Kanlı çatışmada 19 yıllık tesadüf Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Kanlı çatışmada 19 yıllık tesadüf

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Kanlı çatışmada 19 yıllık tesadüf Empty Kanlı çatışmada 19 yıllık tesadüf

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Nis. 29, 2009 6:19 pm

    İSTANBUL- Biri
    milliyetçiliği ağır basan bir kişiydi, diğeri aşırı solcu,
    devrimciydi. İkisi de İstanbul Üniversitesi’nde
    öğrenciydi. Biri üniversitenin Siyasal Bilgiler, diğeri
    İletişim Fakültesi bölümünden, aynı dönemde
    okuyup mezun oldular. Milliyetçi yanı ağır basanı ilk defa,
    İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin kantininde
    1991 yılının Ekim ayında görmüştüm. Benden bir sınıf
    üstteydi. Ülkücü bıyıklı, uzun boylu ve zayıf bir
    fiziği vardı. Pek yakışıklı sayılmazdı. Buna karşın
    gülüşü içten ve dikkat çekiciydi.
    Oldukça gürültülü konuşurdu. Arkadaşlarının
    da hemen hemen tamamı ülkücüydü. Sarkık
    ülkücü bıyıkları ve uzun boyuyla arkadaşları arasında
    hemen fark edilirdi. Onlarla birlikte dolaşır, anfilere birlikte
    çıkar, kantinde birlikte otururlardı. Aşırı solcu olanı ise
    1991’in Kasım ayının 6. günü İstanbul Üniversitesi
    merkez kampüsünde görmüştüm. O gün
    YÖK’ün kuruluş yıldönümüydü ve
    üniversiteli öğrenciler protestolarını bildirmek için
    ayaktaydı. Yemekhanede boykot, her duvarda bir afiş, her koridorda
    bildiriler vardı… Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin
    önündeki alanda da forum yapılacaktı. Hepimiz oradaydık. O da
    ordaydı. Tabi, ‘savaş’ düzeni almış çevik
    kuvvet polisleri de… Dönem arkadaşlarım olarak o zamanlar
    yeniydik ve bu, bizim katıldığımız ilk eylem olacaktı. Heyecanla
    olacakları bekliyorduk. Derken öğrenciler toplanmaya başladı,
    alkışlarla çember düzeni alındı ve ortaya fırlayan bir
    öğrenci yüksek sesle konuşmaya başladı: “12 Eylül
    faşizminin ürünü olan YÖK…” Daha
    cümle bitirilmeden çevik kuvvet polisleri hınçla
    saldırmaya başladı. Öğrenciler erkek kız ayrımı yapılmaksızın
    şiddetle coplanıyordu. Hepimiz kaçtık…
    Kaçamayanlar dayak yemekle kalmadı o günü karakolda
    geçirdiler… Sonra bu tip protestolar arttı ve her
    geçen gün daha gergin geçmeye başladı.
    Üniversitede polis öğrencilere nefes aldırmıyordu. Solcu
    öğrencilere saldıranlar sadece polisler değildi, aşırı sağcı
    ülkücüler de zaman zaman toplanıp devrimci-solcu
    öğrencilere saldırıyordu. İletişim Fakültesi’nin sarkık
    bıyıklı uzun boylu öğrencisinin de aralarında olduğu grup,
    hiç umulmadık zamanlarda küçük solcu gruplarına
    saldırır ve ortadan kaybolurdu. Yani solcu olan ile sağcı olan
    öğrenci 1990-1994 yılları arasında zaman zaman fiili olarak bir
    çok kez karşı karşıya geldi. Solcu olan, okulunu 1994’te
    bitirdi. Sağcı olan okulunu bir yıl uzattı. İkisi farklı
    fakültelerden mezun oldular ancak aynı mesleğin farklı kollarında
    çalıştılar. Biri kameraman oldu, diğeri gazeteci-yazar. Sağcı
    olan işini sürdürdü, kendisini geliştirdi ve
    Türkiye’nin en iyi TV kanallarının birinde çalışmaya
    başladı. Solcu olan tutunamayanları oynuyordu. Kabına sığmaz
    kişiliğiyle hep daha fazlasını istedi. O da kendini geliştirdi, kitap
    yazdı, radyolarda programlar, çeşitli gazetelerde muhabirlik ve
    editörlük, dergilerle yayın yönetmenliği ve
    yayınevlerinde yine editörlük yaptı. Çeşitli
    dergilerde incelemeleri ve edebiyat yazıları yayınlandı. 19 YIL SONRA YENİDEN KARŞILAŞTILAR
    İkisinin
    de üniversiteye başladığı yıllardan yaklaşık 20 yıl sonra kader
    onları tekrar karşılaştırdı. Bu kez mekan üniversite
    bahçesi değil, İstanbul’un lüks semtlerinden
    Bostancı’daki Emanet Sokak’tı. Sağcı olan geçtiğimiz
    gün Bostancı’daki çatışmada yaralanan NTV kameramanı
    İlhan Kandaz’dı. Solcu olan ise 1 emniyet amiri ve 1 sivili
    öldüren, 7 polis ile kameraman Kandaz’ı yaralayan ve
    öldürülen Orhan Yılmazkaya idi. Orhan Yılmazkaya,
    1970'de Almanya'da doğdu.1987'de Kabataş Erkek Lisesi'ni, 1994'te
    İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.
    1994'te kapatılan Sosyalist İktidar Partisi'nde (SİP) siyasal harekete
    katıldı. Partinin kapatılmasından sonra eski SİP mensuplarının
    kurduğu TKP'ye katılmadı. "Gerçek Çevresi"nde bir
    süre çeşitli sendikal etkinliklerde faaliyet
    yürüttükten sonra 2000'lerin başında yeni bir
    manifestoyla ortaya çıkan "Bedreddini Hareket"ini kurdu. “MÜDÜR DUYUYOR MUSUN SESİMİ?”
    Orhan
    Yılmazkaya, çatışma sırasında polis telsizine girerek bir
    konuşma yaptı. "Devrimci Karargâh"ın savaşçısı olduğunu
    söyledi ve teslim olmayacağını duyurdu. Canı pahasına teslim
    olmadı. Arkasında 2 ölü, 7 yaralı ve akıllarda kalacak
    onlarca soru bırakarak hayatını kaybetti. Belki tesadüftü,
    ancak, Türk Hamamı isimli kitabın yazarı militan Yılmazkaya,
    hayatını kaybederken üniversite yıllarında çatıştığı İlhan
    Kandaz’ı yaşamı boyunca unutamayacağı bir kurşun iziyle baş başa
    bıraktı. Üniversite yıllarında başlayan çatışma yine bir
    çatışma ortamında ikisi açısından son buldu. Biri, 6 saat
    süren çatışmanın ardından hayatını kaybetti ve
    öldürülmeden önce şunları söyledi:
    “Müdür duyuyor musun sesimi. Teslim olmayan bir
    özel devrimci kuşağına layık olmaya çalışacağım. Devrimci
    karargah savaşçısıyım. Yaşasın devrim ve sosyalizm. Yaşasın
    halkların kardeşliği. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının
    mücadele birliği. Biz düşeceğiz fakat bizden sonra bu kavga
    mutlaka sürecek. Nasıl binlerce yıldan beri sürdüğü
    gibi. Thomas Müntzer'den, Şeyh Bedrettin'den, Mahir
    Çayanlardan, İbrahim Kaypakkaya'lardan ve Deniz Gezmiş'lerden
    beri sürdüğü gibi…” Diğeri bir salise
    farkla hayatta kaldı. Hayatta kaldıktan sonra kulağından yaralanan NTV
    kameremanı İlhan Kandaz, basına yaşadıklarını şöyle anlatıyordu:
    “Kritik bir durum yok. Benim sağlık durumumda problem yok.
    Sıyırma var. Tedbir amaçlı hastaneye geldik. Vurulduğum anda
    binayı 100 metre önümüzden görüyorduk. Bizim
    vurulduğumuz alanda insan olmamalıydı. Vali Güler'e dava
    açacağım. Trafik açık, polis önümüzde...
    Operasyon önümüzde cereyan etti. Sokakların trafiğe
    kapalı olduğu söylenmişti ama vatandaşlar var. Burada
    çatışma var, cadde kapalı değil. Son derece tuhaf bir durum. Ben
    kulağımdan yaralandım. Yanımdaki insanın kafası delindi. Ve
    öldü…”

      Forum Saati Paz Eyl. 22, 2024 8:43 am