.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    EFENDİMİZ(SAV) en çok benzeyen sahabe

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    EFENDİMİZ(SAV) en çok benzeyen sahabe Empty EFENDİMİZ(SAV) en çok benzeyen sahabe

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 26, 2008 11:44 pm

    .:..:.. MUS'AB BİN UMEYR ..:..:..



    Mus'ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asîl ve
    zengin bir âilesine mensub idi. Zengin oldukları için gâyet râhat bir
    hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nâzik ve yumuşak huylu, son
    derece zekî idi. Güzel konuşurdu.

    Akl-ı selîm sâhibi olduğundan, putların bir fayda veya zarar
    veremiyeceğini bilir onlara tapılmasından nefret ederdi. Annesi
    tarafından en iyi şartlar altında refah ve bolluk içinde
    yetiştirilmişti.

    Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı.
    Peygamber efendimiz bunun için "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarîf, daha
    nârin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi."
    buyurmuşlardı.

    Dîninden dönmedi

    Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu
    Mus'ab bin Umeyr. Bu maksatla sevgili Peygamberimizin bir merkez olarak
    seçtiği, İslâmı anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı
    Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti. Resulullahı görür görmez Müslüman
    oldu.

    İslâmiyeti kabûl ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini fakirlik aldı.

    Âilesinin sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dîninden
    döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz
    bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor
    işkenceler yaptılar.

    Fakat Mus'ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır
    ve sebât göstererek aslâ İslâmiyetten dönmedi. Her seferinde bütün
    gücüyle haykırıyordu:

    - Allahtan başka tapılacak, ibâdet edilecek ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun peygamberidir.

    İslâmiyet'i kabûl ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere mâruz
    kalan Mus'ab bin Umeyr, Resûlullahın izniyle iki defa Habeşistan'a
    hicret etti. Bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlandı.

    Daha sonra dönüp, Peygamberimizin yanına geldi. Onun bu gelişini Hz. Ali şöyle anlatmıştır:

    Resûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde
    yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resûlullah onun bu hâlini
    görünce, mübârek gözleri yaşla doldu ve:

    - Kalbini Allahü teâlânın nûrlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve
    babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için
    bunların hepsini terk etti. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğünüz
    hâle getirmiştir, buyurdu.

    İlk öğretmen

    Birinci Akabe bî'atında Müslüman olan Medîneliler, Resûlullah efendimize:

    "Yâ Resûlallah! İçimizde, İslâmiyet açıklandı ve yayılmaya başladı.
    Halkı Allahın Kitâbına da'vet edecek, Kur'ân-ı kerîmi okuyacak, İslâm
    dînini anlatacak, İslâmın sünnet ve emirlerini aramızda ikâme edecek,
    yerleştirecek, namazlarımızda bize imâmlık yapacak bir kimse gönder"
    diye mektup yazdılar.

    Bunun üzerine Resûlullah efendimiz Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona:

    "Medînelilere Kur'ân-ı kerîm okumasını, İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti.

    Mus'ab bin Umeyr kısa zamanda Medîne'ye vardı. Orada kendisini büyük
    sevinçle karşıladılar. Es'ad bin Zürâre'nin evine yerleşti. Ev sâhibi
    Medîneli ilk Müslümanlardan idi. Orada insanlara dinlerini öğretmeye
    başladı.

    Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmeteri netîcesinde
    İslâmiyet, Medîne'de sür'atle yayıldı. Öyle ki, İslâmiyet her eve
    girmiş, îmân etmeyen kalmamıştı.

    Mus'ab bin Umeyr, Medîne'de Es'ad bin Zürâre'nin evinde Kur'ân-ı kerîm
    öğretiyor ve İslâmiyet'i anlatıyordu. Onun bu hizmetiyle Medîne'de çok
    kimse Müslüman oldu. Medîne'de bulunan kabîle reîslerinden Sa'd bin
    Muâz, Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Bunların durumu
    çevreyi etkiliyor, İslâmiyet'in hızla yayılmasını engelliyordu.

    Bir gün Mus'ab bin Umeyr, bir bahçede, etrâfında bulunan Müslümanlara
    dîni anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabîlesinin reîslerinden
    olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu hâlde hiddetli bir şekilde gelip,
    şöyle konuşmaya başladı:

    Sözümüzü dinle

    Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayâtınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhâl ayrılın!

    Onun bu taşkın hâlini gören Mus'ab bin Umeyr;

    - Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabûl
    edersin. Yoksa engel olursun, diyerek gâyet yumuşak ve nâzik bir
    şekilde karşılık verdi.

    Üseyd sâkineşip;

    - Doğru söyledin, dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu.

    Mus'ab bin Umeyr ona İslâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı kerîm okudu.
    Kur'ân-ı kerîmin eşsiz belâgatı ve tatlı üslûbunu işiten Üseyd kendini
    tutamayıp;

    - Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dîne girmek için ne yapmalı, diye sordu.

    Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi:

    - Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah demek kâfidir.

    Mus'ab bin Umeyr'in, bu sözü üzerine Kelime-i şehâdeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve:

    - Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım, diyerek ayrıldı.

    Evs kabîlesinin reîsi Sa'd bin Muâz'ın ve kabîlesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi.

    Bunu gören Sa'd şaşırarak hiddetlendi ve Mus'ab bin Umeyr'in yanına
    koştu. Yanına varınca sert bir kızgın bir tavırla konuşmaya başladı.

    Mus'ab bir Umeyr, ona da gâyet yumuşak konuştu ve oturup biraz
    dinlemesini söyledi. Sa'd, bu nâzik konuşma karşısında yumuşayıp oturdu
    ve konuşulanları dinlemeye başladı.

    Mus'ab bin Umeyr, ona da İslâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı kerîmden bir
    miktâr okudu. Kur'ân-ı kerîm okunurken Sa'd'ın yüzü birden bire
    değişiverdi. O da orada Müslüman oldu. Kendinde duyduğu üstün bir hâlin
    ve râhatlığın şevkiyle derhâl kavminin yanına gidip onlara şöyle dedi:

    - Ey kavmim beni nasıl biliyorsunuz?

    İlk cuma namazı

    Sen bizim büyüğümüz ve üstünümüzsün.

    - Öyle ise Allah'a ve Resûlüne îmân etmelisiniz... Îmân etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana harâm olsun.

    Bunun üzerine kavmi hep birden İslâmiyeti kabûl etti. O gün
    kabîlesinden îmân etmedik kimse kalmadı. Mus'ab bin Umeyr'in büyük
    gayretleri ve hizmeteri netîcesinde İslâmiyet, Medîne'de sür'atle
    yayıldı. Öyle ki, İslâmiyet her eve girmiş, îmân etmeyen kalmamıştı.

    Ensâr-ı kirâm , Resûlullahdan izin alarak Sa'd bin Heyseme'nin evinde
    ilk defâ Cum'a namazını edâ ettiler. Medîne-i münevverede ilk kılınan
    Cum'a namazı bu oldu.

    Mus'ab bin Umeyr, Müslüman olan Medîneli müslümanlar ile ikinci Akabe
    bîatında bulundu. Bedr savaşında sancaktâr olup, büyük gayret ve
    kahramanlık gösterdi. Süveyd bin Harmale ile birlikte
    Abdüddâroğullarından Bedir savaşına katılan iki kişiden biri idi.
    Mus'ab, Uhud savaşına da katıldı. Yine sancağı o taşıyordu.

    Bu savaşta Peygamberimizin yanından ayrılmayarak saldıranlara karşı
    koyuyordu. İki zırh giyinmişti. Bu hâliyle Peygamberimize benziyordu.

    Peygamberimize benziyordu

    Müşrik ordusundan İbn-i Kâmia adında biri Peygamberimize saldırırken,
    Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle
    Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti. Mus'ab bunun üzerine sancağı
    derhâl sol eline aldı.

    Mus'ab o esnâda; "Muhammed (aleyhisselâm) ancak resûldür. Ondan evvel
    daha nice peygamberler gelip geçmiştir" meâlindeki Al-i İmrân sûresinin
    144. âyet-i kerîmesini okuyordu. İkinci bir darbe ile sol kolu da
    kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı
    âyet-i kerîmeyi okudu. Bu hâliyle kendini Peygamberimize siper yapan
    Mus'ab bin Umeyr'in üzerine hücum eden İbn-i Kâmia, vücûduna bir mızrak
    sapladı ve Mus'ab bin Umeyr yere yıkılıp şehîd oldu.

    Mus'ab bin Umeyr zırh giydiği zaman, Peygaberimize benzediği için
    müşrikler onu şehîd edince Peygamberimizi ödürdüklerini zannetmişlerdi.

    Hz. Mus'ab şehîd olunca; onun sûretinde bir melek, sancağı aldı.
    Mus'ab'ın şehîd düştüğünden Resûlullahın henüz haberi olmamıştı. "İleri
    ey Mus'ab ileri!" diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayrağı elinde tutan
    melek, geri dönüp Resûlullah efendimize; "Ben Mus'ab değilim" diye
    cevap verince, Resûlullah sancağı elinde tutanın melek olduğunu anladı.
    Bundan sonra Peygamberimiz sancağı Hz. Ali'ye verdi.

    Resûlullah efendimiz, Mus'ab bin Umeyr'i şehîd olmuş görünce, başı ucuna dikilerek Ahzâb sûresinden:

    "Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri sözde
    sadâkat gösterdiler. Onlardan bâzıları şehîd oluncaya kadar
    çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehîd
    olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü aslâ değiştirmediler" meâlindeki
    âyet-i kerîmeyi okudu ve sonra şöyle buyurdu:

    - Allah'ın Resûlü de şâhittir ki, siz kıyâmet günü Allah'ın huzûrunda şehîd olarak haşrolunacaksınız.

    Selâm vereceklerdir

    Daha sonra yanındakilere dönüp;

    - Bunları ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya
    yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kıyâmette bu
    aziz şehîdler kendilerine mukâbil selâm vereceklerdir, buyurdu.

    Daha sonra Mus'ab bin Umeyr'e kefen olarak bir şey bulunamamıştı.
    Mekke'nin en zengin iki ailesinden birinin çocuğu olan Mus'ab bin
    Umeyr'in örtünecek kefeni yoktu. Vücûdu kaftanı ile ve ayak tarafı da
    otlarla örtülmek sûretiyle defnedildi.

    Habbâb bin Eret der ki:

    Mus'ab bin Umeyr, Uhud'da şehid edilince, kendisini saracak kısa bir
    hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik,
    ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı. Resûlullah bize:

    - Onu baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız! buyurdu.

      Forum Saati Paz Kas. 17, 2024 2:56 am