BILÂL-I HABESÎ
--------------------------------------------------------------------------------
Hz. Peygamber'e ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan
sahabî. Islâm tarihinde unutulmaz yeri olan Bilâl-î Habesî, aslen
Habeslidir. Anasinin adi Hamâme, babasinin adi Rebah, künyesi
Abdullah'tir.
Bilâl, Islâm'in ilk teblig yillarinda Ümeyye b. Halef'in kölesiydi.
Islâm'in ortaya çiktigi yillarda bir çok kimse, soy ve soplarinin
yüksekligine, sirk toplumu içindeki nüfuzlarina bakarak kavim ve kabîle
taassubuna düsmüs, Islâm'a cephe almis ve sapiklikta kalmislardi. Bilâl
b. Rebah gibi kimseler de zayif ve acizliklerine ragmen hak davete uyup
sirkten kurtulmuslardi. Iste Bilâl b. Rebah (r.a.) Islâm davetine ilk
icabet edenlerden biriydi.
Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl'in müslüman oldugunu anladiktan sonra,
onu Islâm'dan çevirmek için yapmadigi eziyet ve iskence kalmamisti.
Ümeyye, öglen vakti günesinin bir yanardag kesildigi anda, Bilâl'i
alir, kizgin kumlarin üzerine yatirir, sirtina kocaman bir tas koyar ve
söyle derdi: "Muhammed'e küfret; Lat ve Uzza'ya iman et. Yoksa onlara
iman edinceye kadar böylece kalacaksin."
Bilâl'in kizgin kumlar üzerinde sirti yanar, gögsü yanar, nefesi
tikanir, bu müthis iskence altinda saatlerce kivranirdi. Fakat
dudaklarinda daima su sözler dökülürdü: "Allahu Ahad, Allahu Ahad",
Onun bu durumu, müsrikleri bile hayrete düsürürdü (Ibn Sa'd, Tabakat,
III, 232).
O, geçim için, makam ve mevki için baska ilâhlara siginmazdi. O
biliyordu ki hüküm Allah'a aittir, rizik Allah'a aittir. Öldürmek ve
yasatmak Allah'in elindedir. Geçici dünyanin çikarlari için put ve
tagutlari tasdik etmek ve bu arada imandan bir cüz de Allah'a ayirmak
iman için yeterli degildir. Tam ve kâmil anlamda hükmün, öldürmek ve
diriltmenin Allah'a ait oldugunu rizik verenin yalniz Allah oldugunu,
Allah'i bütün sifatlariyla taniyip ona göre iman etmedikçe ve bu ugurda
gelecek sIkinti ve ezalara katlanmadikça imanda kemâle ulasmanin mümkün
olmadigini biliyordu. Bilâl, rizik ve ölüm korkusu tasimiyordu. Yalniz
Allah'tan korkuyor ve yalniz ondan ümid ediyordu.
Iskence altinda kivranan Bilâl (r.a.)'a rastgelen Varaka b. Nevfel,
"Vallahi ey Bilâl, Allah birdir, Allah birdir. " der, sonra da
müsriklere dönerek: "Siz onu bu yüzden öldürürseniz, biz onu, kendimize
örnek aliriz." derdi (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil Fi't-Târih, II, 66).
Bilâl'in efendileri olan Mekkeli müsrikler onu, çoluk çocugun oyuncagi
yapmislardi, ona iskence edenlerden biri de Ebu Cehil'di. Ama Bilâl'e
yapilan iskenceler sirasinda gösterdigi sabir ve tahammül hepsini
saskina çevirirdi. Nasil oluyor da bu derece agir iskencelere
katlanabiliyordu.
Ümeyye b. Halef'in Bilâl'e yaptigi iskencelere çok üzülen Hz. Ebû Bekir
(r.a.) ona bu iskenceden vazgeçmesini söylemis o da; "Onun ahlâkini
bozan sensin, onu bizden uzaklastiran senden baskasi degildir" demisti.
Bunun üzerine Ebû Bekir es-Siddik (r.a.) ona su cevabi vermisti: "Benim
yanimda senin su kölenden daha güçlü ve kuvvetlisi var. Hem de senin
dinindendir. Istersen onu al ve bunu bana ver." Ümeyye bu teklifi kabul
edip öteki köleyi aldi ve Hz. Bilâl'i Hz. Ebû Bekir'e verdi. Baska bir
rivayette Hz. Ebu Bekr'in onu yedi ukiyeye satin alip azat ettigi
kaydedilir. (Ibn Sa'd, Tabakat, III, 232).
Bilâl'i Resulullah'in yanina götürüp azat etmis ve Bilâl iskenceden
kurtulmustu. Elbette bu Allah'in bir takdiridir. Bilâl Hz. Ebû Bekir'e
bu sebeple borçlu degildir. Iki mümin de görevlerini yapmislar. Allah
da onlara ecrini vermistir. Hz. Ömer söyle der:
"Efendimiz Ebu Bekir, yine efendimiz Bilâl'i azad etti. "(Ibnü'l-Esîr, Üsdü'l- Gabe, I, 209).
Bilâl daha sonra diger ashab ile birlikte Medine'ye hicret etti. Orada
Sa'd b. Hayseme'ye mIsafir oldu. Ensar ile Muhacirler arasinda
kardeslik olusturulunca Bilâl'e de Abdullah b. Abdurrahman el-Has'amî
kardes ilân edildiler. Bu kardeslik köklü bir sekilde sürüp gitti. Öyle
ki Bilâl, Hz. Ömer devrinde Sam'da bulundugu sirada maas olarak
divandan ona ayrilan hissesinden kardesine de bir hisse veriyordu. (Ibn
Sa'd, Tabakat, III, 234).
Bilâl, Resulullah (s.a.s.)'in müezzini olarak taninmaktadir. Ve xxx sik
ezani Bilâl'e okuttururdu. Hatta sabah ezanindaki " " (Namaz uykudan
hayirlidir) ibaresini Bilâl ezana eklemis Resulullah "Bilâl, bu ne
güzel söz!" diye onu tasvip etmisti. (Avnu'l-Ma'bud, Serh Ebû Dâvud,
III,185; Ibn Mâce, Ezan, 1, 3,). Hz. Bilâl, Resulullah'in bütün
gazalarina katildi. Bedir gazasinda Hz. Bilâl, Mekke'de kendisine her
türlü eza ve iskenceyi reva gören Ümeyye'yi görmüs ve söyle bagirmisti:
"Iste küfrün basi!.." Bunun üzerine dikkatleri ona çevrIlmis ve
müslümanlar derhal onun ve oglunun etrafini sararak Ikisini de
öldürmüslerdi. Resul-u Ekrem Mekke'nin fethi ardindan Kâbe'ye girerken
has müezzini Hz. Bilâl'i yanlarinda bulundurmuslardi. Ibn Ömer, bu
vakayi söyle nakleder ve der ki:
"Resul-u Ekrem, Mekke'nin fethi gününde, Mekke'nin yüksek tarafindan
bir deve üzerinde geldi. Üsame b. Zeyd, Bilâl ve Osman b. Talha da
yanlarindaydilar. Resul-u Ekrem Kâbe içinde uzun bir müddet kaldilar,
sonra çiktilar. Arkasinda müminler içeri girmek için birbiriyle yaris
etti. ilk giren bendim. Bilâl, kapinin arkasindaydi. Bilâl'e
Resulullah'in nerede namaz kildiklarini sordum, yerini gösterdi. Ne var
ki Bilâl'e, Allah Resulunun kaç rekat namaz kildiklarini sormayi
unuttum." (Buhârî, Megâzî, 49).
Resulullah, Kâbe'yi putlardan temizledikten sonra müezzini Bilâl,
burada ezan okuyarak, ortaligi tevhîd nameleriyle costurmustu. (Ibn
Sa'd, Tabakat, III, 234). Resul-u Ekrem'in vefati üzerine, ona karsi
büyük bir sevgi duyan Hz. Bilâl, Medine'de kalmaya dayanamayip,
ayrIlmak zorunda kaldi. Hz. Ebu Bekir, Bilâl'e yaninda kalmasi için
israr ettigi halde, Hz. Bilâl ona söyle demisti: "Eger sen beni Allah
için azat ettinse birak Istedigim yere gideyim; yok kendi nefsin için
azat ettinse beni yaninda alikoy!" Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir söyle
demisti: "Istedigin yere git!..." Resulullah'in vefatindan sonra
cihadi, ezana tercih eden Hz. Bilâl, Sam'a gitti ve Hz. Ebû Bekir
devrinde Suriye'de meydana gelen gazalara katildi (Ibn Sa'd, Tabakat
III,238).
Hz. Ebû Bekir'in vefatindan sonra, Hz. Ömer devrinde cihat devam etti.
Hz. Bilâl bu cihatlara da katildi. Hz. Ömer, hicrî onaltinci yilda
Suriye ve Filistin'e gittigi zaman, Bilâl onu karsilamaya çikarak
Câbiye'ye gelmisti. Sonra halifenin maiyetinde Kudüs'e giderek, bu
kutsal sehrin teslimi sirasinda bulunmus ve Hz. Ömer ile birlikte
Kudüs'e girmisti. Hz. Ömer, burada, Resulullah'in vefatindan beri ezan
okumayan Bilâl'den ezan okumasini rica etmis, Hz. Bilâl de halifenin
israrina dayanamayarak ezan okumustu. Bilâl Tevhîd'in bu üstün yani
olan ezani okumaya baslar baslamaz, Hz. Ömer ve diger ashab Resulullah
(s.a.s.) dönemini hatirlayarak, gözlerinin önüne, geçmis günleri
getirip hüngür hüngür aglamaya basladilar. Bilâl'in ezanini
dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmislerdi. Kudüs'ü teslim alma
sirasinda Hz. Ömer'den baska Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh, Muaz b. Cebel,
Amr b. el-Âs gibi ashabin ileri gelenlerinden bir çok kimse bulunuyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in irtihâlinden sonra Suriye'ye giden Bilâl,
"Havlan" kasabasina yerlesti. O burada huzur içinde yasiyordu. Hz.
Bilâl, Suriye'de bir müddet kaldiktan sonra bir gece rüyasinda Hz.
Peygamber (s.a.s.)'i gördü. Resulullah ona, söyle demisti: "Beni
ziyaret etmeyecek misin?" Hz. Bilâl, uyanir uyanmaz, hazirligini
tamamlayip Medine yolunu tuttu. Medine'ye gece ulasti. Oraya varinca
Ravza-i Mutahhara'ya yüzünü sürerek, burada Resul-u Ekrem'le birlikte
geçirdigi günlerin hatirasini düsünerek agladi. Bu sirada Hz. Hasan ile
Hz. Hüseyin Bilâl'i görmüs, fecir vaktinde ondan ezan okumasini rica et
mislerdi. Bilâl, (r.a.) onlarin arzusunu yerine getirerek, Peygamber
Mescid'inde ezan okumustu. Bilâl'in sesini duyan Medineliler, Israfil
suruyla uyandir Ilmis gibi yerlerinden firlamis ve ezani dinlemeye
baslamislardi. Birinci sehadetten sonra Resulullah'in risâletini ikrar
eden sehadet tekrar okunurken, Hz. Peygamber'in kabrinden kalktigini
tasavvur ederek evlerinden dIsari firlamislardi. Bu sabah, bütün
Medine'ye, rIsalet devrini bütün canliligi ile yasatan, herkesin
hIsleri ni costuran, bütün müslümanlarin Resul-u Ekrem'e karsi
duyduklari sevgiyi canlandiran Bilâl'in sesi idi.
Hz. Bilâl, hicretin yirminci yilinda altmis yaslarinda iken vefat etti.
Dimask'in Bâbü's-Sagîr tarafina defnolundu. (Ibn Sa'd, Tabakat, III,
238; Ibnü'l-Esir, Üsdü'l-Gabe, I, 209).
Hz. Bilâl (r.a.), vefati yaklasinca, ölümün izdirabini, sevgililerine
kavusmasindaki zevk ile mezcetmis; ömrünün son anlarinda onun
hastaligini gören zevcesi, teessüründen "ah ne aci" dedikçe, Bilâl:
"Oh! ne tatli!." diyor ve ekliyordu: "Yarin sevgililerle, Muhammed ve
arkadaslariyla bulusacagim." diyordu.
Bilâl-i Habesî, Islâm'in ahlâkiyla ahlâklanmis, fazîlet ve kemâl sahibi
bir sahabî idi. Hz. Bilâl'in, ilk müslümanlardan oldugunu ve Islâm
akîdesi ugrunda en büyük çileyi çekenlerden oldugunu, herkes bilir ve
ona son derece sevgi ve hürmet beslerdi. Hz. Bilâl, bütün vaktini,
Resul-u Ekrem'e hizmetle geçirdi. O, Resulullah'in meclIsleri nde daima
hazir bulunurdu. Her namazda, her durum ve Iste Resulullah'dan
ayrIlmazdi. Hz. Peygamber'in hazinedarligini, Bilâl yapardi. Çarsi ve
pazardan alinacak her seyi o tedarik eder, icabinda ödünç para alir,
Resulullah'in evinin ihtiyaçlarini saglar, sonra da müsait zamanlarda o
borçlari öderdi.
Hz. Bilâl'in dogruluk ve ahlâki, Islâm'a bagliligi bütün çagdaslari
tarafindan ayni derecede takdir edilmekte ve övülmekteydi. Artik o,
siyahî bir köle degil, ashab'in ileri gelenlerinden ve Islâm devletinin
yönetiminde söz sahibi olan müminlerden biriydi.
Hz. Bilâl, uzun boylu, zayif, ince ve koyu esmerdi. Ömrünün sonlarina
dogru saçlarinin çogu beyazlasmisti. (Ibn Sa'd, Tabakat, III, 238-239).
--------------------------------------------------------------------------------
Hz. Peygamber'e ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan
sahabî. Islâm tarihinde unutulmaz yeri olan Bilâl-î Habesî, aslen
Habeslidir. Anasinin adi Hamâme, babasinin adi Rebah, künyesi
Abdullah'tir.
Bilâl, Islâm'in ilk teblig yillarinda Ümeyye b. Halef'in kölesiydi.
Islâm'in ortaya çiktigi yillarda bir çok kimse, soy ve soplarinin
yüksekligine, sirk toplumu içindeki nüfuzlarina bakarak kavim ve kabîle
taassubuna düsmüs, Islâm'a cephe almis ve sapiklikta kalmislardi. Bilâl
b. Rebah gibi kimseler de zayif ve acizliklerine ragmen hak davete uyup
sirkten kurtulmuslardi. Iste Bilâl b. Rebah (r.a.) Islâm davetine ilk
icabet edenlerden biriydi.
Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl'in müslüman oldugunu anladiktan sonra,
onu Islâm'dan çevirmek için yapmadigi eziyet ve iskence kalmamisti.
Ümeyye, öglen vakti günesinin bir yanardag kesildigi anda, Bilâl'i
alir, kizgin kumlarin üzerine yatirir, sirtina kocaman bir tas koyar ve
söyle derdi: "Muhammed'e küfret; Lat ve Uzza'ya iman et. Yoksa onlara
iman edinceye kadar böylece kalacaksin."
Bilâl'in kizgin kumlar üzerinde sirti yanar, gögsü yanar, nefesi
tikanir, bu müthis iskence altinda saatlerce kivranirdi. Fakat
dudaklarinda daima su sözler dökülürdü: "Allahu Ahad, Allahu Ahad",
Onun bu durumu, müsrikleri bile hayrete düsürürdü (Ibn Sa'd, Tabakat,
III, 232).
O, geçim için, makam ve mevki için baska ilâhlara siginmazdi. O
biliyordu ki hüküm Allah'a aittir, rizik Allah'a aittir. Öldürmek ve
yasatmak Allah'in elindedir. Geçici dünyanin çikarlari için put ve
tagutlari tasdik etmek ve bu arada imandan bir cüz de Allah'a ayirmak
iman için yeterli degildir. Tam ve kâmil anlamda hükmün, öldürmek ve
diriltmenin Allah'a ait oldugunu rizik verenin yalniz Allah oldugunu,
Allah'i bütün sifatlariyla taniyip ona göre iman etmedikçe ve bu ugurda
gelecek sIkinti ve ezalara katlanmadikça imanda kemâle ulasmanin mümkün
olmadigini biliyordu. Bilâl, rizik ve ölüm korkusu tasimiyordu. Yalniz
Allah'tan korkuyor ve yalniz ondan ümid ediyordu.
Iskence altinda kivranan Bilâl (r.a.)'a rastgelen Varaka b. Nevfel,
"Vallahi ey Bilâl, Allah birdir, Allah birdir. " der, sonra da
müsriklere dönerek: "Siz onu bu yüzden öldürürseniz, biz onu, kendimize
örnek aliriz." derdi (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil Fi't-Târih, II, 66).
Bilâl'in efendileri olan Mekkeli müsrikler onu, çoluk çocugun oyuncagi
yapmislardi, ona iskence edenlerden biri de Ebu Cehil'di. Ama Bilâl'e
yapilan iskenceler sirasinda gösterdigi sabir ve tahammül hepsini
saskina çevirirdi. Nasil oluyor da bu derece agir iskencelere
katlanabiliyordu.
Ümeyye b. Halef'in Bilâl'e yaptigi iskencelere çok üzülen Hz. Ebû Bekir
(r.a.) ona bu iskenceden vazgeçmesini söylemis o da; "Onun ahlâkini
bozan sensin, onu bizden uzaklastiran senden baskasi degildir" demisti.
Bunun üzerine Ebû Bekir es-Siddik (r.a.) ona su cevabi vermisti: "Benim
yanimda senin su kölenden daha güçlü ve kuvvetlisi var. Hem de senin
dinindendir. Istersen onu al ve bunu bana ver." Ümeyye bu teklifi kabul
edip öteki köleyi aldi ve Hz. Bilâl'i Hz. Ebû Bekir'e verdi. Baska bir
rivayette Hz. Ebu Bekr'in onu yedi ukiyeye satin alip azat ettigi
kaydedilir. (Ibn Sa'd, Tabakat, III, 232).
Bilâl'i Resulullah'in yanina götürüp azat etmis ve Bilâl iskenceden
kurtulmustu. Elbette bu Allah'in bir takdiridir. Bilâl Hz. Ebû Bekir'e
bu sebeple borçlu degildir. Iki mümin de görevlerini yapmislar. Allah
da onlara ecrini vermistir. Hz. Ömer söyle der:
"Efendimiz Ebu Bekir, yine efendimiz Bilâl'i azad etti. "(Ibnü'l-Esîr, Üsdü'l- Gabe, I, 209).
Bilâl daha sonra diger ashab ile birlikte Medine'ye hicret etti. Orada
Sa'd b. Hayseme'ye mIsafir oldu. Ensar ile Muhacirler arasinda
kardeslik olusturulunca Bilâl'e de Abdullah b. Abdurrahman el-Has'amî
kardes ilân edildiler. Bu kardeslik köklü bir sekilde sürüp gitti. Öyle
ki Bilâl, Hz. Ömer devrinde Sam'da bulundugu sirada maas olarak
divandan ona ayrilan hissesinden kardesine de bir hisse veriyordu. (Ibn
Sa'd, Tabakat, III, 234).
Bilâl, Resulullah (s.a.s.)'in müezzini olarak taninmaktadir. Ve xxx sik
ezani Bilâl'e okuttururdu. Hatta sabah ezanindaki " " (Namaz uykudan
hayirlidir) ibaresini Bilâl ezana eklemis Resulullah "Bilâl, bu ne
güzel söz!" diye onu tasvip etmisti. (Avnu'l-Ma'bud, Serh Ebû Dâvud,
III,185; Ibn Mâce, Ezan, 1, 3,). Hz. Bilâl, Resulullah'in bütün
gazalarina katildi. Bedir gazasinda Hz. Bilâl, Mekke'de kendisine her
türlü eza ve iskenceyi reva gören Ümeyye'yi görmüs ve söyle bagirmisti:
"Iste küfrün basi!.." Bunun üzerine dikkatleri ona çevrIlmis ve
müslümanlar derhal onun ve oglunun etrafini sararak Ikisini de
öldürmüslerdi. Resul-u Ekrem Mekke'nin fethi ardindan Kâbe'ye girerken
has müezzini Hz. Bilâl'i yanlarinda bulundurmuslardi. Ibn Ömer, bu
vakayi söyle nakleder ve der ki:
"Resul-u Ekrem, Mekke'nin fethi gününde, Mekke'nin yüksek tarafindan
bir deve üzerinde geldi. Üsame b. Zeyd, Bilâl ve Osman b. Talha da
yanlarindaydilar. Resul-u Ekrem Kâbe içinde uzun bir müddet kaldilar,
sonra çiktilar. Arkasinda müminler içeri girmek için birbiriyle yaris
etti. ilk giren bendim. Bilâl, kapinin arkasindaydi. Bilâl'e
Resulullah'in nerede namaz kildiklarini sordum, yerini gösterdi. Ne var
ki Bilâl'e, Allah Resulunun kaç rekat namaz kildiklarini sormayi
unuttum." (Buhârî, Megâzî, 49).
Resulullah, Kâbe'yi putlardan temizledikten sonra müezzini Bilâl,
burada ezan okuyarak, ortaligi tevhîd nameleriyle costurmustu. (Ibn
Sa'd, Tabakat, III, 234). Resul-u Ekrem'in vefati üzerine, ona karsi
büyük bir sevgi duyan Hz. Bilâl, Medine'de kalmaya dayanamayip,
ayrIlmak zorunda kaldi. Hz. Ebu Bekir, Bilâl'e yaninda kalmasi için
israr ettigi halde, Hz. Bilâl ona söyle demisti: "Eger sen beni Allah
için azat ettinse birak Istedigim yere gideyim; yok kendi nefsin için
azat ettinse beni yaninda alikoy!" Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir söyle
demisti: "Istedigin yere git!..." Resulullah'in vefatindan sonra
cihadi, ezana tercih eden Hz. Bilâl, Sam'a gitti ve Hz. Ebû Bekir
devrinde Suriye'de meydana gelen gazalara katildi (Ibn Sa'd, Tabakat
III,238).
Hz. Ebû Bekir'in vefatindan sonra, Hz. Ömer devrinde cihat devam etti.
Hz. Bilâl bu cihatlara da katildi. Hz. Ömer, hicrî onaltinci yilda
Suriye ve Filistin'e gittigi zaman, Bilâl onu karsilamaya çikarak
Câbiye'ye gelmisti. Sonra halifenin maiyetinde Kudüs'e giderek, bu
kutsal sehrin teslimi sirasinda bulunmus ve Hz. Ömer ile birlikte
Kudüs'e girmisti. Hz. Ömer, burada, Resulullah'in vefatindan beri ezan
okumayan Bilâl'den ezan okumasini rica etmis, Hz. Bilâl de halifenin
israrina dayanamayarak ezan okumustu. Bilâl Tevhîd'in bu üstün yani
olan ezani okumaya baslar baslamaz, Hz. Ömer ve diger ashab Resulullah
(s.a.s.) dönemini hatirlayarak, gözlerinin önüne, geçmis günleri
getirip hüngür hüngür aglamaya basladilar. Bilâl'in ezanini
dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmislerdi. Kudüs'ü teslim alma
sirasinda Hz. Ömer'den baska Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh, Muaz b. Cebel,
Amr b. el-Âs gibi ashabin ileri gelenlerinden bir çok kimse bulunuyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in irtihâlinden sonra Suriye'ye giden Bilâl,
"Havlan" kasabasina yerlesti. O burada huzur içinde yasiyordu. Hz.
Bilâl, Suriye'de bir müddet kaldiktan sonra bir gece rüyasinda Hz.
Peygamber (s.a.s.)'i gördü. Resulullah ona, söyle demisti: "Beni
ziyaret etmeyecek misin?" Hz. Bilâl, uyanir uyanmaz, hazirligini
tamamlayip Medine yolunu tuttu. Medine'ye gece ulasti. Oraya varinca
Ravza-i Mutahhara'ya yüzünü sürerek, burada Resul-u Ekrem'le birlikte
geçirdigi günlerin hatirasini düsünerek agladi. Bu sirada Hz. Hasan ile
Hz. Hüseyin Bilâl'i görmüs, fecir vaktinde ondan ezan okumasini rica et
mislerdi. Bilâl, (r.a.) onlarin arzusunu yerine getirerek, Peygamber
Mescid'inde ezan okumustu. Bilâl'in sesini duyan Medineliler, Israfil
suruyla uyandir Ilmis gibi yerlerinden firlamis ve ezani dinlemeye
baslamislardi. Birinci sehadetten sonra Resulullah'in risâletini ikrar
eden sehadet tekrar okunurken, Hz. Peygamber'in kabrinden kalktigini
tasavvur ederek evlerinden dIsari firlamislardi. Bu sabah, bütün
Medine'ye, rIsalet devrini bütün canliligi ile yasatan, herkesin
hIsleri ni costuran, bütün müslümanlarin Resul-u Ekrem'e karsi
duyduklari sevgiyi canlandiran Bilâl'in sesi idi.
Hz. Bilâl, hicretin yirminci yilinda altmis yaslarinda iken vefat etti.
Dimask'in Bâbü's-Sagîr tarafina defnolundu. (Ibn Sa'd, Tabakat, III,
238; Ibnü'l-Esir, Üsdü'l-Gabe, I, 209).
Hz. Bilâl (r.a.), vefati yaklasinca, ölümün izdirabini, sevgililerine
kavusmasindaki zevk ile mezcetmis; ömrünün son anlarinda onun
hastaligini gören zevcesi, teessüründen "ah ne aci" dedikçe, Bilâl:
"Oh! ne tatli!." diyor ve ekliyordu: "Yarin sevgililerle, Muhammed ve
arkadaslariyla bulusacagim." diyordu.
Bilâl-i Habesî, Islâm'in ahlâkiyla ahlâklanmis, fazîlet ve kemâl sahibi
bir sahabî idi. Hz. Bilâl'in, ilk müslümanlardan oldugunu ve Islâm
akîdesi ugrunda en büyük çileyi çekenlerden oldugunu, herkes bilir ve
ona son derece sevgi ve hürmet beslerdi. Hz. Bilâl, bütün vaktini,
Resul-u Ekrem'e hizmetle geçirdi. O, Resulullah'in meclIsleri nde daima
hazir bulunurdu. Her namazda, her durum ve Iste Resulullah'dan
ayrIlmazdi. Hz. Peygamber'in hazinedarligini, Bilâl yapardi. Çarsi ve
pazardan alinacak her seyi o tedarik eder, icabinda ödünç para alir,
Resulullah'in evinin ihtiyaçlarini saglar, sonra da müsait zamanlarda o
borçlari öderdi.
Hz. Bilâl'in dogruluk ve ahlâki, Islâm'a bagliligi bütün çagdaslari
tarafindan ayni derecede takdir edilmekte ve övülmekteydi. Artik o,
siyahî bir köle degil, ashab'in ileri gelenlerinden ve Islâm devletinin
yönetiminde söz sahibi olan müminlerden biriydi.
Hz. Bilâl, uzun boylu, zayif, ince ve koyu esmerdi. Ömrünün sonlarina
dogru saçlarinin çogu beyazlasmisti. (Ibn Sa'd, Tabakat, III, 238-239).