.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    ALLAH İNSANA KENDİ RUHUNDAN ÜFLEDİ

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    ALLAH İNSANA KENDİ RUHUNDAN ÜFLEDİ Empty ALLAH İNSANA KENDİ RUHUNDAN ÜFLEDİ

    Mesaj  AsiRuH Paz Kas. 30, 2008 2:32 am

    ALLAH İNSANA KENDİ RUHUNDAN ÜFLEDİ

    California
    Üniversitesi’nden nörobilimci ve psikiyatri profesörü Jeffrey M.
    Schwartz, beyinde nasıl kırmızının algılandığını, güzel bir müziğin
    nasıl biftek yemekten farklı olarak yorumlandığını ve neden en detaylı
    MR’ların bile söz konusu yorumlama mekanizması hakkında hiçbir delil
    vermediğini çözmeye çalıştıktan sonra şu önemli soruyu sorar:
    ...neden
    beyin mekanizmaları üzerinde çalışmak, hatta moleküler seviyede
    çalışmak, bu sorulara hiçbir şekilde bir cevap sağlayamamaktadır?
    [i]
    Bunun
    cevabı şudur: Çünkü söz konusu yorumlama mekanizmasının cevabı beyinde
    değildir. Bu mekanizma ile ilgili soruların cevaplarına insan
    hücrelerini inceleyerek, nöronları tetkik ederek, moleküler düzeyde
    araştırmalar yaparak ulaşmak mümkün değildir. Çünkü insana dış dünyayı
    algılatan şey, insanın bedeninin içinde değildir. O; beynin,
    nöronların, hücrelerin, elektrik sinyallerinin dışında bir şeydir. O;
    Yüce Allah’ın insana bahşettiği ruhtur.
    Cenab-ı Allah bir ayetinde şöyle buyurur:

    Sonra onu 'düzeltip bir
    biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve
    gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 9)

    Algılayanın
    ruh olduğunu, maddeden bağımsız olduğunu anlayamayan kişilerin
    düştükleri önemli bir hata vardır. Onlar, gördükleri görüntülerin
    beyinde bir ekranda var olduğu gibi bir ihtimal ile karşı karşıya
    kalırlar. Oysa insanın beyninde, dış dünyanın var olduğu bir ekran
    olduğunu düşündüğümüzde, o ekranı izleyen bir küçük adamın da varlığını
    ister istemez kabul etmemiz gerekir. Onun beynindeki ekranı da izleyen
    bir başka küçük adam olmalı ve bu silsile bu şekilde devam etmelidir.
    Fakat insanın beyninde bir ekran ve orada olayları izleyen başka bir
    küçük adam yoktur. İnsanın beyni kapkaranlıktır, sessizdir. Orada,
    proteinlerin oluşturduğu nöronlar ve ileri geri hızla hareket eden
    elektrik sinyallerinden başka bir şey yoktur. O elektrik sinyallerinin,
    bir et parçasının içinde bir çiçeği görmesi, onu koklaması, ona
    dokunması, ondan zevk alması, uzaklarda hareket eden gemiyi görmesi,
    bir çileğin tadından keyif alması imkansızdır. Bir orkestranın çaldığı
    senfoniyi zevk içinde uzun uzun dinlemesi mümkün değildir. İnsana bu
    kadar hareketli, coşkulu, rengarenk, dopdolu, üç boyutlu ve muhteşem
    netlikteki bir dünyayı oluşturanın elektrik sinyalleri olmayacağı
    açıktır. Bu dünya içinde insanın sevinip üzülmesini, heyecanlanıp
    kaygılanmasını, hatırlayıp neşelenmesini, özleyip özlem gidermesini
    sağlayan da kuşkusuz ki yine elektrik sinyalleri değildir. Dünyanın en
    ünlü profesörleri bir araya gelseler, Jeffrey M. Schwartz’ın da
    belirttiği gibi, insanın beyninin içinde hiçbir yerde, bu algılayan
    mekanizmayı bulamayacaklardır.
    Beynin
    içindeki görüntüyü "görüyorum" diyen, beyin içindeki sesleri
    "duyuyorum" diyen, kendi varlığının şuurunda olan bilinç sahibi varlık,
    Allah’ın insana vermiş olduğu ruhtur. Materyalist zihinlerin, ortaya
    çıkmasından en çok çekindikleri gerçek budur. Ruh, göze ihtiyaç
    duymadan görür, ellere ihtiyaç duymadan dokunur, kulağa ihtiyaç
    duymadan duyar, buruna ihtiyaç duymadan koku alır ve ağıza ihtiyaç
    duymadan tadar. Bilim adamlarının yıllardan beri çözmeye çalıştıkları
    "algılayan kim?" sorusunun yegane cevabı ruhtur. Allah, insanın ruhuna
    sürekli olarak görüntüleri seyrettirir, gece gündüz, bu dünyada veya
    rüyada sürekli olarak o insana ait bir dünya yaratır. O dünyanın içinde
    her şey mükemmel görünümdedir, kusursuzdur. Öyle ki, karşımızdaki net
    görüntünün, derinlik hissinin gerçekte yalnızca bir hayalden ibaret
    olduğunu, gerçek dış dünya ile hiçbir bağlantısının olmadığını
    anlamamız son derece güçtür. İşte bu, dilediği zaman, birkaç
    santimetrekarelik bir alan içinde sonsuz alemler yaratabilen Yüce
    Rabbimiz olan Allah’ın kusursuz, eşsiz, muhteşem yaratışıdır.
    O
    Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir,
    'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde
    olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi,
    24)
    Beynimizde
    Allah dilediği için kusursuz bir görüntü oluşur, Allah dilediği için
    kokular vardır, Allah dilediği için güzel bir müziği kusursuzca dinler
    ve bundan zevk alırız. Yine Allah dilediği için dokunarak tanır, anlar
    ve hissederiz. Allah dilediği için yediğimiz bir yemeğin lezzeti
    vardır. Allah’ın emriyle, insanın zihninde yoktan bir dünya var olur.
    Rabbimiz, hiç yoktan, insanın kendi zihninde, yalnızca ona ait olan,
    yalnızca onun görüp tanıyabildiği bir alem yaratır. Bu dünya,
    dışarıdaki dünya değildir. Dışarıdaki dünyaya insanın ulaşabilmesi
    imkansızdır. İnsanın, Allah’ın dilemesi dışında, bir başkası için
    yaratılan dünyaya da ulaşabilmesi mümkün değildir. O yalnızca,
    Rabbimiz’in kendisi için yarattığı dünyada yaşayabilir, onu izleyip
    seyredebilir. Bunun dışına çıkması imkansızdır. Allah bir ayetinde
    şöyle buyurur:
    Sana ruhtan sorarlar; de ki:

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 8:33 am