Şeyh Ebû
Abdullah-ı Dineverî Hazretleri ömrünün son
yıllarında seyahate çıkmıştı. Seyahat esnasında
Vadiül-Kur'a denen yere vardı. Orada bir mescide yerleşti.
Yorgunluk ve ihtiyarlık sebebiyle daha fazla yürümeğe mecali
kalmamıştı. Orada ona hiçbir yiyecek vermedikleri gibi evlerine
de misafir etmediler.
O mübarek bir gece yatsı namazından sonra yine aç
susuz mescidde kalakaldı. Cenab-ı Allah ömrünü
tamamlamıştı. O gece mescidde vefat etti. Sabahleyin gelen cemaat ona
kefen hazırlayıp, cenaze namazını kılarak defnettiler. Fakat bir Allah
dostunu gücendirmişlerdi. Onlardan tabii ki Allah da razı
olmayacaktı. Ertesi gün, mescide geldiklerinde o garip yolcuyu
sarıp defnettikleri kefeni mihrapta buldular. Üzerinde bir
parça kağıda şöyle yazılmıştı:
-Benim dostlarımdan birisi size geldi. Siz onu misafirliğe kabul
etmediğiniz gibi yemek bile vermediniz. Benim dostum sizin bu
merhametsizliğiniz yüzünden açlıktan mescitte vefat
etti. Bizim sizin kefeninize ihtiyacımız da yoktur.
Abdullah-ı Dineverî Hazretleri ömrünün son
yıllarında seyahate çıkmıştı. Seyahat esnasında
Vadiül-Kur'a denen yere vardı. Orada bir mescide yerleşti.
Yorgunluk ve ihtiyarlık sebebiyle daha fazla yürümeğe mecali
kalmamıştı. Orada ona hiçbir yiyecek vermedikleri gibi evlerine
de misafir etmediler.
O mübarek bir gece yatsı namazından sonra yine aç
susuz mescidde kalakaldı. Cenab-ı Allah ömrünü
tamamlamıştı. O gece mescidde vefat etti. Sabahleyin gelen cemaat ona
kefen hazırlayıp, cenaze namazını kılarak defnettiler. Fakat bir Allah
dostunu gücendirmişlerdi. Onlardan tabii ki Allah da razı
olmayacaktı. Ertesi gün, mescide geldiklerinde o garip yolcuyu
sarıp defnettikleri kefeni mihrapta buldular. Üzerinde bir
parça kağıda şöyle yazılmıştı:
-Benim dostlarımdan birisi size geldi. Siz onu misafirliğe kabul
etmediğiniz gibi yemek bile vermediniz. Benim dostum sizin bu
merhametsizliğiniz yüzünden açlıktan mescitte vefat
etti. Bizim sizin kefeninize ihtiyacımız da yoktur.