KAR YAĞDI HATUN
Ankarada Şimdiki opera meydanı adıyla anılan meydandaki Karyağdı Hatun
türbesinde yatmakta olan kişi onbeşinci yüzyılın ortalarında
yaşamış olan Karyağdı Hatun Adıyla anılan kişidir. Türbede birde
kitabe var,
Ah! vaveylâ ki cellâd felek
Hâke saldı bu güli nazikteri
Cennetinden kabrine revzenler aç
Rahmin ile bula daim ruşeni
Erdi hâtiften de anın tarihi
Cilvegâhı ola cennet gülşeni
Hikâye şöyle; Ankara'nın en güzel kızlarından biri al
duvak takınıp gelin olmuş.Vardığı genç yağız yakışıklı bir
Ankara efesi, kadir-kıymet bilir bir kişiymiş. Birbirlerini pek
sevmişler, pek anlaşmışlar. gel zaman git zaman aradan vakitler
geçmiş , gelin kızın al duvağı solmadan kaynata, kaynana
başlamışlar tazenin yüzüne bakmaya... Bir torun istiyorlar,
gelin gibi elâ gözlü, oğul gibi çatık kaşlı,
koçyiğit, nurtopu bir torun!.
Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine
bakmışlar da işi anlayıvermişler; Allah izni, pirler himmeti ile gelin
hanım hamileymiş meğer!
Eh! aş ermek kadın töresinde haktır, helâldir, ayıplayanın
başına tez gelir. Bizim gelinde aş eriyor diye kimse ayıplamaz.
ayıplamaz ama yavrucak öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak
müşkülün müşkülü. Çünkü
taze gelin, ağustos ayında kar ister. Herkes yayla güneşinde buram
buram terlerken o, ortalığa yağan lâpa lâpa kar
rüyaları görür.. Gecenin ortasında içini bir ateş
basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi şahrem şahrem
yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar.
Ama onunla birlikte kocasıda yanar, yakılır., döner dönenir.
Elinden gelen olsa esirgemeyecek, dağları devirecek. Kar bu; yola bele
dayanmaz ki... Gidip uzaklardan getire. O zaman Şimdiki gibi
kolaylıklarda yok , ne buz dolapları, nede insanı bir iklimden diğerine
götürecek uçaklar.
Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye; gece
düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa bebeğini
büyüte dursun, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin
mışıl mışıl uykuya vardığı bir sıra bahçeye çıkıp hem
ağlamış hem istemiş:
"Allahım" demiş; Her şey senin elinde! Sen, ol deyince
gökyüzünden karda yağar, nur da yağar! Ver Allahım!
lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim,
içimin şu bitmez yangını sönsün.Allahım! Allahım! Kar
ver Allahım!
Bu an hacet kapılarının açık olduğu mutlu bir an mıydı? Yoksa
gelinin yanık sesi hacet kapılarını ardına mı dayadı, kim bilir?!. Bazı
işler Allah ile kul arasında sırdır, ne olmuşsa olmuş işte, lâpa
lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında
gördüğü gibi!
Yerler bembeyaz olmuş "Kar geliyor, nur geliyor" diye sevinçten
iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan hatun,
avuçlarını açar ığıl ığıl inen karları şahrem şahrem
dudaklarına götürürmüş.
Kar yağmış, gelin yemiş, ta... gün ağarıncaya kadar. Ertesi sabah
Ankara'yı bembeyaz karlar içinde görenler büyük
bir şaşkınlığa uğramışlar ama , Allah'a sözünü
geçiren gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa
yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz
hastadır. Yediği kar ona dokunmuş, yatağa düşmüştür.
Kaynanası, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzuluyordu ama gelinin tabutuna örtmek nasipmiş.
Türbedar nine yere düşen mumları düzeltirken;
- Türbenin üstüne her gece , cümlenin derin
uykulara vardığı saatlerde bir şey yağar; kar mı yağar , nur mu yağar
bilmem artık, yere düşmeden kaybolur gider diye ekler. H 23
DERLEYEN: Selahaddin Vatansever
Ankarada Şimdiki opera meydanı adıyla anılan meydandaki Karyağdı Hatun
türbesinde yatmakta olan kişi onbeşinci yüzyılın ortalarında
yaşamış olan Karyağdı Hatun Adıyla anılan kişidir. Türbede birde
kitabe var,
Ah! vaveylâ ki cellâd felek
Hâke saldı bu güli nazikteri
Cennetinden kabrine revzenler aç
Rahmin ile bula daim ruşeni
Erdi hâtiften de anın tarihi
Cilvegâhı ola cennet gülşeni
Hikâye şöyle; Ankara'nın en güzel kızlarından biri al
duvak takınıp gelin olmuş.Vardığı genç yağız yakışıklı bir
Ankara efesi, kadir-kıymet bilir bir kişiymiş. Birbirlerini pek
sevmişler, pek anlaşmışlar. gel zaman git zaman aradan vakitler
geçmiş , gelin kızın al duvağı solmadan kaynata, kaynana
başlamışlar tazenin yüzüne bakmaya... Bir torun istiyorlar,
gelin gibi elâ gözlü, oğul gibi çatık kaşlı,
koçyiğit, nurtopu bir torun!.
Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine
bakmışlar da işi anlayıvermişler; Allah izni, pirler himmeti ile gelin
hanım hamileymiş meğer!
Eh! aş ermek kadın töresinde haktır, helâldir, ayıplayanın
başına tez gelir. Bizim gelinde aş eriyor diye kimse ayıplamaz.
ayıplamaz ama yavrucak öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak
müşkülün müşkülü. Çünkü
taze gelin, ağustos ayında kar ister. Herkes yayla güneşinde buram
buram terlerken o, ortalığa yağan lâpa lâpa kar
rüyaları görür.. Gecenin ortasında içini bir ateş
basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi şahrem şahrem
yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar.
Ama onunla birlikte kocasıda yanar, yakılır., döner dönenir.
Elinden gelen olsa esirgemeyecek, dağları devirecek. Kar bu; yola bele
dayanmaz ki... Gidip uzaklardan getire. O zaman Şimdiki gibi
kolaylıklarda yok , ne buz dolapları, nede insanı bir iklimden diğerine
götürecek uçaklar.
Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye; gece
düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa bebeğini
büyüte dursun, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin
mışıl mışıl uykuya vardığı bir sıra bahçeye çıkıp hem
ağlamış hem istemiş:
"Allahım" demiş; Her şey senin elinde! Sen, ol deyince
gökyüzünden karda yağar, nur da yağar! Ver Allahım!
lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim,
içimin şu bitmez yangını sönsün.Allahım! Allahım! Kar
ver Allahım!
Bu an hacet kapılarının açık olduğu mutlu bir an mıydı? Yoksa
gelinin yanık sesi hacet kapılarını ardına mı dayadı, kim bilir?!. Bazı
işler Allah ile kul arasında sırdır, ne olmuşsa olmuş işte, lâpa
lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında
gördüğü gibi!
Yerler bembeyaz olmuş "Kar geliyor, nur geliyor" diye sevinçten
iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan hatun,
avuçlarını açar ığıl ığıl inen karları şahrem şahrem
dudaklarına götürürmüş.
Kar yağmış, gelin yemiş, ta... gün ağarıncaya kadar. Ertesi sabah
Ankara'yı bembeyaz karlar içinde görenler büyük
bir şaşkınlığa uğramışlar ama , Allah'a sözünü
geçiren gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa
yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz
hastadır. Yediği kar ona dokunmuş, yatağa düşmüştür.
Kaynanası, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzuluyordu ama gelinin tabutuna örtmek nasipmiş.
Türbedar nine yere düşen mumları düzeltirken;
- Türbenin üstüne her gece , cümlenin derin
uykulara vardığı saatlerde bir şey yağar; kar mı yağar , nur mu yağar
bilmem artık, yere düşmeden kaybolur gider diye ekler. H 23
DERLEYEN: Selahaddin Vatansever