LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
Kurtuluş savaşını başarıya ulaştıran Mustafa Kemal Paşanın başında
bulunduğu T.B.M.M. hükümetiyle İtilaf devletleri arasında önce Mudanya
mütarekesi imzalandı ( 11 Ekim 1922 ). Buna göre, kısa bir süre sonra,
barış yapılması gerekliydi. İtilaf devletleri, barış görüşmelerine
T.B.M.M. hükümetiyle Osmanlı hükümetini davet ettiler. Bu durum
T.B.M.M. hükümeti tarafından olumlu karşılanmadı. Yapılan toplantıda
Ankara hükümeti, Osmanlı hükümetiyle ilişkisi bulunmadığını ve
Türkiye’yi yalnız Ankara hükümetinin temsil edebileceğini, aksi halde
toplantıya katılmayacağını İtilaf hükümetlerine bildirdi. Bu sırada
İngiltere’de savaş taraflısı Lloyd George kabinesi düştü. Yerine barış
taraflısı Bonarlow kabinesi geçti. Kabinede Dışişleri bakanlığı görevi
Lord Curzon’a verildi. Curzon, barış görüşmelerinin hemen başlatılması
için, diğer devletlerle ilişki kurarak, çalışmalara başlamıştı. Fransa,
İtalya ve Yunanistan görüşmelere hemen başlama kararı aldılar. T.B.M.M.
Hükümetinin uyarmasını da dikkate alan bu devletler, Lozan konferansına
yalnız Ankara hükümetinin katılmasında bir sakınca görmediklerini Lord
Curzon’a bildirdiler. Lord Curzon da durumu Ankara’ya yazdı. Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümeti çağrıya olumlu cevap verdi ve Ankara’da
Lozan’a gidecek heyet seçildi.Heyete İsmet Paşanın ( İsmet İnönü )
başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan gayrı
müşavir olarak heyete, Münir Ertegün, Muhtar Çilli, Veli Saltık, Zülfü
Tiğrel, Zekai Apaydın, Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak,
Şevket Doğruer, Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Hikmet
Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit
Hasancan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Beyatlı Beyler de alındı.
Konferansa katılan Türk gazetecileri;Ahmet Cevdet, Ahmet Şükrü Esmer,
Hüseyin Cahit Yalçın, Velit Ebüzziya,
Kerami Kurtbay, Mecdi Sayman, Kemal Salih Sel, Asım Us, Ahmet Hidayet Reel Beylerdi.
Türk Murahhas heyeti Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan 4 Kasım 1922’de
törenle uğurlandı. Konferansın açılış tarihi olarak önce 13 Kasım
kararlaştırılmıştı. Ama bu arada müttefikler birtakım tertiplere
başvurdular; nitekim Türk heyeti Lozan istasyonunda, devlet ileri
gelenleri tarafından bilhassa karşılanmadı. İnönü bu durumdan
yararlandı ve Fransa başbakanı ve dışişleri bakanı Poincare’nin özel
davetini kabul ederek Paris’e gitti, onunla konuştu. Bu görüşme
İngilizleri etkileyecekti. Fransız basınında Türkler için yararlı
yayınlar yapıldı. Konferans ancak 20 Kasım saat 3:30 ‘da Mont Benon
gazinosu salonunda açıldı. Müttefikler bu konferansı “ Şark İşleri
Konferansı “ olarak adlandırdılar. Onlara göre bu, 1914’ten beri
doğunun huzurunu bozan savaşlara kesin olarak son vermek ve karşılıklı
anlaşmaya varmak üzere toplanan bir konferanstı. Bu sebeple Lozan’daki
görüşmeler sırasında İsmet Paşa, Osmanlı hükümetiyle ilgili bütün
meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu,
Nutuk’ta “ Lozan sulh masasında bahse mevzu olan meseleler üç, dört
yıllık yeni bir devreye münhasır kalmıyordu. Konferansta, yüzyıllık
hesaplar görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık, bu kadar
mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay
değildi “ diye belirtir ve İsmet Paşanın karşılaştığı güçlükleri
anlatır. Konferans İsviçre Konfederasyonu başkanının bir konuşmasıyla
açıldı. İsmet Paşa bu ilk toplantıda salona Lord Curzon ile birlikte
girdi ; konferansa Lord Curzon başkanlık edecekti. İsviçre başkanı
nutkunu “ Yeryüzündeki iyi niyetli insanlara selam “ söyleriyle
bitirdi. Açılış töreninde İtalya başbakanı Mussolini ve Fransa
başbakanı Poincare de bulunuyordu. İsviçre Konfederasyonu başkanından
sonra Lord Curzon bir konuşma yaparak “ Eğer delegelerin hepsi aynı
uzlaştırıcı ruhla çalışırlarsa, masaya gelecek her meseleyi çözmek ve
barış yapmak isteğini duyarlarsa, amaca ulaşmak kolaylaşacaktır “ dedi.
Bu konuşmadan sonra kendisinin, taraflardan biri olduğunu düşünerek
İsmet Paşa söz istedi ve konuşmasında Türkiye’nin uğradığı
haksızlıkları saydı. Anadolu’daki tahribatı, yapılan mezalimi, halkın
çektiği acıları anlattı. Konferansa bir ricacı olarak gelmediğini de
tekrarladı. Asıl görüşmeler, 21 Kasım’da saat 11:00’de , Chateau d’Uhy
otelinin büyük salonunda başladı. Oturumun başkanı Lord Curzon idi.
Konuşmalar sert bir hava içinde başladı. İsmet Paşa, komisyonlardan
birinin başkanlığının Türklere bırakılmasını, genel sekreterliğe bir
Türk yardımcının verilmesini ve Türk delegeleri sayısının ikiden üçe
çıkarılmasını teklif etti.
Bu tekliflerin hepsi karşı tarafça reddedildi. Yalnız Boğazlar meselesi
konuşulurken bu konuşmalara Karadeniz’de kıyıları olan devletlerin
temsilcilerinin çağrılması teklifi olumlu karşılandı. Konuşmaların bu
kısmına Sovyetler Birliği ile Romanya ve Bulgaristan temsilcileri de
katıldı. İsmet Paşa bütün oturumlar boyunca Fransızca konuştu.
Konferansta önce üç ana komisyon kuruldu. Bunların sayısı gerekirse
artırılacak yahut alt komisyonlar seçilecekti. Ana komisyonlar:
1- Topraklara, askerliğe ve Boğazlar’a ait işler komisyonu.
2- Ekalliyetler ( azınlıklar ) komisyonu.
3- Mali, iktisadi ve hukuki işler komisyonuydu.
Bunun dışında alt komisyonlar da kuruldu. Lozan’da karşılaşılan ilk
çetin mesele Batı Trakya meselesi oldu.Bu topraklar son elli yıl
içinde,Türkler,Bulgarlar,Yunanlılar arasında çeşitli bölünmelerle el
değiştirmiş ve bu konuda yapılan her incelemede , o andaki duruma göre
verilen istatistikler ayrı sonuçlar doğurmuştu. Lozan konferansına
gidildiği zaman, Batı Trakya’da Türk nüfusu, diğer nüfusa nazaran
çoğunluktaydı. Türk kuvvetleri bir taraftan Meriç hattına ilerlerken
öte yandan bazı milis teşkilatçıları Batı Trakya’da mahalli
teşebbüslere girişmişler, bir müslüman hükümet kurmayı bile
tasarlamışlardı. Ankara’nın barış istemesi üstüne, Batı Trakya’da
Yunanistan’dan geri alınacak topraklar meselesiyle ilgili çalışmalara
yer verilmedi. Çünkü Türkiye, Batı Trakya’yı Birinci Dünya savaşından
önce elden çıkarmıştı. Bu durum, birtakım antlaşmalara dayanıyordu.
Batı Trakya, saldırıya uğrayan ve Yunanlılar tarafından zorla işgal
edilen Türk topraklarına benzer durumda değildi. Milli misak sınırları
içinde de bulunmuyordu. Fakat ortada bir Karaağaç meselesi vardı ve
burası, Edirne’nin bir mahallesiydi. Yunanlılar Edirne’yi işgalleri
sırasında Karaağaç’ı ele geçirmişlerdi; Mudanya antlaşması, Meriç
nehrine kadar Türk topraklarının Türklere geri verilmesini kabul ettiği
halde, Meriç’in batı kıyısına düşen ve Edirne’nin bir mahallesi
durumunda olan Karaağaç meselesini barış konferansına bırakmıştı.
Konferansta Yunanlılar bu konu üstünde direndiler. Boğazlar, azınlıklar
ve diğer meseleler üstünde de olumlu ilerlemeler olmadı. Konferansın
açılışı üstünden bir ay geçti. Ele alınan meselelerin çözümü konusunda,
her iki taraf da görüşünü değiştirmedi. İsmet Paşa bu hava içinde,
Ankara’ya durumu bildirmek ve konuyu daha yakından görüşebilmek için
heyetten Hasan Saka Bey’i memlekete gönderdi. Hasan Bey, Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünde Türklerin Lozan’daki tutumunu ve diğer
devletlerin öne sürdüğü meseleleri bütün açıklığıyla anlattı. Bir kısım
konuşmacılar silaha sarılmaktan ve meseleleri silah gücüyle
çözümlemekten söz ettiler. Hasan Bey’in mecliste verdiği bilgilere göre
birinci komisyonun ele aldığı meseleler şunlardı :
a ) Boğazlar Meselesi : Türk tezine göre : Karadeniz ve Çanakkale
Boğazları Türkiye’nin hakimiyeti altındaki topraklar üzerinde ve Milli
misak sınırları içindedir. İstanbul ve Marmara’nın güvenliği için
Boğazlar, Türk hakimiyeti altında olmalıdır. Türkiye, bu ilkeler kabul
edildikten sonra Boğazlar’ın milletlerarası ulaştırmaya açılması
konusunda ilgililerle birlikte karar alabilir. Sovyetler Birliği
dışişleri bakanı Çiçerin, Türk tezini destekledi ve bu tutum Türkiye
için faydalı oldu. Nitekim görüşmeler, Boğazlar hukuku hakkında
Türkiye’nin sunduğu tez üstünde devam etti.
b ) Azınlıklar Meselesi : Anadolu’daki zafer, Anadolu Rumluğuna ve
Anadolu’daki Ortodoks kilisesine son verdi. Kaçan Yunan ordusuyla
birlikte Yunan adalarına Rum göçmen akını başladı. Bunların sayısı
yaklaşık olarak 263000’i bulduğu gibi, Yunanlıların “ pontus “
dedikleri Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da, aynı şekilde çekildiler.
Antlaşmaya göre yapılacak “ mübadele “ sonunda, Anadolu ve Doğu
Trakya’da Rum kalmayacaktı. Türkiye’deki azınlıkların hakları Avrupa’da
imzalanan antlaşmalar çerçevesi içinde Türkiye hükümeti tarafından
korunacaktı. Türkiye’ye komşu ülkelerdeki Türk azınlıklarının hakları
da aynı antlaşma hükümlerine bağlıydı. Bu görüş İstanbul’da kalacak
Rumlarla, Batı Trakya’da kalacak Türkler meselesini ortaya çıkardı.
Hıristiyan heyetlere göre eski Bizans’ın son hatırası olan patrikhane
yüzünden tartışmalar uzadı.
c ) Musul Meselesi : Musul vilayeti bakımsız, yıkılmış, fakat taşıdığı
petrol rezervleriyle daima ilgi çeken bir bölgeydi. Bu yüzden Irak ve
Musul vilayetlerini İngilizler, kendilerine verilecek bir toprak
sanıyorlardı. Sevr antlaşmasıyla Güneydoğu Anadolu’da kurulması
kararlaştırılan Kürdistan için Musul’un ellerinde bulunmasını ve bu
yolla İngiliz ordusunun bu bölgede yerleşmesini gerekli görüyorlardı.
Mütareke imzalandığı zaman ( 30 - 31 Ekim 1918 ), Musul şehri ve yöresi
İngilizlerin elinde değildi. İngilizler Musul’u mütarekeden sonra ele
geçirdiler ve Irak’ta bir kukla hükümet kurarak bir hükümetle bazı
antlaşmalar yaptılar. Bu konudaki Türk tezi şuydu :
• Musul vilayetinde çoğunluk Türktür.
• Coğrafi ve siyasi bakımdan bu vilayet, Anadolu’nun ayrılmaz parçasıdır.
• Türkiye’nin bir parçası olan bu topraklar hakkında İngiltere’nin imzaladığı antlaşmalar yersizdir.
• Musul vilayeti, İngilizler tarafından mütarekeden sonra işgal
edilmiştir. Bu sebeple, aynı durumda olan öteki Türk toprakları gibi,
anavatan verilmelidir.
Kurtuluş savaşını başarıya ulaştıran Mustafa Kemal Paşanın başında
bulunduğu T.B.M.M. hükümetiyle İtilaf devletleri arasında önce Mudanya
mütarekesi imzalandı ( 11 Ekim 1922 ). Buna göre, kısa bir süre sonra,
barış yapılması gerekliydi. İtilaf devletleri, barış görüşmelerine
T.B.M.M. hükümetiyle Osmanlı hükümetini davet ettiler. Bu durum
T.B.M.M. hükümeti tarafından olumlu karşılanmadı. Yapılan toplantıda
Ankara hükümeti, Osmanlı hükümetiyle ilişkisi bulunmadığını ve
Türkiye’yi yalnız Ankara hükümetinin temsil edebileceğini, aksi halde
toplantıya katılmayacağını İtilaf hükümetlerine bildirdi. Bu sırada
İngiltere’de savaş taraflısı Lloyd George kabinesi düştü. Yerine barış
taraflısı Bonarlow kabinesi geçti. Kabinede Dışişleri bakanlığı görevi
Lord Curzon’a verildi. Curzon, barış görüşmelerinin hemen başlatılması
için, diğer devletlerle ilişki kurarak, çalışmalara başlamıştı. Fransa,
İtalya ve Yunanistan görüşmelere hemen başlama kararı aldılar. T.B.M.M.
Hükümetinin uyarmasını da dikkate alan bu devletler, Lozan konferansına
yalnız Ankara hükümetinin katılmasında bir sakınca görmediklerini Lord
Curzon’a bildirdiler. Lord Curzon da durumu Ankara’ya yazdı. Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümeti çağrıya olumlu cevap verdi ve Ankara’da
Lozan’a gidecek heyet seçildi.Heyete İsmet Paşanın ( İsmet İnönü )
başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan gayrı
müşavir olarak heyete, Münir Ertegün, Muhtar Çilli, Veli Saltık, Zülfü
Tiğrel, Zekai Apaydın, Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak,
Şevket Doğruer, Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Hikmet
Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit
Hasancan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Beyatlı Beyler de alındı.
Konferansa katılan Türk gazetecileri;Ahmet Cevdet, Ahmet Şükrü Esmer,
Hüseyin Cahit Yalçın, Velit Ebüzziya,
Kerami Kurtbay, Mecdi Sayman, Kemal Salih Sel, Asım Us, Ahmet Hidayet Reel Beylerdi.
Türk Murahhas heyeti Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan 4 Kasım 1922’de
törenle uğurlandı. Konferansın açılış tarihi olarak önce 13 Kasım
kararlaştırılmıştı. Ama bu arada müttefikler birtakım tertiplere
başvurdular; nitekim Türk heyeti Lozan istasyonunda, devlet ileri
gelenleri tarafından bilhassa karşılanmadı. İnönü bu durumdan
yararlandı ve Fransa başbakanı ve dışişleri bakanı Poincare’nin özel
davetini kabul ederek Paris’e gitti, onunla konuştu. Bu görüşme
İngilizleri etkileyecekti. Fransız basınında Türkler için yararlı
yayınlar yapıldı. Konferans ancak 20 Kasım saat 3:30 ‘da Mont Benon
gazinosu salonunda açıldı. Müttefikler bu konferansı “ Şark İşleri
Konferansı “ olarak adlandırdılar. Onlara göre bu, 1914’ten beri
doğunun huzurunu bozan savaşlara kesin olarak son vermek ve karşılıklı
anlaşmaya varmak üzere toplanan bir konferanstı. Bu sebeple Lozan’daki
görüşmeler sırasında İsmet Paşa, Osmanlı hükümetiyle ilgili bütün
meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu,
Nutuk’ta “ Lozan sulh masasında bahse mevzu olan meseleler üç, dört
yıllık yeni bir devreye münhasır kalmıyordu. Konferansta, yüzyıllık
hesaplar görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık, bu kadar
mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay
değildi “ diye belirtir ve İsmet Paşanın karşılaştığı güçlükleri
anlatır. Konferans İsviçre Konfederasyonu başkanının bir konuşmasıyla
açıldı. İsmet Paşa bu ilk toplantıda salona Lord Curzon ile birlikte
girdi ; konferansa Lord Curzon başkanlık edecekti. İsviçre başkanı
nutkunu “ Yeryüzündeki iyi niyetli insanlara selam “ söyleriyle
bitirdi. Açılış töreninde İtalya başbakanı Mussolini ve Fransa
başbakanı Poincare de bulunuyordu. İsviçre Konfederasyonu başkanından
sonra Lord Curzon bir konuşma yaparak “ Eğer delegelerin hepsi aynı
uzlaştırıcı ruhla çalışırlarsa, masaya gelecek her meseleyi çözmek ve
barış yapmak isteğini duyarlarsa, amaca ulaşmak kolaylaşacaktır “ dedi.
Bu konuşmadan sonra kendisinin, taraflardan biri olduğunu düşünerek
İsmet Paşa söz istedi ve konuşmasında Türkiye’nin uğradığı
haksızlıkları saydı. Anadolu’daki tahribatı, yapılan mezalimi, halkın
çektiği acıları anlattı. Konferansa bir ricacı olarak gelmediğini de
tekrarladı. Asıl görüşmeler, 21 Kasım’da saat 11:00’de , Chateau d’Uhy
otelinin büyük salonunda başladı. Oturumun başkanı Lord Curzon idi.
Konuşmalar sert bir hava içinde başladı. İsmet Paşa, komisyonlardan
birinin başkanlığının Türklere bırakılmasını, genel sekreterliğe bir
Türk yardımcının verilmesini ve Türk delegeleri sayısının ikiden üçe
çıkarılmasını teklif etti.
Bu tekliflerin hepsi karşı tarafça reddedildi. Yalnız Boğazlar meselesi
konuşulurken bu konuşmalara Karadeniz’de kıyıları olan devletlerin
temsilcilerinin çağrılması teklifi olumlu karşılandı. Konuşmaların bu
kısmına Sovyetler Birliği ile Romanya ve Bulgaristan temsilcileri de
katıldı. İsmet Paşa bütün oturumlar boyunca Fransızca konuştu.
Konferansta önce üç ana komisyon kuruldu. Bunların sayısı gerekirse
artırılacak yahut alt komisyonlar seçilecekti. Ana komisyonlar:
1- Topraklara, askerliğe ve Boğazlar’a ait işler komisyonu.
2- Ekalliyetler ( azınlıklar ) komisyonu.
3- Mali, iktisadi ve hukuki işler komisyonuydu.
Bunun dışında alt komisyonlar da kuruldu. Lozan’da karşılaşılan ilk
çetin mesele Batı Trakya meselesi oldu.Bu topraklar son elli yıl
içinde,Türkler,Bulgarlar,Yunanlılar arasında çeşitli bölünmelerle el
değiştirmiş ve bu konuda yapılan her incelemede , o andaki duruma göre
verilen istatistikler ayrı sonuçlar doğurmuştu. Lozan konferansına
gidildiği zaman, Batı Trakya’da Türk nüfusu, diğer nüfusa nazaran
çoğunluktaydı. Türk kuvvetleri bir taraftan Meriç hattına ilerlerken
öte yandan bazı milis teşkilatçıları Batı Trakya’da mahalli
teşebbüslere girişmişler, bir müslüman hükümet kurmayı bile
tasarlamışlardı. Ankara’nın barış istemesi üstüne, Batı Trakya’da
Yunanistan’dan geri alınacak topraklar meselesiyle ilgili çalışmalara
yer verilmedi. Çünkü Türkiye, Batı Trakya’yı Birinci Dünya savaşından
önce elden çıkarmıştı. Bu durum, birtakım antlaşmalara dayanıyordu.
Batı Trakya, saldırıya uğrayan ve Yunanlılar tarafından zorla işgal
edilen Türk topraklarına benzer durumda değildi. Milli misak sınırları
içinde de bulunmuyordu. Fakat ortada bir Karaağaç meselesi vardı ve
burası, Edirne’nin bir mahallesiydi. Yunanlılar Edirne’yi işgalleri
sırasında Karaağaç’ı ele geçirmişlerdi; Mudanya antlaşması, Meriç
nehrine kadar Türk topraklarının Türklere geri verilmesini kabul ettiği
halde, Meriç’in batı kıyısına düşen ve Edirne’nin bir mahallesi
durumunda olan Karaağaç meselesini barış konferansına bırakmıştı.
Konferansta Yunanlılar bu konu üstünde direndiler. Boğazlar, azınlıklar
ve diğer meseleler üstünde de olumlu ilerlemeler olmadı. Konferansın
açılışı üstünden bir ay geçti. Ele alınan meselelerin çözümü konusunda,
her iki taraf da görüşünü değiştirmedi. İsmet Paşa bu hava içinde,
Ankara’ya durumu bildirmek ve konuyu daha yakından görüşebilmek için
heyetten Hasan Saka Bey’i memlekete gönderdi. Hasan Bey, Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünde Türklerin Lozan’daki tutumunu ve diğer
devletlerin öne sürdüğü meseleleri bütün açıklığıyla anlattı. Bir kısım
konuşmacılar silaha sarılmaktan ve meseleleri silah gücüyle
çözümlemekten söz ettiler. Hasan Bey’in mecliste verdiği bilgilere göre
birinci komisyonun ele aldığı meseleler şunlardı :
a ) Boğazlar Meselesi : Türk tezine göre : Karadeniz ve Çanakkale
Boğazları Türkiye’nin hakimiyeti altındaki topraklar üzerinde ve Milli
misak sınırları içindedir. İstanbul ve Marmara’nın güvenliği için
Boğazlar, Türk hakimiyeti altında olmalıdır. Türkiye, bu ilkeler kabul
edildikten sonra Boğazlar’ın milletlerarası ulaştırmaya açılması
konusunda ilgililerle birlikte karar alabilir. Sovyetler Birliği
dışişleri bakanı Çiçerin, Türk tezini destekledi ve bu tutum Türkiye
için faydalı oldu. Nitekim görüşmeler, Boğazlar hukuku hakkında
Türkiye’nin sunduğu tez üstünde devam etti.
b ) Azınlıklar Meselesi : Anadolu’daki zafer, Anadolu Rumluğuna ve
Anadolu’daki Ortodoks kilisesine son verdi. Kaçan Yunan ordusuyla
birlikte Yunan adalarına Rum göçmen akını başladı. Bunların sayısı
yaklaşık olarak 263000’i bulduğu gibi, Yunanlıların “ pontus “
dedikleri Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da, aynı şekilde çekildiler.
Antlaşmaya göre yapılacak “ mübadele “ sonunda, Anadolu ve Doğu
Trakya’da Rum kalmayacaktı. Türkiye’deki azınlıkların hakları Avrupa’da
imzalanan antlaşmalar çerçevesi içinde Türkiye hükümeti tarafından
korunacaktı. Türkiye’ye komşu ülkelerdeki Türk azınlıklarının hakları
da aynı antlaşma hükümlerine bağlıydı. Bu görüş İstanbul’da kalacak
Rumlarla, Batı Trakya’da kalacak Türkler meselesini ortaya çıkardı.
Hıristiyan heyetlere göre eski Bizans’ın son hatırası olan patrikhane
yüzünden tartışmalar uzadı.
c ) Musul Meselesi : Musul vilayeti bakımsız, yıkılmış, fakat taşıdığı
petrol rezervleriyle daima ilgi çeken bir bölgeydi. Bu yüzden Irak ve
Musul vilayetlerini İngilizler, kendilerine verilecek bir toprak
sanıyorlardı. Sevr antlaşmasıyla Güneydoğu Anadolu’da kurulması
kararlaştırılan Kürdistan için Musul’un ellerinde bulunmasını ve bu
yolla İngiliz ordusunun bu bölgede yerleşmesini gerekli görüyorlardı.
Mütareke imzalandığı zaman ( 30 - 31 Ekim 1918 ), Musul şehri ve yöresi
İngilizlerin elinde değildi. İngilizler Musul’u mütarekeden sonra ele
geçirdiler ve Irak’ta bir kukla hükümet kurarak bir hükümetle bazı
antlaşmalar yaptılar. Bu konudaki Türk tezi şuydu :
• Musul vilayetinde çoğunluk Türktür.
• Coğrafi ve siyasi bakımdan bu vilayet, Anadolu’nun ayrılmaz parçasıdır.
• Türkiye’nin bir parçası olan bu topraklar hakkında İngiltere’nin imzaladığı antlaşmalar yersizdir.
• Musul vilayeti, İngilizler tarafından mütarekeden sonra işgal
edilmiştir. Bu sebeple, aynı durumda olan öteki Türk toprakları gibi,
anavatan verilmelidir.