Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmek • Temanın fişine geri dönmek
Goethe
1 sayfadaki 1 sayfası
Goethe
18. asrın ortalarında doğan büyük dâhi edip şair ressam mütefekkir
devlet adamı Goethe; Avrupa Edebiyatında bir devir açan adam
olarak tanınır. Fakat onun bilinmeyen ve hatta kasıtlı şekilde gizlenen
bir yanı vardır ki bu da Avrupa'da
özellikle Almanya'da ilk İslâm sempatisini uyandıran kişi
olmasıdır. Bir çok Avrupalı onun açtığı aydınlık
çığırdan giderek İslâm'ı bulmuştur. Bernard Shaw bu gerçeği şöyle dile getirir:
"19. asırda Carlyle (Karlayl) Goethe (Göte) Gibbon gibi insaflı ve namuslu mütefekkirler
Hazret-i Muhammed'in dinindeki yüksek kıymeti sezmişler ve bu
suretle Avrupa'nın İslâmiyete karşı davranışında bir değişme
olmuştur. Daha şimdiden milletime ve diğer Avrupa milletlerine mensup
çok kimseler Muhammed'in (s.a.v.) dinine girmiş bulunuyorlar.
Avrupa'nın İslâm'laşmağa başlamış olduğunu söyleyebilirim."
Alman Müslümanlardan olup İslâm'a büyük
hizmetleri dokunan imanlı insan Hacı Ahmed Schmiede de bu
gerçeği şöyle anlatır:
"...Biz Alman Müslümanlarının İslâm câmiasına ayak basarken eli boş gelmediğimizi İslâm edebiyatına ölmez Gothe'mizin eserleriyle iftiharla girdiğimizi kaydetmeliyim."
Goethe
İslâm'a karşı ilk alâka ve muhabbeti daha 23 yaşındayken
duydu. Teolog Herder'in kendisine verdiği Kur'an tercümesine dair
araştırmalar yaptı ve Kur'an'ı tam olarak aksettirmekten çok
uzak olan bu tercüme bile onu hayran bıraktı. Hıristiyanların
İslam dinine müsamaha ile yaklaşmalarını "nurlandırıcı bir
tolerans" olarak gördü.
İslâm'a hizmetkâr bir Alman Müslüman olan Ahmed Schmiede'nin deyimiyle "Goethe'nin zamanında Müslümanlık hakkında mevcut eserler dinimizi bitaraf göstermekten çok uzak idi."
Kur'an tercümelerine varıncaya kadar kaleme alınan her kitapta
Müslümanlık ancak kötüleniyordu. Bu kadar
düşmanca tasvirlerin satırları arasından yine de İslâm'ın
yüce hakikatini Kur'an'ın azametini duyabilmek
atılan çamurların arasında pınarın berrak suyunu
seçebilmek için gerçekten hidayet ışığına
ihtiyaç vardı. Biz inanıyoruz ki Goethe hidayete kavuşmuştur. Allah(cc) zulmet içinde hüsnüniyetle nur arayan kimseyi tek bırakmaz. Goethe ise arıyordu. 23 yaşında iken Goethe'nin meşhur Alman Mütefekkiri Herder'e yazdığı bir mektupta şu sözleri okuyoruz:
"— Kur'an'da Musâ'nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum: Ya Rabbi dar göğsümü genişlet!"
O tarihlerde kaleme alınan bir takım yapraklarda Şairin kendi eliyle yazdığı Kur'an âyetleri Arapça gramerine ait notlar vs.
Gothe'nin genç yaştan itibaren Kur'an'a ve Arap diline vukuf
kazanmağa cehdettiği bize malûm olur. En çok tekrar ettiği
âyetler Allah(cc)'ın
gözü gören insanlar için tabiatta tecelli
ettiğini beyan edenleridir. Burası bilhassa dikkate değer bir husustur:
Bir çok hidayete erenler gibi Goethe'yi de İslâm mesajının tabiat hâdiselerine uygunluğu Kur'an'da ifadesini bulan İlâhî kanunun tabiat safhalarına mutabakatı heyecana getirmiş hayranlığa vurgunluğa götürmüştür.
Daha ziyade hissiyattan doğma bu vurgunluktan sonra bir an gözün açılıyor. Görüyorsun ki vurulduğun bir zahiri güzellik değildir. O öyle bir şümullü sistemdir ki onun yanında bütün diğer dünya görüşleri ve dinler sönük kalır. Goethe bu hakikati Eckermann'la yaptığı konuşmalarda şöyle dile getirir:
"Görüyorsunuz ki bu inancın hiç bir eksikliği yoktur. Biz bugün ne kadar sistemlerimiz varsa daha ileri gidemedik. Zaten hiç kimsenin ondan daha ileri gitmesi mümkün de değildir. Müslümanların bu felsefî sistemi
faziletin hangi basamağında durduğumuzu öğrenmek üzere
kendimize ve başkalarına tatbik edebileceğimiz yararlı bir
ölçüdür."
Ve itiraz kabul etmez bir kesinlikle İslâm'ın şümulünü anlatır:
"Çılgınlıktır herkesin her hususta
Kendi özel görüşünü övmesi.
Madem ki İslâm Allah(cc)'a teslim olmak mânâsınadır:
Öyle ise hepimiz İslâm'da yaşayıp ölmekteyiz!"
Bu kesin teslimiyet Goethe'yi en çok cezbeden noktadır. İslâm fikriyatında önemli gördüğü hususları sayarken Şair en başta
"Allah(cc)'ın bilinmesi mümkün olmayan iradesine karşı kayıtsız şartsız teslimiyet" unsurunu zikreder ve der ki:
"İslâm yaşama uygun düşen bir şiiriyete yer verir. ...Allah(cc)'ın birliği iradesine teslimiyet peygamberin aracılığı — bütün bunlar — inancımıza tasavvurlarımıza uygun gelir."
Allah(cc)'ın birliği hususunda Goethe'den doğrudan doğruya İslâmî bir taviz vermezlik müşahede edilir:
"Bir olan Allah(cc)'a iman daima ruh yükseltici etki gösterir. Zira bu inanç insana kendi iç âleminin vahdetini (birliğini) hatırlatır."
Ve İslâm'ın esası olan vahdaniyete atfen Şair Hz. İsa'yı da tam İslâmî düşünce tarzı ile töhmetten kurtarır:
"İsa temiz duygu ile düşünürdü
Sadece tek Allah(cc)'ı sakinlikle;
Onu (İsa'yı) Tanrı yapanlar
Mukaddes niyetini rencide etti.
Ve böylece hak olduğu görülür
Muhammed'in başardığı;
Yalnız vahdet mefhumu ile o
Bütün âleme galip geldi."
Bu teslimiyet inancı dev Şairi gözümüzü yaşartan âsil bir tevazuya tertemiz bir imana götürür:
"Kur'an'ın ezelden olup olmaması diye
Bir şüphe beni uğraştırmaz!
Kitapların kitabı olduğuna iman ederim.
Müslüman olarak bana farz olduğu gibi!"
Kur'an-ı Kerîm Şair'in yol göstericisidir:
"Dalâlet beni şaşırtmak ister;
Ancak sen şüphelerimi dağıtmasını bilirsin.
Amellerimde şiirlerimde
Sen yoluma istikamet verirsin."
mehmet- ısınan üye
- mesaj sayısı : 58
Kayıt tarihi : 28/09/08
Geri: Goethe
Goethe'nin sevdiği gelini hastalandığında Şair bir doktor dostuna yazdığı mektupta ümitsizliğe kapılmadığının sebebini açıklar:
"Başka bir diyeceğim yok. Bu mes'eledeki dayanağım yine de İSLÂM'dır."
1831 yılında kendisinden teselli isteyen bir kadına Goethe der ki: "Bu hususta kimse başkasına nasihat veremez. Herkes
ne yapacağını bizzat kendisi tayin eder. Maamafih kendimize ne
türlü cesaret vermeğe çalışırsak çalışalım: Biz
hepimiz İSLÂM'da yaşıyoruz."
Bu ve benzeri sözlerden anlaşılıyor ki Goethe İslâm'ın esası olan "Allah(cc)'a teslimiyet" kaidesini bizzat yaşayarak hayatında ve eserlerinde canlandırarak değerlendirmiştir.
Yukarıdan beri getirdiğimiz misalleri okuyanlar zannımca
Goethe'nin — en azından — fikren Müslüman olduğu
kanaatına varmaktan kendilerini alamazlar. Fakat bunlardan başka bu büyük Alman Şairi'nin hakikaten
fiilen ihtida etmiş (Müslüman olmuş) olabileceğine
delâlet eden kuvvetli alâmetler de mevcuttur. Şöyle
ki: Napolyon'a karşı ittifak kurmuş devletlerden olan Rusya'nın
ordusuna mensup bir Müslüman Başkırt taburu 1816 yılında uzunca bir müddet Weimar şehrinde kalır. Şair'in günlük hatıra defterinden anlaşıldığı üzere İslâm asker ve zabitleri Goethe'ye büyük izzet ve ihtiramda bulunurlar "özel iltifat" gösterirler. Şair'in evinden Müslüman misafirler esik olmaz. Nihayet Goethe
Başkırt Müslümanlarının İmamı ile görüşür ve
bir gün Weimar Protestan Lisesi'nin salonunda kılınan toplu namaza
katılır.
Şairimizin sözü geçen İslâm din adamı huzurunda
şehadet kelimesi getirip getirmediğini kesinlikle bilmiyoruz. Ancak unutmayalım ki
yukarıdaki şaşırtıcı bilgileri gün ışığına çıkaran
Müslüman olmayan âlimlerdir. Goethe'nin etrafında
toplanan bilgi mecmuu içerisinde bu son gerçeği yani fiilen Müslüman oluşunu ortaya atarlar mı? Bilmem bu kadar feragat ve âlicenaplık beklemek fazla değil mi? Onun için bu husustaki araştırmayı Müslüman olan Germanistlerden beklememiz daha doğru olur.
Ancak
ortada Goethe'nin kendi sözü vardır. Weimar'daki
hâdiselerden az sonra te'lif edilen meşhur "Batı-Doğu Divanı"nın
çıkacağını müjdeleyen ilânda Şair
herkesi hayrete düşüren bir ifade kullanarak "bizzat
kendisinin de Müslüman olduğu hususundaki şüpheyi
reddetmediğini" açıklar.
Sanırım ki büyük Alman Şair ve mütefekkirinin İslâm'la ilişiğinin bizzat ihtida hâdisesine kadar varmış olabileceği merkezindeki düşüncemiz yukarıda arzedilenler karşısında herhalde dayanıksız bulunmaz. Fakat kesinlikle şunu söyleyebiliriz ki İslâm dini medeniyeti ahlâkı Goethe'nin hayatı boyunca son derece önemli etki göstermiş eserlerine ruh vermiş ve Şair'i en azından fikren Müslüman olarak davranmağa ve hareket etmeğe sevketmiştir.
Geçenlerde bu mes'eleyi konuştuğum bir Türk gazetecisi bana şu soruyu sordu:
"— Farzedelim ki
Goethe'nin Müslüman olduğu kesinlikle anlaşılır. Bu anlayış
Goethe'yi değerlendirmemizde bir değişiklik yapacak mıdır?"
Bu soruya şöyle cevap verdim: "Goethe şahsı hakkında anlaşılanların aynı olarak daima o bildiğimiz Goethe'liğinde kalır. Fakat böyle bir durumda Alman edebiyatı dünya edebiyatı hiçbir şey kaybetmeksizin İslâm edebiyatı bir büyük Şair ve Mütefekkir kazanmış olur."
Elbette Goethe gibi bir zekâ tarlasının münbit zemininde
gelişip boy atan fikir ve düşünceler çok
ehemmiyetlidir. Çünkü Goethe dünyanın takdirini kazanmış bir edebiyat adamı ve zekâ harikasıdır. Time-Life International Dergisi'nin
Batı âleminin hayat ve eserleri bilinen 17 dâhisi
üzerinde yaptığı bir zekâ testinde Goethe 210 puanla birinci
seçilmiştir.
Almanya'nın en büyük Şairi ve bu ankete göre de Batı'nın
en büyük dâhisi Goethe'nin Peygamberimiz hakkındaki
şiirlerinden birkaç örnek ve birkaç
düşüncesiyle sözü biterelim:
Şiir ve notlarını Bakara sûresindeki "Mağrip ve Meşrık Allah(cc)'ındır" meâlindeki âyetin ışığında yazan Goethe "Hz. Muhammed'in Terennümü" adlı şiirinde "Resûlüllah'ı küçük bir pınardan fışkıran sonra ruhani kuvvetler sayesinde bütün ırmakları ve nehirleri kucağına alan muazzam bir zaferle ulûhiyyet ummanına getiren bir İlâhî akarsuya benzemiştir."
O'nun dilinde Peygamberimiz şöyle anlatılıyor:
"Sevinç sevinç berrak
Ve yıldız yıldız parlak
Bir dağ pınarı
Üstünde beyaz bulutların
Ve kuytusunda bir yeşil yamacın
Aziz ruhlar sallamış beşiğini
Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara
Raks eder gibi iner mermer kayalara
Haykırır sevincini semalara
Dağ geçitlerinde
Önüne katar renk renk çakılları
Ve bağrına basar kardeş pınarları
Çiçeklenir ayak bastığı yerler
Ve nefesiyle yeşerir çimenler
Yoldaşı olur şimdi ırmaklar
Ovaları doldurur gümüş ışıklar
Bir ses yükselir pınarlardan
"Kardeş ayırma bizi koynundan
Bekliyor Yaratan.
Yoksa bizi çölün kumları yutacak
Güneş kanımızı kurutacak
Kardeş
Dağın ırmaklarını ovanın ırmaklarını
Hepimizi alıp koynuna
Eriştir bizi yüce Rabbına
Ezelî Deryâ'nın yanına."
Peki der dağ pınarı
Kendinde toplar bütün pınarları
Ve haşmetle kabarır göğsü kolları
Ülkeler açılır uğradığı yerlerde
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında...
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında
Yürür mukadder yolunda
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
İhtişamının şahitleri
Evlâtlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır İlâhî ummana coşarak!"
Goethe hayran hatta müridi olduğu HAFIZ'dan naklen şöyle der: "Ne başardımsa Kur'an'a borçluyum."
Kur'an'ın Almanca tercümelerini beğenmeyen Şair bunları Kur'an tefsiri olmaya lâyık görmemiş
eksik ve noksan bulmuştur. Kur'an'dan önce Arap edebiyatının
şaheserleri olan "Muallâkat-ı Seb'a" adıyla Kâbe'nin
duvarlarına asılan şiirleri inceleyip Almanca'ya çevirmiştir.
Onları Kur'an üslûbu ve edebiyatıyla karşılaştırdıktan sonra
şöyle demiştir:
"Kur'an'ın üslûbu muhtevasına ve gayesine uygun bir şekilde kat'i yüce haşyet verici ve hakikaten muhteşemdir!"
Batı-Doğu Divanı'nda da Kur'an hakkında şöyle der:
"Kur'an'ın içinde pek çok tekrarlar vardır. Onu okuduğumuz zaman
bu tekrarlar bizi usandıracak sanılıyor. Fakat biraz sonra bu kitap
bizi kendisine çekiyor. Bizi hayranlığa ve sonunda
büyük saygıya götürür. Bu kitap bir millet
için gönderilmiş olmakla birlikte son derece pratik
olduğundan ebediyyen te'sirini kaybetmiyecek ve diğer milletleri
etrafına toplayacaktır."
Kur'an hakkındaki bu tasdik ve takdirinin bir fiilî ifadesi olarak her yıl Kur'ân-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı Kadir gecesini ihyâ ettiğini 70 yaşındayken açıkladı.
Goethe'nin Peygamberimiz (S.A.V.) hakkındaki tesbiti de imanının bir güzel isbatıdır. Hz. İsa'yı da Hz. Muhammed'i de birer peygamber olarak kabul eder. Bu yüzden de Peygamberimizi kabul etmeyen
Hz. İsa'yı da Allah(cc)'ın oğlu sayan İlâhiyatçılarla
münakaşalar eder. Lavater adlı İlâhiyatçı arkadaşıyla
bu sebepten arası açılmıştı. Daha 23 yaşındayken Peygamberimiz
hakkında bir naat yazmış ve Kur'an'dan aldığı ilhamla kahramanı
Peygamberimiz olan bir esere başlamış
fakat bitirememişti. Resûlüllah'a hürmet ve muhabbeti
çok mükemmeldir. O'nun insanlar üzerindeki te'sirinin
emsalsizliğinden ve şahsiyetinin ulaşılmazlığından bahseder.
1827 tarihinde "Kahramanlar" adlı eseri yazarak Kur'an'ı ve
Peygamberimizi takdir eden tarihçi-filozof Thomas Carlyle'a
gönderdiği mektupta: "Biz her millete kendi lisanından bir
peygamber gönderdik" meâlindeki âyetten bahsediyor ve
"Allah(cc)'ın Kur'an'da söylediği haktır" diyordu...
Hele Peygamberimiz hakkındaki şu tesbitleri ne kadar isabetlidir:
"Başka bir diyeceğim yok. Bu mes'eledeki dayanağım yine de İSLÂM'dır."
1831 yılında kendisinden teselli isteyen bir kadına Goethe der ki: "Bu hususta kimse başkasına nasihat veremez. Herkes
ne yapacağını bizzat kendisi tayin eder. Maamafih kendimize ne
türlü cesaret vermeğe çalışırsak çalışalım: Biz
hepimiz İSLÂM'da yaşıyoruz."
Bu ve benzeri sözlerden anlaşılıyor ki Goethe İslâm'ın esası olan "Allah(cc)'a teslimiyet" kaidesini bizzat yaşayarak hayatında ve eserlerinde canlandırarak değerlendirmiştir.
Yukarıdan beri getirdiğimiz misalleri okuyanlar zannımca
Goethe'nin — en azından — fikren Müslüman olduğu
kanaatına varmaktan kendilerini alamazlar. Fakat bunlardan başka bu büyük Alman Şairi'nin hakikaten
fiilen ihtida etmiş (Müslüman olmuş) olabileceğine
delâlet eden kuvvetli alâmetler de mevcuttur. Şöyle
ki: Napolyon'a karşı ittifak kurmuş devletlerden olan Rusya'nın
ordusuna mensup bir Müslüman Başkırt taburu 1816 yılında uzunca bir müddet Weimar şehrinde kalır. Şair'in günlük hatıra defterinden anlaşıldığı üzere İslâm asker ve zabitleri Goethe'ye büyük izzet ve ihtiramda bulunurlar "özel iltifat" gösterirler. Şair'in evinden Müslüman misafirler esik olmaz. Nihayet Goethe
Başkırt Müslümanlarının İmamı ile görüşür ve
bir gün Weimar Protestan Lisesi'nin salonunda kılınan toplu namaza
katılır.
Şairimizin sözü geçen İslâm din adamı huzurunda
şehadet kelimesi getirip getirmediğini kesinlikle bilmiyoruz. Ancak unutmayalım ki
yukarıdaki şaşırtıcı bilgileri gün ışığına çıkaran
Müslüman olmayan âlimlerdir. Goethe'nin etrafında
toplanan bilgi mecmuu içerisinde bu son gerçeği yani fiilen Müslüman oluşunu ortaya atarlar mı? Bilmem bu kadar feragat ve âlicenaplık beklemek fazla değil mi? Onun için bu husustaki araştırmayı Müslüman olan Germanistlerden beklememiz daha doğru olur.
Ancak
ortada Goethe'nin kendi sözü vardır. Weimar'daki
hâdiselerden az sonra te'lif edilen meşhur "Batı-Doğu Divanı"nın
çıkacağını müjdeleyen ilânda Şair
herkesi hayrete düşüren bir ifade kullanarak "bizzat
kendisinin de Müslüman olduğu hususundaki şüpheyi
reddetmediğini" açıklar.
Sanırım ki büyük Alman Şair ve mütefekkirinin İslâm'la ilişiğinin bizzat ihtida hâdisesine kadar varmış olabileceği merkezindeki düşüncemiz yukarıda arzedilenler karşısında herhalde dayanıksız bulunmaz. Fakat kesinlikle şunu söyleyebiliriz ki İslâm dini medeniyeti ahlâkı Goethe'nin hayatı boyunca son derece önemli etki göstermiş eserlerine ruh vermiş ve Şair'i en azından fikren Müslüman olarak davranmağa ve hareket etmeğe sevketmiştir.
Geçenlerde bu mes'eleyi konuştuğum bir Türk gazetecisi bana şu soruyu sordu:
"— Farzedelim ki
Goethe'nin Müslüman olduğu kesinlikle anlaşılır. Bu anlayış
Goethe'yi değerlendirmemizde bir değişiklik yapacak mıdır?"
Bu soruya şöyle cevap verdim: "Goethe şahsı hakkında anlaşılanların aynı olarak daima o bildiğimiz Goethe'liğinde kalır. Fakat böyle bir durumda Alman edebiyatı dünya edebiyatı hiçbir şey kaybetmeksizin İslâm edebiyatı bir büyük Şair ve Mütefekkir kazanmış olur."
Elbette Goethe gibi bir zekâ tarlasının münbit zemininde
gelişip boy atan fikir ve düşünceler çok
ehemmiyetlidir. Çünkü Goethe dünyanın takdirini kazanmış bir edebiyat adamı ve zekâ harikasıdır. Time-Life International Dergisi'nin
Batı âleminin hayat ve eserleri bilinen 17 dâhisi
üzerinde yaptığı bir zekâ testinde Goethe 210 puanla birinci
seçilmiştir.
Almanya'nın en büyük Şairi ve bu ankete göre de Batı'nın
en büyük dâhisi Goethe'nin Peygamberimiz hakkındaki
şiirlerinden birkaç örnek ve birkaç
düşüncesiyle sözü biterelim:
Şiir ve notlarını Bakara sûresindeki "Mağrip ve Meşrık Allah(cc)'ındır" meâlindeki âyetin ışığında yazan Goethe "Hz. Muhammed'in Terennümü" adlı şiirinde "Resûlüllah'ı küçük bir pınardan fışkıran sonra ruhani kuvvetler sayesinde bütün ırmakları ve nehirleri kucağına alan muazzam bir zaferle ulûhiyyet ummanına getiren bir İlâhî akarsuya benzemiştir."
O'nun dilinde Peygamberimiz şöyle anlatılıyor:
"Sevinç sevinç berrak
Ve yıldız yıldız parlak
Bir dağ pınarı
Üstünde beyaz bulutların
Ve kuytusunda bir yeşil yamacın
Aziz ruhlar sallamış beşiğini
Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara
Raks eder gibi iner mermer kayalara
Haykırır sevincini semalara
Dağ geçitlerinde
Önüne katar renk renk çakılları
Ve bağrına basar kardeş pınarları
Çiçeklenir ayak bastığı yerler
Ve nefesiyle yeşerir çimenler
Yoldaşı olur şimdi ırmaklar
Ovaları doldurur gümüş ışıklar
Bir ses yükselir pınarlardan
"Kardeş ayırma bizi koynundan
Bekliyor Yaratan.
Yoksa bizi çölün kumları yutacak
Güneş kanımızı kurutacak
Kardeş
Dağın ırmaklarını ovanın ırmaklarını
Hepimizi alıp koynuna
Eriştir bizi yüce Rabbına
Ezelî Deryâ'nın yanına."
Peki der dağ pınarı
Kendinde toplar bütün pınarları
Ve haşmetle kabarır göğsü kolları
Ülkeler açılır uğradığı yerlerde
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında...
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında
Yürür mukadder yolunda
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
İhtişamının şahitleri
Evlâtlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır İlâhî ummana coşarak!"
Goethe hayran hatta müridi olduğu HAFIZ'dan naklen şöyle der: "Ne başardımsa Kur'an'a borçluyum."
Kur'an'ın Almanca tercümelerini beğenmeyen Şair bunları Kur'an tefsiri olmaya lâyık görmemiş
eksik ve noksan bulmuştur. Kur'an'dan önce Arap edebiyatının
şaheserleri olan "Muallâkat-ı Seb'a" adıyla Kâbe'nin
duvarlarına asılan şiirleri inceleyip Almanca'ya çevirmiştir.
Onları Kur'an üslûbu ve edebiyatıyla karşılaştırdıktan sonra
şöyle demiştir:
"Kur'an'ın üslûbu muhtevasına ve gayesine uygun bir şekilde kat'i yüce haşyet verici ve hakikaten muhteşemdir!"
Batı-Doğu Divanı'nda da Kur'an hakkında şöyle der:
"Kur'an'ın içinde pek çok tekrarlar vardır. Onu okuduğumuz zaman
bu tekrarlar bizi usandıracak sanılıyor. Fakat biraz sonra bu kitap
bizi kendisine çekiyor. Bizi hayranlığa ve sonunda
büyük saygıya götürür. Bu kitap bir millet
için gönderilmiş olmakla birlikte son derece pratik
olduğundan ebediyyen te'sirini kaybetmiyecek ve diğer milletleri
etrafına toplayacaktır."
Kur'an hakkındaki bu tasdik ve takdirinin bir fiilî ifadesi olarak her yıl Kur'ân-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı Kadir gecesini ihyâ ettiğini 70 yaşındayken açıkladı.
Goethe'nin Peygamberimiz (S.A.V.) hakkındaki tesbiti de imanının bir güzel isbatıdır. Hz. İsa'yı da Hz. Muhammed'i de birer peygamber olarak kabul eder. Bu yüzden de Peygamberimizi kabul etmeyen
Hz. İsa'yı da Allah(cc)'ın oğlu sayan İlâhiyatçılarla
münakaşalar eder. Lavater adlı İlâhiyatçı arkadaşıyla
bu sebepten arası açılmıştı. Daha 23 yaşındayken Peygamberimiz
hakkında bir naat yazmış ve Kur'an'dan aldığı ilhamla kahramanı
Peygamberimiz olan bir esere başlamış
fakat bitirememişti. Resûlüllah'a hürmet ve muhabbeti
çok mükemmeldir. O'nun insanlar üzerindeki te'sirinin
emsalsizliğinden ve şahsiyetinin ulaşılmazlığından bahseder.
1827 tarihinde "Kahramanlar" adlı eseri yazarak Kur'an'ı ve
Peygamberimizi takdir eden tarihçi-filozof Thomas Carlyle'a
gönderdiği mektupta: "Biz her millete kendi lisanından bir
peygamber gönderdik" meâlindeki âyetten bahsediyor ve
"Allah(cc)'ın Kur'an'da söylediği haktır" diyordu...
Hele Peygamberimiz hakkındaki şu tesbitleri ne kadar isabetlidir:
mehmet- ısınan üye
- mesaj sayısı : 58
Kayıt tarihi : 28/09/08
Geri: Goethe
"— Hiç kimse Hz. Muhammed'in
prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa'ya nasip olan
bütün başarılara rağmen bizim konulmuş olan bütün kanunlarımız İslâm kültürüne göre eksiktir.
Biz Avrupa milletleri medenî imkânlarımıza rağmen Hz.
Muhammed'in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk
basamağındayız. Şüphe yok ki hiç kimse bu yarışmada O'nu geçemeyecektir."
Goethe ihtiyarlık yıllarında ilham kaynağının artık tamamiyle İslâm olduğunu şöyle anlatır:
"— İslâm yaşıma uygun düşen bir şiir ilham ediyor bana: Allah(cc)'ın sırrına varılmaz iradesine teslimiyet dünyanın bir karar üzere durmayan yaşayışı karşısında rindane bir tavır iki dünya arasında yalpalayan bir sevgi saflaşan ve bir mecazda ifadesini bulan gerçek... Bir ihtiyara yetmez mi bunlar?.."
Goethe
son nefesinde de imanını işaret etmekten geri durmamıştır. Bu olayın da
içyüzünü öğrenmek oldukça ilgi
çekicidir: "Geçen sene F. Almanya'da Rias Radyosu'nda
Goethe'nin ölümününü anlatan Leo Kettler
demişti ki: 'Goethe ölüm saatinde şehadet parmağıyla
göğsüne devamlı (W) harfini yazıyordu. Bu işaretle belki
imzasını atmaktaydı...'
Muhafazakâr Hıristiyanların haç işareti ettiklerini
bildiğimizden bu tahmini bizi tatmin etmedi ve dikkatimizi
çekti. Akla uygun kuvvetli bir ihtimaldir ki Goethe Lâtin harfi (W)'yi değil
İslâm alfabesiyle Allah(cc) lâfzını yazmıştır ve bu
gerçek Arapça bilmeyen şahıslar tarafından yanlış
anlaşılmıştır. Arapça bilen birçok Müslümanla
beraber Berlin Hürr Üniversitesi'nin İslâmiyet ve
İlâhiyat Enstitüsü'nde Ord. Prof. Dr. Fritzs Steppat da
bu işaretin öyle mânâsız W harfini değil Allah(cc) kelâmını ifade ettiğini makul görüyorlar.
Çünkü Merhum imanını zaten açıklamıştır.
Divan'ında şöyle cesurane bir sözü vardır: "Bu eserin
Yazarı Müslüman olduğunu reddetmez." Bazı muhalifleri
Goethe'nin Müslüman olduğunu iddia etmekle onu zor duruma
düşürüp itibarını sarsacaklarını sanmışlardı. Merhum da
bu iddiayı kabul etti."
Berlin'de Moslemische Revue adlı mecmuanın da kurucusu tanınmış bir âlim ve yazar olan Dr. Hamid Marcus da Goethe'nin islâm hakkındaki yazılarından etkilenmişti. Ve daha niceleri... Alman misyoneri diplomatı ve ilim adamı olan Muhammed Emin Hobohn da Goethe'den te'sir kapmış müslüman olmuştur.
prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa'ya nasip olan
bütün başarılara rağmen bizim konulmuş olan bütün kanunlarımız İslâm kültürüne göre eksiktir.
Biz Avrupa milletleri medenî imkânlarımıza rağmen Hz.
Muhammed'in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk
basamağındayız. Şüphe yok ki hiç kimse bu yarışmada O'nu geçemeyecektir."
Goethe ihtiyarlık yıllarında ilham kaynağının artık tamamiyle İslâm olduğunu şöyle anlatır:
"— İslâm yaşıma uygun düşen bir şiir ilham ediyor bana: Allah(cc)'ın sırrına varılmaz iradesine teslimiyet dünyanın bir karar üzere durmayan yaşayışı karşısında rindane bir tavır iki dünya arasında yalpalayan bir sevgi saflaşan ve bir mecazda ifadesini bulan gerçek... Bir ihtiyara yetmez mi bunlar?.."
Goethe
son nefesinde de imanını işaret etmekten geri durmamıştır. Bu olayın da
içyüzünü öğrenmek oldukça ilgi
çekicidir: "Geçen sene F. Almanya'da Rias Radyosu'nda
Goethe'nin ölümününü anlatan Leo Kettler
demişti ki: 'Goethe ölüm saatinde şehadet parmağıyla
göğsüne devamlı (W) harfini yazıyordu. Bu işaretle belki
imzasını atmaktaydı...'
Muhafazakâr Hıristiyanların haç işareti ettiklerini
bildiğimizden bu tahmini bizi tatmin etmedi ve dikkatimizi
çekti. Akla uygun kuvvetli bir ihtimaldir ki Goethe Lâtin harfi (W)'yi değil
İslâm alfabesiyle Allah(cc) lâfzını yazmıştır ve bu
gerçek Arapça bilmeyen şahıslar tarafından yanlış
anlaşılmıştır. Arapça bilen birçok Müslümanla
beraber Berlin Hürr Üniversitesi'nin İslâmiyet ve
İlâhiyat Enstitüsü'nde Ord. Prof. Dr. Fritzs Steppat da
bu işaretin öyle mânâsız W harfini değil Allah(cc) kelâmını ifade ettiğini makul görüyorlar.
Çünkü Merhum imanını zaten açıklamıştır.
Divan'ında şöyle cesurane bir sözü vardır: "Bu eserin
Yazarı Müslüman olduğunu reddetmez." Bazı muhalifleri
Goethe'nin Müslüman olduğunu iddia etmekle onu zor duruma
düşürüp itibarını sarsacaklarını sanmışlardı. Merhum da
bu iddiayı kabul etti."
Berlin'de Moslemische Revue adlı mecmuanın da kurucusu tanınmış bir âlim ve yazar olan Dr. Hamid Marcus da Goethe'nin islâm hakkındaki yazılarından etkilenmişti. Ve daha niceleri... Alman misyoneri diplomatı ve ilim adamı olan Muhammed Emin Hobohn da Goethe'den te'sir kapmış müslüman olmuştur.
mehmet- ısınan üye
- mesaj sayısı : 58
Kayıt tarihi : 28/09/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz