.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri - Sayfa 2 Empty Geri: NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 24, 2009 11:34 pm

    Vahşi Batının Koyboyları: Dallas Mavericks
    Nedendir bilmem aklıma çocukluğumdan beri Dallas dendiğinde hep
    bir zamanların meşhur Dallas dizisi, en masum hareketlerinin altında
    bile kesinlikle bir dolap döndüren, ekranların en
    kötü şahsiyeti olan JR, Redneck’ler ve
    Cumhuriyetçiler gelir. Dallas 1980-81 sezonunda expansion Drafta
    katılarak NBA’e dahil olunca genelde NBA’e sonradan ilave
    olan takımların tersine hızlı bir gelişim gösterdi ve Mavericks
    ilk 10 sezonunda tam 6 kez .500 galibiyet barajını geçti.
    Sonraki 9 sezon ise tam anlamıyla bir faciaydı. Mavs bu sezonların
    hiçbirinde .488’i geçemeyerek toplamda 11 sezon
    playoff’a kalamama “becerisini” gösterip adını
    1990’ların en kötü profesyonel spor takımları arasına
    yazdırıyordu. Aslında günümüze dönersek Dallas
    coach’u Don Nelson, hayatının belki de en büyük
    sürprizi ile karşı karşıya. Çünkü çok
    değil daha üç yıl önce Nelson, sonu gelmeyen
    mağlubiyetlerden bıktığı için “yaş kemale erdi”
    diyerek kariyerini bitirme planları yapmaktaydı. Mavericks’e bu
    dönemde bir çok yetenekli ama sorunlu oyuncu gelip
    geçmişti. Don Nelson ise tüm bu yıkıntının içinde
    takımını kurtarmakla uğraşırken oldukça yıprandı. Oluşan bu kaos
    ortamı, büyük ümitler ve hayallerle takıma katılan Jason
    Kidd, Jamal Masburn, Jim Jackson gibi yetenekli gençlerin
    Dallas’tan şutlanmasına neden olmuştu. Bir çok oyuncu ise
    topun ağzındaydı ki iki olay Dallas’ın kaderini baştan aşağıya
    değiştiriyordu. Önce 1998’de Milwaukee Bucks’ın
    büyük gafletiyle yapılan bir trade’de takıma Robert
    Traylor karşılığında draftta 9.sırada seçilmiş Dirk Nowitzki
    kazandırıldı. Sonra Mavs, 2000 yılının Ocak ayında Marc Cuban
    tarafından satın alındı.

    “O benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en
    iyi oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci
    sırada seçerdim!” Don Nelson

    Nowitzki kumarı
    Dirk Nowitzki 98 draftında 9.sıradan seçilip Dallas’a
    takas olduğunda yazarların kafası karışmıştı. Nowitzki onlara göre
    alt tarafı Alman İkinci Ligi’nde oynayan bir veletti. Belki
    yetenekli olabilirdi ama Nike Hoop-Summit Turnuvasında ve
    Avrupa’nın basketbolda pek de umursanmayan bir ülkesinin
    ikinci liginde biraz iyi oynadı diye bir oyuncunun NBA’de yıldız
    olabileceği ihtimali kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu.
    Traylor-Nowitzki takası sonrası kimi çok bilmiş basketbol
    yazarları Don Nelson’la dalga bile geçmişti. Herhalde
    bugün coach Nelson o yazıları eline alıp okuyunca katıla katıla
    gülüyordur! Zaten Nelson, Nowitzki’yi en başından
    itibaren ne kadar beğendiğini şu sözleriyle kanıtlamakta: “O
    benim bugüne kadar 19 yaşında gördüğüm en iyi
    oyuncu. Eğer seçimi ben yapsaydım kesinlikle onu birinci sırada
    seçerdim!”. Dilerseniz o yılki draftın ilk üç
    sırasında seçilen isimleri yorum yapmadan bir hatırlayalım.
    1.sırada L.A Clippers Michael Olowokandi’yi, 2.sırada Vancouver
    Mike Bibby’i, 3.sıradaki Denver ise Raef LaFrentz’i
    seçmişti. Artık Don Nelson’ın haklı olup olmadığını
    sizlere bırakıyorum.

    Cuban’lı Dönem
    Nowitzki NBA’deki kariyerine biran önce başlamak için
    sabırsızlanıyor olsa da NBA’de devam eden lock-out nedeniyle
    sezonun başlangıç tarihi bir türlü belirlenemiyordu.
    Bu koşullar altında Nowitzki lig başlayana kadar Almanya’ya geri
    dönerek DJK Wurburg’da maçlara çıkmaya karar
    verdi. Stern ve Ewing anlaştığında ise Nowitzki, Almanya’da 22.9
    sayı ve 8.4 ribaund ortalamalarıyla oynamaktaydı. Nowitzki,
    -Nelson’ı eleştiren gazetecileri sevindiren bir şekilde- aslında
    çaylak sezonuna çok da parlak istatistiklerle başlamadı.
    En azından bugün olduğu gibi büyük bir oyuncuya
    dönüşebileceği tahmin edilemiyordu. Dirk, o sezon 47
    maçta görev alırken yaklaşık olarak maç başına
    sahada kaldığı 20.2 dakikada 8.2 sayı ve 3.4 ribaund ile oynamıştı. Bu
    arada Michael Finley’nin çabalarına rağmen kötü
    gidiş devam ediyor ve Mavs oynadığı 50 karşılaşmanın 36’sından
    mağlup olarak ayrılıyordu. Dallas Mavericks’in 1999-00 sezonuna
    da 9 galibiyet ve 23 mağlubiyetle çok iyi bir başlangıç
    yaptığını söyleyemeyiz. Ama 14 Ocak 2000’de Marc
    Cuban’ın takımı satın almasıyla beraber Dallas tarihinde de yeni
    bir sayfa açılacaktı.

    “Cuban gelince her şeyi baştan aşağı yeniledi. Bizim her
    şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için hiçbir
    bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey sahaya çıkıp
    rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem bir
    salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir cennet
    haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her
    dakikasından keyif almak istiyorum.” Dirk Nowitzki

    Cuban başkan Dallas Şampiyon!!
    Aslına bakarsanız Dallas tarihini BC (Before Cuban- Cuban’dan
    önce) ve AC (After Cuban-Cuban’dan sonra) olarak kategorize
    edebiliriz. Eğer Marc Cuban’ı tek bir kelimeyle tanımlamamız
    gerekirse “manyak”, “kaçık”,
    ”çılgın”, “uçuk” gibi sıfatlardan
    önce kullanmamız gereken ilk söz “dahi” olurdu.
    Zaten ne derler bilirsiniz: “Delilik ile deha arasında ince bir
    çizgi vardır”. Cuban da son yılların en büyük
    bilgisayar dahilerinden birisi. 1983’te kurucusu olduğu Micro
    Solutions şirketini Compu Serve‘e yaptığı büyük satışla
    ünlendi. Sonraki yıllarda Broadcast.com’da internet’in
    bir numaralı multimedya araçlarını üretirken bu şirketini
    de dev bir anlaşmayla 1995’te Yahoo’ya satarak milyonlarına
    milyon dolarlar kattı ve Amerikanın en genç milyarderleri
    arasında kendisine yer buldu. Cuban günümüzde
    büyük bir multimedya-network holdinginin patronu. Sahip
    olduğu şirketlerde bilgisayar teknolojisinden kablolu TV yayınına kadar
    bir çok alanda teknoloji üretilmekte. Tabii para basan bu
    şirketlerin başındaki Cuban da genç yaşta gelen zenginliğin
    keyfini sürmekte. Düşünsenize dünya üzerinde
    kaç insan nette dolaşırken hoşuna giden bir jeti 40 milyon$
    ödeyerek internet üzerinden satın alır!! Cuban kablolu
    televizyonda kendisine ait gayet matrak bir televizyon şovuna da sahip
    bulunmakta. Bu arada geçtiğimiz aylarda bir başka ilki
    gerçekleştirerek Full Throttle” -yani Türkçe
    meali ile “tam gaz” anlamına gelen- bir çizgi roman
    dizisinde Dallas’lı oyuncularla birlikte dünyayı
    kötü güçlerden kurtarmakta. Tabii adamcağızda
    para bol saç saç bitmiyor. İşin daha da komik yanı Cuban
    işi azıtarak derginin çizerleriyle beraber kitapçı
    kitapçı dolaşarak baş rolde olduğu bu çizgi romanı
    imzalıyor. Kim ne derse desin Cuban, bence NBA’in en eğlenceli
    başkanı ve en iyi başkanlarından da birisi. Karizmasıyla kimi zaman
    takımı bile gölgelemekte. Hele David Stern’le giriştiği laf
    dalaşları ve sonrasında aldığı cezalar başlı başına bir yazının
    konusunu oluşturmakta. Lüks vergisi karşısındaki umursamaz
    tavrından ise burada bahsetmiyorum bile. Yalnız Cuban’ın bir
    diğer yönü daha var ki tüm kulüp
    yöneticilerimizin dikkatle okumasını rica ederim. Marc Cuban yılda
    bir kaç yüz milyon dolar vergi vermekte. Ama
    Espn’deki bir röportajında “verdiği verginin 1
    dolarıyla bile toplum için bir kamu hizmeti sağlandığını
    düşündükçe mutlu olduğunu.” söyleyecek
    kadar da sorumlu bir vatandaş!!

    Diriliş
    Cuban takımın sahipliğini devraldıktan sonra Mavs bir anda dirildi ve
    kalan 50 maçın 31’inden galip ayrıldı. Dirilen tek şey
    takım olmamıştı. Nowitzki’nin istatistikleri ise 17.5 sayı ve 6.5
    ribaund’a yükselmişti. Bu arada kaydettiği 116, 3 sayılık
    şut isabetiyle de Dallas tarihinde bu kategorinin 4. sırasında
    kendisine yer bulmasının yanı sıra All-Star Haftasonunda da takımını
    temsil ediyordu. Nowitzki, Cuban’la gelen değişimi şu kelimelerle
    anlatıyor: “Cuban gelince her şeyi baştan aşağıya yeniledi. Bizim
    her şeyimizle tam olarak ilgileniyordu ki yenilgi için
    hiçbir bahanemiz kalmasın. Bize kalan tek şey ise sahaya
    çıkıp rakiplerimizi yenmek. Yeni bir uçağımız ve muhteşem
    bir salonumuz var. Ve Dallas adeta bizim için değişerek bir
    cennet haline geldi. Hayatımın en iyi günlerini yaşıyorum ve her
    dakikasından keyif almak istiyorum.” Kanadalı Steve Nash de
    Cuban’ın takımı satın aldığı günden sonra meydana gelen
    gelişmeleri vurgulayan bir başka oyuncu: “Cuban takımı almadan
    önce neredeyse dibe vurmuştuk sanırım o günleri yaşamak bizim
    birbirimize kenetlenmemizi, arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesini
    sağladı.”

    13 yıl sonra gelen ilk playoff
    Takım halinde morali düzelen ve takaslarla kadrosunu
    güçlendiren Dallas; Nash, Nowitzki ve Finley
    üçlüsünün etkili oyunlarıyla 2000-01
    sezonunda büyük bir çıkış yakalayarak Dallas’ı
    13 yıl sonra tekrar playoff’lara sokmayı başardı. Nowitzki ise
    tam anlamıyla bir süperstar gibi oynamaya başlamıştı. Maç
    başına 21.8 sayı, 9.2 ribaund ve 2.1 asist ortalaması, sezon sonunda
    Dirk’ü All-NBA third team’e kadar taşımış
    böylelikle de Dallas, tarihinde ilk kez bir All-NBA oyuncuya
    kavuşmuş oluyordu. Ayrıca Nowitzki, NBA tarihinde Robert
    Horry’den sonra bir sezonda 100 üç sayılık atış ve
    100 blok barajını geçen ikinci oyuncuydu. Normal sezonu 53
    galibiyet ile tamamlayan Mavs, Batı’da 5.sıradan playoff biletini
    kaparak 4.sıradaki Utah Jazz ile eşleşmişti. Tecrübesiz Dallas,
    deplasmanda oynanan maçlarla bir anda kendisini 2-0 geride
    buldu. Ama kendi sahasında oynadığı iki maçı Finley ve
    Nowiztki’nin üstün oyunları ile kazanınca iş
    Utah’ta oynanacak kader maçına kaldı. İşte bu kez de
    takımın başkanı Cuban bir kez daha dehasını ortaya koydu ve
    Utah’a kendisini maviye boyayıp giden tüm taraftarlara
    bedava bilet vereceğini söyleyerek Utah’ın mutlak seyirci
    desteğini bir avantaj olarak kullanmasına engel oluyordu. Nefesleri
    kesen maçın sonunda Dallas 84-83’lük skorla sahadan
    galip ayrılırken NBA tarihinde playofflarda 2-0 geriye düşüp
    seriyi kurtaran 6.takım olarak zor bir başarının altına imza atmıştı.
    İkinci turdaki rakip San Antonio ise özellikle Dallas’ın
    zayıf pota altından yararlanarak seriyi 4-1’le kolay geçip
    konferans finaline yükselen taraf oldu.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri - Sayfa 2 Empty Geri: NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 24, 2009 11:34 pm

    Euro 2001 ve Nowitzki-Hido düellosu
    Yalnız sezon Dirk için daha henüz bitmemişti. Alman Milli
    takımıyla 2001 Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası için
    ülkemize gelen Nowitzki, yeteneklerini bu kez de Türk
    seyircilerin huzurunda sahneliyordu. Antalya’daki C grubunda
    Yugoslavya, Hırvatistan ve Estonya ile eşleşen Almanya’nın ve
    Nowitzki’nin ilk kurbanı Estonya oldu (92-71). Nowitzki bu
    maçta 29 dakika’ya 32 sayı sığdırmıştı. Bir sonraki rakip
    Hırvatistan ise eski gücünde olmamasına rağmen Damir
    Mulaomerovic ve Gordon Giricek’in liderliğinde oldukça
    inatçı oyun tarzıyla galibiyet peşindeydi ama Nowitzki
    Hırvatistan’ın potasına da 31 sayı göndererek rakibin idam
    fermanını imzalıyordu. Yugoslavya karşısına çıkılan C grubunun
    final maçında ise Alman Milli takımının antrenörü
    Henrik Dettman, kendilerini daha ilk çeyrekte parçalayan
    Yugoslavya ile aynı sıklette olmadıklarının farkında olduğu için
    Nowitzki’yi sahada çok tutmayarak yıldız oyuncusunu
    çapraz eliminasyon maçlarına sakladı. İstanbul’da
    gerçekleşecek çeyrek finaller için
    Yunanistan’la yaptıkları karşılaşma ise Avrupa basketbol
    şampiyonaları tarihindeki en ilginç mücadelelerden biriydi.
    Yunanistan’ın mükemmel başlayarak daha oyunun hemen başında
    20’li sayılara taşıdığı fark, ikinci yarının başlamasıyla beraber
    komşunun ciddiyetsiz bir oyun sergilemesi sonucu bir anda eridi ve
    karşılaşmayı Nowitzki’nin 25 sayı, 15 ribaundluk performansıyla
    kazanan taraf Almanya oldu (80-75). Çeyrek finaldeki rakip ise
    Fransa’ydı. Fransa’nın coach’u Alain Weisz’ın,
    Tony Parker’ı sadece 2 dakika oynatarak “taktik
    zekasını”(?) ortaya koyduğu maçta Nowitzki 32 sayı atarak
    bir kez daha durdurulmasının hemen hemen imkansız olduğunu ispat
    ediyordu. Yarı Finalde Almanya, karşısında Hırvatları uzatmada 87-85
    yenen Millerimiz buldu. Bugüne kadar bir çok futbol ve
    basketbol maçına gitmişimdir. Ama ilk kez bir basketbol
    maçında kendimi kaybedip sesim tamamen kısılıncaya kadar
    bağırdım. Sevgili Hido’muz maçı bize getiren o basketi
    uzatmanın son saniyelerinde attığı zaman sevinç
    gösterilerimiz sırasında cep telefonumun parçalanması ise
    galibiyetin yanında hiç kalmıştı. Her ne kadar Nowitzki başa baş
    geçen mücadelede 22 sayı üretse de, İbo ve
    Harun’un desteğini alan Hido triple-double’a yakın
    performansıyla (23 sayı, 11 ribaund, 8 asist) “eğer ayakları yere
    basıp, aklı havalarda olmazsa” neler yapabileceği göstererek
    milli takımımızı tarihinde ilk defa Avrupa basketbol şampiyonasında
    finale taşıdı. Yugoslavya-Türkiye maçını heyecanla
    beklediğimiz anlarda oynanan Almanya- İspanya 3.lük maçı
    ise Dirk Nowitzki’nin 43 sayı ve 15 ribaundluk şovuna sahne
    olduysa da İspanya karşılaşmadan 99-90’lık skorla galip ayrılarak
    bronz madalyayı kazanan taraf oldu. Nowitzki istatistiksel olarak
    Turnuvanın MVP ödülünü kesinlikle hak etmişti (28.7
    sayı, 9.1 ribaund) ama Yugoslavya’nın şampiyonluğa ulaşması
    nedeniyle MVP ödülü Peja’ya gitti. Nowitzki ise
    sadece turnuvanın sayı krallığıyla yetinmek zorunda kaldı.

    2001-02 sezonu
    Dallas geçtiğimiz sezona yeni salonu American Airlines
    Center’da başladı. Ama tüm sezonun en önemli olayı
    takas süresinin bitmesine dakikalar kala Juwan Howard, Tim
    Hardaway ve Donnell Harvey’nin Denver’a gönderilerek
    Nuggets’tan Raef LaFrentz, Nick Van Exel, Tariq Abdul-Wahad ve
    Avery Johnson’ın getirilmesiydi. Bu takas’ın asıl amacı
    Raef LaFrentz ile pota altındaki boşluğu kapatarak Shaq’e karşı
    bir alternatif üreterek Lakers’a rakip olmaktı. Ve Kansas
    Jayhawks’ın yıldız pivotu Raef LaFrentz, kağıt üzerinde
    belki de takıma alınabilecek en iyi isimdi. Dallas’ın temposuna
    ayak uydurabilecek, gerekirse üç sayı çizgisinin
    gerisinden bile atış kullanabilecek bir uzundu ama evdeki hesap tam
    olarak çarşıya uymadı. Ve Dallas pota altında Shawn Bradley ve
    La Frentz ile kimi zaman çok iyi maçlar
    çıkartmasına rağmen bazı maçlarda da vezirken rezil oldu.
    Bana göre Mavs’ın bu trade’den en büyük
    kazancı All-Star guard Nick Van Exel’di. Van Exel takıma
    tecrübesinin, hızının ve kritik üçlüklerinin
    yanında neşe de katmakta. Mesela Nowitzki bir kaç metre
    ötesinde buzdan bir heykel gibi otururken esprisini yapmaktan
    çekinmiyor: “O bir Alman serserisi, arka sokakların
    çocuğu… Şurada ayakta dikilen herif de (Steve Nash) surf
    ve kay-kay yapan bir velet. Bunlar öyle adamlar ki Wang’ın
    iki kelime İngilizcesi vardı. “Birisi defol git”,
    “Ötekisi de münasip bir yerimi öp” İkisini
    de Dirty Dirk ile sörfçü öğretti. Bunu duyan
    Nowitzki, Van Exel’e lafı sokmaktan da geri kalmıyor,
    “Nick’in söylediği hiçbir şeyi ciddiye almamak
    lazım. Aslında Nick’in işe yaramaz bir herif olduğuna dair
    hakkında bir sürü kötü şey duymuştuk ama buraya
    geldiği günden beri bizim gördüğümüz tek şey
    çok eğlenceli bir adam olduğu” Dallas’ın başarısında
    belki de en önemli etkenlerden biri takımdaki arkadaşlığın
    kuvvetli olması. Mesela Nowitzki ile Nash sıkı dostlar: “Aslında
    ilk geldiğimde Steve’i o kadar da sevmiyordum. Bu nasıl oldu
    bilmiyorum. Evimi çok özlüyordum ve Steve benim dışarı
    çıkıp biraz eğlenmem için çok bastırdı. Sahada da
    çok gözetti. Tabii aynı şekilde Mike da. ”iyice
    kenetlenen Mavs, sezonu Steve Nash, Michael Finley ve tabii ki Dirk
    Nowitzki’nin All-NBA seçilmeyi hak eden performansları
    sonucunda 57 galibiyet alarak bitiriyordu ki bu Mavs tarihinin en
    başarılı normal sezon performansıydı. Dirk Nowitzki ise hem sayıda hem
    de skorda NBA’in ilk 10 ismi arasına girerek sezonu 23.4 sayı ve
    9.9 asist ortalamalarıyla tamamladı. Dirk, oynadığı 71 maçta
    çift haneleri sayılara ulaşırken bunların 50’sinde
    20’li, 21’nde ise 30’lu sayıları geçiyordu.
    Mavs uzun yıllar sonra gelen üst üste ikinci playoff
    yolculuğunun ilk turunda Kevin Garnett’in birinci tur
    “özürlü” Timberwolves’u ile karşı
    karşıya geldi. KG elinden gelenin en iyisini sahaya yansıtsa da Mavs
    seriyi süpürerek geçti. İkinci turda ise belki de
    NBA’in en komple iki takımı karşı karşıya geliyordu. Seriyi 4-2
    kazanan taraf Sacramento olurken Kings’in iki sayılık atışlarıyla
    ilgili bir istatistik tüm serinin özetini ve Dallas’ın
    en büyük zaafını gözler önüne sermekteydi:
    Kings’in 207 iki sayılık atış isabetinin 115’i smaç
    veya turnikelerden gelmişti. İçeride Webber ve Divac’la
    eşleşemeyen Dallas, Kings’e teslim olmak zorunda kalmış, Kings
    kısaları içeride caydırıcı bir uzun olmadığı için
    sürekli penetre ederek kolay sayılara ulaşmıştı. Mavs elenmenin
    acısını yaşasa da Nowitzki, 1970’ten Kareem
    Abdul-Jabbar’dan sonra playoff’ta 4 maç üst
    üste 30 sayı ve 15 ribaund’u geçebilen ikinci oyuncu
    olarak adını rekor kitaplarına yazdırıyordu.

    Dünya’nın MVP’si!!
    Yalnız Nowitzki’ye 2002’nin yazında da tatil yoktu. Bu kez
    de ülkemizde Avrupa Dördüncüsü olarak
    katılmaya hak kazandıkları Dünya Basketbol Şampiyonası için
    Almanya adına ter dökecekti. Nowitzki önce eleme gruplarında
    Çin’e 30, Cezayir’e de 24 sayı atarak turnuvaya
    başladı. ABD’ye karşı oynadıkları maçta ise Almanya ilk
    iki periyotta tüm gücüyle direnmesine rağmen son
    periyotun başında ABD’ye teslim oluyordu. Dirk ise ABD potalarına
    34 sayı bırakmıştı. 2 galibiyet ve 1 mağlubiyet alan Almanya, ikinci
    gruptan da Nowitzki’nin muhteşem performansının devamı sayesinde
    başarıyla sıyrılarak yarı finale kadar ulaştı. Ama turnuvanın
    “gerçek” şampiyonu Arjantin’e 86-80 yenilince
    bu kez hedef Dünya üçüncülüğü
    oldu. Turnuvanın en sempatik takımı Yeni Zelanda, her ne kadar
    karşılaşma öncesinde “Ka Mate, Ka Mate, Ka
    Ora…” diye bağırarak Maorilerin meşhur Haka dansıyla
    Almanların gözünü korkutmaya çalışsa da Sean
    Marks’ın yokluğunda Almanya, Nowitzki’nin 29 sayısıyla
    bronz madalyayı kazandı. (117-94) Turnuvayı 24.0 sayı, 8.2 ribaund ve
    2.0 blok ortalaması ile tamamlayan Nowitzki, takımı şampiyon olmasa da
    bu kez hak ettiği MVP ödülüne kavuşuyordu!
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri - Sayfa 2 Empty Geri: NBA YILDIZLARININ Hayat Hikayeleri

    Mesaj  AsiRuH C.tesi Ocak 24, 2009 11:35 pm

    Tarihi başlangıç ama kötü son!!
    Dallas önüne gelen takımların çoğunu imha ederek bu
    sezona başladı. NBA’in en çok maç kazanan 3.coachu
    Don Nelson ise sanki bir rüyada gibi: “Programı önden
    takip ediyoruz. Bir şeyler oluşturduğumuzun farkındaydım. Ama her şeyin
    bu kadar hızlı gelişeceğini tahmin bile edemezdim” diyerek durumu
    özetliyor. Dallas Mavericks 13-0’lık muhteşem sezon
    açılışı ile Boston Celtics (1957-1958, 14-0) , Washington
    Capitols (1948-49, 15-0) ve Houston Rockets’tan (1993-1994, 15-0)
    sonra NBA tarihinin en iyi başlangıcını yaptı. Yalnız bir hatırlatmada
    bulunalım, bu takımların hepsi en azından finale kadar yükseldi.
    Asistan coach Del Harris’e göre Mavs, bugüne kadar
    NBA’in görmediği, Detroit Pistons, Chicago Bulls ve Los
    Angeles Lakers karışımı bir eköl yaratmaya çalışıyor.
    Nowiztki ise Dallas’ın hücum düzenini şu şekilde
    açıklıyor: “Bizde gerçekten o kadar büyük
    şutörler var ki bir şekilde rakip takımın savunmasını delebiliriz.
    Bu konuda gerçekten rahatız. O gün kimin eli sıcaksa o
    bizim sahada ilk önce arayacağımız adamımızdır. Takımdaki herkes o
    kadar tehlikeli ki rakip takımlar her zaman üç sayı
    çizgisini iyi savunmak zorunda. Bu da bizim içeri drive
    etmemizi kolaylaştırıyor. Eğer bize karşı birebir oynamayı
    düşünüyorsanız içimizden biri sizi yere serer.
    Hele ikili sıkıştırma yapmaya kalkarsanız gerçekten başınız
    dertte demektir. Çünkü kesinlikle sahadaki boş adamı
    buluruz. O da sayıyı bizim hanemize yazar.”
    Dallas oyun sistemi çabuk hücumlara dayalı. Top
    mümkün olduğu kadar çabuk rakip sahaya
    geçiriliyor ve hemen şut kullanılıyor. Neredeyse kullandıkları
    hücumların %30’unda top sadece iki oyuncunun eline değdikten
    sonra rakip potaya gönderiliyor. Eğer isabet sağlarsanız bu bir
    avantaj olabilir ama gününüzde değilseniz o zaman
    işlerin pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. Hele
    NBA’de rakibe en çok ribaund veren iki takımından
    biriyseniz. Shawn Bradley boyu itibari ile iyi bir blokçu kabul.
    La Frentz ise potansiyeli olan bir pivottu. Ama ikisini aynı anda saha
    sürseniz ve Dallas 6 kişi sahaya çıksa bile ikisinin
    toplamı Shaq’in yarısı kadar etmez. Don Nelson’a takımda
    bir pivot sorunu olup olmadığı sorulunca verdiği cevap aynen
    şöyle: “Shaquille O’Neil gibi bir oyuncu arıyoruz ama
    maalesef sadece bir tane Shaq var. Öyleyse elinizde ne varsa
    onunla yapabileceğinizin en iyisini yapmak zorundasınız.” Don
    Nelson’ın söylediklerine bir ilave de Doug Collins’ten
    geliyor: “Nellie’nin söylediği gibi biz belki Shaq ile
    eşleşecek bir oyuncu çıkartamayabiliriz ama eğer takımı
    süper skorerlerden kurarsak bu kez onlar da bizle eşleşemez.
    Dallas’ta Nowitzki, Finley, Nash ve Van Exel’i sayarsanız 4
    tane hatta kimi zaman LaFrentz’i de eklerseniz 5 adet 30 sayı
    üretebilecek oyuncu var. Bu durum onları yenmeyi gerçekten
    oldukça zorlaştırmakta.”
    Dallas her ne kadar ligin sonuna doğru bir düşüş yaşasa da
    Mavs, Batı’nın en önemli favorilerinden biri hatta
    kimilerine göre hala birincisi. Nash, Finley ve Nowitzki’yi
    birlikte izlemek ise ayrı bir keyif. Hele 2.13’lük boyu, 109
    kiloluk cüssesi ve uzun sarı saçlarıyla Germen Mitlerindeki
    şimşek tanrısı Thor’u aratmayan Dirk Nowitzki, bu oyunu
    kesinlikle bir başka oynuyor. Thor’dan tek farkı Mjolnir isimli
    büyülü bir çekiç yerine basketbol topuyla
    rakiplerini etkisiz hale getirmesi. Çok değil 15 yıl önce;
    2.13 boyunda, dışarıdan leblebi gibi üçlük atan,
    rahatlıkla içeri drive edip, her yerden jump shot sokabilen
    üstüne üstlük gerekirse rahatlıkla 3-4-5 numara
    oynayabilecek bir Avrupalı süper yıldızın varolabileceği
    düşüncesi ancak ütopik bir oyuncu tanımlaması olarak
    adlandırılabilirdi. İnsanlar belki onun yeteri kadar savunma
    yapamadığını söyleyebilirler. Yalnız unutulan bir şey var. Larry
    Bird çok mu büyük bir savunmacıydı? Kesinlikle hayır.
    Ama bir de Bird’ün kariyerini noktaladığı yere bakın.
    Nowitzki yeni bir Bird olsun ya da olmasın -ki belki Bird’den
    fazlası bile olabilir- Bird hangi noktalara ulaştıysa darısı
    Nowitzki’nin de başına…

      Forum Saati Çarş. Mayıs 08, 2024 2:57 pm