Karıncalar
her ne kadar birbirlerine benzer görünseler de, yaşayışları ve fiziksel
özellikleri açısından çok çeşitli türlere ayrılırlar. Bu canlıların
aslında yaklaşık 8800 çeşidi vardır. Her çeşidin de kendine özgü,
hayranlık verici özellikleri bulunur. Şimdi bu türlerin bir kısmını,
çarpıcı yaşam şekilleri ve özellikleriyle inceleyelim.
1. Yaprak Kesici Karıncalar
Diğer
bir adı da "atta" olan yaprak kesici karıncaların belirgin özellikleri,
koparttıkları yaprak parçalarını başlarının üstünde yuvalarına taşıma
alışkanlıklarıdır. Karıncalar, sağlamca kenetlenmiş çenelerinde
taşıdıkları, kendilerine oranla oldukça büyük yaprak parçalarının
altına gizlenirler. Bu nedenle işçi karıncaların gün boyunca
çalıştıktan sonra yuvaya dönüşleri çok ilginç bir görünüm ortaya
çıkarır. Böyle bir görüntüyle karşılaşan kişi, ormanın zemini sanki
canlanmış, yürüyormuş hissine kapılacaktır. Yaprak kesiciler yağmur
ormanlarında, yere dökülen yaprakların yaklaşık %15'ini yuvalarına
taşıyabilirler. Bu yaprak parçalarını taşımalarının sebebiyse, elbette
güneşten korunmak değildir. Karıncalar kestikleri bu yaprak parçalarını
yiyecek olarak da değerlendirmezler. Peki bu kadar yaprağı ne için
kullanırlar?
Attaların bu yaprakları mantar üretiminde
kullandıkları hayretle keşfedilmiştir. Karıncalar yaprakların kendisini
yiyemezler çünkü, vücutlarında, bitkilerde bulunan selülozu
sindirebilecek enzimler yoktur. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını
çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki
odalarında saklarlar. Bu odalarda ise yaprakların üzerinde mantar
yetiştirirler. Bu yolla, büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri
için gerekli proteini elde ederler.
Ne var ki, attalar yuvadan
ayrıldıklarında, oluşturdukları mantar bahçesi bozulacak ve zararlı
mantarlara yenilecektir. Peki bahçelerini yalnızca "ekim" öncesinde
temizleyen attalar, zararlı mantarlardan nasıl korunabilmektedirler?
Bunun sırrı, yaprakları çiğnedikleri sırada kullandıkları tükürükte
gizlidir. Tükürük, istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir
antibiyotik ve doğru mantarın gelişimini hızlandırıcı bir madde de
içermektedir. Şimdi şunu düşünmek gerekir: Bu karıncalar mantar
yetiştirmeyi nasıl öğrenmiştir? Bir gün karıncalardan biri tesadüfen
ağzına bir yaprak alıp çiğnemiş, sonra yine tesadüfen lapa haline gelen
bu sıvıyı, tamamiyle uygun bir yer olan kuru yaprak zeminin üzerine
sermiş, arkasından yine bir tesadüf sonucu diğer karıncalar buraya
mantar parçaları getirip ekmiş, son olarak da burada yiyebilecekleri
bir besin yetişeceğini tahmin eden karıncalar bahçeyi temizleme,
gereksiz maddeleri ayıklama ve ürünü toplama işlemlerini yapmış
olabilirler mi? Sonra da gidip tek tek bütün koloniye bu işlemi
öğretmiş olduklarını düşünmek ne derece akılcı olabilir? Üstelik neden
yiyemedikleri halde o kadar yaprağı yuvalarına taşıma zahmetine
katlanmış olsunlar?
Diğer yandan bu karıncalar mantar üretimini
sağlamak için, yaprakları çiğnerken kullandıkları tükürüğü nasıl
oluşturmuş olabilirler? Bu tükürüğü bir şekilde meydana getirdikleri
düşünülse bile, tükürüğün içinde istenmeyen mantarların oluşumunu
engelleyici bir antibiyotik olmasını hangi bilgileriyle
sağlayabilirler? Böyle bir işlemi gerçekleştirebilmek için, ciddi bir
kimya bilgisine sahip olmak gerekmez mi? Bu kimya bilgisine sahip
olsalar bile-ki bu imkansızdır-nasıl olur da bu bilgiyi hayata
geçirirek tükürüklerine antibiyotik madde özelliği kazandırabilirler?
Böylesine
mucizevi bir olayı karıncaların nasıl gerçekleştirdiklerini
düşündüğünde, insanın karşısına yukarıdakilere benzer daha yüzlerce
karmaşık ve yorucu soru çıkacaktır. Ve soruların hepsi de cevapsızdır.
Buna
karşılık, eğer tek bir açıklayıcı cevap verilirse, bu soruların hepsi
cevaplanmış olur: Karıncalar, yaptıkları işi başarabilecek şekilde
tasarlanmış ve programlanmışlardır. Gözlemlenen olay, karıncaların
çiftçiliği bilerek dünyaya geldiklerini, daha doğrusu getirildiklerini
kanıtlamaya yeterlidir. Böylesine karmaşık davranışlar, zaman içinde
aşamalarla gelişebilecek basit olaylar değildir. Kapsamlı bir bilginin
ve çok üstün bir aklın eseridirler. Dolayısıyla evrim savunucularının,
zaman içinde yararlı davranışların seçildiği ve gerekli organların
mutasyonlarla geliştiği iddiaları, tamamen mantıksız hale gelmektedir.
Tüm bu bilgileri var oldukları ilk günden itibaren karıncalara veren,
onları tüm hayret verici özellikleriyle yaratan, şüphesiz "Sani"
("Sanatçı") olan Allah'tan başkası değildir. Atta karıncalarının
yukarıda anlattığımız özellikleri, karşımıza bu yazı boyunca sık sık
rastlayacağımız bir tablo çıkarmaktadır. Söz konusu olan düşünme
yeteneğinden yoksun bir canlıdır, ama bu canlı insanın bile zihnini
zorlayan büyük bir iş başarmakta, müthiş bir akıl gösterisi
sunmaktadır.
Peki bu tablodan ne çıkar?
Cevap basit ve
tektir: Madem bu hayvanın gerçekte başardığı işi yapmasını sağlayacak
bir düşünme yeteneği yoktur, o halde yaptığı akıl gösterisi, gerçekte
bize bir başkasının aklını tanıtmaktadır. Karıncayı var eden Yaratıcı,
kendi varlığını ve yaratışındaki üstünlüğü göstermek için, bu hayvana
onun "harcı" olmayan işler yaptırmaktadır. Karınca, Yaratıcısının
ilhamıyla hareket etmektedir, dolayısıyla sergilediği akıl da gerçekte
kendisini Yaratanın aklıdır.
Aslında tüm hayvanlar dünyasında
buna benzer bir durum söz konusudur. Karşımızda, müstakil bir akla ve
muhakeme yeteneğine sahip olmadıkları halde, çok üstün akıl gösterileri
sergileyen yaratıklar vardır. Karınca bunların en çarpıcılarından
biridir. Ve o da, diğer hayvanlar gibi, gerçekte kendisini eğiten
iradenin verdiği programa (ilhama) göre hareket eder. O irade sahibinin
aklını ve gücünü yansıtır.
Şimdi bu temel gerçeğin bilinciyle karıncaların üstün yeteneklerini incelemeye devam edelim.
Attaların İlgi Çekici Savunma Yöntemleri
Yaprak
kesici karınca kolonisinin orta boylu işçileri hemen hemen tüm
günlerini yaprak taşımakla geçirirler. Bu taşıma esnasında kendilerini
korumaları zorlaşmaktadır; çünkü kendilerini korumaya yarayan çeneleri
ile yaprak taşımaktadırlar. Peki kendi kendilerini koruyamadıklarına
göre kim onları korumaktadır?
Yaprak taşıyan işçi karıncaların
yanlarında sürekli daha küçük boy olan işçiler ile dolaştıkları
görülmüştür. Önceleri bu durumun tesadüf olduğu zannedilmiştir. Ancak
daha sonra bu hareketin sebebi araştırılmaya başlanmıştır. Uzun bir
inceleme sonucunda ortaya çıkan durum, gerçekten şaşırtıcı bir
işbirliğidir.
Yaprak taşımakla görevli olan orta boy karıncalar,
kendilerine düşman olan bir sinek türüne karşı ilginç bir savunma
yöntemi kullanmaktadırlar. Düşman sinek, yumurtalarını bırakmak için
son derece farklı bir yer seçmiştir; her karıncanın baş kısmına bir
tane yumurta bırakır. Karıncanın vücudunda zamanla gelişip yumurtadan
çıkan yavru sinek, hayvanın beynine kadar ilerleyerek ölümüne sebep
olur. İşte işçi karıncalar, yanlarında küçük boy yardımcıları olmadan,
her an saldırmaya hazır bu sinek türüne karşı savunmasız kalırlar.
Normal zamanlarda üzerlerine konmak isteyen sinekleri makasa benzeyen
keskin çeneleri ile derhal uzaklaştırmayı başaran işçi karıncalar,
yaprak taşırken bunu yapamazlar. Bu yüzden de kendileri adına savunma
yapacak bir başka karıncayı taşıdıkları yaprağın üzerine
yerleştirirler. Sineğin saldırısı sırasında da bu küçük koruyucular
yaprağın üzerinden düşmana karşı mücadele verirler.