ALLAH'TAN KORKMAYANLARIN GÖRDÜKLERİ KARŞILIK
Dünyada Gördükleri Karşılık
Allah
Kendisi'nden korkup sakınmayan insanlara dünyada gerek fiziki
gerekse manevi sıkıntılar yaşatır. Her ne kadar onlar
açıkça görülen bir musibet bekleseler de,
aslında farkında olmadan maddi manevi sayısız musibetle
içiçe bir yaşam sürerler. Onları en çok
yanıltan sebeplerden biri de herşeye rağmen birtakım nimetlere hala
sahip olabilmeleridir. Örneğin böyle bir kişi zengin olabilir
ya da güzel bir görünüme sahip olabilir. O,
tüm bunlara aldanarak herşeyin yolunda gittiğini zanneder ve
taşkınlıklarına devam eder. Halbuki kendisi farkında değildir ama
yaptığı herşeyin Allah Katında an an hesabı tutulmaktadır. Cehennemde
ise tüm bunlar karşısına sonsuz bir azap kaynağı olarak
çıkacaktır. Allah insanları bu konuda şöyle uyarmıştır:
Artık
sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde
bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve
çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım
ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 54-56)
Ama
elbette bu insanların hepsinin durumu bir değildir. Kimisinin de azabı
dünyada başlar. Hastalıklar, kazalar, sakatlanmalar,
büyük maddi kayıplar, sevdiklerini yitirme gibi sürekli
bir kayıp içindedirler. Başlarına gelenlerin Allah'tan bir
deneme olduğunu düşünmedikleri ve tevekküllü
olmadıkları için, karşılaştıkları her sıkıntı onlar için
azap olur. Allah hiçbir yönden işlerini rast getirmez.
Daima bir bereketsizlik ve terslik olur. Küçük
büyük ne ile ilgilenseler, hangi işe yönelseler hep
maddi veya manevi zararla sonuçlanır. Nitekim Allah Kuran'da
onların bu durumlarını geçim sıkıntılı bir hayat olarak
nitelendirmiştir:
"Kim de
Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için
sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü
kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124)
Allah'tan
korkmayan bir insanın, sahip olduğu karanlık ruh hali yüzüne
yansır. Yüzündeki nursuz ifade, konuşmasındaki bozuklukla
birleşince son derece tedirgin edici bir görünüme
bürünür. Kuşkusuz bu, manevi bir pisliğin ve
çirkinliğin fiziksel görünüme yansımasıdır. Allah
ayette bunu "zillet" olarak tanımlamıştır:
Kötülükler
kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı,
kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan
(kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki
bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş
gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz
kalacaklardır. (Yunus Suresi, 27)
Bu
insanların uğradıkları gizli kayıplardan biri de akıllarının ve kavrama
kabiliyetlerinin ellerinden alınmasıdır. En basit gerçekleri
bile kavrayamazlar. Örneğin içinde bulundukları
mutsuzluğun, huzursuzluğun, korku ve sıkıntı dolu ruh halinin sebebini
göremezler.
Kuşkusuz Allah'tan korkmayan bir insanın başına gelebilecek azap türleri burada sayılamayacak kadar çeşitlidir.
İnsanı
Allah yaratmıştır ve ona en acı verecek şeyleri de yine O bilir.
İnsanın hiç tahmin edemeyeceği yönlerden sıkıntılar
yaratarak onu cezalandırabilir. Allah'ın gazabı bir ayette şöyle
haber verilmiştir:
...
Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize
gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü
siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz. (Mümin
Suresi, 10)
Hiç kuşkusuz şuuru
açık hiçbir insan, sonsuz güç ve kuvvet
sahibi Allah'ın gazabını üzerine çekecek bir ahlakı
benimsemez. Kaldı ki insan o kadar zayıf yaratılmış bir varlıktır ki
çoğu zaman çok küçük ve sıradan
sıkıntılara bile katlanamaz. Örneğin bağırtacak, yalvartacak
derecede bir acı insan için dayanılmazdır. Ama buna gelene
kadar, sırf bu çığlığı uzaktan duymak bile aslında insana
tarifsiz bir sıkıntı yaşatır. Çünkü insanın hem ruhu
hem de fiziği acıya, korkuya, gerilime son derece tahammülsüz
bir şekilde yaratılmıştır. Biraz dar ve sıkışık bir mekanda bulunmaya,
tiksinti verici bir kokuya, biraz mide bulantısı ya da diş ağrısına
bile tahammülü yoktur. Üstelik bunlar bir azap
çeşidi değil, dünyada karşılaşılabilen son derece sıradan
eksikliklerdir.
Bu açık
gerçeklere rağmen insanların çoğu gaflet ve
şuursuzluklarından dolayı Allah korkusundan uzak bir yaşam
sürerler. Oysa bu insanların ruhlarına ve bedenlerine dünyada
tattırılan acılar cehennemde karşılaşacakları azapların çok
küçük birer yansımasıdırlar ve sadece ibret ve uyarı
mahiyetindedirler. Ama bir ömrü, Allah'ın sonsuz
gücünü, kudretini göz ardı ederek geçiren bu
insanlar, kendilerine ölüm gelince Allah'ın azametini
tüm şiddetiyle hissedecek ve dünyadaki hiçbir korku
ile kıyaslanamayacak, tarifi mümkün olmayan bir korkuya
kapılacaklardır.
Kişisel azapların yanı
sıra Kuran, Allah'ın Kendi Katından gönderdiği azaplarla helak
olmuş insan topluluklarının örnekleri ile doludur. Bu insanlar
Allah'ın sınırlarını tanımayarak başkaldırdıkları için onlar
hiç şuurunda değillerken ansızın büyük felaketlerle
yok edilmişlerdir. Allah kimine evlerini yerinden söken kasırgalar
göndermiş, kimine içinde oturdukları şehirleri yerle bir
eden sağanaklar isabet ettirmiştir. Depremlerle nice insan
topluluklarını, mülkleriyle beraber yerin dibine
geçirmiştir. Kimini suda boğmuş, kimini de püsküren
lavların altında bırakarak taş haline getirmiştir.
Ahiretteki Durumları
İnsanların
dünyada geçirebilecekleri ortalama 60-70 sene gibi
çok az bir zamanları vardır. Okul yılları, iş hayatına atılma,
para kazanıp iyi bir ev, araba sahibi olma, uygun bir insanla evlenme,
çoluk çocuk sahibi olma derken göz açıp
kapayıncaya kadar geçen elli senelik bir ömrün
ardından kırışıklıklarla dolu bir derinin altında, fiziksel işlevlerini
büyük ölçüde yitirmeye başlamış bir insan
kalır. Aşağı yukarı bir beş on senelerinin kaldığını gören
insanlar artık kendilerini ölüme daha yakın hissetmeye
başlarlar. Fakat işin ilginç yanı buna rağmen şuursuz ve
anlayışsız olmaya devam eder, kalan bu birkaç yıllarını da
ölümü fazla düşünmemeye çalışarak
geçirmeye gayret ederler. Allah bu durumlarına karşılık
insanları şöyle uyarır:
Bize
gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama
bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı
onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar
inanmıyorlar. (Meryem Suresi, 38-39)
Ancak
sorumsuzca geçirilen bu yaşamın ardından kolayca canlarını
teslim edeceklerini ve huzur içinde öleceklerini zanneden
bu insanların ölümleri, hiç de onların bekledikleri
sakinlikte gerçekleşmez. Hissetmeden, kolaylıkla hayatı terk
edip ebedi uykularına yatacaklarını zannederlerken, hiç
beklemedikleri bir anda kendilerine vekil kılınan ölüm
meleklerini karşılarında bulurlar. Ölüm melekleri ise
insanların yalvarmasına göre değil, Allah'ın emrine göre
hareket ederler. Birdenbire sırtlarında şiddetli bir darbe duydukları
ve tarifsiz bir acı hissederek meleklerin canlarını almaya geldiklerini
gördükleri zaman herşeyi anlarlar:
Melekleri,
onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, "yakıcı azabı tadın" diye
o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. (Enfal Suresi, 50)
İnkarcıların
işlediği suç çok büyük bir suçtur ve
cezası bütün zamanlar boyu sürecektir. Bu kişilerin
kaçmaları, ölmeleri kısacası hiçbir şekilde
kurtulmaları mümkün değildir. Çünkü herşeyi
yoktan var eden ve herşeyin gerçek sahibi olan, sonsuz bir
güç ve ilim sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah'a isyan
etmişlerdir.
Bu insanlar,
dünyadayken Allah'tan korkmazlar ama Allah buna karşılık ahirette
onlara benzerini hiç yaşamadıkları, tatmadıkları kadar
büyük korkular yaşatır. Onlara özel olarak hazırlanmış
korkunç bir azap ortamı sunar. Sonsuza dek korku, dehşet ve
gerilim içinde kahreder:
(O
gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken
görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine
çöküvermiştir... (Şura Suresi, 22)
Korku
ve dehşet hissi, hızla tükenen bir ömrü Allah'tan korkup
sakınmadan pervasızca geçiren bu insanların artık sonsuza kadar
peşlerini bırakmayacaktır. Çünkü Allah o zamana dek "... onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir." (İbrahim Suresi, 42)
Kıyamet ve hesap günü yaşadıkları korku, şaşkınlıkla da
karışık bir korkudur ve bu ruh hali Kuran'da şöyle tarif edilir:
Sur'a
üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler
dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır
ve her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir. (Neml
Suresi, 87)
Kıyamet günü
insanlar panik halinde çırpınırlarken gebe kadınlar da korkudan
çocuklarını düşürürler. Uğrayacakları azabın
korkusunun şiddeti insanların akıllarını başlarından alır. Ayetlerde
insanların o günkü durumu şöyle haber verilir:
Ey
insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet
saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.Onu
gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini
unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü
düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş
görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın
azabı pek şiddetlidir. (Hac Suresi, 1-2)
Ama
korku, panik ve dehşete kapılmaları kendilerine bir fayda sağlamaz.
Kendilerine yardım edilmez. Üstelik bu daha başlangıçtır.
Hayal bile edemeyecekleri kadar büyük ızdıraplar
çekecek, korkular yaşayacaklardır. Sonsuz güç ve
adalet sahibi Allah, Muntakim (intikam alan) sıfatının bir tecellisi
olarak intikam alacaktır. Ağlamanın, yalvarmanın, feryat etmenin,
çırpınmanın, pişman olmanın, af dilemenin hiçbir şeyin
faydası yoktur. Kimse inkarcılara yardım edemez. Ne yaparlarsa
yapsınlar faydası yoktur; günahlarını itiraf etmeleri,
sabretmeleri ya da sabretmemeleri de bir şeyi değiştirmez. Allah bu
ümitsiz çırpınışlara ayette dikkat çekmiştir:
"Girin
ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir.
Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Tur Suresi, 16)
Bu
duruma gelen kişiler öyle bir açmaza girmişlerdir ki
sonsuza kadar bir çıkış yolu bulamayacaklardır. Oysa
dünyada hayatları boyunca kendilerine sayısız hatırlatmalar,
uyarıp korkutan haberler gelmiştir. Yine önlerine sayısız imkan ve
nimetler sunulmuş, onlardan sadece vicdanlarını kullanmaları ve
Allah'tan korkup sakınarak hareket etmeleri istenmiştir. Ama cehennemde
Allah'a yakaracak bu kişiler dünyadayken kibirlerinden dolayı
Allah'a yalvarıp yakarmazlar. Korkusuzca büyüklenir,
ölümü ve ahireti hiç hesaba katmazlar.
Dünyadayken
Allah'a karşı büyüklenmekten korkup çekinmeyenler,
kıyamet günü yüzüstü sürüklenerek
azap yerlerine götürülürler. Artık sonsuza dek hem
fiziksel hem manevi olarak akıllarının alamayacağı kadar şiddetli
acılar yaşayacaklardır.
İnkarcılar
zaten daha dirilişle birlikte hemen kibirleri kırılmış, perişan duruma
düşmüşlerdir. Ama bu sadece başlangıçtır.
Bölükler halinde cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları
üstlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici
görüntülerle karşılaşırlar. Ve sonra da ateşe atılırlar.
Kuşkusuz dünyadaki hiçbir acı, cehennem azabının şiddeti
ile kıyaslanamaz. Çünkü Allah'ın verdiği dayanılmaz
azabın bir benzeri yoktur. Bir ayette şöyle buyrulur:
Artık
o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi
azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr
Suresi, 25-26)
Fiziksel acıların yanı sıra
manevi azaplar da bir yandan bu insanları kahreder. Cehennemden sonsuza
kadar asla çıkamayacaklarını anlamanın verdiği ümitsizlik
hissi bütün ruhlarını kaplar. Bu arada sürekli horlanır,
aşağılanır, rezil olur, küçük düşerler. Ama
çaresizdirler. Korku, dehşet ve ümitsizlik dolu bir
sonsuzluk kendilerini beklemektedir.
Dünyada Gördükleri Karşılık
Allah
Kendisi'nden korkup sakınmayan insanlara dünyada gerek fiziki
gerekse manevi sıkıntılar yaşatır. Her ne kadar onlar
açıkça görülen bir musibet bekleseler de,
aslında farkında olmadan maddi manevi sayısız musibetle
içiçe bir yaşam sürerler. Onları en çok
yanıltan sebeplerden biri de herşeye rağmen birtakım nimetlere hala
sahip olabilmeleridir. Örneğin böyle bir kişi zengin olabilir
ya da güzel bir görünüme sahip olabilir. O,
tüm bunlara aldanarak herşeyin yolunda gittiğini zanneder ve
taşkınlıklarına devam eder. Halbuki kendisi farkında değildir ama
yaptığı herşeyin Allah Katında an an hesabı tutulmaktadır. Cehennemde
ise tüm bunlar karşısına sonsuz bir azap kaynağı olarak
çıkacaktır. Allah insanları bu konuda şöyle uyarmıştır:
Artık
sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde
bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve
çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım
ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 54-56)
Ama
elbette bu insanların hepsinin durumu bir değildir. Kimisinin de azabı
dünyada başlar. Hastalıklar, kazalar, sakatlanmalar,
büyük maddi kayıplar, sevdiklerini yitirme gibi sürekli
bir kayıp içindedirler. Başlarına gelenlerin Allah'tan bir
deneme olduğunu düşünmedikleri ve tevekküllü
olmadıkları için, karşılaştıkları her sıkıntı onlar için
azap olur. Allah hiçbir yönden işlerini rast getirmez.
Daima bir bereketsizlik ve terslik olur. Küçük
büyük ne ile ilgilenseler, hangi işe yönelseler hep
maddi veya manevi zararla sonuçlanır. Nitekim Allah Kuran'da
onların bu durumlarını geçim sıkıntılı bir hayat olarak
nitelendirmiştir:
"Kim de
Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için
sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü
kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124)
Allah'tan
korkmayan bir insanın, sahip olduğu karanlık ruh hali yüzüne
yansır. Yüzündeki nursuz ifade, konuşmasındaki bozuklukla
birleşince son derece tedirgin edici bir görünüme
bürünür. Kuşkusuz bu, manevi bir pisliğin ve
çirkinliğin fiziksel görünüme yansımasıdır. Allah
ayette bunu "zillet" olarak tanımlamıştır:
Kötülükler
kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı,
kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan
(kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki
bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş
gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz
kalacaklardır. (Yunus Suresi, 27)
Bu
insanların uğradıkları gizli kayıplardan biri de akıllarının ve kavrama
kabiliyetlerinin ellerinden alınmasıdır. En basit gerçekleri
bile kavrayamazlar. Örneğin içinde bulundukları
mutsuzluğun, huzursuzluğun, korku ve sıkıntı dolu ruh halinin sebebini
göremezler.
Kuşkusuz Allah'tan korkmayan bir insanın başına gelebilecek azap türleri burada sayılamayacak kadar çeşitlidir.
İnsanı
Allah yaratmıştır ve ona en acı verecek şeyleri de yine O bilir.
İnsanın hiç tahmin edemeyeceği yönlerden sıkıntılar
yaratarak onu cezalandırabilir. Allah'ın gazabı bir ayette şöyle
haber verilmiştir:
...
Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize
gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü
siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz. (Mümin
Suresi, 10)
Hiç kuşkusuz şuuru
açık hiçbir insan, sonsuz güç ve kuvvet
sahibi Allah'ın gazabını üzerine çekecek bir ahlakı
benimsemez. Kaldı ki insan o kadar zayıf yaratılmış bir varlıktır ki
çoğu zaman çok küçük ve sıradan
sıkıntılara bile katlanamaz. Örneğin bağırtacak, yalvartacak
derecede bir acı insan için dayanılmazdır. Ama buna gelene
kadar, sırf bu çığlığı uzaktan duymak bile aslında insana
tarifsiz bir sıkıntı yaşatır. Çünkü insanın hem ruhu
hem de fiziği acıya, korkuya, gerilime son derece tahammülsüz
bir şekilde yaratılmıştır. Biraz dar ve sıkışık bir mekanda bulunmaya,
tiksinti verici bir kokuya, biraz mide bulantısı ya da diş ağrısına
bile tahammülü yoktur. Üstelik bunlar bir azap
çeşidi değil, dünyada karşılaşılabilen son derece sıradan
eksikliklerdir.
Bu açık
gerçeklere rağmen insanların çoğu gaflet ve
şuursuzluklarından dolayı Allah korkusundan uzak bir yaşam
sürerler. Oysa bu insanların ruhlarına ve bedenlerine dünyada
tattırılan acılar cehennemde karşılaşacakları azapların çok
küçük birer yansımasıdırlar ve sadece ibret ve uyarı
mahiyetindedirler. Ama bir ömrü, Allah'ın sonsuz
gücünü, kudretini göz ardı ederek geçiren bu
insanlar, kendilerine ölüm gelince Allah'ın azametini
tüm şiddetiyle hissedecek ve dünyadaki hiçbir korku
ile kıyaslanamayacak, tarifi mümkün olmayan bir korkuya
kapılacaklardır.
Kişisel azapların yanı
sıra Kuran, Allah'ın Kendi Katından gönderdiği azaplarla helak
olmuş insan topluluklarının örnekleri ile doludur. Bu insanlar
Allah'ın sınırlarını tanımayarak başkaldırdıkları için onlar
hiç şuurunda değillerken ansızın büyük felaketlerle
yok edilmişlerdir. Allah kimine evlerini yerinden söken kasırgalar
göndermiş, kimine içinde oturdukları şehirleri yerle bir
eden sağanaklar isabet ettirmiştir. Depremlerle nice insan
topluluklarını, mülkleriyle beraber yerin dibine
geçirmiştir. Kimini suda boğmuş, kimini de püsküren
lavların altında bırakarak taş haline getirmiştir.
Ahiretteki Durumları
İnsanların
dünyada geçirebilecekleri ortalama 60-70 sene gibi
çok az bir zamanları vardır. Okul yılları, iş hayatına atılma,
para kazanıp iyi bir ev, araba sahibi olma, uygun bir insanla evlenme,
çoluk çocuk sahibi olma derken göz açıp
kapayıncaya kadar geçen elli senelik bir ömrün
ardından kırışıklıklarla dolu bir derinin altında, fiziksel işlevlerini
büyük ölçüde yitirmeye başlamış bir insan
kalır. Aşağı yukarı bir beş on senelerinin kaldığını gören
insanlar artık kendilerini ölüme daha yakın hissetmeye
başlarlar. Fakat işin ilginç yanı buna rağmen şuursuz ve
anlayışsız olmaya devam eder, kalan bu birkaç yıllarını da
ölümü fazla düşünmemeye çalışarak
geçirmeye gayret ederler. Allah bu durumlarına karşılık
insanları şöyle uyarır:
Bize
gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama
bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.
İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı
onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar
inanmıyorlar. (Meryem Suresi, 38-39)
Ancak
sorumsuzca geçirilen bu yaşamın ardından kolayca canlarını
teslim edeceklerini ve huzur içinde öleceklerini zanneden
bu insanların ölümleri, hiç de onların bekledikleri
sakinlikte gerçekleşmez. Hissetmeden, kolaylıkla hayatı terk
edip ebedi uykularına yatacaklarını zannederlerken, hiç
beklemedikleri bir anda kendilerine vekil kılınan ölüm
meleklerini karşılarında bulurlar. Ölüm melekleri ise
insanların yalvarmasına göre değil, Allah'ın emrine göre
hareket ederler. Birdenbire sırtlarında şiddetli bir darbe duydukları
ve tarifsiz bir acı hissederek meleklerin canlarını almaya geldiklerini
gördükleri zaman herşeyi anlarlar:
Melekleri,
onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, "yakıcı azabı tadın" diye
o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. (Enfal Suresi, 50)
İnkarcıların
işlediği suç çok büyük bir suçtur ve
cezası bütün zamanlar boyu sürecektir. Bu kişilerin
kaçmaları, ölmeleri kısacası hiçbir şekilde
kurtulmaları mümkün değildir. Çünkü herşeyi
yoktan var eden ve herşeyin gerçek sahibi olan, sonsuz bir
güç ve ilim sahibi, alemlerin Rabbi olan Allah'a isyan
etmişlerdir.
Bu insanlar,
dünyadayken Allah'tan korkmazlar ama Allah buna karşılık ahirette
onlara benzerini hiç yaşamadıkları, tatmadıkları kadar
büyük korkular yaşatır. Onlara özel olarak hazırlanmış
korkunç bir azap ortamı sunar. Sonsuza dek korku, dehşet ve
gerilim içinde kahreder:
(O
gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken
görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine
çöküvermiştir... (Şura Suresi, 22)
Korku
ve dehşet hissi, hızla tükenen bir ömrü Allah'tan korkup
sakınmadan pervasızca geçiren bu insanların artık sonsuza kadar
peşlerini bırakmayacaktır. Çünkü Allah o zamana dek "... onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir." (İbrahim Suresi, 42)
Kıyamet ve hesap günü yaşadıkları korku, şaşkınlıkla da
karışık bir korkudur ve bu ruh hali Kuran'da şöyle tarif edilir:
Sur'a
üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler
dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır
ve her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir. (Neml
Suresi, 87)
Kıyamet günü
insanlar panik halinde çırpınırlarken gebe kadınlar da korkudan
çocuklarını düşürürler. Uğrayacakları azabın
korkusunun şiddeti insanların akıllarını başlarından alır. Ayetlerde
insanların o günkü durumu şöyle haber verilir:
Ey
insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet
saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.Onu
gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini
unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü
düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş
görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın
azabı pek şiddetlidir. (Hac Suresi, 1-2)
Ama
korku, panik ve dehşete kapılmaları kendilerine bir fayda sağlamaz.
Kendilerine yardım edilmez. Üstelik bu daha başlangıçtır.
Hayal bile edemeyecekleri kadar büyük ızdıraplar
çekecek, korkular yaşayacaklardır. Sonsuz güç ve
adalet sahibi Allah, Muntakim (intikam alan) sıfatının bir tecellisi
olarak intikam alacaktır. Ağlamanın, yalvarmanın, feryat etmenin,
çırpınmanın, pişman olmanın, af dilemenin hiçbir şeyin
faydası yoktur. Kimse inkarcılara yardım edemez. Ne yaparlarsa
yapsınlar faydası yoktur; günahlarını itiraf etmeleri,
sabretmeleri ya da sabretmemeleri de bir şeyi değiştirmez. Allah bu
ümitsiz çırpınışlara ayette dikkat çekmiştir:
"Girin
ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir.
Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Tur Suresi, 16)
Bu
duruma gelen kişiler öyle bir açmaza girmişlerdir ki
sonsuza kadar bir çıkış yolu bulamayacaklardır. Oysa
dünyada hayatları boyunca kendilerine sayısız hatırlatmalar,
uyarıp korkutan haberler gelmiştir. Yine önlerine sayısız imkan ve
nimetler sunulmuş, onlardan sadece vicdanlarını kullanmaları ve
Allah'tan korkup sakınarak hareket etmeleri istenmiştir. Ama cehennemde
Allah'a yakaracak bu kişiler dünyadayken kibirlerinden dolayı
Allah'a yalvarıp yakarmazlar. Korkusuzca büyüklenir,
ölümü ve ahireti hiç hesaba katmazlar.
Dünyadayken
Allah'a karşı büyüklenmekten korkup çekinmeyenler,
kıyamet günü yüzüstü sürüklenerek
azap yerlerine götürülürler. Artık sonsuza dek hem
fiziksel hem manevi olarak akıllarının alamayacağı kadar şiddetli
acılar yaşayacaklardır.
İnkarcılar
zaten daha dirilişle birlikte hemen kibirleri kırılmış, perişan duruma
düşmüşlerdir. Ama bu sadece başlangıçtır.
Bölükler halinde cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları
üstlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici
görüntülerle karşılaşırlar. Ve sonra da ateşe atılırlar.
Kuşkusuz dünyadaki hiçbir acı, cehennem azabının şiddeti
ile kıyaslanamaz. Çünkü Allah'ın verdiği dayanılmaz
azabın bir benzeri yoktur. Bir ayette şöyle buyrulur:
Artık
o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi
azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr
Suresi, 25-26)
Fiziksel acıların yanı sıra
manevi azaplar da bir yandan bu insanları kahreder. Cehennemden sonsuza
kadar asla çıkamayacaklarını anlamanın verdiği ümitsizlik
hissi bütün ruhlarını kaplar. Bu arada sürekli horlanır,
aşağılanır, rezil olur, küçük düşerler. Ama
çaresizdirler. Korku, dehşet ve ümitsizlik dolu bir
sonsuzluk kendilerini beklemektedir.