.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Empty Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

    Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 12, 2008 10:08 pm

    Her edebî eserde, anlatılmak istenen bir mesaj vardır. Bu mesaj yerine
    göre tarihî, dinî, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve kültürel olabilir. Edebî
    eserler, ele aldıkları konu ve içeriklere göre, farklı biçim ve
    tekniklere sahip olabilirler. Bu teknikleri bilmeyenlerin edebiyat
    eseri yazamayacağı âşikardır. Edebiyat eseri olaylara, insanlara ve
    eşyaya çok değişik anlamlar verebilir. Bazen insanların bağlı olduğu
    zaman ve mekân kavramını da aşabilir. Bu onun psikoloji, sosyoloji,
    felsefe ve tarih gibi bilim dallarının doğrudan ve açıklayıcı
    anlatımından farkını ortaya koyar. Bütün bunlar, edebiyatta türler
    başlığı altında değerlendirilmesi gereken ana unsurlardır.
    Edebî tür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik
    özelliklerine göre ayrılmış çeşitleridir. Bir başka söyleyişle, biçim
    ve öz bakımından ortak kurallara göre yazılmış ve söylenmiş eser
    kümelerine verilen addır.
    Edebî türler, değişmeyen yazı kalıpları değildir. Toplumda zamanla
    meydana gelen değişmeler edebiyata da yansır. Edebî türler de değişen
    zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte ve çeşitlilikte değişime
    uğrar. Sözgelimi Eski Yunan edebiyatında yalnızca şiir, tiyatro,
    söylev, tarih gibi dört türden söz edilirken, XIX. yüzyıldan itibaren
    bu türlere roman, tenkit, mektup gibi yeni türler eklenmiştir. XX.
    yüzyıldan itibaren, özellikle basın ye yayın hayatındaki gelişmeler
    yeni türlerin oluşumunu sağlamış, makale, deneme, fıkra, skeç, senaryo
    gibi yeni türlerden bahsedilmeye başlanmıştır.
    Bir yandan yeni edebî türler oluşurken, diğer yandan da eski türlerden
    bazıları zamanla kaybolmuş veya anlamı değişmiş, yeni anlamlar
    kazanmıştır. Buna en güzel örnek olarak destanı verebiliriz. Romantizm
    akımı ile birlikte, ilk çağın en önemli türü olan trajedi, yerini drama
    bırakmıştır.
    Avrupa ülkelerinden İtalya, Fransa, İspanya’da Latince dışında halkın
    kullandığı dile roman, bu dille anlatılan hikâyelere de romans adı
    veriliyordu. Zamanla, gelişen ve gerçeklik boyutu kazanan bu anlatımlar
    günümüz çağdaş türlerinden biri olan romanı meydana getirmiştir.
    Bir taraftan yeni edebî türler gelişirken, diğer yandan da bazı türler
    birbirine karışmıştır. Röportaj, deneme, hikâye, şiir, masal arasında
    bir yaklaşma görülürken, bazı türler de kendi içlerinde bölümlere
    ayrılmıştır. Roman, anti roman gibi.

    Edebî türler, anlatım yolu bakımından (nesir-nazım; sözlü-yazılı
    oluşları), konu seçimi ve konuya uygun iletim tekniği bakımından ve
    boyutları bakımından (eserin uzun-kısa veya yoğun oluşu) olmak üzere üç
    ana başlık altında tasnif edilmektedir. Tasvir, öyküleme, söyleşme,
    hitap gibi anlatım şekilleri ise türlerin belirleyicisi olmaktan çok,
    onların kullandıkları aktarım usulleridir.
    Edebiyatta türler, sınıflara ayrılırken toplumların geçirdiği sayısız
    değişim sürecine göre değil, başlangıçtan günümüze değin, değerini
    yitirmeyen, temel ortaklıklar esas alınmalıdır. Bu esaslar çerçevesinde
    edebî türleri ana başlıkları ile şöyle de tasnif edebiliriz:
    1. Şiir: İçeriklerine göre, lirik şiir, didaktik şiir, pastoral şiir, dramatik şiir ve epik şiir olarak da adlandırılmaktadır.
    2. Tiyatro: Anlatım türleri içerisinde yer
    alan tiyatro, tragedya, komedya ve dram olmak üzere üç farklı anlatım
    özelliğine sahiptir. Tiyatro, yazım teknikleri ve yazılış amacı
    bakımından diğer edebî türlerden ayrılır.
    3. Anlatı Türleri:İster sözlü olsun, ister
    yazılı olsun, bütün anlatıma dayalı, nazım olmayan türlerdir. Roman,
    hikâye, masal ve efsaneyi bu türe örnek olarak sayabiliriz.
    4. Düşünce Türleri: Belli bir düşünceyi
    paylaşmak veya o düşünceyi kabul ettirmek amacıyla kaleme alınan
    eserler bu gruba girmektedir. Makale, fıkra, söyleşi, deneme, mektup,
    özdeyiş, gezi yazıları, anı ve röportajı bu tür içerisinde
    değerlendirebiliriz.
    Bir başka tasnif de:
    1. Asıl Türler:
    a. Nazım
    b. Nesir (Destan, Masal, Halk Hikâyeleri, Fabl, Hikâye, Roman)
    2. Temsil Türü (Tiyatro eserleri)
    3. Düşünce Türleri (Makale, Sohbet, Fıkra, Deme)
    4. Yardımcı Türler: Bunlar asıl türler içerisinde
    değerlendirilebilmekle birlikte, tek başlarına bir tür özelliğine
    sahiptirler. (Biyografi, Anı, Gezi Yazıları, Mektup, Söylev, Özdeyiş
    vb.)
    Edebiyat tarihlerinde edebî türlerin tasnifi ise, şöyle yapılmaktadır:
    1. Sözlü türler
    a. Söyleyeni belli olan
    b. Söyleyeni belli olmayan (anonim)
    2. Yazılı türler
    a. Nazım
    b. Nesir
    Bu tasniflerden yola çıkarak, edebî türlerin ana hatlarıyla iki ana
    başlıkta toplandığı (nazım-nesir), diğer türlerin de bu ana başlıklara
    bağlı olarak, içerik ve şekil açısından tasniflerinin yapıldığı
    görülmektedir.
    Edebî tür öğretimi, dil becerilerinin geliştirilmesi açısından son
    derece önemlidir. Okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerilerinin
    kazındırılmasında bu becerilerin birbirleriyle olan bağları da göz
    önünde bulundurulmalıdır. Öğrenmede belirlenen ana amaç kadar, bu ana
    amacın gerçekleşmesini sağlayan ara
    unsurlar da dikkate alınmalıdır. Eğitim ve öğretimin her seviyesinde
    dil becerilerini geliştirmede metinlerin araç olduğu bilinmektedir. Bu
    araçların kullanılmasında ise, nitelik ve içerik özellikleri büyük bir
    önem arz etmektedir.
    Edebî türlerin öğretilmesinde değişik yöntemlerden yararlanılabilir. Bunlar:
    Karşılaştırma yöntemi: Bu yöntemle, daha önce okunmuş veya incelenmiş
    olan bir eserle, üzerinde konuşulan eserde var olan unsurların
    özellikleri bakımından birbiriyle karşılaştırılır.
    Tür tanımlatma yöntemi: Türü meydana getiren genel özellikler
    verilerek, öğrenenlerin türü kendilerinin tanımlaması veya adlandırması
    istenebilir. Bu kısımda da, yine türe götürücü sorulardan yararlanmak
    mümkündür.
    Dil ve üslûp karşılaştırması: Edebî eserleri farklı kılan bir diğer
    özellik de, dil ve üslûplarıdır. Bu yüzden tür öğretiminde diğer
    özelliklerinin yanında dil ve üslûp özellikleri daha çok belirleyici
    olmaktadır.

    B. Edebî Türlerden Yararlanma
    1. Şiir
    Şiir, en önemli edebî türlerden biridir. Sadece yapı bakımından değil,
    içerik açısından da diğer edebî türlerden ayrılır. Ümitler, hayaller,
    aşklar hep şiirle ifade edilir. Şiirin gücünü fark eden bir öğrenci,
    hayallerini zenginleştirebilmeyi ve karşısındakini etkileyebilmeyi
    öğrenmiş olur.
    Tür öğretiminde en çok zorlandığımız konu, şiirin tanımıdır. Bir şeyi
    tanımlamak, onun kesin o olduğu anlamına gelmez. Kimi zaman tanım,
    tanımlanan şeye yaklaşıma yardımcı unsur olarak işe yarar. Yoksa, tanım
    tek başına problemi ortadan kaldırmaz. Olsa olsa, problemin çözümünde
    ara unsur olabilir. Şiir genellikle, alt alta yazılan mısralardan
    meydana gelen ölçülü ve kafiyeli anlatım olarak tanımlanmaktadır.
    Ancak, her ölçülü ve kafiyeli sözün de şiir olması mümkün değildir.
    Şiir için en temel unsurların başında âhenk gelmektedir. Âhenk ise,
    ritim ve armoni ile tamamlanır. Ritim, ölçü ve kafiye; armoni ise,
    aliterasyon ve assonanslardır.
    Şiir şekil ve içerik açsından incelenirken, onu meydana getiren
    unsurlar tek tek ele alınmalıdır. Şiirde şekil unsurlarının tam olarak
    anlaşılabilmesi için, bütün örneklerin bir arada verilmesi
    gerekmektedir. Yoksa tek bir nazım şeklinden yol çıkılarak şiiri şekil
    olarak anlatmak ve değerlendirmek mümkün değildir. Şiir incelemelerinde
    şekil unsurlarından sonara, ritim unsurlarının ele alınması; ölçü ve
    kafiyesinin bulunması gerekmektedir.
    Genellikle ders kitaplarında bütün nazım şekilleri bir arada yer
    almamaktadır. Bu yüzden, çoğu kere kitapta yer almayan diğer nazım
    şekilleri ile ilgili teorik bilgilere yer verildiği görülmektedir.
    İçerik açısından şiir incelemelerinde, belli bir tutarlılıktan söz
    etmek mümkün değildir. Kimi öğretmenler, şiirde anlatılanları kısaca
    değerlendirirken, kimileri de tahlil boyutuna varacak incelemeler
    yapabilmektedirler. Şiiri içerik açısından değerlendirirken, öncelikle
    ele aldığı konu ve temanın belirlenmesi gerekmektedir. Konusuna ve
    temasına uygun tür adlandırması yapıldıktan sonra inceleme daha yararlı
    olacaktır.
    Hangi edebî tür olursa olsun, öncelikle amacı gerçekleştirmedeki
    yeterlilik düzeyi dikkate alınmalı, türün genel ve özel amaçları
    gerçekleştirme düzeyi göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı durum şiir
    için de söz konusudur. Eğer türü kavratmak hedeflenmişse, şiir türünü
    şekil ve içerik açısından en iyi yansıtan örnekler ele alınmalı, onlar
    üzerinden inceleme yapılmalıdır. Çelişkili ve tartışma yaratacak
    örnekler, tür özellikleri kesin kavrandıktan sonra ele alınmalıdır.
    Şiirde içeriğe göre yapılan adlandırmalarda da yanlışlıklar
    yapılmaktadır. Lirik, epik, dramatik, didaktik, pastoral ve satirik
    şiirler bir tür olmayıp, konu ve tema adlandırmasıdır. Kimi kaynaklarda
    bu ve benzeri adlandırmalar yanlıştır.
    a) Lirik şiir; etkileyicilik bakımından
    hüzün, sevgi, sevinç, acı, keder vb. duygulara dayalı durumları
    yansıtır. His ve hayal unsurları bakımından zengindir. Diğer şiirler
    içinde de lirizm mutlaka vardır. Fakat lirik şiiri diğerlerinden ayıran
    temel özellik, onun bir amaca bağlı kalınarak yazılmamış olmasıdır.
    Lirik şiirin temel amacı, duygulara hitap etmesi ve duyguları dile
    getirmesidir.
    b) Pastoral şiir; doğayı ana kavram olarak
    ele alan ve amacı sadece doğayla ilgili gözlemleri anlatmak olan
    şiirlerdir. Bir şiirin pastoral olabilmesi için mutlaka gözleme dayalı
    olması gerekir. Gözlenen olay anlatılmalıdır. Şiirde doğa temel amaç
    olmalıdır. Doğa unsurları araç olarak kullanılmayacak, doğanın gerçeği
    anlatılacaktır.
    c) Didaktik şiir; tamamen bir ders vermeyi ve
    bir sonuç çıkarmayı amaçlayan şiirlerdir. Nükte şiirler olarak da
    bilinmektedir. Bu bakımdan insanlara dolaylı yoldan ders verir.
    Fablların, fıkraların nazım söyleyişleri didaktik şiire örnektir. Bir
    ana fikir etrafında oluşturulmuştur. Çocuklara yönelik yazılan
    şiirlerin büyük bir kısmı didaktik tarzdadır.
    d) Epik şiir; genellikle olağanüstü bir üslûp
    ve destansı bir tarzla kaleme alınmış eserlerdir. His ve hayal unsuruna
    daha az yer verilir. Teması kahramanlık oluğu gibi, başka konular da
    olabilir. Üslubundan hareketle epik şiiri tespit etmek gerekir. Epik
    şiire bir anlatım şekli de diyebiliriz. Heyecanlı ve coşkulu bir
    anlatımı vardır.
    e) Dramatik şiir; eğer bir olay anlatılıyorsa
    ve bir olaya bağlı olarak duygular alınmışsa o şiirlere dramatiktir
    demek mümkündür. Genellikle, acıklı ve korkunç olayları anlatan şiirler
    için verilen bir ad olmakla birlikte, dram aslında bir canlandırma
    olduğu için, dramatik şiirleri bir durumu canlandırmaya aracı olan
    şiirler olarak adlandırmak gerekmektedir.
    Şiiri anlamaya yönelik oluşturulan soruların da özenle seçilmesi
    gerekmektedir. Öncelikle şiirin geneline, daha sonra da her bir bölüm
    ayrı ayrı değerlendirilecek şekilde ele alınmalıdır.
    Şiirde şekil adlandırmalarında da çeşitli yanlışlıklar
    yapılabilmektedir. Şekil, şiirin tür belirleyicisi olmayıp, sadece onun
    adlandırılmasında yardımcı olacak temel bir unsurdur. Bilindiği gibi,
    şiirin en küçük birimi mısradır. Mısraların bir araya gelişlerine göre,
    beyit, dörtlük, beşlik gibi şekil özellikleri olabilmektedir. Şiir
    yazıldığı devir, sanatçısı ve mensup olduğu edebî şubeye göre şekil
    özellikleri göstermektedir. Bu şekil özelliklerinden hareketle, şiirin
    hangi dönemde, kimin tarafından yazıldığı tespit edilebilir. Ancak, bu
    tespit her zaman kesin olmayabilir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Empty Geri: Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

    Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 12, 2008 10:11 pm

    Bir şiirin nazım şekli, her zaman onun içerik özelliğini tam olarak
    belirlemez. Sözgelimi gazel nazım şekliyle yazılmış bir şiir, gazelin
    içerik özelliklerini yansıtmayabilir. Bu da şeklin, içerik
    özelliklerini belirlemede tek başına yeterli olmadığı gerçeğini ortaya
    çıkarmaktadır.
    Şiirler içerik özellikleri ve işledikleri konulara göre türlere
    ayrılırlar. Divan edebiyatında mersiye, methiye, hicviye, münacaat,
    tevhit gibi. Halk edebiyatında ise, güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt
    gibi nazım türlerine rastlamak mümkündür. Kimi şiirleri ise, belli bir
    nazım türü altında değerlendirmek mümkün değildir. Onlar daha çok şekil
    özellikleri bakımından belirleyici olmuştur. Gazel, kaside, koşma, mani
    gibi. Modern şiir örneklerini ise, bir tür altında tasnife tabi tutmak
    şimdilik mümkün görülmemektedir. Bunları içerikleri bakımından, lirik,
    didaktik, dramatik, pastoral ve epik şiir olarak tasnif edebilmekteyiz.

    2. Anlatı türleri:Anlatım türüne ait bir edebî metnin tür özelliklerinin öğretilmesinde şu esaslara dikkat edilmelidir:
    1. Öğretim esasına, programın genel ve özel
    amaçlarına bağlı olarak seviyeye uygun bir metnin tespit edilerek
    sınıfa getirilmelidir.
    2. Metnin önce öğretmen tarafından, uygun bir
    ses tonu ile okunmalı, bu okuma ile daha önce okunmuş olan diğer
    türlerden farklı nitelikler taşıdığı sezdirilmelidir.
    3. Metinde geçen bilinmeyen kelime ve kelime gruplarının, anlamı kavranamayan cümleler tespit edilerek açıklanmalıdır.
    4. Metnin anlatım özelliğine dikkat edilerek, olay örgüsü çıkarılmalıdır.
    5. Şahıslar, olayın geçtiği yer, zaman ve olayın gelişim özelliği ayrıntılarıyla ortaya konulmalıdır.
    6. Eserde ele alınan karakterlerin fizikî ve ruhî özellikleri açıklanmalıdır.
    7. Ana ve yardımcı düşünceler belirtilmelidir.
    8. Daha önce edinilmiş bilgilerden yola çıkılarak, yeni edinilen bilgiler karşılaştırılmalı ve belli bir sonuca ulaşılmalıdır.
    Anlatıma dayalı eserlerden yararlanırken çeşitli kazanımlar elde
    edilebilir. Sözgelimi destanın edebî tür olarak öğretilmesinde şu
    amaçlar gerçekleştirilebilir:
    1. Millet olma bilinci,
    2. Zorluklara karşı direnme ve başarma azmi,
    3. Birey olmanın sorumlulukları,
    4. Olağan ve olağanüstülüklerin bir arada kullanılmasının gerekçesi,
    5. Kültürel zenginliklerimiz, maddî ve manevî kültür unsurlarının kaynakları.

    a. MasalMasallar
    gerçeklerin sınırlarını zorlayan anlatımlardır. Genellikle içeriğinde
    olağanüstü öge, kahraman ve olaylara yer vermeleri bakımından, gerçek
    dışı ve hayale dayalı anlatımlar olarak da adlandırılmaktadırlar.
    Masal, tür olarak daha çok sözlü geleneğe bağlıdır. Ancak, sözlü
    gelenekle ilişkisi olmayan edebî yönü ağır basan bazı eserler de bu
    türün içinde yer alır. Masallar, dört temel grupta toplanır. Hayvan
    masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü masallar ve
    zincirlemeli masallar.
    Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine fablları,
    Şeyhi’nin Har-namesi hayvan masalları türüne örnek gösterilebilir.
    Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev,
    ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların
    başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prensesler, zenginler,
    hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü
    masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.
    Zincirleme masallar da sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan,
    küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
    Masallar dil ve anlatım özellikleri açısından incelenirken, masalın
    planı ve bölümler arasındaki farklılaşmaya dikkat çekilmelidir.
    Tekerleme bölümünün kendine özgü yapısı, burada kullanılan söz oyunları
    ve mecazlı anlatımlar ele alındıktan sonra, asıl masalın planına
    geçilmeli ve masalda ele alınan konunun geliştirilmesindeki özellikler
    üzerinde durulmalıdır.
    Masalların en önemli özelliklerinden biri de, davranış kazandırmaya
    yönelik içeriğe sahip olmasıdır. Masalların bu ders verme yapısının
    yanında, dil ve kültür zenginlikleri bakımından da ele alınmalı ve
    değerlendirilmelidir. Masalları salt bir hayal mahsulü eser olarak ele
    almak yerine, ondaki anlatım derinliği ve dil zenginliğine dikkat
    çekilmelidir.

    b. Destan
    İlkel
    toplumlardan bu yana insanoğlu, duygu ve düşüncesini anlatarak yeniden
    yaşamakta ve karşısındakini etkilemeyi düşünmektedir. İlk insanlar
    anlatımı kimi zaman canlandırma yöntemiyle, kimi zaman da mağara
    duvarına resim çizerek yerine getirmişlerdir.
    Kendi geçmişinin bilinmezliklerini merak eden insan, mitolojiden
    yararlanmış, mitoloji de destanın kaynağını oluşturmuştur. Destan, işte
    bu gerçeğin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
    Edebiyat eğitiminin önemli amaçlarından biri de, bireyin “Ben kimim?”
    sorusuna cevap verebilmesini sağlamasıdır. Kimliğimizi kültürel
    değerlerimiz oluşturur. Kişi kendi kimliği ile ilgili bilgileri,
    köklerini oluşturan kaynaklardan elde eder. Bu kaynakların başında da
    hiç şüphesiz destanlar gelmektedir. Destanlar, bir milletin bütün
    varlığını oluşturan, duygu ve düşünce zenginliğini sağlayan önemli
    kaynaklardır. Millet olma yolunda, geçmişle gelecek arasındaki bağların
    oluşturulmasında destanlardan yararlanılmaktadır.
    Genellikle ders kitaplarında destan; toplumların bilinmeyen
    tarihlerinde başlarından geçmiş olağanüstü olayları, olağanüstü bir
    dille anlatan eseler olarak tanımlanmaktadır. Destanın çoğu zaman diğer
    türlerle ilgileri üzerinde yeterince durulmamaktadır.
    Bir destanın oluşum süreci, diğer edebî türlerden oldukça farklıdır. Bu
    süreci iki ana başlık altında değerlendirebiliriz: Destanda ele alınan
    olay, ait olduğu milletin bilinmeyen bir döneminde yaşanmış olması ve
    milletin hafızasında unutulmaz ve derin etkiler bırakması. Bu iki
    özellik, destanın tanımlanmasında veya destan türünün kavranmasında en
    önemli belirleyicidir. Destanlar, oluşumları açısından da diğer edebî
    türlerden ayrılır.
    Türk edebiyatında her edebî türün kendine özgü belirleyici nitelikleri
    ve bu niteliklerin de öğretilmesinde farklı yöntemlerin kullanılması
    gerekmektedir. Destan, gerçekçi anlatım türleri ile olan
    benzerliklerinden ötürü, çoğu zaman diğer türlerle karıştırılmaktadır.
    Destanlar zamanı, mekânı ve şahıslar dünyası bakımından masal, efsane
    ile ortak özelliklere sahip olmasından ötürü bu türlerle, gerçekleşmiş
    olmasına inanılmasından ötürü de hikâye ve romanla
    karıştırılabilmektedir.
    Destanın edebî tür olarak öğretilmesinde, öncelikle eğitim ve öğretim
    seviyesinin uygunluğuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi,
    insanlar bulundukları yaş gruplarına göre farklı özelikler gösterir.
    Doğal olarak, edebî metinlerin de eğitilenlerin bulundukları yaş
    grubunun özellikleri ile uyumlu olması gerekir.

    c. Halk Hikâyeleri:
    Halk hikâyeleri, gerçek veya hayalî bir takım olayları, maceraları,
    özel bir dil ve anlatımla sözlü olarak nesilden nesile aktarılmasıdır.
    Halk hikâyeleri kültürümüzün en değerli hazineleridir. Bu hikâyeler,
    Türk insanını kimi zaman eğitmiş ve eğlendirmiş kimi zaman da bilgiye
    kavuşturmuştur. Halk hikâyelerinin tür olarak kavratılmasında ve bu
    türden gereğince yararlanılmasında şunlara dikkat edilmelidir:
    1. Öncelikle halk edebiyatını ve halk kahramanlarını çocuklarımıza ve gençlerimize tanıtmanın yollarını araştırmalıyız.
    2. Halk hikâyelerinde seçilmiş güzel örnekleri, sınıfın anlama ve algılama düzeyi de dikkate alınarak, kullanılmalı.
    3. Çocuklarımız ve gençlerimiz tarafından
    tanınan ve sevilen roman kahramanları; hikâye kahramanları; çizgi film
    kahramanları; dizi film kahramanları tespit edilmeli ve sevilme
    nedenleri araştırılmalıdır.
    4. Bu tespitlerin ışığında halk
    kahramanlarımız halkımızın sevdiği, benimsediği rolleri üstlenerek
    yeniden canlandırılmalı ve kültürümüze kazandırılmalıdır.

    ç. Tiyatro:
    Tiyatro, bir yazar tarafından önceden yazılmış ya da tasarlanmış bir
    metnin, belirli bir yerde, zamanda ve kişiler tarafından
    canlandırılmasıdır. Tiyatro, oyuncuların oyunların oynandıkları yapı;
    drama, oyun; oyuncu, sahne ve izleyici gibi temel öğelerden oluşan
    sanat olarak da bilinmektedir. Bunların yanında, dramatik metin,
    oyunculuk, sahneleme, sahne tasarımı, sahne giysisi, sahne müziği,
    ışıklama ve sahne tekniği öğelerinin tümünü birlikte içeren sanatsal
    etkinlik olan tiyatro, dramdan bağımsız, kendi başına kolektif bir
    sanat dalıdır. Tiyatro terimi, türüne göre gölge tiyatrosu, kukla
    tiyatrosu gibi adlar alırken, dönemlerine göre Rönesans tiyatrosu,
    Tanzimat tiyatrosu gibi adlar da almaktadır.
    Edebî türler içerisinde tiyatronun öğretilmesinde kimi zaman hatalar
    yapılmaktadır. Türün metin özelliği bir yana bırakılarak, sadece teknik
    özellikleri üzerinde durulmaktadır. Tiyatro eserleri ister oynansın,
    ister oynanmasın her şeyden önce edebî türdür. Bu türün öğretilmesinde
    teknik özelliklerinden çok, içerik özellikleri üzerinde durulmalı, daha
    sonra da teknik özellikleri değerlendirilmelidir. Konusu, ana fikri,
    olay örgüsü ve planı ele alındıktan sonra, bu türün yazılış amacı ve
    sahnelenme teknikleri üzerinde ayrıca durulabilir. Tiyatro türünün
    öğretilmesinde parçadan çok, bütünden hareket edilmelidir. Ders
    kitaplarında yer alan kısa tiyatro metinlerinden yola çıkılarak,
    tiyatro türünün kavratılması yanlıştır.

    d. Hikâye:
    Hikâye, kendine özgü yapısı ile diğer edebî türlerden farklıdır.
    Ayrıntıyı kabul etmeyen ve görünmeyen birtakım ölçüler bu türü şiire
    daha çok yaklaştırmaktadır. Hikâye, genellikle büyükler tarafından
    okunması gereken bir tür olarak algılanmaktayken, bu türün çocuklar
    açısından da büyük bir önem arz ettiği son yıllarda daha çok
    anlaşılmaya başlandı.
    Çok küçük yaştan itibaren hikâye kavramı ile karşılaşan çocuk, hem
    kendi ürettiklerini anlatarak hikâye eder, hem de diğer anlatımlardan
    yararlanır. İlk dönemlerinde yer alan anlatımlar gerçekçilik boyutundan
    uzak olmakla birlikte, gittikçe bu anlatımlar, çocuğun gelişimine
    paralel olarak gerçeklik boyutu kazanmaktadır.
    Hikâyenin tür olarak öğretiminde, öncelikle türü meydana getiren temel
    unsurların ele alınması gerekmektedir. Bilindiği gibi, hikâyenin tür
    olarak belirlenmesinde dört ana unsurdan söz edilmektedir. Bunlar:
    1. Olay,
    2. Yer,
    3. Zaman
    4. Şahıslar.
    Bu dört unsur belirlendikten sonra, anlatım planı ve bu plana bağlı
    olarak, hikâyenin nasıl bir girişle başladığı, nasıl geliştiği ve
    sonuçlandırıldığı belirlenmelidir. Yaş gruplarına ve çocukların anlama
    ve kavrama düzeylerine uygun olarak, hikâyenin dil ve üslubu, anlatım
    gerekçesi, şahıslar, olay ve olaylar arasındaki ilgiler, mekânın
    seçimindeki gerekçeler de tartışılmalıdır.
    Hikâye inceleme ve değerlendirilmesinde ise şunlara dikkat edilmelidir:
    Klasik bir hikâyede belirli bir olay vardır. Bu olayın başlaması,
    gelişmesi ve belirli bir son ile bitmesi gerekir. Genellikle sonuç
    okuyucuyu şaşırtmaz. Modern hikâyede ise bir olay örgüsünün bulunması
    şart değildir.
    1. Hikâyede Konu: Üzerinde söz söylenen,
    fikir yürütülen olay veya durumlara hikâyenin konusu denir. Hikâye
    incelemelerinde ve değerlendirmelerinde öncelikle konunun belirlenmesi
    gerekmektedir.
    2. Hikâyede Plan: Hikâye hacim bakımından
    geniş olmadığı için, yapısı fazla karmaşık değildir. Konu genel olarak
    bir olayla anlatılır. Yazar okuyucunun ilgisini çekebilmek için
    sürükleyici, merak uyandırıcı unsurlara yer verir.
    Olay ve konunun ele alınışına göre hikâye;
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Empty Geri: Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

    Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 12, 2008 10:12 pm

    2. Hikâyede Plan: Hikâye hacim bakımından
    geniş olmadığı için, yapısı fazla karmaşık değildir. Konu genel olarak
    bir olayla anlatılır. Yazar okuyucunun ilgisini çekebilmek için
    sürükleyici, merak uyandırıcı unsurlara yer verir.
    Olay ve konunun ele alınışına göre hikâye;
    a. Serim,
    b. Düğüm ve
    c. Çözüm bölümlerine ayrılır.
    Serim bölümünde, olay başlar, kısaca hikâye kişileri tanıtılır. Olayın
    geçtiği yer hakkında bilgi verilir. Düğüm bölümünde ise, olaylar
    gelişir ve merak unsuru artar. Çözüm bölümünde ise, olayı sürükleyen
    merak unsuru biter. Sonuç okuyucuda duygu ve ibret uyandırıcıdır. Yani
    insanlar hikâyenin sonunda bir ders alırlar.
    3. Hikâyede Anlatıcı: Her hikâyede mutlaka
    bir anlatıcı vardır. Anlatıcı gördüğü şeyleri anlattığı gibi, duyduğu
    ve okuduğu şeyleri de anlatabilir. Bu anlatımlar sırasında günlük
    hayatımızda sıradan insanların fark edemediği veya önemsemediği
    olayları da anlatabilir.
    4. Hikâyede Zaman: Bir hikâyede anlatılan
    olaylar belirli bir zamana bağlanabilir. Olay hikâyelerinde genellikle
    zaman belirtilir. Olayın başladığı, geliştiği ve bittiği bir zaman
    dilimi vardır. Hikâyenin konusuna ve yapısına göre zaman değişir. Durum
    hikâyelerinde akan zamana pek yer verilmez.
    5. Hikâyede Mekân: Hikâyede olayın geçtiği yerlere mekân denir. Yazar anlattığı olaya bağlı olarak, olayın geçtiği yerleri de tanıtır.
    6. Hikâyede Kişi/Kişiler: Olayla doğrudan
    doğruya ilgili olan kimselere hikâye kişisi veya kişileri denir. Bazı
    hikâyelerde yalnız bir kişi bulunur. Hikâyede kişi veya kişilerin bütün
    özellikleri verilmez. Onların olay veya konuyla ilgili yönleri öne
    çıkarılır.
    7. Hikâyede Dil ve İfade Çeşitleri:
    Hikâyede iki ifade çeşidi vardır. Ya yazar dışarıdan bakarak her şeyi
    anlatacak, ya da hikâye kişilerinden birisi anlatıcıdır. Hangi anlatım
    şekli olursa olsun, hikâyede kullanılan dilin özelliği ve buna bağlı
    olarak anlatım üslubu da önemlidir. Kimi zaman yazar, yalın bir dil ve
    üslûp kullanırken, kimi zaman da karmaşık ve dolaylı bir anlatımı
    tercih edebilir. İnceleme ve değerlendirme sırasında bunların ortaya
    konması gerekmektedir.

    Hikâye Tahlili Yapılırken;
    1. Hikâye tahlil ederken önce şekle ait özellikleri tespit etmeliyiz. (Yazarın soyadı, adı, kitabın adı, yayın yeri, tarihi).
    2. Sonra hikâyeyi konusu, ana fikri, yazarın bakış açısı ve anlatım
    tutumu açısından değerlendirmeliyiz. Bakış açısı; yazarın konuyu sunuş
    biçimidir. Olayların kimin gözünden bakıldığı ve kimin ağzından
    anlatıldığını (3 şahıs vb.) ifade eder.
    3. Olay unsurlarının tespit edilmesi (özet) sonra teknik bakımdan
    değerlendirilmesi, teknik bakımdan olayın anlatım sırası, nasıl
    başladığı, nasıl geliştiği ve nasıl bir çözüme ulaştığı gibi sorular bu
    bölümde cevaplandırılır. Tavır ve tahliller kişi, olay ve mekân
    arasındaki uyum, zaman verilişi bu bölümde değerlendirilir.
    4. Son aşama olarak hikâyenin dil ve üslûp açısından değerlendirilmesi
    ve okuyucu tarafından olumlu ya da olumsuz yönlerinin tenkit edilmesi
    gerekir. Mukayese de yapılabilir.
    Hikâye her yaşta insan için önemlidir. Ancak çocuk için hikâye
    vazgeçilmez bir olgudur. Bu gerçekten hareketle, çocuğun hikâye yoluyla
    eğitimini sağlamak, onlara istenilen davranışları kazandırmak en
    kestirme yoldur. Batılı eğitimciler bunun önemini çok önceden
    keşfetmiş, eğitim programlarını bu gerçek ışığında düzenlemişlerdir.
    Bizim de, hikâyeyi çocuğun eğitiminin her safhasında kullanılacak bir
    öge olarak görüp, eğitim programlarımızı buna göre düzenlememiz
    gerekmektedir.

    d. Roman
    Edebiyat kitaplarında romanlardan genellikle bir bölüm alınmakta ve
    buradan yola çıkılarak roman türü öğretilmeye çalışılmaktadır. Bu
    uygulama, çoğu zaman hikâye ve roman türünün birbirine karışmasına
    neden olmaktadır.
    Roman, gerçekleşmemiş olsa bile, gerçekleşebilir olayların insan, yer,
    zaman çerçevesi içinde anlatıldığı edebiyat türüne verilen addır.
    Romanın tür olarak kavratılması için, konunun ele alınacağı dersten
    önce, incelenecek eser öğrencilere okutulmalı, daha sonra da türün
    özellikleri o eser üzerinden ortaya konulmalıdır.
    Roman incelemesinde ise, onu meydana getiren temel unsurlar tek tek ele
    alınarak örneklendirilmelidir. Romanın konusu, ana fikri, olay örgüsü,
    şahısları ve bunların birbirleriyle ilişkileri, zamanın kullanımı,
    mekânın özellikleri gibi özellikler, roman üzerinden hareketle
    anlatılmalı ve gösterilmelidir. Hikâyede olduğu gibi, romanda da türü
    belirleyen unsurların üzerinde ayrı ayrı durularak, bu unsurları türü
    oluşturmadaki etkileri çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.
    Romanlar hem konularına ve şekillerine göre, hem de etkisinde kaldıkları edebiyat anlayışına göre tasnif edilmektedir.
    Romanda anlatım teknikleri oldukça çeşitlidir. Kimi romancı, bir durumu
    gösterdikten sonra, o durumun sebeplerini geriye dönerek anlatır. Bu da
    genellikle roman kahramanlarının birinin hatıralarına dayalı anlatım
    şeklindedir.
    Bir romanda bütün roman birinci şahıs ağzından anlatılabilir. O zaman
    roman bir ana kahraman çevresinde gelişen olayları ele alır.
    Bir başka anlatım tarzı da üçüncü şahıs olarak kahramanları roman
    kahramanlarının dışında ve üstünde anlatmaktır. Bu durumda yazar birden
    çok insanın bakış açılarını yansıtabilir.
    Romanda anlatım teknikleri içinde bir başkası da mektuplaşmalar
    şeklinde yapılandır. Bu durumda roman tamamen karşılıklı mektuplara
    dayanmaktadır.
    Bir romancı toplumu, insanı ilgilendiren her türlü olayı, durumu veya
    kavramı roman konusu olarak seçebilir. Ancak 1920’li yıllara kadar
    gelen bugün de varlığını sürdüren bir anlayışa göre roman insandaki,
    toplumdaki veya çevredeki çatışma unsurlarına dayanmalıdır. Romana
    seçilecek konu onun gelişme ve sürükleyiciliğini de sağlamalıdır.
    Bu da insanın kendisi ile problemleri, insanların birbirleriyle
    karakter, çıkar ve inanç çatışmaları, toplumun sınıf ve sosyal
    çatışmaları, savaşlar ve benzeri olaylar şeklinde sayılabilir.
    1920’li yıllardan sonra gelişen yeni roman anlayışında ise
    kahramanların iç dünyalarına, beyinlerine ve zihinlerindeki
    çağrışımlara yönelme vardır. Bu anlayışlara geriye dönüş,
    Post-modernizm, anti roman gibi tanımlar yapılmaktadır.

    Romanda teknik olarak bulunması gereken diğer kavram da mekândır.
    Mekânlar kullanıma göre geniş ve dar mekân olmak üzere iki şekilde
    karşımıza çıkmaktadır. Başarılı bir romanda kahramanlar, olaylar ve
    olayların geçtiği yer ve zaman arasında uyum olmalıdır.
    Romanlarda belirli bir plan bulunur. Ancak yeni, post modernist vb.
    romancılar bu anlayışı kabul etmezler. Romanda plan başlangıçtan sona
    kadar geçen süre içinde romandaki olayların başlatılması,
    geliştirilmesi ve sonuçlandırılması temeline dayanır.
    Romanın konusunu oluşturan olayın en heyecanlı meraklandırıcı ve
    sürükleyici bölümünün romandaki yerine göre planı gelişir. Bu bölüm
    romanın başında, sonunda veya ortasında olabilir.
    Romanın inceleme ve değerlendirilmesinde, hikâye incelemesinde olduğu gibi bir plan uygulanabilir.

    4. Düşünce Türleri
    a. Makale: Düşünce yazıları içerisinde en
    önemli türlerdendir. Makaleyi diğer düşünce yazılarından ayıran en
    önemli unsur, belli bir düşünceyi delil ve ispatla anlatmasıdır.
    Makalede anlatım mutlaka gerekçelendirmeli ve gerekçelendirme de
    kanıtlanmalıdır. Makale yazmak için mutlaka bilgi ve birikime ihtiyaç
    vardır. Makalelerde tez ve antitez bulunur. Makale, türü meydana
    getiren temel unsurlar eser üzerinde gösterilerek yapılmalıdır.
    Makalelerde anlatım planı ve bu plan içerisinde yer alan unsurların
    sıralanışlarındaki özellikler üzerinde de ayrıca durulmalı, dil ve
    anlatımı değerlendirilmelidir.
    b. Deneme: Deneme, makalenin öznel olanıdır.
    Yazarın kişisel görüş, düşünce ve fikirlerini kabul ettirme, ispatlama
    derdi bulunmadan anlattığı yazılardır. Deneme dilce yazılar içinde en
    serbest olanıdır. Bu yüzden demelerde iç tutarlılık çoğu zaman aranmaz.
    Denemenin en önemli özelliği; üslubudur. Makaleler ne kadar bilimsel ve
    kesin yargılara dayanan bilgilere yer verirse, denemeler de o kadar
    öznel ve kişisel görüşlere yer verir. Denemelerde dil, özel
    imkânlarıyla kullanılır. Daha çok düşünceler ve yargılar sezdirmeye
    dayalı olarak verilir. Denemelerin temel düşüncesi yoktur. Konu
    serbestliği vardır. Her konuda yazılabildiği gibi ele aldığı konularda
    da bir sınırlılığa gitmesi söz konusu değildir. Denemeler makalenin
    tezleridir; yani her bir deneme bir makalenin gerekçesi sayılabilir.
    Denemelerin ayırt edici özelliklerinden yola çıkılarak, bu türü dil ve
    anlatım gerekçeleri üzerinde durularak öğretimi yapılmalıdır. Çoğu
    denemelerin yazım özellikleri üzerinde yeterince durulmadığı için,
    makale ile karıştırıldığı görülmektedir.
    c. Söyleşi: Edebî türler içerisinde üsluba
    dayalı özel bir türdür. Daha çok yazarın kullandığı dil ve anlatım
    tarzı bu türün özelliğini belirler. Kimi edebiyatçılar sohbetin, bir
    edebî tür olarak değerlendirmek yerine öğretici metinler başlığı
    altında değerlendirmektedirler. Aslında bu yazılarda öğreticilik yönü
    bulunmakla birlikte bir üslûpçuluk ve yazma tekniği de kendiliğinden
    ortaya çıkmaktadır. Sohbet yazılarına “yazarla okuyucu arasında
    konuşma” adı da verilebilir.

    Sohbetin, denemelerden farkı anlatımdan ziyade, öznelliğin daha fazla
    olması, gündelik konulara yer vermesi ve sadece kişisel görüş ve
    düşüncenin okuyucuyla paylaşılmış olmasıdır. Denelerde dolaylı bir
    ispatlama kaygısı vardır.
    Dil, sohbette denemelere göre daha rahat ve esnektir. Yazar, okuyucuyla
    sohbet eder. Denemede de yazar bir konuyla ilgili görüşlerini paylaşır.
    Fakat sohbette konu daha güncel, dil daha serbesttir. Sohbet yazarı,
    soru sorar ve sorulara kendi cevap verir. Denemelerde yazar soruları
    cevapsız bırakarak okuyucuyu düşünmeye sevk eder. Sohbette doğrudan
    doğruya kesin bir yargıya varılmaz. Söyleşi türü ile, söyleşme
    –karşılıklı konuşma– birbiri ile karıştırılmamalıdır.
    ç. Eleştiri: Tanım olarak, bilim, sanat,
    edebiyat alanlarında olumlu ya da olumsuz görülen düşüncelerin ele
    alındığı yazıların genel adıdır. Eleştiri yazıları ve inceleme yazıları
    birbiriyle karıştırılmamalıdır. Çünkü eleştiri yazıları daha ziyade
    incelenenin değerlendirilmesinden çok o konuyla ilgili yazarın olumlu
    ya da olumsuz düşüncelerini gerekçeleri ile ortaya koymasıdır.
    Tanıtma yazıları ile de eleştiri karıştırılmamalıdır. Çünkü yazılış
    amaçları farklıdır. Tanıtma yazıları, daha çok herhangi bir eserin
    okuyucuya tanıtılması, o konuda okuyucunun bilgilendirilmesi ve
    haberdar edilmesine yönelik yazılan yazılardır.
    Deneme dili, eleştiri diline nazaran daha özneldir. Öznel eleştiride
    kurallı, düzgün bir anlatım vardır. Denemelerde cümleler okuyucuya
    yöneliktir. Eleştiri mutlaka objektifliğe yaklaşmalıdır.
    Eleştirmen, yazılarında üslûpçuluğa kaçmamalıdır. Sanatkarlık
    yapmamalıdır. Çünkü onun amacı ne üslûpçuluk ne de sanatkarlıktır.
    Amacı (eleştiri) kendi bilimsel yeterliliği çerçevesinde ve incelediği
    eserden yola çıkarak okuyucuyu bilgilendirmektir.
    Bir eseri değerlendirirken o esere bakış açımız öncelikle psikolojik
    olur. Etkilenmelerimizi psikolojimiz belirler. Psikoloji eserdeki
    etkileşimi oluşturur.
    Düşünce türlerinin öğretilmesine karşılaşılan problemler, diğer
    türlerden daha fazladır. Bunun en önemli nedeni, türlerin ana
    hatlarıyla birbirinden ayrımında yeterince belirleyici unsurların
    olmayışıdır. Sözgelimi makale ve deneme arasında her zaman çelişki
    yaşanmakta, kimi zaman denemelerin makale olarak adlandırıldığı, kimi
    zaman da makalelere deneme dendiği görülmektedir. Bu ayrımların tam
    anlamıyla yapılabilmesi için, edebiyat kitaplarında yer alan düşünce
    türlerinin öğretilmesinde her birinden mutlaka türünü iyi temsil eden
    bir örneğin bulunması, bu örneklerden yola çıkılarak türlerin
    öğretilmesi sağlanmalıdır.
    Düşünce türlerinin ayrımlarında daha çok yazılış gerekçelerine dikkat
    edilmelidir. Bilindiği gibi, düşünce türleri içerisinde yer alan edebî
    metinler, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kaleme alınmışlardır.
    Bu yüzden, üslûptan çok gerekçenin iyi belirlenmesi gereklidir.
    Sözgelimi bir makalenin yazılış gerekçesi ile, denemeninki aynı
    değildir. Yine, fıkra ile, söyleşi üslûp olarak birbirine yakın olmakla
    birlikte, yazılış gerekçeleri birbirinden farklıdır.

    Düşünce türlerinin belirlenmesinde, öncelikle “Bu eser niçin kaleme
    alınmıştır?” sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir. Eserin anlatım
    planı ve bu anlatım planına uygun olarak düşüncenin geliştirilme biçimi
    de türün özelliklerini belirlemede bize yardımcı olacaktır. Bir diğer
    yardımcı tür belirleme gerekçesi de, anlatım üslubudur. Düşünce
    türlerinde, birbirlerine bazen yakın olmakla birlikte, üslûp açısından
    da ayırt edicilikler olabilmektedir.

    Sonuç ve Değerlendirme:
    Edebî türlerin öğretiminde, türün şekil özelliklerinden hareket
    edilmesi, türü belirleyen içerik özelliklerine daha sonra bakılması
    gerekmektedir. İster aslî türler üzerinde olsun, ister türün içerisinde
    meydana gelen farklılaşmalarda olsun, öncelikle metnin yazılış amacı ve
    bu amacı gerçekleştirilmesinde hangi anlatım yolunun tercih edildiğinin
    gerekçesiyle birlikte ortaya konması gerekmektedir.
    Tür ayrımları ve tasniflerinde, şekle bağlı adlandırmaların bizi
    istediğimiz sonuca götürmediği, daha çok türü oluşturmada ana kaynak
    olarak içeriğin esas alınması gerektiği kesin olarak bilinmelidir.
    Edebî türün kendine özgü yapısı ve bu yapıya bağlı olarak içerik
    değerlendirmelerinde, somut örnekler üzerinde durulmalıdır.
    Edebî türlerin öğretilmesinde asıl amaç, öğrenenin bu türleri hayatında
    uygulayıcı olmasını sağlamaktır. Öğretim ortamlarında, sadece türün ne
    olduğu ile ilgili değerlendirmelerden çok, o türle ilgili, yazılı veya
    sözlü uygulama yapabilme yeterliliğini sağlamak esas olmalıdır.
    Günümüzde tanımcı bir anlayışla yola çıkıldığı için, neden, nasıl, ne
    zaman ve niçin sorularına çoğu zaman tam anlamıyla cevap verilmek bir
    yana, nedir sorusu daha çok ön plana çıkmaktadır. Hâlbuki, gelişen
    eğitim anlayışları çerçevesinde bakıldığında, nedir bir problemin
    çözümü için tek başına yeterli olmamaktadır.
    İster yazılı olsun, ister sözlü, her edebî türün kendine özgü yapısı ve
    öğretim esasları bulunmaktadır. Eğitimin her aşamasında bu esaslara
    dikkat etmek gerekmektedir.

      Forum Saati Perş. Mayıs 09, 2024 12:39 pm