.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    konyayı tanıyalım

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:45 pm

    konyayı tanıyalım D02f6032b79080a503b839fd5953

    Değerli arkadaşlar ciddi.com da bir çok memleketten arkadaşlarımız var.
    Umuyorum Konya'danda birçok arkadaşımız bu sitede bizle beraber...
    Bütün KONYA'lıları ve KONYA'da bulunanları bu konuya katkı yapmaya davet ediyoruz.
    KONYA'mızın bilinmeyen güzel yönlerini,resimlerini,videolarını burada paylaşabilirsiniz.

    Ben aslen ANKARA'lıyım ama 2 seneye yakın bir zamandır KONYA'da memur
    olarak görev yapıyorum.Bu bölümde KONYA ile ilgili
    güncel ve yeterli bir konunun olmadığını fark edince bu konuyu
    açma gereği duydm...



    KONYA TARİHÇESİ


    Konya''da ve çevresinde yerleşik düzen Prehistorik
    (Tarih öncesi) çağdan başlar. Bu çağ içinde
    Neolitik - KaIkolitik - Erken Bronz Çağ kültürlerini
    görürüz.

    Bu çağın iskan yeri olan höyükler, Konya il sınırları
    içindedir. (Çeşmelisebil''in ortasında da bir adet
    höyük vardır.) Neolitik Devre (MÖ. 7000-5500) ait
    buluntular, Çatalhöyük''teki arkeolojik kazılarda
    meydana çıkmıştır.

    Bugün Konya''nın bir semtinin içinde kalan
    Karahöyük''te Hitit iskanı görülmektedir.
    Senelerdir sürdürülen arkeolojik kazılar bu çağı
    anlatan buluntular vermektedir.

    Anadolu''da Hitit egemenliğine son veren Friygler Trakya''dan
    Anadolu''ya göç etmiş kavimlerdir. Alaaddin Tepesi ve
    Karapınar, Gıcıkışla, Sızma''dan elde edilen buluntular MÖ VII.
    yüzyıla aittir. Frygyalılardan sonra Konya (KAVANİA) Lidyalılar ve
    İskender''in istilasına uğramıştır. Daha sonraları Anadolu''da Roma
    hakimiyeti sağlanınca Konya İkonium olarak varlığını korumuştur.
    (MÖ 25) Antalya''dan Anadolu''ya çıkan Hıristiyan
    azizlerden St. Paul Antiochia (Yalvac''a) sonra İkonium''a (Konya''ya)
    gelmiştir. Bu devirde Hatunsaray Lystra-Derbe ve Laodica (Ladik;
    Halıcı) ve Sille önemli Bizans yerleşim yeridir.

    İslamiyetin Anadolu''da yayılması ile Bizans''a (Yani İstanbul''a) Arap
    akınları başlamıştır. Emeviler, Abbasiler, Konya üzerinden akınlar
    yapmışlardır.

    1071 tarihindeki Malazgirt Meydan Savaşı''ndan sonra Anadolu''nun
    büyük bir kısmı ile beraber Konya''da Selçuklular
    tarafından Bizanslıların elinden alınmıştır.

    Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah 1076 tarihinde Konya
    yı başşehir yapmıştır.1080 tarihinde başkent İznik''e nakledilmiştir.
    Kılıç Aslan I. 1097 tarihinde başşehri Konya''ya taşımıştır.
    Konya 1097 tarihinden 1277 tarihine kadar aralıksız Anadolu
    Selçuklularının başşehri olmuştur.

    Konya 1277 tarihinde Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından ele
    geçirilmiştir. Karamanoğulları devletinin egemenliğine
    geçmiştir. Osmanlı Padişahlarından Murat II. 1442 tarihinde de
    Karamanoğulları hakimiyetine son vermiştir.

    Konya Osmanlı Devleti zamanında şöhret ve itibarını devam
    ettirmiştir. Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim, Mısır ve İran
    seferleri sırasında Konya''da konaklamıştır. Kanuni Sultan
    Süleyman İran, Murat IV ise Bağdat seferi sırasında Konya''da
    kalmışlardır.

    Cumhuriyet Devrinde hızla büyüyen ve gelişen Konya, tarihi
    eserleri ile bugün açık hava müzesi
    görünümünde bir şehirdir.


    İhtisap Ağalığı ( Çarşı Ağalığı)

    Konya’da ilk mahalli teşkilatın 1830 yılında Çarşı
    Ağalığı (İhtisap Ağalığı) adı altında kurulduğu belirtilmektedir. Bu
    teşkilatın 1876 yılında belediye teşkilatı haline
    dönüştürülmesiyle Konya İlk belediyesine sahip
    olmuştur.

    Konya Belediyesi’nin kuruluş tarihiyle ilgili olarak bazı
    kaynaklarda 1868 yılı verilmektedir.Belediye Başkanı olarak Muhasebeci
    Rahmi Bey’in adı geçmekte olup görevden ayrılış
    tarihi 1869’dur. 1869 -1876 yılları arasında herhangi bir
    belediye başkanı kaynakta belirtilmediğinden, Belediye’nin
    kuruluş tarihini 1876 olarak kabul etmek daha doğru olacaktır.

    Seyyahlar 1800 ve daha sonraki yıllarda Konya nüfusunu 15.000 -
    20.000 arasında göstermiştir. 1853 yılında Konya’ya gelmiş
    olan Jeolog P.D. Techihatchef şehrin nüfusunun 22.500, 1890
    yılında ise Seyyah M.Gine 44.000 olduğunu yazmaktadır.

    1868 yılı salnamesi Konya nüfusunu 16.732 Sille ve Hatunsaray ile
    birlikte 17.649 olarak göstermektedir. 1884 salnamesine göre
    nüfus 40.795’tir. 1894 salnamesine göre ise, 9.265
    hanede 42.318 Müslüman, 1566 Ermeni, 899 Rum olmak üzere
    toplam 44.762’dir

    Seyyahnamelerin ve salnamelerin verdiği rakamlar Konya nüfusunun
    uzun yıllar 20.000 – 40.000 arasında olduğunu, fazla bir
    değişiklik göstermediğini, şehrin çeşitli nedenlerle
    gelişemediğini belirtmektedir.

    1923 yılında Belediye’nin bütçesi, 64.000
    TL’dir. Belediye hizmet sahası 110 km² ‘dir. Şehirde
    elektrik yoktur ve içme suyu, Su Komisyonu tarafından
    işletilmektedir. Bu yıllarda belediye su dağıtım işleriyle
    ilgilenmemektedir.İçme suyu kaynağı olarak o yıllarda
    Çayırbağı

    kaynağı kullanılmaktaydı.

    1923 yılında Belediye Teşkilatı ve personel durumu

    Meclis üyesi :12 Kişi

    İdari İşler :1 Muhasebeci, 2 Katip

    Fen İşleri :1 Fen Memuru

    Sağlık İşleri :1 Doktor, 1 Aşı Memuru, 1 Ebe

    Temizlik İşleri :1 Memur, 10 Hademe, 1 Bekçi, 1 Ahırcı

    Zabıta İşleri: :1 Müfettiş, 1 Müfettiş Muavini, 9 Kolcu ( Zabıta Memuru )

    1924 yılında şehre Mukbil ve Beypınarı içme suları
    getirilmiştir. 1926 yılında Konya Belediyesi, 831 sayılı kanun gereği
    şehrin su tesisatını devralmıştır. Yine 1926 yılında ****** Anıtı
    dikilmiştir. 1924 – 1925 yıllarında Belediye itfaiye teşkilatı
    kurulmuştur. 1929 yılında ise Dere Hidroelektrik Santralı inşa edilmiş
    ve genel aydınlatma yapılmıştır.

    Belediye, 1931 yılında 16200 hektarlık sahada 47.826 kişiye hizmet
    vermekteydi. Şehirde 123 mahalle vardı. Belediye Meclisi 30 kişi,
    hizmet sahası 110 km²idi. 1942’de şehrin ilk planı yapıldı.
    1937’de İtfaiye Teşkilatı motorlu araçlarla kısmen
    teçhiz edilmiştir.

    Yine bu devirde Belediye Mezbahası inşa edilmiş, Dutlu içme suyu
    01.06.1937 tarihinde şehir şebekesine bağlanmıştır. Ayrıca büz
    fabrikası yapılmıştır.

    Meram Yeni Yol Alt Geçidi

    1945 yılında mahalle muhtarlıkları ihdas olunarak mahalle
    mümessillikleri kaldırılmış ve mahalle işleri Belediye’den
    alınmıştır. 1946 yılında 4 otobüs ile İstasyon ve Meram semtlerine
    şehir içi yolcu nakline başlanmıştır.1946’da Konya
    Elektrik A.Ş. tasfiye edilerek Konya Belediyesi tarafından katma
    bütçeli Elektrik, Su, Otobüs, (ESO) İşletmeleri
    kurulmuştur. 1926’dan 1946’ya kadar Konya Belediyesi Fen
    İşleri Müdürlüğü’nce yürütülen
    şehir içme suyu işleri 1946 yılında ESO ’ya devredilmiş,
    1949 yılında Eski Meram Yolu’nda dizel elektrik santralı inşa
    edilerek işletmeye açılmıştır.

    1950 yılında asfalt inşaatı başlamış, ilk asfalt yol Meram yolu
    olmuştur.1952 yılında şehirdeki asfalt yol 28.000 m²’dir.

    Konya Belediyesi’nin 1953-1962 yılları arasındaki on yıllık
    bütçesinin toplamı yaklaşık 55 Milyon TL. ve on yıllık
    yatırımın bütçeye oranı %52’dir. Belediye hizmet
    alanı 162 km² dir. 1962 yılı sonunda şehir kanalizasyon
    şebekesinin uzunluğu 16.308 metreye, asfalt yol miktarı 426.403
    m²’ye ulaşmıştır.

    Şehir içinde sondaj kuyuları açılarak içme suyu
    şebekesine ilave edilmiştir. 1953 yılında Göksu Hidroelektrik
    santralı, ihale edilmiş ve 14.01.1959 tarihinde birinci kısmı işletmeye
    açılmıştır.

    1958 yılında Alaaddin tepesi üzerine inşa edilen Torance gazinosu
    70 ‘li yıllarda tadilat görerek Nikah ve Düğün
    Salonuna dönüştürüldü.1989 yılında Alaaddin
    Keykubat salonu adıyla Konferans, Toplantı, Düğün ve Nişan
    programlarına tahsis edildi. İkinci geniş kapsamlı tamir ve tadilatını
    ise 2001 ve 2002 yıllarında gören salon hizmete devam etmektedir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:46 pm

    Konya Belediyesi’nin 1953-1962 yılları arasındaki on yıllık
    bütçesinin toplamı yaklaşık 55 Milyon TL. ve on yıllık
    yatırımın bütçeye oranı %52’dir. Belediye hizmet
    alanı 162 km² dir. 1962 yılı sonunda şehir kanalizasyon
    şebekesinin uzunluğu 16.308 metreye, asfalt yol miktarı 426.403
    m²’ye ulaşmıştır.

    Şehir içinde sondaj kuyuları açılarak içme suyu
    şebekesine ilave edilmiştir. 1953 yılında Göksu Hidroelektrik
    santralı, ihale edilmiş ve 14.01.1959 tarihinde birinci kısmı işletmeye
    açılmıştır.

    1958 yılında Alaaddin tepesi üzerine inşa edilen Torance gazinosu
    70 ‘li yıllarda tadilat görerek Nikah ve Düğün
    Salonuna dönüştürüldü.1989 yılında Alaaddin
    Keykubat salonu adıyla Konferans, Toplantı, Düğün ve Nişan
    programlarına tahsis edildi. İkinci geniş kapsamlı tamir ve tadilatını
    ise 2001 ve 2002 yıllarında gören salon hizmete devam etmektedir.

    Meram Yeni Yol altgeçidi, Devlet Demir Yolları ile ortaklaşa bir projeyle, 1960 yılında trafiğe açılmıştır.

    10.05.1966 tarihinde yeni şehir imar planı yaptırılmış, bu devrede
    şehrin çeşitli yerlerine sondaj kuyuları açılarak
    içme suyu şebekesine dahil edilmiştir. 1965 yılında asfalt
    şantiye tesisleri kurulmuştur.

    1963 yılında İmar Müdürlüğü, 1967 yılında Armoni
    Mızıkası, 1970 yılında Otogar Müdürlüğü ve Fuar
    Müdürlüğü, 1971 yılında ise Bahçeler
    Müdürlüğü Belediye bünyesine katılmıştır. 1970
    yılında Yeni otogar hizmete açılmıştır. 1972 yılında Göksu
    Hidroelektrik Santrali, Türkiye Elektrik Kurumu’na
    devredilmiştir.

    Konya Milli Fuarı Açılıyor

    1968 yılında bugünkü Konya Milli Fuarı’nın
    nüvesini teşkil etmek üzere Kültürpark olarak
    temeli atılıp inşaatına başlanan Fuar alanı, 1970 yılında tamamlanarak
    yeni ilavelerle 30 Ağustos 1970 tarihinde 1. Konya Milli Fuarı olarak
    hizmete açılmıştır. İlkin 45.000 m² lik Fuar alanı,
    gördüğü rağbet ve halkın büyük ilgisinden
    dolayı 100.000 m² ‘ye çıkarılmıştır.

    Önceki dönem ile birlikte bu yıllar altyapı yatırımlarına
    ağırlık verildiği, Gecekondu Önleme Bölgeleri’nin
    oluşturulmaya başlandığı ve şehrin gelişiminin batıya doğru kayışının
    hızlandığı yıllardır.

    1973 yılında Koyunoğlu Müzesi, Belediye’ye devredilmiştir.
    Adnan Menderes Toptan Sebze Hali ise Yeni Otogar’ın kuzeyinde,
    1977 yılında bitirilerek eski hal denilen şimdiki matbaacılar ve
    balıkçıların bulunduğu yerden taşınmıştır.Yine aynı yılda
    Konestaş Ekmek Fabrikası açılmıştır. Konya Kamyon Garajı da
    (Karatay Sanayi güneyinde) 1978’de hizmete girmiştir.

    Elektrik İdaresi ESO’dan Ayrılıyor

    12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 25 Eylül 1980
    tarihinde kabul edilen 2303 sayılı kanunla bütün belediye
    meclislerinin feshedilmesi ve belediye başkanlarının da görevinden
    alınması üzerine Konya Valisi, Belediye Başkanlığı görevini
    de yürütmeye başlamıştır.

    Milli Güvenlik Konsey’inin 34 numaralı kararı ile
    “ülkemizde hızlı nüfus artışı ve köyden kente
    göçün sonucu olarak büyük kentlerimizin
    yakınlarda teşekkül etmiş olan belediyelerin; aydınlatma, su,
    kanalizasyon ve ulaştırma gibi hizmetlerini yeterli bir şekilde
    halkımıza götürmediği ve kontrolün aksamasına neden
    olduğu” gerekçesiyle bu durumdaki belediyelerin
    Sıkıyönetim Komutanlıkları’nın emirleri ile belediyelere
    bağlanmaları öngörülmüştür. Bu şekilde 2. Ordu
    ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 25 nolu bildirisi ile uygun
    bulması sonucu Konya Belediyesi çevresinde bulunan Dere, Sille,
    Hocacihan belediyeleri ile Kayacık, Tatlıcak, Saraçoğlu,
    Taşrakaraaslan, Elmacı, Yaylapınar, Hasanköy, Karahüyük,
    Yeni Kozağaç, Beybes, Hatıp, Köyceğiz, Yazır köyleri
    Konya Belediyesi’ne bağlanmıştır. Bu yerlerden Dere ve Sille
    Belediyeleri, Konya Belediyesi’nin Şube
    Müdürlüğü, diğerleri ise mahallesi haline
    getirilmiştir.

    Bu ilhaklarla Belediye hizmet alanı 38 bin 700 hektardan 77 bin 600
    hektara (mücavir alanla birlikte 128 bin 600 hektar)
    çıkmış; merkez nüfus 329 bin 139’dan 353.300 ‘e
    yükselmiştir.

    Milli Güvenlik Konseyi’nin 34 numaralı kararı daha sonra
    08.12.1981 gün ve 2561 sayılı “Büyükşehirlerin
    Yakın Çevresindeki Yerleşim Ana Belediyelere Bağlanmaları
    Hakkındaki Kanun” ile kesinleşmiştir.

    Bu dönemde, 11 Eylül 1982 tarih ve 2705 sayılı yasa gereğince
    ESO İşletmeleri Müessesesi’nin Elektrik
    bölümü ile Dere Hidroelektrik santrali 1 Kasım 1982
    tarihinde güç kaybı bulunmayan ve 2000 yılına göre
    hazırlanan elektrik projesinin %90 gerçekleştirilmiş bir
    elektrik şebekesi olarak TEK’e devredilmiştir.

    1973 yılında devralınan Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi 1984 yılında yeni binasında hizmete açılmıştır.

    Mayıs 1986’da Siemens Ağ firmasına, Konya Raylı Sistem
    Proje’sinin yurtdışı malzeme ve mühendislik hizmetleri işi
    ihale edilmiştir.Aynı yıl Belediye Sarayı(hizmet binası) hizmete
    girmiş, halen burada hizmetini sürdürmektedir.

    Konya Belediyesi, 20.06.1987 tarihinde kabul edilen; 27.06.1987
    gün ve 19500sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 3399 sayılı
    kanunla “Büyükşehir Belediyesi” haline
    dönüştürülmüştür.

    Kabataş Caddesi ( Denktaş cd.) alt geçidi ile Meram Eski Yol
    caddesi üst geçidi de 1988 yılında trafiğe
    açılmıştır.

    Büyükşehir Belediyesine Geçiş

    1989 yılı Mart ayında yapılan mahalli ( yerel) seçimlere Konya
    Büyükşehir ve üç merkez ilçe
    (Meram-Selçuklu-Karatay) olarak girilmiş ve artık Konya biri
    Büyükşehir olmak üzere dört belediye başkanıyla
    idare edilmeye başlamıştır.

    13 Temmuz 1987’de temeli atılan Hafif Raylı Sistem, Eylül
    1992’de hizmete girmiştir. 28.09.1989 tarihinde Konya Su ve
    Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve
    BESO son bulmuştur.BESO’nun su ile ilgili görevleri ve Fen
    Müdürlüğü tarafından yürütülen
    kanalizasyon işleri, KOSKİ’ye geçmiştir.BESO’ya ait
    otobüs işletmesi, Otobüs İşletmeleri Genel
    Müdürlüğü adı altında faaliyetlerine devam ettikten
    sonra Eylül 1992’de Hafif Raylı Sistem’in de devreye
    girmesiyle Toplu Ulaşım İşletmesi adını almıştır.

    1993 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi, Japonya’da
    dünyanın en başarılı on belediyesinden birisi olarak adını
    dünyaya duyurmuştur.

    16.11.1988’de ihale edilen Konya İçme Suyu Arıtma Tesisi 10.04.1995’te hizmete girmiştir.

    29 Temmuz 1995’te Selçuklu Belediyesi sınırları dahilinde
    (İstanbul yoluna) Şehirlerarası Otobüs Terminali’nin temeli
    atılmış, 2000 yılında da hizmete açılmıştır.

    5 Aralık 1990’da hizmete giren Uygun Satış mağazaları, USAM,
    alanında yapmış olduğu öncülüğü tamamlaması ve
    Konya’da marketçiliğin yayılması nedeniyle 28 Kasım
    1995’te özelleştirilmiştir.

    21 Aralık 1995’te Raylı Sistem’in 2.kısmı (Cumhuriyet Mah. Kampus arası) hizmete açılmıştır.

    Trafik sorununa kalıcı ve sağlıklı çözümler
    üretmek amacıyla inşa edilen İhsaniye Alt Geçiti ve Sanayi
    Köprülü Kavşağı Kasım 1997’de hizmete
    açılmıştır.

    Kültür Sanatta Önemli Hizmetler

    Doksanlı yıllarda kültür hizmetlerine de önem verilmeye başlanmıştır.

    Kukla, Ortaoyunu ile öz kültürümüzü
    yansıtmak ve dünü bugünde yaşatmak için 22 Kasım
    1996’da Kukla Tiyatrosu kurulmuştur.

    Hat, Ebru, Tezhib ve Osmanlı Türkçe’si gibi derslerin
    verildiği Destegül Güzel Sanatlar mektebi de 12 Nisan 1997
    tarihinden başlayarak eğitimini sürdürmektedir.

    Büyükşehir Belediye’si, yapmış olduğu başarılı kitap
    yayıncılığı ile de takdir toplayarak 1997 yılında Türkiye Yazarlar
    Birliği’nce “Kamu Kurum Yayıncılığı” dalında
    birincilik ödülünü almıştır.

    Türk Tasavvuf Musikisini geliştirmek ve bu alanda eğitim vermek
    üzere 16.07.1997 tarihinde Türk Tasavvuf Musiki Korosu ve
    sema grubu kurulmuştur.

    Ayrıca her yıl; Mevlana’yı anma programları, Altınbaşak
    Kültür-Sanat Etkinlikleri, Ramazan Etkinlikleri, Aşıklar
    Bayramı, Çocuk Şenlikleri, Sempozyum, Kongre ve panallerle dolu
    olarak yılda yüz günü aşan bir faaliyet programı
    uygulanmaya devam etmektedir.


    NÜFUS

    Konya ilinin nüfusu, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı kesin
    sonuçlarına göre 2.192.166 kişidir. Nüfusun 1.294.817
    kişisi şehirlerde yaşarken, 897.349 kişisi bucak ve köylerde
    yaşamaktadır. Şehirde yaşayanların oranı %59, köyde yaşayanların
    oranı %41'dir. Yine aynı nüfus sayımı sonucuna göre, il
    merkezi nüfusu 742.690, ilin nüfus yoğunluğu ise km2 başına
    57 kişidir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:47 pm

    TURİSTİK YERLER
    MÜZELER

    MEVLANA MÜZESİ



    Bu gün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana Dergahının
    yeri, Selçuklu Sarayının gül bahçesi iken
    bahçe, Sultan Alaadin Keykubat tarafından Mevlana'nın babası
    Sultanü'l Ulema Bahaeddin Veled'e hediye edilmiştir.
    Sultanü'l Ulema 12 ocak 1231 yılında vefat edince türbedeki
    bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül
    bahçesinde yapılan ilk defindir. Sultan'ül Ulema'nın
    ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlana'ya
    müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe
    yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlana "Gök
    Kubbe'den daha iyi türbe mi olur? Diyerek bu isteği reddetmiştir.
    Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince
    Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled mevlana'nın mezarının
    üstünde türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul
    etmiştir. "Kubbe-i Hadra" Yeşil Türbe denilen türbe dört
    fil ayağı (Kalın sutun) üzerine 130.000 Selçuki Dirhemine
    mimar Tebrizli Bedreddin'e yaptırılmıştır. Bu tarihtensonra inşaat
    faaliyetleri hiç bitmemiş, 19.y.y. ın sonuna kadar
    devametmiştir. Mevlevi Dergahı ve türbe 1926 yılında "Konya Asar-ı
    Atıka Müzesi" adı altında müze olarak hizme başlamıştır 1954
    yılında ise müzenin teşhir tanzimi yeniden elden geçilmiş
    ve müzeni adı "Mevlana Müzesi olarak değiştirilmiştir.
    Müze alanı bahçesi ile birlikte 65000 m2. İken, yeni
    istimlak edilerek Gül bahçesi olarak düzenlenen
    bölümlerle birlikte 18.000 m2. ye ulaşmıştır. Müzenin
    avlusuna "Dervişan Kapısı" ndan girilir. Avlunun Kuzey ve Batı
    yönü boyunca Derviş hücreleri yer almaktadır. Güney
    yönü, Matbah ve Hürrem Paşa Türbesinden sonra,
    Üçler Mezarlığına açılan Hamuşun (Susmuşlar) kapısı
    ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan
    Paşa Türbeleri yanında Semâhâne ve Mescit
    bölümleri ile Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da
    içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan
    Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı Şadırvan ile Şeb-i
    Aruz (Düğün Gecesi) havuzu ve avlunun kuzey yönünde
    yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

    KARATAY MÜZESİ

    Karatay Medresesi, Sultan İzzeddin Keykavus II. Devrinde Emir
    Celaleddin Karatay tarafından, 649 Hicri (1251 Miladi) yılında
    yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Osmanlılar Devrinde de
    kullanılan Medrese XIX. Yüzyılın sonlarında terk edilmiştir.
    Anadolu Selçuklu devri çini işçiliğinde
    önemli yer bulunan Karatay Medresesi 1955 yılında "Çini
    Eserler Müzesi" olarak ziyarete açılmıştır. Karatay
    Müzesinde, Beyşehir Gölü kenarındaki Kubat-Âbad
    Sarayı kazı buluntuları arasında olan duvar çinileri,
    çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan
    Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait çini ve seramik
    tabaklar, kandiller ve alçı buluntuları sergilenmektedir.

    SIRÇALI MEDRESE (Mezar Anıtları Müzesi) Mezar Anıtları
    Müzesi, Konya'daki Selçuklu Dvri eski eserlerinden
    Sırçalı Medrese'de 1960 yılında açılmıştır.
    Sırçalı Medrese, 1242 yılında Bedreddin Muslih tarafından
    yaptırılmış, çinilerle süslü açı (avlulu)
    medreselerden birisidir Konya şehrinde kamulaştırılan mezarlıklardan
    toplanan tarih ve sanat tarihi yönünden değerle mezar taşları
    selçukluluar Devri, Beylikler ve Osmanlılar Devri'ne göre
    tasnif edilerek teşhir edilmişlerdir. Ayrıca Mezar taşları, şekil,
    motif ve yazı karakterleri de gözönüne alınarak
    değerlendirilmiş ve kronolojik bir sıraya konulmuştur.

    AKŞEHİR MÜZESİ

    Akşehir Arkeolog Müzesi: Hitit, Frigg Lidya, Roma ve Bizans
    dönemi eserleri teşhir edilmektedir. ****** Müzesi:
    İstiklal Savaşı sırasında Garp Cephesi Komutanlığının karargahı olarak
    kullanılan tarihi bina, ****** Müzesi olarak o
    günkü özellikleri koruyarak bugünde hizmet
    vermektedir. ARKEOLOJİ MÜZESİ

    Konya Arkeolojik Müzesi, 1901 yılında Karma Orta Okulunda
    açılmıştır. Daha sonra 1927 yılında Mevlana Müzesine 1953
    yılında İplikçi Camii'ne taşınmıştır. 1962 yılında ise
    bugünkü müze binası kurularak hizmete girdi.
    Müzede, Neolitik, Eski Tunç, Orta Tunç (Asur ticaret
    kolonileri), Demir (Frig, Urartu,), Klasik, Helenistlik, Roma ve Bizans
    çağlarına ait eserler sergilenmektedir. Neolitik eserler
    Çumra, Çatalhüyük, Erbaba ve Süberde
    kazılarında, Eski Tunç Eserler; Sızma ve Karahöyük
    kazılarında, Asur ticaret kolonileri çağı Karahöyük
    kazılarında ele geçen eserlerdir. Konya Alaaddin tepesi
    kazılarında bulunan Frig çaı kap parçaları ile Konya
    Karapınar Kıckışla höyükte bulunan çeşitli formlarda
    Frig çağı kapları ve Lidya kapıları da sergilenmektedir. Yine
    Kıcıkışla höyükten Klasik Çağ Alabastron, Aryballos,
    Lekythos ve Kylixler bulunmaktadır. Arkeoloji Müzesinin
    görülmeye değer eserleri Roma lahitleridir. Roma ve Bizans
    çağından sunak mezar stel ve Ostotekler müze iç
    teşhirinde ve bahçede sergilenmektedir. Sille Tatköy ve
    Çumra Alibeyhöyük'de müzemizce yapılan kabartma
    kazılarında M.S 6.y.y, ait kilise taban mozaikleri yerinden
    kaldırılarak müzemizde teşhir edilmektedir.

    ETNOGRAFYA MÜZESİ

    Bölge Müzesi tarzında eğitim amaçlı olarak inşaa
    edilen bina 1975 yılında Etnografya Müzesi olarak hizmete
    açılmıştır. Üç katlı binanın bodrum katında
    fotoğrafhane, arşiv ayniyat ve etütlük eser depoları,
    kaloriferhane ile halen çalışmaları devam etmekte olan ve 1999
    yılı içerisinde açılması planlanan Halı Kilim seksiyonu
    bulunmaktadır. Bu bölümde Etnografya Müzesi depolarında
    bulunan başta Selçuklu Halı örnekleri olmak üzere,
    Dünyanın bilinen birkaç halı-kilim dokuma merkezinden
    birisi olarak kabul edilen Konya Bölgesi'ne ve Türkiye
    sınırları içersinde kalan meşhur halı-kilim dokuma merkezlerine
    ait halı ve kilimler sergilenecektir. Zemin katta teşhir salonu ve Dr.
    Mehmet ÖNDER Konferans Salonu; birinci katta bürolar, idari
    hizmet servisleri, kütüphane ve eser depoları
    bulunmaktadır.Teşhir salonunda satın alma, hediye ve başka
    müzelerden devir yolu ile müzeye kazandırılan daha çok
    Konya ve çevresine ait etnografik eserler sergilenmektedir.

    İNCE MİNARE MEDRESE (Taş ve Ahşap Eserler Müzesi)

    Selçuklu Vzeiri sahip Ata Fahreddin Ali tarafından hadis ilmi
    okutulmak üzere (Hicri 663) 1254 yılında yaptırılmıştır. Mimarı
    Abdullah oğlu Kelük'tür Selçuklu taş işçiliği
    Şaheserlerinden olan taç kapısı üzerinde kabartmalı
    geometrik ve bitkisel bezemelerle birlikte Selçuklu
    sülüsüyle yazılmışı "Yasin ve Fetih" sureleri
    vardır.Binanın iç mekanları avlu, eyvan, dershane, ve
    öğrenci hücrelerinden oluşur.Minare kaidesi kesme taşla kaplı
    tuğla malzeme kullanılarak yapılmış ve ön cephede akant yaprağı
    ile bezelidir. Yarı piramit formlu üçgenle ve oniki
    köşeli, gövde köşeleri turkuaz mavi sırlır tuğladan
    yapılmış çift şerefelidir. 1901 'de yıldırım düşmesiyle
    birinci şerefeye kadar yıkılmıştır. 1956 yılında müze olarak
    açılmış olup Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine
    ait taş ve ahşap eserler teşhir edilmektedir.

    BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÖZEL KOYUNOĞLU MÜZE VE KÜTÜPHANESİ

    Konya'nın köklü ailelerinden A.R. İzzet KOYUNOĞLU, Topraklık
    mahallesindeki evinde yıllarca toplamış olduğu tarihi eserlere
    özel bir müze ve kitaplık kurmuştur. Daha sonra kurmuş olduğu
    müze ve kitaplığı Konya Belediyesi'ne bağışlanmıştır. Konya
    Belediyesi'nce modern müzecilik anlayışının her türlü
    ihtiyacına cevap verecek şekilde yaptırılarak bugünkü
    durumuna getirilmiştir. Müzede arkeolojik eserler ile etnografik
    eserler sergilenmektedir. Müze bahçesinde bulunan İzzet
    Koyunoğlu'na ait ev restore edilerek tipik Konya evi örneği olarak
    ziyarete açılmıştır. Binada eski ve yeni sivil mimari arzı bir
    arada bulunmaktadır. Müze yazma, basma eserler bakımından
    çok zengindir. ATATÜRK MÜZESİ

    ****** caddesinde yer alan yapı 1912 yılında yapılmıştır. Bina
    XX. Yüzyıl ulusal mimari örneklerinden olup 1928 yılında
    Konyalılar tarafından ******'e bağışlanmıştır. 1954 yılında
    Müze olarak açılmıştır. Müzenin teşhirinde
    ******'ün kullandığı elbise ve eşyaları ile Konya'nın
    kurtuluş savaşındaki yerini anlatan belge, fotoğraf ve gazete
    küpürleri sergilenmektedir.

    EREĞLİ MÜZESİ

    Arkeoloji ve Etnoğrafik eserlerin beraber sergilendiği bir
    müzedir. Türk İslam Eserleri, Etnografya, Hitit, Frig, Yunan,
    Roma ve Bizans dönemi eserleri ise Arkeoloji seksiyonlarında
    teşhir edilmektedir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:47 pm


    ÖREN YERLERİ

    İVRİZ KAYA ANITI

    Tuvana Krallığından günümüze kalan en önemli
    kültür varlığımız ivriz Kaya Kabartması'dır Ereğli
    ilçesinin 17 km. güneyinde bu gün Hakapınar
    ilçesine bağlı Aydınkent Köyü içinde, Toroların
    kuzey eteklerindeki vadilerin birisinde kaya üzerine yapılmış olan
    bu anıt 4.20 m x 2.40 m. ölçülerindedir. Torosların
    derinliklerinden gelen zengin kar sularının oluşturduğu tarihi İvriz
    Çayı'nın kaynağında, o çağlarda da Ereğli ovasına hayat
    veren bu suyun çıktığı yere, özellikle seçilerek
    yapılmıştır. Kaya'nın güneye bakan yüzeyine yapılmış olması
    sebebiyle oldukça iyi korunarak zamanımıza kadar gelmiş bir
    eserdir.Kabartma M.Ö. 800 yıllarında da bu bölgenin, Tuvana
    ülkesinin en görkemli krallarından Var-pa-la-waş tarafından
    yaptırılmıştır. Tanrının yüz kısmını önünde ve kralın
    arkasında Hitit hiyeroglif yazısı vardır. Bu yazıda "Ben hakim ve
    kahraman Tuvana Kralı Var-pa-la-waş, sarayda bir prens iken bu asmaları
    diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin" denilmektedir.

    SİLLE (Siyata)

    Sille Konya il merkezinin 8 km. kuzeybatısındadır. Bugün merkez
    belediye hudutları içinde olup, şehir otobüsü
    çalışmaktadır. Erken Hıristiyanlık dönemini de önemli
    bir merkezidir. Bu dönemden başka Ak Manastır diğer adı ile HAGİOS
    Khariton (St.Chariton) olmak üzere bir çok manastır
    keşişler tarafından kayadan oyularak yapılmıştır. Bu manastırlar
    dünyada kurulan ilk manastırlar arasındadır.

    AK MANASTIR

    Geniş ve mağara gibi kayadan oluşmuş olup, mağaraya itaf edilmiş bir
    kilisesi, 6-7 şapeli ve bir çok hücreleri vardır. Bu
    manastırda bulanan Mikael Hommenos ve Mikaeles oğlu Abraham'a ait mezar
    taşlarları Konya Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir.

    ÇATAL HÖYÜK

    Çatalhöyük, Konya'nın Çumra İlçesi
    sınırlarında olup, İlçenin 10 km. doğusunda yer almaktadır.
    Höyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü olan
    bir tepe şeklindedir. Bu iki yükseltisi nedeniyle çatal
    sıfatını almıştır. Çatalhöyük 1958 yılında J.Mellart
    tarafından keşfedilmiştir, 1961-1963 ve 1965 yıllarında kazısı
    yapılmıştır. Yüksek tepeni batı yamacında yapılan
    çalışmalar neticesinde 13 yapı katı açığa
    çıkartılmıştır. En erken yerleşim katı (1) ise M.Ö. 5500
    yıllarında tarihlenmektedir. Stil Kritik yolu ile yapılan bu tarihleme,
    C14 metodu ile de doğrulanmıştır. İlk Yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk
    kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine
    ışık tutan bir merkezdir. Yapılarda kullanılan malzeme kerpiç
    ağa ve kamıştır.Çatalhöyük'te 1996 yılına kadar
    kazılar yapılmamış bu yıldan itaberen üç yıldır İngiliz
    Arkeoloji Enstitüsü tarafından Ian Hodder başkanlığında
    kazılar devam etmektedir. Bulunan kazı eserleri ise Konya Arkeoloji
    Müzesine teslim edilerek bir kısmı teşhir edilmekte diğerleri ise
    depolarda koruma altına alınmış durumdadır.

    SİLLE AYA-ELENA MÜZESİ

    Sille, Konya ili, Selçuklu ilçesine bağlı kent merkezine
    7 km. uzaklıkta bir yerleşim yeridir. İsa'nın doğumundan 327 sene sonra
    Bizans İmpartoru Constantin'in annesi Helena, Hac için
    Kudüs'e giderken Konya'ya uğramış, buradaki ilk hıristiyanlık
    çağlarına ait oyma mabetleri görmüş, hıristiyıanlara
    Sille'de bir mabed yaptırmaya karar vermiştir. Mihail Arhankolos adına
    bu kilisenin temel atma töreninde bulunmuştur. Kilise asırlar boyu
    onarımlar görerek günümüze kadar gelmiştir.
    Kilisenin iç kapısının üstünde Yunan harfleriyle
    yazılmış Türkçe bir tamir kitabesi kilisenin tarihi
    hakkında bilgi vermektedir. Bu kitabe 1833 tarihlidir. Aynı kitabenin
    üzerinde ise kilisenin dördüncü tamiratının Sultan
    Mecit döneminde gördüğünü belirten
    üç satırlık bir kitabe daha bulunmaktadır. Kilise
    düzgün kesme Sille Taşı ile yapılmıştır. Avlusunda kayalara
    oyulmuş odalar bulunmaktadır. Kilisenin kuzeye açılan kapısından
    dış nartexe girilir. Burada kadınlar mahfeline çıkan iki
    yönlü taş merdivenler yer almaktadır. Kilisenin ana kubbesi
    dört fil ayağı üzerinde olup, kilise üç
    sahınlıdır. Kilisenin içerisinde ahşaptan içerileir
    alçı süslü bir vaaz kürsüsü ile apsidle
    ana mekanı ayıran ahşap alçılı kafes bir sanat şaheseridir.
    Kubbe geçişlerinde ve taşıyıcı ayaklarda Hz. İsa, Hz. Meryem ile
    havarilere ait resimler bulunmaktadır.

    EFLATUNPINAR HİTİT ANITI

    Konya İli, Beyşehir İlçesi, içinde bulunmaktadır. Anıt
    W.J. Hamilton (1849) da bilim dünyasına ilk haber veren kişidir.
    Daha sonra F.Sarreve J. Garstang ayrı ayrı yayınlamışlardır. Anıt bir
    su kaynağıdır. Kenarında dikdörtgen taşlar üzerinde
    kabartmalardan oluşmaktadır. Niteliğin kaybetmeyen kabartmalar ön
    kısmındaki14 adet taş bloklar üzerine oyulmuştur. Anıtın ilk planı
    bilinmemektedir. Bu anıt açık hava anıtlarından daha
    küçüktür. Doğal bir kayaya oyulmamış, her
    parçanın üzerinde figür bulunan blok taşların
    örülmesiyle oluşmuştur. Su kaynağının yanında bulunan bu
    anıtın su toplama havuzunun ilk yapılış tarih araştırılmamıştır.
    Eflatunpınar Anıtı'nın blok taşları üzerendeki figürler;
    üstte güneş kursu, ortada tanrıça ve tanrı diye kabul
    edilen figürerin arasında, yanlarıda ve en alttaki figürler
    elleri yukarıya doğru kaldırıp tanrı ve tanrıçayı
    selamlamaktadır. Bu anıt Hitit Krallık dönemine tarihlenmektedir.
    1996 yılında Konya Müze Müdürlüğünce Anıt
    çevresinde temizlik ve kazı çalışmaları başlamıştır.
    Çalışmalarda anıtın 3.34x3 m. ölçülerinde
    dikdörtgen planlı bir havuzun parçası olduğu ortaya
    çıkmıştır. 1998 yılı çalışmalarında anıtın alt kısmında
    beş adet daha tanrı kabartması tesbit edilmiş olup, ilerideki yıllarda
    kazı çalışmaları devam ettirilecektir.

    KİLİSTRA ANTİK KENTİ

    Kilstra Antik Kenti Konya'nın 34 km. güney batısındaki Hatunsaray
    Bucağının 16 km. kuzey batısındaki Gökyurt Köyü
    sınırları içerisinde yer almaktadır. Yapılan çalışmalarda
    M.Ö. III. Y.y. kadar yerleşim olduğu anlaşılmıştır. Listradan
    (Hatunsaraya gelip Mistiya'ya Beyşehir'e doğru devam eden tarihi kral
    yolu (Vig Seboste) üzerinde yer almaktadır. Kilistra Antik
    kentinin M.S. 7. y.y. da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması
    ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur. 1998 yılında
    giderleri İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından
    karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü
    adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı
    Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve
    Şırahanelerde temizlik restorasyon, çevre düzenlemesi
    yapılmıştır. Haç planlı Şapel iç ve dışı yekpare kaya
    oyuğu olması nedeniyle eşine az rastlana nitelikte olup M.S. 8.y.y.'a
    aittir. Sümbül Kilisede M.S. 8.y.y'a ait olup devrini
    yansıtan süslemeler Bizans Devrine ait Büyük Su Sarnıcı
    ise karşılıklı yekpare kayaya oyulmuş dörder payeye otura 3 nefli
    plan gösterir. Çiftli Şırahane ise karşılıklı yekpare iki
    kay içine oyulmuş çevresi ise bir kompleks halindedir.
    Doğu Şırahane'nin giriş kapısı eşiğinde M.Ö. I.yy'la ait kentin
    adını veren bir yazıt bulunmuştur. Bizans devrine ait kaya oyuğu iki ev
    ortaya çıkartılmıştır. Kilistra antik kenti oldukça geniş
    alana yayılmış kaya oyuğu yerleşmeleri şeklindedir. Gelecek yıllar
    yapılacak kazı ve temizlik çalışmaları buranın Ürgüp,
    Göreme gibi turistik bir yer olmasını sağlayacak
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:48 pm

    KARAHÖYÜK

    Konya il Merkezine 15 km. güney doğusunda Harmancık
    mahallesindedir. Ulaşım belediye otobüsleri ile sağlanır. Ord.
    Prof. Dr. Sedat ALP başkanlığında 1953 yılında başlayan kazılar halen
    devam etmekte olup, üzerinde en az uzun süren çalışma
    en eski Türk kazılarındandır. Karahöyük'te yapılan
    araştırmalarda höyüğün M.Ö. 3000 (Eski Tunç
    Devri-M.Ö. 2000 Asur ticaret kolonileri devri) de iskan edildiği
    anlaşılmış olup, 27 yerleşik katı tespit edilmiştir. Konya
    bölgesinin M.Ö. 3000 ve 2000 yıllarının tarihe ışık tuttuğu
    bilinmektedir. Eski Anadolu'nun en önemli şehir harabeleri
    arasındadır. Karahöyük kazılarında çıkan buluntular
    devrinin kültürel ve ticari ilişkileri anlatan belgelerdir.
    Hitit İmparatorluk Çağı öncesi eski Tunç Devri
    Mühür sanatının Orta Anadolu'nun güney bölgesindeki
    en önemli buluntularını veren merkezdir. Grafitolan kap markaları
    ve bazı mühürler Anadolu'da yazının erken safhalarının
    araştırılmasında yardımcı olmaktadır.Gaga ağızlı testiler, fincanlar,
    yonca ağızlı testiler, rhytonar, üzüm salkımı biçimli
    kandilleri ve diğer buluntular olup ayrıca at nalı biçiminde
    atkılar devrinin karakteristik eserleridir. Buluntular Konya Arkeoloji
    Müzesi'nde teşhir ve muhafaza edilmektedir.

    BOLAT ÖRENLERİ

    Bolat yaylası ören yeri, Hadim, ilçesi Bolat köyü
    sınırları içinde kalan Temaşalık mevkiindedir. Literataüre
    adı Astra olarak geçmiş olan antik kent, Hadim ilçesinin
    kuzey batısında ve Hadim'e 17 km. uzaklıktadır. Hellenistik, Roma ve
    Bizans devirlerinde iskan gördüğü yüzey
    buluntularından anlaşılmaktadır. Kentte ait önemli sayılabilecek
    kalıntılar; nekropol alanı, bouleterion, kilise ve büyük
    yapıdır. 1992-93-94 yıllarında Konya Müze
    Müdürlüğü'nce kurtarma ve temizlik
    çalışmaları yapılmıştır.

    NEKROPOL ALANI

    Kentin güneyindedir. M.S. 3.yy'a ait bol miktarda mezar steli ve
    lahit parçaları bulunmaktadır. Stellerde; boğa başları, asma
    dalı, üzüm salkımları ve medusa başları işlenmiştir.
    Stellerde insan figürü işlenmiştir.

    BOULETEFERİON

    Kentin batısındadır. Yüksek bir noktada kurulmuştur. Cave alanının bir bölümü ayakta kalabilmiştir.

    SELÇUKLU KÖŞKÜ

    Alaaddin Tepesini çeviren iç kalenin kuzey eteğindedir.
    Sarayın II. Kılınçaslan'a ait olduğu kuvvetle muhtemeldir.
    Köşk, Alaadin Keykubat I zamanında genişletilerek tamir edilmiş,
    kare bir plan üzerine harç ve tuğlalarla iki kat olarak
    yapılmış, altı kat kerpiç ve molozlarla takviye edilmiştir.
    Köşk bugün harap olmuş bir duvar parçasından
    ibarettir. Son defa 1961 yılında bu tek duvarın beton bir şemsiye ile
    muhafazası yoluna gidilmiştir.

    KUBADABAD SARAYI

    Beyşehir Gölü'nün güneybatı kıyısında, Heyran
    Köyü yakınındaki alanlardan biri üzerindeiri.1236
    Selçuklu Sultanı I. Alaadin Keykubat tarafından yaptırılmış
    35x50m. boyutunda yazlık bir saraydır. 1950-1953 yılları arasında
    Mehmede Önder ve Zeki Oral tarafından yapılan arkeolojik kazılarda
    bulanan çiniler ve panolar Konya'daki Çini Eserler
    Müzesi'ne kaldırılmıştır. Saray, Kız Kalesi, tersane, hamam
    vs.'nin kalıntıları bulunmaktadır. 35x50 m. boyutundaki saraya ait
    kalıntılar arasında göl kıyısı tarafından ancak sarayın terası yer
    almıştır.

    YERKÖPRÜ MAĞARASI

    Konya, İli, Hadim İlçesi sınırının yakınlarında, Göksu
    Vadisinde bulunmaktadır. Mağaraya Konya-Karaman yoluyla
    Kayaağzı-Habibler Köyleri üzerinden 116 km.'lik bir
    yolculukla ulaşılmaktadır. Ayrıca mağaranın bulunduğu Göksu
    Vadisine Mersin-Silifke üzerinden de ulaşılabilmektedir. Köy
    yolları stabilizedir.Mağara tamamen bir traverten tüfün
    içinde yer almaktadır. Türkiye'nin doğası en güzel
    mağaralarından birisidir. Göksu Nehrinin, bu traverten
    tüfünün altına oluşturduğu mağara 5000 m. kadar
    uzunluktadır. Suyun battığı yerde mağara sifolanmaktadır. Mağaranın
    çıkış ağzında, Göksu Nehrinin, dışarıdan akan bir
    bölümü mağaradan çıkar. Diğer
    bölümüne bir şelaleler ile birleşirken bir doğa harikası
    oluşturmakta ve derin, mavi göller oluşturarak Göksu Nehri
    devam etmektedir.

    BALATİNİ MAĞARASI

    Mağara Konya İli, Beyşehir İlçesine bağlı Çamlık Beldesi
    ile Derebucak ilçesi sınırlarında yer almaktadır. Konya -
    Beyşehir - Üzümlü-Manavgat yolunun 45. km'sinden ayrılan
    yolla Çamlık veya Derebucak üzerinden, bu iki yerleşim
    merkezini bağlayan stabilize karayolu ile ulaşılmaktadır.
    Çamlık'a 5 km. Derebucak'a 6 km. uzaklıkta bulunmakta olup
    Körükini ile Suluin mağaralarının 3 km. kuzeybatısınadır.
    Toplam uzunluğu 1830 m olan mağaranın düden ve kaynak konumunda
    iki girişi vardır. Balatini mağarası üst üste bulunan iki
    farklı seviyeden oluşmuştur. Üst katı oluşturan fosil kolun emini
    tamamen mağara kili ile kaplıdır. Alt kat olan su taşıyan asıl galeri
    de ise suyun az olduğu dönemlerde su içinden
    yürünerek ilerlenebilmektedir. Sadece bir 5 m'den daha derin
    olan 3 adet Cadıkazanı geçiş tekniği yada bot kullanılarak
    geçilebilir. Traverternleri, Heykel Odası, ve Dev Cadı kazanları
    mağaranın görülmeye değer güzellikleridir.

    KÖRÜKİNİ MAĞARASI

    Kona İli Beyşehir ilçesine bağlı, Çamlık Beldesinin 500
    m. Güneybatısında bulunan mağaraya stabilize yola ulaşılmaktadır.
    Toplam uzunluğu 1250 m. olan Körükini Mağarasının
    içinden Uzunsu Deresi geçmektedir. Mağaradan çıkan
    su değirmen vadisine daha sonra da Değirmen Mağarasına girmektedir.
    Tamamıyla aktif olan mağarada bot kullanımı hatta büyük kaya
    blokları arasında şelaleler yapan suyu geçmek ayrıca bir deneyim
    gerektirmektedir. Mağaraya giriş için yaz ve sonbahar ayları en
    uygun zamanlarıdır. Bahar ayları aşırı su, sifonlara, şelaleler
    nedeniyle tehlikeli olabilir.

    SULUİN (DEĞİRMEN İNİ) MAĞARASI

    Konya İli Beyşehir İlçesine bağlı Çamlık Beldesinin 500
    m. Güneybatısında bulunan mağaraya stabilize yolla ulaşılmaktadır.
    Körükini Mağarasından çıkan Uzunsu Deresi 100 m.
    Uzunluktaki Değirmen Vadisi boyunca kayalıklar arasında akarak
    Değirmenini Mağarasına girmektedir. Buradan su dev kaya blokları
    arasından şelaleler yaparak ilerlerken, mağara çok geniş ve
    yüksek bir galeri halinde devam eder ve 150 m. sonunda
    büyük göle ulaşır.

    SAKALTUTAN MAĞARASI

    Konya iline bağlı Seydişehir İlçesi yakınlarındadır. Mağaraya
    Seydişehir, Süleymaniye Köyü-Mortaş yolu ile ulaşılır.
    Dikey bir mağara olan Sakaltutan Mağarasının toplam derinliği 303 m.
    dir.

    SUSUZ MAĞARASI

    Mağara, Seydişehir ilçesine bağlı Susuz Köyünde yer
    almaktadır. Aktif olan mağara, biri yatay diğeri ise 60 m.'lik dikey
    bir iniş olan iki girişe sahiptir. Mağaranın toplam uzunluğu yaklaşık
    2000 m.'dir. Mağara boyunca yer altı nehrinin akışı
    gözlenmektedir. Özellikle ilkbahar aylarında mağaraya
    girilmesi tehlikeli olabilir.

    TINAZTEPE MAĞARASI

    Mağaraya Konya-Seydişehir-Manavgat yolunda Seydişehir'den 35 km.
    mesafede bulunmaktadır. Toplam uzunluğu 1650 m. Derinliği 65 m. olan
    mağara Tınaztepe'nin güneybatı yamacında yer almaktadır. Fosil ve
    aktif olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Fosil
    bölümüne bahar aylarında girilecek olursa, sayısı 5'i
    bulan göllerin botla geçilmesi gerekecektir. Sonbahar
    aylarında suların azalması sonucu aynı galeri yürünerek
    geçilebilir. Beşinci gölden sonra mağarada 30 m.'lik bir
    inişle Büyük Salon'a gelinmektedir. Bu salon gölle son
    bulmaktadır.

    PINARBAŞI MAĞARASI

    Beyşehir gölü güneyinde bulunan Kızılova Polyesinin
    güneybatı yamacında yeralır. Beyşehir-Derebucak karayolundan
    ayrılan bir yol, Kızılova polyesinden geçerek Pınarbaşı
    Köyüne varırı. Mağara, köyün hemen
    yakınındadır.Pınarbaşı, Krestase kireçtaşlarındaki belirgin bir
    fay üzerinde gelişmiş yatay bir mağaradır. İçinden
    büyük bir karstik kaynak çıkan mağarada geçmesi
    zor sifon ve göller yer alır. Bu nedenle araştırması zor bir
    mağaradır. Ayrıca damlataş birikimi yönünden son derce
    zengindir.

    BÜYÜK DÜDEN MAĞARASI

    Mağara Konya İli Derebucak İlçesindedir.
    Konya-Beyşehir-Derebucak yolundan sonra, Derebucak'dan ibradi
    yönünde, 18'nci km.'de, Kembos Ovası batı kıyısında yer
    almaktadır.Genişliği 1 km. uzunluğu 15 km. olan Kembos Ovası, bahar
    aylarında eriyen kar suları ve özellikle Uzunsu Deresi ile gelip
    toplanan suları bir başka düden olan Feyzullah Düdeni ile
    birlikte drene etmektedir. Bu düdenlerden batan su Atınbeşik
    Düden suyu Mağarasından geçerek Manavgat çayına
    karışmaktadır. Mağarasının turistik bir önemi olmamakla birlikte,
    speolojik açıdan önem taşımaktadır. 714 m. uzunluğundaki
    düden de çok sayıda göller, dev cadı kazanları ve
    sifonlar bulunmaktadır.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:49 pm

    FEYZULLAH DÜDENİ

    Düden, Konya İlinin, Derebucak ilçesine yaklaşık 25 km.
    uzaklıktadır. Aktif bir düden özelliğinde olup ilkbaharda,
    Kembos Polyesinin sularını drene eder.

    YAPILAR

    A) SİVİL MİMARİ

    KERVANSARAYLAR

    ZAZADİN HANI

    Sultan Alaeddin Keykubat devrinde (633-Hicri 1236 Miladi yılında)
    Selçuklu Emirlerinden Vezir Sadettin Köpek tarafından
    yaptırıldı. Yazlık ve kışlık tiplerin birleşmesinden meydana gelmiş
    avlu tipte yapılmıştır. Hanın boyu 104 m., eni 62 metredir.Taş yapının
    dış duvarlarından gayri İslami devirlere ait eserlerden bazı
    parçalarda kullanılmıştır. Konya-Aksaray yolunun 25. Km'sinde
    Tömek bucağındadır.

    HOROZLU HAN

    1248 yılında bugünkü Konya-Aksaray asfaltının 8.'sinde kışlık olarak yapılmıştır.

    KIZILVİRAN HANI

    Konya-Beyşehir yolu üzerinde olup, Konya'ya 44 km. uzaklıktadır.
    Kışlık ve yazlık olmak üzere iki tipte yaptırılmıştır.

    OBRUK HAN

    Anadolu Selçuklu döneminde ticaret yolları üzerinde
    kurulan hanlardan bir örneği de Obruk Hanıdır. Oburk Hanı,
    Konya'yı Aksaray'a bağlayan yol üzerindedir.

    SULTAN HAMAMI

    Larende caddesinde Sahip Ata Külliyesine ait olan Sultan Hamamı bugün de faliyetine devam etmektedir.

    MAHKEME HAMAMI

    Şerfaddin Cami ile Şemsi-i Tebrizi Cami arasında yer alan tarihi
    özellikleriyle milletimizin temizliğe verdiği önemi yaşatan
    (Türk Hamamı) vasıflarını taşıyan mahkem hamamı faaliyetine devam
    etmektedir.

    MERAM HAMAMI

    meram mesireliğinde, tarihi köprü çıkışında yer alan
    Beylikler devrinde yapılmış Meram Hamamı, yeli ve yabancı
    ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

    MEYDAN HAMAMI

    Akşehir'de 1329 yılında Subaşı Emir Şerafeddin tarafından yaptırılan hamam, bugünde hizmet vermektedir.

    ORTA HAMAM

    Akşehir ulu camii caddesindeki Orta Hamam Selçuklulardan kalmış
    olup, Konya Valisi Avlonyalı Ferit paşa tarafından 1900 yılında ciddi
    bakım ve tamirattan geçirilmiştir. Eski Ulu Camii güneyinde
    yeralan Karamanoğlu Beyliği devri eserlerinden olan eski hamam
    soğukluk, sıcaklık ve külhan bölümleriyle hizmet vermeye
    devam etmektedir.

    B) DİNSEL MİMARİ

    ALAEDDİN CAMİİ

    Anadolu Selçuklu Devri Konya'nın en büyük ve en eski
    camiisidir. Şehrin merkezine yüksekçe bir höyük
    olan Alaedin Tepesi üzerinde inşa edilmiştir. Selçuklu
    Sultanı Rükneddin Mesud I'in son zamanlarında başlanılmış,
    Kılıçaslan II (1156-1192) devrinde inşaatına devam edilmiş,
    Sultan Alaeddin Keykubad I tarafından 1221 yılında tamamlanarak hizmete
    açılmıştır.Camii İslam mimarisi yapı tarzında inşa edilmiştir.
    Üzeri ağaç ve toprakla örtülmüştür.
    İçerisi Sütunlar ormanın andırmaktadır. Bizans ve klasik
    devirlere ait 41 taş mermer sütundan ibarettir. Camiinin en
    ilginç taraflarından birisi de minberidir. Minber abanoz
    ağacından birbirine geçmiş olup, Anadolu Selçuklu ahşap
    işlemeciliğinin en güzel örneklerdir. 1155 yılında Ahlat'lı
    Mengum Berti tarafından yapılmış bir şaheserdir. Çinilerle
    süsül mihrabın önünde çini süslü
    kubbesiyle örtülmüş bir saha mevcuttur. Mihrap ve
    kubbelerin çinileri kısmen sökülmüştür.

    İPLİKÇİ CAMİİ

    Alaeddin Caddesi üzerindedir. Şemseddin Altınoba tarafından1201
    yılından sonra yaptırılmış, Somuncu Ebubekir tarafından genişletilmiş,
    yenilenmiştir. (1332) Cami iplikçiler çarşısında
    bulunduğu için İplikçi Camii adını almıştır. 1951-1960
    Klasik Eserler Müzesi olarak kullanılan camii, 1960 yılında tekrar
    ibadete açılmıştır.

    SAHİP ATA CAMİİ VE KÜLLİYESİ

    Anadolu Selçuklu Devleti Vezirlerinden Sahip Ata tarafından 1258
    - 1283 yılları arasında inşaa edilmiş olan mescid türbe, hanigah
    ve hamamdan ibarettir. Mimarı Abdullah Bin Kellük'tür.

    SADRETTİN KONEVİ CAMİİ VE TÜRBESİ

    Konya'nın Şeyh Sadrettin mahallesindedir. 1274 yılında yapılmıştır.
    Giriş kapısındaki kitabede adı geçen Sadrettin Konevi aslen
    Malatyalı olup, Konya'ya yerleşmiş, zamanını tanınmış
    bilginlerindendir. Muhiddin İbni Arabi'den tahsil ve terbiye
    görmüş, Konya'daki hanikahında hadis ilimleri okutulmuştur.
    Mevlana'ya derin bir sevgi ile bağlanmıştır.Türbe, Camiinin
    doğusundaki avludadır. Açık türbeler tipinin ayakta kalan
    tek örneğidir. Türbenin şekli Selçuklu
    kümbetlerin benzer. Gövde açık, kaidesi mermer işleme
    olan türbenin üzerinde, köşeli bir tanbura oturan kafes
    şeklinde ahşap bir külah vardır.

    ŞEMSİ-İ TEBRİZİ CAMİİ VE TÜRBESİ

    Şerafettin Camii kuzeyinde eskiden mezarlık olan Şems Parkının
    içinde yer alır. Bugünkü yapı 1510 yılında
    Abdürrezakoğlu Emir İshak Bey tarafından mescidle birlikte elden
    geçirilmiş ve genişletilmiştir. İlk yapının 13. Yüzyılda
    yapıldığı ileri sürülmektedir. Ancak kim tarafından
    yaptırıldığı bilinmemektedir. Cami bölümüyle bitişik
    durumda, içten tavanlı dıştan sekizgen tambur üzerine
    piramidal külahla örtülüdür. Eyvan şeklinde
    olan türbe mescide kalem işi süslenmiş ahşap Bursa kemeriyle
    açılır. Diğer yönlerde biri altta, diğeri üstte olmak
    üzere ikişer penceresi vardır. Türbenin duvarlarında herhangi
    bir bezeme yoktur. Tavanı geometrik motiflerle bezenmiştir. Üzeri
    örtülü sandukanın altında önceleri kuyu bulunduğu
    söyleniyorsa da araştırmalar neticesinde burasının kuyu değil
    mumyalık olduğu anlaşılmıştır. Gövdesi taştan tambur ve
    külahı ise tuğladan yapılan türbe 1977 yılında tamiri
    sırasında orjinalliğin biraz kaybetmiştir.

    KADI MÜRSEL (Hacı Hasan Camii)

    Hükümet konağının batısındadır. Güney duvarında bulanan
    kitabesine göre 812 H.- 1409 M. Yılında ve Karamaoğlu Mehmet bey
    zamanında Hacı Mustafa oğlu Mürsel tarafından yaptırılmıştır.
    Dikdörtgen planlı taş ve moloz dolgu yüksekçe bir
    tabana oturmaktadır. Üzeri çatı ile
    örülmüştür.

    TURSUNOĞLU CAMİİ (Tahir Paşa)

    Abdülaziz mahallesindedir. XV. Yüzyıl başlarında Konya
    eşrafından Tursunoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Beden
    duvarları taş, kubbe ise tuğladır. Camiinin kuzeyindeki kubbeli son
    cemaat mahallide tuğladan yapılmıştır. Tek şerefeli ve köşeli bir
    minaresi vardır.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:50 pm

    SELİMİYE CAMİİ

    Mevlana Dergâhının batısında inşaatına Sultan Selim II'nin
    şehzadeliği zamanında başlanmış (1558-1567) arasında tamamlanmıştır.
    Camii Osmanlı klasik mimarisinin Konya'daki en güzel
    eserlerindedir. Kuzeyinde altı sütuna istinat ettirilmiş yedi
    kubbeli son cemaat yeri ve mermer süveli geçme basık
    kemerli cümle kapısı mevcuttur. Ahşap kapı kanatlarından sağdakine
    "Mescitti Mümin,suda balık gibidir."İbareler mevcuttur. Son cemaat
    yerinin sağ ve solunda tek şerefeli iki minaresi vardır.

    AZİZİYE CAMİİ

    Konya çarşının ortasındadır. Muntazam kesme Gödene Taşı ile
    yapılan mabed son Osmanlı mimarisinin çok muvaffak bir eseridir.
    Yerindeki 1671-1676 yılları arasında Şeyh Ahmed eliyle yaptırılan camii
    yandığı için (1867) Sultan Abdülazizi'in annesi Pertenihal
    adına yeniden bugünkü Camii yaptırılmış ve bu adla
    anılmıştır. (1874) Türk Baroku uslubundadır. Altı mermer
    sütuna oturan üç kubbeli son cemaat yerinin iki ucunda
    kaideleri şadırvanlı iki minaresi dikkat çeker. Üzeri ferah
    kubbe ile örtülüdür.

    ŞERAFETTİN CAMİİ

    Hükümet konağının güney cephesindedir. Camii ilk defa
    XII. Yüzyılda Şeyh Şerafettin tarafından yaptırılmış 1336 yılında
    tamamen yıktırılarak Çavuş oğlu Mehmet Bey tarafından inşa
    ettirilmiştir. Camii gövdesi kesme taşlardan büyük bir
    kubbe ile örtülmüştür. Kubbeyi 10 fil ayağı
    tutmakta, güneyinde bir yarım kubbe ile desteklenmektedir.
    Mihrabın bulunduğu kısmı dışarıya taşmaktadır. Yarım bir kubbe ile
    örtülmüştür. Güney kısmı hariç diğer
    yönlerdeki ikinci kat mahfelleri bulunmaktadır. Camii iç
    yazı ve nakışlarla dekorize edilmiş olup, mermer işlemeli mimber ve
    mihrabı takdire değer bir sanat eseridir. Sonradan ilave edilmiş tek
    şerefeli bir de minaresi vardır. Osmanlı Camii mimarisinin en
    mümeyyiz vasflarından birisi olan cemaat yerine yer verilmiş olup,
    altı mermer sütun üzerine oturmuş yedi küçük
    kubbe ile örtülmüştür.

    KAPU CAMİİ

    Konya'da merkezde sarraflar (çıkrıkçılar) caddesi
    üzerindedir. Asıl adı ihyaiyye olup eski Konya Kalesinin
    kapılarından birini çevresinde yer aldığında Kapı Camii adıyla
    anılır. Cami ilk defa 1658 yılında Mevlevi Dergahı Postnişinlerinden
    Pir Hüseyin Çelebi tarafından yapılmıştır. Bir süre
    sonra yıkılan bu camiiyi 1811 yılında Konya Müftüsü
    Esenlilerlizade seyyid Abdurrahman yenilemiş, 1867 yılında bir yangın
    cami ile birlikte bu civarda vakıf dükkanları da yok etmiş. Bu
    yeni inşaasına dair 1285 H. (18868 M) tarihli kitabesi taç
    kapısı üzerinde yeralmaktadır. Kapı Cami Konya'da yer alan Osmanlı
    Dönemine camilerinin en büyüğüdür. Kuzeyinede
    10 mermer sütuna istinat eden yüksek bir son cemaat mahalli
    ve basık kemerli bir cümle kapısı vardır. Ayrıca doğu ve batı
    yönlerinde de birer kapısı bulunmaktadır. Kesme taşlardan inşa
    edilen camiinin üzeri dıştan çatı, içten
    büyüklü küçüklü sekiz kubbe ile
    örtülüdür. Taş Miharı ve ahşap minberi sadedir.

    NAKİBOĞLU CAMİİ

    Camii, Nakiboğlu mahallesindedir. Vakfiyesine göre Konya
    Müftüsü Nakib'ül Seyid İbrahim tarafından 1176 H.
    (1762 M.) yılında yaptırılmıştır. Kare planlı olup toptan yapılmıştır.
    Çatı ahşaptır. Kiremit planlı olup toptan yapılmıştır.
    Çatı ahşaptır Kiremitle örtülmüştür.
    Minaresi, 1178 H. (1764 M.) yılında Nakib'ül Hac Seyid İbrahim
    oğlu Mehmet Emin tarafından yaptırılmıştır. Cami zamanla harap olduğu
    için 1926 yılında minaresi hariç, yıktırılarak yeniden
    yaptırılmıştır.

    MESCİTLER

    HASBEY DAR'ÜLHUFFAZI

    Gaziâlemşah Mahallesindedir. Karamanoğlu Mehmet II devrinde Hacı
    Hasbey oğlu Mehmet bey tarafından (1421) "Hafızlar Evi" olarak
    yapılmıştır. Tuğla örgü gövdesi kare bir plan
    üzerine oturtulmuş ve üzeri üç taraftan yontma
    taşlarla kaplanmıştır. Giriş kapısının bulunduğu batı cephesi işlemeli
    mermerlerle süslüdür. Gövdeden kubbeye klasik
    üçgen köşebentlere geçirilmektedir.
    Üçgenlerin ikişer kenarları yeşil çinilerle
    süslenmiştir. İçerisinde çinilerle süslü
    güzel bir mihrabı da vardır.

    MERAM (HASBEY) MESCİDİ

    Konya'nın tarihi bir mesire yeri olan Meram'dadır. Karamanoğlu Mehmet
    II. De Hasbey oğlu Mehmet adına yapılmıştır. Kesme taşlardan yapılmış,
    üzeri toprak damla örtülmüştür. Minberi
    çok sadedir. Caminin yanında birde Dar-ül huffaz vardır.
    Kare planı üzerine yapılmıştır. Bugün çocuk
    kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

    ALİ EFENDİ MUALLİMHANESİ

    Şerefattin Camii civarındadır. Müderris Ali Efendi tarfından Kuran
    kursu olarak yaptırılmıştır. Kare plan üzerine taşlardan
    yapılıdır. Üzeri büyük bir kubbe ile kapatılmıştır.
    Bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

    NASUH BEY DAR-ÜL HUFFAZI

    İstasyon caddesi üzerindedir. Karamanoğlu İbrahim Bey II.
    Zamanında Kadıoğlu Nasuh Bey tarafından yaptırılmıştır Kare plan
    üzerine taşlardan yapılıdır. Üzeri sekiz köşeli bir
    tanbura oturan yüksekçe bir kubbe ile kapatılmıştır.
    Üç kubbeli bir revakı varken bugün yıkılmıştır.

    TÜRBELER

    YEŞİL TÜRBE (KUBBE-İ HADRA)

    Dört fil ayağı sütun üzerine bir Selçuklu
    şaheseridir. Kubbeyi hadranın ve kalkamı dıştan 16 dilimli bir
    külahı vardır. Külahla silindir gövdenin birleştiği
    yerde Ayet-Ül Kürsi yazılıdır. Kubbe muhtelif motifler
    süs ve kufi ayetlerle bezenmiştir. Kubbenin altında Mevlâna
    ve Sultan Veled yatmaktadır. Mezar üzerinde en son Abülhamit
    II.'nın hediye ettiği altın sim işli bir puşide
    örtülüdür. Kubbenin doğusunda Sultan - Ü1-
    Ülema'nın kabri bulunmaktadır. Selçuklu ağaç
    işlemeciliğinin bir şaheseri olan sandukası yüksekçedir.
    Arka cephesi görülmediğinden ayakta imiş hissini verir. Bu
    sanduka Mevlâna için yapılmış, bilahare babasının
    üzerine kaldırılmıştır. SULTANLAR TÜRBESİ

    Alaeddin Camii içinde kuzeyde, klasik Selçuklu
    türbeleri tipindedir. Gövdesi kesme taşlardan on
    yüzlü prizma şeklinde yükselmiş, üzeri tuğladan on
    köşeli bir pramitle örtülmüştür. Türbe,
    Sultan Kılınçaslan tarafından yaptırılmıştır. Türbede sekiz
    çinili sanduka vardır. Aşağıda isimleri yazılı Selçuklu
    Sultanları; Sultan Mesud I, Kılınçaslan II, Rükneddin
    Süleymen II, Gıyaseddin Keyhüsrev I. Alaeddin Keysubat I.
    Gıyaseddin Keyhüsrev II, Kılınçaslan IV, Gayseddin
    Keyhüsrev III medfun bulunmaktadır.

    TAVUSBABA TÜRBESİ

    Konyanın tarihi bir mesire yeri ola meram'dadır. I. Alaeddin Kuykubat
    Devrinde Konya'da ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindi'ye
    aittir. Taş ve tuğladan yapılmış, Tonas kubbeli sade bir eserdir.

    ATEŞ BAŞ VELİ TÜRBESİ

    Eski Meram yolu üzerindedir. Klasik Selçuklu
    Kümbetleri tipindedir. Türbe 1285 yılında ölen Mevlevi
    Ataşy-Baz Yusuf'a aittir Kesme taşlardan sekiz köşeli gövde
    sekizgen pramit tuğla örtülü bir külahla
    yaptırılmıştır. Taş söveli kemerli kapısının altında mezar
    mahsenine inilen bir de kapısı mevcuttur.

    GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ

    Musalla Mezarlığındadır. Selçuklu türbeleri arasında
    değişik bir karakteri vardır. Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir
    eyvandan müteşekkildir. Büyük bir kısmı kesme taştan,
    geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür. Dış
    görünüş itibariyle bir kaleyi andırmaktadır. Eyvan
    kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir. Türbenin
    Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan'ın
    karısı IV. Gömeç Hatun'a ait olduğu söylenmektedir.

    KESİKBAŞ TÜRBESİ

    Kalenderhane Mahallesindedir. Kime ait olduğu bilinmemektedir. Klasik
    Selçuklu türbe örneklerine uygun olarak yapılmıştır
    Sekizgen bir kaidesi ve gövdesi vardır. Sekizgen bir piramitle
    örtülmüştür.


    TAHİR İLE ZÜHRE TÜRBE VE MESCİDİ

    Beyhekim mahallesindedir. Türbe halk hikayelerine geçmiş
    Tahir ile Zühre'ye aittir Tuğla örtülü bir kubbe
    olarakyapılmıştır Mescidin doğusunda tuğla moziyiklerle
    küçük portale oradan çapraz kubbeli bir dehlize
    oradan da bir kapı ile mescide geçilmektedir. Türbenin
    alçı relyeflerle süslü bir mihrabı vardır.

    EMİR NURETTİN TÜRBESİ

    Sephavan Mahallesindedir. Selçuklu emiri Nurettin'e aittir.
    Sekiz köşeli bir plan üzerne kesme taşlarla yapılmış ve
    sekizgen bir külahla üzeri kapatılmıştır.

    TAÇ-ÜL VEZİR TÜRBESİ

    Dede Bahçesi civarındadır. (Kültür Fuar) Klasik
    Selçuklu kümbetleri tipinde bir külliyeye dahil olarak
    yapılmıştır. Bu gün külliyede yalnız türbe kalmıştır.
    Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I, Gıyasettin
    Keyhüsrev II, emirlerden Taç - Ül Vezir Seyit
    tarafından sekizgen bir gövde üzerine sekizgen bir pramit
    külahtan tuğla ile yaptırılmıştır. İçerisi sekizgen nişle
    süslenmiş, yuvarlak bir kubbe ile örtülmüştür.


    ALİ GAV ZAVİYESİ VE TÜRBESİ

    Tarla mahallesindedir. XIV. Yüzyılda inşa edilmiş, medresede
    bulunan bir zaviyesidir. XV. yüzyılda yaşamış Hacı Bayram-ı Veli
    ahvalinden Ali Gav Baba metfundur. Eyvanı ve dört odası vardır.

    BURHANEDDİN FAKİH TÜRBESİ

    Burhandede mahallesindedir. 1454 yılında bilgin ve mutasavvıf
    Burhaneddin Fakih Paşa için yaptırılmıştır. Kare bir plana
    oturan gövde sekiz köşeli ikinci bir gövde ile
    tamamlanmakta ve örtü pramit bir külahla son
    bulmaktadır. Türbenin içten tuğla örgülü bir
    kubbe ile örtülüdür. Basit bir sandukası ve mermer
    kitabesi mevcuttur.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:50 pm

    KONYA MUTFAĞI


    Doğumdan ölüme beslenme mecburiyeti, insanların ilk
    çağlardan bu yana yemekle ilgili birtakım kurallar
    geliştirmelerine neden olmuştur. Bu kurallar zaman içinde
    toplumların kendi yapı ve değerleri ile birleşerek o toplumlara
    özgü mutfak kültürünü yaratmıştır.
    Dünyanın ünlü mutfakları arasında yer alan Türk
    Mutfağı da böyle bir gelişimin ürünüdür;
    Türk Mutfağı klasik ve yöresel mutfak olarak ele alınabilir.
    Klasik mutfak, İstanbul’da imparatorluk ürünleriyle
    şekillenen bir mutfaktır. Türk Halk Mutfağı olarak da
    adlandırılabilecek olan yöresel mutfaklar ise Anadolu’da
    bölge ürünleriyle şekillenen mutfaklardır. Konya
    Mutfağı, Selçuklu saraylarında gelişen ve Mevlevi adap ve
    erkanıyla yoğrulan muhteşem bir oluşumdur. 13. Yüzyıldan
    günümüze koyduğu kurallarla klasik özellikler
    taşıyan, hatta Klasik Türk Mutfağı’nın dayandığı ana
    köklerden birini oluşturan Konya Mutfağı bu nedenle Türk Halk
    Mutfağının dışında tutulması gereken bir mutfaktır.


    Konya Mutfağı , mutfak mimarisi, araç gereçleri, yemek
    çeşitleri, pişirme yöntemleri, sofra düzenleri, servis
    usulleri, kış için hazırlanan yiyecekleriyle kendine
    özgü bir mutfak ve bu mutfakla ilgili inanılmaz zenginlikte
    bir mutfak kültürü meydana getirmiştir. Selçuklu
    saraylarında altın tepsi ve sahanlarda yemeklerin Oğuz resmine uygun
    olarak düzenlendiği; mutfakla ilgili ilk ekipleşmenin Mevlevi
    Mutfağı’nda başladığı, dünyada adına muhtemelen anıt mezar
    yaptırılan ilk aşçıbaşının Konya’da bulunduğunu
    söylemek Konya Mutfağı’nın ihtişamını belirtmeye yetecektir.
    Doğum evlenme sürecini içine alan geçiş
    dönemlerinin hepsinde Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi
    tatlı yenilmesi, kutsal günlerde ‘şivlilik’ adıyla
    sadece Konya’da görülen çocuklara çerez
    dağıtma adeti, neşeli günlerden Nevruz ’da bazı şehirlerde
    uygulanan ‘S’ harfli yedi yiyecek yenmesi gibi adetler
    Konya Mutfağı’nın sayısız zenginliklerine örnektir.


    Konya Mutfağı’nın en ilgi çekici özelliği kurallaşmış
    davet yemekleridir. Aşçı Takımı denilen düğün pilavı,
    davet yemeklerinin en güzeli ‘kara yemek takımı’ belli
    yemeklerden oluşur ve bu davetlere gidildiğinde hangi yemeklerin
    yenileceği bellidir. Komşu kaldırmaları, çetnevir, soğukluk
    sofraları, tandıra bütün kuzunun asılmasıyla hazırlanan
    ‘çebiç’ olarak adlandırılan ziyafet sofrası
    yemekleri, Arabaşı ve ‘peşmani’ çekilen gece misafir
    sofraları da genellikle bilinen yemeklerden oluşur.


    Konya’da dışarı yemekleri olarak üç nefis yiyecek
    dikkati çeker. Fırın Kebabı ,etli ekmek, peynirli pide.. Yakın
    yıllarda bunlara peynirli ve etli içle hazırlanan karışık pide
    de eklenmiştir. Bu üç yiyecek Konyalıların olduğu kadar
    yabancıların da çok ilgisini çeken yiyeceklerdir.


    Kimsenin farkında olmadığı Konya Mutfağı, 1986’da Konya Turizm
    Derneği’nin Birinci Milletlerarası Yemek Kongresi’nden
    sonra yabancıların ilgi odağı olmaya başlamıştır. Ateş Baz-ı Veli
    türbesini gezen ünlü otorite Alan Davidson burada
    ‘hacı’ olduklarını belirtmiş ve bunu PPS’deki
    yazısında da tekrarlamıştır. Tarafımızdan hazırlanan Konya
    yemeklerinden Örnekler sergisinde Konya ve Selçuklu
    yemeklerini tanıyan uzmanlar, Konya ‘nın önemli bir yemek
    merkezi olabileceğini vurgulamışlardır. Konya yemekleriyle ilgili
    övgü dolu makaleler yazan uzmanlardan Holly Chase ve bazıları
    Konya’ya yemek için geziler düzenlemişlerdir.
    Ünlü editor Jill Norman sergiyi gezerken bir yemek kitabı
    hazırlamamı istemiş ve 1989’da İngiltere’de adı
    geçen kitabım yayınlanmıştır. Konya Mutfağı çok yakın
    yıllarda kültür ve turizm açısından Mevlana
    Müzesi’nin ardından ikinci sırada yer alacaktır. Bunun
    için vakit geçirmeden sağlam bir alt yapı
    hazırlanmalıdır. Ancak kültür ve mutfak değerlerimizi hızla
    harcadığımız, Konya’nın ünlü fırın kebabını
    ‘tandır’ a dönüştürmek üzere olduğumuz
    bu ortamda, mutfak adına bir kurtarıcı yetkili çıkacağı
    ümidindeyim.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:51 pm

    Konya Yemeklerinden Örnekler


    Bamya Çorbası

    Orta Anadolu’da da yapılan bamya çorbası Konya’da
    klasik menülerde ara yemeği olarak önem arz eder.
    Konya’da pilav ve kara yemek takımında ekşi olduğu için
    tatlıdan sonra verilerek ikinci tertip yemeklerin yenmesi için
    iştah açar.


    Saadet Ongun Hanımefendi’yi dinleyelim: “Bamyayı
    yüzünkoyu kalbura sürtecen. Sünmemesi için
    limonla kaynatacan. Önce eti, et yağsızsa biraz yağ koyacan, sonra
    soğanı üzerine atacan kavuracan.


    Yazsa domates kışsa salça koyacan. Bol sıcak su koyup bamyaları
    atacan, limon sıkıp büngül büngül
    kaynatacan”.




    4 kişiden fazla


    Pişme Süresi:55-60 dakika


    ½ su bardağı kuru çiçek bamya(25 gr)


    ½ limon (dilimlenmiş)


    3 sb su ( bamyaları haşlamak için)


    ½ sb kuyruk yağı ( bamyaların büyüklüğünde doğranmış)


    1 sb koyun eti (bamyaların büyüklüğünde doğranmış)


    1yk sadeyağ


    200g /2 soğan(çok ince kıyılmış)


    1 yk domates salçası(yazsa ve istenirse 3 kırmızı domates)


    5 sb et suyu veya su


    1tk tuz


    2 çorba kaşığı limon suyu veya koruk suyu




    Yapılışı:Bamyaları tüylerinin dökülmesi için
    kalburda veya bez arasında ov ve yıka. Üç dört limon
    dilimi konulmuş suyla (limon sünmemesini sağlar) yarı haşla,
    iplerini çıkar. Tencereye eti ve kuyrukları koy, kapak ört.
    Et bıraktığı suyu çekinceye kadar arada bir karıştırarak kavur.
    Sadeyağını, soğanları ilave et, soğanlar sararıncaya kadar kavur.
    Salçayı, (yazsa ince doğranmış domatesleri) koy, çevir.
    Suyu ilave et, kapak ört, etler pişinceye kadar yaklaşık 30 dakika
    kaynat, tuz at. Suyu azalmışsa 5 su bardağına tamamla. Haşlanmış
    bamyaları, limon veya koruk suyunu ilave et, kaynamaya başlayınca
    çok hafif ateşe al, bamyalar yumuşayıncaya kadar 20-30 dakika
    kadar pişir.




    Çebiç

    Çebiç, Konya ziyafet sofralarının en muhteşem olanıdır.
    Çebiç ziyafetine sabahtan gidilir, kahvaltıda kuzunun
    ciğeri ızgara yapılarak sunulur. Tandırda pişen kuzu öğlen
    yemeğinde bulgur pilavı üzerine konarak sunulur. Konyalı
    gurmelerin söylediğine göre en lezzetli çebiç
    Eylül ayında yapılır çünkü kuzular bu ayda en
    uygun olgunluktadır.


    4 kişiden fazla


    Pişme Süresi: Çebiçin özelliğine göre 1-4 saat arası


    Çebiç İçin:


    1 keçi veya koyun kuzusu(bir yaşını doldurmamış olacak)


    Çebiçe Sürmek için:


    2 sb süzme yoğurt


    1 sb salça


    1 iri soğan( çok ince kıyılmış)


    5 diş sarımsak(dövülmüş)


    2 yk tuz


    Çebiçe saplamak İçin:


    10 -15 arpacık soğan


    1 baş sarımsak


    Süslemek İçin:


    Soğan suyunda 5 dakika bekletilmiş maydanoz


    Mevsim çiçekleri


    Beraberinde :


    Çebiçin suyuyla pişirilmiş bulgur pilavı


    Yapılışı: Kuzu tandıra asılacağı gün kes. Başını ayırmadan
    boynuzlarını al, derisini yüz. İç organlarını çıkar.
    (Bu işlemleri çok dikkatli ve temiz yap. Çünkü
    sulanmaması için hayvan yıkanmamalı, yıkanırsa temiz bir bezle
    çok iyi kurulanmalı).


    Bir kapta çebice sürülecek malzemeleri karıştır,
    kuzunun dışına ve içine sür. Uzun sivri bir bıçakla
    hayvanın kaba etli yerlerini del, ayıklanmış soğan ve sarımsakları
    yerleştir. (Kahvaltıda yaprak ciğer olarak kullanılmayacaksa) ciğeri,
    yüreği ve böbrekleri karnına koy. Bir tepsi içinde 2
    saat dinlendir. Kuzunun dört ayağı telle birbirine sağlam bir
    şekilde bağla. Kafası ayakların arasına yerleştir. Bağlı ayaklarının
    arasından sağlam bir demir şiş geçir. Pişerken düşmemesi
    için belinden de bir tel geçir. Tandırı yak, alevli hali
    geçip, orta harareti bulunca (ekmek pişirme ısısı)içine
    kuzunun suyunun damlaması için yarıya kadar su dolu bir
    büyük tencere oturt. Kuzuyu sırtı aşağı gelecek şekilde
    tandıra sarkıt, demir şişlerin uçlarını dışarıda bırak. Tandırın
    ağzına bir saç kapat, etrafını hava almayacak şekilde
    çamur ve cila ile sıva. Tandırın alt tarafındaki kullesini (hava
    alma deliği) de çamur ve cila ile iyice kapat. Çebici
    pişmesi için kendi haline bırak. Pişme süresi hayvanın
    taze, yaşlı, zayıf, besili olmasına göre değişir. Genç ve
    zayıf hayvanlar 1-1,5 saatte; besili ve yaşlı olanlar 2,5-3,5 saatte
    pişer. Pişme süresince tandırı sık sık gözle, hava alan
    yerlere cila sür. Kuzu pişince keserle sacın kenarlarına yavaşca
    vurarak çamurları al, sacı kaldır, demirin iki ucundan tutarak
    kuzuyu dışarı çıkar, telleri çöz. Tandırın dibindeki
    tencereye akan yağlı suya pişmiş olan ciğer, yürek ve
    böbrekleri de kuşbaşı doğrayarak salma tekniğiyle acele bulgur
    pilavı yap. Kuzuyu alacak büyüklükte bir tepsiye pilavı
    yerleştir. Kuzunun başını ayaklarının arasından çıkartarak
    pilavın üzerine yerleştir, ağzına maydanozu koy. Tepsideki pilavın
    kenarlarını bir sıra maydanoz ve mevsim çiçekleri ile
    süsle, sofraya al.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:52 pm

    Su Böreği


    Su böreği, Konya’nın ziyafet sofralarında çok
    kullanılır. Günümüzde pasta ve bulgurlu yiyeceklere
    dönüşen ikram sofralarında yüzyıllardan gelen zarif bir
    lezzeti yansıtır.




    4 kişiden fazla


    Fırın Isısı:250derece


    Pişme süresi:25 –30 dakika


    Tepsi ölçüsü:35-40 cm. çapında bir tepsi


    2yk sadeyağ (tepsiyi yağlamak için)


    1ölçü kıymalı börek içi


    4 yumurta


    1 sb su


    1tk tuz


    5 sb un


    1 sb eritilmiş sadeyağ(hamurları yağlamak için)


    Haşlama suyu:


    3 lt su


    2 yk tuz


    2 yk zeytinyağı


    Yapılışı: Unu, hamur tahtasına ele, ortasını aç, yumurtaları
    kır, suyu ve tuzu ilave et, kenarlarından un alarak sert bir hamur
    yap,15 dakika yoğur, 12 beze yap, un serpilmiş bir tepsiye al, yaş bez
    altında 30 dakika dinlendir. Dinlenen bezeleri oklava ile olabildiğince
    ince aç, çok az un serperek üst üste koy,
    muntazam olanlarından ikisini alta ve üste sermek için
    ayır, birini tepsiye ser. Diğerlerini dörde böl.
    Büyük bir tencerede haşlama suyunu tuz ve zeytinyağı ile
    kaynat. Dörde bölünen bezeleri suya ikişer
    üçer at, en az 2 dakika haşla. Hamurlar su yüzüne
    çıkınca kevgirle al, başka tencerede hazırlanmış soğuk suya at,
    ters çevrilmiş süzgeç üzerine alarak sularını
    süzdür, tepsiye döşe. Tepsiye iki üç yufka
    döşeyince erimiş yağdan bir yemek kaşığı gezdir. Yufkalar yarıya
    gelince içini yay, diğer yufkaları da aynı şekilde haşlayarak
    döşe, üstüne ayrılan kuru yufkayı muntazam kapat,
    fırça ile üzerini yağla. Ateş üzerinde
    çevirerek veya fırında pişir.


    Etli Ekmek(Etli Pide)

    Etli ekmek Konya’da çok sevilir ve Konya’daki fırın
    veya lokantalarda Türkiye’nin diğer şehirlerinden çok
    daha güzel uygulanır. Konya’da yabancı kökenli
    lokantalarda, açıldıktan birkaç ay sonra ‘etli
    ekmek servisimiz başlamıştır’ gibi ilanlar
    görülür. Hiçbir yiyecek Konya’da etli
    ekmekle rekabet edemez.




    5 etli ekmek


    1 kg yağlı koyun kıyması veya iki bıçak arasında kıyılmış koyun eti


    5 baş soğan


    5 domates


    100 gr kıl biber


    1 sb maydanoz(kıyılmış)


    1 yk sadeyağ(et yağsız ise)


    Yeterince tuz ve karabiber


    50 gr kıl biber(üzerine)


    Beraberinde:


    Ayran ve doğranmış turp


    Yapılışı: Sebzeleri ince kıy, kıymaya veya bıçak arası ete
    karıştır. Yağı az ise sadeyağ ilave et. Üzerine konulacak
    biberlerle birlikte fırına gönder. Fırından gelince soğumadan
    sofraya çıkar.


    Fırın Kebabı

    Fırın kebabının Selçuklular döneminden geldiği rahatlıkla
    söylenebilir. Hz. Mevlana’nın eserlerinde kebaptan ve kelle
    kebabı yapan fırınlardan bahsedilir.


    Fırın kebabı için Konya ova merinos yaylım koyunu
    kullanılmalıdır, besi lezzetli olmaz. Kuzu veya koyun kesildikten sonra
    7-8 saat bekletilmelidir. Hayvanın arka budu dışında her tarafından
    kebap yapılabilirse de kaburga ve ön kolu en makbul yerleridir.
    Fırın kebabı ne kadar çok etle yapılırsa o kadar lezzetli ve
    yumuşak olur. Kuzu kullanılırsa hiç su verilmez, kendisi
    sulanır. Kuzu 3 -3,5 saatte, erkek koyun 4 saatte, dişi koyun 7-8 saate
    pişer. Etli ekmek fırınlarında ateş sağda, fırın kebabında ateş solda
    olur, çünkü etli ekmek yüksek ateş ister. Etli
    ekmek fırınında meşe dalı, fırın kebabında meşe yarması ateşi
    kullanılır. Hayvanın özelliğine göre yağ durumu az olursa bir
    gün önceki kebabın yağından ilave edilebilir. Ancak bu yağ,
    suyunu tamamen çektikten sonra verilmelidir, yoksa kebap
    lezzetsiz olur.


    6 kişiden fazla


    1 koyun kaburgası ve ön kolu


    ¼ sb su


    1 çk tuz


    Yapılışı: Eti kebap leğenine yerleştir, tuz ve suyu koy. 10-15 beş
    dakika yüksek ısıdaki fırına sür. Zaman zaman tahta
    çubuklarla çevirerek yumuşayıp kızarıncaya kadar pişir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:52 pm

    Sacarası


    Yine Konya’ya özgü nefis bir tatlı. Eskiden, hazırlanan
    tatlı tepsisi sacın üzerine konur, ocağa oturtulurdu. Üzerine
    ikinci bir saç kapatılır ve o sacın üzerine ocaktan alınan
    meşe odununun korları döşenirdi. Böylece tatlı tepsisi iki
    saç arasında pişerdi. Saadet Ongun Hanımefendiyi dinleyelim:


    “Bir kaşık tereyağı, iki yumurta, ev unu, su, tuzla hamurunu
    yoğuracan. Cevizden büyük beze tutup dinlendirecen.
    Aç, az yağlayıp, ikiye katlayacan. Bir sıra kaymak koyup
    saracan, tepsiye döşeyip iki sac arasında pişirecen. Üzerine
    çok az yağ serpecen. Pişince kestirmesini (şurubunu)
    dökecen. Afiyetle yiyecen”.




    5 kişiden fazla


    Pişme Süresi:35 dakika


    Fırın Isısı: 200 derece


    Tepsiyi Yağlamak İçin:


    2 yemek kaşığı tereyağı


    Hamuru İçin:


    2 yumurta


    1 yk tereyağı(eritilmiş)


    ½ sb su


    1 tk tuz


    5 sb un(ikinci kalite ev unu)


    1 sb un(açma payı)


    250 gr tereyağı(eritilmiş)



    250 gr kaymak


    1 sb pudra şeker veya 1 ölçü baklava şurubu


    Yapılışı: Tepsiyi yağla. Bir kapta yumurta, tereyağı, su, tuz ve
    alabildiği kadar unla kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yoğur.
    Yumurta büyüklüğünde bezeler yap, yaş bez ört,
    30 dakika dinlendir. Çok ince aç, eritilmiş yağdan bir
    kaşık serperek yağla, ikiye katla. Orta kısmına kaymak koyarak
    çubuk şeklinde sar. Tepsinin dışından başlayarak içe
    doğru döşe. Yufkalar bitince kalan yağı kızdır,üzerine
    serperek gezdir. Fırında pembeleşinceye kadar pişir. Yüzüne
    pudra şeker serp veya soğuk tatlı şurubunu gezdir.


    Kaynaklar


    Es, Selçuk. Konya Yemekleri. Konya: Yıldız Basımevi,1965.


    Halıcı, Nevin. Geleneksel Konya Yemekleri. Ankara Güven Matbaası,1979.


    Halıcı, Nevin. Nevin Halı’cıs Turkish Cookbook.London Dorling Kindersley Limited.1989.


    Davidson.Alan.”The Seven Wonder Of Konya” Petit Propos Culinaries 24.Pospect Books Ltd.1986.


    Halıcı, Nevin. Klasik Konya Mutfağı.Yayımlanmamış.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:53 pm

    HZ MEVLANA
    konyayı tanıyalım D02f6032b79080a503b839fd5953
    "Gene gel! gene gel! her ne isen gene gel! kafirsen, atese tapiyorsan, puta tapiyorsan da, gene gel,
    Bu bizim dergahimiz umutsuzluk dergahi degil,
    Yüz kere tövbeni bozmussan da gene gel!"
    HZ.MEVLANA'NIN YEDİ ÖĞÜDÜ
    1.Yardım etmede akarsu gibi ol

    2.Sevgi ve merhamette güneş gibi ol

    3.Başkalarının ayıbını örtmede gece gibi ol

    4.Hoşgörülükte deniz gibi ol

    5.Şiddet ve asabiyette ölü gibi ol

    6.Alçak gönüllükte toprak gibi ol

    7. YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL



    Hazret-i Mevlana'nin Hayati

    Mevlana'nin asil adi Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de,
    kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasina gelen
    Mevlana ismi O'na daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya
    basladigi tarihlerde verilir. Bu ismi, Semseddin-i Tebrizi ve Sultan
    Veled'den itibaren Mevlana'yi sevenler kullanmis, adeta adi yerine
    sembol olmustur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana'nin, Rumi diye
    taninmasi, geçmis yüzyillarda Diyar-i Rum denilen Anadolu
    ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturmasi,
    ömrünün büyük bir kisminin orada
    geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasindandir.

    Dogum Yeri ve Yili

    Mevlana'nin dogum yeri, bugünkü Afganistan'da bulunan, eski
    büyük Türk Kültür merkezi Belh'tir.
    Mevlana'nin dogum tarihi ise 30 Eylül 1207 (6 Rebiu'l-evvel, 604)
    dir.

    Nesebi (Soyu)

    Asil bir aileye mensup olan Mevlana'nin annesi, Belh Emiri
    Rükneddin'in kizi Mümine Hatun; babaannesi, Harezmsahlar
    (1157 Dogu Türk Hakanligi) hanedanindan Türk prensesi,
    Melike-i Cihan Emetullah Sultan'dir. Babasi, Sultanü'l-Ulema
    (Alimlerin Sultani) ünvani ile taninmis, Muhammed Bahaeddin Veled;
    büyükbabasi, Ahmet Hatibi oglu Hüseyin Hatibi'dir.
    Eflaki'ye göre Hüseyin Hatibi, ilmi deniz gibi engin ve genis
    olan bir alim idi. Din ilminin üstadi ve alimlerin
    büyüklerinden sayilan, güzel siirler söyleyen
    Nisaburlu Raziyüddin gibi bir zat da talebelerindendi. Kaynaklar
    ve Mevlana'nin sevgi yolunda gidenler eserlerinde Sultanü'l-Ulema
    Bahaeddin Veled'in nesebinin, anne cihetiyle ondördüncü
    göbekte Hazret-i Muhammed'in torunu Hazret-i Hüseyin'e, baba
    cihetiyle de onuncu göbekte Hazret-i Muhammed'in seçilmis
    dört dostundan ilki Hazret-i Ebu Bekir Siddik'a ulastigini
    kaydediyorlar.


    Babasi Bahaeddin Veled Hazretleri'nin Sahsiyeti

    Bahaeddin Veled, 1150'de Belh'de dogmus, babasi ve dedesinin manevi
    ilimleriyle yetismis; ayrica Necmeddin-i Kübra (? - 1221)'dan feyz
    almistir. Bahaeddin Veled bütün ilimlerde esi olmayan, olgun
    mana sultani idi. Ilahi hakikatler ve Rabbani ilimlerden meydana gelen
    uçsuz bucaksiz bir deniz gibi olan Bahaeddin Veled, Horasan
    Diyarinin, en güç fetvalari halletmede, tek üstadi idi
    ve vakiftan hiçbir sey almazdi; devlet hazinesinden kendisine
    tahsis edilen maasla geçinirdi. Kaynaklarin ittifakla rivayetine
    göre, devrinin alimleri ve ulu müftüleri, Hazreti
    Muhammed'in manevi isaretiyle, Baheddin Veled'e Sultanü'l- Ulema
    ünvanini vermislerdir. Bundan sonra da Bahaeddin Veled bu
    ünvanla yad edilmistir. Bu ünvanin verilisi Türklerin
    adetiyle de izah edilebilir. Türkler, yüksek kabiliyet ve
    fazilet sahiplerinin taninmadan kaybolup gitmesine, unutulmasina razi
    olmazlardi. Onlari halkin gözünde belirtmek, halki ilim ve
    irfana yöneltmek için o gibi büyüklere layik
    olduklari birer unvan verilirdi. Bu anane, Türklerin ilme,
    fazilete karsi saygi duygularini gösteren parlak bir delildir.
    Hatta anane geregince imzalarin üstünde bu ünvanlari
    kullanmaya mecburdurlar onlar kazandiklari bu ünvanlari kendileri
    için manevi bir rütbe yayarlar, nefisleri için
    bundan asla gurur duymazlardi. Alimler gibi giyinen Bahaeddin Veled,
    adeti üzere, sabah namazindan sonra, halka ders okutur; ögle
    namazindan sonra dostlarina sohbette bulunur; pazartesi günleri de
    bütün halka va'z ederdi. Va'zi esnasinda umumiyetle, Yunan
    filozoflarinin fikirlerini benimseyenlerin görüslerini
    reddeder ve "Semavi (Allah'dan olan ilahi) kitaplari arkalarina atip,
    filozoflarin silik sözlerini önlerine alip itibar edenlerin
    nasil kurtulma ümidi olur" derdi. Bu arada Yunan felsefesini
    okutan ve savunan Fahreddin-i Razi'ye ve ona uyan Harezmsah'in
    aleyhinde bulunur; onlari bidat ehli (dinde, peygamber zamaninda
    olmayan, yeniden begenilmeyen seyleri çikaranlar) olarak
    görür ve söyle derdi: "Muhammed Mustafa'nin
    yürüyüsünden dahi iyi yürüyüs,
    yolundan daha dogru bir yol görmedim"
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:53 pm

    Hazret-i Mevlana'nin Babasi ile Belh'ten Çikislari ve Konya'ya Gelisleri

    Esasen tasavvuf ehline iyi gözle bakmayan ve bunlarin Harezmsah
    katinda saygi görmelerini çekemeyen Fahreddin-i Razi,
    Bahaeddin Veled'in açikça kendi aleyhine tavir almasina
    da çok içerlediginden onu Harezmsah'a gammazladi.
    Bahaeddin Veled'in de gönlü Harezmsah'tan incindi ve Belh'i
    terk etti. Ancak arastiricilar, Bahaeddin Veled'in Belh'ten
    göç etmesine sebep olarak, Mogol istilasini
    gösterirler. Sultanü'l-Ulema, aile fertleri ve dostlariyla
    Belh sehrini 1212-1213 tarihlerinde terk ettikten sonra Hacca gitmeye
    niyet etmisti. Nisabur'a ugradi. Göç kervaniyla Bagdat'a
    yaklastiginda, kendisine hangi kavimden olduklarini ve nereden gelip
    nereye gittiklerini soran muhafizlara Sultanü'l-Ulema Seyh
    Bahaeddin Veled su manidar cevabi verir: "Allah'dan geldik, Allah'a
    gidiyoruz. Allah'dan baska kimsede kuvvet ve kudret yoktur." Bu
    söz Seyh Sehabeddin-i Sühreverdi (1145-1235)'ye ulastiginda:
    "Bu sözü Belhli Bahaeddin Veled"den baskasi söyleyemez"
    dedi, samimiyetle ve muhabbetle karsilamaya kostu. Birbirleriyle
    karsilasinca Seyh Sühreverdi, katirindan inip nezaketle Bahaeddin
    Veled'in dizini öptü, gönülden hürmetlerini
    sundu. Bahaeddin Veled, Bagdat'ta üç günden fazla
    kalmadi ve Kufe yolundan Kabe'ye hareket etti. Hac farizasini yerine
    getirdikten sonra, dönüste Sam'a ugradi. Bahaeddin Veled,
    yaninda biricik oglu Mevlana oldugu halde, göç kervaniyla
    Sam'dan Malatya'ya, oradan Erzincan'a, oradan Karaman'a ugradilar.
    Karaman'da bir müddet kaldiktan sonra, nihayet Konya'yi
    seçip oraya yerlestiler.

    Göç Yolunda Hazret-i Mevlana'ya Teveccühte Bulunan Mutasavviflar

    Seyh Attar Hazretleri: Belh'i terk ettikten sonra Bagdat'a dogru yola
    çikan Bahaeddin Veled, Nisabur'a vardiginda ziyaretine gelen
    Seyh Feridüddin-i Attar (1119-1221;1230) ile
    görüsüp sohbet eder. Sohbet esnasinda Seyh Attar,
    Mevlana'nin nasiyesindeki (alnindaki) kemali görür ve ona
    Esrar-name adli eserini hediye eder ve babasina da; "Çok
    geçmeyecek ki, bu senin oglun alemin yüregi yaniklarinin
    yüreklerine atesler salacaktir." der.

    Seyh-i Ekber Hazretleri: Sultanü'l-Ulema, Hac farizasini yerine
    getirdikten sonra dönüste Sam'a ugradi. Orada Seyh-i Ekber
    Muhyiddin Ibnü'l-Arabi (1165-1240) ile görüstü.
    Seyh-i Ekber, Sultaü'l-Ulema'nin arkasinda yürüyen
    Mevlana'ya bakarak: "Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin
    arkasinda gidiyor" demistir.

    Hazret-i Mevlana'nin Evlenmesi

    Karaman'da bulunduklari 1225 tarihinde Mevlana, babasinin buyrugu ile
    itibarli, asil bir zat olan Semerkantli Hoca Serafeddin Lala'nin, huyu
    güzel, yüzü güzel kizi Gevher Banu ile evlendi.
    Mevlana dünya evine girdiginde onsekiz yasindadir.
    Hazret-i Mevlana'nin, Konya'ya Yerlesmeleriyle Ilgili Yorumu: "Hak
    Teala'nin Anadolu halki hikkinda büyük inayeti vardir ve
    Siddik-i Ekber Hazretlerinin duasiyla da bu halk bütün
    ümmetin en merhamete layik olanidir. En iyi ülke Anadolu
    ülkesidir; fakat bu ülkenin insanlari mülk sahibi
    Allah'in ask aleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir.
    Sebeplerin hakiki yaraticisi Allah, hos bir lutufta bulundu,
    sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden
    Anadolu vilayetine çekip getirdi.

    Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünni
    (Allah bilgisine ve sirlarina ait) iksirimizden (altin yapma
    hassamizdan) onlarin bakir gibi vücutlarina saçalim da
    onlar tamamiyla kimya (bakisiyla, baktigi kimseyi manen yücelten
    olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi
    (canciger arkadasi) olsunlar."
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:55 pm

    Hazret-i Mevlana'yi Yetistiren Mutasavviflar

    Sultanü'l-Ulema Seyh Bahaeddin Veled Hazretleri

    Önceki bahislerde sahsiyetini belirtmeye çalistigimiz
    Bahaeddin Veled, Mevlana'nin ilk mürsididir. Yani Mevlana'ya Allah
    yolunu ögretip, tasavvuf usulunce hakikatleri ve sirlari
    gösteren tarikat seyhidir. Bütün Islam aleminde
    yüksek itibar ve söhrete sahip olan Bahaeddin Veled,
    Selçuklulularin Sultani Alaaddin Keykubat'tan yakin alaka ve
    sonsuz hürmet görür. Bahaeddin Veled, 3 Mayis 1228
    tarihinde Selçuklularin bas sehri Konya'yi sereflendirip
    yerlestikden kisa bir süre sonra, son derece samimi dindar olan
    Sultan Alaaddin Keykubat (saltanat müddesi 1219-1236), sarayinda
    Bahaeddin Veled'in serefine büyük bir toplanti tertip etti ve
    bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi
    altina girdi. Sultaü'l-Ulemaya gönülden bagli olan
    Sultan Alaaddin onu hayranlikla söyle över; "Heybetinden
    gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan
    korkuyorum. Bu eri ördüke, gerçekligim, dinim artiyor.
    Bu alem, bendem korkup titrerken ben, bu adamdan korkuyorum, ya Rabbi,
    bu ne hal? Iyice inandim ki o, cihanda nadir bulunan ve esi benzeri
    olmayan bir Allah dostudur." Dünya sultanina hükmeden, essiz
    Allah dostu mana ve gönül sultani Bahaeddin Veled, 24 Subat,
    1231 tarihinde Cuma günü kusluk vaktinde ebedi alemde
    göçtü. Geriye Muhammed Celaleddin gibi bir hayirli
    ogul ile Maarif gibi bir eser birakti. Sultanü'l-Ulema, sadece
    duygu ve düsüncelerini açikladi söhret pesinde
    kosmadi. Etrafindakilerini yetistirdi ve onlari daima aydinlatti.

    Seyyid Burhaneddin Hazretleri

    Bahaeddin Veled'in irtihalinde Mevlana yirmidört yasinda idi.
    Babasinin vasiyeti, dostlarinin ve bütün halkin yalvarmalari
    ile babasinin makamina geçti, oturdu. Mevlana, babasindan sonra,
    Seyid Burhaneddin'i buluncaya kadar bir yil mürsidsiz kaldi. 1232
    tarihinde babasinin degerli halifesi Seyyid Burhneddin-i Muhakkik-i
    Tirmizi, Konya'ya geldi. Mevlana onun manevi terbiyesi altina girdi.

    Seyyid Burhaneddin, mertebesi çok yüksek bir kamil
    mürsid idi. Maarif adli eseri irfaninin delilidir. Kendisine,
    daima kalblerde bulunan sirlari bilmesinden dolayi, Seyyid Sirdan
    denirdi. Seyyid Burhaneddin, ta çocukluk yillarinda bir lala
    gibi omuzlarda tasiyip dolastirdigi Mevlana'ya dedi ki: "Bilginde esin
    yok, seçkinsin. Ama baban hal (manevi makam) sahibiydi, sen de
    onu ara, kalden (sözden) geç. Onun sözlerini iki eline
    kavramissin; fakat benim gibi onun haliyle de sarhos ol. Böylece
    de ona tam mirasçi kesil; cihana isik saçmada günese
    benze. Sen zahiren babanin mirasçisisin; ama özü ben
    almisim; bu dosta bak, bana uy." Mevlana babasinin halifesinden bu
    sözleri duyunca samimiyetle onun terbiyesine teslim oldu. Mevlana
    candan, samimiyetle, Seyyid Burhaneddin'i babasinin yerine koydu ve
    gerçek bir mürsid bilerek gönülden, tam dokuz yil
    ona hizmet etti. Bu zaman zarfinda, o kamil mürsidin kilavuzlugu
    ile mücahede (nefsi yenmek için gayret sarfederek) ve
    riyazetle o kamil arifin feyizli sohbet ve nefesleriyle pisti,
    olgunlasti, bastan ayaga nur oldu; kendinden kurtuldu, mana sultani
    oldu. Nitekim, Mesnevi'sindeki su iki beyit, pistiginin, kamil insan
    mertebesine ulastiginin ifadesidir; "Pis, ol da bozulmaktan kurtul...
    Yürü, Burhan-i Muhakkik gibi nur ol. Kendinden kurtuldun mu,
    tamamiyle Burhan olursun. Kul olup yok oldun mu sultan kesilirsin."

    Hazret-i Mevlana'nin Konya Disina Seyahati

    Halep ve Sam'a Gidisi: Mevlana, yüksek ilimlerde daha çok
    derinlesmek için, Seyyid Burhaneddin'in izniyle Haleb'e gitti.
    Halaviyye Medresesi'nde, fikih, tefsir ve usul ilimlerinde
    üstün bir alim olan Adim oglu Kemaleddin'den ders aldi.
    Mevlana, Halep'teki tahsilini bitirdikten sonra Sam'a geçti.
    Burada, ilmi incelemeler yapmak için dört yil kaldi. Bu
    zaman zarfinda Sam'daki alimlerle tanisip, onlarla sohbet etti.

    Sam'da Sems-i Tebrizi Hazretleri ile Bir Anlik Görüsme

    Eflaki'ye göre Mevlana, Sam'da Semseddin-i Tebrizi ile
    görüsmüstür; fakat bu görüsme kisa bir
    müddettir ve söyle cereyan etmistir. Semseddin-i Tebrizi, bir
    gün halkin arasinda, Mevlana'nin elini yakalayip öper ve ona
    "Dünyanin sarrafi beni anla!" diye hitap eder ve kaybolur. Iste bu
    sohbet veya bir anlik görüsme tarihinden takriben sekiz sene
    sonra Sems, Konya'ya gelecek ve Mevlana ile içli disli sohbet
    edecektir.


    Hazret-i Mevlana Kamil Bir Mürsid

    Yedi yil süren Halep ve Sam seyahatinden sonra Konya'ya dönen
    Mevlana, Seyyid Burhaneddin'in arzusu üzerine birbiri arkasina,
    candan istekle ve samimiyetle, üç çile
    çikardi. Yani üç defa kirkar gün (yüzyirmi
    gün) az yemek, az içmek, az uyumak ve vaktinin tamamini
    ibadetle geçirmek suretiyle nefsini aritti.
    Üçüncü çilenin sonunda Seyyid Burhaneddin,
    Mevlana'yi kucaklayip öptü; takdir ve tebrikle,
    "Bütün ilimlerde esi benzeri olmayan bir insan, nebilerin ve
    velilerin parmakla gösterdigi bir kisi olmussun... Bismillah de
    yürü, insanlarin ruhunu taze bir hayat ve
    ölçülemiyecek bir rahmete bog; bu suret aleminin
    ölülerini kendi mana ve askinla dirilt." Dedi ve onu irsad
    ile görevlendirdi. Seyyid Burhaneddin, daha sonra, Mevlana'dan
    izin alip Kayseri'ye gitmis ve orada ebedi aleme
    göçmüstür (1241-1242). Türbesi
    Kayseri'dedir. Mevlana Seyyid Burhaneddin'in Konya'dan ayrilisindan
    sonra, irsad (Allah Yolunu gösterme) ve tedris (ögretim)
    makamina geçti. Babasinin ve dedelerinin usullerine uyarak bes
    yil bu vazifeyi basari ile yapti. Rivayete göre dini ilimleri
    tahsil eden dört yüz talebesi ve on binden çok
    müridi vardi.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:56 pm

    Hazret-i Mevlana'nin Dostlari, Halifeleri; Kendisine ilham Kaynagi Olan Mutasavviflar

    Sems-i Tebrizi Hazretleri
    Bu zatin adi, Semseddin Muhammed olup dogumu 1186 dir. Tebrizli
    Melekdad oglu Ali'nin oglu olan Sems, tahsilini bitirdikten sonra,
    zamaninin yegane seyhi olarak gördügü Tekbirzi Seyh Ebu
    Bekir Sellebaf'a (sele ve sepet örücüsüne) intisap
    etti ve onun terbiye ve irsadiyla yetisip olgunlasti. Sems, ulastigi
    manevi makama kanaat etmediginden daha olgun mürsidler bulmak
    arzusuyla seyehate çikti. Senelerce takati tükenircesine
    bir çok bir çok yerler dolasti, zamaninin arifleriyle
    görüstü. Bu arifleri, mana alemindeki uçusunda
    kinaye olarak Sems'e, Sems-i Perende (Uçan Günes) adini
    vermislerdir. Sems, ta çocuklugundan itibaren fikren ve ruhen
    hür bir dervis, kendinden geçercesine ilahi aska dalarak
    yasayan bir sahsiyetti. Sems, kendisini ruhen tatmin edecek seviyede
    bir Hak dostu bulamayan ve hep kendi mertebesinde bir sohbet arkadasi
    arayan bir kamil velidir. Yana yakila, kendisine muhatap olabilecek,
    sohbetine dayanabilecek bir dost arayan Sems'in bir gece karari elden
    gitti, heyecan içinde idi. Allah'in tecellilerine
    gömülüp mest olmus bir halde münacatinda "Ey
    Allah'im! Kendi, örtülü olan sevgililerinden birini bana
    göstermeni istiyorum" diye yalvardi. Allah tarafindan,
    istediginin, Anadolu ülkesinde bulunan, Belhli
    Sultanü'l-Ulema'nin oglu Muhammed Celaleddin oldugu ilham edildi.
    Bu ilham ile Sems, 29 Kasim 1244 yili Cumartesi sabahi Konya'ya geldi.


    Hazret-i Mevlana ile Hazret-i Sems'in Bulusmalari

    Mevlana ile sems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet
    bulustular, görüstüler. Bu tarihte Sems, altmis,
    Mevlana, otuz sekiz yasinda idi. Bu iki ilahi asik, bir müddet
    yalnizca bir köseye çekilerek kendilerini tamamiyle Hakk'a
    verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere
    koyuldular. Sultan Veled der ki: "Ansizin Sems gelip ona ulasti; ona
    masukluk (sevilen, sevgili olmanin) hallerini anlatti, açikladi.
    Böylece de sirri yücelerden yüceye vardi. Sems,
    Mevlana'yi sasilacak bir aleme çagirdi, öyle bir aleme ki,
    ne Türk gördü o alemi ne Arap."
    Hazret-i Mevlana'nin Masukluk Mertebesine Erismesi: Bu hususu Sultan
    Veled söyle açiklar, "Alemdeki erenlerin derecelerinden
    üstün bir derece vardir ki o, masukluk duragidir. Aleme bu
    masukluk duragina dair haber gelmemis, bu durakta bulunanlarin ahvalini
    hiçbir kulak isitmemisti. Tebrizli Semseddin zuhur edip, Mevlana
    Celaleddin'i asiklik ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar
    duyulmamasi olan, masukluk mertebesine eristirmistir. Esasen Mevlana,
    ezelde, masukluk denizinin incisiydi, her sey döner, aslina
    varir."

    Kim, kimi aradi? Hatirlara gelebilecek, "Sems mi Mevlana'yi aradi,
    Mevlana mi Sems'i" sorusuna söyle cevap verebiliriz: Sems,
    Mevlana'yi, Mevlana'da Sems'i aramistir. Sems Mevlana'ya asik ve
    taliptir, Mevlana'da Sems'e asik ve taliptir. Çünkü
    asik, ayni zamanda masuk, masuk ayni zamanda asiktir. Mevlana der ki:
    "Dilberler (gönlü alip götürenler, manevi
    güzeller), asiklari, canla basla ararlar. Bütün
    masuklar, asiklara avlanmislardir. Kimi asik görürsen bil ki
    masuktur. Çünkü o, asik olmakla beraber masuk
    tarafindan sevildigi cihetle masuktur da. Susuzlar alemde su ararlar,
    fakat su da cihanda suzuslari arar."



    Hazret-i Mevlana'nin Manevi Yolculugundaki Safhalari

    Mevlana, manevi yolculugunu, olgunluga ermesini, su sözünde
    toplamistir. "hamdim, pistim, yandim." Mevlana'nin pismesi, babasi
    Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin'in feyizli
    nefesleriyle, yanmasi da Sems'in nurlu aynasinda gördügü
    kendi güzelliginin ask atesiyledir.


    Hazret-i Mevlana ile Sems Hakkinda

    Mevlana, Sems ile Konya'da bulustugu zaman tamamiyle kemale ermis bir
    sahsiyetti. Sems, Mevlana'ya ayna oldu. Mevlana, Sems'in aynasinda
    gördügü kendi essiz güzelligine asik oldu. Diger
    bir ifadeyle Mevlana, gönlündeki Allah askini Sems'te
    yasatti. Mevlana'nin Sems'e karsi olan sevgisi, Allah'a olan askinin
    miyaridir (ölçüsüdür).
    Çünkü Mevlana, Sems'te Allah cemalinin parlak
    tecellilerini görüyordu. Mevlana açilmak üzere
    bir güldü. Sems ona bir nesim oldu. Mevlana bir ask sarabi
    idi, Sems ona bir kadeh oldu. Mevlana zaten büyüktü,
    Sems onda bir gidis, bir nesve degisikligi yapti. Sems ile Mevlana
    üzerine söz tükenmez. Son söz olarak söyle
    söyleyelim, Sems, Mevlana'yi atesledi, ama karsisinda öyle
    bir volkan tutustu ki, alevleri içinde kendi de yandi.

    Sems-i Tebrizi Hazretleri'nin Konya'dan Ayrilisi

    Sems ile bulusan Mevlana, artik vartini Sems'in sohbetine hasretmis,
    Sems'in nurlarina gömülüp gitmis, bambaska bir aleme
    girmisi. Sems'in cazibesinde yana yana dönüyor, ilahi askla
    kendinden geçercesine Sema ediyordu. Bu iki ilahi dostun
    sohbetlerindeki mukaddes sirri idrakten aciz olanlar, ileri geri
    konusmaya basladilar. Neticede Sems, incindi ve Mevlana'nin
    yalvarmalarina ragmen, Konya'dan Sam'a gitti (14 Mart, 1246 Persembe).

    Hazret-i Sems'in Konya'ya Dönüsü

    Sems'in ayrildiginda derin bir izdiraba düsen Mevlana, manzum
    olarak yazdigi güzel bir mektubu, Sultan Veled'in baskanligindaki
    kafileyle Sam'a, Sems'e gönderdi. Sultan Veled, kafilesiyle Sam'a
    vardi, Sems'i buldu ve babasinin davet mektubunu, hediyelerle birlikte,
    saygiyla Sems'e sundu. Sems, "Muhammedi tavirli ve ahlakli Mevlana'nin
    arzusu kafidir. Onun sözünden ve isaretinden nasil
    çikabilir."diyerek, Mevlana'nin davetine icabet etti ve 1247
    'de, Sultan Veled'in kafilesiyle, Konya'ya döndü.

    Hazret-i Sems'in Kaybolusu

    Sems'in Konya'ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlana da hasretin
    sikintilarindan kurtuldu. Artik Sems'in serefine ziyafetler verildi,
    Sema meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk
    içinde geçen günler pek çok sürmedi,
    dedikodular ve can sikisi durumlar yeniden basladi. Sems, o bahtsiz
    dedikoducu toplulugun yine kinle doldugunu, gönüllerinden
    sevginin uçup gittigini, akillarinin nefislerine esir oldugunu
    anladi ve kendisini ortadan kaldirmaya ugrastiklarini bildi, Sultan
    Veled'e dedi ki: Gördün ya azginlikta yine birlestiler. Dogru
    yolu göstermekte, bilginlikte esi olmayan Mevlana'nin huzurundan
    beni ayirmak, uzaklastirma, sonra da sevinmek istiyorlar. Bu sefer
    öylesine bir gidecegim ki, hiç kimse benim nerede oldugumu
    bilmeyecek. Aramaktan herkes acze düsecek, kimse benden bir nisan
    bile bulamayacak. Böylece bir çok yillar geçecek de
    yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek." Iste Sultan Veled'e
    böyle yakinan Sems, 1247-1248 tarihinde Konya'dan ansizin gidip
    kayboldu. Sems'in kaybolusundan sonra Mevlana, herkesten onun haberini
    soruyordu. Kim onun hakkinda asli esasi olmayan bir haber bile verse ve
    Sems'i falan yerde gördüm dese, bu müjde için
    sarigini ve hirkasini vererek sükranelerde bulunuyordu. Bir
    gün bir adam, Sems'i Sam'da gördüm diye haber verdi.
    Mevlana buna, tarif edilemeyecek sekilde sevindi ve o adama,
    üstünde nesi varsa bagisladi. Dostlarindan birisi, bu adamin
    verdigi haber yalandir, o Sems'i görmemistir, dediginde Mevlana su
    cevabi vermistir. "Evet, onun verdigi bu yalan haber içinde
    üstümde neyim varsa verdim. Eger, dogru haber verseydi,
    canimi verirdim."
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:57 pm

    Hazret-i Mevlana'nin, Sems-i Tebrizi Hazretleri'ni Aramak Için Sam'a Gidisi

    Mevlana, Sems'i çok aradi. Onun ayriligiyla, gönülleri
    yakan, sizlatan, nice siirler söyledi. Onu aramak için iki
    kere Sam'a gitti. Yine Sems'i bulamadi. Bu son iki seyahatin tarihleri
    kesin olarak bilinmemekle beraber, büyük bir ihtimalle
    1248-1250 yillari arasinda oldugu söylenebilir. Sultan Veled'in
    ifadesiyle Mevlana, Sam'da suret bakimindan Tebrizli Sems'i bulamadi
    ama, mana yönünden onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi
    varliginda beliren Sems'i, kendinde gördü ve dedi ki: "Beden
    bakimindan ondan ayriyim ama, bedensiz ve cansiz ikimiz de bir nuruz.
    Ey arayan kisi! Ister onu gör, ister beni. Ben O'yum O da ben."

    Konya'li Kuyumcu Seyh Selahaddin Hazretleri

    Yagibasan'in oglu Konyali Zerkub (kuyumcu) diye taninan Seyh Selahaddin
    Feridun, Konya civarindaki bir gölün kenarinda
    balikçilikla geçinen bir ailedendir. Ummi olarak bilinen
    Seyh Selahaddin, gençliginde Seyyid Burhaneddin'in terbiyesine
    girmis, onun sohbetlerinde pismis, onun feyziyle olgunlasmis, kamil bir
    insandir. Ayrica Sems'in sohbetlerinde de bulunmus, ondan da feyz
    almistir. Mevlana ile Sems bulusmalarinda, alti ay Seyh Selahaddin'in
    hücresinde sohbet etmislerdir. Onlara hizmet edebilme serefine ve
    sohbetlerinde bulunabilme bahtiyarligina eren zat, Seyh Selahaddin'dir.
    Seyh Selahddin, kuyumcu dükkaninda altin varak yaparak, helalinden
    para kazanmak ve manevi halini kuvvetlendirmekle ugrasirdi.

    Hazret-i Mevlana'nin Vecd ile Sema'i

    Seyh Selahaddin'in, Mevlana ile tanismasi ta Seyyid Burhaneddin'in
    manevi terbiyesi altina girdigi tarihte baslar, fakat bütün
    sevgilerden tamamen vaz geçip Mevlana'ya manen baglanmasina ve
    vakitlerini onun sohbetlerine hasretmesine sebep su hadisedir. Mevlana
    bir gün Seyh Selahaddin'in Kuyumcular çarsisindaki
    dükkaninin önünden geçmektedir. Içeride
    varak yapmak için çekiçle altin dövmekte olan
    Kuyumcu Seyh Selahaddin ve çiraklarinin çekiç
    darbelerinden çikan sesleri duyan Mevlana, o hos seslerin ahengi
    ile cezbelenir. (Allah tarafindan manen çekilerek iradesi elden
    gider) ve vecd ile (kendinden geçip ilahi aska dalarak) Sema
    etmeye baslar. Disarida Mevlana'nin Sema ettigini gören Seyh
    Selahaddin onun, çekiç darbelerinin ahengine, ritmine
    uyarak Sema ettigini anlayinca, altinin zayi olmasini
    düsünmez ve çiraklarina, çekiç
    darbelerine devam etmelerini emrederek kendisi de disari firlar ve
    Mevlana'nin ayaklarina kapanir.


    Hazret-i Mevlana'nin, Seyh Selahaddin Hazretleri'ni Kendisine Hemden ve Halife Seçmesi

    Mevlana, son Sam seyahatinde, mana yönünden Sems'i ay gibi
    kendinde gördükten sonra, onu aramaktan vaz geçti ve
    kendisine Seyh Selahaddin'i dost ve hemden olarak seçti.
    Mevlana, Sems'e duydugu muhabbet ve gönül bagliliginin
    aynisini Seyh Selahaddin'e de gösterdi ve bu zat ile sükun
    buldu. Mevlana, Allah'in cemal tecellileri içinde ruhen manevi
    bir alemde yasadigindan, müridlerinin irsadiyla bizzat ugrasamamis
    ve onlarin irsad ve terbiyesine, en seçkin, en ehil dostlarindan
    birbirini tayin etmistir. Iste Seyh Selahaddin, bu vazifeye ilk olarak
    tayin ettigi dostudur. Mevlana, Seyh Selahaddin'e yalniz manevi bir bag
    ve içten gelen muhabbetiyle kalmadi, onun kizi hakkinda, "Benim
    sag gözüm" diyerek iltifatta bulundugu Fatma Hatun'u oglu
    Slutan Veled'e almak suretiyle aralarinda bir akrabalik bagi da kurdu.



    Seyh Selahaddin Hazretlerinin Olgunlugu

    Mevlana'nin, Sems ile dostlugunu çekemeyenler bu sefer de
    Mevlana'nin Seyh Selahaddin'e gösterdigi yakinliga haset etmeye
    basladilar. Seyh Selahaddin'i, ümmidir diye, yüksek irsad
    makamina layik görmüyorlardi. Sems'e yaptiklari gibi
    küstahliga kalkistilar. Kendisine kötü düsünce
    ile bakan bahtsiz, zavallilara Seyh Selahaddin, "Mevlana, beni yalnizca
    herkesten üstün tuttu da bu yüzden inciniyorsunuz.
    Bilmiyorsunuz ki benim apaçik bir görüsüm yok,
    ben bir aynayim. Mevlana, ben de kendi yüzünü
    görüyor; ne diye kendini seçmesin? O kendi
    güzelim yüzüne asik, bundan baska fikre düsmek
    kötü bir sey" diyerek, kemal ve mahviyyetini (ileri derecede
    alçak gönüllügünü) göstermistir.



    Seyh Selahaddin Hazretleri'nin Ebedi Aleme Göçüsü

    Mevlana ile Seyh Selahaddin, on yil birbiriyle adeta mest olarak
    görüsüp sohbet ettiler, ayrilik mahmurlugunu tadmadan,
    visal aleminde safalar sürdüler. Nihayet Seyh Selahaddin
    hastalandi ve ebedi alemde göçtü (1259).



    Çelebi Hüsameddin Hazretleri

    Çelebi Hüsameddin, vaktiyle Konya'ya
    göçmüs bir soylu ailedendir ve dogum yeri Konya'dir.
    (1225) Çelebi lakabini kendisine veren Mevlana'dir.
    Gençliginin ilk yillarinda, Ahilerin seyhi olan babasini
    kaybeden Çelebi Hüsameddin, zamaninin bütün ulu
    kisileri ve seyhlerinden yakin alaka ve himaye gördügü
    halde, bütün hizmetkarlari ve arkadaslariyla, Mevlana'nin
    hizmetini seçmistir. Böylece Mevlana'nin terbiyesinde
    yetisip olgunlasmis, kamil insan olmustur.



    Hazret-i Mevlana'nin Çelebi Hüsameddin'i Kendisine Hemdem ve Halife Seçmesi

    Mevlana, Seyh Selahaddin'den sonra kendisine hemdem ve halife olarak
    Çelebi Hüsameddin'i seçti ve dostlarina söyle
    dedi; "Ona bas egin, önünde acizcesine kanatlarinizi yere
    gerin! Bütün buyruklarini yerine getirin, sevgisini caninizin
    ta içine ekin. O rahmet madenidir, Allah nurudur." Mevlana'nin
    bu buyrugu üzerine, bütün dostlar ona itaat ettiler.
    Sultan Veled'in diliyle, "Bütün dostlar, onun lutuf suyuna
    testi kesildiler, Sems'e ve Seyh Selahaddin'e yapmis olduklari asagilik
    hareketlerden kurtulmuslar, edeplenmislerdi. Haset etmeden
    Çelebi Hüsameddin'e itaat ettiler." Çelebi
    Hüsameddin on bes sene Mevlana'nin serefli sohbetinde bulundu.
    Mevlana'dan sonra da dokuz sene irsad makaminda, Mevlana postunda
    oturdu.



    Çelebi Hüsümeddin Hazretleri'nin Degeri

    Mevlana, ancak Çelebi Hüsameddin'in bulundugu meclis rahat
    bulur, huzur duyar, cosup manalar saçar, hakikat ilminden
    bahisler açardi. Mevlana'ya göre, hakikatler memesinden
    manalar sütünü emip çikaran Çelebi
    Hüsameddin'dir. Mesnevi'sinde bu manaya isaretle söyle der;
    "Bu söz, can memesininde süttür. Emen olmadikça
    güzelce akmiyor. Dinleyen susuz ve arayici olursa, va'zeden
    ölü bile olsa söyler. Dinleyen yeni gelmis ve usanmamis
    olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. Kapimdan
    içeri, na-mahrem girince, harem halki, perde arkasina girer,
    gizlenir. Zararsiz ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen
    mahremler, yüzlerindeki peçeyi açarlar.
    Bütün güzel, hos ve yarasan seyler, gören göz
    için yapilir. Çengin zir (en ince) ve bam (en kalin)
    nagmeleri, nasil olur da sagir kular için terennüm edilir?
    Allah, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadi. Koku duyan
    için yaratti; koku almayan için degil." Iste Islami
    Tasavvuf edebiyatinin en büyük didaktik saheseri olan
    Mesnevi'yi Çelebi Hüsameddin, Mevlana'nin tükenmez bir
    hazineye benzeyen ruhundan çekip çikartmistir.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    konyayı tanıyalım Empty Geri: konyayı tanıyalım

    Mesaj  AsiRuH Perş. Ocak 08, 2009 11:58 pm

    Çelebi Hüsameddin Hakkinda

    Mevlana'nin kirk yil samimiyetle hizmetinde, sohbetinde bulunan
    Sipehsalar, Risale'sinde, Çelebi Hüsameddin'in degerini su
    cümlelerle belirtiyor; "Hakikatte Hüdavendigar Hazretlemizin
    tam mazhari Çelebi Hüsameddin idi ve bütün
    Mesnev-i Serif onun ricasi ile yazilmistir. Bütün tevhid ve
    ask ehli, kendilerine bahsedilen Mesnevi'nin yalnizca yazilmasi
    hususunda, kiyamete kadar Çelebi Hüsameddin'e tesekkür
    etseler, yine sükran borçlarini ödeyemezler."


    Mesnevi'nin Yazilisi

    Eflaki, Mesnevi'nin yazilip tamamlanmasini anlattigi bahiste diyor ki:
    "Mevlana Hazretleri, asil kisilerin sultani Çelebi
    Hüsameddin'in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema
    ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde
    daima Mesnevi'yi söylemeye devam etti. Bazen öyle olurdu ki,
    aksamdan basliyarak gün agarincaya kadar birbiri arkasindan
    söyler, yazdirirdi. Çelebi Hüsameddin de bunu
    sür'atle yazar ve yazdiktan sonra hepsini yüksek sesle
    Mevlana'ya okurdu. Cilt tamamlaninca Çelebi Hüsameddin,
    beyitleri yeniden gözden geçirerek gereken
    düzeltmeleri yapip tekrar okurdu." Bu sekilde dikkatlice 1259-1261
    yillari arasinda yazilmaya baslanilan Mesnevi, 1264-1268 yillari
    arasinda sona erdi.


    Hazret-i Mevlana'nin Baki Aleme Göçüsü

    Mevlana, Çelebi Hüsameddin ile tam onbes sene güzel
    demler, hos safalar sürdü. Bu müddet zarfindan
    bahtsizlarin fitne ve hücumundan uzak, huzur ve sürur
    içinde yasadi. Dostlari onun cemalinin nuruna pervane
    olmuslardi. Mevlana, artik son anlarini yasadigini, özledigi ebedi
    cemal alemine kavusacagini anlamisti. Ansizin hastalanip yataga
    düstü. Mevlana'nin hastalik haberi Konya'da yayildigi zaman
    ahali, sifalar dilemeye, gönlünü, duasini almaya
    geliyorlardi.

    Seyh Sadreddin (? - 1274) de talebeleriyle birlikte Mevlana'ya
    geçmis olsun demeye geldi ve çok
    üzüldügünü beyan edip, "Allah yakin zamanda
    sifalar versin. Hastalik ahirette derecenizin yükselmesine
    sebeptir. Siz alemin canisiniz, insaallah yakin zamanda tam bir sihhate
    kavusursunuz" diye temennide bulundu. Bu nun üzerine Mevlana:
    "Bundan sonra Allah sizlere sifa versin. Asikin masukuna kavusmasini ve
    nurun nura ulasmasini istemiyor musun?" dedi. Seyh Sadreddin,
    yanindakilerle birlikte aglayarak kalkip gitti.

    Mevlana, dostlarina ve aile efradina, bu dünyadan
    göçecegine üzülmemelerini söylüyordu,
    fakat onlar, benden de olsa, bu ayriligi kabullenemiyorlar, aglayip
    inliyorlardi. Mevlana'nin hanimi, Mevlana'ya hitaben; "Ey alemin nuru,
    ey ademin cani! Bizi birakip nereye gideceksin?" diyerek agliyor ve
    ilave ediyordu. "Hudavendigar Hazretlerinin dünyayi hakikat ve
    manalarla doldurmasi için üçyüz veya
    dörtyüz yillik ömrünün olmasi lazimdi."
    Mevlana cevaben, "Niçin? Niçin? Biz ne Firavun ve ne de
    Nemrud'uz, bizim toprak alemiyle ne isimiz var, bize bu toprak aleminde
    huzur ve karar nasil olur? Ben insanlara faydam dokunsun diye
    dünya zindaninda kilmisim, yoksa hapishane nerede ben nerede?
    Kimin malini çalmisim? Yakinda Allah'in sevgili dostunun,
    Hazret-i Muhammed'in yanina dönecegimiz umulur"

    Hazret-i Mevlana'nin Vasiyeti

    "Ben size, gizli ve aleni, Allah'dan korkmanizi, az yemenizi, az
    uyumanizi, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi,
    oruç tutmaya ve namaz kilmaya devam etmenizi, daima sehvetten
    kaçinmanizi, halkin eziyet ve cefasina dayanmanizi avam ve
    sefihlerle düsüp kalkmaktan uzak bulunmanizi, kerem sahibi
    olan salih kimselerle beraber olmanizi vasiyet ederim. Hayirlisi,
    insanlara faydasi dokunandir. Sözün hayirlisi da az ve
    öz olanidir. Hamd, yalniz tek olan Allah'a mahsustur. Tevhid
    ehline selam olsun."

    Seb-i Arus

    irfan ve sevgi günesi Mevlana, 5 Cemaziye'l-ahir, 672 (17 Aralik
    1273) Pazar günü gurup vakti, bütün parlakligi ile,
    bütün güzellikleriyle gülerek ebediyet aleminin
    asumanina dogdu. Mevleviler, o geceye Seb-i Arus derler.

    Hazret-i Mevlana'nin Cenaze Merasimi

    Müslüman olan, müslüman olmayan,
    küçük büyük ne kadar Konyali varsa hepsi,
    Mevlana'nin cenaze merasimine katildi. Müslümanlar,
    müslüman olmayanlari sopa ve kilisla savmaya çalisarak
    onlar: "Bu merasimin sizinle ne ilgisi vardir? Bu din sultani Mevlana
    bizimdir, bizim imamimizdir" diyorlardi. Onlar da su cevabi
    veriyorlardi. "Biz Musa'nin ve bütün peygamberlerin
    hakikatini onun sözlerinden anlayip ögrendik. Kendi
    kitaplarimizda okudugumuz olgun peygamberlerin huy ve hareketlerini
    onda gördük. Sizler nasil onun muhibbi ve müridi iseniz,
    biz de onun muhibbiyiz. Mevlana Hazretleri'nin zati, insanlar
    üzerinde parlayan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunan
    hakikatler günesidir. Günesi bütün dünya
    sever. Bütün evler onun nuruyla aydinlanir. Mevlana ekmek
    gibidir. Hiç kimse ekmege ihtiyaç duymamazlik edemez.
    Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüz
    mü?

    Hazret-i Mevlana'nin Cenaze Namazi

    Mevlana'nin vasiyeti üzerine Seyh Sadreddin, Mevlana'nin namazini
    kildirmak üzere niyetlendiginde dayanamayip bayginlik
    geçirdi. Bunun üzerine namaza Kadi Siraceddin imamlik etti.


    Hazret-i Mevlana'ya Yesil Kubbe

    Mevlana'ya Yesil Kubbe denilen türbe, Sultan Veled ile Alameddin
    Kayser'in gayreti ve Emir Pervane'nin esi (Sultan II. Giyaseddin
    Keyhüsrev'in kizi) Gürcü Hatun'un yardimiyla
    Çelebi Hüsameddin zamaninda yapildi. Türbenin mimari
    Tebrizli Bedreddin'dir. Selimoglu Abdülvahid adli bir sanatkar da
    Mevlana'nin kabri üzerine, Selçuklu oymaciliginin saheseri
    olarak kabul edilen, büyük bir ceviz sanduka yaptirmistir. Bu
    sanduka bu gün, Sultan"ül-Ulema Bahaeddin Veled'in kabri
    üzerindedir.

    Hazret-i Mevlana'nin Ölüme ve Mezara Bakisi

    "Ölüm günümde tabutum yürüyüp
    gitmeye basladi mi, bende bu cihanin gami var, dünyadan
    ayrildigima tasalaniyorum sanma; bu çesit süpheye
    düsme, bana aglama, yazik yazik deme. Seytanin tuzagina
    düsersem iste hayiflanmanin sirasi o zamandir. Cenazemi
    görünce ayrilik ayrilik deme. O vakit benim bulusma ve
    görüsme zamanimdir. Beni kabre indirip birakinca, sakin
    elveda elveda deme; zira mezar cennetler toplulugunun perdesidir.
    Batmayi gördün ya, dogmayi da seyret. Günese ve aya
    batmadan ne ziyan geliyor ki? Sana batmak görünür, ama
    o, dogmaktir. Mezar hapis gibi görünür, ama o, canin
    kurtulusudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan
    tohumunda süpheye düsüyorsun? Hangi kova kuyuya salindi
    da dolu dolu çikmadi? Can Yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsin?Bu
    tarafta agzini yumdun mu o tarafta aç. Zira senin hayuhuyun,
    mekansizlik aleminin fezasindadir."


    Hazret-i Mevlana'nin Ziyaretçilerine Seslenisi

    "Kardes, mezarima defsiz gelme; çünkü Allah meclisinde
    gamli durmak yarasmaz. Hak Teala beni ask sarabindan yaratmistir.
    Ölsem, çürüsem bile, ben yine o askim."

    "Ölümümüzden sonra mezarimizi yerde aramayiniz?
    Bizim mezarimiz ariflerin gönüllerindedir."

      Forum Saati Perş. Mayıs 09, 2024 1:12 am