Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi

Aşağa gitmek

Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Empty Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi

Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 9:11 pm

Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi



Giriş

Musul Bölgesi, I. Dünya Savaşı sonlarına kadar Batılı kaynaklarda
genellikle, Irak'tan ayrı olarak, yukarı "El-Cezire" bölgesi içinde
gösterilmiştir. I. Dünya Savaşı'ndan sonra ise bölge daha çok siyasî
sebepler yüzünden Irak'ın parçası olarak kabul edilmiştir.

Musul, ilk olarak 1055-1056 yıllarında Selçuklu Devleti'ne
bağlanmıştır. Bu tarihten itibaren Türkleşen Musul, I. Dünya Savaşı
sonuna kadar değişik Türk devlet ve beyliklerinin hâkimiyet sahaları
içerisinde yer almış, Türkler tarafından bir vatan toprağı olarak kabul
görmüştür. Osmanlı Devleti öncesinde bölgede hüküm süren Türk devlet ve
beylikleri sırayla şunlardır: Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve
Safeviler.

Musul, Osmanlı hâkimiyetine ilk olarak Yavuz Sultan Selim'in 1514
tarihli Çaldıran Seferi'yle girmiş, Kanuni Sultan Süleyman'ın 1534-1535
tarihinde gerçekleştirdiği Bağdat Seferi'yle bu hâkimiyet
perçinlenmiştir. Osmanlı hâkimiyeti ile Musul, Süleymaniye, Kerkük ve
Musul sancaklarından meydana gelen bir vilâyetin merkezi olmuştur. XX.
yüzyılın başlarında vilâyetin nüfusu ise 350.000 civarındadır.

İtilaf Devletleri gerek Paris Barış Konferansında gerekse San Remo
görüşmelerinde Musul'u aralarında pazarlık konusu yapmışlardır. 25
Nisan 1920 tarihinde San Remo'da imza edilen Musul petrolleri
konusundaki anlaşma galip devletlerin petrol paylarını tespit
etmekteydi. Buna göre, petrol şirketi devamlı olarak İngiliz
yönetiminde kalacak, ayrıca İngiltere hisselerin %75'ine sahip olacak
ve eski Alman hissesi olan % 25'lik pay ise Fransa'ya devredilecekti.(1)

Musul üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti, I. Dünya Savaşı sonuna kadar
sürmüştür. I. Dünya Savaşı ile İtilaf Devletleri'nin Musul üzerindeki
siyasî emelleri Irak Cephesi'nin açılmasına sebep olmuş, savaşla
birlikte Hindistan'dan gönderilen İngiliz kuvvetleri Basra'ya çıkarak
kısa zamanda Bağdat'a kadar ilerlemişlerdi. Osmanlı Devleti Irak
Cephesi'nde önemli başarılar elde etmesine rağmen, savaşın sonuna doğru
diğer cephelerde olduğu gibi, Irak Cephesi'nde de geri çekilmek zorunda
kalmıştır. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Ali
İhsan (Sabis) Paşa 6. Ordu Kumandanı olarak Musul'da bulunmakta idi.
Öte yandan İngilizler ise süratli bir işgal hareketi ile Musul'a hâkim
olma çabası içerisindeydiler.

Musul meselesi, Mondros Mütarekesi'nin imzalanması ile başlayıp, 1926
yılı Haziran ayına kadar geçen süre içinde çeşitli safhalardan geçmiş
ve yeni Türk Devleti'nin İngiltere'yle olan ilişkilerinin temel
meselesini oluşturmuştur. Bu mesele zaman zaman Türk-İngiliz
ilişkilerini savaş noktasına4ahi getirmiştir.


Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı Sırasında Musul'un Durumu

Türk Ordusu'nun 1915 yılı Kasım ayında İngilizler'i Kut'ul-Amare'de
yenilgiye uğratmasına rağmen, bu zaferin olumlu neticeleri elde
edilememiş, takviye edilen İngiliz birlikleri bölgede yavaş yavaş
hâkimiyetlerini tesis etmeye başlamışlardı. Bağdat'ın Mart I917'de
İngilizler'in eline geçmesiyle Türk ordusunun kuzeye çekilmesi
hızlanmış, Musul vilâyeti ciddî bir işgal tehlikesi ile karşı karşıya
kalmıştır.

Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından birkaç gün önce Musul'da 6. Ordu
Komutanlığı'na getirilen Ali İhsan Paşa, Mütareke'nin imzalanmasına
kadar Musul'un İngilizler'in eline geçmemesi için gayret sarfetmesine
rağmen, bunda başarılı olamamıştır. 25 Ekim'de başlayan İngiliz
taarruzu 30 Ekim'de önemli sayıda Türk birliğinin esir edilmesi ile
sonuçlanmıştı.

Mütareke'nin yürürlüğe girdiği andan (31 Ekim 1918 günü, saat 12.00'de)
itibaren, geri çekilmekte olan Ali İhsan Paşa'nın 6. Ordusu olduğu
yerde durmuştu. Bu sırada 6. Ordu birlikleri batıdan doğuya doğru
Rakka, Miyadin, Telâfer, Dibeke, Çemçemal, Süleymaniye hattı üzerinde
idi. İngiliz kuvvetleri ise EI-Hazar, Gayyare, Altınkopru, Kerkük,
Hanikin hattında bulunuyordu.(2) Yâni Mütareke'nin imzalandığı gün,
Kerkük merkezi hariç, Musul ve Musul vilâyetinin büyük bir kısmı
Osmanlı Ordusu'nun elinde idi.

Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde
kalmaları gerektiği hâlde, İngiliz kuvvetleri buna uymamışlardır.
İlerlemeye devam eden İngilizler, l Kasım'da Hamamalil'e girmişler,
buradan Musul'u işgal edeceklerini söyleyerek Türk kuvvetlerinin Musul
şehrinden 5 km. kuzeye çekilmelerini istemişlerdir.

Ali İhsan Paşa, İngilizler'in bu talebini Sadrazam'a bildirmiş, bir
seri telgraf görüşmeleri sonucunda Sadrazam, Ali İhsan Paşa'ya 8 Kasım
tarihli telgrafı ile 15 Kasım günü şehrin boşaltılması talîmâtını
vermiştir. Ali İhsan Paşa, bu talîmâta uygun olarak 10 Kasım'da Musul'u
İngilizlere terk etmiş, ordu karargahı ile birlikte Nusaybin'e doğru
çekilmiştir.(3)


Misâk-ı Millî'ye Göre Musul'un Durumu

Görüldüğü gibi Musul, Mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş
kaidelerine aykırı bir şekilde işgal edilmiştir. Burada 31 Ekim günü
saat 12.00 itibariyle her iki tarafın kuvvetlerinin durumu üzerinde
ayrıntılı bir şekilde durmamızın temel sebebi; Misâk-ı Milli'ye göre
güney sınırlarının tesbiti meselesinde Mütareke'nin yürürlüğe girdiği
andaki ordumuzun fiili durumunun temel bir kıstas olarak dikkate
alınmasından dolayıdır.

Bölünmez bir Türk yurdunun sınırlarını tespit eden ve 28 Ocak 1920
tarihli gizli oturumda son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarafından
kararlaştırılan Misâk-ı Millî'nin birinci maddesi, Türkiye'nin güney
sınırlarını tesbit etmektedir. Misâk'ın birinci maddesinde; "Osmanlı
Devleti'nin özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu (30 Ekim 1918
günkü Mütareke yapıldığı sırada) düşman ordularının işgali altında
kalan bölgelerin geleceğinin, haklarını serbestçe açıklayacakları rey
sonucu belirlenmesi gerekir; söz konusu mütareke çizgisi içinde din,
soy ve amaç birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı
saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile
çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı-İslâm çoğunluğunun yerleşmiş
bulunduğu kesimlerin tümü ister bir eylem, ister bir hükümle olsun,
hiçbir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür" şeklindeki
yaklaşım açıktır. Buna göre mütareke hattı esas alındığında Musul,
Kerkük ve Süleymaniye'nin ve diğer tarafta Hatay bölgesinin Anadolu'nun
ayrılmaz bir parçası olduğu açıktır.

Mütareke anında Türk Ordusu'nun Gayyare'de bulunduğu tüm kaynaklarca
kabul edilmektedir. Sadece Kerkük sancağı 31 Ekim tarihi itibariyle
İngiliz kuvvetlerinin eline geçmiş olarak gösteriliyorsa da(4) Nejat
Kaymaz, General Sedat Doğruer'in eserine dayanarak "Kerkük'ün de
savaşın durması gereken saatten sonra İngilizler'in eline geçmiş
olabileceği" ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğuna işaret
etmektedir(5). Esâsında bu durumun ihtimal olmayıp kesin bir gerçeği
ifâde ettiğini Mustafa Kemal Paşa'nın tespitlerinden anlamak mümkündür.
Mustafa Kemal Paşa daha Misâk-ı Mîllî ilân edilmeden önce Ankara'ya
gelişinin ertesi günü Ziraat Okulu'nda yaptığı 28 Aralık 1920 tarihli
konuşmasında haksız işgali dile getirerek Musul'un Mütareke anında Türk
Ordusu'nun hâkimiyetinde bulunduğunu ifâde etmiş, İngiliz işgalini
İstanbul'un işgalinde olduğu gibi haksız ve Mütareke hükümlerine
uymayan bir teşebbüs olarak değerlendirmiştir".(6)

Esâsında İngilizler'in Musul'u işgal etmeleri askerî anlamda bir statü
değişikliğinden başka bir durumu ifâde etmemiştir. Musul'u işgal
etmişler ancak bölgeye hâkim olamamışlardır. Bölgedeki aşiretleri
kontrol altında tutma konusunda ciddî sıkıntıları olmuştur. Kerkük ve
Süleymaniye halkı İngiliz himayesine sıcak bakmamışlar(7), tam aksine
rahatsızlık duymuşlardır. Müslüman kabileler İngilizler'e vergi
vermekte direnmişler, sık sık sokak kavgalarına girmişlerdir. Yöre
halkının ekseriyeti kesinlikle Türk tarafında yer almıştır(8). Musul
halkı, Ankara'da ilk B.M.M.'nın açılmasıyla güçlenen Millî Mücâdele
hareketine destek vermiştir. Hatta bölgede bulunan Araplar dahi
İngilizler'e karşı Mustafa Kemal Paşa ile işbirliğini düşünmüşlerdir.
M. Kemal Öke, İngiliz belgelerine dayanarak Musul'daki Arap ve
Kürtler'in, İngiliz himayesindeki Faysal'a değil de Anadolu'ya
dayanmayı tercih ettiklerini ifâde etmektedir"(9).

Musul halkının bu arzuları karşısında Ankara hükümeti duyarsız
kalmamıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın 1 Mayıs 1920 tarihinde B.M.M.'nde
yaptığı konuşma, Musul konusundaki düşüncesini ve uygulanması gereken
politikayı açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

"Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut
meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, iskenderun'un
cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi,
Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!"(10)

M. Kemal Paşa ve Ankara hükümeti, ortaya koyduğu bu kararlılığını Lozan
Konferansı'na kadar olan süre içinde çeşitli vesilelerle göstermiştir.
İngilizler'in Ocak 1921'de Erbil ve Revanduz arasında bulunan ve
Türkler'i destekleyen "Sürücü Aşireti"ne saldırmaları üzerine M. Kemal
Paşa, Millî Müdâfaa Vekâleti'ne çektiği telgrafla Revanduz bölgesine
asker gönderilmesini istemiştir"(11). Bu görev Kaymakam ve Milis Yarbay
Özdemir Bey'e verilmiş, Özdemir Bey, kuvvetleriyle başlangıçta bölgede
oldukça önemli başarılar elde etmiş ancak daha sonra çekilmek zorunda
kalmıştır. Özdemir Bey'in Revanduz'da kazandığı başarı, bölgedeki halk
ve aşiretlerle üzerindeki nüfuzu Türk Genelkurmayı'nı Musul'un
kurtarılması için bâzı askerî tedbirlerin alınmasına sevk edecektir.
Dönemin Genelkurmay Başkam Fevzi Paşa 7 Eylül 1922 tarihli yazıyla
El-Cezire Cephesi Kumandanlığından, Musul'a taarruz için gerekli
hazırlıkların yapılmasını dahi isteyecektir.(12)

Görüldüğü gibi Ankara Hükümeti, daha Lozan Konferansı'nın başlamasından
önce Musul'un gerekirse silah yoluyla kurtarılması için İngilizler'e
karşı bir harekâtı göze almıştır(13). Ancak Türk Kuvvetleri'nden bir
kısmının Batı Cephesi'ne kaydırılmak zorunda kalınması ve daha sonra
konferansın başlaması, bu isabetli düşüncenin gerçekleşmesine engel
olacaktır.

Gerek Mütareke hükümlerine göre, gerekse Mütareke hattını esas alan
Misâk-ı Millîye göre Musul vilâyeti Türk sınırları içerisindedir.
Musul'un Misâk-ı Millîye dahil olması tarihî ve askerî bir hakikatin
ifâdesinden başka bir şey değildir.


Lozan Konferansı'nda Musul Meselesi

Lozan Konferansı'nda üzerinde çetin tartışmaların meydana geldiği konu
"Musul Meselesi" olmuştur(14). Türkiye için hayatî bir öneme sahip olan
Musul, müzakerelere ve müttefiklerine hâkim olan İngiltere için de
gerek zengin "petrol kaynakları" ve gerekse "Hindistan yolunun
emniyeti" bakımından ele geçirilmesi zorunlu görülen stratejik ve
iktisadî öneme sahip bir bölgedir(15). Türkiye için ise asgari vatan
sınırlarını ifâde eden Misâk-ı Millînin vazgeçilmez bir ilkesidir.

Lozan görüşmelerine, Dışişleri Vekili olan Yusuf Kemal Bey'in
istifa(16) etmesi üzerine O'nun yerine seçilen İsmet Paşa heyet başkanı
olarak katılmıştır. Maliye Vekili Hasan Bey ve Sağlık Vekili Rıza Nur
Bey de heyet üyesi olarak Lozan görüşmelerinde Ankara Hükümeti'ni
temsil etmişlerdir.

İsmet Paşa'nın gerek T.B.M.M.'de yaptığı konuşmada gerekse Sapanca'da
trende iken gazetecilere verdiği demecinde Türk heyetinin amacının
Misâk-ı Millîyi gerçekleştirmek olduğunu ısrarla vurguladığı
görülmektedir.(17)

Musul meselesi, ilk olarak Lozan Konferansı'nın 23 Ocak 1923
tarihli oturumunda ele alındı. İsmet Paşa Türk tezini siyasî, tarihî,
etnografik, coğrafî, ekonomik ve askerî açılardan geniş bir şekilde
ilmî ve aklî delillere dayanmak suretiyle izah etti.

İsmet Paşa'nın bu konuşması incelendiğinde Musul'un bir Türk toprağı
olarak telakkî edilmesindeki gerekçelerin yanı sıra İngiltere'nin
ortaya koymaya çalıştığı iddiaları da çürüttüğü görülür. Esasında Türk
tezinin dayandığı temel nokta etnografik sebeplerdir. Musul vilâyetinde
yerleşik nüfus, 503.000 kişi olarak gösterilmiş veTürk-Kürt ayrımı
yapılmaksızın çoğunluğun Türk olduğu vurgulanmış ve bölgenin
Anadolu'dan ayrılamayacağı belirtilmiştir.

İsmet Paşa son resmî Türk istatistiklerine dayanarak Musul'u meydana getiren unsurları şu şekilde gösterilmiştirMisâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Frown18)

Türk.........................................146.9 60
Kürt.........................................263.8 30
Arap .........................................43.210
Gayri Müslim..............................31.000
TOPLAM..................................503.000

İngiliz Heyeti'nin verdiği rakamlar ise şu şekildedir:

Türk..........................................65.8 95
Kürt........................................452.72 0
Arap.......................................185.763
Hıristiyan .................................62.225
Yahudi .....................................16.865
TOPLAM.................................785.468
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Empty Geri: Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi

Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 9:11 pm

Verilen bu rakamlardan da anlaşılacağı gibi
Araplarla Müslüman olmayan grupların vilâyet nüfusu içinde azınlıkta,
Kürtler'le Türkler'in çoğunlukta olduğunu İngiliz temsilcileri de kabul
etmektedir. İsmet Paşa'nın ortaya koyduğu diğer sebepleri ise şu
şekilde özetlemek mümkündür:

- Musul vilâyetinde oturanlar yeniden Türkiye'ye bağlanmayı ısrarla
istemektedirler; çünkü, sömürgeleşmiş bir halk olmaktan çıkarak,
bağımsız bir devletin yurttaşları olacaklarını bilmektedirler.
- Coğrafî ve siyasal bakımlardan, bu vilâyet, Anadolu'yu tamamlayan bir
parçadır. Musul ancak Anadolu'ya bağlı kalmakla gerçek çıkış yerleri
olan Akdeniz limanlarıyla sıkı ilişki kurabilecektir.
- Hukukî bakımdan hâlâ Osmanlı Devleti'nin bir parçası olan Musul için
İngiltere'nin yapacağı bütün antlaşmaların ve sözleşmelerin hukukî
açıdan hiçbir değeri olamaz.
- Anadolu'nun güney kesimlerini birleştiren yolların kavşak noktası
olan Musul'un ticaret ilişkilerimiz ve bu bölgenin güvenilirliği
bakımından Türkiye'nin elinde olması zorunludur.
- Musul vilâyeti, Türkiye'nin birçok başka parçaları gibi, savaşın
durmasından sonra ve yapılmış sözleşmelere aykırı olarak Türkiye'den
alınmıştır. Bu yüzden, aynı durumda kalmış öteki bölgeler gibi,
Musul'un da Türkiye'ye verilmesi gerekir(19).




İsmet Paşa'dan sonra söz alan Lord Curzon ise ortaya koyduğu karşı
teziyle Türk taleplerini çürütmeye çalışmış ancak bunda başarılı
olamayacağını anlayınca başka metotlardan istifâde etmeyi düşünmüştür.
Curzon'un ilk manevrası Musul meselesini normal seyrinden çıkartmak(20)
suretiyle İngiltere'nin Musul'u alıkoymak istemesinin "petrol
tesiriyle" olduğu gerçeğini kamuoyundan saklamayı başarmasıdır. Böylece
otel odalarında görüşülmeye başlanan Musul meselesinde Türkiye'nin
haklılığını anlatabilme ve İngiltere'nin gerçek emellerini teşhir etme
fırsatı kaçırılmış oluyordu(21). Bu otel görüşmelerinin birinde Türk
Heyeti ikinci delegesi Rıza Nur, Lord Curzon'a "Musul'un Türkler'e
bırakılması hâlinde diğer ihtilaf konularında Ankara ile derhal anlaşma
sağlanabileceği garantisini dahi vermiş, daha da ileri giderek
İngilizler'e petrol imtiyazını teklif ederek(22) Musul'un Türkiye'ye
verilmesini"(23) istemiştir. Rıza Nur'un hatıraları incelendiğinde
görüşmeler sırasında İngilizler'in Süleymaniye sancağının Türkiye'ye
verilmesini teklif ettiklerini ancak buna Türk heyetinde askerî müşavir
olarak bulunan Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey'in karşı çıktığını ifâde
etmektedir(24).

İkinci celse görüşmelerinde meselenin iyice çıkmaza girmesi İsmet
Paşa'nın yeni bir çözüm yolu önermesiyle aşılmak istenmiştir. İsmet
Paşa'nın bölgede "plebisit" yapılması yönündeki teklifi yine Lord
Curzon tarafından kabul edilmemiştir. Gerekçe ise oldukça şaşırtıcıdır.
Curzon'a göre, bölge halkının rey verme alışkanlığı yoktur. Bu konuda
tecrübe sahibi olmadıklarından plebisitin amacını anlayamayacaklarını
ileri sürerek(25), koruduklarını ve haklarını savunduklarını iddia
ettikleri bölge halkının adeta "cahiller topluluğu" olarak kabul
ettiklerini göstermişlerdir(26).

Plebisit teklifi karşısında Lord Curzon'un ikinci önemli manevrası
Musul meselesinin Cemiyet-i Akvam'a havalesi ve kararın cemiyet
tarafından verilmesi teklifidir. Bu teklif İngiltere'nin müttefikleri
tarafından da desteklenmiştir.

İsmet Paşa'nın, bir defa daha Türkiye'nin Musul'dan vazgeçmeyeceğini bildirmesi üzerine o günkü celse tatil edilmiştir.

Daha sonraki gelişmelerde herhangi bir sonuç elde edilemedi. 4 Şubat'ta
yeni bir barış projesi hazırlayan İngilizler ve müttefikleri barış
görüşmelerinin kesilmesi tehdidinde bulunarak bunu Türk heyetine kabul
ettirmeye çalıştılar. Fakat İsmet Paşa bu teklifi kabul etmedi ancak 4
Şubat 1923 tarihinde yazılı bir teklif yaparak Musul meselesini Türkiye
ile İngiltere arasında bir yıl içinde ortak bir anlaşmayla çözümlemek
üzere konferans programından çıkarılmasını istedi(27).Görüşmeler aynı
gün sona erdi ve İsmet Paşa, Romanya üzerinden Türkiye'ye döndü(28).


Lozan Görüşmelerinin T.B.M.M.'de Yol Açtığı Tepkiler

T.B.M.M, 21 Şubat 1923 tarihli gizli oturumunda Lozan Konferansı'nda
meydana gelen hâdiseleri ve İsmet Paşa'nın müttefiklere teklif ettiği
sulh projesini görüşmeye başladı. İlk olarak İsmet Paşa söz alarak
konferans hakkında oldukça uzun bir konuşma yaptı ve Meclis'e bilgi
verdi. Müttefik devletlerin Türk Heyeti'ni tehdit ettiğini söyleyerek "
"dedi.(29)

İsmet Paşa'nın izahından sonra 27 Şubat'tan itibaren yaklaşık bir hafta
süreyle Lozan görüşmeleri milletvekilleri arasında çetin tartışmalara
ve karşılıklı atışmalara sebep olmuştur. T.B.M.M.'de muhalefet partisi
rolünü üstlenen ikinci gruba mensup milletvekilleri "Musul verilemez,
gerekirse bu uğurda savaşırız"(30) anlayışı içindeydiler. Bu heyecan
içinde defalarca söz alarak İsmet Paşa'ya ve Vekiller Heyeti'ne çeşitli
suçlamalarda bulunmuşlardır. İkinci grubun önde gelen isimlerinden
Hüseyin Avni ve Ali Şükrü beyler başta olmak üzere birçok
milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda Lozan görüşmelerinde "Misâk-ı
Milli'den taviz veriliyor" iddiası ile endişelerini dile getirmişlerdir.

Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, yaptığı konuşmalarda sık sık
"Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zafer, Lozan'da heba
edildi"şeklinde sert eleştirilerde bulunmuştur. Musul meselesinin
çözümünün ertelenmesi ve bir sene sonraya bırakılması ise heyetin
yaptığı büyük bir hata olarak değerlendirilmiştir.(31) Siirt Mebusu
Necmettin Bey Musul'u terk etmenin bütün doğu vilâyetlerini terk etmek
anlamına geldiğini, bu meselenin Cemiyet-i Akvam'a havale edilmesinin,
Musul'u İngiltere'ye vermek anlamına geldiğini ısrarla ifâde
etmiştir.(32) Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, gerek Vekiller
Heyeti'nin, gerekse T.B.M.M.'nin Misâk-ı Millî'den zerre kadar
fedakârlıkta bulunması hâlinde, millet ve namus adına bu işten el
çekmeli ve çekip gitmelidir şeklindeki sert çıkışıyla mevcut hükümeti
uyarmıştır"(33). Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey de bir Kürt olarak, "Bir
insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün değil
ise, Musul'u Türkiye'den ayırmak da mümkün değildir" diyerek, bölgede
bu tip bir ayrılığın olmadığını savunmuştur(34).

Görüşmeler sırasında tenkit edilen konuların başında; Misâk-ı Millî'den
taviz verilmiş olması, Türk murahhas üyelerinin yeterli politik
mücadele gösterememeleri, Heyet'in yetkilerini aşması ve gerekli
konularda T.B.M.M.'ne danışılmaması ve Lozan görüşmeleri ile ilgili
olarak Meclis'in yeterince aydınlatılmamış olması gelmektedir.
Görüşmelerde T.B.M.M.'ne başkanlık eden Ali Fuat Paşa da hatıratında
"Meclis hakikaten tenvir edilmemiştir. Müttefiklerin yanlış tercüme ve
tabedilmiş projesinden başka elde yazılı bir şey yoktu" demektedir(35).

Ali Fuat Paşa tartışmalar sırasında T.B.M.M.'nin içinde bulunduğu
havayı şu sözleriyle yansıtmaktadır; "Mebuslar.... hükümeti
ihmalkârlıkla itham ediyorlardı. Gerek hükümeti ve gerekse başmurahhas
İsmet Paşa'yı mes'ul tutmak yoluna gidiyorlardı. Konuşmaların hemen
hepsi, şiddetli ve sinirli idi. Mebusların Misâk-ı Millî'den bazı
fedakârlıklar yapılmak suretiyle hazırlanan mukabil projenin
müttefiklerce kabulü halinde Meclis'in millet muvacehesinde düşeceği
durumdan son derece telaşlandıkları belli oluyordu. Hatiplerin
birbirinden heyecanlı ve sinirli konuşmaları Meclis'in havasını
büsbütün karıştırmıştı. Evvelâ Rauf Bey ve bilahare M. Kemal Paşa'nın
mufassal izah ve beyanatları Meclis ekseriyetini kısmen de olsa
sükûnete getirmişti."(36)

Rauf Bey'in görüşmelerde, Musul meselesinin önce tehir, daha sonra ise
Cemiyet-i Akvam'a havale edilmesinin Türkiye'ye nelere mâl olacağının
farkında olan mebusların(37), sorduğu her soruya cevap vermeye
çalışması ve bu çetin münakaşada İsmet Paşa'nın yanında yer alması,
tartışmaları iyice çıkmaza sokmuştu. Rauf Bey, uyguladıkları siyaseti,
özetle şu şekilde izah etmektedir: "Biz, Mustafa Kemal Paşa ile İsmet
gerekli izahatı alıp durumu tahlil ile tahkik ettikten sonra esas
itibariyle işi harbe gitmeden halletmenin bir çaresini bulmak
noktasında mutabık kaldık."(38)

Rauf Bey'in ortaya koyduğu bu politika aynı zamanda Vekiller Heyeti'nin
de kararıdır. Kemal Paşa'nın fikir ve düşünceleri ise çok farklı
değildir. Ancak M. Kemal Paşa'nın Musul meselesine çok daha geniş bir
çerçeveden baktığını hemen belirtmek gerekir. 25.12.1922'de Le Journal
muhabiri Paul Herriot'a Çankaya'da verdiği beyanatta Musul konusundaki
görüşlerini şu şekilde açıklamıştır: "Musul vilâyetinin hudud-u
millîmize dahil araziden olduğunu biddefeat ilân ettik. Lozan'da elyevm
karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın
hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık...
Artık millî arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak
pek haksız bir hareket olur. Buna katiyyen muvafakat edemeyiz."(39)

M. Kemal Paşa, Lozan Konferansı'nın kesintiye uğramasından ve İngiliz
tehditlerinden sonra da bu düşüncelerini aynen muhafaza etmiştir.
Meclis'te Lozan ile ilgili tartışmalar sırasında Musul meselesinin
çözümlenmesini sonraya bırakmayı uygun görmüştür. O'nu bu karara sevk
eden en önemli sebep ise: "Türkiye'nin içinde bulunduğu genel durumu,
meydana gelmesi muhtemel bir Türk-İngiliz Savaşı ile tehlikeye
düşürmemek düşüncesiyle" izah etmek mümkündür. M. Kemal Paşa'nın bu
çekincesi, tartışmalara nihayet vermek ve Meclis'i aydınlatmak için
kürsüye gelerek yapmış olduğu Musul meselesini tahlilinde açıkça
görülmektedir.

"Musul meselesinin hallini muharebeye girmemek için bir sene sonraya
talik etmek demek, ondan sarf-ı nazar etmek demek değildir. Belki,
bunun istihsali için daha kuvvetli olabileceğimiz bir zamana intizardır
(beklemektedir)... Musul meselesini bugünden halledeceğiz, ordumuzu
yürüteceğiz, bugün alacağız dersek; bu mümkündür. Musul'u gayet
kolaylıkla alabiliriz. Fakat Musul'u aldığımızı müteakip muharebenin
hemen hitam bulacağına kani olamayız."(40)
M. Kemal Paşa, 6 Mart 1923 tarihli görüşmelerde mebuslardan Vekiller
Heyeti'ne verilecek yetki ile ilgili sınırlar da açık bir şekilde
tespit etmektedir:

"Bizim için çok mühim ve hayatî olan Musul meselesinin muvakkaten
talikini bahis mevzuu etmemek ve fakat idarî, siyasî, malî ve iktisadî
vesair meselelerde millet ve memleketin hukukunu istiklâlini tamam ve
emin olarak istihsal etmek ve memleketimizin suret-i kat'iyyede
tahliyesini esas şart telakki eylemek üzere Heyet-i Vekîle'ye bir veçhe
vermek muvafıkolur."(41)

M. Kemal Paşa'nın bu konuşmasından sonra Saruhan Mebusu Reşat Bey'in
"Lozan'a giden murahhas heyetine ve vekiller heyetine itimat olunması
ve müzakerelerin sona erdirilmesi" yönündeki önergesi oylamaya konuldu.
Sonuçta 190 kişinin katıldığı oylamada, 170 mebus olumlu oy, 20 mebus
ise olumsuz oy kullandı (42). İkinci gruba mensup 60 mebus oylamaya
katılmadı.

T.B.M.M. hükümeti 8 Mart 1923'te Müttefikler'in anlaşma tasarısına
karşı kendi antlaşma tasarısını Müttefik Devletler'e bildirdi: Türk
notasına 28 Mart'ta cevap veren Müttefikler Konferans'ın yine Lozan'da
23 Nisan'da toplanmasını teklif ettiler. Konferans'ın ikinci devresinde
de anlaşmaya varılamayan bazı noktalar oldu. Musul meselesinin çözümü
de, ileride yapılacak görüşmelere bırakılarak 24 Temmuz 1923'de Lozan
Barış Antlaşması imza edildi. Antlaşma'nın üçüncü maddesinin ikinci
paragrafında yer alan Musul konusundaki hüküm şu şekildeydi: "Türkiye
ile Irak arasındaki sınır, işbu antlaşmanın yürürlüğe girişinden
başlayarak 9 aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında
dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır. Öngörülen süre içinde iki
hükümet arasında bir antlaşmaya varılmazsa Musul meselesi Milletler
Cemiyeti Meclisi'ne götürülecektir".

Lozan Anlaşmasının, ilk T.B.M.M.'nde Misâk-ı Millîden taviz verildiği
gerekçesiyle onaylanmayacağı aşikârdı. İkinci meclis çalışmalarına
başladığında, ilk meclisin muhalif grubuna mensup milletvekillerinin
(İkinci Grup) büyük ölçüde Meclis'te yer almamalarına rağmen Lozan
Anlaşması'na karşı aynı tepkiyi gösterdiklerini görmekteyiz. İkinci
Meclis'teki bu muhalefete dayanarak anlaşmayı imzalamak istemeyen Rauf
(Orbay) Bey, M. Kemal Paşa'nın İsmet Paşa lehinde tavır koyması üzerine
istifa etmek zorunda kalmıştır. M. Kemal Paşa'nın, anlaşmanın
imzalanması istikametindeki tavrı, Lozan Barış Anlaşması'nın 23 Ağustos
1924 tarihinde onaylamasıyla sonuçlanmıştır.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Empty Geri: Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi

Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 9:17 pm

Lozan Konferansı Sonrasındaki Gelişmeler

Musul meselesi Lozan Antlaşması'ndan sonra Haziran 1926 tarihine kadar
sürüncemede kalacaktır. Üç yıllık bir zaman dilimi içerisinde mesele
önce 19 Mayıs 1924 tarihinden itibaren Haliç (İstanbul) Konferansı'nda
ele alınacak, daha sonra Cemiyet-i Akvam Meclisi'nde görüşülecek ve
nihayet, Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması ile neticelenecektir.

Uyuşmazlığı gidermek amacıyla 19 Mayıs 1924'de İstanbul'da
İngiltere'yle başlayan ikili görüşmelerde İngiltere'nin Irak lehine
Hakkari üzerinde de hak iddia etmesi üzerine Konferans'tan sonuç
alınamamıştır. Bunun üzerine İngiltere Musul meselesini 6 Ağustos'ta
Cemiyet-i Akvam'a götürmüştür(44).

Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) Musul meselesini 20 Eylül 1924'te
görüşmeye başlamıştır. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki
görüşlerinde ısrar ederek Musul'da bir plebisit yapılmasını istediyse
de İngiltere bu talebi de "bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır
işlerinden anlamadığı" gerekçesiy1e kabul etmemiştir(45). Milletler
Cemiyeti, 30 Eylül 1924'te bir soruşturma kurulu kurulmasını
kararlaştırmış, komisyon başkanlığına da eski Macar başbakanlarından
Kont Teleki getirilmişti. Komisyon Irak'ta incelemede bulunarak Musul
halkının görüşlerine(46) başvuracaktı. Komisyon, çalışmalarını
sürdürdüğü sırada İngilizlerin saldırgan tavırları ve kuzeye doğru yeni
toprakları işgal etmesi, kanlı olayların meydana gelmesine neden
olmuştur(47). Bunun üzerine Konsey, 28 Ekim 1924'te bir sınır tanımı
yaparak "Brüksel Hattı" adıyla ve geçici mahiyette bir Türk-Irak sınırı
tespit etmiştir(48). Soruşturma Komisyonu hazırladığı raporu 16 Temmuz
I925'te Cemiyet Meclisi'ne sundu. Raporda(49) yer alan temel görüşler
ana hatlarıyla şöyledir:

- Brüksel Hattı'nın coğrafî sınır olarak tespit edilmesi,
- Musul vilâyetinde çoğunluğun, sayıları 500 bini bulan Kürtler'den meydana geldiği,
- Kürtler'in Türk ve Arap nüfustan fazla olduğu,
- 1928 yılında sona erecek olan Irak'taki manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması,
- Bölgedeki Kürtlere yönetim ve kültürel haklarının verilmesi kaydıyla Musul'un Irak yönetimine bırakılması,
- Cemiyet-i Akvam Meclisi'nin, bölgenin iki ülke arasında taksimine
karar vermesi halinde Küçük Zap çizgisinin sınır olarak kabul edilmesi,
- Milletler Cemiyeti, Irak'taki manda yönetiminin uzatılmasını ve
Kürtler'e imtiyazlar tanımak suretiyle bölgenin Irak'a bırakılmasını
uygun görmediği takdirde, Musul'un Türkiye'ye bırakılmasının uygun
olacağı,
- İngiltere'nin Hakkari üzerindeki iddia ve isteklerinin kabul edilmemesi.

Türkiye'nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi büyük olmuştur. Karar
Türkiye'de İngiltere'ye karşı bir savaş havası yaratmıştı. Türkiye
defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini
açıklamasına rağmen bu tutumunda direnemeyecek ve Cemiyet Meclisi
kararma uyarak 5 Haziran I926'da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul'u
Irak'a terketmeyi kabul edecektir.

Türkiye'nin bu komisyon raporuna itiraz etmesi üzerine, Konsey, 19
Eylül 1925'te La Haye Adalet Divanı'ndan görüş istedi. Divan'ın verdiği
karar, Milletler Cemiyeti Meclisi'nin işini kolaylaştırır nitelikteydi.
Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye'nin karşı çıkmasına rağmen, 8
Aralık 1925'te Divan'ın kararını benimsediğini açıkladı. Hemen
arkasından da 16 Aralık 1925'te Soruşturma Komisyonu Raporu'nu kabul
ederek, Brüksel Hattı'nın güneyindeki toprakların Irak'a bırakılmasını
kabul eden kararını aldı.(50)

Türkiye'nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi büyük olmuştur. Karar
Türkiye'de İngiltere'ye karşı bir savaş havası yaratmıştı. Türkiye
defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini
açıklamasına rağmen bu tutumunda direnemeyecek ve Cemiyet Meclisi
kararına uyarak 5 Haziran I926'da yapılan Ankara Antlaşması(51) ile
Musul'u Irak'a terketmeyi kabul edecektir.

Ankara Antlaşması, "sınır, iyi komşuluk ilişkileri ve genel hükümler"
adı ile üç kesim ve toplam 18 maddeden meydana gelmektedir. Antlaşmanın
bir ve ikinci maddesi Türk-Irak sınırını tespit etmiş, 14. madde ise
bölgedeki petrol gelirinin %10'unu 25 yıl süreyle Türkiye'ye
bırakılmasını öngörmüştür52. Ancak Türkiye daha sonra 500 bin İngiliz
lirası karşılığı bu hakkından vazgeçecektir.


Sonuç

M. Kemal Paşa'da başlangıçtan itibaren Musul'dan vazgeçilmesi yönünde
herhangi bir temayül görülmemiştir. Değişik tarihlerdeki demeçlerinde
Musul'un anavatandan ayrılmaz bir Türk yurdu olduğunu defalarca
vurgulamıştır.

Lozan Konferansı sonrasında Musul konusunun çıkmaza girmesi,
Türkiye'yi, bölgeyi savaşarak kazanma düşüncesine yöneltecektir.
Konferansın başarısızlığa uğraması hâlinde karşılaşılacak güçlükler
için Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti tarafından "çok gizli" kaydıyla
bir harekât plânı(53) hazırlanmış, fakat tatbik safhasına konulmamıştır.

M. Kemal Paşa ve İsmet Paşa, Musul üzerine bir askerî harekâtı çeşitli
zamanlarda müzakere etmişler, hatta Kâzım Karabekir Paşa'ya Musul'un
alınması için teklifte dahi bulunmuşlardır(54). Esasında bütün bu
askerî çözümle ilgili düşünceler T.B.M.M. hükümetlerinin ve M. Kemal
Paşa'nın Misâk-ı Millînin gerçekleştirilmesi hususundaki
hassasiyetinden kaynaklanmaktadır.

Musul'un kaybedilişini hazırlayan gelişmeler silsilesindeki ilk safha,
Mütareke'nin imzalanmasından sonra Kerkük sancağının İngilizler
tarafından haksız işgalidir. Bu işgal hareketinde Ali İhsan Paşa'nın
direnmeden sancağı İngilizler'e devretmesi ayrıca Mütareke öncesindeki
savaşlarda verdiği yanlış kararlar(55) İngilizler'in işini
kolaylaştırmış, bölgenin kolaylıkla elden çıkmasına sebep olmuştur.
İkinci safha ise Lozan Konferansı'nda İsmet Paşa'nın Musul'un
Türkiye'ye verilmesi amacıyla sağlam temellere dayanarak savunmasını
yaptığı mükemmel tezine rağmen, İngiliz oyunu ile Musul meselesinin
sonraya bırakılması ve Milletler Cemiyeti'ne havalesidir.

Bu olumsuz gelişmelerin yanısıra Musul'un kaybedilişindeki diğer sebepleri şu şekilde özetlemek mümkündür:

Musul meselesinde İngiltere'nin şiddetle direnmesi bölgenin petrol
kaynakları açısından zengin oluşu, stratejik önemi ve İngiltere'nin
imparatorluk yolları üzerinde oluşundan dolayıdır(56). Bölgenin sahip
olduğu bu özellikler, İngiltere'nin ısrarcı, uzlaşmaz ve baskıcı
tutumuna neden olmuştur. İngiltere'nin ortaya koyduğu bu tavrın bir
diğer sebebi de I926'lı yıllarda hâlâ Türk milletinin hayat hakkını
tanımak istememesinden kaynaklanmaktadır.

Ö. Kürkçüoğlu'nun da belirttiği gibi, İngiltere'nin bu tavrı karşısında
Türkiye'nin dış politika meselesindeki yalnızlığı, Musul'un
kaybedilmesinde öne çıkan önemli bir sebeptir. Bu yalnızlık, Milletler
Cemiyeti'nde açıkça görülmüştür. Türkiye, Cemiyet'in üyesi olmamasına
rağmen İngiltere, asli ve kurucu üyesidir(57). Bu yapıdaki bir kurumdan
Türkiye lehine bir kararın çıkması oldukça zordur. Bunun yanısıra
İngiltere'nin Irak, Milletler Cemiyeti, Soruşturma Komisyonu ve dünya
kamuoyu üzerinde özellikle propaganda alanında üstün bir durumda olduğu
gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.

Türkiye, Musul meselesi ile uğraşırken aynı zamanda bir değişim
geçirmekteydi. Bu değişimin yönü ise "Batı" olarak tespit edilmiş ve
"Batılılaşma" amacıyla bir seri inkılâp hareketi gerçekleştirilmeye
başlanmıştır. İngiltere ise Türkiye'nin yöneldiği Batıda güçlü bir
simge olarak görünmekteydi. Dolayısı ile, Türkiye'nin Batıyla ve
öncelikle İngiltere ile meselelerini çözmesi gerekiyordu(58).

Şubat 1925'de meydana gelen Şeyh Sait İsyanı da Musul'un kaybedilmesine
zemin hazırlayan olaylardan biridir, isyan, Türkiye'nin Musul'daki
iddiasını zayıflatmıştı. I. Dünya Savaşı'ndan itibaren İngiltere'nin
bölgedeki Kürtleri desteklediği bilinmekle beraber, ayaklanmada
İngiltere'nin kesin rolünü ortaya koyan bir belgeye
rastlanmamıştır"(59). Ancak Toynbee'nin belirttiği gibi, "İngilizler
Musul'u işgal ettikleri andan itibaren Kürt milliyetçiliğini teşvik
etmişler"(60) ve Şeyh Sait İsyanı'ndan istifâde etmek suretiyle
birtakım yararlar sağlamışlardır. İsyan ile birlikte, Türk-Kürt
ayrılığının ortaya çıkarılması ve çoğunluğu Kürtler'den oluşan Musul'un
Türkiye'ye verilmesi tezi zaafa uğratılmıştır. Bununla birlikte isyanla
uğraşan bir Türkiye, Musul meselesinde göstermesi gereken direnişi
ortaya koyamamıştır(61).

Yukarıda gösterilen bütün bu sebepler, Musul meselesinden dolayı yeni
bir savaşı göze alamayan Türkiye'yi Ankara Antlaşması'nı imzalamaya
sevk etmiştir. Dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın 7 Haziran
1926 tarihli meclis konuşması, söz konusu sebepleri teyit eder
mahiyette olup, hatta daha da cesaretli bir ifâdeyle Türkiye'nin
yaptığı "fedakârlıktan" bahsetmektedirMisâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Frown62)

"Şark-ı Karib'de başlıca kuvveti temsil eden Türkiye Cumhuriyeti en
esaslı mihveri siyaset-i milel-i mütemeddine arasında bir unsuru
intizam ve terakki olarak çalışmak olduğundan cihanın ve Şark-ı
Karib'in sulh ve huzuru ve Irak'ın istiklâl ve saadeti namına ve Büyük
Britanya İmparatorluğu'yla münasebetimizi normal bir hâle getirmek için
yegâne muallak kalan bu arazi meselesinde fedakârlıklara katlandık."




Dipnotlar

1 Taner Baytok; İngiliz Belgeleriyle Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara 1970,
s. 302 vd.; Kemal Melek, İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu 1980-1926,
İstanbul, 1983, s.26

2 Türk İstiklâl Harbi I; Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Genel Kurmay Yay., Ankara, 1962, s. 79 (ayrıca bkz.; 4 nolu kroki)


3 Ali İhsan Sabis; Harp Hatıralarım, Cilt V, Ankara, 1951, s.7.; M.
Tayyip Gökbilgin, Millî Mücadele Başlarken, Ankara, 1959, Cilt I, s.
23.; Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1973, s. 32.; Yücel
Özkaya, Türk İstiklâl Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi, Ankara, 1981, s. 5.;
Ziya Arif Sirel, "Bir Emrivaki ile İngilizler Musul'u Nasıl Aldılar",
Yakın Tarihimiz, Cilt I, S. 9.; K. Melek, age, s. 22.


4 Türk İstiklâl Harbi I;a.g.b., s. 79.

5 Nejat Kaymaz; "Misâk-ı Millî Üzerinde Tartışmalar", VII. Türk Tarih
Kongresi, Bildiriler Cilt III, TTK Yay., Ankara, 1983, s. 1956.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi Empty Geri: Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi

Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 9:17 pm

7 Bölge halkının İngiliz Himayesini
istemediklerine dair birçok belge mevcuttur. Bâzı örnekler vermek
gerekirse, "İngilizler'in Süleymaniye'yi işgale kalkışmaları üzerine
buradaki Arap ve Kürtler'in Osmanlı idaresini istemelerine" dair bkz.:
Musul-Kerkük ile ilgili Arşiv Belgeleri (1525-1919); Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1993, s.339-401.; "Musul
halkının bölgedeki İngiliz görevlileri öldürdükleri ve Osmanlı
Yönetimi'ni istediklerine" dair bkz.; a.g.e., s. 404-406.

8 Mim Kemal Öke; Kerkük-Musul Dosyası, İstanbul, 1991, s. 15-16.

9 Öke; a.g.e., s. 31

10 ******'ün Söylev ve Demeçleri; Cilt I, s.74.

11 Türk İstiklâl Harbi; Cilt IV, Güney Cephesi, Genel Kurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1966, s. 267

12 Türk İstiklâl Harbi; a.g.b., s. 282.; Kamuran Gürün; Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara, 1986, s. 390-391.

13 Öke; a.g.e, s. 52.; İhsan Ilgar; "Lozan Konferansının Başarısızlığa
Uğraması Halinde Türk Genel Kurmayının Gizli Harekât Plânı", Belgelerle
Türk Tarih Dergisi, Sayı: 36, Eylül 1970, s. 33

14 Ali Naci Karacam; Lozan, İstanbul, 1971, s. 242.

15 Kadir Mısıroğlu; Musul Meselesi ve Irak Türkleri, İstanbul, 1975, s. 83.

16 Esâsında bu istifa M. Kemal Paşa'nın talebiyle gerçekleşmiştir.
Yusuf Kemal Bey'in 7 Şubat- 3 Nisan 1922 tarihleri aracında
gerçekleştirdiği Avrupa seyahatine giderken İstanbul'da Sultan
Vahideddin ile "sıradan birisi gibi" görüşmesi Ankara'nın hoşuna
gitmemiş T.B.M.M.'nin de sert tepkilere yol açmıştır. (Bu konuda geniş
bilgi için bkz.; Yusuf Kemal Tengirşenk; Vatan Hizmetinde, Ankara,
1981, s. 270-271); Yusuf Hikmet Bayur; "T.B.M.M. Hükümeti Umur-ı
Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk'in 1922 Martında yaptığı Avrupa
Gezisiyle İlgili Anılar", Belleten, Cilt C, No: 160, Ekim 1976, s.
667.; Nutuk Cilt ü; s. 462.; E. Semih Yalçın; "Mustafa Kemal Paşa'nın
Yusuf Kemal Heyeti Vasıtasıyla Batılı Devletler Nezdinde Yaptığı Barış
Teşübbüsü", Askerî Tarih Bülteni, Sayı 40, Yıl: 21 Şubat 1996, s.40)

17 Karacan; a.g.e, s. 63 vd.

18 Seha L. Meray; Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, Cilt I, İstanbul, 1993. s. 345.

19 Meray; a.g.e., Cilt I, s. 354-355

20 İsmet İnönü; "İnönü'nün Hatıraları", Ulus, 12 Eylül 1968.

21 Öke; a.g.e., s. 54

22 İsmet Paşa 6 Ocak 1923 tarihinde Heyet-i Vekile Risayeti'ne çektiği
telgrafta, "Bizim için Musul bir vatan meselesi, kendileri için petrol
meselesidir. Petrol hususunda kendilerini tatmin edecek surette beraber
çalışmaya amade olduğumuzu söyledim. Lord Curzon Musul şehrini
vermeyeceklerini söyledi... Londra'ya iki müşavir gönderdim.
İngilizler'i petrolde tatmin edip araziyi iade ettirmeye teşebbüs
edeceklerdir" demektir. (Bkz.; Bilal Şimşir; Lozan Telgrafları, Cilt I,
Ankara, 1990. s.338-339) Rıza Nur da, Londra'ya gönderilen iki
müşavirin başarılı olamadıklarını belirtmektedir. (Bkz.; Rıza Nur;
Hayat ve Hatıratım, Cilt III, İstanbul, 1968, s.1307)

23 Rıza Nur; Hayat ve Hatıraları, İstanbul, 1991, s. 73.

24 Rıza Nur; a.g.e., s. 68.

25 Meray; a.g.e., Cilt.I, s. 360-364

26 Lord Curzon'un konferans sırasında ortaya koyduğu bu yöndeki
görüşlerinin TBMM'deki tepkisi büyük olmuştur. Bitlis mebusu Yusuf Ziya
Bey'in 25 Ocak 1923 tarihli oturumunda "Lord Curzon bizlere ve Kürt
arkadaşlarımıza tecavüz, taaruz ve hakaret ediyor" şeklindeki sözleri
bu konuda bir müzakerenin açılmasına yol açmış, Mazhar Müfit, Hüseyin
Avni, Şer'iyye Vekili Vehbi ve Hacı İlyas Sami Beyler yaptıkları
konuşmalarda Curzon'un ve İngiliz Hükümeti'nin ayrımcı siyasetini sert
bir şekilde tenkit etmişlerdir. (Geniş bilgi için bkz.; TBMM Zabıt
Ceridesr, Devre I, Cilt 26, 505-511

27 Ercüment Kuran; "Musul Meselesi II", Türkeli, 5 şubat 1997; Suphi
Saatçi; Tarihî Gelişimi İçinde Irak'ta Türk Varlığı, İstanbul, 1996,
s.161

28 Ergün Aybars; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ankara, 1990, s. 355

29 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Cilt IV, s. 65-71, 80-81.

30 Feridun Kandemir; Hatıraları ve Söyledikleriyle RaufOrbay, İstanbul, 1965, s. 115

31 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları; Cilt IV, s. 131-138.

32 Öke; a.g.e., s. 62

33 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtiarı;GXt IV, s.31-35.; M. Kemal Öke; Musul Meselesi Kronolojisi 1918-1926, İstanbul, 1987, s. 110

34 Saatçi; a.g.e., s. 160

35 Ali Fuat Cebesoy; Ali Fuat Cebesoy'un Siyasi Hatıraları, İstanbul, 1957, s.246

36 Cebesoy; a.g.e., s. 247 - 248

37 Öke; Kerkük- Musul Dosyası, s. 62.

38 Kandemir; a.g.e., s. 115

39 ******'ün Söylev ve Demeçleri; Cilt m, TÎTE Yay, Ankara ,1981, s. 56.

40 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları; Cilt IV, s.173 -176.

41 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları; Cilt IV, s. 173-176.

42 Cebesoy; a.g.e., s. 294-295.

43 Meray; a.g.e., Cilt II, s. 3.; M. Cemil; Lozan, Cilt II, İstanbul, 1933, s. 317-318.

44 İsmail Soysal; Türkiye'nin Siyasi Antlaşmaları (1920-1945), Cilt I, Ankara, 1989, s. 304.; Ş .
Yurdakul; Musul Meselesi, Ankara, 1975, s. 36-37.

45 Mehmet Gönlübol-Cem Sar; Olaylar/a Türk Dış Politikası, (1919-1973), Cilt I, 5. Baskı, A.Ü.S.B.FYay., Ankara, 1982, s.75.

46 İngilizler bu tahkikatı lehlerine çevirmek için ne mümkünse yapmışlardır. Geniş bilgi için bkz.; Vakit, 3 Nisan 1925.

47 Öke; a.g.e., s. 76

48 Ömer Kürkçüoğlu; Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara, 1978, s. 295.

49 Mısıroğlu; a.g.e., s. 38-151.

50 Kürkçüoğlu; a.g.e., s. 299,; Soysal; a.g.e., s. 306.

51 Andlaşma, TBMM tarafından 7 Haziran 1926 tarihinde onaylanmıştır.
Oylamaya 145 milletvekili katılmış, bunlardan 142'si kabul, 2'si red
oyu kullanmış, l milletvekili ise çekimser kalmıştır. Oylamaya
katılmayan milletvekili sayısı ise 141'dir. (TBMM Zabıt Cerideleri,
Devre II, Cilt 26, s. 164-195)

52 Ankara Antlaşması'nın metni için bkz: İ. Soysal; a.g.e., s. 309-317
.; Durmuş Yılmaz; Misâk-ı Milirye Göre Musul, Konya, 1995, s. 125.

53 Mısıroğlu; a.g.e., s. 108.; Ilgar; a.g.m, BTTD, s. 33.

54 Kâzım Karabekir; Paşaların Kavgası, İstanbul, 1991, s. 279, 283.

55 Nutuk, Cilt H, Ankara, 1984, s. 452.

56 Abtülahat Aksin; ******'ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Ankara, 1991, s. 126.

57 Kürkçüoğlu; a.g.e., s. 301

58 Kürkçüoğlu; a.g.e., s. 308.

59 Öke; a.g.e., s. 76; Kürkçüoğlu; a.g.e., s. 310; Yaşar Kalafat; Şark
Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karakteri, Dönemindeki Dış ve İç
Olaylar, Ankara, 1992, s. 179 vd; Ancak Rauf Orbay "İsyancıların
üzerinde bulunan silah ve askeri malzemelerin dışarıdan alındığını,
hareketin İngiliz hükümetinin kışkırtması ve malzeme yardımıyla
gerçekleştiğini" iddia etmiştir. (Bkz.; Erol Sadi; "Rauf Orbay'ın
Hatıraları", Tercüman, 21 Ekim 1986)

60 Öke; a.g.e., s. 76'dan iktibas; İngilizler'in Kürt milliyetçiliğini
teşvik, etmelerinin yanı-sıra bölgedeki ahali ve aşiretleri Osmanlı
Devleti'ne karşı ayaklandırmaya da çalışmışlardır. Geniş bilgi için
bkz.: Musul-Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri, s. 392-398

61 Kürkçüoğlu; a.g.e., s. 314

62 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları; Devre II, Cilt 26, s. 165.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz