Yezid, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin
edildiği günden itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde
tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezid’i
kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle
bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha
hayatta iken, oğlu Yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten
önce kendisi, oğlu Yezid’e biat etti.İbn-i Sa’d,
Tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin bin Ali,
Yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor:
Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezid
hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.Sonra Yezid
Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı
çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in
büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali
olsun.”Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat
almak isteyince, İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle
buyurdular:“Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet
madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren
birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...İmam
(a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık
İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet
Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur
...”Mes’udî şöyle yazıyor: Yezit, ayyaş birisi
idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki
içiyordu ... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve
ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye
başlamıştı.Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle
yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak
insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.* * *İmam Hüseyin
(a.s), Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde
kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki
gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte
Mekke’ye doğru hareket etti.İmam Hüseyin (a.s), hareketinin
hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette
şöyle açıklamıştır: “...Ben azgınlık, makam, fesat ve
zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin
ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten
sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali bin Ebi
Talib’in yolunda gitmek için o şehirden
ayrıldım...”İmam Hüseyin (a.s), Şaban ayının
üçüncü gününün Cuma akşamı (yani
beş gün sonra) Mekke-i Mükerreme'ye vardı.* * *Kufe halkı,
Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin
(a.s)’ın Yezid’e biat etmekten kaçındığını
öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam
Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.Onlar mektuplarında
İmam (a.s)’a şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu
bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız,
senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına
katılmıyoruz.”İmam Hüseyin (a.s), Kufe halkının isteklerine
olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i
Kufe’ye gönderdi. Muslim’i Kufeye gönderdiğinde
ona şöyle buyurdu: “Kufe halkının yanına git, eğer
yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber
gönder.”Muslim, Şevval ayının beşinci günü
Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca
on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin
kişi onun vasıtasıyla İmam Hüseyin (a.s)’a biat ettiler. O
bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın
Kufe’ye gelmesini istedi.Kufe’de yaşanan olayların haberi
Yezid’e ulaşınca, Yezid ilk etapta Kufe’nin hakimi olan
Numan bin Beşiri azledip Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı
ve Muslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini
emretti. Diğer taraftan da, İmam Hüseyin (a.s)’ı,
Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi
adamlarını seferber etti.İmam Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar
olunca, Allah(c.c.)'ın evi Kabe'nin kutsiyet ve hürmetini korumak
için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı
Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak
Irak’a doğru hareket etti.İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra
bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu hiçbir zaman
unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin
hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye)
sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek
için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu
Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz.
Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına
rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer
Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke
ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu.
Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlık ve
ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını
korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak
için bazı adamlarını Mekke’ye
gönderdin.”Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona
sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir
şekilde şehit etti.Ubeydullah, İmam Hüseyin (a.s)’ın
Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu
gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i
Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye”
bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf”
denilen bir bölgede İmam Hüseyin (a.s)’la karşılaştı,
aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s), iki hurcun (heybe)
dolusu olan Kufe’lilerin mektuplarını Hür bin Yezid’e
gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi.
Sonra kendi yoluna devam etti...Hicretin 61. yılı Muharrem ayının
ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar. Bu
bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi,
Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği
söyle idi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim
senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu
sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.”Hür
bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin
(a.s)’ın kafilesini “Kerbela” denilen bölgede
durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi
olan Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla
Kerbela’ya geldi.Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür bin Yezid,
İmam Hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından
pişman olup tövbe etti ve İmam (a.s)’ı savunmak üzere
şahadete erişti.Ömer bin Sa’d, Aşura gününe
üç gün kala, İmam Hüseyin (a.s)’ın
kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi
Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.Muharrem ayının
dokuzuncu günü (Tasuâ), İmam Hüseyin (a.s) ve
ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar;
öyle ki düşman, İmam (a.s)’ın yardımına hiç
kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.Tasua akşamı, düşman
tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam
Hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi
Abbas Bin Ali’ye şöyle buyurdu:“Kardeşim, -canım sana
feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; Sizin amacınız ne,
ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.”İmam Hüseyin
(a.s)’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp
konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.* *
*Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer bin
Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı. Otuz iki
süvari ve kırk piyadeden oluşan İmam Hüseyin (a.s)’ın
ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip,
yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan
öldürdüler. İmam (a.s)’ın yaranlarından kim şehit
oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi
öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu.İmam
Hüseyin (a.s)’ın ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam
(a.s)’ın kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın
ashabı, biz yaşadıkçasizin ailenizin savaş meydanına gitmesini
kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini
engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan İmamın aziz
oğlu Ali Ekber oldu. Ondan sonra, İmam Ali (a.s)nin, İmam Hasan
(a.s)ın, Cafer-i Tayyarın ve Akil’in evlatları savaş meydanına
çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet
şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali (a.s) de savaşarak İmam
Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret
gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı
neticesinde, canını İmam Hüseyin (a.s)'in yolunda feda
etti.“Aşura” gününün en hassas zamanı,
Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın aziz oğlunun
yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız
gördüğü için her taraftan ona
saldırıyordu...“Aşura” günü orada bulunan Haccac
bin Abdullah şöyle diyor: Allah’a ant olsun ki, oğlu,
kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü
halde onun (İmam Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve
yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan
önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam
Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla
dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan öylece
kaçıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın
kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin
Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i
Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah
(İmam’ın künyesi) öldürülüyorken sen
seyrediyor musun?!”Devamında şöyle diyor: Ömer bin
Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına
aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta
görür gibiyim ... Nihayet İmam Hüseyin (a.s) da o
zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi.
edildiği günden itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde
tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezid’i
kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle
bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha
hayatta iken, oğlu Yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten
önce kendisi, oğlu Yezid’e biat etti.İbn-i Sa’d,
Tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin bin Ali,
Yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor:
Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezid
hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.Sonra Yezid
Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı
çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in
büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali
olsun.”Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat
almak isteyince, İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle
buyurdular:“Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet
madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren
birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...İmam
(a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık
İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet
Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur
...”Mes’udî şöyle yazıyor: Yezit, ayyaş birisi
idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki
içiyordu ... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve
ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye
başlamıştı.Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle
yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak
insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.* * *İmam Hüseyin
(a.s), Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde
kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki
gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte
Mekke’ye doğru hareket etti.İmam Hüseyin (a.s), hareketinin
hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette
şöyle açıklamıştır: “...Ben azgınlık, makam, fesat ve
zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin
ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten
sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali bin Ebi
Talib’in yolunda gitmek için o şehirden
ayrıldım...”İmam Hüseyin (a.s), Şaban ayının
üçüncü gününün Cuma akşamı (yani
beş gün sonra) Mekke-i Mükerreme'ye vardı.* * *Kufe halkı,
Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin
(a.s)’ın Yezid’e biat etmekten kaçındığını
öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam
Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.Onlar mektuplarında
İmam (a.s)’a şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu
bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız,
senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına
katılmıyoruz.”İmam Hüseyin (a.s), Kufe halkının isteklerine
olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i
Kufe’ye gönderdi. Muslim’i Kufeye gönderdiğinde
ona şöyle buyurdu: “Kufe halkının yanına git, eğer
yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber
gönder.”Muslim, Şevval ayının beşinci günü
Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca
on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin
kişi onun vasıtasıyla İmam Hüseyin (a.s)’a biat ettiler. O
bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın
Kufe’ye gelmesini istedi.Kufe’de yaşanan olayların haberi
Yezid’e ulaşınca, Yezid ilk etapta Kufe’nin hakimi olan
Numan bin Beşiri azledip Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı
ve Muslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini
emretti. Diğer taraftan da, İmam Hüseyin (a.s)’ı,
Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi
adamlarını seferber etti.İmam Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar
olunca, Allah(c.c.)'ın evi Kabe'nin kutsiyet ve hürmetini korumak
için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı
Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak
Irak’a doğru hareket etti.İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra
bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu hiçbir zaman
unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin
hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye)
sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek
için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu
Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz.
Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına
rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer
Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke
ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu.
Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlık ve
ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını
korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak
için bazı adamlarını Mekke’ye
gönderdin.”Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona
sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir
şekilde şehit etti.Ubeydullah, İmam Hüseyin (a.s)’ın
Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu
gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i
Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye”
bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf”
denilen bir bölgede İmam Hüseyin (a.s)’la karşılaştı,
aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s), iki hurcun (heybe)
dolusu olan Kufe’lilerin mektuplarını Hür bin Yezid’e
gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi.
Sonra kendi yoluna devam etti...Hicretin 61. yılı Muharrem ayının
ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar. Bu
bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi,
Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği
söyle idi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim
senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu
sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.”Hür
bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin
(a.s)’ın kafilesini “Kerbela” denilen bölgede
durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi
olan Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla
Kerbela’ya geldi.Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür bin Yezid,
İmam Hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından
pişman olup tövbe etti ve İmam (a.s)’ı savunmak üzere
şahadete erişti.Ömer bin Sa’d, Aşura gününe
üç gün kala, İmam Hüseyin (a.s)’ın
kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi
Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.Muharrem ayının
dokuzuncu günü (Tasuâ), İmam Hüseyin (a.s) ve
ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar;
öyle ki düşman, İmam (a.s)’ın yardımına hiç
kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.Tasua akşamı, düşman
tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam
Hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi
Abbas Bin Ali’ye şöyle buyurdu:“Kardeşim, -canım sana
feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; Sizin amacınız ne,
ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.”İmam Hüseyin
(a.s)’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp
konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.* *
*Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer bin
Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı. Otuz iki
süvari ve kırk piyadeden oluşan İmam Hüseyin (a.s)’ın
ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip,
yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan
öldürdüler. İmam (a.s)’ın yaranlarından kim şehit
oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi
öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu.İmam
Hüseyin (a.s)’ın ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam
(a.s)’ın kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın
ashabı, biz yaşadıkçasizin ailenizin savaş meydanına gitmesini
kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini
engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan İmamın aziz
oğlu Ali Ekber oldu. Ondan sonra, İmam Ali (a.s)nin, İmam Hasan
(a.s)ın, Cafer-i Tayyarın ve Akil’in evlatları savaş meydanına
çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet
şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali (a.s) de savaşarak İmam
Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret
gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı
neticesinde, canını İmam Hüseyin (a.s)'in yolunda feda
etti.“Aşura” gününün en hassas zamanı,
Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın aziz oğlunun
yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız
gördüğü için her taraftan ona
saldırıyordu...“Aşura” günü orada bulunan Haccac
bin Abdullah şöyle diyor: Allah’a ant olsun ki, oğlu,
kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü
halde onun (İmam Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve
yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan
önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam
Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla
dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan öylece
kaçıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın
kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin
Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i
Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah
(İmam’ın künyesi) öldürülüyorken sen
seyrediyor musun?!”Devamında şöyle diyor: Ömer bin
Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına
aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta
görür gibiyim ... Nihayet İmam Hüseyin (a.s) da o
zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi.