Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

Aşağa gitmek

Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Empty Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:11 pm

GİRİŞ

Osmanlı Devleti 17. yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen savaşlarla
tanışmaya başlamıştır. Kaybedilen savaşlar sonrasında sarsılan askeri
otorite ve devlet düzeninin yanında, ekonomik ve sosyal hayatta olumsuz
yönde etkilenmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti bu durumu düzeltmek için
kendi içinde arayışlara başlamıştı. Fakat bu amaç doğrultusunda yapılan
çalışmalardan iyi bir derecede başarı sağlanamamıştı. Osmanlı bu içinde
bulunduğu durumu düzeltmek için yüzünü artık batıya çevirmeye başladı.
Bunun ilk örneklerini III. Selim ve II. Mahmut’la vermiştir.
Güçsüzleşen, Osmanlı’nın durumundan yararlanmaya çalışan batılı
devletlerin baskısından, kurtulmak amacıyla Osmanlı Devleti 1839 da
Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır. Bu fermanların
yayınlanması bile Osmanlı’nın hem içteki hem de dıştaki baskıları
azaltmada yeterli olamamıştı. Değişen dünya şartları doğrultusunda
Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu düzeltmek için II. Abdülhamit ve
Mithat Paşa birlikteliyle Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esasi
23 Aralık 1876’da ilan edilmiştir. Bu anayasa doğrultusunda ülke içinde
seçimler yapılarak, 19 Mart 1877 de, Dolmabahçe sarayında padişah
tarafından Osmanlı’nın ilk meclisi açılmıştır. Osmanlı Devleti ile
Rusya arasında 93 harbinin patlak vermesiyle kapatma yetkisi elinde
bulunduğuna padişah II. Abdülhamit 28.6.1877 günü meclisi kapatmıştır.



1.OSMANLI'DA YENİLEŞME ÇABALARI

Her imparatorluk yükseliş dönemini yaşadığı
gibi bu sürecin sonunda duraklama ve daha sonrasında da dağılma dönemi
yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu da yükseliş döneminin sonrasında
duraklama dönemine girmiştir. Bu dönemde batı karşısında gerileyen,
taşra birimleri üzerindeki denetimini yitiren, tüm kurum ve
kuruluşlarıyla hızla çöküşe doğru giden devletin, içinde bulunduğu kötü
durumdan telaşa düşen yöneticiler çözüm arayışlarını hızlandırdılar.
Yeniden eski gücün kazanılması için, yerli kurum ve geleneklerin
diriltilmesi yönündeki girişimler, bunları uygulayacak kadroların
yetersizliği yüzünden başarılı olunamadı. Ayrıca kendisini yenileyecek
iç dinamikleri tamamen körelen kurumlar, bozulan
yapıyı
onarmada yetersiz kalıyordu. Bu durumda, daha kolay ve uygulamaya
konulabilecek hazır çözümler öneren Batılılaşma gündeme geldi.


Avrupa’da yeni bir siyasal düzen ve toplum anlayışının kapılarını
açan 1789 Fransız İhtilali,, Osmanlı Devleti’nde “yenilikçi padişahlar
dönemi”nin başlangıcıdır. III. Selim, 1808’e kadar süren iktidarında,
askeri, idari, mali ve iktisadi alanlarda ilk köklü değişiklikleri
başlattı. Bu köklü değişim çabaları daha çok askeri alanda olmuştur.
Batı orduları karşında alınan mağlubiyetler sonunda tekrar başarılar
kazanmak amacı güdülüyordu. Bu uğurda III. Selim Nizam-ı Cedid’i (Yeni
Düzen) teşkil edecektir. Hareket esas itibariyle, dış görüntüsünde
belirlendiği üzere sadece askeri değildir. Talim ve terbiyesi kalmamış
bir insan yığınından ibaret olan yeniçeriler karşısında modern bir ordu
tesis etmenin yanında, ulema sınıfının nüfuzunu kırmak, selâhiyetlerini
azaltmak ve ayrıca Avrupalıların sanat ve ilimdeki ilerlemelerine ortak
olucu sınâi, ziraî, iktisadi müesseselerden iktibaslar yapmak arzu ve
iştiyakı mühim rol oynamıştır.


Yenileşme çabalarının süreklilik kazanması ancak II. Mahmud’un
saltanatının son devresinden itibaren mümkün olabildi. Zarar gören
devlet otoritesini onarmak, iç ve dış güvenliği sağlayabilecek askeri
güce sahip olmak, mali ve ekonomik yapıyı güçlendirmek ve nihayet
sosyal ihtiyaç olarak öne çıkan yenilikleri yapmak Sultan’ın esas amacı
idi. İşte 1808 tarihinde Padişahın arzusu üzerine Anadolu ve Rumeli
Beylerbeyleri İstanbul’a gelmişler ve devletin bu kötü durumuna son
vermek için çareler aramaya başlamışlardır. Neticede Sadrazam ve
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri bir metin tespit edip, bu metinde
belirtilen esaslara sadık kalındığı takdirde, Osmanlı Devleti’nin eski
haline gelmesinin mümkün olduğu görüşünde birleşmişlerdir. Bu metne
Sened-i İttifak ismi verilerek 7 Ekim 1808 tarihinde ilan edilmiştir.
Bu imzalanan metin o tarihe gelinceye kadar hükümdarlık haklarını
hiçbir kayıt ve şarta tabi olmaksızın kullanabilme hakkını bu metinle
tespit edilen esaslara göre sınırlandırılmıştır.

Osmanlıda başlayan bu yenileşmenin yanında batılaşma hareketleri iç ve dış sebepler sonucunda devam etmiştir.


TANZİMAT FERMANI (TANZİMAT- HAYRİYE) (GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU) - 3 KASIM 1839
·
Tanzimat Fermanını, Londra elçiliğinden Dışişleri Bakanlığına getirilen " Mustafa Reşit Paşa " hazırlamıştır.
·Ferman, Topkapı
sarayının Gülhane bahçesinde, padişah, sadrazam, yabancı devletlerin
elçileri, patrikler, büyük devlet memurları önünde "Mustafa Reşit Paşa
" tarafından okunmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması
nedeniyle Sultan II. Mahmud döneminde başlayan yenilik hareketleri ve
Sultan Abdülmecid'in tahta çıkar çıkmaz ıslahat hareketine devam etmek
amacında olduğunu göstermesi Osmanlı Devlet yapısındaki değişimin
başlangıcıydı. Sadrazam Mustafa Reşid Pasa, Gülhane Hatt-i Hümayununu
Padişah adına kaleme almış; devlet ve birey arasındaki ilişkilerde
devletin modernleştirilmesi amacına dayanan temel ilkeler kabul ve ilan
edilmiştir. Tanzimat Fermanı’nın tam metni şöyledir ;

Herkesin bildiği gibi, devletimizde,
kurulusundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam
uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tab'asinin refah ve mutluluğu en
yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini
izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şeriata ve yüce yasalara
uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine zayıflık ve
fakirliğe dönüştü. Oysa, şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin
varlığını sürdürebilmesinin imkansızlığı açık seçik ortadadır.

Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep ülkenin
kalkınması, ahalimiz ve fakirlimizin refahı amacına yönelik oldu. Eğer,
yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi konumu, verimli toprakları ve
halkının yetenekleri göz önünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa,
yüce Tanrı'nın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz
götürmez.

Ulu Tanrı’nın yardımına ve Peygamberimiz
hazretlerinin ruha niyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin
iyi bir biçimde yönetilmesi için bundan böyle bazı yeni yasalar
çıkarılması gerekli görüldü.

Söz konusu yasaların basında can güvenliği; irk, namus ve malin
korunması; vergi toplanması; halkın askere alınıp silah altında tutulma
süresi gibi hususlar gelmektedir. Söyle ki; Dünyada can, ırz ve
namustan daha kıymetli birsek yoktur. Bir insan bunları tehlikede
görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canini ve namusunu korumak için
olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği
açıktır. Buna karşılık, can ve namustan emin olan bir kimse sadakat ve
doğruluktan ayrılmaz, isi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı
olur.

Mal güvenliğinin olmadığı yerde ise kimse
devlet ve ulusuna ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile ilgilenmez, hep
korku ve üzüntü içinde yasar. Buna karşılık, malından, mülkünden emin
olmadığı zaman hep kendi isi ve isinin genişletilmesi ile uğraşır.
Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar.

Vergi konusuna gelince: Bir devlet, ülkesini korumak için askere ve
gerekli öbür masraflara muhtaçtır. Bu, para ile olur. Para, tabladan
toplanacak vergiler ile oluştuğundan bunun en iyi şekilde toplanması
gerekir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Empty Geri: Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:13 pm

Evvelce gelir sanılmış olan "yeddi vahit"
belasından ülkemiz ham dolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir yöntem olup
hiçbir zaman yararlı sonuç doğurmamış olan iltizam usulü hala sürüyor.
Bu, ülkenin siyasi islerini ve mali konularını bir adamın keyfine,
hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir. Bu adam iyi bir insan
değilse hep kendi çıkarına bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme
yönelir. Bu nedenle, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve
gelirine göre bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla birsek
alınmaması gerekir. Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri
masrafları ile öbür masrafları yasalarla belirlenip sınırlandırılmalı
ve uygulama ona göre yapılmalıdır.

Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, önemli
konulardan biridir. Ülkenin korunması için asker vermek halkın baslıca
borcudur. Fakat, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye
kadar yapıldığı gibi, kiminden tahammülünden çok, kiminden az asker
alınması hem düzesizliğe; hem tarım, ticaret ve bayındırlık işerinin
kötü gitmesine; hem ömür boyu askerlik bıkkınlığa; hem de nüfusun
azalmasına yol açar. Bu nedenle, her memleketten alınacak asker miktarı
için uygun yöntem konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra
usulsü getirilmelidir. Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip
gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz. Bütün bunların
dayanağı yukarıda açıklanan hususlardır.

Bu nedenle, bundan böyle suç isleyenlerin durumları şeriat yasaları
gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında,
açık veya gizli, idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır. Hiç kimse,
başkasının ırz ve namusuna saldırmayacaktır. Herkes malına, mülküne tam
sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet
büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır. Birinin suçlulugunun
saptanmasi halinde mirasçilarin o isle ilgileri bulunmayacagindan
suçlunun mallari elinden alinip varisleri miras hakkindan yoksun
birakilmayacaklardir.

Yüce devletimizin tab'asi Müslümanlarla öbür
uluslar bu haklardan tam yararlanacaklardir. Can, irz, namus ve mal
konularinda, ülkemizin tüm halkına şeriat yasaları gereğince garanti
verilmiştir. Öbür konularda da oybirliği ile karar verilmesi için,
Meclisi Ahkam-i Adliye üyeleri gerektikçe artırılacaktır. Yüce
devletimizin bakanları ile ileri gelenleri belirli günlerde orada
toplanarak, görüşlerini çekinmeden açıkça söyleyeceklerdir. Can, mal
güvenliğine ve vergilerin belirlenmesine ait yasalar böyle
hazırlanacaktır.

Askerlikle ilgili konular Baba-i Seraskeri Dar-i Şurası’nda görüşülüp
karara bağlandıktan sonra sonsuza dek uygulanmaları için tasdik edilmek
üzere tarafıma gönderilecektir. Söz konusu yasalar sırf din, devlet,
ülke ve ulusu kalkındırmak amacı ile çıkarılacaklarından bunlara tam
uyacağımıza yemin ederiz. Bu konuda, Hırka-i Şerife odasında, tüm din
adamları ile bakanların hazır bulunacakları bir sırada yemin edecektir.


Din adamı ve vezirlerden yasalara aykırı hareket edenlerin,
kanıtlanacak suçlarına göre, rütbelerine ve hatır ve göçüle
bakılmaksızın cezalandırılmaları için özel ceza yasası çıkarılacaktır.

Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz
bağlanmış olanlarınkiler de belirlenecektir. Bu yolla da, şeriata
aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası
güçlü bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır.

Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin
tümden değiştirilmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul
halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost
devletlerin de bu yönetimin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları
için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen
bildirilecektir.

Tanrı hepimizi basarili kilsin; yasalara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Amin.

İlanının Nedenleri :
·Avrupalıların içişlerimize karışmasını engellemek
·Halkın sosyal yapısında yenilikler yaparak çağdaşlaşmayı sağlamak
·Mısır valisi M.li Paşaya karşı Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak
Önemi : Tanzimat
fermanıyla Osmanlılara " Kanun " gücü girmiş oluyordu. Esaslı sonucu,
Tanzimat dönemi aydın tipi yetiştirerek eğitimde vermiştir.


ISLAHAT FERMANI ( 1856 )

Tanzimat fermanı yeterli
bulunmayarak, gayr-i Müslimlere daha fazla hakların verilmesi için
1856'da yayınlanan ferman. Gül hâne Halt-i hümâyûnu gibi,
imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin program ve
prensiplerini içine alır. Bu ferman esâs olarak Tanzîmât hükümlerini
tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır.

Rusya, Avrupa siyâsetinde
TED' sırlı bir rol oynamaya başladıktan sonra, Osmanlı Devleti'ni
tasfiye ederek sıcak denizlere inmeği ana siyâseti kabul etmişti. Bu
gayesine erişebilmek için devletlerarası münâsebetlerin ortaya
çıkardığı imkânlara göre; ya Osmanlı topraklarını Rus imparatorluğuna
katacak, bu olmazsa ayni toprakları alâkalı Avrupa devletleriyle
paylaşacak, bu da olmazsa, Osmanlı arazisi üzerinde muhtar veya
müstakil devletler kurulmasını sağlayıp, bunları yeri geldikçe kontrolü
altına alacaktı. İlk iki yol imkânsız göründüğü için Rusya bilhassa
üçüncü yolu seçip, faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Bu gayenin tahakkuku
için Osmanlı Devleti içerisindeki Ortodoks tebeayi himaye etme ve
imtiyazlarını çoğaltmak isteklerinde bulundu. Diğer taraftan, Rusya’nın
sıcak denizlere inmesini, bilhassa Akdeniz'e inerek Hindistan yolunda
tehlike teşkil etmesini istemeyen İngiltere de Ruslara karsı çıkıyor ve
Osmanli Devleti'ni destekler görünüyordu. Böylece bir taraftan Ruslara
mâni olurken, diğer taraftan Osmanlı Devleti'ni Ruslarla meşgul ederek
Hindistan'da serbestçe hareket ediyordu. Fransa ise; Avrupa siyâsetinde
Rusya ve İngiltere’den geri kalmak istemiyor, Rusya’nın Akdeniz'e
inmesinin Fransızların buradaki ticâretine sekte vuracağını
düşünüyordu. Bu maksatla Osmanlı Devleti'ni Ruslara karsı
destekliyordu. Diğer taraftan da Osmanlı Devleti içindeki Katoliklerin
hâmiliğine talim oluyordu. İste bu siyâsî atmosferde 1854 senesinde
çıkan Osmanlı Rus harbinde, Avrupa devletleri Osmanlı kuvvetlerinin
yanında yer aldılar.

İngiltere, Fransa ve Avusturya daha Nisan 1855'de Viyana'da Kirim
savası sonrasında yapılacak antlaşmanın esaslarını görüşerek bâzı
kararlar almışlar ve 16 Aralık 1855'de bir antlaşmaya varmışlardı. Bu
kararlar dört madde olup, Avusturya imparatorunun ültimatomuyla çara
bildirildi. Bu kararların dördüncü maddesi; "Osmanlı memleketlerinde
bulunan Hıristiyan tebeanin hakları, pâdişâhın istiklâl ve hâkimiyetine
asla dokunulmamak şartıyla tasdîk olunacak, pâdişâh bu hususta
Rusya’nın muvafakatini icaba ettiren bir taahhütte bulunacak" idi. Bu
maddede de görüldüğü üzere Osmanlı ordusunun kazandığı zafer bile,
gayr-i Müslimlere imtiyaz sebebi oluyordu. Rusya, kurulacak Avusturya,
Fransa, İngiltere ittifakı tehlikesi karsısında bu kararları kabul
etti. Osmanlı hükümeti, kendi Hıristiyan tebersi ile ilgili maddenin
devletin iç islerine karışma anlamına geleceğini bildirerek, 16 Aralık
tarihli kararlar arasında yer almamasına çalıştı ise de basarili
olamadı. Neticede bu maddenin programlaştırılması için su tezler ortaya
atıldı. Rus tezi: "Osmanlı Devleti sınırları içinde yasayan
Hıristiyanların hak ve imtiyazları Avrupa devletlerinin müşterek
garantileri altına alınmalıdır." İngiliz tezi: "Tam ölçüde bir din
serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır." Fransız tezi: "Müslüman
tebaa ile Hıristiyan tebaa arasında cemiyet, haklar, vergiler, millî
eğitim ve devlet meç' murluklarina geçme bakımından sürüp gelen
farklar, bir ferman ile kaldırılarak Gülhâne hattında işaret edilen
tebaa eşitliği tam manâsıyla geliştirilmelidir." Baba-i âlî, Rusya’nın
teklifini, hükümranlık haklarına müdâhale, İngiliz teklifini de
İslâmiyet’i küçültücü gördüğü için, Fransız teklifini kabul etti.
Ayrıca yapılacak Paris konferansında Rusların gayr-i Müslimler
konusunda bir istekleri ile karsılaşmak istemiyordu. Fransız tezinin
kabulü üzerine, bunun bir ferman hâline getirilmesi Baba-i Âli’ye
bırakıldı.

Alî Pasa hükümeti
tarafından îlân edilen bu fermanın hazırlanmasında İngiliz ve Fransız
elçileri de bulunmuştu. Bu şekilde hazırlanan ferman, Paris
konferansından önce, 28 Şubat 1856'da Baba-i Âli’de Islâhat halt-i
hümâyûnu adıyla devlet erkânı, şeyhülislâm, patrikler, hamambaşı ve
cemâatlerin ileri gelenleri önünde okunarak îlân edildi. Otuz beş
maddeden meydana gelen fermanın getirdiği önemli hususlar özetle
şunlardı:

1- Tanzimat fermanı ile değişik din ve mezheplerdeki bütün tebaaya
verilen teminât, bu fermanla yenilendiğinden, bunların uygulaması için
gerekli tedbirler alınacaktır.
2- Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar kânun önünde eşit olacaklardır.

3- Patrikhanelerde yeni
meclisler kurulacak ve bu meclislerin verecekleri kararlar Baba-i âlî
tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecektir.

4- Patrikler kayda-i hayat şartıyla bu makama seçileceklerdir.
5- Cemâatlerin ruhanî reislerine verdikleri ceviz ve av âidât tamimiyle kaldırılarak hepsi maaşa bağlanacaktır.
6- Şehir ve kasabalarda bulunan azınlıklara ait kilise, manastır,
mezarlık, okul ve hasta hâne gibi yerlerin tamir veya yeniden
yapılmasına izin verilecektir.

7- Hiç kimse din değiştirmeye zorlanmayacaktır.
8- Devlet hizmetlerine, askerlik görevine ve okullara bütün tebaa eşit olarak kabul edilecektir.
9- Irk, din, dil, farkı gözetilmeyecek ve hiç bir mezhebe diğerine üstün sayılmayacaktır.
10- Bütün toplumlar okul açabilecektir.
11- Hangi uyruktan olursa olsun her vatandasın eşit ve serbest şekilde ticâret ve ekonomik girişimlerde bulunması sağlanacaktır.
12- Müslümanlar ile gayr-i Müslimler arasındaki dâvaları görmek üzere, karışık mahkemeler kurulacaktır.

13- Yabancı devlet ile yapılacak antlaşmalar gereğince yabancılar da
Osmanlı Devleti sınırlan içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.

14- Her cemâatin ruhanî
reisiyle, devlet tarafından bir sene müddetle tâyin edilecek birer meç'
mumu, bütün tebeayi ilgilendiren meselelerde Meclis-i valeyi ah kâm-i
adliye müzâkerelerine iştirak ettirilecektir.

Islâhat fermanı da, maddelerinden anlaşılacağı üzere Tanzimat fermanı
gibi Osmanlı imparatorluğu içerisindeki gayr-i Müslimleri, özellikle
Hıristiyanları Müslümanlarla ayni haklara kavuşturmayı esas almıştır.
Bu iki fermanın görünürdeki gayeleri, bütün Osmanlı toplumunu; irk, din
ve dil ayrımı gözetmeden kaynaştırmayı sağlamak idiyse de tatbiki aksi
oldu. Bu ferman, gayr-i Müslimlerle Müslümanları kaynaştırmak söyle
dursun, çeşitli gayr-i Müslim unsurların hattâ ayni mezhepten olan
çeşitli ırkların bile birbirleriyle bir arada yasamalarını sağlayamadı.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri Empty Geri: Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri

Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:14 pm

Bu ferman, konu olarak,
sâdece Müslüman olmayan uyruğun ayrıcalıklarını genişletmiştir. Nitekim
Tanzimat’ın ve arkasından 1856 Islâhat fermanının getirdiği yeni
haklarla, Osmanlı tebersi içindeki gayr-i Müslimlerin durumu
Müslümanlara nazaran çok daha iyi bir duruma geldi. Avrupa’nın himaye
siyâseti sayesinde büyük ekonomik güce sahibe olan azınlıklar, yavaş
siyâsî haklara da kavuşuyorlardı. Artık resmen millet terimiyle
tanımlanan dînî cemâatlerin gelişme ve genişleme imkânları artmış
bulunuyordu. Öte yandan Avrupa devletlerinin, Osmanlı hükümetini böyle
bir fermanı îlâna mecbur bırakması, kendilerine siyâsî, ekonomik,
hukukî ve kültür alanlarında yeni çıkarlar sağlamayı hedef alıyordu.
İngiltere, Kirim savası ile Rusların sıcak denizlere inmesini önlemiş,
Fransa da Akdeniz ticâretini emniyete almış, ayrıca Katoliklerin
hâmiliğini üzerine almıştı. Rusya ise savaşta kaybettiğini bu fermanla
masa basında kazanmıştı. Ayrıca Alî Pasa'nin bu fermanı Pâris
antlaşması maddeleri içinde yer almasını istemesi, batili devletlerin
iç islerimize müdâhalesine imkân verdi.

Islâhat fermanı, Gülhâne Halt-i hümâyûnu gibi sessizlikle karşılanmamış
ve çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. En büyük eleştiriyi Fransız
elçisi; "Devlet-i âliyyenin bu kadar fedâkârlık edeceğini me' mûl etmez
idik (ummazdık). Can ning (İngiliz elçisi) ne dediyse vükelâyı devlet-i
âliyye (Osmanlı devlet adamları) kabul etti. Eğer biraz dayanılmış
olsaydı, ben bâzı mertebe kendilerine yardim ederdim" diyerek olmaması
gereken bir gafleti dile getirmiştir. Cevdet Pasa da; "Bu Islâhat
fermanından dolayı millet-i islâmiyye dilgîr (gönlü kırık) olarak
vükelâyı hâzirayi fasi ve mezemmet (kötüler) oldular" diyerek fermanın
nasıl karşılandığını ifâde etmektedir. Hâriciye nâzın Fuâd Pasa ise
aksine bu belgenin andlasmaya konulması ile yabancı müdâhalenin
önleneceğini savunmuştur.

Islâhat fermanında gayr-i
müslim vatandaşların lehine olduğu kadar, onları tedirgin eden hükümler
de bulunmakta idi. Askerlik mükellefiyeti, Fâtih devrinden beri
bahsedilen dînî imtiyazlarla muafiyetlerin yeni şartlar dâhilinde
tetkiki, papazların öteden beri cemâatlerinden almakta oldukları haraç
ve keyfî aidatın ilgâsıyla aylığa bağlanmaları ve bütün ruhanî
reislerin sadâkat yeminiyle mükellef tutulması gibi esaslar, onlara çok
ağır gelen hükümler idi. Bu yüzden Müslümanlar kadar gayr-i Müslimlerde
(Tanzimat fermanında olduğu gibi) Islâhat fermanının aleyhinde
bulunmuşlardır. Devlet içerisinde bu şekilde karşılanan Islâhat
fermanı, uygulamada da bir çok güçlüklerle karsılaştı. Bunlar, Osmanlı
Devleti'nin yapısı, Avrupa’nın siyâset, cemiyet ve ekonomi alanında
geçirdiği gelişme ve Paris andlasmasina imza koyan devletlerin islerine
karışmalarından doğuyordu. Bu sebeple de bâzı hükümleri kağıt üzerinde
kaldı.

Mustafa Reşîd Pasa
tarafından hazırlanan Tanzîmât fermanı ile onun yetiştirmesi Alî Pasa
tarafından hazırlanan Islâhat fermanı arasındaki fark, hazırlık
safhasında kendisini gösterir. Tanzîmât fermanı hazırlanırken açık bir
yabancı tefsiri görülmezken, Islâhat fermanı Alî Pasa ile İstanbul’daki
Fransız ve İngiliz elçileri arasında kararlaştırılmıştır. Gülhâne
halt-i hümâyûnu, yayınlandıktan sonra yabancı elçilere sâdece bilgi
edinmeleri için bildirildiği hâlde, Islâhat fermanı Paris konferansına
katılan devletlere, Paris andlasmasinin bir maddesinde işaret edilmek
için gönderilmişti. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin iç ve diş siyâsetinde
bir yabancı müdâhalesine yer vermişti.

Bâzı bati tarzı kuruluşların ülkeye girmesi ile cemiyetteki kuruluş ve
anlayış farklılaşması, islimi müesseselerin yanında bati taklitçisi bir
anlayış ve bati taklidi kuruluşların TEDsisine sebebe olmuştur.
Tanzimat ve Islâhat fermanları devletin çöküşünü engellemesinde hiç bir
müspet tefsiri olmamış, aksine ülkedeki tebaa ve cemiyetler arasında
yeni ve daha büyük problemlerin çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Meselâ Suriye'de büyük
bir galeyan başladı. Arkasından 1858'de Cidde'de Müslümanlar ile
Hıristiyanlar arasında çatışma çıktı. Fransız ve İngiliz konsolostan
öldürüldü. Bunun üzerine İngiliz ve Fransız donanmaları Osmanlı
Devleti'ne sormadan şehri bombaladılar. Faillerden on kişiyi
yakalayarak idam ettiler. Cidde bir Osmanlı toprağı idi. Bağımsız bir
devletin topraklarında islenen bir suçun failini ancak o devletin
cezalandırması milletlerarası bir kaide, teamül olduğu hâlde, batili
devletlerin buna aldırdıkları bile yoktu. Nihayet, Lübnan'da da büyük
bir isyan patlak verdi. Uzun mücâdelelerden sonra 9 Haziran 1861'de
"Lübnan Nizâmnâmesi" imzalandı. Buna göre; Hıristiyan bir valinin
başkanlığında Lübnan muhtar eyâlet hâline getirildi. Böylece Islâhat
fermanı batili devletlerin istediği, meyveleri vermeye başladı.


I.Meşrutİyet ( 23 Aralık 1876 ) (kanun-İ esasİ) ( İlk anayasa )
·
Tanzimat döneminde, Avrupa ile yakın ilişkiler
içinde olan, Avrupa'yı yakından gören ve onların Osmanlı Devleti
üzerine siyasi emellerini öğrenen bir aydın sınıf yetişti. Bunlara "Jön
Türkler" ya da "Genç Osmanlılar " denilmiştir. Mithat Paşa, Namık
Kemal, Ziya Paşa , Serasker Hüseyin Avni Paşa önemli temsilcileridir.

·Genç Osmanlılar,
Osmanlı Devletinin kurtuluşunu içinde yaşayan halka yönetme hakkı
vermekle, gerçekleşeceğine inanıyorlardı.Böylece halk yönetime
katılacak, kendisini temsil edecek, dış devletlerin Osmanlı Devleti
içine müdahalesine ortam hazırlanmamış olacaktı.

·Meşrutiyeti ilan etme sözü veren, II.Abdülhamit V.Murat'ın yerine tahta çıkarılmıştır.
Önemi :
·Osmanlı Devletinde ilk kez rejim değişikliği oldu.
·Tüm azınlık guruplara parlamentoda temsil hakkı tanınmıştır.
·Osmanlı halkı ilk kez yönetime katılma, seçme ve seçilme haklarına kavuşmuştur.
·Osmanlı Devletinde ilk kez Anayasal Düzen kuruldu.
·Osmanlı
Parlamentosu ; Padişahın seçtiği üyelerden oluşan Ayan Meclisi ve
Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan millet Meclisi olarak iki
meclisten oluşmuştur.

·Hıristiyanlardan
44, Yahudilerden ( Musevilerden ) 4, Müslümanlardan 71, (Toplam 119) ve
Padişahın belirlediği 26, ayandan oluşmuştur. Meclis başkanlığına Ahmet
Vefik Paşa seçilmiştir.

Not : 1877-78
Osmanlı - Rus Savaşının başlaması üzerine, meclisin uyumlu çalışmadığı
gerekçesiyle II.Abdülhamit, parlamentoyu dağıtarak, Meşrutiyet rejimini
yürürlükten kaldırmış, 30 yıl boyunca sıkı, baskıcı bir yönetim
izlemiştir.


II.Meşrutiyet ( 24 Temmuz 1908 )

1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşını ( 93 Harbi )
bahane eden II.Abdülhamit Meclis-i Mebus an'ı kapatarak,Anayasayı
yürürlükten kaldırdı.Ülkede İstibdat ( Baskı ) uygulayarak yönetmeye
başladı. Aydınlar bu durum üzerine Meşrutiyetin yeniden yürürlüğe
girmesi amacıyla gizlice mücadele etmeye başladılar.Bu mücadelede
merkezi Makedonya'da Selanik bulunan " İttihat ve Terakki Partisi " en
etkili olan kuruluştur. Bu dönemde M. Kemal’de Suriye'de " Vatan ve
Hürriyet " adlı bir cemiyet kurduysa da bu cemiyetin Suriye'de etkili
olamaması nedeniyle bu cemiyet İttihat ve Terakki Cemiyetiyle
birleşmiştir.
1908 yılında İngiltere ve Rusya'nın
Reval'de görüşmeleri , bu görüşmelerde İngiltere'nin Rusya'yı Osmanlı
Devletine karşı izlediği politika da serbest bırakması üzerine mücadele
hızlanmış Makedonya'da Resneli Niyazi adlı subayın isyan etmesiyle
II.Abdülhamit Meşrutiyeti II.defa ilan etmek zorunda kalmıştır.( 24
Temmuz 1908 ).
II.Meşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki
Partisinin karşısına " Ahrar " partisi kurulmuştu.Parti Meşrutiyet
rejimine karşı tavır izlemekteydi.Sonuçta İstanbul'da 31 Mart Olayı (
13 Nisan 1909 ) dediğimiz ayaklanma çıktı.

Önemi :
Osmanlı Devletinde rejime karşı çıkan ilk ayaklanmadır.

Bu ayaklanmayı merkezi Selanik'te bulunan "Hareket ordusu" bastırdı.Ordunun komutanı Mahut Şevket Paşa, Kolağası
( Kurmay başkanı) M. Kemal’di.


Sonuçları :
·Hareket ordusu isyanı bastırdı,İstanbul'da düzen yeniden sağlandı.
·II.Abdülhamit
ayaklanmayı bastırmadığı, hatta ayaklanmada rolü olduğu gerekçesiyle
tahttan indirilerek yerine V.Mehmet Reşad tahta geçirildi.

·Anayasada bazı demokratik değişiklikler yapılarak,Padişahın yetkileri sınırlandırıldı.
·Karışıklıklar tam olarak önlenemedi.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz