Türk Güreş Tarihi
20 Haziran 2007 12:29
Türklerin en eski sporlarından biridir. Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin "kures" sözcüğünden gelmektedir.
Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde de güreş, adeta günlük hayatın bir parça olmuştur.Türkler ayrıca totem inanış ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile, doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi her zaman ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma kanıtlamak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır. Düğünlerde, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, ölüm yıldönümlerinde ve diğer özel günlerde at yarışları ve koşuların yanında güreş, çok önemli bir yer tutmuştur.
Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, başlangıç yılları tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir. M.Ö. 13. yy.da yaşamış Hiyung-Nu Türkleri'nde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu ve hatta yılın belli dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır. Oğuz Türkleri'nde güreşin her türüne yer verildiği de Dede Korkut Destanları'ndan anlaşılmaktadır. Gılgamış ve Dede Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk kez Türkler tarafından yapıldığının kesin kanıtlarıdır.
Göç yolları aracılığıyla batıya yayılan güreş, Türklerin Anadolu'ya göçü ile birlikte Anadolu'ya getirilmiştir. Türklerin getirdikleri güreş stilleri, bu yöredeki güreş stilleri ile kaynaşmış, özellikle Ege ve Trakya'da yaygın olan yağlı güreş, Türkler arasında da benimsenmiştir. Selçuklular ile başlayan yağlı güreş, Osmanlılarda bir gelenek haline gelmiş ve günümüze kadar sürdürülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu'nda da güreşe özel önem verilmiş, vakıf niteliğinde olan özerk güreş örgütleri oluşturularak bu sporun örgütlenmesi sağlanmıştır. Çeşitli bölgelerde kurulan güreş tekkelerinin çalışma yöntemlerinin günümüzde bile geçerliliğini koruyacak kadar ileri ve modern olduğu görülmüştür.
Halk arasında en çok ilgi gören güreş türleri, Karakucak Güreşi ve Yağlı Güreş olmuş, halk dilinde Karakucak "Anadolu Güreşi", Yağlı Güreş ise "Rumeli Güreşi" olarak adlandırılmıştır.
Tanzimat Dönemi'ne kadar ödül olarak büyükbaş ya ad küçükbaş hayvan, tarıma elverişli arazi, halı, kilim gibi teşvik amaçlı ödüllerin ortaya konduğu güreş karşılaşmaları Tanzimat Dönemi'nden sonra para için yapılmaya başlandı. Bu durum profesyonel güreşin yapılmaya başlandığının açık bir ifadesi oluyordu. Osmanlılarda genç bir pehlivanın ilk defa kısbet giymesi, tıpkı sünnet gibi hayatının önemli bir olayını oluşturuyor ve bu özel gün çeşitli törenlerle kutlanıyordu. İyi pehlivanlar da, yetiştikleri bölge için önemli bir övünç kaynağı sayılır ve bu nedenle çevresi tarafından sürekli maddi, manevi destek görürdü.
Osmanlı saraylarında özel padişah gösterileri için "Hasan Pehlivan Bölüğü" kurulmuş; özellikle, Sultan IV. Murat ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde, ülke pehlivanlarına büyük önem verilmiştir. Padişah huzurunda yapılan güreşlere "Huzur Güreşi" denilmiştir. 19. yy. padişahlarından Sultan Abdülaziz 'in güreşe duyduğu ilgi sayesinde, güreş altın çağını yaşamıştır. Bu dönemin güreşçileri arasında Koca Yusuf, Adalı Halil, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Kara Ahmet bütün dünyada ; Kel Aliço, Çolak Molla Mümin, Kavasoğlu İbrahim, Pomak Hasan, Hergeleci İbrahim, Tophaneli Yusuf ve Kızılcıklı pehlivanlardır.
Avrupa'da ilk defa yabancı pehlivanlarla boy ölçüşen güreşçimiz, Koca Yusuf'tur.1898 yılında Paris'te Fransız Paul Pons'u hiç bilmediği grekoromen stilinde güreşerek mağlup etmiştir. 1899 'da da Amerika'ya giden Koca Yusuf, Amerika'nın en ünlü pehlivanlarını teker teker yenmiştir. Aynı yıl Kara Ahmet Paris'te, Paul Pons ve Laurent de Bakerca'yı yenerek grekoromende Dünya Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. Bunlar, dünya güreşindeki ilk önemli başarılarımızdır.
Türkiye'de modern anlamda güreş, 1910 yılında grekoromen stildeki çalışmalarla başlamıştır. Modern güreş sporu konusunda güreşçilerimizi eğitmek üzere de Macar antrenör Raol Peter görevlendirilmiştir. 1922 yılında Cumhuriyet'in ilanından önce oluşturulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde yer alan Güreş Federasyonu sayesinde ülkede minder güreşi ile ilgili çalışmalar daha düzenli hale gelmiştir. İlk güreş federasyonu başkanlığını da Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nün kurucularından Ahmet Fetgeri Bey yapmıştır.
Minder güreşine ilgi gösteren Fenerbahçe, Beşiktaş, Üsküdar, Anadolu, Kumkapı ve Haliç Fener kulüplerinde yer alan Türk güreşçilerinin bireysel çabaları, minder güreşinin yaygınlaşıp benimsenmesinde önemli rol oynamıştır. Ahmet Fetgeri, Kemal Türel, Tıbbiyeli Sami, Mazhar Kazancı , Dr. Emin Şükrü Kurt, Ressam Acar, Mızıkacı Danyal, Mehmet Ali Fetgeri, M. Sami Karayel, Hattat Şevket , Cemal Sek, Seyfi Cenap Berksoy, Dürrü Sade, Vehbi Emre, Celal Davut Arıbal , İlhami Polater minder güreşine öncülük eden Türk güreşçileri olmuşlardır.
Türk güreşinin yönetiminde en üst basamağı oluşturan Türkiye Güreş Federasyonu, 1922 yılında TİCİ (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) bünyesinde kurulmuş, 1923 yılında FILA (Federation İnternationale de Lutte Amateur)'ya üye olmuştur.
1924 Paris Olimpiyat Oyunları, Türk güreşçileri için uluslar arası alandaki ilk ciddi deneyim olmuştur. Bu olimpiyatlara katılan takımımız Seyfi Cenap Berksoy, Fuat Akbaş, Dürrü Sade, Mazhar Çakar ve Tayyar Yalaz'dan oluşmuş ve takımımızı hazırlayan Raol Peter adındaki Macar antrenör Türkiye'deki minder güreşinin kurucusu olmuştur. 1928 Amserdam Olimpiyatları'nda Tayyar Yalaz 67.5 kiloda dördüncü, diğer güreşçilerimizden Nuri Boytorun, Çoban Mehmet kilolarında altıncı olarak uluslar arası alanda isimlerini duyurmuşlardır. 1932 yılında güreşçilerimiz ilk kez Balkan Şampiyonası'na katılmış, 5 altın ve 2 gümüş madalya kazanarak takım halinde de 1.liği elde etmişlerdir. 1935 yılından itibaren grekoromen stil yanında serbest güreş şampiyonası düzenlenmiştir. Güreşçilerimiz, serbest stile o kadar çabuk adapte olmuşlardır ki, aynı yıl içinde Türkiye'ye gelen Alman Milli Takımı'nı 7-0 gibi ağır bir yenilgiye uğratmışlardır.
Artık serbest güreşi de öğrenen Türk güreşçileri, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları'na hem grekoromen hem de serbest stilde katılmışlar ve grekoromen stilde 61 kg güreşçimiz Yaşar Erkan altın madalya kazanarak olimpiyatlardaki ilk birinciliğimizin sahibi olmuş, serbest güreşte 79 kiloda Mersinli Ahmet Kireççi de bronz madalya kazanmıştır. Bundan sonraki uluslar arası karşılaşmalar yoğunlaştırılmıştır.
1938 yılında Estonya'nın başkenti Tallin'de yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda ağır siklet güreşçimiz Çoban Mehmet Avrupa üçüncüsü olmuştur. Bu Avrupa Güreş Şampiyonası'ndaki ilk derecemizdir.
1939'da Türk güreşçileri Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'na katılmış, Yaşar Doğu (66 kg) ve Mustafa Çakmak (87 kg) iki gümüş madalya kazanarak güreşte yeni bir dönem başlatmışlardır.
1940-1945'te ,İkinci Dünya Savaşı yıllarında uluslar arası karşılaşmalara ara verilirken, sadece yurt içi karşılaşmalarla yetinmişlerdir. 1946 yılı Ekim ayında Stockholm'de yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda Türk güreşçileri; 3'ü altın, 2'si gümüş ve 2'si de bronz olmak üzere yedi madalya kazanmışlardır. Bu madalyalar Türk güreşçilerine ilk Avrupa Şampiyonluğu'nu getirmiştir.
1947 yılında Prag'da yapılan Avrupa Grekoromen Şampiyonası'nda güreşçiler 1 altın, 2 gümüş ve 1 bronz madalya kazanmışlardır. Vehbi Emre gibi tecrübeli ve saygın bir Federasyon başkanı Nuri Boytorun gibi mükemmel bir hoca ile geliştirilen sağlam temel sayesinde güreşçilerimiz 1948 Londra Olimpiyatları'nda 6 altın, 4 gümüş, ve 1 de bronz madalya kazanarak dünya minderlerinde "en büyük" olduklarını kanıtlamışlardır. İstanbul Spor ve Sergi Sarayı'nın açılışının da yapıldığı 1949 Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda ise Türk güreşçiler sekiz sıkletin yedisinde altın, birinde gümüş madalya almışlardır.
1950 yılında Stockholm'de yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'na ilk kez katılan millilerimiz 1 altın, 4 gümüş, 2 bronz madalya kazanırken, 1951 yılında Helsinki'de yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'na ilk kez katılan güreşçilerimiz, üstün bir başarı göstererek sekiz sıkletin altısında altın, birinde bronz madalya kazanmış ve takım sıralamasında Dünya 1. ligine ulaşmıştır. 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları kadrosunda bulunan şampiyonların amatörlük belgelerinin önce Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, ardından Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından onaylanması ve T.M.O. Komitesi Genel Sekreteri Burhan Felek'in azledilmesi Türk güreşinde "1952 Olayları"olarak yer almıştır. Her şeye rağmen güreşçilerimiz, bu olimpiyatlarda serbest stilde 2 altın ve 1 bronz madalya kazanmışlardır. Tokyo'da yapılan 1954 Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda Türk güreşçiler;2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalya ile Sovyetler Birliği'nin önünde Dünya Şampiyonu olmuşlardır. 1956 yılında ise ilk kez İstanbul'da Dünya Kupası Güreş Müsabakaları düzenlenmiştir.İnönü Stadı'nda düzenlenen bu karşılaşmalarla Türk güreşi yeniden yükselişe geçmiştir. Aynı yıl Melbourne'de yapılan olimpiyatlarda güreşçilerimiz 1'i grekoromen, 2'si serbestte 3 altın, 2 gümüş ve 2bronz madalya kazanmışlardır. 1957 yılında yine İstanbul'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nın her sikletinin seremonisinde bir Türk güreşçisi şeref kürsüsünde yer almıştır. 4 altın, 2 gümüş ve 2 bronz madalya ile 42 puan alan Türk güreşçiler yeniden Dünya Şampiyonluğu'na ulaşmışlardır. 1958 yılında Budapeşte'de yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz 2 altın, 2 gümüş ve 1 bronz madalya kazanarak takım halinde 2. olmuşlardır. 1959 yılında Tahran'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz 2 altın, 2 gümüş ve 2 bronz madalya ile yurda dönmüşlerdir.
1960 Roma Olimpiyat Oyunları'nda 7 altın, 2 gümüş madalya kazanan güreşçilerimiz, 1962'de Toledo'da yapılan Dünya Şampiyonası'nda grekoromende iki altın, serbestte 1 altın madalya ve 1963 yılında Helsingborg'da yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda ve Sofya'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda 1'er altın ve 1'er bronz madalya almışlardır. 1964 Tokyo Olimpiyatları'nda ise 2 altın, 2gümüş, ve 3 bronz madalya elde etmişlerdir. 1965'te Manchester'da düzenlenen Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda Ahmet Ayık 97 kiloda Dünya Şampiyonu olmuş, 1966 yılında Toledo'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda 78 kiloda Mahmut Atalay altın madalya almış, şampiyonada 3 gümüş ve 2 bronz madalya daha kazanan Türkiye 4. kez Dünya Şampiyonu olmuştur. Aynı yıl yeniden başlayan Avrupa Şampiyonaları (son kez 1949'da yapılmıştı) Türk ve dünya güreşine yeni bir canlılık getirmiş, Karlsruhe'deki Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz 2 altın, 3 gümüş, 3 bronz madalya ve ekip halinde 2. olarak yurda dönmüşlerdir. İstanbul'da 1967 yılında yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda 3 altın, 1 gümüş ve 1 bronz madalya kazanan Türk güreşçileri Avrupa Şampiyonu olmuşlardır. Aynı yıl Bükreş'te yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda 78 kiloda Sırrı Acar Dünya Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. 1968 Meksika Olimpiyatları'nda güreşçilerimiz grekoromende 2 altın, 2 gümüş, ve 1 bronz madalya almışlardır.
1970'li yıllarda başlayan ve 1983 yılına kadar süren duraklama döneminde Türk güreşi uluslar arası alanda ancak dört altın madalya kazanmıştır. Bunlar; 1970 Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda (Edmonton) 52 kiloda Ali Rıza Alan, 1970 Avrupa Şampiyonası'nda 100 kiloda Ahmet Ayık, 1972 Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda (Katowice) 48 kiloda Sefer Bayram ve 1983 Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda 82 kiloda Reşit Karabacak'a aittir. Bu dönemin tek olimpiyat madalyasını ise 1972 Münih Olimpiyatları'nda serbest 62 kiloda Vehbi Akdağ kazandırmıştır. (gümüş) Dönemin bir diğer başarılı güreşçisi ise 1975-79 Akdeniz Oyunları Şampiyonu ve 1977-81 ve 1982 yıllarında dünya ikincisi olan Salih Bora'dır.
1985 yılında Halil Atanın Güreş Federasyonu Başkanı olmasıyla modern güreş kabuk değiştirmiştir. 1985 Avrupa Şampiyonası'nda Reşit Karabacak ve Fevzi Şeker Avrupa 2.si olurken ekibimiz takım halinde 4. sırada yer almıştır. Yalçın İpbüken ve Esat Güçhan dönemlerinde federasyonda eğitime ve bilime ağırlık veren atılımlar yapılmıştır. 1988 yılında Manchester'da yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda kazanılan 2 gümüş madalyayı 1989'da Ankara'da yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda Ahmet Ak'ın aldığı altın madalya izlemiştir.
1990'lı yıllar ise Türk güreşi için yeni bir yükseliş döneminin başlangıcı olmuştur. Yeniden yapılanmaya gidilmiş, alt yapıya, eğitime ağırlık verilmiş ve yeni yabancı hocalarla anlaşılmıştır. 1991 yılı güreşte başarılı bir yıl olmuştur. Avrupa Şampiyonası'nda 62 kiloda Metin Kaplan ve 100 kiloda Ali Kayalı altın madalya kazanmışlar, bunu 1992 yılında bir altın (Sebahattin Öztürk 82 kilo), 2 gümüş, 4 bronz madalya ile Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda takım halinde ikinci oluşumuz izlemiştir. Aynı yıl Barcelona'da yapılan Olimpiyat Oyunları'nda M. Akif Pirim grekoromen güreşte 24 yıl aradan sonra şampiyon olmuştur.
1993 yılında İstanbul'da yapılan Serbest Güreş Şampiyonası'nda 3 altın, 2 gümüş, ve 2 bronz madalya kazanan Milli Takım'ımız 26 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonluğu'na ulaşmıştır. Aynı yıl Kanada'nın Toronto kentinde yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda 82 kiloda Sebahattin Öztürk 23 yıl sonra Dünya Şampiyonluğu'na ulaşan güreşçimiz olmuştur. Ali Kayalı'nın gümüş madalya kazandığı bu şampiyonada Türkiye 51 puanla takım halinde 3.'lük kazanmıştır. Stockholm'de yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda ise 82 kiloda güreşçimiz Hamza Yerlikaya, 26 yıl sonra Türkiye'ye Dünya Şampiyonluğu getirmiştir.