.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR?

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR? Empty MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR?

    Mesaj  AsiRuH Cuma Nis. 10, 2009 9:02 pm

    MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR?


    Müminlerin Allah'tan korkma sebeplerine geçmeden önce,
    önceki bölümlerde de vurguladığımız bir noktayı tekrar
    hatırlatmakta fayda görüyoruz. Allah korkusu, müminin
    imanını, şevkini, Allah'a olan sevgi ve saygısını coşturan bir
    duygudur. Kişiyi Allah'ın razı olmayacağı bir tavır içine
    girmekten sakındıran, nefsinin taşkınlıklarını, sınır tanımaz
    kötülüklerini dizginleyen, sürekli iyilik
    yönünde harekete geçiren bir korkudur.

    Bu
    korku onu Allah'ın azabından uzaklaştıran, Allah'ın rızasına, rahmetine
    ve cennetine yaklaştıran, bundan dolayı da çok büyük
    bir manevi haz içeren bir korkudur. Mümini Allah'ın
    sınırlarını korumada, Allah'ın rızasını aramada son derece yüksek
    bir şuura, uyanıklığa ve titizliğe iletir. Sonuçta müminin
    dünyadaki bu korkusu, onu kıyamet gününün
    korkusundan ve cehennemdeki ebedi korku ve dehşetten kurtaracaktır. Bir
    ayette şöyle buyrulmaktadır:

    ... Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 274)

    Allah'ın
    tehdidinden ve azabından korkan müminler, O'nun emir ve
    hükümlerine son derece titizlikle uydukları için,
    Allah'ın beğendiği üstün bir ahlaka sahip olurlar.
    Mütevazi, hoşgörülü, ince düşünceli,
    fedakar, aklı ve şuuru açık, Allah'ın yaratmasındaki
    üstünlükleri en güzel biçimde takdir
    edebilen, yüksek bilince ve büyük bir duyarlılığa sahip
    ideal bir yapı geliştirirler. Kısaca Allah korkusu müminleri ruhen
    zenginleştiren, onları cennete layık bir duyarlılığa eriştiren, son
    derece ince hikmetlerle donatılmış asil bir duygudur; ebedi
    mükafat ve mutluluğun anahtarıdır.

    Allah'ın Yüce Makamından Korkarlar

    Allah'ı
    Kuran'da tanıtıldığı gibi tanıyan ve samimi olarak O'nun sıfatları
    hakkında düşünen bir mümin en başta Allah'ın bizzat
    Kendisi'nden, üstün ve şerefli makamından içi
    ürpererek korkmaya başlar. Allah'ın heybet ve azametinden, sonsuz
    kudret ve üstünlüğünden ötürü, O'nun
    zatına karşı son derece saygı ve hayranlık dolu bir korku besler. Bu
    korku, Allah'ın üstün ve yüce makamının bilincinde olan
    müminin kalbinde doğal olarak oluşan bir korkudur. Bu korkunun
    derecesi kişinin imanının ve tefekkürünün derinliği
    derecesinde artar. Bu saygı dolu korku Kuran'da "haşyet" olarak da
    tanımlanır.

    Allah sonsuz
    güç sahibidir, sonsuz bir ilme ve sonsuz bir akla sahiptir,
    dilediğini dilediği gibi yapar; Kendisi yaptığından sorulmaz, fakat O,
    insanları yaptıklarından sorguya çekecektir. Rabbimiz alemlerden
    müstağnidir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur, fakat tüm
    varlıklar O'na muhtaçtır. Herkesi ve herşeyi yoktan var eden ve
    her an varlıkta tutan Allah'tır; herşeyin ve herkesin sahibi O'dur,
    dilerse herkesi yok edip yerine başkalarını yaratabilir. Hiçbir
    şeyi unutmaz; Allah bir şeyi diledi mi ona "ol" der ve olur, O'na
    hiçbir şey güç gelmez. Tüm bu sonsuz
    üstünlüklerin sahibi olan Allah'a karşı değil isyankar
    bir tavır almak, O'nu unutarak bir an geçirmek bile şuurlu bir
    insanın cesaret edebileceği bir şey değildir.

    Allah'ı
    Kuran'da tanıtıldığı gibi tanıyan ve O'nun kudretini gereği gibi takdir
    eden bir insan Allah'tan saygıyla sakınır ve O'nun azametinden korkuya
    kapılır. Mümin Allah'ın büyüklüğünü,
    azametini, kudretini bildiği gibi "İntikam alan", "Kahreden", "Azap
    veren", "Zillete düşüren" sıfatlarını da bilir. Allah'ın
    rızasına ters düşen bir tavır ya da konuşmanın karşılıksız
    kalmayacağını bilir. Allah'ın her an herşeyden haberdar olduğunu, her
    yeri sarıp kuşattığını, kendisine şah damarından yakın olduğunu bilerek
    hareket eder.

    İşte Allah
    müminin bu güzel tavrına karşılık onu dünyada ve
    ahirette ebediyen rahmeti, rızası ve cennetiyle ödüllendirir:

    Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır. (Rahman Suresi, 46)

    Elbette
    ki Allah'ı hakkıyla takdir edebilmek için Kuran ayetlerini
    çok iyi bilmek gerektiği gibi, O'nun dış dünyadaki
    ayetlerini -delillerini- de iyi bilip tanımak şarttır. En
    küçük bir atomdan ya da bir canlı hücresinden dev
    yıldızlara hatta galaksilere kadar Allah'ın sayısız yaratılış delilleri
    hakkında detaylı bilgi sahibi olmak insanın Allah korkusunu artırır.
    Çünkü bunları bilmek kişinin, Allah'ın yarattığı
    şeylerde tecelli eden sonsuz aklına, gücüne, ilmine
    çok daha yakından şahit olmasını, Allah'ın kudretini, diğer
    insanlara göre, çok daha fazla takdir edebilmesini sağlar.
    Bu da O'na karşı duyduğu korku ve haşyetin kat kat artmasına vesile
    olur. İşte Allah bu sırrı bir ayetinde şöyle açıklar:

    ...
    Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri
    titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve
    güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28)

    Allah'ın Tehdidinden Korkarlar

    Allah bir ayetinde müminin, Kendi makamından korktuğu gibi, tehdidinden de korktuğunu belirtir:

    ... İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır). (İbrahim Suresi, 14)

    Allah'ın
    tehdidi, Rabbimize iman ve itaat etmeyen, O'nun rızasını
    gözetmeyen, emir ve yasaklarını tanımayanlar için vaat
    ettiği maddi, manevi sonsuz bir azaptır. Bunun yeri de cehennemdir.
    Mümin, bu dünyada hiç kimsenin Allah'ın azabından emin
    olamayacağını çok iyi bilir. Bu yüzden Allah'ın,
    inkarcılara vaat ettiği cehennemdeki dayanılmaz ve sonsuz azaba
    düşmekten korkar. Müminlerin bu ruh hali Kuran'da şöyle
    tarif edilir:

    Onlar, din
    gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı
    (daimi) bir korku duymaktadırlar. Şüphesiz Rablerinin azabından
    emin olunamaz. (Mearic Suresi, 26-28)

    Allah'tan
    içleri titreyerek korkan müminler, Kuran'ı okurken
    cehennemle ilgili ayetlerin hepsini tek tek kendi nefisleri
    üzerinde düşünürler. Zira Kuran ayetlerinde,
    Allah'ın sürekli müminlere hitab eden uyarıp korkutmaları yer
    alır; inkarcılar ise zaten Allah'ın kitabını okumazlar, okusalar da
    gereği gibi kavrayamazlar. Dolayısıyla müminler, bu ayetlerin
    Allah'ın mümin kullarını uyarmak ve onları cehennemden sakındırmak
    için olduğunu düşünürler. Çünkü,
    Kuran'dan öğüt alabilecek ve Allah'ın azabından korkup
    sakınabilecek yalnızca kendileridir. Bundan dolayı da diğer insanları
    değil, Kuran'da övülen takva sahibi müminleri ve
    üstün ahlak sahibi peygamberleri kendilerine örnek
    alırlar. İşte bunun doğal bir sonucu olarak "cehennem ayetleri diğer
    insanları ilgilendiriyor, ben ise müminim" gibi kendinden emin bir
    ruh hali içine girmezler. Elbette imanlarından dolayı Allah'tan
    daima kurtuluşu ve rahmetini umarlar. Ancak bu, "… Rablerine korku ve umutla dua ederler…" (Secde Suresi, 16) ayetinde dikkat çekildiği gibi yine korkuyla karışık bir ümittir.

    Allah
    Kuran'da insanları cehennemden sakındırmak için pek çok
    uyarı ve hatırlatmada bulunmuştur. Belki korkup sakınırlar diye
    inkarcıları ahirette karşılaşacakları azapla tehdit etmiştir. Bu
    Kuran'da şöyle vurgulanır:

    ...
    Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem
    kendilerini, hem yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz
    olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir." Onların
    üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da tabakalar vardır. İşte
    Allah, Kendi kullarını bununla tehdit edip-korkutuyor. Ey kullarım
    öyleyse Benden sakının. (Zümer Suresi, 15-16)

    Gerçek
    şu ki Allah insanları gerek ayetleriyle, gerek elçileri
    aracılığıyla, gerekse yaşadıkları olaylarla Kendisi'nden sakındırır.
    Onlara çağrıda bulunur, azabıyla korkutur. Ama bu uyarılar "... Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka birşey artırmıyor." (İsra Suresi, 60)
    ayetinin bir tecellisi olarak inkarda diretenlere bir fayda sağlamadığı
    gibi, kaçışlarını daha da artırır. Ve o zaman da yalanladıkları
    azap üzerlerine hak olur. Allah ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

    Sen
    buna müstahaksın, dahasına müstahaksın. Yine
    müstahaksın, dahasına da müstahaksın. İnsan, 'kendi başına ve
    sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? (Kıyamet Suresi, 34-36)

    Dünyada
    bulundukları süre içinde Allah korkusundan uzak yaşayan ve
    Allah'ın azabını yalanlayanlar, hesaba çekildikten sonra
    kitaplarını sol yanlarından alırlar ve bu an artık haklarında
    hükmün verildiği ve sonsuz azaba mahkum oldukları andır.
    Bölük bölük cehenneme sevk başlar. Daha ulaşmadan
    başlarına geleceklerin korkusu tüm benliklerini kaplar. Psikolojik
    olarak tamamen çökmüş durumdadırlar.
    Sürüklenerek cehennemin kapısına varırlar. O anı Allah
    ayetlerinde şöyle bildirir:

    İnkar
    edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler.
    Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara
    (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini
    okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran
    elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet." dediler. Ancak azap kelimesi
    kafirlerin üzerine hak oldu. Dediler ki: "İçinde ebedi
    kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin.
    Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne
    kötüdür." (Zümer Suresi, 71-72)

    Bu
    şekilde bir daha asla çıkmamak üzere cehennemin
    kapılarından içeri girerler. Cehennemin kapıları üzerlerine
    kapatılır ve kilitlenir. Hiçbir kaçış imkanı yoktur.
    Artık bedenleri ve ruhları sonsuza kadar dayanılmaz acılar
    içinde kıvranacaktır. Ama uğrayacakları azapların hiçbiri
    onları öldürmeyecektir. Her seferinde derileri yenilenecek ve
    onlar işlerinin bitirilmesini isteyecek ama kendilerine şöyle
    cevap verilecektir:

    (Cehennem
    bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi
    bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burada)
    kalacak kimselersiniz" dedi. (Zuhruf Suresi, 77)

    Cehennemdeki
    azapların farklı çeşitleri vardır. Bunların her biri insanın
    hayal gücünün ötesindedir. İnkarcı cehennemin odunu
    olur (Cin Suresi, 15), ateşin üstünde tutulup mum gibi
    eritilir, yüzü ateşte evrilip çevrilir, elleri bağlı
    olarak ateşin dar yerine atılır, haşlanır, dağlanır, bu haldeyken
    demirden kamçılarla kırbaçlanır, katrandan elbiseler
    giyer, ateşten yataklara yatırılır, üstüne ateşten
    örtüler örtülür, darı dikeni ve zehirli zakkum
    yer, kan ve irin içer, başından aşağı kaynar su
    dökülür, içirilen kaynar su bağırsaklarını
    parça parça koparır, ateş yüzünü yalar,
    dişleri sırıtır halde kalır, nefes alıp vermesi bile kahır doludur.
    Bütün bunlar bir daha son bulmayacak olan fiziksel azabın
    sadece bir parçasıdırlar.

    Cehennem
    ehli fiziksel olduğu gibi psikolojik olarak da acı çeker.
    Çaresizlik, ümitsizlik, pişmanlık, aşağılanma, rezil olma,
    küçük düşme, horlanma, öfke, kin ve
    çekişme duygularının karışımı sonucunda yaşadıkları azap da bir
    yandan kendilerini yer bitirir. Onca kalabalığın arasında herkes
    yalnızdır ve birbirine düşmandır. Sürekli birbirlerini
    lanetlerler. Çığlıklar, haykırışlar, yalvarmalar, kahır dolu
    inlemeler birbirine karışır.

    Ancak
    şunu unutmayın: Cehennemde bu azapları yaşayanlar başka yaratıklar
    değildir. Dünyada sokaktan geçerken
    gördüğünüz, bir kısmını tanıdığınız bildiğiniz
    insanlardır. Hiçbir şey değişmemiştir, tümü aynı şuur
    açıklığında insanlardır. Belki de hiç ummadıkları bir
    anda ölüm melekleri canlarını almış ve kendilerini
    yaptıklarının karşılığını öderken bulmuşlardır. Allah'ın
    yarattıkları arasında, Allah'ın bu büyük tehdidinin şuurunda
    olup sürekli korku ve ümit içinde yaşayanlar ise
    yalnızca müminlerdir:

    Onlar:
    "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten,
    onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya
    sürekli bir acıdır) derler. (Furkan Suresi, 65)
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR? Empty Geri: MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR?

    Mesaj  AsiRuH Cuma Nis. 10, 2009 9:03 pm

    Allah'ın Rızasını ve Sevgisini Kaybetmekten Korkarlar

    İçli
    ve derin bir Allah sevgisine sahip olan müminler bu sevgiyi
    besleyen en önemli duygunun yine içli, derin ve saygı dolu
    bir korku olduğunu gayet iyi bilirler. Allah sevgisinin tarifsiz manevi
    hazzını tadan müminler, Allah'a karşı bir hata ya da kusur
    işleyerek en çok sevdikleri varlığın sevgisini ve hoşnutluğunu,
    dostluğunu kaybetmekten çok korkarlar.

    Allah
    korkusu aynı zamanda Allah sevgisinin de kaynağıdır.
    Çünkü Allah sevgisi ancak Allah'a yakınlaşmakla,
    Allah'la içli ve samimi bir bağlantı içine girmekle
    gerçekleşir. Allah'a yakınlaşmak ise O'nun sevgi ve rızasını
    kazanmakla, yani O'nun sınırlarını korumakla ve O'nun emirlerini yerine
    getirmekle mümkündür. Bu ise Allah korkusu olmadan elde
    edilebilecek bir durum değildir. Çünkü Allah'tan
    korkmayan bir insanın nefsi, onu sürekli olarak Allah'ın razı
    olmadığı şeyleri yapmaya, razı olacağı şeylerde ise ihmal ve gevşeklik
    göstermeye sürükler. Bu yüzden Allah rızasını
    kazanmanın yegane yolu Allah korkusudur. Bu, Allah'ın koyduğu bir
    kanundur. O halde Allah'tan gereği gibi korkmadan O'nun sevgisini ve
    rızasını kazanacağını sanmak büyük bir cahillik ve aldanış
    olacaktır.

    Herşeyden
    önce Allah Kendisi'nden korkmalarını insanlara emretmiştir. Bu
    yüzden, Allah'ın bu emrini göz ardı edip, yalnızca Allah'ı
    sevmenin yeterli olduğunu söylemenin hiçbir mantığı olamaz.
    Allah'tan korkmadığı halde O'nu sevdiğini söyleyen bir kimse
    gerçekte kendini kandırmaktan, vicdanını rahatlatmaya
    çalışmaktan başka bir şey yapmaz. Allah sevgisi dediği şey,
    kendi ilkel ve yüzeysel bakış açısıyla kafasında kurduğu
    bir sevgi türüdür. Gerçek Allah sevgisiyle
    hiçbir ilgisi yoktur. Allah'ı gerçekten çok seven
    bir insan O'nun emirlerine uyma konusunda son derece titiz ve kararlı
    olur. Allah Kendisi'nden korkulmasını emrederken, bunun gerekli
    olmadığını savunan bir insan, ancak kendisini aldatabilir. Üstelik
    bu akılsızca iddianın "oruca, namaza, ibadete gerek yoktur" demekten
    hiçbir farkı bulunmamaktadır. Böyleleri, sadece Allah
    korkusu konusunda değil, Allah'ın birçok emrini uygulamamak
    için de çeşitli bahanelere başvururlar.

    Allah'ın Dünyada da Karşılık Verebileceğini Bilirler

    Kuran'da,
    Allah'ın kimi insanları işledikleri suçlar nedeniyle
    cezalandırmasıyla ilgili pek çok örnek aktarılmıştır. Allah
    kendilerine birçok fırsat verdiği halde inkarda direnen
    insanlar, yaptıklarının karşılığını daha dünyadayken almışlar ve
    insanların gözleri önünde ibret kılınmışlardır.

    Bu
    ibret kılınma, kendisine Allah büyük bir mülk ve hazine
    verdiği için şımaran ve büyüklüğe kapılan
    Karun'un kıssasında özellikle vurgulanır. İnsanlar önce
    güç sahibi sandıkları Karun'a büyük bir hayranlık
    duymuşlar ama sonra Allah'a karşı korkusuzca büyüklenmesinden
    dolayı uğradığı sonu görünce gerçeği anlamışlardır.
    Karun azgınlığının karşılığını kimsenin hiç ummadığı bir
    zamanda, görülmemiş bir şekilde almış ve insanlara
    büyük bir ibret olmuştur:

    Böylelikle
    kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına
    çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a
    verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o,
    büyük bir pay sahibidir" dediler. (Kasas Suresi, 79)

    Sonunda
    onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a
    karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine
    yardım edebileceklerden de değildi.Dün, onun yerinde olmayı
    dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından
    dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer
    Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı.
    Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye
    başladılar. (Kasas Suresi, 81-82)


    Kuran'ın
    genelinde vurgulanan ve Karun kıssasında da özel olarak dikkat
    çekilen nokta, Allah'ın nice görkemli, güç
    sahibi toplulukları dünyada azaplandırması ve bununla insanlara
    Allah'ın azabından kendilerini koruyamayacaklarını göstermesidir.
    Bu gerçek başka birçok ayette bildirilmiştir:

    Yeryüzünde
    gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin
    nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar,
    güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler...
    (Rum Suresi, 9)

    ...
    Bilmez mi ki gerçekten Allah, kendisinden önceki
    nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü
    ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma
    uğratmıştır... (Kasas Suresi, 78)

    Onlardan
    önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık, onlar mal bakımından
    da, gösteriş bakımından da daha güzeldiler. (Meryem Suresi,
    74)

    Mümini diğer
    insanlardan farklı kılan şey tüm bunların şuurunda olup Allah'tan
    içi titreyerek korkması ve sakınarak hareket etmesidir. Bir hata
    ya da günah işlediğinde Allah'ın o anda bunun karşılığını
    vermeyeceğinden emin olamayacağı için hemen Allah'a yönelip
    tevbe eder, Allah'tan bağışlanma diler ve pişmanlığını dile getirir.

    Mümin,
    Allah'tan çok korkar ama bununla birlikte Allah'ın sonsuz
    merhametine de güvenir. Bu, sadece ahireti düşünmenin
    getirmiş olduğu bir duyarlılıktır.

    Allah
    Kuran'da bunun tam tersinden yani kendilerine azabın geldiğini
    gördükleri halde hiç üstlerine kondurmayan ve
    aynı tavırlarını devam ettiren insanların durumundan şöyle
    bahseder:

    Derken, onu
    (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde
    gördükleri zaman, "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur"
    dediler. Hayır, o kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir
    rüzgar, onda acı bir azab vardır.Rabbinin emriyle herşeyi yerle
    bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiçbir şey(leri)
    görünemez duruma düştüler. İşte Biz,
    suçlu-günahkar bir kavmi böyle cezalandırırız. (Ahkaf
    Suresi, 24-25)


    Sonuç
    olarak Kuran'a baktığımızda görüyoruz ki yapılan
    hiçbir kötülük ve günah -tevbe edilip
    vazgeçilmediği sürece- Allah'ın yüce adaletinin
    gereği, karşılıksız kalmamaktadır. Ama bu karşılık, kimi zaman
    dünyada insanlara erişmekte, kimi zaman da hesap gününde
    ortaya çıkmaktadır. Nankörlük edip de yaptıklarından
    vazgeçmeyenler Allah'ın kendilerini bir anda yakalayabilecek
    azabından asla güvende olmamalıdırlar. Bu durum Kuran'da
    şöyle bildirilmiştir:

    Kara
    tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden veya
    üzerinize taş yığınları yüklü bir kasırga
    göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil
    bulamazsınız. Veya sizi bir kere daha ona (denize) gönderip
    üzerinize kırıp geçiren bir fırtına salarak
    nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmasına karşı emin
    misiniz? Sonra onun öcünü Bize karşı alacak (kimseyi de)
    bulamazsınız. (İsra Suresi, 68-69)


    Bir
    insan sorumsuzca bir yaşam süremez. Çünkü insan
    başıboş değildir. Allah'a karşı sorumludur. Bunu reddederse çok
    şiddetli bir karşılık görür. Tüm güç
    Allah'ın elindeyken böyle bir cürette bulunmak o kişinin
    Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edememesinden başka bir şey değildir.
    Çünkü Allah dilese o anda kişiden tüm nimetlerini
    çekip alabilir. Allah ayetlerinde insanlara, ellerindeki her
    türlü nimetin bir anda alınabileceğini şöyle
    hatırlatmıştır:

    Eğer
    dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör
    ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat
    nasıl göreceklerdi ki?Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en
    görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık;
    böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç
    yetirebilirlerdi. (Yasin Suresi, 66-67)


    Gerçek
    budur, insan sahip olduğu herşeyi, aldığı her nefesi, yaşadığı her anı
    Allah'a borçludur. İşte müminler bu gerçeklerin
    farkında olduklarından, Allah'tan, Allah'ın sınırlarını aşmaktan daimi
    bir korku duyarlar.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR? Empty Geri: MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR?

    Mesaj  AsiRuH Cuma Nis. 10, 2009 9:03 pm

    Ölüme Hazırlıksız Yakalanmaktan Korkarlar
    MÜMİNLER ALLAH'TAN NİÇİN KORKARLAR? Allah_Korkusu3


    İnsan ölümlü bir varlıktır. Ancak ortalama 60 sene gibi
    kısa bir süre dünyada kalacaktır. Bundan sonra ise kendisi
    için sonsuz bir hayat başlayacaktır. Bu sonsuz hayatı, ya
    nimetlerle donatılmış cennetler içinde ya da insanın ruhuna ve
    bedenine acı vermek için özel olarak yaratılmış bir azap
    mekanı olan cehennemin içinde sürüp gidecektir. Allah
    dilediği an insanın dünyadaki yaşamına son verip, ahirete
    geçirebilir. Emin olun ki bu geçiş, bir göz
    açıp kapaması kadar çabuk gerçekleşecektir.
    İnsan öleceği, imtihanının
    son bulacağı ve hakkında kesin hüküm verileceği zamanı
    bilemez. Bu yüzden bu an geldiğinde hazırlıksız yakalanmaktan,
    hesabını veremeyeceği, ihmal ettiği, ertelediği, gevşek tuttuğu
    konuların olmasından çok korkup sakınması gereklidir.
    Çünkü ölüm melekleri geldiklerinde artık
    eksiklerini tamamlama, yapması gerekenleri telafi etme gibi bir imkan
    olmayacaktır. O ana kadar yapıp ettikleri yanına kar ya da zarar olarak
    kalacak ve bunlardan hesaba çekilerek hakkında hüküm
    verilecektir.

    Ölüm geriye dönüşü olmayan bir gerçektir. Kişiye, "öğüt alıp düşünen bir kimsenin öğüt alabileceği kadar" (Fatır Suresi, 37)
    süre tanınmıştır. Ölüm geldiği anda bu süre
    tamamlanmıştır. Kişi ne kadar yalvarıp yakarsa da kendisine bir fırsat
    daha tanınmaz. Allah'a karşı yerine getirmediği sorumluluklarını yerine
    getirmesi için ek bir süre verilmez. Allah, böyle bir
    gaflete ve ihmalkarlığa düşmemeleri için müminleri
    şöyle uyarmıştır:

    Sizden
    birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye
    kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden
    olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak
    edin. Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi
    kesinlikle ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.
    (Münafikun Suresi, 10-11)

    İnsan,
    hiçbir zaman kendini ve yaptıklarını yeterli görmemeli,
    ölümün her an gerçekleşebileceğinin bilincinde
    olarak, geri dönüşü olmayan bir sona hazırlıksız
    yakalanmaktan korkmalı, her anını Allah'ın sınırlarını en fazla
    gözetmeye çalışarak geçirmelidir.

    Hesap Gününden Korkarlar

    İman etmekte olanların Allah'a ve kıyamet gününe karşı besledikleri korku ayette şöyle tarif edilmektedir:

    Onlar,
    Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet
    içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri
    titremekte olanlardır.' (Enbiya Suresi, 49)

    Bir başka ayette de, iman edenlerin hesap gününe karşı içlerinde taşıdıkları korkudan şöyle bahsedilir:

    (Öyle)
    Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten,
    dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp
    alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı
    (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)

    Allah
    korkusundan uzak yaşayan insanların yaşamları boyunca göz ardı
    ettikleri, müminlerin ise sakınarak hareket ettikleri hesap anı
    geldiğinde, kişinin dünyada yaptıkları birer birer kendisine
    gösterilecektir. Dünyada bulunduğu süre içinde
    her yaptığı, her niyeti gözler önüne serilecektir.
    Üstelik en ufak bir ayrıntı bile unutulmadan...

    O
    gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye,
    bölük bölük fırlayıp-çıkarlar. Artık kim
    zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. Artık kim zerre
    ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu
    görür. (Zelzele Suresi, 6-8)

    İşte
    o anda, Allah'tan korkup sakınmadan sorumsuzca bir ömür
    sürenler, başlarına gelecekleri anlamışlardır. Korku ve
    pişmanlıktan ölmeyi, yok olmayı isterler. Yaşadıkları yıkım
    ayetlerde şöyle anlatılır:

    Kitabı
    sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi.
    Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip
    bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç
    ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)

    Kimin
    de kitabı ardından verilirse, o da, helak (yok olmay)ı
    çağıracak. Çılgın alevli ateşe girecek.
    Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında
    sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini
    sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi
    görendi. (İnşikak Suresi, 10-15)

    Bundan
    sonra artık kişinin kitabındaki amelleri Allah'ın hesap günü
    için hazırladığı hassas terazilerde tartılacaktır. Ve zerre
    kadar bile haksızlığa uğratılmayacaktır. İşte o an kişi eğer
    sakınanlardan değilse tartısı hafif gelecek ve tutuklanıp zincire
    vurularak ait olduğu yere götürülecektir. Kimse kimseye
    yardım edemeyeceği gibi kişinin kendisine de bir faydası olamayacaktır.
    Çaresizliğin acısı bütün benliğini kaplayacaktır.

    Kimin
    tartıları hafif kalırsa, artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir
    (uçurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O,
    kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 8-11)

    Dünyada
    korkusuzca bir yaşam süren kişinin Allah'a karşı işlediği tüm
    suçlar tek tek ortaya dökülür. Sadece yaptıkları
    değil, kalbinden geçirdiği tüm kötülükler
    de. O an içinde bulunduğu utanç tarifsiz bir
    utançtır. Hiçbir şeyi inkar edemez. O inkar etmeye kalksa
    işitme, görme duyuları ve derileri Allah dilediği için dile
    gelip konuşur, aleyhine şahitlik ederler.

    İşte
    iman edenlerin her an şuurlarını açık tutan, onları sakındıran
    ve titizliklerini artıran korku böyle bir günün
    korkusudur. Bilirler ki Allah'ın, "O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler" (Hicr Suresi, 2) ayeti o gün tecelli edecektir.

    Şu
    anda da imtihan devam etmektedir ve az önce yukarıda tasvir edilen
    ortamda tartıya getirilecek olanlar içine, şu an yaşadıklarımız
    da dahil olacaktır. Bu yüzden insanın dünyada bulunduğu
    süre içinde hesabını veremeyeceği herşeyden sakınması
    gereklidir. Zaten akıl sahibi bir insan için bunun aksi
    mümkün değildir. Allah her yeri ve herşeyi sarıp kuşatmışken
    ve insana şah damarından daha yakınken, görevli melekler de en
    küçük ayrıntıyı dahi atlamadan kaydederlerken insanın
    geçici ve değersiz dünyevi konularla kendini meşgul etmesi
    ve hesap gününü unutması olabilecek en büyük
    gaflettir.

    İnsan sabah
    gözünü açtığı andan itibaren Allah kendisine yeni
    bir gün, yeni bir fırsat daha yaratmış demektir. Kişi hemen
    Allah'a hesap vereceği anı hatırlayıp, güne samimi bir niyetle
    başlamalıdır. Niyeti ise, Allah'ın razı olmayacağı ve kendisinin de
    hesabını veremeyeceği herşeyden uzak durup sakınarak, hareket etmek
    olmalıdır. Unutmamak gerekir ki o an geldiğinde tutuklanarak sonsuz
    azaba yollanacak olanlar, "keşke" diyecek olan insanlardır.

    Ey
    insanlar, Rabbinizden korkup-sakının ve öyle bir günün
    azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba,
    çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir
    çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda)
    değildir. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı
    sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah
    ile aldatmasın. (Lokman Suresi, 33)

      Forum Saati Paz Kas. 17, 2024 10:37 am