. Bikmayan Hud aleyhisselam
    onlari imana davetini devam etti ise de onlar git gide azginlasti, Hud
    aleyhisselama daha cok eziyet ettiler. Hz. Hud mucizeler gösterdi
    ise de yine hidayete ermediler. Allahü Teala Ad kavmi üzerine
    azab yüklü bulutu göndererek buluttan esen bir
    rüzgarla onlari helak etti:
    « Ad kavmi (Peygamberleri
    Hud'u) yalanladi da azabim ve tehdidim nasilmis (gördüler).
    Biz onlarin üstüne, ugursuzlugu devamli bir günde
    dondurucu
    bir rüzgar gönderdik » . Bu
    bulutun ismi « sarsar » idi ve 7 gece, 8 gün
    devametti: « Ad kavmi ise, ugultulu, kasip kavuran bir firtina
    ile mahvedildiler. Allah onu, ardarda 7 gece, 8 gün onlarin
    üzerine musallat etti. Öyle ki (eger orada olsaydin), o
    kavmi, ici bos hurma kütükleri gibi oracikta yere sarilmis
    halde görürdün » . Ad kavmi üzerine gelen
    rüzgar, Hud aleyhisselama ve ona iman edenlerin yüzlerine
    gayet serinletici ve tatli olarak esti: « Emrimiz gelince; Hud'u
    ve onunla beraber iman edenleri tarafimizdan bir rahmetle kurtardik,
    onlari agir bir azaptan kurtulusa erdirdik » Hud aleyhisselam,
    kavmi helak olduktan sonra kendine inananlarla birlikte Mekke-i
    Mükerremeye gitti. Kabe-i Muazzamanin bulundugu yerde ibadet ve
    taatla mesgul oldu ve orada vefat etti. Kabrinin Harem-i Serif'de
    (Kabe-i Mazzamanin etrafindaki Mescit) Hicr (bkz. Hicr suresi) denilen
    yerde bulundugu rivayet edilmektedir. Allahü Teala yüce
    Kur'an-i Kerim'de buyuruyor ki: « Onlar hem bu dünyada hem
    de kiyamet gününde lanete tabi tutuldular. Biliniz ki; Ad
    (kavmi) Rablerini inkar ettiler. (Sunu da) bilin ki Hud'un kavmi Ad,
    Allah'in rahmetinden uzak kilindi » ; (Onlar: Ad kavmi; M.K.)

    2. Hud Suresi
    Hud
    suresi 123 ayet olup, Hatt-i Osman'a göre 11. suredir. 12, 17 ve
    114. ayetler Medine'de digerleri Mekke'de inmistir. Yunus suresinin
    devamidir. Hud aleyhisselam'dan haric Nuh, Salih, Ibrahim, Lut, Su'ayb
    ve Musa (a.s.)'den de bahseder. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.)
    112. ayet (« O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte
    emrolundugun gibi dosdogru ol ! (...) ») hakkinda: « Beni Hud suresi kocatti ! »
    demistir. Cünkü bu ayette direkmen Peygamberimize (S.A.V.) -
    ve saniyen tabiiki bütün alem-i Islama - « emrolundugun
    gibi dosdogru ol ! » denmistir ve bu kolay bir is degildir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:49 pm

    HZ. SÂLIH (S.A.)

    Sâlih
    Peygamber Semud kavmine gönderilen peygamber olup Nuh
    aleyhisselamin ogullarindan Sam'in neslinden olup Hz.Âdem'in 19.
    kusaktan torunudur. Âd kavmi helâk olduktan sonra
    felaketten kurtulanlardan Semud, Sam ile Hicaz arasindaki Hicr denilen
    yere yerlesti. Semud'un torunlari Ad'in helâk oldugu yere gidip
    yerlestiler.Reisleri de Cenda bin Amr isminde birisi idi. Zamanla
    bolluga kavusup Ad kavmi gibi azdilar. Taslardan yaptiklari putlara
    taptilar. Iste bu diyarda Hz. Sâlih dogup büyüdü.
    Kücük yastan itibaren putlara tapmazdi, ve ileride kendisinin
    Semûd'e lâzim olabilecegi icin ona kimse birsey diyemezdi.
    Azginliklarindan dolayi Allahü Teâlâ onlara
    Sâlih aleyhisselami peygamber olarak gönderdi : « Biz
    Semûd kavmine kardesleri Salih'i (gönderdik) » .
    Hz.Sâlih onlari putlara tapmaktan men'edip azginliklarindan
    sakindirdi. Onlari imâna davet edip Hz. Nuh'un dinini teblig
    etti. Bircok kavim gibi Semud'un cogu Sâlih peygambere isyan, azi
    imân etti : «Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice
    büyülenmis birisin! Sen de ancak bizim gibi bir insansin
    » . Bütün hakaretlere ragmen Hz.Sâlih onlari
    tatli dille imâna cagirdi ise de Semud peygamberini
    büyülenmis yalanci ve büyüklenen diye itham etmeyi
    birakmadi. Yüce Allah taskinliklarindan dolayi Semud'un
    kadinlarini kisir birakti. Agaclar kuruyup meyve vermedi, hayvanlar
    yavrulamaz oldu. Bu durum karsisinda Sâlih âleyhisselama
    hâkâret edip onu ölümle tehdit ettiler.
    Peygamberliginin kaniti icin ondan bir mucize isteyip, mucize
    gösterdigi takdirce ona inanacaklarina söz verdiler. Kayadan
    bir deve meydana gelmesini istediler. Deve olmasini istedikleri kaya
    büyüyüp gebe bir deve sekline döndü. Deve'nin
    yavrulamasi üzerine bazilari imân etti. Devenin memesinden
    akan sütten Semudlular kaplarini doldurdular. Sâlih
    aleyhisselam devenin kayadan cikmasi üzerine kavmine: « Ey
    kâvmim, Allah'a kulluk ediniz! O Allah ki, sizin icin O'ndan
    baska ibâdet edecek hic bir ilâh yoktur. Onu kendi
    hâline birakiniz! Sakin ona bir fenalik etmeyiniz! Sonra sizi cok
    elemli bir azap yakalar. Iste su deve peygamberligimin dogruluguna bir
    delildir. Bu kuyunun suyunu nöbetle muayyen bir gün devenin
    icme hakki vardir. Muayyen bir gün de sizin icme hakkiniz vardir.
    Sakin bu deveye fenâlik dokundurmayiniz! Sonra sizi
    büyük bir günün azâbi yakalar » . Ama
    Semudlular bunu dinlemeyip devenin ayaklarini kesip
    öldürdüler: «Buna ragmen onlar deveyi kestiler;
    ama pisman da oldular» . Bu - igrenc - isi baslarinin Kudar bin
    Sâlif isimli 9 kisilik bir grup yapti . Hz.Sâlih ile alay
    edip:'Eger hakikaten peygamber isen bize vâd ettigin azâbi
    getir' dediler : « Büyüklük taslayanlar dediler
    ki: 'Biz de sizin inandiginizi inkar edenlerdeniz. Derken o disi deveyi
    ayaklarini keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden
    disari ciktilar da: Ey Sâlih! Eger sen gercekten peygamberdensen
    bizi tehditettigin azabi bize getir, dediler» . Devenin bastigi
    yerden kan fiskirdigini, agaclarin yapraklarinin kizardigini,
    kuyulardaki suyun kan kirmizisi, yüzlerinin sapsari oldugunu
    gördüler ve birbirlerine haber verdiler. Allahü
    Teâlâ Sâlih âleyhisselama o beldeyi terk
    etmelerini ve bir siddetli azabin gelecegini vahyetmesi üzerine
    Hz.Sâlih ve kendisine imân eden 4000 kisi ile birlikte
    orayi terk ettiler. Semudlularin yüzleri ise kana boyanmis gibi
    kipkirmizi, daha sonra da simsiyah oldu. Cebrail aleyhisselam onlari
    bir sabah vakti sayha ile azablandirdi. Semud'un muhkem binalari bile
    kendilerini kurtarmadi ve onlar sayhanin siddetinden hepsinin
    ödleri patlayarak helâk oldu: «(Bu azginlara) azabim
    ve uyarilarim nasil oldu! Biz onlarin üzerlerine korkunc bir ses
    gönderdik. Hemen hayvan agilina konan kuru ot gibi oldular »
    . Ancak birisi sayha'dan kurtulmustu. Bunun ismi Ebû Rigâl
    isminde birisi idi. Ebû Rigâl Semûd'un helâk
    oldugu sirada Mekke-i Mükerremede Harem-Serif'de idi. Bu sebepten
    dolayi ona musibetten bir sey isâbet etmedi. Günlerden bir
    gün Harem'den ciktiginda gökten bir tas düsüp onu
    öldürdü. Resulallah Hicr'e ugradigi vakit buyurdu ki: «
    Mucize istemeyiniz. Muhakkak ki Sâlih'in kavmi mucize istedi de,
    Allahü Teâlâ onlara deve gönderdi. Deve bu yoldan
    suya gider, su taraftan giderdi. Sonra onlar, Rablerinin emrinden (hak
    sözden) dönüp haddi astilar. Allah'in hareminde olan bir
    kisi disinda (ve imân edenler müstesna) Semûd
    kavminden herkesi helâk eden bir sayha onlari
    yakalayiverdi» Bunun kim oldugu sorusuna:« Ebû
    Rigâl'dir. Harem'den ciktiginda isâbet eden azâb ona
    da isâbet etti»
    dedi. Sâlih peygamber bundan
    sonra imân edenlerle birlikte Mekke veya Sam taraflarina gitti
    (Elmaliya göre ise Filistine gitti) , Remle'de yerlesti. Mekke'de
    vefat edip Kâbe-i Muazzama yaninda defn edildi. Hz.
    Sâlih'in deve mucizesinden hâric baska mucizeleri sunlardi:
    -Sâlih peygamberin duasi üzerine- meyvesiz agaclarin meyve
    vermesi, tastan su cikmasi ve bir Semûd'lunun Hz.Sâlih'in
    cadirini yakmasi üzerine onun yanmamasi.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:50 pm

    HZ. ZÜLKARNEYN (S.A.)

    1. Hz. Zülkarneyn
    Hz.
    Zülkarneyn'in peygamber mi, veli mi oldugu tam belli degildir.
    Kur'an-i Kerim'de doguya ve batiya düzenledigi seferleri zikr
    edilmistir. Asil isminin Iskender olup düzenledigi seferlerden
    dolayi Iskender-i Zükarneyn nâmiyla anilmistir . Kur'an-i
    Kerim'de : « (Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakkinda soru
    sorarlar. De ki: Size ondan bir hatira okuyacagim »
    buyurulmustur. Âyette deginilen konu, rivayet edildigine
    göre, bir gün yahudilerin Mekke'ye gelip Peygamberimizin
    Tevratta bildirilen son peygamberin olup olmadigini ögrenmek
    istemeleri'dir. Bunun icin de Peygamberimize bir soru sormuslardir.
    Baska bir rivayete göre ise bu soruyu Mekke müsrikleri
    sormustur. Yahudilerin: " Sen bize hep bizden ögrendigin Musa,
    Ibrahim ve Adem'den haber veriyorsun. Tevratta tek bir yerde bildirilen
    bir peygamber'den bildir" demeleri üzerine Peygamberimiz : «
    Bu kisi Zülkarneyn'dir» buyurmus ve bu âyet inmistir .
    Ibrahim aleyhisselam zamaninda yasayan Zülkarneyn aleyhisselam
    onunla birlikte haccetti, elini öpüp duasini aldi. Teyzesinin
    oglu olan Hz. Hizir'i ordusuna kumandan tâyin etti. Bir kavmin
    istegi üzerine Ye'cûc ve Me'cûc kavminin insanlara
    zarar vermemeleri icin tas ve demir'den bir sed yapti ve böylece
    Ye'cûc ve Me'cûc'un hapsetti . Bir rivayete göre bu
    dilekte bulunan kavim Türkler imis . Bu sed simdiki Cin seddi
    degildir. Ye'cûc ve Me'cûc kavimleri bu seddi kiyamete
    yakin delecekler (2. noktaya bakiniz). Hz. Zülkarneyn Asya ve
    Avrupa kitalarinâ hâkim oldu. Her tarafa Allah'in
    emirlerini yayip, kâfirlerle savasip, mü'minlere güzel
    muâmelede bulundu. Medine ile Sam arasinda, Sam'a bes
    günlük bir mesafedeki Dûmet-ül Cendel denilen
    yerde vefat etti. Mekke'de veya yine o civarda Tehâme daginda
    defn edildi . Iskender isimli oldugu icin târihte gecen Iskender
    isimli bircok hükümdarin Hz. Zülkarneyn'in oldugu itiraf
    edilmistir. Bediüzzaman bu konu hakkinda mâlumat vermektedir
    : « Ehl-i tahkikin beyanina göre, hem Zülkarneyn
    ünvaninin isaretiyle, Yemen padisahlarindan Zülyezen gibi
    'zü' kelimesiyle basliyan isimleri bulundugundan bu
    Zülkarneyn, Iskender-i Rumi degildir. Belki Yemen padisahlarindan
    birisidir ki, Hazret-i Ibrahimin zamaninda bulunmus ve Hazret-i
    Hizirdan ders almis. Iskender-i Rumi ise, miladdan tâkriben
    ücyüz sene evvel gelmis, Aristodan ders almis. Târih-i
    beseri, muntazaman surette ücbin seneye kadar gidiyor. Bu
    nâkis ve kisa târih nazari, Hazret-i Ibrahimin zamanindan
    evvel dogru olarak hükmedemiyor» .

    Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmustur ki : «
    Ismini duydugunuz kimselerden yeryüzünde dört kisi
    mâlik oldu. Mü'min olan ikisi, ikisi de kâfir idi.
    Mü'min olan ikisi, Zülkarneyn ile Süleyman idi.
    Kâfir olan ikisi de Nemrud ile Buhtunnasar idi. Besinci olarak
    yeryüzüne benim evlâdimdan biri yâni Mehdi
    mâlik olacaktir »
    . Kehf sûresinin 83-101
    âyetleri Hz. Zülkarneyn'in kissasini anlatmaktadir. Genis
    mâlumat icin oraya bakiniz.

    2. Ye'cûc ve Me'cûc
    Peygamberimiz kiyamet alametlerinden biri olarak da Ye'cûc ve
    Me'cûc kavimlerinin yeryüzüne dagilmalarini ve her
    tarafa küfrü yaymalarindan bahsetmistir. Bu kavimler Hz.
    Nuh'un Yâfes isimli oglunun soyundandirlar. Yüzleri yassi,
    gözleri kücük, kulaklari cok büyük, boylari
    kisadir. Her birinin bin cocugu olur ve böylece sayilari
    insanlarin ve cinlerin sayisinin 90% kadardir. Kiyamete yakin bir zaman
    Hz. Zülkarneyn'in yaptigi seddi delip dünyaya yayilacaklardir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:50 pm

    HZ.IBRAHIM (S.A.)

    1. Hz. Ibrahim hakkinda genel bilgiler
    Hz.
    Îbrahim Kur'an-i Kerim'de bildirilen peygamberlerdendir : «
    Kitap'ta Ibrahim'i an. Zira o, sidki bütün bir peygamberdi
    » . Ülül'azm denilen peygamberlerin
    ücüncüsü olup Mezopotamya'daki Keldâni
    kavmine gönderilmistir. Peygamberimiz Muhammed Mustafa
    (S.A.V.)'dan sonra Allah katinda insanlarin en
    üstünüdür, cünkü ileride görecegimiz
    gibi Allahü Teâlânin varligini kendi akil ve
    mantigiyla bulmustur. Allah ona Halil'im (dostum) diye buyurdu. Onun
    icin «Hâlilürrahman» olarak zikredilir.
    Kendisine on suhuf (forma) verildi. Ogullari, Ismail ve Ishak
    aleyhisselam'dan ziyade soyundan daha bircok peygamber geldigi icin
    «Ebü'l enbiya» (peygamberler babasi) da denilmistir.
    Beni Israil oglu olan Hz. Ishak, Arap kavmi ise diger oglu
    Hz.Ismail'den türemistir. Babasinin Âzer'in mi,
    Târuh'un mu olup olmasi hakkinda ihtilaf vardir (genis bilgi
    ileride, 2.2 noktada verilecektir) . Bir rivayete göre annesinin
    ismi Emile'dir . Hz.Ibrahim peygamberimizin dedelerindendir .

    2. Hz. Ibrahimin hayati
    2.1. Hz. Ibrahim'in yasadigi zaman ve mekan
    Ibrahim
    aleyhisselamin nesebi Nuh aleyhisselamin oglu Sam'a dayanir. Hz. Nuh'un
    vefati ile Hz. Ibrahim arasinda iki peygamber (Hz.Hud & Hz.
    Sâlih) vardir. Bu fâsila (rivayete göre, M.K.) 1143
    senedir. Hz. Hud ile Hz. Ibrahim arasinda da 630 yillik bir
    fâsila oldugu bildirilmistir. Dogum yeri Bâbil kentidir .

    2.2. Ibrahim aleyhisselamin babasi
    Allahü
    Teâlâ Kur'an-i Kerim'de : «Ibrahim, babasi
    Âzer'e...» buyurmaktadir. Bu âyetten anlasilacagi
    gibi Hz. Ibrahim'in babasi Âzer isminde idi. Ama, bazilarina
    göre Ibrahim aleyhisselamin babasi -Kur'anda bildirilen- putperest
    Âzer degil, mü'min olan Târuh idi. Bu
    görüsü destekleyenler arasinda meshurlari
    Abdülhakim Arvâsi, Kadi Beydâvi ve Senâullah
    Dehlevi vardir, ama Sii'ler de bunu söylemektedirler . Bir
    rivâyete göre Âzer Hz. Ibrahim'in - amcasi olup -
    Târuh'un ölmesiyle Emile ile evlenip, Hz. Ibrahim'in
    üvey babasi oldu. Tefsir yönünden bunu böyle
    aciklamaktadirlar : En'am suresinin manasi : «Ibrahim, Âzer
    olan babasina dedigi zaman» anlamindadir. Böyle olmasaydi
    Kur'an-i Kerim'de «Babasi Âzer'e dedigi zaman»
    demeyip, "Âzer'e dedigi zaman" veya "Babasina dedigi zaman" demek
    yetisirdi . Âzer, kendi babasi olsaydi "Babasi" kelimesi fazla
    olurdu demektedirler. Bir kanit olarak Sua'ra suresinin 219. ayetini
    göstermektedirler. Bu surede Allah « Secde edenler arasinda
    dolasmani da görüyor » denilmektedir. Buna göre
    Peygamberimizin sülâlesinde hicbir putperest yokturdur. Bu
    görüse rededenler ise, ki bunlar arasindaTaberi, Ebu Hayyan
    ve Elmalili Muhammed Hamdi Yazir vardir, acik olan âyete (En'am,
    74) bir mâna verilmek istenmistir demektedirler. Mealine
    göre manalar degistigi icin anlamlar da degisir teorisini ileri
    sürmektedirler. Konuya objektif bir yönle bakmak gerekirse,
    Âzer'in Ibrahim aleyhisselamin babasi olmamasi biraz daha
    mantiklidir. Sunu da belirtmek lâzim ki, bir
    ücüncü fikir vardir. O da, Ibrahim aleyhisselamin
    babasinin asil isminin Tarih veya Taruh olup sonradan - bir putun ismi
    olan - Âzer ismine degistirmesi. Bu da Nemrud'un onu
    puthanesi'nin nâziri olarak tayin etmesinden sonra
    gerceklesmistir . Ama kaynaklar bu düsünce hakkinda bilgi
    vermiyorlar, onun icin fazla dikkat etmemek gerekir. Biz burda ilmi
    gercekleri tartismiyacagimiz icin bunu burda noktalamak gerekir. Bu
    ihtilaf'in cözümünü ancak Rahman, Rahim, Evvel,
    Âhir, Kebir, Aziz, Saafii, Mâlik, Gafur, Nur, Adl, Hak,
    Hakem, Rauf, Sehid, Veli, Kerim, Bari, Cebbar olan ALLAH bilir.
    Âzer ayrica put yapardi ve Nemrud'un yakininda bulunurdu. Onun
    bir dedigini, iki etmezdi.

    2.2. Hz. Ibrahim'in dogumundan peygamberligine kadar olan hayati
    2.2.1. Hz. Ibrahim'in dogumuna kadar vukuu bulan olaylar
    Nemrud
    (2.3.2.2. no'lu noktaya bakiniz) ve ona tâbi olanlar azginlik ve
    Allah'a isyan icinde yasamakta idiler. Bir gün Nemrud bir
    rüya gördü. Bir rivayete göre, rüyasinda
    gökyüzünde bir nurun parladigini, günesin, ayin ve
    yildizlarin bu nurun isiginda kayboldugunu gördü. Diger bir
    rivayete göre ise, rüyasinsda bir kimsenin gelip tahtindan
    kaldirip kendini yere vurdugunu gördü. Müneccimlere
    gördügü rüyayi anlatip tâbir ettirdi. Bunlar
    "Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatini temelinden
    yikacak ! Ona göre tedbir almalisin" diye tâbir ettiler.
    Nemrud bu isin tedbiri kolaydir deyip, " Bundan sonra kimse cocuk
    sâhibi olmayacak. Hanimlardan uzak durulacak. Dogan cocuklar,
    erkekse öldürülecek, kizsa birakilacak" emrini verdi. Bu
    suretle 100.000 mâsum bebegi öldürüldügü
    nakledilmistir .

    2.2.2. Dogumundan sonra
    Bu
    sirada Hz. Ibrahim'in annesi hâmile idi. Âzer'in durumunu
    bildigi icin, onu doguma yaklasinca kendisinden uzaklastirdi ve gizlice
    bir magaraya gitti ve orda Hz. Ibrahim'i dünyaya getirdi.
    Dogduktan sonra annesi onu emzirdi ve magarayi kapatip geri sehre
    döndü. Âzer'e ," Cocuk cok zayif dogdu ve hemen
    öldü" dedi. Bundan sonra magaraya - gizlice -gelip Ibrahim
    aleyhisselami emzirip geri eve dönerdi. Rivâyetlere
    göre, Hz. Ibrahim magarada 7, 13, 16 veya 17 yasina kadar kaldi .

    2.3. Hz.Ibrahim'in tebligi
    2.3.1. Hz. Ibrahim'in Allah'i aramasi
    2.3.1.1. Hz. Ibrahim'in Allah'i aramasindan önceki durumu
    Hz.
    Ibrahim'in imâni durumunu hakkinda Kur'an-i Kerim bilgi
    vermektedir :«Andolsun biz Ibrahim'e daha önce
    rüsdünü vermistik. Biz onu iyi tanirdik » .
    Burdaki rüsdünü vermek peygamberlik, yahut Ibrahim
    aleyhisselamin risâletten önce sahip oldugu hidayet ve
    dogruluk manasina geldigi tefsirlerde bildirilmistir. Bu da
    gösteriyor ki, peygamberlik Hz. Ibrahim'e genc yasta verilmis idi.

    2.3.1.2. Ibrahim aleyhisselamin tefekkür ile tevhid'i bulmasi
    Ibrahim
    aleyhisselam hakkinda Allahü Teâlâ « Halil'im
    » demistir. Bu da onun Allahi arayip bulmasindandir. Bunun icin
    Kur'an-i Kerim'de sunlar buyrulmustur : «Böylece biz, kesin
    iman edenler olmasi icin Ibrahim'e göklerin ve yerin
    melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanligi onu kaplayinca
    bir yildiz gördü, Rabbim budur, dedi. Yildiz batinca,
    batanlari sevmem, dedi. Ay'i dogarken görünce, Rabbim budur,
    dedi. O da batinca, Rabbim bana dogru yolu göstermezse elbette
    yoldan sapan topluluklardan olurum,dedi. Günesi dogarken
    görünce de, Rabbim budur, zira daha büyük, dedi. O
    da batinca, dedi ki : Ey kavmim ! Ben sizin (Allah'a) ortak kostugunuz
    seylerden uzagim » . Bu olay resmi olarak bakilirsa Hz.
    Ibrahim'in peygamberlik baslangicidir. Bundan sonra Hz.Ibrahim
    Bâbil kavmine Allah'in emirlerini teblig etmeye basladi ve bircok
    delil gösterdi.

    2.3.1.3. Ibrahim aleyhisselamin putlari kirmasi
    Babil
    halki Allah'in yolundan saptigi icin her sene putlar icin âyin
    düzenlerdi. Bu âyin'de bir yere toplanir bayram yapar ve
    sonra puthaneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine
    dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, Ibrahim
    aleyhisselam puthaneye girip, bir balta ile bütün
    kücük putlari kirdi. Baltayi da, en büyük putun
    boynuna asdi ve oradan uzaklasti. Keldâniler puthâneye
    girince bütün putlarin kirildigini gördüler ve bunu
    yapani yakalayarak cezâlandirmak istediler. Hz. Ibrahimi getirip,
    bu isi sen mi yaptin dediler. Ibrahim aleyhisselam « Kendisi
    dururken kücük putlara tapinilmasi istemedigi icin, boynunda
    asili olan büyük put yapmistir. Inanmazsaniz kendisine
    sorunuz » buyurdu. Onlar 'Putlar konusamaz ki, sen onlara sor
    diyorsun' dediler. Bunun üzerine Ibrahim aleyhisselam « O
    halde konusamayan ve kendilerini kirilmaktan kurtaramayan putlara neden
    ibadet edersiniz ? Size ve tapdiginiz putlara yaziklar olsun »
    dedi , ama bu hic bir fayda vermedi, cünkü onlar :
    «Dediler ki. Biz, babalarimizi bunlara tapar kimseler bulduk
    ».

    2.3.2. Ibrahim aleyhisselamin atese atilmasi
    Ibrahim
    aleyhisselam putlari kirinca putperestler bu isin onun yaptigini
    anladilar ve ceza vermek üzere hapsettiler. Durumu Nemrd'a
    bildirdiler.

    2.3.2.1 Hz. Ibrahim ve Nemrud
    Rivayete
    göre Nemrud Hz. Ibrahim'in yaptigini duyunca onu yanina cagirdi. O
    zaman insanlar Nemrud'a secde ederlerdi. Ibrahim aleyhisselam secde
    etmeyince Nemrud " Nicin secde etmedin" diye sordu. Hz. Ibrahim de:
    « Ben beni yaratan Allahü Teâla'dan ziyade secde etmem
    » buyurdu. Nemrud " Seni yaratan kim ? " diye sorunca, Ibrahim
    aleyhisselam: « Benim Rabbim, dirilten ve öldüren
    Allah'dir » diye cevap verdi. Nemrud, " ben de diriltirim"
    diyerek zindandan iki kisi getirtti. Birini serbest birakip, birini
    öldürdü. Güya böylece diriltmis ve
    öldürmüs oldu. Hz. Ibrahim bunun karsisinda : «
    Benim Rabbim günesi dogudan getirir, dogurtur. Eger
    gücün yetiyorsa sen de bati'dan dogdur » buyurunca
    Nemrud sasirip, âciz kaldi. Bu husus Bakara suresinin 258.
    âyetinde bildirilmistir . Bu münazaranin vukuu buldugu zaman
    hakkinda iki rivayet vardir. Birincisi, Ibrahim aleyhisselam putlari
    kirinca onu yakalayip hapsettiler. Sonra atese atmak icin hapisten
    cikarip , Nemrud'un yanina götürdüklerinde
    gerceklesmistir. Diger rivayete göre insanlar arasinda
    büyük bir kitlik cikmisti. Bundan dolayi insanlar yiyecek
    almak icin Nemrud'a giderlerdi. Nemrud her gelene, "Senin Rabbin kim ?
    " diye sorar ve "Benim Rabbim sensin" diyenlere gida maddeleri verirdi.
    Hz. Ibrahim yiyecek almaya gelip Nemrud ona bu soruyu sorunca Ibrahim
    aleyhisselam : « Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve
    öldürendir » dedi ve böylece bu münazara
    vukuu buldu . Bu olay'dan sonra Keldâniler Halilallah'i ceza
    verek istediler ve onu ilk önce hapise attilar. Sonra Nemrud onu
    atese atmaya karar verdi. Rivayete göre bu fikri Nemrud'un aklina
    Hênun adinda biri getirdi ve Allah onu sonra yerin dibine batirdi.

    2.3.2.2. Nemrud hakkinda bilgiler
    Burada
    Nemrud hakkinda bazi bilgilere deginmek istiyorum. Cünkü bir
    müslüman icin önemli olan düsmanlarini iyi bilmesi.
    Nemrud da vahsi bir düsmandir. Nemrud gaddar ve zâlim bir
    hükümdardi. Bir rivayete göre Nemrud onun hakiki ismi
    degil, - firavun - gibi bir ünvandi. Nemrud cocukken burnuna bir
    yilan yavrusu kacmis, bu yüzden son derece cirkinlesmisti. Babasi
    bile tahammül edememis ve öldürmege karar vermis. Fakat
    annesinin yalvarmasi üzerine, onu bir cobana teslim etmis , coban
    da, onun cirkin yüzüne bakmaga dayanamadigindan, onu dag
    basinda birakmis, dagda Nemrud isminde bir disi kaplan, cocugu
    emzirerek, onun yasamasina sebeb olmustur. Ismi (Nemrud) bu kaplandan
    gelmektedir. Babasi öldükten sonra hükümdarliga
    gecen Nemrud, kendisini ilah zannediyor ve bütün halkin
    kendisine tapmasini istiyordu .

    2.3.2.3. Ates'in Halilallah'i yakmamasi
    Ibrahim
    aleyhisselam'in atese atilmasi kararlastirildiktan sonra odun
    toplaniyor ve kocaman bir ates yakiliyor. Problem Halilallah'i atese
    atmakta. Rivayete göre Iblis insan sekline girip Nemrud'a mancinik
    kullanmasini tavsiye ediyor . Kur'an'da : « Onun (Ibrahim) icin
    bir bina yapin ve derhal onu atese atin ! dediler »
    buyurulmustur. Bir bina (mancinik) yapilip oradan Ibrahim aleyhisselam
    atese atilinca, ates bir gül bahcesi oluyor. Diger bir rivayete
    göre ici balik dolu bir havuz oluyor ates. Ve böylece ates
    Halilürrahman'i yakmiyor. Bu kurtarma olayi Kur'an-i Kerim'in
    Enbiya suresinde bildirilmistir : « Ey ates ! Ibrahim icin
    serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak
    istediler, fakat biz onlari, daha cok hüsrana ugrayanlar durumuna
    soktuk » . Bugün S.Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya
    « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarinda bir havuz
    vardir. Buranin Hz. Ibrahim'in atese atildigi yer oldugu, baliklarin
    odunlardan meydana geldigi iddia olunmakta ve kimse bu baliklara
    dokunmamaktadir . Tevrat'ta bu ates olayi hakkinda -Ibrahim peygamberin
    yahudilerin soyunun babalari kabul edildigi halde - bir bilgi
    yokturdur.

    2.4. Ibrahim peygamberin Bâbil'i terketmesi
    Kur'an-i Kerim'de buyuruluyor ki : « (Oradan kurtulan Ibrahim Peygamberlerimiz Tebessum
    Ben Rabbime gidiyorum. O bana dogru yolu gösterecek » .
    Böylece Hz. Ibrahim küfür diyarindan hicret ederek Sam'a
    gidiyor . Hicret ederken de, « Ey Rabbimiz, ancak sana
    tevekkül ettik ve (taatle) sana yöneldik ve ahirette de
    dönüsümüz ancak sanadir » diye dua ettikleri
    Mümtehine suresinin 4. ayetinde bildirilmistir . Baska bir
    rivayete göre Harran'a (Filistin) gittigi rivayet edilir .

    2.5. Ibrahim aleyhisselam Misir'da
    Ibrahim
    aleyhisselam ordan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Misir'a
    gitti. Rivayete göre o siralarda 38 yasinda idi. O zamanin
    Firavunu cok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli,
    Dahhâk'in kardesi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel
    kadinlardan cok hoslanirdi ve güzel bir kadin gördü
    mü hemen onu ne pahasina olursa olsun Haremine alirdi. Kadinin
    kocasi varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre cok
    güzel bir kadin oldugu icin, Firavun veya Melik Ibrahim
    aleyhisselama zevcesinin kim oldugu hakkinda sorunca Ibrahim
    aleyhisselam Firavun'un Hz. Sâre'ye musallat olmasini engellemek
    icin din bakimindan kardesi olduguna niyet ederek : « Kiz
    kardesimdir » dedi. Pek zâlim olan bu hükümdar,
    Sâre hatunu almak isteyip sarayina cagirtti. Fakat musallat olmak
    isteyince nefesi kesilip, elleri, ayaklari tutmaz oldu. Yere yikilarak
    debelenmeye basladi. Allahü Teâlâ Hz. Sâre'yi
    Firavun'un serrinden koruyup musallat olmasini engelledi.
    Hükümdar bu durum karsisinda korkusundan Hz. Ibrahim'in
    zevcesini ona geri yolladi . Hz. Sâre'ye yaklasinca onu cin
    zannettiginden, yanina bir de Hâcer isimli bir câriye
    verdi. Böylece bundan kurtulacagini zannetti . Bu olay Ebu
    Hureyre'nin bildirdigi Hadis ile bildirilmistir (bkz. Buhari,
    Müslim). Tevratta da bu olayin böyle - kücük
    modifikasyonlarla - gerceklestigi yazmaktadir . Bundan sonra
    Halilürrahman Misir'i terkedip geri Filistine dönüp
    Sebu' isimli yere yerlesiyor .
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:51 pm

    HZ. LUT (S.A.)

    1. Hz. Lut hakkinda genel bilgiler
    Kur'an-i Kerimde bildirilen peygamberlerden olan Hz. Lut, Ibrahim
    aleyhisselamin kardesi Hârân'in ogludur. Halilallahla
    birlikte Nemrud'un memleketinden hicret edip Sam'a geldikten sonra
    (bkz. Hz.Ibrahim), Lut gölü yakinindaki Sedum sehri halkina
    peygamber olarak gönderildi. Insanlara Ibrahim aleyhisselamin
    dinini teblig etti .

    2. Hz. Lut'un hikâyesi
    Hz. Lut ailesini toplayip Ibrahim aleyhisselamla Sam'a hicret ettikten
    sonra Allah tarafindan Lut gölünün güney-bati
    tarafinda bulunan Sedum sehrinin halkina peygamber olarak
    gönderiliyor. Bu kavim cok azgindi ve erkeklerle
    münâsebeti âdet haline getirerek livata fiilini
    isliyordu. Bu is icin de bilhassa genc delikanlilar üzerinde
    kötü emel besliyorlardi. Hz. Lut kavmine teblige basladi:
    « (Allah'a karsi gelmekten) sakinmaz misiniz ? Bilin ki ben size
    gönderilmis güvenilir bir elciyim. Artik Allah'a karsi
    cikmaktan sakinin ve bana itaat edin. Rabbinizin sizler icin yarattigi
    eslerinizi birakip da, insanlar icinden erkeklere mi yaklasiyorsunuz ?
    Dogrusu siz siniri asmis (sapik) bir kavimsiniz » . Fakat onlar
    dinlemediler ve « Ey Lut ! (bu davadan) vazgecmezsen, iyi bil ki,
    sürgün edilmislerden olacaksin ! » dediler. Lut
    aleyhisselam onlari azaptan korkuttugu halde onlar inanmadilar ve
    sapikliklarina devam ettiler ve böylece Allah'in azabini hak
    ettiler. Allah'in elcileri Cibril, Mikail ve Israfil Ibrahim
    aleyhisselama müjde (bkz. Hz. Ibrahim) ile geldiler ve ona Lut
    kavmini helak edeceklerini bildirdiler. Onun da Lut aleyhisselamdan
    korkmasina karsilik " Her halde onu ve ehlini kurtaracagiz. Ancak
    karisi öteki zalimler zümresinden " diye cevap verdiler. Hz
    Ibrahim'den ayrildiktan sonra genc delikanli oalark Lut aleyhisselam
    misafir oldular. Hz. Lut onlari evine aldi. Kavmi güzel ve genc
    delikanlilari görünce pis olan hisleri hortladi ve Lut
    peygamberin kapisina dayandilar ve ondan kendilerine bu delikanlilari
    teslim etmelerini istediler: «Lut'un kavmi, kosarak yanina
    geldiler. Daha önce de kötü isleri yapmaktaydilar.
    (Lut):" Ey kavmim ! Iste sunlar kizlarimdir (onlarla evlenin); sizin
    icin onlar daha temizdir. Allah'tan korkun ve misafirlerimin
    önünde beni rezil etmeyin ! Icinizde akli basinda bir adam
    yok mu ! " dedi » . Fakat onlar dinlemediler ve « Dediler
    ki: Senin kizlarinda bizim bir hakkimz olmadigini biliyorsun. Ve sen
    bizim ne istedigimiz elbette bilirsin » . Lut aleyhisselamin
    gücsüzlügüne yavunmasi
    üzerine«(Melekler) dediler ki: Ey Lut! Biz Rabbinin
    elcileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kisminda
    ailenle (yola cikip) yürü. Karindan baska hicbiri geride
    kalmasin. Cünkü onlara gelecek olan (azap) süphesiz ona
    da isabet edecektir. Onlara vâdolunan (helak) zamani, sabah
    vaktidir » . Sedum kavminin helaki sabah vakti geldigi zaman
    gerceklesti. O sehir'in alti üstüne gecirildi ve
    üzerlerine taslar yagdirildi. Lut aleyhisselamla olanlar
    kurtarildi, karisi ise belasini buldu. Hz. Lut daha sonra Hicaz
    havalisine gitmekle emrolundu ve vefatina kadar orada kaldi .
    Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmustur ki:
    « On sey vardir ki, Lut kavmi onlari yapmis ve o yüzden
    helak edilmistir. Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar. Bunlar
    livata, findik gibi taslari sapanla atmak, güvercinle (kumar)
    oynamak, def calmak, icki icmek, (özürsüz) sakal kesmek,
    (emr edilenden fazla) biyik uzatmak, islik calmak, el cirpmak,
    (erkekler icin) ipek gömlek giymek, bir tane de ümmetim
    ilâve eder ki; o da kadin kadina münâsebette
    bulunmaktir »
    ( Râmuz). Baska bir hadis-i serifinde de iki cihan serveri peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) buyurmustur ki: « Benden sonra en korkutugum sey ümmetimin Lut kavminin yaptigini yapmalaridir » (Tirmizi,
    Ibn-i Mâce). Kitab-i Mukaddes'teki cok ve pis yalanlarla dolu Lut
    aleyhisselamin hikayesi Tesniye bölümünün 13.
    bâbinin 1-13 noktalarinda ve 19. bâbinda okunabilinir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:51 pm

    H Z . İSMAİL A.S.

    1.Hz. İsmail hakkında genel bilgiler

    Yemen'den
    gelip Mekke ve civarına yerleşen Cürhüm kabilesine
    gönderilen ve Muhammed aleyhisselam ın dedelerinden olan bir
    peygamberdir. İsmi Kur'an-ı Kerimde bildirilmiştir: « Biz Nuh'a
    ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve
    (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta
    (torunlara), İsa'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a
    vahyettik » . Babası İbrahim aleyhisselam annesi ise Hacer
    Hatundur.
    2. Hz. İsmail'in Hikayesi

    2. Hz. İsmail'in hikayesi
    İsmail
    aleyhisselam, Şam diyarında (Filistin, Suriye) doğdu. Babasi İbrahim
    aleyhisselam, Allahü Tealanın emriyle, annesi Hacer Hatunla
    birlikte Mekke'ye götürdü . Yanlarına bir miktar yiyecek
    ve su ile birlikte şimdiki Kâbe'nin bulunduğu yere bırakarak
    Şam'a döndü. Bir rivayete göre İbrahim aleyhisselam
    Hacer Hatunu Kâbe'nin bulunduğu yere bırakınca o: "Sen bizi kime
    bırakıyorsun. Bize kim bakacak ?" sorusuna İbrahim aleyhisselam:"Ben
    sizi Allah'a bırakıyorum" demiştir. Hacer Hatun bunu duyunca:"O zaman
    işini yaptıysan gidebilirsin" demiştir. Hacer Hatun su ararken, şimdiki
    zemzem kuyusunun yerinde yatan İsmail aleyhisselam tepindi. Hacer Hatun
    oğluna su verebilmek için yedi kez Safa ile Merve arasında
    koşuştu ise de su bulamadı. O zaman ayaklarını vurduğu veya Cebrail
    aleyhisselam ın vurduğu yerden Zemzem suyu çıktı. Hacer Hatun
    burada yaşarken, Yemen tarafından Cürhüm kabilesi gelip
    Mekke'nin bulunduğu yere yerleştiler.

    2.1. İsmail aleyhisselamın kurban edilmesi
    Hz.
    İbrahim bir ara bir rüya gördü. Bu Yüce Allah'ın
    bir vahyi idi. Ona oğlu İsmail'i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun
    üzerine henüz 12 yaşında bulunan Hz. İsmail'i, Mekke'de Sebir
    dağının eteğinde tenha bir yere götürdü. Onu Allah
    rızası için kurban etmek istiyordu. İsmail aleyhisselam da:"
    Babacığım , emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden
    bulursun" diyordu. Bu Allah yolunda fedâkarlığın en yüksek
    bir nişanı idi . Ama, Allahü Teâlâ rüyasında
    sadakat göstermesi üzerine ona bir koç ihsan buyurdu.
    İsmail aleyhisselam böylece kurban edilmekten kurtuldu. Kurban
    bayramını da biz müslümanlar da vak'a yüzünden ihya
    etmekteyiz. Halilullah'ın hangi oğlunu kurban ettiği kesinlikle
    bilinmemektedir. Kur'an-ı Kerim'de sadece oğlunu kurban ettiği
    belirtilmektedir:«Babasıyla beraber yürüyüp
    gezecek çağa erişince: Yavrucuğum ! Rüyada seni
    bogazladığımı görüyorum; bir düşün ne dersin ?
    dedi. O da cevaben : Babacığım ! Emrolundugun şeyi yap. İnşaallah beni
    sabredenlerden bulursun, dedi » . Fakat cumhura göre kurban
    edilen çocuğun İsmail aleyhisselam'ın olduğu kanaatindedir. Bazı
    müfessirlere göre ise İsmail aleyhisselamın değil de İshak
    aleyhisselamın kurban edildiğini öne sürmektedirler. Yalnız,
    bu fikri Israilogulları da söylemektedirler.

    2.2. İsmail aleyhisselamın peygamberliği
    Hz.
    İsmail gençlik çağına gelince,
    Cürhümlülerden iki defa evlendi . Daha sonra tekrar
    Mekke'ye gelen İbrahim aleyhisselamla birlikte Kâbe-i Muazzamayı
    inşâ ettiler ve hac ibadetini yaptılar . İsmail aleyhisselam
    Yemen kabilelerine (Cürhüm kabilesi) ve „Amalika"
    denilen eski bir kavme peygamber olarak gönderildi. İnsanlara
    babası Hz. İbrahim'e bildirilen dinin hükümlerini tebliğ etti
    ve daveti 50 yıl sürdü. Buna rağmen malesef pek az kimse iman
    etti. İshak aleyhisselamı yanına davet edip kızını onun oğlu İlyas'a
    nikahla dive bazı vasiyetler de bulundu. Babası İbrahim aleyhisselam'ın
    ölümünden 40 sene sonra , 133 veya 137 yaşlarında iken
    Mekke'de vefat etti. Ekseri rivayete göre Mescid-i Haram'da Kabe-i
    Muazzamanın kuzey duvarı önünde bulunan Hatim denilen yere
    defn edildi. İsmail aleyhisselamın 12 oğlundan çoğalan torunları
    zamanla Arabistan Yarımadası'nın her tarafına yayıldılar. Peygamber
    efendimizin (s.a.v.) 20. dedesi Adnan ile İsmail aleyhisselam arasında
    30 baba vardı . Peygamberimiz efendimiz (s.a.v.) de bir Hadis-i
    şerifinde : « Allahü Teâlâ Ademoğullarından
    (Hz.) İsmail'i seçti. İsmail'in evlâdından (oğullarından)
    Kinane'yi, Kinaneoğullarından Kureys'i seçti ve ayırdı.
    Kureyş'ten Haşimoğullarını, Haşimoğullarından da beni seçti ve
    ayırdı »
    (Kadizâde) buyurmuştur..



    __________________
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:53 pm

    Peygamberlerimiz Bism1
    HZ. ISHÂK (a.s)
    Ibrahim (a.s)'in Hz. Sâre'den dogan ikinci oglu.
    Hz.
    Sâre'nin çocugu olmadigi için kocasina cariyesi
    Hacer'i hediye etmistir. Hz. Hacer Hz. ismail'i dogurunca, Hz.
    Sâre üzülmüstür. Hz. ibrahim yüz yirmi
    yasinda Hz. Sâre doksan yasinda iken Allah'in bir lutfu ve
    mucizesi olarak ishâk (a.s) dogmustur (bk. Hâkim,
    Müstedrek, 11, 556).

    Kur'an-i
    Kerim'de bu olay söyle anlatilir: "And olsun ki,
    elçilerimiz ibrahim'e müjde ile gelip; "Selâm",
    dediler. O da "Selâm" dedi ve eglenmeden gidip kizartilmis bir
    buzagi getirdi. Onlarin ellerinin buna uzanmadigini görünce
    hoslanmadi ve kalbine bir korku geldi. Onlar "korkma biz lût
    kavmine gönderildik" dediler. ibrahim'in ayakta duran zevcesi
    güldü. Biz de ona ishak'i ardindan da torunu Yâkub'u
    müjdeledik. Kadin "vay, kendim koca bir kari, su zevcimde bir
    ihtiyar iken ben mi doguracakmisim? Bu dogrusu pek sasilacak bir is"
    dedi. Melekler "ey evin hanimi. Allah'in rahmeti ve bereketleri
    üzerinize olmusken, nasil Allah'in isine sasacaksin. O Hamid ve
    Meciddir" dediler (Hûd, 11 /73).

    Ishâk
    (a.s)'in tarih kitaplarinda anlatilari semâili söyledir.
    Uzun boylu, kara gözlü, bugday benizli, yüzü
    güzel, konusmasi düzgün, saçi, sakali bembeyazdi.
    Siret ve sureti babasi ibrahim (a.s)'a benzerdi (Hâkim,
    Müstedrek, 11, 557). Hz. ishâk'in Yakub ve 'Ays adinda iki
    oglu olmustur. Yakub (a.s) daha güzel yüzlü, daha
    düzgün konusmali ve zarafet ve güzelligi daha çok
    olandi. Ays, Rumlarin yasadigi bölgede ikamet etmisti
    (Hâkim, Müstedrek, l l, 557).

    Ishâk
    (a.s) Kur'an-i Kerim'de de övülmüstür: "Ey
    Muhammed; güçlü ve anlayisli olan kullarimiz ibrahim,
    ishâk ve Yakub'u da an! Biz onlari âhiret yurdunu
    düsünen samimi kimseler kildik. Dogrusu onlar bizim yanimizda
    seçkin, iyi kimselerdir" (Sâd, 38/45-47). ishâk
    (a.s) babasinin ölümünden sonra Sam bölgesine
    peygamber olarak vazifelendirilmis, Allah'u Teâlâ onu
    seçkin ve hayirli bir insan eylemistir.

    "Ibrahim'e
    salihlerden bir peygamber olmak üzere de ishâk'i
    müjdeledik. Hem ona hem de ishâk'a feyz ve bereketler
    verdik. Her ikisinin neslinden iyi hareket edeni de vardir, nefsine
    apaçik zulmedeni de vardir" (es-Sâffât, 37/112,
    113).

    Hz. Ishak rivayete
    göre yüzaltmis yaslarinda bu günkü Filistin'in
    bulundugu bölgede Kudüs yakinlarinda vefat etmis, babasi
    ibrahim (a.s)'in Mezradaki kabrinin yanina defnedilmistir
    (ibnu'l-Esîr el-Kâmil fi't- Tarih, 1, 127).
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:54 pm

    Hz. YA'KUB (a.s)
    Kur'ân'da adi geçen peygamberlerden biri.
    Ya'kûb
    (a.s)'in soyu, ishâk (a.s) vasitasiyle ibrahim (a.s)'a
    dayanmaktadir. O, ishak (a.s)'in ve ishak (a.s) da ibrahim (a.s)'in
    ogludur. Annesinin adi Refaka'dir. Kardesi Ays ile beraber, ikiz olarak
    dogmustur. Kardesinin ardindan dogdugu için ona Ya'kûb
    denmistir.

    Ya'kûb
    (a.s)'in diger bir adi da israil'dir. Kardesi Ays'tan kaçarak
    dayisinin yanina giderken gündüzleri saklanmis ve geceleri
    yürümüstür. Bundan dolayi kendisine isrâil
    denmistir. Kelime olarak isrâil geceleyin (Allah'a)
    yürüyen demektir (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I,162
    vd.).

    Ya'kûb (a.s)'in
    dogumu ve peygamberligi daha önceden müjdelenmisti. Onun bu
    durumu Kur'ân'da söyle haber verilmistir:

    Biz
    ona (ibrahim (a.s)'in hanimina) ishâk'i müjdeledik.
    ishâk'in ardindan da (torunu) Yaküb'u"(Hûd, 11/71).

    Bu âyette ayni zamanda, Yakûb (a.s)'in yukarida sunulan soyu da dile getirilmistir.
    Ya'kûb
    (a.s), önce dayisi Lebân'in büyük kizi Leyya ile
    ve ondan sonra ad küçük kizi Râhil ile
    evlenmistir. Leyya'dan Rabil, Yehuza, sem'ûn ve Lavi adindaki
    ogullari dogmustur. Râhil'den de Yûsuf ve Bünyamin
    dünyaya gelmistir. Ya'kflb (a.s)'in diger iki hanimindan alti oglu
    daha vardi. Toplam on iki erkek evlada sahipti (ibn Kuteybe,
    Kilabu'l-Meârif, Beyrut 1970,19; ibn Haldun, Tarih, Beyrut, 1971,
    I, 39).

    Kur'ân'in
    birçok yerinde Ya'kûb (a.s)'in peygamberliginden ve
    çesitli faziletlerinden bahsedilmektedir. Onun peygamberligini
    dile getiren bazi âyetlerin meâli söyledir:

    Nihayet
    (ibrahim) onlardan ve Allah'in disinda taptiklari seylerden uzaklasip
    bir tarafa çekildigi zaman, biz ona ishâk'i ve Ya'kub'u
    bagisladik ve her birini peygamber yaptik. Onlara rahmetimizden bagista
    bulunduk ve kendilerine güzel ve üstün bir san,
    söhret nasip ettik" (Meryem, 19/49, 50).

    "Nûh'a
    ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettigimiz gibi, sona da
    vahyettik. Nitekim ibrahim'e, ismail'e, ishak'a, Yakub'a, torunlarina,
    isâ'ya, Eyyüb'e, Yûnus'a, Harun'a, Süleyman'a da
    vahyetmis ve Davud'a da Zebur'u vermistik" (en-Nisâ, 4/163).

    Ya'kub
    (a.s)'in kuvvetli, basiretli ve halis (samimi) bir kisilige sahip
    oldugunu anlatan bazi âyetlerin meâli de söyledir:

    Kuvvetli
    ve basiretli kullarimiz ibrahim'i, ishâk'i ve Ya'kûb'u da
    an. Biz onlari ahiret yurdunu düsünme özeligiyle
    temizleyip, kendimize hâlis kul yaptik" (Sâd, 38/45, 46).

    O,
    diger peygamberler gibi Allah'in hidâyetine erdirilen ve
    güzel davranan yüce bir kisi idi. Kur'ân'da bu hususta
    söyle buyurulmaktadir:

    "Biz
    ona (ibrahîm'e) ishâk'i ve ishâk'in oglu
    Ya'kûb'u da hediye ettik. Hepsine de dogru yolu gösterdik.
    Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvud'a,
    Süleyman'a, Eyyûb'e Yûsuf â Musa'ya ve
    Harûnâda yol göstermistik. Biz güzel davrananlara
    böyle karsilik veririz" (el-En'âm, 6/84)

    Bir
    de Ya'kub (a.s) rüya tabir etmeyi de bilirdi. Yüce Allah
    Kur'ân-i Kerîm'de bu hususu söyle haber vermistir:

    "Hani
    bir zaman Yûsuf babasina: Babacigim, ben (rüy'a) on bir
    yildiz, günesi ve ayi gördüm. Bunlari hepsinin bana
    secde ettiklerini gördüm, demisti. (Babasi Ya'kub ona
    söyle demsti): Yavrum, rü'yani kardeslerine anlatma, sonra
    sana bir tuzak kurarlar. Çünkü seytan, insana
    apaçik bir düsmandir! Böylece Rabb'in seni
    seçecek ve sana rü'yada görülen olaylarin
    yorumunu (veya Allah'in kitabinin ve peygamberlerin sünnetlerinin
    inceliklerini) ögretecek. Sana ve Ya'kûb soyuna nimetini
    tamlayacaktir. Nasil ki atalarin ibrahim'e, ve ishâk'a da
    nimetini tamamlamisti. süphesiz Rabb'in bilendir, hikmet
    sahibidir" (Yûsuf, 12/4, 5, 6).

    Ya'kûb
    (a.s) bitmeyen tükenmeyen güzel bir sabra sahipti. O,
    sabriyla ve ümidiyle örnek bir peygamberdi. Kendisi, evlad
    acisi ve evlad ihanetiyle imtihan edildi. Kur'ân'da, onun hayati,
    Yûsuf (a.s)'in hayati ile iç içe anlatilmistir.
    Ya'kûb (a.s)'in gözlerinin kaybolmasina, saçlarinin
    agarmasina ve belinin bükülmesine sebep olan bu evlad
    imtihani ve onun örnek sabri, Kur'ân'da söyle haber
    verilmistir:

    "(Ya'kûb
    kendisine hiyanet eden çocuklarina söyle dedi): Herhalde,
    nefisleriniz size bu isi süsleyerek sizi ona sürükledi.
    Artik bana güzelce sabretmek kaliyor. Belki de Allah, onlarin
    hepsini bana getirir. Çünkü O, bilendir, herseyi
    hikmetle (yerli yerince) yapandir. Ve yüzünü onlardan
    çevirdi de: "Ey Yûsuf üzerindeki tasam (gel, gel tam
    senin gelme zamanindir)! " dedi ve tasadan gözlerine ak
    düstü. (Acisini) yutkunuyor (açiga vurmamaya
    çalisiyordu). Dediler ki: "Vallahi sen, Yûsuf'u ana ana
    hasta olacaksin, yahut öleceksin!" (Ya'kûb
    aleyhisselâm onlara): "Ben üzüntü ve tasami yalniz
    Allah'a sikayet ederim ve Allah tan sizin bilmediginiz seyleri bilirim"
    dedi. (Ondan sonra söyle devam etti): "Ey ogullarim, gidin,
    Yûsuf'u ve kardesini arastirin. Allah'in rahmetinden ümit
    kesmeyin. Zira, kafir kavimden baskasi Allah'in rahmetinden ümit
    kesmez!" (Ya'kûb'un ogullari tekrar Misir'a Yûsuf'un yanina
    döndüklerinde dediler ki: "Ey vezir, bize ve
    çocuklarimiza darlik dokundu, degersiz bir bir sermaye ile
    geldik. Ama sen bizim için tam ölçü ver, bize
    tasadduk eyle. Çünkü Allah, tasadduk edenleri
    mükafatlandirir." (Yûsuf) dedi: "Sizler cahil iken,
    Yûsuf'a ve kardesine yaptiginiz(in
    kötülügünü) bildiniz mi (bundan tevbe ettiniz
    mi)?" "A, yoksa sen, sen Yûsuf' musun?" dediler. "Ben Yusuf'um,
    bu da kardesindir" dedi (ve söyle devam etti): "Allah bize
    lütfetti. (Bizi korudu, yüceltti). Kim (Allah'tan) korkar ve
    sabrederse, süphesiz Allah, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez"
    "Vallahi, Allah seni bizden üstün kildi. Dogrusu biz
    suç islemistik! dediler (Yûsuf onlara): "Bu gün sizi
    kinama yok. Allah sizi bagislar. O, merhametlilerin merhametlisidir.
    simdi su gömlegimi götürün, babamin
    yüzüne koyun da gözü açilsin. Ve
    bütün ailenizle birlikte bana gelin" dedi. Kervan (Misir'dan)
    ayrilip yola koyulunca, babalari, (yaninda bulunanlara): "Eger bana
    bunak demezseniz, (inanin ki) ben Yûsuf'un kokusunu
    duyuyorum"dedi. "Vallahi sen hâlâ eski saskinligin
    içindesin" dediler. Müjdeci gelip de (Yûsuf'un
    gömlegini) (Ya'kûb)'un yüzüne koyunca, derhal
    (gözü açildi), görür oldu. "Size demedim mi
    ben, Allah'tan sizin bilmediginiz seyleri bilirim?" dedi. (Ogullari):
    "Ey babamiz, bizim için günahlarimizin bagislanmasini dile.
    Gerçekten biz günah isledik"dediler. (Ya'kub onlara):
    "Sizin için Rabb'ime istigfar edecegim. süphesiz O,
    bagislayan, esirgeyendir"dedi. (Hep beraber Misir'a hareket ettiler.)
    Nihâyet Yûsuf'un yanina vardiklarinda, (Yûsuf)
    ana-babasini kendisine çekip kucakladi ve: Âllah'in
    dilegiyle, güven içinde Misir'a girin!"dedi. Anasini
    babasini tahti üstüne çikardi ve hepsi onun
    için secdeye kapandilar (ona kavustuklari için Allah
    â sükür secdesi yaptilar veya onun önünde
    saygi ile egildiler. Yûsuf: "Babacigim, iste bu, önceden
    (gördügüm) rüyanin yorumudur. Rabb'im onu
    gerçek yapti. Bana iyilik etti. Zîra seytan, benimle
    kardeslerim arasina fitne soktuktan sonra, O, beni zindandan
    çikardi. Sizi de çölden getirdi. Gerçekten
    Rabb'im, diledigi seyi çok ince düzenler. O (her tedbiri)
    bilen, her seyi yerli yerince yapandir" dedi. "(Yûsuf, 12/83-100).

    Bu
    âyetlerde de ifade edildigi gibi, Ya'kûb (a.s)'in
    çocuklari, neticede yaptiklarina pisman oldular. Babalarindan ve
    kardesleri Yûsuf (a.s)'dan özür dilediler. Babalari
    Ya'kûb (a.s) ve kardesleri Yusuf (a.s) onlari bagisladilar ve
    onlar için Allah'a yalvarip dua ettiler. Cebrâil (a.s),
    Ya'kûb (a.s)'a gelerek, çocuklari için yaptigi
    duasinin kabul edildigini ve çocuklarinin Allah tarafindan
    bagislandiklarini müjdeledi (es-Salebî, el-Arais, Misir
    1951,140 vd.).

    Yak'ub (a.s)
    da diger peygamberler gibi insanlari Allah'a inanmaya ve O'na ibadet
    etmeye çagirdi. Kendisi bu yolda fevkalade örnek bir hayat
    yasadi.

    Kur'ân-i
    Kerîm'de bildirildigi gibi, Yakub (a.s), ibrâhim (a.s)'in
    yaptigi gibi, ruhunu teslim etmeden önce, çocuklarina
    vasiyette bulundu: "O zaman (Yâ'kûb), ogullarina; "Benden
    sonra neye kulluk edeceksiniz?" demisti. (Onlar da): "Senin Rabb'in ve
    atalarin ibrâhim, ismâil ve ishâk'in Rabb'i olan tek
    Allah'a kulluk edecegiz. Biz O'na teslim olanlariz" dediler"
    (el-Bakara, 2/133).
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:54 pm

    Hz. YÛSUF (a.s)
    Kur'an'da ismi geçen Beni israil peygamberlerinden biri.
    Hz.
    Yûsuf Kurân'da adi geçen peygamberlerden birisi
    olup, Yakub Peygamber'in ogludur. Nesebi Hz. ibrahim'e kadar varir
    (Kamil Miras, Tecrid Tercemesi, IX, 139).

    Kur'ân-i
    Kerîm'de kendi adini tasiyan bir sûre vardir. Tamami 111
    âyet olan bu sûrenin 98 âyeti (4-101) Hz.
    Yûsuf'tan bahseder. Bu âyetlerde anlatildigina göre
    Hz. Yûsuf'un hayat hikâyesi özetle söyledir:

    Hz.
    Yûsuf'un on bir tane erkek kardesi vardi. Yûsuf
    fevkalâde güzel ve son derece zekî idi. Babalari Hz.
    Yakub en çok Yûsuf'u seviyordu. Bu sevgiyi agabeyleri
    kiskaniyorlardi.

    Yûsuf (a.s)
    bir gece rüyasinda on bir yildizin, günes ve ayin kendisine
    secde ettiklerini gördü. Bu rüyayi babasina anlatti.
    Babasi rüyanin, Hz. Yûsuf'un büyük bir adam
    olacagina isaret oldugunu anladi ve Yûsuf'a rüyasini
    agabeylerine anlatmamasini tembihledi. Ancak, agabeyleri bundan
    haberdar oldular ve Yûsuf'u öldürüp bir yere
    atmayi planladilar. Babalarindan izin alarak, gezip eglenmek
    bahanesiyle Yûsuf'u alip kirlara,götürdüler. Onu
    bir kuyuya attilar, gömlegini da kana bulayarak, "Yûsuf'u
    kurt kapti" diye babalarina yalan söylediler.

    Kuyunun
    yanindan geçmekten olan bir kafile Yûsuf'u buldu ve
    köle olarak satmak üzere alip, Misir'a
    götürdüler. Orada az bir fiyatla onu Azîz (maliye
    bakani)'e sattilar.

    Azz'in hanimi
    Yûsuf'a göz koydu. Onu kendisiyle beraber olmaya
    çagirdi. Yûsuf (a.s) bunu kabul etmeyince, ona iftira edip
    kocasina sikayet etti ve hapse attirdi.

    Hz.
    Yûsuf senelerce hapiste kaldi. Orada hükümdarin
    serbetçisi ve asçisi ile tanisti. Onlarin
    gördükleri dünyalarin yorumunu yapti. Birisinin,
    kurtulup efendisinin hizmetine devam edecegini, digerinin ise
    öldürecegini söyledi. Sonunda dedigi çikti. Hz.
    Yûsuf, kurtulana, kendisini efendisinin yaninda anmasini istedi.

    Hükümdar
    bir gece rüyasinda yedi zayif inegin yedi semiz inegi yedigini ve
    yedi yesil basakla yedi kuru basak gördü. Bu rüyanin
    yorumunu yaptirmak istedi. Hz. Yûsuf'un rüya yorumu
    yaptigini ögrendi ve onu hapisten çikarip, rüyasini
    anlatti. Hz. Yûsuf, yedi sene bolluk olacagini, pesinden gelen
    yedi senenin ise kitlikla geçecegini söyledi. Bunun
    üzerine hükümdar, Hz. Yûsuf'u maliye bakanligina
    getirdi. Yûsuf (a.s) bolluk yillarinda bütün ambarlari
    zahire ile doldurttu; kitlik yillari gelince bu zahireyi halka
    dagitmaya basladi. Ayni kitlik, Hz. Yûsuf un babasinin memleketi
    olan Ken'an diyarinda da yasandi.

    Yûsuf
    (a.s)'un kardesleri de zahire almak için iki kez Ken'an ilinden
    Misir'a geldi. Sonunda Yûsuf (a.s) kardeslerine kendini tanitti
    ve onlari affettigini belirterek, "Bugün azarlanacak degilsiniz,
    Allah sizi bagislar, o merhametlilerin merhametlisidir" (Yûsuf,
    92) dedi. Yûsuf (a.s), babasi, annesi ve kardeslerinin tamamini
    Misir'a davet etti.

    Ailesi Misir'a
    vardiginda Yûsuf (a.s) anne ve babasini tahta oturttu; diger
    onbir kardesi ise Hz. Yûsuf'un önünde egildiler. O
    zaman Yûsuf (a.s); "Babacigim, iste bu vaktiyle
    gördügüm rüyanin çikisidir; Rabbim onu
    gerçeklestirdi. seytan benimle kardeslerimin arasini bozduktan
    sonra, beni hapisten çikaran, sizi çölden getiren
    Rabbim, bana pek çok iyiliklerde bulundu. Dogrusu Rabbim,
    dilegine lütufkardir. O süphesiz, bilendir, hâkimdir"
    (Yûsuf,100) dedi. Bu sekilde israil ogullari, Filistin'den
    Misir'a gelip yerlesmis oldu. Bir süre sonra Yakub (a.s) vefat
    etti. Yûsuf (a.s), Allah Teâlâ'ya söyle
    münacatta bulundu: "Rabbim, bana hükümdarlik verdin,
    rüyalarin yorumunu ögrettin. Ey göklerin ve yerin
    yaratani! Dünya ve âhirette koruyanim sensin! Benim canimi,
    Müslüman olarak al! Ve beni iyilere kat!" (Yûsuf, 101).
    Yûsuf (a.s)'un hayat hikayesi Kur'ân-i Kerîm'de
    "Ahsenü'l-Kasas, Kissalarin en güzeli" ünvanini aldi.
    Pek çok olaylari içeren bu hayat hikâyesi
    için Allah Teâlâ söyle buyurdu: Ândolsun
    ki, Yûsuf ve kardeslerinin olayinda, soranlara nice ibretler
    vardir" (Yûsuf, 7).

    Yûsuf
    (a.s)'un defnedildigi yer, rivâyetlere göre, Ibrahim
    (a.s)'in medfun bulundugu Kudüs yakinlarinda Halilü'r-Rahman
    kasabasindadir
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:54 pm

    Hz. SUAYB (a.s)
    Kur'an'da
    adi geçen peygamberlerden. Medyen ve Eyke halkina peygamber
    olarak gönderildi. Bu iki ülkede ayri ayri mücadelede
    bulundu. Bu iki toplumla yaptigi mücadelesi, çesitli
    ayetlerde geçmektedir.

    Medyen
    ve Eyke, daglik ve ormanlik olan iki ülke idi. Medyen topraklari,
    Hicaz'in kuzey batisinda, oradan Kizildeniz'in dogu sahiline,
    güney Filistin'e, Akabe Körfezi'ne ve Sina Yarimadasi'nin bir
    bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alir.

    Kur'an'in
    Medyen halki hakkinda anlattiklarinin önemini kavramak
    için, bu insanlarin, Hz. ibrahim'in üçüncü
    hanimi Katurah'tan olma oglu Midyan'in soyundan geldikleri iddialarina
    dikkat edilmelidir. Dogrudan dogruya onun neslinden gelmemis olduklari
    halde, tümü onun soyundan olduklarini iddia etmislerdir.
    Çünkü eski bir gelenege göre, büyük bir
    zata bagli olan herkes, daha sonra yavas yavas onun torunlari arasinda
    sayilmaya baslanirdi. Nitekim Hz. ismail'in (a.s) soyundan gelmemesine
    ragmen bütün Araplara "ismailogullari" denmistir. Hz. Yakub
    (a.s)'in soyu (israilogullari) için de durum aynidir. Ayni
    sekilde, Hz. ibrahim (a.s)'in çocuklarindan biri olan Midyan'in
    etkisi altina giren tüm bölge halkina Bena Medyen
    (Medyenogullari) ve onlarin oturdugu yerlere de, Medyen bölgesi
    dendi (ez-Zirikl, Kâmûsû'l-A'Iâm, VI, 4244;
    Yakut el-Hamev, Mu'cemü'l-Büldan, Beyrut 1956, V, 77).

    Suayb
    (a.s), Hz. ibrahim'in torunlarindan Mikâil'in ogludur. Annesi ise
    Hz. Lut'un kizidir (et-Taber, Tarih, Misir 1326,I, 167; es-Sa'leb,
    el-Arâis, Misir 1951, s. 164; M. Asim Köksal, Peygamberler
    Tarihi, Ankara 1990, I, 327).

    Yüce
    Allah'tan Suayb (a.s)'a kitab veya sahife gönderilmedi. O,
    Âdem, sit, idris, Nuh ve ibrahim'e indirilen sahifeleri okudu ve
    onlarla tebligde bulundu (Ibn Asakir, Tarih, Beyrut 1979, VI, 322).

    Suayb
    (a.s) büyük bir hatipti. insanlari güzel söz ve
    nasihatlarla aydinlatmaya çalisti. Dolayisiyla ona peygamberler
    hatibi denilmistir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire 1977,
    II, 118).

    Suayb (a.s) ayni
    zamanda Musa (a.s)'in kayinpederi idi. Kizi Safura'yi Musa (a.s) ile
    evlendirmisti (ibnü'lEsir, el-Kâmil, Beyrut 1965, 177).

    Suayb (a.s)'in Peygamber olarak Medyen'e gönderilmesi ve Medyenlilerle mücadelesi, Kur'an'da söyle bildirilir:
    "Medyen'e
    de kardesleri suayb'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a
    kulluk edin, sizin ondan baska ilahiniz yoktur. Size Rabbinizden
    açik bir delil geldi. Ölçüyü ve tartiyi
    tam yapin, insanlarin esyalarini eksik vermeyin, düzeltildikten
    sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayin. Eger inanan (insan)lar
    iseniz böylesi sizin için daha iyidir!... Ve her yolun
    basina oturup da tehdit ederek insanlari Allah yolundan
    çevirmege ve O (Allah yolu)nu egriltmeye çalismayin.
    Düsünün siz az idiniz, O sizi çogaltti ve bakin
    bozguncularin sonu nasil oldu!... Eger içinizden bir kismi
    benimle gönderilene inanmis, bir kismi da inanmamis ise, Allah
    aramizda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en
    iyisidir" (el-A'raf, 7/85,86,87).

    Görülüyor
    ki Suayb (a.s) onlari Allah'a kulluk etmeye, insan haklarina saygili
    olmaya, her türlü bozgunculuktan uzak durmaya ve bu yolda
    sabirla hareket etmeye davet ediyordu. Fakat Medyen halki Suayb
    (a.s)'in nasihatlarini dinlemediler ve kötü hareketlerinde
    daha ileri gittiler. Onlarin bu isyan ve sapkinliklari, Kur'an'da
    söyle haber verilir.

    "Dediler
    ki: Ey Suayb, senin söylediklerinden çogunu anlamiyoruz,
    biz seni içimizde zayif görüyoruz. Kabilen olmasaydi,
    seni mutlaka taslarla(öldürür)dük! Senin bize karsi
    hiç bir üstünlügün yoktur!" (Hd 11/91).

    Suayb (a.s) onlarin bu taskinliklarina karsi nasihat ediyor ve onlari büyük bir azap ile kokutuyordu:
    (Suayb
    onlara de ki): Ey kavmim, size göre kabilem Allah'tan daha mi
    üstün ki, O'nu arkaniza atip unuttunuz? süphesiz Rabbim,
    yaptiklarinizi kusaticidir. (Ondan bir sey gizli kalmaz.)

    Ey
    kavmim, oldugunuz yerde (yaptiginizi) yapin, ben de yapiyorum. Yakinda
    kime azabin gelip kendisini rezil edecegini ve kimin yalanci oldugunu
    bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber
    gözetmekteyim."(Hd, 11/92-93)

    Her
    türlü mücadelede, teblig ve nasihate ragmen, Allah'in
    emirlerini dinlemeyen, zulüm, taskinlik ve
    kötülükte israr eden Medyen halki, azabi hak etmisti:
    Derken o (müthis) sarsinti onlari yakalayiverdi, yurtlarinda diz
    üstü çöke kaldilar. suayb'i yalanlayanlar, sanki
    yurtlarinda hiç oturmamis gibi oldular. suayb'i yalanlayanlar...
    iste ziyana ugrayanlar, onlar oldular" (el-A'raf, 7/91-92).

    Medyen
    halki, kfirlerin kaçinilmaz sonu olan azaba maruz kaldiktan
    sonra Suayb (a.s) onlara acimisti. Bu durum, Ku'an'da söyle
    bildirilir:

    (Suayb),
    onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim, ben size
    Rabbimin gönderdigi gerçekleri duyurdum ve size
    ögüt verdim. Artik kâfir bir kavme nasil acirim!.."
    (el-A'raf, 7/93)

    Buna
    göre, Allah'in emirlerini dinlememede israr eden ve bunun
    neticesinde Allah'in azabi ile cezalandirilanlara acimamak gerekir.
    Çünkü bu cezayi hak etmis oluyorlar.

    Suayb
    (a.s) Medyenlilerle beraber, Eyke halkina da peygamber olarak
    gönderilmisti. Onlarla da önemli mücadelelerde bulundu.
    Onlarla olan mücadelesi ve onlarin isyankârligi, Kur'an'da
    söyle özetlenmektedir.

    Gerçekten Eyke halki da zalim kimselerdi" (el-Hasr, 15/78).
    Eyke
    halki da gönderilen elçileri yalanladi. Suayb, onlara
    demisti ki: (Allah'in azabindan) korunmaz misiniz? Ben size
    gönderilen güvenilir bir elçiyim. Artik Allah'tan
    korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karsi bir ücret
    istemiyorum. Benim ücretim yalniz alemlerin rabbine aittir.
    Ölçüyü tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru
    terazi ile tartin. insanlarin haklarini kismayin. Yeryüzünde
    bozgunculuk yaparak karisiklik çikarmayin, Sizi ve önceki
    nesilleri yaratan(Allah)tan korkun" (es-suar,
    26/176,177,178,179,180,181,182,183,184).

    Eykeliler,
    Suayb (a.s)'in telkinlerine karsi ters hareket ettiler. Söz
    dinlemeyip isyanda bulundular. Hatta, Suayb (a.s)'a hakaret ettiler.
    Onlarin bu isyani, Kur'an'da söyle dile getirilir:

    "Dediler:
    Sen iyice büyülenmislerdensin. Sen de bizim gibi bir
    insansin, biz seni mutlaka yalancilardan saniyoruz" (es-suarâ,
    26/185, 186) .

    Eykeliler
    bununla bile yetinmediler. Azab isteyecek kadar, ileri gittiler: "Eger
    dogrulardansan, o halde üzerimize gökten parçalar
    düsür" (es-suarâ, 26/187) diyerek Suayb (a.s)'a meydan
    okudular. Suayb (a.s) onlara söyle cevap verdi: "Rabbim,
    yaptiginizi daha iyi bilir" (es-suara, 26/188). Yüce Allah da,
    onlara verilen azabi, söyle haber veriyor: "O'nu yalanladilar.
    Nihâyet o gölge gününün azabi, kendilerini
    yakaladi. Gerçekten o, büyük bir günün azabi
    idi. Muhakkak ki, bunda bir ibret vardir. Ama yine çoklari
    inanmazlar" (es-suarâ, 26/189, 190).

    Ayette
    söz konusu olan "gölge gününün azabi"
    hakkinda, müfessirler söyle bir açiklamada
    bulunuyorlar: Eykeliler azab isteyince, günes yedi gün
    müthis bir sicakligi yaydi. O sirada gökyüzünde bir
    bulut belirdi ve serin bir rüzgar esti. Eyke'liler bulutun
    gölgesinde toplandilar. Birden o buluttan bir ates indi ve Eyke
    halki yeryüzünden silindi (el-Beydav, Envaru't-Tenzl, Misir
    1955, II, 84).

    Medyen ve Eyke
    halki Hz. suayb'i dinlemediler ve bunun neticesinde, yukarida sunulan
    âyetlerde ifâde edildigi gibi helâk oldular. Allah'i
    dinlememenin, peygambere uymamanin ve yanlis yollara sapmanin cezasini
    buldular. Suayb (a.s), kendisine uyanlarla birlikte Mekke'ye gidip
    yerlesti.

    Orta boylu, bugday
    benizli biri olan Suayb (a.s), hayatinin sonuna dogru gözlerini
    kaybetmisti, amâ olarak yasiyordu. Mekke'de vefât etti.
    Türbesinin, Kâbe'nin batisinda, Darünnedve ile Benu
    Semh kapisinin arasinda oldugu rivâyet edilir (et-Taberî,
    Tarih, Misir 1326, I, 167; Ibn Kuteybe, Kitabü'l-Maârif,
    Beyrut 1970, s. 19: Ibn Asakir, Tarih, Beyrut, 1979, VI, 322).
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:55 pm

    Hz. MÛSA (a.s)
    Allah
    Teâlâ'nin, dört büyük kitaptan biri olan
    Tevrat'i verdigi ve yeryüzünde dinini teblig edip, hakim
    kilmasi için gönderdigi Ulu'l-Azm* peygamberlerden biri.
    Hz. ibrahim (a.s)'in soyundan olup, israilogullarinin akidelerini islah
    etmek ve onlari Allah Teâlâ'nin diledigi nizama
    kavusturmakla görevlendirilmisti. Küfürle
    mücadelesi Kur'ân-i Kerim'de uzun uzun anlatilmaktadir.

    Hz.
    Adem (a.s)'den, Rasulullah (s.a.s)'e kadar pek çok peygamber
    gelmistir. Bu peygamberler, gönderildikleri kavimleri, Allah
    Teâlâ'ya iman etmeye çagirmislar; bu yolda
    kâfirlerle savasmislar, yasadiklari diyarlardan
    çikarilmislar; ezilmisler, hor görülmüsler ve
    hatta öldürülmüslerdir.

    Mûsa (a.s)
    da, Allah Teâlâ tarafindan israilogullari'na
    gönderilmis bir rasul idi. O da tipki kendisinden önce
    gönderilmis olan peygamberler gibi kavmini Allah'a iman etmeye
    çagirdi. Kavmine zulmeden ve ilâhlik iddiasinda bulunan
    Firavun'a karsi tevhid yolunda mücahede etti. Bu ugurda,
    bütün peygamberlerin karsisina çikan
    güçlükler, onun da karsisina çikti. Dogup
    büyüdügü diyardan çikarildi, kâfirler
    tarafindan öldürülmek gayesiyle kovalandi. Allah
    Teâla Kur'ân-i Kerim'de bir ayette Hz. Mûsa (a.s)'dan
    söyle bahsediyor: "Kur'ân'da Musa'yi da an.
    Çünkü o ihlâs sahibi idi ve israilogullari'na
    gönderilmis bir peygamber idi"(Meryem, 19/51).

    Hz. Musa
    (a.s)'nin Firavun ile olan kissasi, Kur'an'in bazi sûrelerinde
    çesitli üslûplarda ve teferruatli olarak
    anlatilmistir. Firavun ve ordusunun Kizildeniz'de bogulmalari olayindan
    sonra, israilogullari ile ilgili kissasina da genisçe yer
    verilmistir.

    Musa (a.s)'nin Firavun ile olan
    mücadelesi, bir sahsin bir kralla, bir peygamberin sadece
    büyük bir zorba ile olan mücadelesinden ibaret degildir.
    Bilâkis bu hak ile bâtil'in çatismasi, Rahman'in
    ordusu ile seytanin ordusunun kaçinilmaz savasidir. Aslinda hak
    ile bâtil arasindaki bu savas, insanoglunun yaratilisindan,
    insanlari islah etmek üzere nebîler ve rasullerin hayat
    sahnesine çikmasindan beri devam edegelmektedir.

    Sapiklik
    ve bâtil, daima iblis ve onun ordusu tarafindan temsil edilmis,
    imana, tevhide, peygamberlige, kisaca Hakka sürekli meydan
    okumustur. Fakat kazanan daima Hak olmustur. Allah Teâlâ
    söyle buyuruyor: "Muhakkak ki Biz peygamberlerimizi ve iman
    edenleri hem dünya hayatinda, hem de meleklerin sahid olacagi
    günde muzaffer kilacagiz" (el-Mü'min, 40/51).

    Hz.
    Musa (a.s)'da gönderildigi kavmi cehalet ve sapiklik
    içerisinde buldu. Onlari Hakka davet etti, yurdundan
    çikarildi, savasti ve sonunda Allah Teâlâ'nin
    izniyle kazandi.

    Hz. Musa (a.s)'nin Nesebi, Dogumu ve Hayati
    Musa
    (a.s)'nin babasi, imran'dir Onun babasi Yahser, onun da babasi
    Kahes'dir. Nesebi Yakub (a.s)'a ulasir; ki, onun babasi Hz. ishak
    (a.s), onun da babasi Hz. ibrahim (a.s)'dir. Musa (a.s)'nin yaninda
    gördügümüz Harun (a.s) onun kardesidir. Allah
    Teâla, Musa (a.s)'yi Firavun'a, imana davet için
    gönderdiginde, Hz. Harun (a.s)'u da ona yardimci olarak
    seçmis ve görevlendirmisti. Hz. Musa (a.s) Allah
    Teâla'ya söyle dua ederek, kardesi Harun (a.s)'u kendisine
    yardimci yapmasini istemisti: "Bir de bana ehlimden bir vezir,
    (yardimci) ver. Kardesim Harun'u (ver)" (Tâhâ, 20/29-30).

    Hz.
    Musa (a.s), Misir'in çok zor günler yasadigi bir
    dönemde dogdu. Bu sirada, ilâhlik iddialarinda bulunarak
    haddi asan Firavun, israilogullari halkina dayanilamayacak eziyetlerde
    bulunuyor, bu insanlari zulümle kasip kavuruyordu. israilogullari,
    Kipt kavminin muamelelerinden ve krallarinin agir baskilarindan
    bikmislardi. Misir'da yasamanin bir tadi kalmadigini biliyor ve
    dedelerinin yurdu olan Kenan illerine gitmek istiyorlardi. Ama onlardan
    her isinde istifade eden Firavun, yakalarini bir türlü
    birakmak istemiyordu. Onlara zulmün en akla gelmeyecek olanini
    yapti. Nitekim Kur'ân-i Kerim'de; "Biz sana Musa ve Firavun'un
    mühim haberlerinden, iman edecek bir kavim için,
    gerçek olarak okuyacagiz. Çünkü Firavun o yerde
    (Misir'da) baskaldirmis ve ahalisini parçalara bölüp,
    kendisine baglamisti" (el-Kasas, 28/3-4) buyuruluyor.

    Firavun,
    saltanati sirasinda israilogullarina çok kötü
    eziyetlerde bulundu; onlari köle yapti, en çirkin ve
    adî islerde çalistirdi. Allah Teâlâ,
    israilogullarini bu sikintidan, azgin Firavun'un serrinden, zulüm
    ve taskinliklarindan kurtarmak için Hz. Musa (a.s)'yi
    gönderdi.

    Sa'lebî, Kisas-i Enbiya'sinda imam
    Suddî'den; Firavun'un bir rüya
    gördügünü, korkup kederlendigini naklediyor.
    Rüyasinda Kudüs tarafindan gelen bir ates gördü. Bu
    ates, Misir'a kadar uzanip, Firavun'un evlerini yakti. Fakat sadece
    Kipti'lere zarar verdi, israilogullari ise kurtuldular. Uyaninca hemen
    kâhin ve müneccimlerden rüyayi tabir etmelerini istedi.
    Onlar dediler ki; "israilogullari içinden bir çocuk
    dünyaya gelecek, Misirlilarin helâkina ve senin kralliginin
    yok olmasina sebep olacak. Dogacagi zaman da iyice yaklasti."

    Bu
    haber üzerine telaslanan Firavun, israilogullarin'dan dogan
    bütün erkek çocuklarin öldürülmesini
    emretti. Kur'ân-i Kerim'de bu olay söyle anlatiliyor:
    "Firavun, memleketin basina geçti ve halki firkalara ayirdi.
    içlerinden bir toplulugu güçsüz bularak onlarin
    ogullarini bogazliyor, kadinlari sag birakiyordu.
    Çünkü o bozguncunun biriydi" (el-Kasas 28/4).

    israilogullari
    arasinda is yapabilecek insanlarin azalmasi üzerine
    Kiptîlerin ileri gelenleri Firavun'a giderek, "Eger böyle
    öldürmeye devam ederseniz, ileride bizim islerimizi yapacak
    kimse bulamayacagiz" dediler. Firavun da erkek çocuklarin bir
    sene öldürülmesini, bir sene de
    öldürülmemesini emretti. Erkek çocuklarin
    öldürülmedigi sene Harun (a.s) dogdu.
    Öldürüldükleri sene ise Musa (a.s)...

    Musa
    (a.s) dogunca, annesi çok üzüldü. Allah
    Teâlâ ona korkmamasini, üzülmemesini vahyetti.
    Kalbine bir rahatlik verdi. Bu, Kur'an'da söyle anlatiliyor:
    "Musa'nin annesine: "Çocugu emzir, basina geleceklerden
    korktugun zaman onu suya (Nil'e) birak. Korkma, üzülme. Biz
    süphesiz onu sana döndürecegiz ve peygamber yapacagiz"
    diye bildirmistik" (el-Kasas, 28/7).

    Musa (a.s)'nin annesi
    de ilham edileni yapti ve yavrusunu bir muhafaza içerisinde suya
    birakti. Ablasina da, "Onu izle" dedi. Musa (a.s)'yi tasiyan sandik,
    Allah'in izniyle dalgalarla sürüklenerek, Firavun'un sarayina
    ulasti. Yikanmakta olan cariyeler, sandigi bulup Firavun'un karisina
    götürdüler. Allah Teâlâ, Firavun'un karisi
    Asiye'nin kalbine bu çocugun sevgisini koydu. Firavun
    çocugu görünce öldürmek istedi. Ancak Asiye,
    çocugu kendisine vermesini istedi. Çünkü
    hiç çocuklari olmuyordu. Kur'an-i Kerim, bunu söyle
    anlatiyor: "Firavun'un karisi: Benim de senin de gözün aydin
    olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydali olur, yahut onu
    ogul ediniriz" dedi. Aslinda isin farkinda degillerdi" (el-Kasas, 28/9).

    Hz.
    Musa (a.s) acikinca onu emzirmek icab etti. Fakat o kimseden süt
    emmek istemiyordu. Allah Teâlâ, bunu söyle zikrediyor:
    "Önceden, süt annelerinin memesini kabul etmemesini sagladik.
    Musa'nin ablasi; "size, sizin adiniza ona bakacak, iyi davranacak bir
    ev halkini tavsiye edeyim mi?" dedi. Böylece onu, annesinin
    gözü aydin olsun diye, ona geri çevirdik. Fakat
    çogu bilmezler" (el-Kasas, 28/12-13).

    Musa (a.s)
    böylece annesine dönmüs oldu. Üstelik Firavun'un
    sarayinda büyüdü. Firavun ailesinin sevgisini kazandi.
    Allah Teâlâ söyle buyuruyor: "Musa erginlik
    çagina gelip olgunlasinca ona hikmet ve ilim verdik. iyi
    davrananlari böyle mükâfatlandiririz" (el-Kasas, 28/14).

    Yetisip
    delikanlilik çagina gelen Musa (a.s) bir gün sehre indi.
    Ögle üzeriydi. Dükkanlar kapaliydi ve halk evlerinde
    istirahat ediyordu. Kur'ân-i Kerim'de, sehirde geçen
    hadise söyle anlatiliyor; "Musa, halkinin haberi olmadigi bir
    zamanda sehre idi. Biri kendi adamlarindan, digeri de düsmani olan
    iki adami dövüsür buldu. Kendi tarafindan olan kimse,
    düsmanina karsi ondan yardim istedi. Musa, onun düsmanina bir
    yumruk vurdu, ölümüne sebep oldu. "Bu seytanin isidir;
    çünkü o apaçik saptiran bir düsmandir"
    dedi. Musa, "Rabbim! dogrusu kendime yazik ettim, beni bagisla" dedi.
    Allah da onu bagisladi. O, süphesiz bagislayandir, merhamet
    edendir. Musa; "Rabbim! Bana verdigin nimete and olsun ki,
    suçlulara asla yardimci olmayacagim " dedi. sehirde, korku
    içinde, etrafi gözeterek sabahladi. Dün kendisinden
    yardim isteyen kimse, bagirarak ondan yine yardim istiyordu. Musa ona:
    "Dogrusu sen besbelli bir azginsin " dedi. Musa, ikisinin de
    düsmani olan kimseyi yakalamak isteyince: "Ey Musa! Dün bir
    cana kiydigin gibi bana da mi kiymak istiyorsun? Sen islah edenlerden
    degil, ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun"dedi"
    (el-Kasas, 28/15-19).

    israillinin, olayi agzindan
    kaçirmasi üzerine, bütün halk Musa (a.s)'nin
    Misirliyi öldürmüs oldugunu ögrendi. Daha sonra bir
    adam kosarak geldi ve kendisini öldüreceklerini söyledi.

    "Musa
    korku ipinde çevresini gözetleyerek oradan çikti.
    Rabbim! Beni zalim milletten kurtar" dedi. Medyen e dogru
    yöneldiginde: "Rabbimin bana dogru yolu gösterecegini umarim
    ", dedi" (el-Kasas; 28/21-22).

    Musa (a.s) böylece
    yurdundan uzaklasti. Yanina yiyecek hiç bir sey de almamisti.
    Tam sekiz günlük yolu, agaç yapraklari yiyerek asti.
    Misir ile Medyen arasi sekiz günlük bir mesafedir. Allah
    Teâlâ'nin bu seçkin kulu, aç ve bitap
    düsmüs olarak bu uzun mesafeyi katetti ve nihayet Medyen'e
    ulasti. Kur'ân-i Kerim'de kissa söyle devam ediyor:

    "Medyen
    suyuna geldiginde, davarlarini sulayan bir insan toplulugu buldu.
    Onlardan baska, hayvanlarini sudan alikoyan iki kadin gördü.
    Onlara: "Derdiniz nedir?"dedi. "Çobanlar ayrilana kadar biz
    sulamayiz. Babamiz çok yaslidir (onun için bu isi biz
    yapiyoruz) " dediler. Musa onlarin davarlarini suladi. Sonra
    gölgeye çekildi: "Rabbim! Dogrusu bana indirecegin hayra
    muhtacim" dedi" (el-Kasas, 28/23-24).

    Ibn-i Kesir, El-Bidaye
    ve'n-Nihaye'de bu olayi söyle anlatiyor: "Medyen suyunda
    çobanlar koyunlari suladiktan sonra, kuyunun agzina
    büyük bir kaya koyarlardi. Bu iki kadin da artan sularla
    koyunlarini sulamaya çalisirlardi. Musa (a.s), kayayi kuyunun
    agzindan tek basina kaldirdi, su çekti ve kadinlarin koyunlarini
    suladi. Sonra tekrar kayayi yerine koydu. Bu kayayi ancak on kisi
    kaldirabilirdi. Musa (a.s) ise, on kisinin halledebilecegi bu isleri
    tek basina halletmisti. Kizlar babalarina gidip Hz. Musa'yi ve yaptigi
    iyiligi anlattilar. Kur'an-i Kerim'de kissa söyle devam ediyor:

    "O
    sirada, kadinlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi:
    "Babam sana sulama ücretini ödemek için seni
    çagiriyor dedi. Musa ona gelince, basindan geçeni
    anlatti. O: "Korkma! Artik zâlim milletten kurtuldun"dedi. iki
    kadindan biri: "Babacigim, onu ücretli olarak tut. Ücretle
    tuttuklarinin en iyisi bu güçlü ve güvenilir
    adamdir, dedi. Kadinlarin babasi bana sekiz yil çalismana
    karsilik bu iki kizimdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eger
    on yila tamamlarsan, o senden bir lütuf olur. Ama sana agirlik
    vermek islemem. insallah beni iyi kimselerden bulacaksin" dedi. Musa:
    "Bu seninle benim aramdadir. Bu iki süreden hangisini doldurursam
    doldurayim, bir kötülüge ugramayacagim.
    Söylediklerimize Allah vekildir" dedi" (el-Kasas, 28/25-28).

    Ibn-i
    Kesir söyle diyor: "Kizlarin babasinin kim oldugu hakkinda
    görüs ayriligi vardir. Bunun Suayb (a.s), oldugu hususunda
    kanaatler vardir. Ulemanin çogunlugu da bu görüstedir.
    Hasan Basri, Malik b. Enes'den naklolunan bir rivayeti delil getirerek
    diyor ki: Hz. Suayb kavmi helâk olduktan sonra uzun bir
    ömür yasamis, tâ ki Musa (a.s)'a ulasmis ve kizini ona
    nikâhlamistir.

    Hz. Suayb (a.s)'in kiziyla
    nikâhlandiktan sonra Musa (a.s), Medyen'de kalip, haniminin mehri
    olmak üzere on yil koyun güttü. Bir rivayete göre,
    Peygamberimize tam olarak ne kadar çalistigi sorulmus; o da on
    sene oldugunu buyurmustur. Buradan anlasildigi üzere, tam on yil
    çobanlik yapmistir.

    Hz. Musa (a.s) ya Peygamberliginin Bildirilmesi
    Musa
    (a.s) Medyen'de on sene kalip mehrini tamamladiktan sonra, Misir'a
    dönmeye karar verdi. Ailesiyle birlikte yola koyuldu. Karanlik ve
    soguk bir gecede yolu sasirdi ve dag geçidinin yolunu bir
    türlü bulamadi. Çakmak tasiyla bir seyler tutusturmaya
    çalisti, basaramadi. Soguk iyice siddetlendi. Kansi da hamileydi
    ve dogum zamani da yaklasmisti. Musa (a.s) ve ailesinin
    gerçekten yardima ihtiyaci vardi. Kur'an-i Kerim'de, bu olay
    söyle anlatiliyor: "Musa, süreyi doldurunca ailesiyle
    birlikte yola çikti. Tür tarafindan bir ates
    gördü. Ailesine: "Durunuz, ben bir ates gördüm;
    belki oradan size bir haber veya tutusmus, bir odun getiririm de
    isinabilirsiniz" dedi. Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sag
    yanindaki agaç cihetinden: "Ey Musa! süphesiz ben
    âlemlerin Rabbi olan Allah'im " diye seslenildi. "Degnegini at!."
    Musa, degnegin yilan gibi hareketler yaptigini görünce,
    dönüp arkasina bakmadan kaçti. "Ey Musa! Dön,
    gel. Korkma. süphesiz güvende olanlardansin" denildi. "Elini
    koynuna koy, lekesiz, bembeyaz çiksin. Korkudan açilan
    kollarini kendine çek! Bu ikisi Firavun ve erkânina karsi
    Rabbinin iki delîlidir. Dogrusu onlar yoldan çikmis bir
    millettir" denildi. Musa: "Rabbim! Dogrusu ben onlardan bir cana
    kiydim. Beni öldürmelerinden korkarim. Kardesim Harun'un dili
    benimkinden daha düzgündür. Onu, beni destekleyen bir
    yardimci olarak benimle gönder, çünkü beni
    yalanlamalarindan korkarim" dedi, Allah: "Seni kardesinle
    destekleyecegiz, ikinize bir kudret verecegiz ki, onlar size el
    uzatamayacaklardir. Ayetlerimizle ikiniz ve ikinize uyanlar
    üstün geleceklerdir" dedi" (el-Kasas, 28/29-35).

    Tâhâ
    sûresinin ilk ayetlerinde, Allah Teâlâ ile Musa (a.s)
    arasinda geçen konusma, daha ayrintili bir sekilde verilir. su
    ayetler Allah Teâlâ'nin Musa (a.s)'yi rasul olarak
    görevlendirdigi zamanin anlasilmasinda yardimci oluyor: "Ben seni
    seçtim, artik vahyolunani dinle. süphesiz ben Allah'im.
    Benden baska ilâh yoktur. Bana kulluk et, Beni anmak için
    namaz kil!" (Tâhâ, 20/13-14).

    Ve daha sonra
    Allah Teâlâ, Musa (a.s)'ya söyle buyuruyor: "Firavun'a
    gidin; dogrusu o azmistir. Ona yumusak söz söyleyin, belki
    ögüt dinler veya korkar" (Tâhâ, 20/43-44).

    Allah
    Teâlâ'nin, Musa (a.s)'ya bunu emretmesinden sonra, Musa
    (a.s) ile Firavun arasinda amansiz bir mücadele de baslamis
    oluyordu. Hak ile bâtil'in amansiz savasi. Bütün
    peygamberlerin birbirlerine miras biraktiklari tevhid mücadelesi...

    Hz.
    Musa (a.s), Allah Teâlâ'nin bu emriyle Firavun'a gitti. Onu
    güzellikle Allah'a iman etmeye davet etti: "Musa: Ey Firavun! Ben
    âlemlerin Rabbinin peygamberiyim! Bana Allah'a karsi ancak
    gerçegi söylemek yarasir. Size Rabbinizden bir mucize
    getirdim, israilogullari'ni benimle beraber saliver" (el-A'raf,
    7/104-105).

    "Firavun: "Musa! Rabbiniz kimdir?" dedi. Musa:
    "Rabbimiz, her seye ayri bir özellik veren, sonra dogru yola
    eristirendir" dedi" (Tâhâ 20/49-50).Devamı aşağı da yetmedi
    de
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:55 pm

    Firavun, bu
    davete icabet etmedi ve direndi. Musa (a.s)'yi zindana atmakla tehdit
    etti. Musa (a.s)'da Firavun'a, belki iman eder diyerek, ispat edici bir
    delil getirmek istedi. Asasini yere atti, kocaman bir yilan oldu. Elini
    koynuna sokup çikardi, gözleri kamastiran bir günes
    parçasi oluverdi. Musa (a.s)'nin gösterdigi bu mucizeler
    karsisinda Firavun gerçekten korkmustu. Bunun üzerine o da
    sihirbazlarini toplayip, Musa'yi maglup etmeyi kararlastirdi.
    Ülkesindeki bütün ünlü sihirbazlari
    çagirtti ve onlardan Musa (a.s)'nin yaptiklarindan daha
    büyük bir sihir yapmalarini istedi. Onlarda hazirlandilar ve
    bir gün kararlastirdilar. O gün gelince de halkin
    gözleri önünde Musa (a.s) ile yarismaya basladilar.

    "Sihirbazlar:
    "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy veya biz koyalim" dediler. Musa:
    "Siz koyun"dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca, insanlarin
    gözlerini sihirlediler ve onlari ürküttüler,
    büyük bir sihir yaptilar. Biz de Musa'ya: "Asani koyuver"
    dedik o da koyuverdi. Hemen onlarin uydurduklarini yutmaya basladi. Hak
    tahakkuk etti. Onlarin yaptiklari bosa gitti. iste orada yenildiler,
    küçük düstüler. Sihirbazlar secdeye kapanip:
    "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandik" dediler"
    (el-A'râf, 7/115-122).

    Sihirbazlarin
    iman etmeleri, Firavun'u çok kizdirdi. Onlari
    öldürmekle tehdit etti. iste küfür, acizligini bu
    olayla bir kere daha ortaya koymus oldu.

    Gelisen
    bu olaylar, Firavun'u yola getirecegi yerde, onu daha çok
    azdirdi. Ve Musa (a.s) ile kavmini ortadan kaldirmadikça rahata
    kavusamayacagina inanip, bu arzusunu yerine getirmeye çalisti.
    Musa (a.s), Firavun ve kavmini, imana çagirmaya devam etti.
    Firavun inkâr ettikçe, Allah Teâlâ onun
    kavmine tufan, çekirge, hasarat, kurbaga, kan gibi
    çesitli azablar gönderdi. Ancak bunlarin hiç biri,
    Firavun ve kavmini yola getirmedi.

    Firavun,
    küfür ve inadinda, israr ve Musa (a.s)'nin davetine de icabet
    etmemeye devam etti. Allah Teâlâ, Musa (a.s)'ya
    israilogullarini bir gece Misir'dan çikarip Filistin diyarina
    götürmesini vahyetti. Bir gece Musa ve kavmi sehirden
    çikip, Süveys halici boyunca Kizildeniz'e yöneldiler.
    Firavun sehirde israilogullarindan hiç bir iz göremeyince,
    kaçtiklarini anladi ve bütün ordusunu seferber ederek,
    peslerine düstü. Firavun ordusunun çok kalabalik
    oldugu rivayet edilmektedir. Firavun iki gün sonra
    israilogullarina yetisti. israilogullarinin önlerinde
    geçilmesi mümkün olmayan bir deniz arkalarinda kocaman
    bir ordu vardi. israilogullari "Yakalandik yâ Musa" diye
    yakinmaya basladilar. Kur'ân-i Kerim'de olay söyle
    anlatiliyor: "Musa: "Hayir, Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol
    gösterecektir"dedi. Bunun üzerine Biz Musa ya: "Degneginle
    denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrildi, her
    parçasi yüce bir dag gibiydi. iste oraya geridekileri de
    yaklastirdik. Musa ve beraberinde bulunanlarin hepsini kurtardik"
    (es-suara, 26/62-65).

    "Firavun, ordusuyla onlari takib etti. Deniz de onlari içine aliverdi. Hem de ne alis!" (Tâhâ, 20/78).
    Kur'an-i
    Kerim'de Allah Teâlâ, bir zâlimin, kâfirin
    sonunu böyle anlatiyor; ve bir kavmi nasil kurtardigini da. iste
    Hak, Bâtil'in tepesine böyle inip, onu ortadan
    kaldirabiliyor.

    Firavun
    ordusu, bir tek kisi kalmamacasina yok oldu. Firavun ise,
    ölümün geldigini anlayinca iman ettigini
    açikladi: "Firavun bogulacagi anda: "israilogullarinin
    inandigindan baska tanri olmadigina inandim, artik ben de ona teslim
    olanlardanim" dedi. Ona: "simdi mi (inandin)? Daha önce
    baskaldirmis ve bozgunculuk etmistin"dendi" (Yunus, 10/90, 91).

    Bu
    olaydan sonra Allah Teâlâ, Hz. Musa (a.s)'ya kavmiyle
    birlikte Beyti Makdis'e yönelmelerini emretti. Yola koyuldular.
    Çölde su bulamayip, siddetli bir susuzluga kapildilar.
    Gelip Musa (a.s.)'a sitem ve sikayette bulundular. Allah, Musa (a.s)'a,
    âsâsini tasa vurmasini emretti. Vurunca tasin oniki
    yerinden su fiskirdi. Her Yahudi kabilesine bir göze
    düsüyordu. Onlar bu gözelerden kana kana içtiler,
    susuzluklarini giderdiler. Allah Teâlâ israilogullarina,
    gökten kudret helvasi ve bildircin eti de gönderdi. Fakat
    israilogullarinin o ikiyüzlülükleri, bütün bu
    nimetlere ragmen, kendini burada da ortaya çikardi. Bir tek
    yemekle yetinemeyeceklerini söylediler: "Ey Musa! Bir çesit
    yemege dayanamayacagiz. Bizim için Rabbine yalvar da, bize yerin
    bitirdigi sebze, kabak, sarmisak, mercimek ve sogan yetistirsin"
    demistiniz de, "hayirli olani daha düsük seyle mi degistirmek
    istiyorsunuz? Bir sehre inin, orada süphesiz istediginiz vardir"
    demisti" (el-Bakara, 2/61).

    Sonra
    Allah Teâlâ Hz. Musa'ya, Filistin'e gitmeyi emretti. Orada
    Heysanilerin kalintilari ve Kenanlilardan meydana gelen zalim bir
    topluluk ile karsilastilar. Musa (a.s) kavmine, buraya girip bu
    zalimlerle savasmalarini, ve onlari bu mukaddes beldeden
    çikarmalarini emretti. Fakat, israilogullari buna cesaret
    edemedi: "Ey Musa! "Onlar orada oldukça biz asla oraya
    girmeyecegiz. Sen ve Rabbin gidin savasin, dogrusu biz burada
    oturacagiz" demislerdi" (el-Maide, 5/24).

    Çünkü
    israilogullari, Firavun ülkesinde zillet ve adilige, asagilanmaya
    alismislardi. Onlar için bazi degerleri ele geçirmek
    için savasmak, bir manâ tasimiyordu. Allah'da onlari Tih
    çölüne atti ve yollarini sasirtti. Kavmine söz
    geçiremediginden yakinan Musa'ya, Allah Teâlâ:
    "Orasi onlara kirk yil haram kilindi. Yeryüzünde saskin
    saskin dolasacaklar. Sen, yoldan çikmis bir millet için
    tasalanma" dedi" (el-Maide, 5/26).

    Zamanla,
    bu zillet içinde yasayan nesil, yerini hürriyetle yetisen
    ve izzetle yasayan bir nesile terketti. Bunlar da bir müddet sonra
    Arz-i Mukaddes'e girmeye muvaffak oldular.

    israilogullari,
    bu kirk yil içinde çok çesitli sapikliklarda
    bulundular. Hz. Musa'nin Tur daginda kirk gün geçirdigi bir
    zamanda, Sâmirî isimli bir sahsin imal ettigi ve "iste
    sizin de Musa'nin da tanrisi" dedigi altindan bir buzagiya tapmaya
    basladilar. Musa (a.s) döndügünde onlari buzagiya
    tapinir görünce çok üzüldü. Harun
    (a.s)'a çikisti. israilogullari'ni buzagiya tapinmaktan
    vazgeçirmeye çalisti. israilogullari ise, her firsatta
    iki yüzlülüklerini sergilediler (Sâmirî
    olayi bak. Daha fazla bilgi için bk. Sâmirî mad.).
    Musa (a.s), hayati boyunca tevhid yolunda mücadele etti. Bu ugurda
    pek çok eziyetle karsilasti. Yurdundan çikarildi,
    ölümle tehdit edildi ve etrafinda kendisiyle beraber, inanan
    pek az insan bulabildi.

    Musa
    (a.s), Tih çölünde, Harun (a.s)'dan sonra
    öldü. israilogullarini Arz-i Mukaddes'e sokamadi.
    Öldügünde yüz yirmi yasinda idi.
    Buhârî, onun ölümü ile ilgili olarak sunlari
    rivayet ediyor: "Ölüm melegi geldiginde, Musa (a.s) onun
    yüzüne dikkatle bakti. Canini almaya gelen Azrail (a.s)
    korktu ve gözü karardi. Sonra: "Yarabbi, beni bir kuluna
    gönderdin ki, ölmek istemiyor" diye tazarru eyledi. Allah
    Teâlâ, o hali üzerinden kaldirarak, tekrar Musa'ya
    gönderdi: "Söyle, sayili olmak sartiyla istedigi kadar
    yasasin". Hz. Musa: "Yarabbi, sonra ne olacak?" dedi. "Öleceksin"
    buyuruldu. "Öyle ise ölüm simdi gelsin" niyazinda
    bulundu. Sonra Allah Teâlâ'dan, kendisini bir tas atimi
    Beyti Makdis'e yaklastirmasini, orada ölmesini ve oraya
    gömülmesini istedi. Ebu Hureyre (r.a) söyle diyor:
    "Rasulullah (s.a.s): "Eger ben sizinle beraber orada bulunsaydim, onun
    yol kenarinda ve kizil bir kum tepesinin yaninda bulunan kabrini size
    gösterirdim" buyurdu".
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:56 pm

    Hz. HARÛN (a.s)
    Hz.
    Harûn (a.s), israilogullari peygamberlerinden, Hz. Musa (a.s)'in
    kardesi. Hz. Yusuf'un vefatindan sonra Misir'da yasayan israilogullari
    ve diger insanlar, bir müddet onun gösterdigi yoldan
    yürüdüler; ancak daha sonra hakikati unuttular. Bu arada
    Misir'in idaresi Kibtîlerin eline geçti. Kibtîler
    ise yildizlara ve putlara tapiyorlardi.

    Kibtîler, israilogullarini hor görmeye basladilar. Onlari agir, zor islerde kullandilar.
    israilogullari
    çok kalabalik bir topluluk olup Hz. Yakub'un ogullarina nisbetle
    on iki kola ayriliyordu. Onlar Kibtîlerin zulmünden
    kurtulmak istiyorlardi. Dedelerinin ülkesi olan Kenân
    bölgesine gitmek için izin istemelerine ragmen onlara izin
    verilmemekteydi.

    Her dönemde oldugu gibi, o dönemin Firavun'u da zulmü temsil ediyor ve insanlari eziyet altinda inletiyordu.
    israilogullarinin
    çogalmasi Kibtîleri ve onlarin hükümdari
    Firavun'u endiselendiriyordu. Onlar, israilogullarinin isyan ederek
    kendilerine zarar vermesinden korkuyorlardi.

    Firavun,
    bir gün kâhinlerini yanina topladi. Gelecekle ilgili
    onlardan bilgi istedi. Kâhinlerden birisi Firavun'a
    israilogullarindan bir çocugun dogacagini ve saltanatina zarar
    verecegini bildirdi. Firavun, bunu duyar duymaz korktu ve tedbirler
    almaya basladi. Bunun için de israilogullarinin dogacak erkek
    çocuklarinin tamaminin öldürülmesini emretti.

    Hz.
    Musa, bu dönemde dogdu ve öldürülmesin diye bir
    sandigin içine birakilarak nehre atildi. Firavun'un sarayinda
    büyüdü. Allah diledi ve Musa'yi Firavun'un kucaginda
    büyüttü.

    Harun
    Peygamber, Hz. Musa'nin büyügüdür.
    israilogullarinin erkek çocuklarinin öldürülmeye
    baslanildigi dönemden önce dünyaya gelmistir.

    Hz.
    Hârun (a.s.); Musa (a.s.)'dan daha uzun boylu, daha etli, daha
    beyaz tenli, daha genis sirtli olup açik ve düzgün
    dilli, yumusak huylu idi. Alninda da bir ben vardi (Hâkim,
    el-Müstedrek, II, 577).

    Harun
    peygamberle ilgili Kur'ân-i Kerîm'de pek fazla bilgi
    yoktur. Bir âyette Hz. Musa ile birlikte zikredilmektedir.

    Medyen'den dönerken Hz. Musa'ya Peygamberlik verildi. Peygamberlikle sereflendi.
    Yüce Allah Hz. Musa'ya emretti: "Firavun'a git, çünkü o azdi" (Tâhâ, 20/24).
    Musa
    Peygamber "Rabbim, beni yalanlamalarindan korkuyoruni" (es-suarâ,
    26/ 12), "Kalbim sikilir, dilim açilmaz olur. Onun için
    Harun'a da Peygamberlik ver" (es-suarâ, 26/l3),

    "Bir
    de onlarin aleyhimde de bir kisas davalari var, bu sebeple beni
    öldürmelerinden korkarim" (es-suarâ, 26/14), "Bana
    ailemden bir vezir ver. Biraderim Harun'u. Onunla arkami kuvvellendir.
    Onu içimde ortak kil. Ta ki seni çok çok tesbih
    edelim ve seni çok çok zikredelim. süphesiz sen bizi
    hakkiyla görensin" (Tâhâ, 20/29-35) dedi.

    Cenâb-i
    Allah, Musa'nin bu duasini kabul etti. "Ey Musa! istedigin sana
    verildi" (Tâhâ, 20/36) buyuruldu. Böylece Harun'a da
    peygamberlik verildi. "Firavun'a gidin, biz âlemlerin Rabbinin
    Peygamberleriyiz, bizimle beraber israilogullarini gönder" deyin "
    (es-suarâ, 26/16-17) buyuruldu.

    Hz.
    Mûsa ve Hârun (a.s.) "Ey Rabbim! Dogrusu biz Firavun'un,
    bize karsi asiri gitmesinden, yahud taskinligini artirmasindan endise
    ediyoruz" diye Allahu Teâla'ya dua ettiler. Yüce Allah:
    "Korkmayiniz! Çünkü ben sizinle beraberim. Ben (her
    seyi) isitirim, görürüm! Hemen gidiniz ve ona söyle
    deyiniz. "Biz Rabbinin iki elçisiyiz, artik israilogullarini
    bizimle gönder. Onlara iskence etme! Biz sana Rabbinden, hakiki
    bir âyet getirdik selam (ve selamet) dogruya tâbi
    olanlaradir. Bize, su hakikat vahy olundu ki: hiç süphesiz
    azab yalanlayanlarin ve yüz çevirenlerin üzerinedir"
    (Tâhâ, 20/45, 48) buyurdu.

    Bunun
    üzerine, Hz. Musa ve Hârun geceleyin Firavun'un yanina
    gittiler. Kapiyi çaldilar. Firavun kapinin açilmasindan
    dehsete düstü. Hz. Musa ve Hârun, Firavun'a
    kendilerinin Rabbûlâlemin olan Allah'in elçileri
    olduklarini, kendisini dine davet etmek için geldiklerini
    söylediler. Firavun "Ben sizin en yüce Rabbinizim "
    (en-Nâziât, 79/24) diyerek onlari reddetti.

    Hz.
    Musa'ya vahyedildi. "Kullarimla geceleyin yola çik. Onlara
    denizde kuru bir yol aç. Size yetismelerinden korkma"
    (Tâhâ, 20/77) buyuruldu.

    Bu
    iki peygamber israilogullarini geceleyin yola çikardilar. Bu
    durumdan haberdar olan Firavun ve askerleri onlari izledi. Hz. Musa,
    Hârun ve israilogullari, denizi geçerek kurtuldular.
    Firavun ve askerleri de denizde boguldular.

    israilogullari
    Tih sahrasina geldiler. Rizik olarak kendilerine kudret helvasi,
    bildircin kusu verildi (el-Bakara, 2/57); onlar itirazlarini
    sürdürdüler.

    "Biz
    bir çesit yemege dayanamayiz. Bizim için Rabbina dua et
    de bize topragin bitirdigi sebzeden, acurdan, sarimsaktan, mercimekten
    ve sogandan çikarsin" (el-Bakara 2/61) dediler.

    Musa
    peygamber, onlara ögütler de bulundu. Tûr dagina
    çagirildiginda agabeyi Harun'u kendi yerine vekil birakti.

    israilogullari
    Misir'dan çikarken altinlarini, gümüslerini de
    yanlarina almislardi. Hz. Musa (a.s)'in Tur'a gitmesiyle
    israilogullarinin münafiklarindan Sâmiri bu altinlari
    topladi ve bir kapta eriterek bir buzagi yapti. Gönüllerinde
    yatan putçulugu bir türlü tepeleyemeyen bu kavim
    buzagiya tapmaya basladi.

    Hz.
    Hârun, onlara ögütlerde bulundu. "Ey kavmim! Bununla
    imtihan edildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahman olan Allah'tir.
    Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" (Tâhâ, 20/90)
    buyurdu. israilogullari, Hz. Hârun'u dinlemediler. "Musa, bize
    dönüp gelinceye kadar, biz o buzagiya tapmaya devam edecegiz"
    (Tâhâ, 20/91) dediler.

    Hz.
    Musa (a.s), Tûr Dagi'ndan döndügünde kavminin
    buzagiya tapmakta oldugunu gördü. Buna çok
    üzüldü. Agabeyine kizdi. "Ey Hârun! Onlarin
    saptiklarini gördügün zaman hana uymaktan seni alikoyan
    nedir? Emrime isyan mi ettin?" (Tâhâ, 20/92-93) dedi.
    Hârun Peygamberin yakasina yapisti.

    Hârun
    Peygamber; Hz. Musa'ya israilogullarinin kendisini dinlemedigini
    anlatti. Musa peygamber öfkelendi ve Samiri'yi kovdu.

    Allahu Teâla, Musa (a.s)'ya Hârun (a.s)'u vefat ettirecegini, onu daga getirmesini bildirdi.
    Musa
    (a.s), Hârun (a.s)'un elinden tutarak daga çiktilar.
    Hârun (a.s)'un sibr ve sibbîr adindaki ogullari da
    yanlarindaydilar. Dagin üzerinde görülmemi:s
    güzellikte bir agaç, yapilmis bir ev, evin içinde
    bir sedir, ve sedirin üstündeki yataktan misk gibi bir koku
    geliyordu. Hz. Musa ile birlikte Hârun yatagin üstüne
    yattilar. Allahu Teâla Hârun (a.s)'un ruhunu bu halde iken
    aldi, sonra agaç kayboldu, ev ve sedir semâya
    yükseldi. Hz. Musa, Hârun (a.s)'un cenaze namazini orada
    kilarak onu daga defnetti. Yahudiler bu daga Tûr-u Hârun
    adini vermislerdir (Taberî, Tarih, I, 223).

    Hârun
    (a.s)'un Tih çölündeki bu dagda vefat ettiginde
    yüz on yedi, yüzyirmi veya yediyüzyirmiüç
    yasinda oldugu söylenir (Yâkubî, Tarih, I, 41).

    Hârun
    Peygamber uzun müddet yasadi. Musa Peygamberle birlikte kavmine
    ögütlerde bulundu, kavminin nankörlüklerine
    gögüs gerdi.

    Zaman geldi; Rabbine kavustu, o da ölümü tatti.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:56 pm

    Hz. HIZIR (a.s)
    Hz. Mûsâ döneminde yasamis ve peygamber olmasi kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir sahsiyet.
    Kur'ân-i
    Kerîm'de, Hizir (a.s.)'in isminden açikça
    bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer
    alan Hz. Mûsâ ile ilgili kissadan "Katimizdan kendisine bir
    rahmet verdigimiz ve kendisine ilim ögrettigimiz kullarimizdan bir
    kul..." (18/65) diye sözü edilen sahsin Hizir (a.s.) oldugu
    anlasilmaktadir. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden
    gelen sahîh hadislerde bu sahsin Hizir oldugu
    açikça belirtilmistir (bk. Buhârî, ilm 16,
    44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf
    2-4; Müslim, Fedâil 170-174).

    Bu
    rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ isrâil
    ogullari arasinda vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim
    sahibi kimsenin olup olmadigi sorulmustu. Hz. Musâ: "Hayir,
    yoktur!" diye cevap verince Cenâb-i Hak bir vahiyle Hz.
    Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavusum
    yerinde) kullarindan salih bir kul olan el-Hadir (Hizir)'in kendisinden
    daha âlim oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Hz.
    Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanli ile
    Hizir'i bulmak üzere uzun bir yolculuga çikti. ikisi, iki
    denizin birlestigi yere ulasinca, yolculukta yemek üzere azik
    olarak yanlarina aldiklari baliklarini unutmuslardi ve balik bir
    delikten kayip denizi boylamisti. Hz. Mûsâ oradan bir
    süre uzaklastiktan sonra yemek için delikanlidan baligi
    çikarmasini istedigi zaman baligin denize dalip kayboldugunu
    fârkettiler. Hz. Mûsâ'nin Hizir'i bulmasinin
    alâmeti, bu baligin kaybolmasi oldugundan derhal oraya geri
    döndüler ve orada Hizir (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz.
    Mûsâ'nin Hizir ile, Kehf Sûresi 66-82.
    âyetlerinde anlatilan yolculugu basladi.

    Hz.
    Mûsâ'nin yolculugunda azik olarak tasidigi baligin
    Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalip kaybolmasi, bazi rivayetlerde ve
    çesitli islâm milletlerinin folklorunda, bu arada
    Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat oldugu,
    ölüleri bile canlandiran, içenleri
    ölümsüzlestiren bir hayat iksiri oldugu seklinde izah
    olunmus, burada baligin canlanip denize dalmasi meselesinde bir
    peygamberin hayatinin ve Cenâb-i Hakk'in kudretinin söz
    konusu oldugu unutulmustur. Buna bagli olarak, Mecme'u'l-Bahreyn
    bölgesinde yasayan birisi olarak Hizir (a.s.)'a da
    ölümsüzlük isnâd edilmis ve kendisine beser
    üstü güçler ve yetkiler verilmistir.

    Hizir
    aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için
    Musa (a.s.) ile olan yolculugunu Kur'ân-i Kerîm kisaca
    söyle anlatir: Hizir (a.s.), yolculukta karsilasacaklari olaylara
    Musa peygamberin sabredemeyecegini kendisine hatirlatmis ve O'ndan
    sabir için söz almistir (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz
    sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmislerdi. Hizir (a.s.)
    bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek
    zorunda kalmistir. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demistir:
    "Gemiyi, yolcularini bogmak için mi deldin? Dogrusu çok
    kötü bir is yaptin" (el-Kehf; 18/71). Yolculugun sonunda, ilk
    bakista görünmeyen ve perde arkasi bilgi niteligindeki sebebi
    Hizir (a.s.) söyle belirtir: "O, deldigim gemi, denizde
    çalisan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim.
    Çünkü gemi yolculuga devam ederse, ileride her saglam
    gemiye el koyan bir kral (deniz korsanlari) vardir" (el-Kehf, 18/79).
    Yolculuk sirasinda, diger çocuklarla oynamakta olan bir
    çocugu öldürdü. Musa (a.s.): "Kisas olmadan,
    masum bir cana nasil kiyarsin? Dogrusu çok kötü bir is
    yaptim, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocugun bu
    erken yasta vefat ettirilme sebebi Hizir (a.s.) tarafindan söyle
    açiklandi: "Öldürdügüm erkek çocuga
    gelince; onun anne ve babasi mü'min kimselerdi. ileride onlari
    isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki,
    Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz
    ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada
    Cenâbi Hak'kin, anne-babanin hayirli kimseler olmasi sebebiyle,
    ileride kendilerini üzecek, büyük sikintilara sokacak
    bir çocugu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayirli
    bir evladin verilmesinin, gerçekte o aile için " hayir"
    olduguna isaret ediliyor.

    Yolculugun
    üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatilir:
    "Musa ve salih kul yollarina devam ettiler. Sonunda bir köye
    varip, halkindan yiyecek istediler. Halk ise onlari misafir etmek
    istemedi. Musa ve salih kul, orada yikilmak üzere olan bir duvar
    gördüler, Salih kul hemen onu dogrultuverdi. Bunun
    üzerine Musa: "isteseydin buna karsilik bir ücret alirdin,
    dedi. Salih kul söyle dedi: iste bu seninle benim aramizin
    ayrilmasi demektir. Sabredemedigin seylerin
    içyüzünü sana anlatacagim" (el-Kehf, 18/77,78).
    Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (hizir) söyle
    açiklar: "Bu ev, sehirde iki yetim çocugun idi. Duvarin
    altinda kendilerine ait bir hazine vardi. Bunlarin babalari salih bir
    kimseydi. Rabbin, onlarin rüstlerine erip, hazinelerini bizzat
    kendilerinin çikarmalarini istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir.
    Ben bunlari kendiligimden degil, Allâh'in emriyle yaptim. iste,
    sabredemedigin seylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

    Bu
    hikmetlerle dolu yolculuktan, insanlarin günlük hayatta
    karsilastiklari bir takim olaylarin, bazan büyük felaketlerin
    bir görünen yüzünün bir de asil perde
    arkasinin bulundugu anlasilmaktadir. Bazan ser olarak görülen
    olaylarin arkasindan büyük hayirlarin ortaya çiktigi
    görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle
    buyurulur: "Hosumuza gitmedigi halde, savasmak size farz kilindi. Belki
    de hosumuza gitmeyen bir sey sizin için daha hayirlidir. belki
    hosunuza giden bir sey de sizin için daha
    kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara,
    2/216). "... Eger karilarinizdan hoslanmiyorsaniz. olabilir ki,
    hosunuza gitmeyen bir seyde Allah, sizin için çok hayir
    takdir etmistir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah
    (s.a.s.), Hizir (a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculugu
    sirasindaki bir konusmayi söyle nakleder: "Bir serçe,
    denizden gagasiyla su alip, gemiye konmustu. Hizir (a.s.) bunu Hz.
    Musa'ya göstererek söyle dedi: Allâh'in ilmi yaninda,
    benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttigi su kadar
    bir seydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27,
    Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b.
    Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. Ibn
    Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, istanbul 1985,
    V,172-185).
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:57 pm

    Peygamberlerimiz Allah2
    Hz. ILYAS (a.s)
    Kur'an-i
    Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden biri. Hz. Musa
    (a.s)'dan sonra gelen nesebi Hz. Harun (a.s)'a dayandigi rivayet edilen
    bir israilogullari Peygamberi.
    Hz. Musa'dan
    sonra israilogullarinin çesitli boylari. sam civarina
    yerlesmistir. sam bölgesindeki "Bek" sehrine yerlesen ve zamanla
    Allah'a isyan ederek haddi asan bir Benu israil kabilesine Hz. ilyas
    (a.s)'in gönderildigi rivayet edilmektedir. ilyas (a.s) Kur'an-i
    Kerîm'de iki degisik sûrede anilmistir. Bir yerde diger
    Peygamberler ile birlikte ismi geçmistir: "(ibrahim'e) Zekeriya,
    Yahya, isa ve ilyas'i da bagisladik. Hepsi salihlerdendi" (el-Enbiya,
    21/85). Diger sûrede ise ilyas (a.s)'in kissasi özetle
    anlatilmistir. Musa ve Harun (a.s)'dan bahsedilmis, onlarin Allah'in
    salih kullari oldugu anlatildiktan sonra ilyas (a.s)'in kissasina
    geçilmistir: "Muhakkak ilyas da peygamberlerdendi"
    (es-Sâffat, 37/123). Bu ayet-i kerime ilyas (a.s)'in etrafinda
    Yahudiler ve Hristiyanlar tarafindan olusturulmus olan efsanevî
    kimligi aralamakta, onun Allah'in diger Peygamberleri gibi bir
    peygamber oldugunu anlatmaktadir. Buhârî,
    Kitâbu'l-Enbiyâ bölümünde ilyas (a.s)
    için bir bab açmis ve onun kissasini anlatan
    es-Sâffât suresindeki ayetleri bu babda zikretmistir. ibn
    Mes'ûd ve ibn Abbas'in rivayetine göre Hz. ilyas ile idris
    (a.s) ayni sahistir (Buhârî, Enbiyâ, 4). idris (a.s)
    da Nuh (a.s)'in babasinin dedesidir (Buhâri, Enbiyâ, 5).
    Ilyas
    (a.s) Peygamber olarak gönderildigi insanlari dine davet etmistir:
    "(Hz. ilyas) milletine: "Allah'a karsi gelmekten sakinmaz misiniz?
    Yaratanlarin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz önceki babalarinizin
    da Rabbi bulunan Allah'i birakip da Ba'l putuna mi taparsiniz?" demisti
    (es-Sâffât, 37/124-126).
    Ayet-i
    Kerime'de geçen "Ba'l" o kavmin tapindigi putun ismidir.
    Oturdugu sehirlerinin ismi "Bek" olan bu halkin, tapindiklari puttan
    dolayi sehirlerinin isminin "Ba'lebek" oldugu rivayet edilmektedir.
    Rivayete
    göre Hz. ilyas israilogullarina Hizkil (a.s)'dan sonra
    gönderilmistir. insanlari Allah'a imana çagiran Hz. ilyas,
    kavminin Ba'l putuna tapmamasini emretmistir. O bölgenin krali
    önce iman etmesine ragmen daha sonra irtidat ederek Hz. ilyas
    (a.s)'i öldürmeye kalkmistir. Hz. ilyas yedi sene kadar
    daglarda bayirlarda dolasmis, insanlari Tevrat'in emirlerine davet
    etmis, iman etmemeleri üzerine, o beldeye üç yil
    hiç yagmur düsmemistir. Daha sonra Hz. ilyas'in duasiyla
    yagmur yagmasina ragmen yine ilyas (a.s)'a iman etmemislerdir.
    Kendisinden sonraki Benûisrail Peygamberlerinden Kur'an'da ismi
    zikredilen Elyas'a (a.s)'i Hz. ilyas yetistirmistir. Rivayete göre
    kavminin imansizligina kizan ilyas (a.s), Allahu Teâlâ'dan
    kendisini gökyüzüne kaldirmasi için dua etmis,
    bunun üzerine belirlenen bir yerde yaninda Elyas'a (a.s) da varken
    gökten gelen ates gibi bir ata binip havalanmis,
    nübüvvet simgesi olarak da asagida kalan Elyas'a hirkasini
    atmis ve semâya refedilmistir.
    Ancak
    surasi unutulmamalidir ki bu rivayetler israilogullarinin Tevrat
    kökenli rivayetleridir. isin dogrusunu en iyi Allah bilir (ibn
    Kesîr, Tefsiru'l Kur'ani'l Azîm, VII, 31). Hz. ilyas
    (a.s)'in, Hizir (a.s) ile yilda bir kez bulustuguna inanilir, halk
    arasinda bu bulusma Hizir ilyas (Hidrellez*) seklinde simgelenmistir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:57 pm

    Peygamberlerimiz Besme
    Hz. ZÜLKIFL (a.s)
    Kur'ân'da adi geçen peygamberlerden biri.
    Kur'ân'da
    iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "ismâil, idris ve
    Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onlari rahmetimize soktuk.
    süphesiz onlar salih olanlardandi" (el-Enbiyâ, 21/85, 86).
    Âyette
    geçen "Zülkifl" adi degil lakabidir ve "nasib ve kismet
    sahibi" anlamina gelir. Fakat burada dünyevî zenginligi
    degil, onun üstün kisiligini ve âhiretteki derecesini
    kastetmek için kullanilmistir. Onun gerçek adi hakkinda
    çok farkli rivayetler vardir. Yahudiler O'nun, israilogullarinin
    esâreti sirasinda peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur
    irmagi yakinlarinda bir bölgede yapan Hereksel oldugunu iddia
    etmislerdir. Âlimlerin bir kismi da onun Eyyub (a.s)'in
    kendisinden sonra peygamber olan Bisr adindaki oglu oldugunu
    söylemislerdir. Fakat bu görüslerin hiç biri
    kesinlik derecesine sahip degildir.
    Zülkifl
    (a.s)'in peygamber olmadigi söyleyenler olmussa da,
    âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan
    görüs de budur (el-Kurtubî, el-Cami'li
    Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî,
    Ruhu'l-Meânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî,
    Tefhimu'l-Kur'ân, istanbul 1991, III, 327).
    Yüce
    Allah Eyyûb (a.s)'in kissasini arzettikten sonra,
    peygamberlerinden bazilarini anmis ve onlari övmüstür.
    insanlari tevhide çagiran, Allah'in sevgi ve
    övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl
    (a.s)'dir. Bu konudaki âyetlerin meâli söyledir:
    "Kuvvetli
    ve basiretli kullariniz ibrahim'i, ishâk'i ve Yâkub'u da
    an. Biz onlari ahiret yurdunu düsünme özelligiyle
    temizleyip, kendimize halis (kul) yaptik. Onlar bizim yanimizda
    seçkinlerden, hayirlilardandir. ismâil'i, Elyesâ'i,
    Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir" (Sad, 38/45, 46, 47, 48).
    Taberî'de
    yer alan bir rivayete göre Zülkifl (a.s) sam'da otururdu.
    Oradaki halki Allah'a inanmaya, O'na ibadet etmeye ve dürüst
    bir sekilde yasamaya çagirdi ve orada vefât etti
    (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I, 167
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:58 pm

    Hz. DAVUD (a.s.)
    Kur'ân-i Kerim'de adi geçen israilogullari peygamberlerinden biri.
    Yahuda kabilesinden isa (Yasa)'nin sekizinci ogludur.
    insanoglu
    yoldan çikip da batakliga düstükçe, yüce
    Allah, onlara peygamberler göndermistir. Onlar bu peygamberler
    vasitasiyla uyarilmistir. israilogullarina da peygamberler
    gönderilmistir. Onlar, umumiyetle bu peygamberlere isyan hatta
    ihanet etmislerdir.

    Peygamberlerimiz Kalig003

    Hz.
    Musa'nin vefatindan sonra, yine israilogullari isyanin karanligina
    daldilar. Azginlik yaparak Hz. Musa'nin Allah'tan getirdigi
    akîdeyi terk etmeye basladilar. Cenâb-i Allah, onlarin
    üzerlerine baska bir kabîleyi musallat etti.

    Hz.
    Musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi Yusa'ya kaldi.
    israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin
    ülkesine yerlestirdi. Bu ülke, Hz. Yakub'un yasadigi Ken'an
    bölgesi olup, israilogullari için mukaddes ülke
    sayilir.

    israilogullari Hz.
    Musa'nin vefatindan sonra Filistin çevresine yerlesmis bulunan
    Amâlika Kabilesi ile karsi karsiya geldiler. israilogullari
    Amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar.
    Kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak
    istediler. Yüce Rabbimiz onlarin bu durumunu söylece
    anlatmaktadir: "israilogullarindan bir cemaat Musa'dan sonra
    peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder ki, Allah
    yolunda savasalim" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz olunursa
    korkarim ki, savasmazsiniz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah yolunda
    savasmayalim? Yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik"
    dediler. Onlara farz kilindiginda, birazi müstesna olmak
    üzere, savastan yüz çevirdiler. " (el-Bakara, 2/246)

    "Peygamberleri
    onlara: Allah, Teâlâ size hükümdar olarak
    gönderdi dediginde, onlar: O, bize nasil hükümdar olur?
    Biz hükümdarliga ondan daha layikiz. Onun mali da çok
    degildir. dediler. Peygamber. "Allah onu, sizin üzerinize namaz
    kildi. Ona ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi.
    Allah, mülkü diledigine verir. " (el-Bakara, 2/247).

    israilogullari
    tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. Kur'ân-i
    Kerim'de bu sandiga "Tâbût"* adi verilmektedir.
    Amâlikalilarla yapilan savas sonucunda bu sandik
    Câlût (Golyat)'in eline geçmisti. israilogullari
    bunun acisini duyuyorlar, fakat Tâlût'un da
    hükümdarligina itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.

    "Peygamberleri
    onlara söyle dedi: Onun hükümdarligina alamet; size,
    içinde Rabbiniz tarafindan sekînet ve Musa ailesi ile
    Harun ailesinin mirasi bulunan Tâbût'u meleklerin
    yüklenip getirmesidir. Eger siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin
    için ibret ve mûcize vardir. " (el-Bakara, 2/248).
    Tâbût'un israilogullarinin eline geçmesi onlari
    yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika kabilesi
    üzerine yürüdüler. Tâlût,
    israilogullarina ögütte bulundu. Onlara söylece
    seslendi: "Allahu Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor.
    O nehirden içen benden degildir. Ondan eli ile ancak bir
    avuç içen bendendir" dedi. Onlarin pek azi müstesna,
    digerleri içti. Tâlût ile iman edenler nehri
    geçtiklerinde: Bugün Câlût ve askerlerine karsi
    duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavusacaklarini bilenler.
    Nice az bir topluluk vardir ki, Allah'in izni ile daha çok olana
    galip gelmistir. Allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. "
    (el-Bakara, 2/249)

    Amâlika
    ordularinin basinda Câlût (Golyat) bulunuyordu.
    Câlüt'un ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle
    söyle dua etti: "Ya Râb, üzerinize sabir ve sebat ihsan
    eyle, ayaklarimizi sabit kil ve kâfir kavme karsi bize yardim et.
    " (el-Bakara, 2/250)

    Tâlût'un
    ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd
    (a.s.), Hz. Yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan
    Dâvûd, daha küçük yasta bir delikanli
    iken, hak davanin amansiz düsmani, zorba ve güçlü
    ordulara sahip olan Câlût ile yaptigi mücadeleyi
    kazanmis ve bu savasta Câlût'u sapan tasiyla
    öldürmüstü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden
    müminlerin zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.

    Câlût,
    zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi. Onun
    açikça belli olan büyük
    üstünlügü vardi. Fakat Allahu Teâlâ, o
    zaman islerin yalniz zahiriyle meydana gelmeyip, gerçek
    anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi. islerin
    hakikatini sadece O bilir. Her seyin ölçüsü
    yalniz O'nun elindedir. Aslinda insanlara güçlü
    görünenin zayif, zayif görünenin de Allah'in
    yardimiyla güçlü oldugu ölçüsü
    Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar ise vazifelerini yerine
    getirmek, Allah'u Teâlâ' ya verdikleri ahitlerini ifa
    etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'in
    istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan
    zâlimlerin zayif, çok zayif olduklarini, Allah onlarin
    ölmesini istedigi zaman küçücük
    delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek için bu
    zalim diktatörün ölümünü, daha
    genç bir bir delikanli iken Hz. Dâvûd'un eline
    verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nin tahakkukunu istedigi gizli
    baska hikmetler de vardi. Allah, Tâlût'dan sonra
    mülkü Hz. Dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu
    Süleyman (a.s.)'i varis kilmayi istedi. Bu sebeple Hz.
    Dâvûd (a.s.)'in gücü, Câlût'u
    öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.

    "Allah'in
    izniyle, onlari hemen hezimete ugrattilar. Dâvûd da
    Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve
    hikmet verdi. Dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti."
    (el-Bakara, 2/251).

    Câlût'un
    öldürülmesiyle Amâlikalilar bozguna ugradilar,
    darmadagin oldular. Bu olaydan sonra halk, Hz. Dâvûd
    (a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.

    Tâlût'un
    ölümünden sonra yerine Dâvûd (a.s.)
    geçti. Ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi;
    "...Dâvûd'a daglari ve kuslari boyun egdirdik. Onunla
    beraber tesbih ediyorlardi. Biz (bunlari) yapariz." "Ona, sizi savasin
    siddetinden korumak için zirh yapmayi ögretmistik. Ama siz,
    sükrediyor musunuz ki?" (el-Enbiya, 21/78, 80)

    "Andolsun
    Dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük verdik. Ey
    daglar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). Ve ona demiri
    yumusattik.", "Genis zirhlar yap, dokumasini
    ölçülü yap ve (hepiniz) iyi isler yapin.
    Çünkü ben, yaptiklarinizi görmekteyim. diye
    vahyettik." (Sebe, 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkinda
    Kur'ân-i Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un
    çok güzel bir sesi oldugunu, kendisine verilen Zebur'u
    okumaya baslayinca, daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere
    etrafinda toplandiklarini bildirmektedir. Zebur dört
    büyük semâvî kitaptan birisi olup, yüzelli
    sûreden ibarettir. Bu kitap, ser'î hükümleri
    tasimadigi için Hz. Dâvûd, Hz. Musa'nin
    serîati ile hükmetmistir.

    Yahudi
    kaynaklarinda Hz. Dâvûd'un, Mizmar denen bir musiki
    âleti çaldigi kayitlidir. Kur'ân'da da: "(Her
    taraftan) gelen kuslar da ona icabet ederler, hepsi onun nagmesine
    katilirlardi ", "Onun mülkünü kuvvetlendirmistik.
    Kendisine hikmet ve açik konusma, güzel konusma vermistik.
    " (Sad, 38/19-20) buyuran Allah, ayni sûrenin 21. âyetinde,
    Hz. Dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de, Hz.
    Muhammed (s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "Dâvûd'un
    yanina gelmislerdi de, onlardan korkmustu. Korkma dediler, Biz, iki
    davaciyiz. Birimiz ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda
    hak ile hükmet. Zulmetme. Bizi yolun ortasina (adalete)
    götür. " (Sad, 38/22)

    Kur'ân'da
    anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. Birisinin doksandokuz
    koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardi. Böyle iken doksandokuz
    koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister, aralarinda
    tartisma çikar. Tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. Hz.
    Dâvûd (a.s.)'a müracaat ederler. O, davaci olanlardan
    birini dinler, ötekini dinlemeden hükmünü verir.
    Bunu da Allah'u Teâlâ'nin kendisini imtihani sanir. Ancak
    bu yaptigi hareket sebebiyle Allah'dan magfiret dileyip secdeye
    kapanir, tövbe eder. Allah, onu affettigini bildirir ve ona su
    vahyi indirir: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde (senden
    öncekilerin yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda
    adaletle hükmet, keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptirir.
    Allah'in yolundan sapanlara, Allah'in hesap gününü
    unuttuklarindan dolayi, çetin bir azap vardir. " (Sad, 38/26)

    israilogullari,
    Hz. Dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini
    yasamislardir. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmis,
    kendisine baskent yapmisti.

    Hz.
    Dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. Bir nimet
    olarak bu iki özellik ona verilmisti. O, israilogullarini kirk yil
    yönetti ve Rabbine kavustu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oglu
    Hz. Süleyman (a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz.
    Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi.

    Abdullah
    b. Amr'dan rivâyetle, Abdullah, her gün gündüzleri
    oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kilardi. Onun bu
    durumu Rasûlullah'a bildirildiginde Hz. Peygamber onu
    çagirdi ve söyle buyurdu: "Bir gün oruç tut,
    bir gün iftar et. iste bu Dâvûd (a.s.)'in orucudur."

    Bir
    baska rivayette ise, Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur:
    "Allah'u Teâlâ ya en sevimli oruç, Dâvûd
    (a.s.)'in orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün
    iftar ederdi. Allah'a en sevimli namaz da Dâvûd namazi idi.
    O, her gecenin yarisinda uyur. Üçte birinde (nafile) namaz
    kilardi. Altida birinde de yine uyurdu." (Müslim, Siyam, 183;
    Nesâî, Siyam, 69).

    Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Peygamberlerimiz Empty Geri: Peygamberlerimiz

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 10, 2009 10:58 pm

    Peygamberlerimiz Selam
    Hz. Süleyman'in sarayi ve Sebe melekesi

    Serap Akincioglu


    Tarih,
    yaklasik olarak I.Ö. 970-931 yillari arasinda yasadigi
    düsünülen Hz. Davud'un oglu Hz. Süleyman'in kurdugu
    muhtesem kralliga sahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman,
    babasindan sinirlari Misir'dan Firat'a kadar uzanan bir krallik
    devralmis ve kisa sürede hakimiyetini güçlendirmisti.
    Ve kendi yasadigi dönemde öylesine büyük bir
    hakimiyet kurmustu ki, Allah'a olan imaninin ve üstün aklinin
    kendisine kazandirdigi bu ihtisam, yüzyillar sonra bile insanlarin
    hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam
    etmektedir.Hz. Süleyman'in hayati, Allah'a gönülden iman
    eden bir müslümanin aklinin ne kadar fazla, ufkunun ne kadar
    genis oldugunu bütün insanliga gösteren çok
    çarpici bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve
    insanlardan olusan ordusu ile kurdugu hakimiyeti, muhtesem bir saraydan
    yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri teknigi
    kullanilarak üstün bir estetik anlayisi ile insa edilmisti.
    Sarayinda göz alici sanat eserleri ve görenleri hayran
    birakip etkileyen degerli esyalar, benzersiz bir estetik anlayisi ile
    yerlestirilmisti. Elbette Hz. Süleyman'in bu mekâni,
    görenlerde büyük hayranlik uyandiriyordu.

    Insanlarin
    bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fitratina en
    uygun olan estetik anlayisini ve ortami birden karsilarinda
    görmeleri olmustur. Zira Hz. Süleyman, yaptirdigi bu
    görkemli sarayi, imanin nuru ve onun getirdigi üstün bir
    akil ile yaptirmisti. Ve bir Müslümanin hangi çagda
    veya hangi sartlarda yasarsa yasasin Allah'in kendisine verdigi
    imkânlari en güzel sekilde kullanarak essiz bir mekân
    olusturabileceginin en güzel örnegini sergilemisti.Nitekim
    Kur'ân-i Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti,
    onunla ayni dönemde asayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe
    Melikesi'nin Hz. Süleyman'in ihtisamli sarayini
    gördükten sonra ona biat ettiginden bahseder. Hz.
    Süleyman, Sebe Melikesi Belkis'in varligini kendisine haber
    getiren Hüdhüd sayesinde ögrenmisti:"Derken uzun zaman
    geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin
    kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana Saba'dan
    kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte
    olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve
    büyük bir tahti var. Onu ve kavmini, Allah'i birakip da
    günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini
    süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur;
    bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24)

    Bu
    bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'i ilâh olarak
    kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine
    süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden Sebe halkini,
    imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'in
    adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. Ve tüm kavmi
    kendisine teslim olmaya çagirmisti. "Gerçek su ki, bu,
    Süleyman'dandir ve 'süphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in
    Adiyla' (baslamakta)dir. (Içinde dePeygamberlerimiz Tebessum
    "Bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana
    müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (Neml
    Sûresi 30-31)

    Sebe Melikesi
    o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla
    tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen Hz.
    Süleyman'in, bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. Ve
    kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu
    hükümdari, kararindan vazgeçirmek için ona
    yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. Ne var
    ki Allah'in rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir
    menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman
    da, Sebe Melikesi Belkis'in hediyelerini geri çevirmis ve
    elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve Allah'a
    bagli oldugunu gösteren söyle bir haber
    göndermisti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldigi
    zaman: "Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? Allah'in
    bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle
    sevinip ögünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz
    onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari
    mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve
    küçük düsürülmüsler olarak
    sürüp çikaririz." (Neml Sûresi 36-37)

    Hz.
    Süleyman Sebe Melikesi Belkis'a Allah'in adi ile basladigi
    mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldigini
    ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. Nitekim
    Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük
    bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. Öyle ki bu
    ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselamin bütün
    sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle
    yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'in ordusunun tüm
    gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'in ordusu adetullaha
    uygun olarak her zaman üstün gelecekti.

    Sebe
    Melikesi Belkis, onun (Hz. Süleyman'in) sarayina gittiginde o
    güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk
    ve zenginlikle karsilasmisti:

    "Ona:
    "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve
    (etegini çekerek) ayaklarini açti. (SüleymanPeygamberlerimiz Tebessum
    Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir
    kösk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime
    zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi
    olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44)

    Kendisi
    de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkis,
    Hz. Süleyman'in sarayina girince o güne kadar
    gördügünden çok farkli bir estetik ve bir
    zenginlikle karsilasmis ve ruhuna hitap eden büyük bir akla
    sahit olmustur. Aslinda Sebe Melikesi Belkis'in duydugu hayranlik ve
    saskinlik içine girdigi saraya degil, Hz. Süleyman'in
    aklinadir. Çünkü Belkis'in karsilastigi manzara, o
    dönemin sartlarinda yapilabilecek en mükemmel eser olarak
    tarif edilebilecek en güzel yerdir.

    Âyette
    de ifade edildigi gibi camdan olan kösk zemini öylesine
    gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkis, islanmamasi için
    eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektigini
    düsünmüstü. Sarayin muhtesemligi ve görkemi,
    müslümanlarin ruhlarinda yasadigi zenginligi yansitiyordu.

    Belkis'in
    baska bir ülkenin hükümdari olmasina ve bu ülkenin
    en büyük servetine sahip olmasina ragmen Hz. Süleyman'in
    yasadigi mekândan ve onun zenginliginden etkilenme sebebi de
    budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan
    mekânlarda yasamasina ragmen, pek çok kisi insan
    fitratinin hoslanacagi estetigi saglayamayabilir. Oysa Hz.
    Süleyman'in sarayinin her kösesinde görülen zevk,
    akil ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir
    görünüm degildir. Iste aradaki bu farki daha sarayin
    girisini görür görmez anlayan Belkis, böyle bir
    yeri meydana getiren akla ve o aklin üstünlügüne
    hemen teslim olmustur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamin
    aklinin sahibi olan Cenâb-i Allah'a iman ettigini söylemis
    ve müslümanlardan olmayi kabul etmistir.

    Hz.
    Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'in
    kendilerine verdigi bu büyük mülkü tasimaya
    lâyik ve ehil kimselerdi. Rabbine karsi son derece güzel
    ahlâkli, teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz.
    Süleyman, kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük
    zenginligi yine yalnizca Allah'i razi etmek ve onlarin kalbini
    Islâm'a isindirmak için kullaniyordu. Pek çok
    peygamber de ayni Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblig ederken
    halkin karsisina büyük bir zenginlikle çikarak, onlari
    etkileme yoluna gitmisti. Hazinenin basina getirilen Hz. Yusuf,
    kendisine büyük bir mülk verilen Hz. Ibrahim,
    görenleri hayrete düsürecek kadar ihtisamli bir
    hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin
    kilinan Peygamberimiz Hz. Muhammed, yasadiklari hayat boyunca bunun en
    güzel örneklerini sergilemislerdir.

    Peygamberlerin
    bu zenginligi ve yasadiklari üstün ahlâki gören
    insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine
    sunmadigi böyle bir maneviyati ve maddî ihtisami elde
    edebilmenin yolunu merak ediyorlardi. Bu nedenle Islâmi
    henüz tanimayan insanlar, ilk basta bu zenginligin sebebine ve
    gördükleri ahlâkî yapisina karsi duyduklari
    merakla Islâma yaklasmislardir. Ahlâkî
    üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda
    kullandiklari zenginlikleriyle halkin kalbini Islâma isindiran
    peygamberler, böylece kisa sürede Allah'in izniyle
    büyük kitlelere dini yaymayi basarmislardir.

    Kaynak: Yeni asya, 18/19.5.98

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 12:55 pm