TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

Aşağa gitmek

TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ Empty TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:30 pm

TİMAR ve OSMANLI ORDUSUNDA TIMAR SİSTEMİ

Osmanlı devletinde, belirli görev ve hizmet karşılığında kişilere
tahsis edilen ve defter yazılarındaki senelik geliri 20 bin akçaya
kadar olan askerî dirlikler. Kendisine böyle bir imkân tanınan kişiye
de timar sahibi veya sipahî denir.
Timar sistemi, Osmanlı devletinde toprağın işlenmesi, devletin büyük
bir masrafa girmeden askerî kuvvet sağlaması ve ekonomik hayatın
gelişmesinde büyük faydalar sağladı. Devletin ekonomik ve askerî gücünü
ortaya koyması bakımından önem taşıyan bu sistem bilinmeden bazı
konularda doğru ve sağlam fikir sahibi olmak mümkün değildir.
Bir beylik olarak ortaya çıkışından itibaren, bünyesinde gerektirdiği
değişiklikleri yapmaktan çekinmeyen Osmanlı Devleti, kendisinden önceki
Müslüman devletler ile komşu diğer Müslüman devletlerin müessese ve
teşkilâtlarından da istifade etmişti. Nitekim, "Anadolu Selçuklu
Devletinin enkazı üzerinde ve onun bir devamı olarak teşekkül ve
inkişaf etmiş bulunan Osmanlı İmparatorluğunun, bu devletin ve onun
vâsıtası ile daha eski diğer Türk ve İslâm devletlerinin veya İran
Moğollarının çok zengin teşkilât ve müesseselerinden de geniş ölçüde
faydalanmak imkânlarına sahip bulunduğu tarihî bir hakikattir. Bu
sebeple bazı tarihçilerin, Osmanlı tımarının ilk örneklerinin özellikle
son dönem Bizans İmparatorluğunda aranması gerektiği şeklindeki
görüşleri gerçeklere uygun bir temayül sayılmaz. Nitekim, bilhassa
vezir Nizâmü'lMülk'ün, Büyük Selçuklu İmparatorluğunda yapmış olduğu
idarî ıslâhattan sonra, bu imparatorlukta askerî hizmet mukabili
dağıtılmış olan "İkta"lar, Anadolu Selçuklularına ve dolayısıyla
Osmanlılara, anahatları ile bir timar örneği teşkil edebilecek bazı
hususiyetler taşımakta idi" (Ö. Lütfi Barkan, İslâm Ansiklopedisi,
Timar maddesi).
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi timar sistemi,
Osmanlılardan önceki Müslüman devletlerde de bulunmakta idi.
Osmanlılar, bu sistemi onlardan aldılar. Bu sebeple daha devletin
kuruluş yıllarında timar sistemi ve bununla ilgili uygulamaları
görmekteyiz. Nitekim Osman Gazi (1299-1326), fethedilen yerleri dirlik
(timar) olarak dağıtmış ve bunlarla ilgili bazı hükümler koymuştur.
Âşıkpaşazâde'nin ifâdesine göre o, "Her kime kim bir timar virem ânı
sebepsiz elinden almayalar ve hem ol öldüğü vakitte oğluna ve eğer
küçücük dahi olsa vireler. Hizmetkârları sefer vakti olacak sefere
varalar. Ta ol sefere yarayınca" demiştir (Aşıkpaşazade, Tarih,
İstanbul 1332, 20). Bu ifadelerden şu sonuçlar çıkmaktadır:
1. Sebepsiz yere hiç kimsenin tımarı elinden alınamaz.
2. Timar sahibinin ölümü halinde timar oğluna intikal eder.
3. Oğul küçükse, sefere gidecek yaşa gelinceye kadar onun yerine
hizmetkârlarının sefere gitmesi gerekmektedir. Bundan da anlaşıldığı
gibi, Osmanlı Devletinde timar sistemi, mîrî arazi rejiminin sonucu
olarak ortaya çıktı. Osman Gazinin fetihleri ile başlayan bu sistem,
Sultan I. Murad devrinde tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi.
Devlette önemli bir fonksiyonu bulunan timar sistemi, Osmanlı toprak
rejiminin temelini teşkil eder. Zira bu toplumda ekonomik, sosyal,
askerî ve idarî teşkilâtların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine
dayanıyordu. Toplum hayatında en küçük vazife sahibinden devlet
başkanına (hükümdar) kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar, geçimini
toprak ürünleri ile temin ediyorlardı. Bu sistem sayesinde devletin
güçlendiği tarihçiler tarafından açıkça ortaya konmaktadır. Nitekim
Alman tarihçiler tarafından açıkça ortaya konmaktadır. Nitekim Alman
tarihçisi Leopold Von Ranke "XVII. Asırda Osmanlılar ve ispanya" adlı
eserinde Osmanlı devletinin kudretini teşkil eden üç unsurdan birinin
timar (dirlik) sistemi olduğunu kaydeder (Halil Cin, Osmanlı Toprak
Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, 85).
Toprak taksimatının en küçük bölümü olan timar, senelik geliri 3-20 bin
akça arasında değişen askerî dirliklere verilen bir isimdir. Devrin
imkânları gözönünde bulundurularak bir kısım asker ve memurlara
geçimlerini temin hususunda böyle bir kaynak sağlanıyordu. Nitekim bu
mânâda kanun-nâmelerde "Zeâmet ve timar ki def-i a'da için tâyin olunan
mal-ı mukateledir ve asker dahi bunları tasarruf edenlerdir"
denilmektedir (Kavanîn-i Âl-i Osman Der Mezâmin-i Defteri Divân, vr.
15a, Süleymaniye Ktb. (Fatih) nr. 3497).
Kanun-nâmenin bu ifadesinden hareketle Barkan, timarı şöyle tarif eder:
"Osmanlı İmparatorluğunda geçimlerini veya hizmetlerine ait masrafları
karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyn bölgelerden kendi
nâm ve hesaplarına tahsil salâhiyeti ile birlikte tahsis edilmiş olan
vergi kaynaklarına ve bu arada bilhassa defter yazılarındaki senelik
geliri 20 bin akçaya kadar olan askerî dirliklere verilen isimdir"
(Barkan, İslâm Ansiklopedisi, Timar md.). Kendisine böyle bir imkân
tanınan kişi (timar sahibi, sipahi), buna karşılık bazı vazifelerle
mükellef tutulmaktadır. O, Batı'daki toprak sahiplerinin, "serf"lerine
karşı takındıkları tavır gibi bir pozisyonda bulunamaz. Keza tımarı
içinde meydana gelen olaylara toprak sahibi sıfatıyla müdahalede
bulunamaz.
Sipahi, reâyadan (mirî araziyi ekip biçen, tasarruf eden) miktar ve
cinsleri kanunlarla tesbit edilmiş olan vergiden fazlasını tahsil
edemezdi. Selahiyetini aşandan dirliği (timarı), bir daha geri
verilmemek şartıyla alınırdı. Kendisi de başka bir bölgeye reâyâ olarak
gönderilirdi. Çünkü devletin kendisine verdiği selâhiyeti tecavüz
etmiş, güveni kötüye kullanmış ve halka haksızlık etmiş oluyordu. 14
Muharrem 973 (12 Ağustos 1565)' de Sivas Beylerbeyi, Sivas ve Arapkir
kadılarına yazılan bir hükümde, Divriği Beyi Kasım'ın şeriat ve kanuna
aykırı olarak reâyâya haksızlık ettiğinin mahkeme tarafından tesbit
edilmiş olması cihetiyle sancağının tebdiline karar verildiği
bildirilmektedir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, nr. 5,
34). Aynı Şekilde 973 (1565) senesinde Avlonya kadısına yazılan bir
hükümde de adı geçen kazaya bağlı Aspurokilise adındaki köyde timar
sahibi olan Burhan oğlu Ahmed'in, gerek ehl-i şenaattan olması, gerekse
reâyâya haksızlık etmesi sebebiyle timarı elinden alınıp hapsedilmesine
karar verilmiştir. Böylece, farklı din, ırk, milliyet ve mezheplere
sahip insanları sınırları içinde barındıran Osmanlı Devleti, sipahînin
yapabileceği haksızlığın önünü almaya gayret ediyordu.
Osmanlı toprak rejiminde sipahi (timar sahibi), toprağın gerçek sahibi
değildi. O, mirî arazinin halka dağıtılmasında devletin bir temsilcisi
durumundaydı. Bunun içindir ki devlet, timarların kapalı bir sistem
halinde çalışmasını engellemek, onları devamlı kontrol etmek ve
gerektiğinde müdahalede bulunmak için devamlı olarak buralara memurlar
gönderiyordu. Bu manada "Toprak Kadısı"nın varlığını zikredebiliriz.
Osmanlı Devletinde, Osman Gazi ile başlayan timar sistemi, Sultan I.
Murad zamanında Rumeli bölgesinde de uygulanmaya başladı. 1402 yılında
Timur'la yapılan savaştan sonra Osmanlı Devletinin teşkilatlanmasında
bir duraklama görüldü. Bu hal, kendisini toprak sisteminde de
hissettirdi. Buna karşılık Fatih Sultan Mehmed,devletin artan
ihtiyaçları yanında timar sistemini geliştirmek için kanunlar çıkardı.
II. Bâyezid (1481/1512) zamanında timar teşkilatında önemli bir
değişiklik göze çarpmaz. Buna karşılık Yavuz Sultan Selim (1512- 1520)
devrinde timar sistemi mükemmel bir şekilde işlemiş, sipahî ve
"cebelî"lerin (timar sahiplerinin yanlarında harbe götürmek zorunda
olduğu kimseler, askerler) miktarı artış göstermişti. 1514 yılında
bunların sayısı 140 bin kişiyi bulmuştu (Cin, a.g.e., 101). Bu
teşkilât, Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine çıktı.
Kanunî'nin konu ile ilgili fermanları ve kanunnâmesi, bu hususta önemli
birer delil olmaktadır. Bu dönemde irili ufaklı 37521 timar vardı.
Bunlardan 9654'ü kale muhafız timarı, geriye kalan 27867'si ise
tamamıyla "eşkinci" timarı idi.
Osmanlı toprak rejiminde her dirliğin çekirdeğini teşkil eden ve
"kılıç" adı verilen bir kısım vardır. Timarlar, kılıç tabir edilen ve
hiç değişmeyen bir çekirdek kısmı ile zamanla bu kısma ilave edilen
hisselerden meydana geliyordu. Timarların bulunduğu bölge ve
durumlarına göre farklılık arz eden her "kılıc"a bir timar sahibi tayin
edilir, bir kılıç yerine iki kişi tayin edilemezdi (KavanÎn-i Âl-i
Osman Der Mezâmin, vr. 7 b, 8 a-b). Rumeli'de bulunan Budin, Bosna,
Tımaşvar Beylerbeyliklerindeki 6000'lik "Tezkireli Timar"ların
kılıçları 3'er bindi. Anadolu, Karaman, Maras, Rum, Diyarbekir,
Erzurum, Haleb, Şam, Bağdad ve Kıbrıs eyâletlerindeki tezkireli
timarların kılıçları ise 2 bindi. Buna göre kılıç hakkının dışında
kalan her üçbin akça gelir için timar sahibi bir "cebelî" yetiştirmek
zorundaydı. (Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü'l-Vukuât, İstanbul 1294, I,
143-144).


Osmanlı toprak düzeninde timarlar bir kaç kısma ayrılıyordu
a-Timar arazisinin mülk olarak verilip verilmemesi açısından
1 ) Mülk timarlar: Anadolu'nun bazı vilâyetlerinde mevcud olan bu
neviden timar sahipleri sefer esnasında yerlerine "cebelî"lerini
gönderebiliyorlardı. Bu mükellefiyetini yerine getirmeyen timar
sahibinin bir yıllık geliri hazine tarafından alınıyordu. Ölümü halinde
timar oğluna, oğlu yoksa diğer mirasçılarına kalıyordu.
2) Mülk olmayan timarlar: Bunlar hizmet karşılığı varidatın bir
kısmının tahsisi suretiyle verilen timarlardı. Osmanlı timarlarının
çoğu bu nevidendir.
b- Timar sahiplerinin gördüğü işlere göre
1 ) Eşkinci timarları: Bunların sahipleri alaybeyinin sancağı altında
sefere eşerler (giderler). Cebelîleri ile birlikte sefere gitmek
zorunda olan bu tip timarların mutasarrıfları, sefere gitmedikleri
zaman timarları ellerinden alınırdı.
2) Mustahfız timarları: Bu timarların sahipleri, bağlı bulundukları
kalelerin muhafızları idiler. Hizmetleri devam ettiği müddetçe
timarları da devam ederdi.
3) Hizmet timarları: Hudud boylarında bulunan câmilerin imamet ve
hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen timarlardır.
c- Veriliş şekillerine göre
Timarların, Beylerbeyi tarafından veya devlet merkezinden verilmesine
göre sınıflandırılması ile ilgilidir. Buna göre de timarlar ikiye
ayrılıyordu:
1) Tezkireli timar: Beylerbeyilerin, bir tezkire ile devlet merkezine teklif ettikleri timarlardı.
2) Tezkiresiz timar: Beylerbeylerin kendi beratları ile verdikleri timarlardı.
Küçük timarların dağıtılmasında beylerin selahiyetleri büyüktü.
Muhtelif eyâletlerde değişik baremlerde olmak üzere defter yazıları
belirli bir rakamın altında olan timarların sahiplerini beylerbeyleri
kendi tuğralarını taşıyan beratlarla tayin edebiliyorlardı. Daha büyük
gelir sağlayan timarlarda ise beylerbeyi o timara hak kazanmış olan
sipahinin eline bir "tezkire" vererek tayin işini devlet merkezine
teklif ederdi. Beylerbeyinden böyle bir tezkire alan sipahi, İstanbul'a
gelip altı ay içinde beratını almak zorunda idi.
d- Malî durumlarına göre:
1) Serbest timarlar: Timar sahibinin, "resm-i erûs", "resm-i tapu",
"kışlak", "yaylak", "cürüm, cinayet" vs. gibi vergileri alma hakkına
sahip bulunduğu timarlardı.
2) Serbest olmayan timarlar: Böyle bir timarı tasarruf eden sipahinin serbest timar sahipleri gibi yetkileri yoktu.
Kanunî Sultan Süleyman döneminde tekâmülünün zirvesine erişen timar
sistemi, bu hükümdarın ölümünden sonra bozulma temayülü göstermeye
başladı. III. Sultan Murad (1574-1595) devrinde bozulma belirtileri
açıkça ortaya çıktı. Zira bu dönemde eski kanunlara riayet edilmeyerek
çeşitli yollardan timar sahibi olan kimseler türedi. Koçi Bey, bu
konuda eski kanun ve şer'-i şerife uyulmadığını (Koçi Mustafa Bey,
Risâle, Nşr. Zuhuri Danışman, ist. 1972, 32) anlatır.

Kuruluşundan beri, Osmanlı Devleti tarihinde büyük bir rol oynamış
bulunan tımar rejimi, birkaç asırdan beri buhranlar içinde geçen
hayatının son safhasında sessiz sedasız bir şekilde ve herhangi bir
sarsıntıya sebep olmadan ortadan kalktı. Tarihe mal olması çeşitli
safhalar geçiren bu sistemin kaldırılış esnasındaki ilk tatbikatı, 1703
tarihinde Girit Adası'nda başladı. Ülkenin diğer mıntıkalarındaki
tımarlar ise 1812 tarihinden itibaren mahlul oldukça (boşaldıkça)
başkalarına verilmemeye başlandı. Nihayet Yeniçeri ocağının
lağvedilerek muntazam bir askerî sınıf vücuda getirildikten sonra
intizam ve disiplinlerini büsbütün kaybetmiş olan tımar sahiplerinin de
eskiden olduğu gibi bırakılmaları uygun görülmeyerek H. 1263 (M. 1848)
senesinde bütün tımar sahipleri kayd-ı hayat şartıyla ve yarım tımar
bedeli ile emekliye sevk edilerek tımar sistemine son verildi.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz