.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Canlıların temel bileşenleri

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Canlıların temel bileşenleri Empty Canlıların temel bileşenleri

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ekim 09, 2008 12:14 pm

    CANLILARIN TEMEL BİLEŞENLERİ

    İnorganik Moleküller Organik Moleküller Su, asit, baz, tuz ve
    minareller Karbonhidratlar, yağlar, proteinler, enzimler, vitaminler ve
    nükleik asitler CANLILARDAKİ İNORGANİK BİLEŞİKLER:İnorganik bileşikler
    canlılar tarafından sentezlenemeyip dışarıdan hazır olarak bulunan
    maddelerden alınan bileşiklerdir. Canlılar mineral, su, karbondioksit
    gibi inorganik bileşikleri dışarıdan almak zorundadır. SU: Canlılar
    için çok önemli bir moleküldür hücrelerin hayatsal faaliyetlerini
    sürdürebilmesinde önemi büyüktür. Bir insanın günlük su gereksinimi
    1.5lt ile 2.5lt arasıdır. Canlıların %65 ile %95'i sudur. İnsanda
    ortalama %65, tohumlarda %5 ile %15 arası, su bitkilerinde ise %98'e
    kadar çıkar. İnsan yaşlandıkça vücuttaki su miktarı azalır. Su yeşil
    bitkilerde fotosentez olayı için gereklidir. 6H2O + 6CO2 C6H12O6 + 6O2
    Yeşil bitkiler suyla karbondioksiti birleştirerek besin ve oksijen
    üretirler. SUYUN GÖREVLERİ:1)Kimyasal tepkimelerin hücrede
    gerçekleşmesi için gerekli bir çözücüdür. 2)Besinlerin sindirimini
    sağlar(hidroliz). 3)Maddelerin taşınmasında önemlidir. 4)Zaralı
    atıkların seyreltilmesi ve vücuttan atılmasını sağlar. 5)Vücut ısısını
    düşürür. 6)Fotosentezde kullanılır. ASİTLER: Su içinde çözündüğü zaman
    H iyonu veren bütün maddelere asit denir. Asitlerin iki ayıracı vardır;
    fenol kırmızısı  sarı, mavi turnusol  kırmızı yaparlar. BAZLAR: Su
    içinde çözündüğü zaman OH iyonu veren bütün maddelere baz denir.
    Bazların ayıracı, kırmızı turnusol  kırmızı yaparlar. ASİT-BAZ
    DENGESİ: Asit baz dengesi ortamın H iyonu yoğunluğunun negatif
    logaritması asitliğin, OH iyonunun negatif logaritması bazikliğin
    derecesini verir. Bu değer pH ile gösterilir. PH 7 nötr, pH 7-0 arası
    asitlik, pH7-14 arası bazik özellik artar. PH değeri organizma için çok
    önemlidir. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşmesi için pH değerinin
    belirli bir değerde sabit kalması gerekir. Ör: insan kanının pH'ı 7.4
    tür fakat bu değer 7 veya 7.8 e çıkarsa insan ölür.
    İNORGANİK BİLEŞİKLER .


    canlıların kendi vücutlarında sentezleyemeyip,dışarıdan hazır aldıkları
    bileşiklerdir.Hem canlı vücutunda hem de cansız ortamda
    bulunurlar.Küçük moleküllü olup,devamlı ve yeterince bulunması
    gerekir.Canlılar bu bileşiklere gereksinim duyar.Besin olarak
    kullanılan inorganik maddeler “mineraller ve su” sindirilemezler.Enerji
    vermezler.Bunlar düzenleyici maddelerdir.Karbon elementine sahip
    olmayan tüm moleküller İnorganik Bileşikler olarak adlandırılr.

    1) SU
    Dünya üzerindeki yaşamın tamamı suya bağlıdır.Tüm yaşayan dokuların
    %70-90’ı sudur.Yaşamı karakterize eden tüm tepkimeler su içeren
    ortamlarda yer alırlar.Su hayat için gerekli olan en önemli
    moleküldür.Bir insan,yiyeceksiz haftalarca yaşayabilir.Ancak,susuz
    sadece birkaç gün yaşayabilir.Vücut için gerekli olan su miktarı günlük
    çalışma durumumuza göre değişir.Günde ort.1.5-2.5 lt su almamamız
    gerekir.Yaşa göre vücut ağırlığının %40-%75’i sudur.Yaşlandıkça
    vücuttaki su oranı azalır.Bu su dışardan alındığı gibi,vücutta ara ürün
    olarak oluşur. Canlı organizmanın büyük bir kısmı su moleküllerinden
    oluşmuştur.Organizmaların yapısındaki su oranı %65-95 arasındadır.Bu
    oran,su bitkilerinde %98’e kadar yükselmektedir.Tohumlarda ise su oranı
    %15’den %5’e düşer.Bütün hücreler bir sulu çözeltide bulunur.Her türlü
    madde değişimin “doku sıvısı”denilen çözeltiyle sağlarlar.
    • Su kimyasal tepkimelerde rol alan çok iyi bir çözücüdür.Bu sayede
    sindirime büyük ölçüde yardımcı olur.Su molekülünün belirgin bir
    polaritesi ve hidrojen bağı oluşturmak için büyük bir eğiliminin olması
    nedeniyle su,hem iyonik hem de iyonik olmayan maddelere karşı çok iyi
    bir çözücüdür.
    • Su pek çok organizmanın vücudunda taşıyıcı ortam olarak görev
    yapar.Maddelerin vücutta bir bölgeden diğer bölgeye taşınması suyla
    sağlanır.Ayrıca,su besin maddelerini kan plazması olarak taşır.
    • Su, metabolizma olaylarını hızlandırır.Enzimler ancak sulu bir ortamda çalışır.
    • Idrardaki su boşaltıma,terleme olayı ile de dolaşıma
    yardımcıdır.Terleme olayında vücut ısısının fazlası dışarıya suyla
    atılır.Böylece vücut ısısı dengelenir.
    • Su ,bitkilerde ‘fotosentez’ ana elemanı olarak bu canlılar için de çok büyük önem taşır.
    • Ayrıca su, absorbe ettiği fazla ısı ile Dünya’mızın çevresel ısısını
    düzenler.Böylece hem çevresel ısı çok yükselmez ve saklandığı için ısı
    kaybolmaz.
    2) MİNERALLER

    • Sindirilmeden direk olarak kana alınırlar.Enzimlerin yapısına
    katılırlar.Vitaminlerle birlikte düzenleştirici olarak görev
    yaparlar.Vücudumuzda Cl ,P, S ve N elementlerinin asit bileşikleriyle
    Na, K, Ca, Mg, Fe, Mn ve Cu metallerinin baz özelliğindeki
    bileşiklerine rastlanmaktadır.
    • Mineraller hücrede protein,karbonhidrat,yağ gibi,organik maddelere
    bağlı olarak bulundukları gibi hücrede tuz halinde de bulunabilirler.
    • Minareller, vitamin-hormon-enzim v.b. moleküllerin yapısına
    katılır.70kg ağırlığındaki bir insanda ortalama 3 kg mineral tuzları
    vardır.
    • Organizmanın yapısında az da olsa minerallere ihtiyaç vardır.
    Mineraller kanın kanın osmotik basıncının ayarlanmasında ,kas
    kasılmasında,kanın pıhtılaşmasında, ve sinirlere uyarının iletilmesinde
    önemli role sahiptir.
    • Minareller bazı enzimlerin yapılarına katılarak katalizör görevi yapar.
    • İdrar,ter ve dışkı ile dışarı atıldığından mineral içeren besinlerin
    düzenli olarak vücüda alınması gereklidir.Yiyeceklerde bulunan ve
    mineral olarak adlandırılan bütün maddeler aslında tuzdur.Yeterli
    mineral içermeyen besin maddeleri ile beslenilirse,tuz atılması devam
    edeceğinden kas krampı gibi bazı bozukluklar görülür.Sıcak ortamlara
    maruz kalan insanlar daha fazla terledikleri için dışarıdan yeterince
    tuz almalıdır.
    Sodyum ve klor bütün vücut sıvıları içinde iyon olarak bulunur.Ancak
    kan gibi hücre dışı sıvılar içindeki bu iyonların miktarı daha
    fazladır.Sodyum ve klor dokularda suyu tutarak vücudu su dengesini
    sağlar.Sodyum ve klor kas ve sinir sistemi işlevleri için
    gereklidir.Ancak bazı böbrek hastalıklarında,yüksek
    • tansiyonu olan insanlarda suyun az alınması gerekir.Çok küçük
    çocukların böbrekleri fazla tuzu süzemediğinden fazla miktarda alınan
    tuzdan zarar görürler.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Canlıların temel bileşenleri Empty Geri: Canlıların temel bileşenleri

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ekim 09, 2008 12:15 pm

    Sodyum ve klor bütün vücut sıvıları içinde iyon olarak bulunur.Ancak
    kan gibi hücre dışı sıvılar içindeki bu iyonların miktarı daha
    fazladır.Sodyum ve klor dokularda suyu tutarak vücudu su dengesini
    sağlar.Sodyum ve klor kas ve sinir sistemi işlevleri için
    gereklidir.Ancak bazı böbrek hastalıklarında,yüksek
    • tansiyonu olan insanlarda suyun az alınması gerekir.Çok küçük
    çocukların böbrekleri fazla tuzu süzemediğinden fazla miktarda alınan
    tuzdan zarar görürler.
    • Sodyumla birlikte vücut sıvılarında bulunan ve hücrelerin çalışmasını
    kontrol eden mineral potasyumdur.Vücutta hücre ara sıvısı ile hücre
    sıvısı arasında bir sodyum,potasyum oranı vardır.Sodyum gibi potasyumun
    da büyük bir kısmı,tüketilen besinlerden kolayca emilir.Fazlası
    böbreklerden atılır.İshal gibi,su kaybının fazla olduğu durumlarda
    potasyum kaybı da fazla olur.
    • Vücutta en bol bulunan mineral kalsiyumdur.Kalsiyumun büyük bir kısmı
    fosforla birlikte kemiğin ve dişin yapısına katılır.Geri kalan kısmı
    kasların kasılmasında ,sinirlerde,kanın pıhtılaşmasında ve bazı
    enzimlerin çalışmasında görev yapar.Vücuda alınan kalsiyumun bir kısmı
    emilir.Emilmeyen kısmı dışkı ile atılır.D vitamini kalsiyumun
    emilmesine etki eder.Vücuda fazla kalsiyum alınsa bile D vitamini
    yetersiz olursa kalsiyum bağırsaklarda emilemez.Küçük çocuklarda
    kalsiyum ve D vitamini yetersizliğine bağlı olarak’raşitizm’ denilen
    hastalık görülür.Yetişkin insanlarda potasyum kaybı ile ‘osteomalazi’
    denilen kemik yumuşaması hastalığı ortaya çıkar.Vücutta en bol bulunan
    minerallarden biri de fosfordur.Fosfor kalsiyumla birlikte kalsiyum
    fosfat şeklinde kemiklerin ve dişin yapısına katılır.Fosfor ,nükleik
    asit,yağ,protein ve karbonhidrat gibi moleküllerin yapısına da
    katılır.Vücudun yapısına katılan minerallerden biri de
    demirdir.Vücudumuzdaki demirin yarıdan fazlası kana kırmızı rengini
    veren hemoglobinin içinde bulunur.Demir aynı zamanda kas proteinleri
    karaciğer,dalak ve kırmızı kemik iliğinde bulunur.Vücuda yeteri kadar
    demir alınmamamsı yada vücuttan atılan demir miktarının alınandan fazla
    olması durumunda demir yetersizliği başlar.Demir
    eksikliğinde,hemoglobin yapılamaz ve ‘kansızlık’(anemi) görülür.Demir
    bakımından zengin yiyeceklerle beslenmek sureti ile kansızlık
    önlenir.İyot, tiroid bezi hormonu olan tiroksinin yapısına
    katılır.Vücuda yeteri kadar iyot alınmazsa tiroid bezi iyi çalışamaz ve
    tiroksin hormonunu az salgılar.Tiroksinin az salgılanması tiroid
    bezinin büyümesine neden olur.Basit ‘guatr’ hastalığı denilen bu durum
    lahanayı çok tüketen insanlarda,bulunan bir madde tiroid bezinde iyot
    bağlanma tepkimesini engellemektedir.Sülfatlar kaslarda bulunur ve
    proteinlerin yapısına katılır.Flüor dişlerin yapısına katılır.Flüorün
    azlığı dişlerin çürümesine,fazlalığı dişlerin sararmasına yol
    açar.Bakır bazı enzimlerin yapısına katılır.

    Yani kısaca ;

    • Vücut içindeki birçok enzimin ve hemoglobin gibi moleküllerin yapısını oluştururlar.Bunlar,demir,fosfor gibi elementlerdir.

    • Kemiklerin ve dişlerin normal olarak gelişmesini sağlarlar.Bunlar
    için gerekli olan madensel maddeler, kalsiyum, fosfor,magnezyumdur.

    • Vücut ve hücre sıvısının osmotik basıncını düzenlerler.Bunlardan
    hücre içi sıvıda sodyum,klor,hücre dışı sıvıda
    potasyum,magnezyum,fosfor bulunur.

    • Sinirsel uyarı iletiminde ,kas kasılmasında ,Kanın pıhtılaşmasında rol alırlar.

    3) ASİT - BAZ - TUZLAR

    a.) Asitler

    Su içersinde çözündüğünde H+(hidrojen) iyonu veren bütün bileşikler asit özelliğindedir.
    Asitler turnusol kağıdının rengini maviden kırmızıya dönüştürür.
    Asitlerin tatları ekşidir.Ama kuvvetli olanlar tadılamaz.Yapılarında karbon içeren asitlerin çoğu organik asittir.
    Laktik asit (CH3-CHOH-COOH) ; organik asite, hidroklorik asit(HCI) ise inorganik asite örnek verilebilir.
    Ayrıca asitler ayıraç olarak kullanılır.(=Nitrik asit protein ayıracı olarak kullanılır.)

    Protein + derişik nitrik asit(HNO3) >>>> ısı >>> sarı renk oluşur


    b.) Bazlar

    Suda çözündüğü zaman hidroksil iyonu (OH-) veren bileşikler bazik özellik gösterir.
    Bazlar turnusol kağıdının rengini kırmızıdan maviye dönüştürür.
    Yapılarında genellikle karbon,azot bulunduran bazlar organik
    bazlardır.Metilamin (CH3NH2) organik baza;sodyum
    hidroksit(NaOH),potasyum hidroksit (koh) gibi bazlar ise inorganik
    bazlara örnek verilebilir.
    Tadları acıdır.

    Ba(OH)2,KOH,Ca(OH)2,NaOH gibi bazlar solunum ve fermantasyon
    deneylerinde CO2 tutucu özelliklerinden dolayı ayıraç olarak
    kullanılır.Bunlar aynı zamanda nem tutucu olarak da kullanılır.
    Asit – Baz Dengesi

    Ortamın hidrojen iyon yoğunluğunun negatif (-) logaritması asitliğin
    ,hidroksil iyon yoğunluğunun (-) logaritması ise bazikliğin derecesini
    verir. H+ iyonu arttıkça ortam asidiktir ve pH 0 ile 7 arasında bir
    değer gösterir.OH- iyonu arttıkça ortam baziktir ve pH 7 ile 14
    arasında bir değer gösterir.H+ iyonu ve OH- iyonları eşit miktarda ise
    ortam nötrdür ve pH’7 dir.
    PH değeri organizma için çok önemlidir.Biyokimyasal tepkimelerin
    gerçekleşebilmesi için pH’ın belirli bir düzeyde tutulması
    gerekir.pH’daki çok az bir değişiklik bile biyokimyasal tepkimeleri
    olumsuz etkiler.Bu nedenle pH değerinin sabit kalması gerekir.İnsan
    kanının pH’ı 7,4’e eşittir.İnsan kanının p H’I 7’ye düşerse ya da
    7,8’in üstüne çıkarsa ölüm olayı meydana gelir.Bazı bakteri ve
    mantarlar asidik ortamlarda yaşayabilir,fakat bazik ortamlarda
    yaşayamazlar.

    c.) Tuzlar
    Asitlerle bazlar karıştığında asitin H+ iyonu ile bazın OH- iyonu
    birleşir.Bu birleşim sırasında bir molekül su açığa çıkar ve tuz
    meydana gelir.

    HCI + NaOH =H20+ NaCL

    Hidroklorik asit + sodyum hidroksit(baz) = su + sodyum klorür (tuz)

    Hücrenin içinde ve hücrelerin arasında çeşitli mineral tuzları vardır.Bunlar içinde en önemlileri

      Forum Saati Salı Mayıs 07, 2024 8:58 pm