.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Kuantum....

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Kuantum.... Empty Kuantum....

    Mesaj  AsiRuH Salı Ekim 07, 2008 5:49 pm

    Lord Kelvin, XIX.yy.'in sonuna doğru fiziğin hemen hemen tamamlandığı
    görüşündedir. O'na göre yalnızca ısı ve ışık kuramı üzerine bazı
    bilinmeyenler vardı. Fakat H. Hertz'in 1887'de keşfettiği "fotoelektrik
    etki ve ısı kuramı" ile, gerçekleştirilen deneyler arasında garip
    uyumsuzluklar baş gösteriyordu. İşin ilginç yanı, bilim adamlarının;
    pek önemsemediği bir konunun, tüm detaylarının önceden açıklandığı bir
    kuramın başlarına çorap örmeye başlamasıydı.

    Alman Ağırlıklar ve Ölçüler Enstitüsü, yeni elektrik lambaları için bir
    ölçek ararken, fizikçi W. Wien'den bir "kara cisim'in sıcaklığıyla,
    onun yaydığı ışınlar arasındaki bağıntıyı belirlemesini istedi.
    Bilindiği üzere ısıtılan cisimler ısırdı. Sözgelimi bir bakır parçası
    morötesi ışınları yaymadan önce İlkin kızaracak, sonra akkor hale
    gelecektir. Bu aşamada cismin yaydığı maksirnurn ışınlar mora
    kayacaktır.

    1900'da Berlin Üniversitesi profesörlerinden M. Planck bu problemi
    kuram yoluyla çözmeye çalışırken olanlar oldu. Planck'a göre kara cisim
    füzerine gelen bütün ışık, elektromagnetik dalgaları yutarak büyük
    enerjilere sahip olabilen cisim) ışıması-soğurması denen bu problem,
    gözlem ve deneylerle ancak şu şartta uyuşuyordu: Kara cisme ulaşan ya
    da ondan yayılan ışınların sürekli değil; aralıklı, kesik kesik enerji
    paketleri şeklinde olması gerekir.

    Bu ifade açıkçası, klasik fizikte hep sürekli bir büyüklük olarak
    algılanan ve böylece işlemlere sokulan enerjinin aslında parçalı da
    olabileceğini söylüyordu. Bundan dolayı yeni bulguya "miktar parça"
    anlamında "kuantum1' denildi.

    Doğrusunu söylemek gerekirse, bunu kabul etmek için klasik bilim
    anlayışını bir tarafa bırakmak gerekliydi.' Bu nedenle, Planck bu
    varsayımı gönülsüz olarak ortaya koydu ve hesap hatasının söz konusu
    olabileceğini vurguladı.

    Teorinin tarihsel gelişimi

    Planck'ın bulgusundan 5 yıl sonra A.Einstein fotoelektrik etki olarak bilinen fizik olayını açıkladı ve Nobel ödülünü almaya da hak
    kazandı. Einstein'e göre ışıklı parçacıklar, frekanslarıyla orantılı
    olarak enerji taşır ve bu enerji metallerin elektronlarına
    aktarılabilirdi. Böylece vakum ortamda, ışık yoluyla metalden kolayca
    elektron sökülebilir, elektrik akımı iletilebilirdi. Işığın
    C.Huygens'den beri bilinen dalga yapısı bu olayı açıklayamazdı. Çünkü
    çok kısa bir sürede, ışığın frekansının büyüklüğüne bağlı olarak
    metalden elektron sökülmesi ancak ışığın tanecik şeklinde
    düşünülmesiyle mümkündü. Planck haklı çıkmıştı, kesikli büyüklükler
    (kuantlar) görüşü anlam kazanıyor, bilim adamları mikroskobik olayları
    düşünürken bu çözüm ihtimalini de göz önünde tutuyorlardı.

    1906'da, E.Rutherford atomun yapısının araştırılması amacıyla yaptığı
    deneylerde, atomun Güneş Sistemi benzeri bir yapıda olduğunu ve
    merkezde (+) artı yüklü bir çekirdekle bu çekirdeği çevreleyen (-) eksi
    yüklü elektronlardan oluştuğunu ortaya koydu. Fakat bu şekilde
    açıklanmış bir atomda elektronların hareketi, klasik hareket
    denklemleriyle incelendiğinde ortaya çelişki çıkıyordu. Çünkü, bu
    durumda çekirdeğin çevresinde dolanan bir elektron, eninde sonunda
    çekirdeğe düşmeliydi. Bu doğruysa ne dünyanın ne de evrenin varolmaması
    gerekiyordu. Ortada, atom kalmıyordu. Bu sorunun üstesinden Danimarkalı
    genç bilim adamı N.Bohr geldi.Bohr elektronlar için atom çekirdeği
    etrafında belirli çembersel yörüngeler öngörüyordu. Bundan hareketle,
    açısal momentumun kuantalı, büyüklük olduğunu belirtiyor; Planck
    sabitinin (h), 2n'ye bölümünün tam katları şeklinde yörüngeler
    düşünüyordu. Kararlı yörüngedeki elektron bu yörüngeyi ancak enerji
    vererek ya da enerji alarak terkedebirdi. Bu geçişlerde enerjisi "hf"
    ile verilen fotonlar ısınıyor ya da soğuruluyordu. Bu ifade de
    fotoelektrik olaydaki gibi kuantalı enerjiyi Ön görüyordu, (h: panck
    sabiti; f: ışığın frekansı) Okullarımızda, geçerli atom teorisi olarak
    işlenen, Bohr'un bu bulgusu da kuantumluluk tezini destekliyordu.

    Bohr'un atom teorisinin sonraları hidrojen ve hidrojen benzeri (son
    yörüngesinde bir elektron taşıyan) sistemler için geçerli olduğu
    gözlendi. Fizikçiler artık atomik düzeydeki yapılan açıklayabilmek için
    tek çıkar yol olarak kuantum teorisini kullanmaya devam ettiler.
    Dolayısıyla teorinin ana çatısı atomik yapıların gün ışığına çıkmasıyla
    oluşuyordu.

    Atom teorisiyle alakalı bu gelişmeler sürerken 1922'de Amerikalı
    fizikçi H.Comptom, X ışınları üzerine yaptığı incelemelerde; "hf"
    enerjili olarak düşünülen fotonların serbest elektronlara
    çarptırılmasıyla bu ışınların "hf/c momentumlu olarak elektronlarla
    etkileştiğini gözlemledi. Bununla da kalmayarak, çarpışmadan sonra
    açığa çıkan ışının frekansının daha küçük olduğunu tesbit etti. Bu
    deney şunu kesin bir şekilde belirtiyordu ki mikroskobik sistemlerde
    kesikli paketçik yapıda çizgisel momentum öngörülebiliyordu. Bu da
    kuantumluluk hipotezine bir doğrulama getirmiş, teorinin tanımı
    genişlemiştir.

    Almanya'da Göttingen Üniversitesi'nde araştırmacı olan W. Heissenberg,
    hocası M.Born ve arkadaşı P. Jordan ile birlikte çok elektronlu
    atomların açıklanması bağlamında "matris mekaniği" teorisini ortaya
    attı. Yine, 1923'de Paris Üniversitesi'ne verdiği doktora teziyle L. de
    Broglie, Heissenberg'in fikirlerini de destekleyerek yeni bir atom
    anlayışı gündeme getirdi: Elektronlar bir tanecik olarak değil fakat
    dalga olarak yorumlanmalıydı. Böylece, çekirdeğin çevresinde dolanan
    her tam dalga ancak belli bir yörüngeye rastgeliyor ve neden
    elektronların belirli yörüngelerde dolandığı bütünüyle açığa çıkıyordu.
    Bohr'un farkında olmadan, sezgisiyle teorisinde söz ettiği belirli
    yörüngeler çıkarımı böylece doğrulanmış oluyordu. Bu durumda enerjinin
    kuantumlu olmasına ek olarak çizgisel momentum gibi açısal momentumun
    da kuantumlu bir büyüklük olabileceği resmen ispatlanıyordu.


    1926'da E.Schrödinger, de Broglie tarafından yorumlanan dalga teorisini
    tanımlayan dalga denklemini makaleler halinde açıkladı. Fizikte, bir
    kuramın anlaşılabilirliği, gözlenebilirliği ve uygulanabilirliği çok
    önemlidir. Bu nitelikleri taşıyan dalga denklemi ve dalga görüşü
    fizikçiler arasında çok çabuk kabul gördü. Fakat bir yandan da nasıl
    olup bu dalgaların tanecik gibi, Geiger sayacında tıklamalar
    oluşturduğu bir sorundu. Bohr, bu problemi elektronların dalga şeklinde
    nitelendirilmesinin ancak soyut olarak geçerli olabileceği fikrini
    ortaya atarak, çalışmalarda gerektiğinde dalga Özelliğinin gerektiğinde
    de tanecik özelliğinin kullanılması gerektiğinin altını çizerek
    çözümledi.

      Forum Saati Ptsi Nis. 29, 2024 6:13 pm