.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Aşık Veysel Biyografisi - Hayatı - yaşamı

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Aşık Veysel Biyografisi - Hayatı - yaşamı Empty Aşık Veysel Biyografisi - Hayatı - yaşamı

    Mesaj  AsiRuH Cuma Kas. 07, 2008 7:34 pm

    Aşık Veysel Hayatı Yaşamı Biyografisi
    Aşık Veysel (şatıroğlu) 1894 (H. 1310) yılının Mayıs ayında Sivas'ın
    şarkışla ilçesi'nin Sivrialan=Sivr'alan (Söbalan) köyünde dünyaya
    geldi. Anası Gülizar, O'nu koyun sağmaktan dönerken yolda doğurdu.

    Veysel'in doğduğu Sivrialan köyü bir kısmı kayalık bir kısmı ağaçlık
    bir dağın vadisinde yer alıyordu. Köy kıraç, verimsiz topraklara
    sahipti. Köylüler karasabanla çift sürer, kağnı ile sap, saman getirir,
    bir çift öküzle döven koşarlardı çoğu kez. Yaşam zordu köyde... Tarım
    ve hayvancılığa dayalı üretim biçimi, kır tipi hayat tarzı Anadolu'nun
    pek çok yerinde olduğu gibi Sivrialan köyünde de hüküm sürüyordu...
    işte bu koşullar içinde doğduğu köyünde yedi yaşına kadar, koştu,
    oynadı, coştu, güldü Veysel... O yıl köyü kasıp kavuran çiçek salgınına
    Veysel'le birlikte iki kardeşi daha yakalandı. Kardeşlerden ikisi o
    yılların aman vermeyen hastalığına, köydeki pek çok çocuk gibi yenik
    düştüler ve öldüler... Veysel ise sol gözünü kaybetti salgında... Anası
    Gülizar, babası Ahmet Ağa üç çocukla kalmışlardı çaresiz...

    Hem Veysel hem de ailesi kaderlerine razı oldular. Ama kötü kader,
    Veysel'in yakasını bırakmayacaktı besbelli... Rivayet o ki: Bir gün
    babası inek sağarken, Veysel babasının yanma gelir. Ters ve ani bir
    hareketinden ötürü orada duran öküzün boynuzu sağ gözüne girer
    Veysel'in. O gözü de hemen orada akar, kör olur.

    Veysel'in ailesi, kendi halinde, geçimini zorlukla temin eden yoksul
    bir köylü ailesiydi. O'nun tedavisi için ne maddi imkanları vardı, ne
    de yol yordam
    biliyorlardı. Babası Ahmet Ağa, Veysel'in bu talihsizliğine bir yandan
    üzülüyor, bir taraftan da ona yardım etmeye çalışıyordu. Veysel'in köyü
    Sivrialan, Emlek adı verilen, türkmen köylerinden oluşan bir yörenin
    içinde yer alıyordu. Emlek, aşıklarıyla ün salmış, pek çok aşık
    yetiştirmiş bir yöreydi... Dolayısıyla Sivrialan'a da sık sık bu
    yörenin aşıkları uğrar sohbetler, muhabbetler, cemler yapılırdı. Veysel
    küçüklüğünden beri bu toplantılara katılır, yörenin aşıklarından
    deyişler dinler, onlar hakkında bilgiler alırdı. Bu tür muhabbetlere
    babası da meraklıydı. O da eski aşıkların deyişlerini söyler, bunlardan
    zevk alırdı. Veysel'in de şiire, saza, söze merakım keşfeden Ahmet Ağa,
    oğluna bir bağlama yaptırdı. Veysel, ilk saz derslerini kendi köyünün
    usta sazcılarından Molla Hüseyin'den ve Çamşıhılı Ali Ağa'dan aldı. ilk
    başlarda saz çalmakta ürkek davrandıysa da kısa zamanda kabuğunu kırdı.
    Çalıştıkça sazını geliştirdi, dağarcığına yüzlerce eseri aldı. Pir
    Sultan Abdal, Agahi, sıtkı, Veli gibi usta aşıkların deyişlerini,
    sazıyla köyünde yapılan toplantılarda seslendiriyordu.

    Aradan çok zaman geçti; Veysel delikanlı olmuştu artık. Babası
    Veysel'in evlenme çağının geldiğini düşünüyordu. Bu düşüncesini kısa
    bir süre sonra hayata geçirdi ve akrabalarından Esma'yı Veysel'le
    evlendirdi. Veysel seviyordu karısını, fakat bu sevgi kıskançlığı da
    beraberinde getirdi. Ancak bu kıskançlık Esma'yı usandırmıştı. Sekiz
    sene evli durmuştu Esma; artık bu duruma dayanamayacağını anlayınca
    Hüseyin isimli bir delikanlı ile kaçtı. Esma Ana bu kaçış öyküsünü
    Sivr'alan köyünden yetişen araştırmacı Gülağ öz'e şu sözlerle anlatır:
    "Veysel çok huysuzdu. Bana geçim vermez, kıskanır dururdu. gönlümle
    evlenmedim zaten. Onun huysuzluğu gereksiz kıskançlığı beni kendisinden
    soğuttu. Hüseyin yakın komşumuzdu. Bize azap durdu, O'nunla anlaştık.
    Zaman zaman birlikte buluşurduk. Veysel bunu sezinlemiş, hatta birkaç
    kez beni uyarmıştı. Zamanla bizim
    kaçacağımızı bile düşünmüş, umudunu kestiği de olmuş. Hüseyin'le
    kaçtığımızda Bafra'ya ulaştık. Çeşmenin başında çoraplarımızı çıkartıp
    serinlensin istedik. Çorabımın uçunda beni rahatsız eden bir şeyler
    vardı. Elimi sokup baktığımda, bize bir ay yetecek kadar para çıktı.
    Bunu Veysel koymuşta. Beni çok severdi. "Kaçarlarsa, perişan olmasın"
    diyerek koyduğunu düşündüm hep".

    Bu olaydan sonra Veysel daha çok içine kapandı. O sıralar arkadaşı kürt
    Kasım Veysel'i yalnız bırakmıyor ona can yoldaşı oluyordu. kürt Kasım,
    bir gün Veysel'e kendi memleketi olan Zara'ya gitmeyi teklif etti.
    Veysel için ele geçmez bir fırsattı bu. kürt Kasımla düştü yola Veysel.
    Köyünden bu ilk çıkışında farklı insanlarla, değişik bir iklimle
    karşılaştı. kürt Kasım da Veysel gibi saz çalıyor, türkü söylüyordu.
    Birlikte çok muhabbetlere katıldılar.

    kürt Kasım Veysel'e can yoldaşı olmak, saz çalıp türkü söylemekle
    kalmadı; Onun ikinci evliliği için de aracı oldu. Bir süre sonra
    Zara'daki Yalıncak Baba türbesinin işlerini yapan Gülizar Ana ile
    Veysel'i evlendirdi.

    Veysel bu olayların ardından köyüne döndü ve yaşamına devam etti. O yıl
    anasını ve babasını ardı ardına kaybetti Veysel... Ardından çocukları
    oldu; hayatını onlara adadı. Yaşamına böylece sakin ve huzur içinde
    devam etti.. Ta ki 1931 yılı gelip çatıncaya kadar...

    O yıllarda Ahmet Kutsi Tecer Sivas Maarif müdürüdür. Yakın
    arkadaşlarıyla birlikte Halk şairlerini Koruma DerneğÃ?®'ni
    kurarlar(1931). Dernek üyeleri Sivas'ta bir "Halk şairleri Bayramı"
    düzenlemek fikrini kısa zamanda geliştirirler ve yaşama geçirirler.
    Bayram süresince çalıp söyleyecek yerel müzikçileri ve aşıkları
    toplamak başlı başıa bir sorundur. Zira o yıllarda yerli sanatçılar bu
    günkü kadar rahatlıkla geniş kitleler önünde sanat uygulaması yapmaktan
    çekinirler. Halk şairleri Bayramını düzenleme komitesi şarkışla'nın
    Sivrialan Köyü'ne de uğrar; iyi çalıp söyleyenleri tespit edip bayrama
    katılmalarını sağlamak için... Heyet Veysel'in evine geldiğinde Veysel
    karısına evde olmadığını söyletir. Katılmak istemez. Aslında
    çekinmektedir, hatta biraz da korkusu vardır. Zira devletin adamlarının
    onu soruşturması, başına bir iş geleceği korkusunu uyandırır Veysel'de.
    Ancak Tecer'in ısrarları karşısında dayanamaz ve bayrama katılır.
    Veysel'i "aşık" yapacak, O'nu ilk önce kendi vilayetine, sonradan da
    tüm
    yurda tanıtacak bu bayramı, folklor araştırmacısı ibrahim Aslanoğlu
    hazırladığı bir kitapçıkta şöyle anlatmaktadır: "Bayram 5 Kasım 1931
    günü başlamış, üç gün devam etmişti. 15 aşığın katıldığı söyleniyorsa
    da bunların hepsi şair değildi. Çoğu sazcı ve hikayeci idi.
    Hatırlayabildiklerim şunlardır: Aşık Veysel, Revani Suzani, Aşık
    Süleyman, Karslı Mehmet, Hikayeci Ali Dayı, Aşık Müştak, Yarım Ali,
    Talibi, Yusuf, San'ati, Aşık Ali. Bunların içinde şair olarak Süleyman,
    Talibi, Revani, Suzani ve San'ati vardı. Veysel henüz şiir söylemeye
    başlamamıştı. Hepsi de o zamana göre tanınmamış kimselerdi".

    işte bu bayramla aşıklık mesleğinin kapılarım aralayan Veysel'in kısa
    zamanda dili çözülür, çalıp-söylemeye başlar. üzerine yüklenen (ya da
    isteğiyle yüklendiği) misyonu yerine getirmek için yaşamının son
    dönemlerine kadar çabalar durur. Yüzlerce şiir söyler, onlarca plak
    doldurur, eğitmenlik (belletmenlik) yapar... Hakkında kitaplar,
    makaleler yazılır. Adından ve sanatından -yaşarken ve öldükten- sonra
    bu kadar söz ettirebilen, bu denli ünlenmiş bir başka aşık var mıdır
    bilemiyorum. Her ne olursa olsun doğanın o en acımasız kuralı, Veysel
    için de geçerlidir elbette... Yalnız bu kural bazen acı çektirerek,
    yatağa düşürerek işler, işte Veysel de böyle bir dertle yatağa
    düşmüştür. Onulmaz derdinin adı akciğer kanseridir... Derdinin
    çaresizliğini kendisi de bildiğinden son günlerini köyünde geçirmek
    ister. 1930'larda "Sivr'alanlı Kör Veysel" olarak köyünden dışarıya
    -her yıl biraz daha genişleyen halkalar halinde- açılan "aşık", 21 Mart
    1973 günü Aşık Veysel şatıroğlu olarak yaşamım yitirir. Veysel, 22 Mart
    günü sadık yari olan kara toprakla buluşmuştur.

      Forum Saati Perş. Kas. 14, 2024 9:46 pm