.talk4her

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.talk4her

müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi


    Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ

    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ Empty Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:36 pm

    ANADOLU (TÜRKİYE) SELÇUKLU DEVLETİ

    Oğuz Türklerinin Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar
    ailesinden Süleyman Şah tarafından, Anadolu'da kurulmuştur. Malazgirt
    Zaferi'yle, Anadolu kapılarını Türklere açan Sultan Muhammed Alparslan,
    bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine, Anadolu'yu
    Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi. Bunlardan, Kutalmışoğlu
    Süleyman Şah, Selçuk Bey'in oğlu Arslan Yabgu'nun torunu olup,
    Anadolu'daki fetih harekâtından sonra Antakya'dan Anadolu'ya girdi.
    1074 yılında Konya ve havalisini mahallî Rum despotlarından alarak,
    fetihlere devamla İznik önlerine geldi. 1075 senesinde İznik'i
    fethederek, emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı. Böylece Türkiye
    Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu.
    Süleyman Şah, Bizans'ın mahallî ve merkezî tekfurlukları arasındaki
    çekişmelerden faydalanarak, bölgede hakimiyetini güçlendirdi. İznik'te
    yeni bir Türk devletinin kurulması, Anadolu'ya gelen Türkmenlerin
    birleşmesini temin edip, doğudaki Müslüman Türklerin büyük topluluklar
    halinde bölgeye gelmelerine sebep oldu. Bölgede Türk nüfusunun artarak
    devletin güçlenmesiyle; Bizans'ın kötü idaresi, bitmek bilmeyen iç
    savaşlar ve isyanlar sebebiyle perişan olan yerli halk da, Süleyman
    Şah'ın idaresinde huzur ve sükûna kavuştu. Bu sayede Anadolu Selçuklu
    Devleti, sağlam bir temele oturdu. Hürriyet ve adalete kavuşan yerli
    halk, kısa zamanda seve seve Müslüman oldu. Çeşitli gayelerle bölgeye
    gelen Türkmenleri emrinde birleştiren Kutalmışoğlu Süleyman Şah,
    Anadolu'da birlik ve hakimiyetini güçlendirmek, Fırat boylarında ve
    Kilikya taraflarında toplanmaya çalışan Ermeni gruplarına mani olmak
    için harekete geçti. 1082 yılında Çukurova'ya giden Süleyman Şah,
    Adana, Tarsus ve Misis dahil tüm bölgeyi zaptetti. 1084'te
    Hıristiyanlardan Antakya'yı aldı. 1086'da Suriye Selçuklu meliki
    Tutuş'la yaptığı savaşta yenildi ve savaş meydanında vefat etti.
    Oğulları, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın yanına gönderildi. Devlet bir
    süre Süleyman Şah'ın İznik'te vekil bıraktığı Ebü'l-Kasım tarafından
    yönetildi.
    Selçuklu Sultanı Melikşah'ın 1092'de vefatından sonra, İran'dan kaçarak
    gelen Kılıç Arslan, İznik'te merasimle karşılanıp, Türkiye Selçuklu
    tahtına çıkarıldı.
    I. Kılıç Arslan, tahta çıkar çıkmaz, devleti yeniden teşkilatlandırdı.
    İznik'i mamur bir duruma getirdi. İçte otoriteyi sağladıktan sonra,
    hemen gazâ ve akınlara başladı. Marmara sahillerine yerleşmeye çalışan
    Bizanslıları bu bölgeden çıkardı. Batıyı emniyete aldıktan sonra doğuya
    yöneldi ve 1096 yılında Malatya'yı kuşattı. Fakat, bu sırada Haçlıların
    Batı Anadolu'ya girmesi üzerine, I. Kılıç Arslan, kuşatmayı kaldırıp
    hızla geri döndü.
    Avrupa'daki meşhur imparator, kral, prens, derebeyi ve şövalyelerin
    büyük bir taassupla katıldıkları Haçlı Seferlerinin ilki 1096-1099
    yılları arasında yapıldı. I. Kılıç Arslan, Haçlıları, vur-kaç
    taktiğiyle imha etti. Ancak, İznik elden çıktığı için, Konya'yı
    payitaht (başkent) yaptı. Bizans imparatoruyla antlaşma imzaladıktan
    sonra, doğu fetihlerine başladı. 1103 senesinde Malatya'yı ele geçirdi.
    Daha sonra Musul'u da topraklarına kattı. Emir Çavlı, Artukoğlu İlgazi
    ve Suriye meliki Rıdvan'ın kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı
    muharebede yenilerek, nehre düşüp boğuldu. Kılıç Arslan'ın büyük oğlu,
    Musul valisi Şehinşah, Emir Çavlı tarafından esir alınarak İsfahan'a
    götürüldü.
    I. Kılıç Arslan'ın ölümü ve oğlunun esir düşmesi, Türkiye
    Selçuklularını çok sarstı. Düşmanları bunu fırsat bilerek, ülke
    topraklarına saldırdı. Bizanslılar, Batı Anadolu sahillerini işgale
    başladılar. Bu durum karşısında Türkler, İç Anadolu'ya doğru çekilmek
    zorunda kaldılar. 1110 yılında esaretten kurtulan Şehinşah, Konya'ya
    gelerek tahta geçti. Şehinşah'ın ve Kayseri emîri Hasan Beyin büyük
    gayretlerine rağmen, Bizanslıların zulmünden kaçan Batı Anadolu'daki
    Türklerin, Orta Anadolu yaylalarına çekilmesi durdurulamadı.
    1116 yılında Danişmendliler, Sultan Şehinşah'ı tahttan indirip, Şehzade
    Mesud'u sultan ilan ettiler. Sultan Mesud, Danişmendli tahakkümünden
    kurtulmaya, Bizanslıları Anadolu'dan atmaya ve birliği sağlamaya
    çalıştı. 1182 yılında, Batı seferine çıktı. Sonra doğuya seferler
    düzenledi. Bizanslılar, Türklerin Batı Anadolu'da ilerlemelerini
    durdurmak için, İmparator Manuel komutasında bir orduyla Konya üzerine
    yürüdüler. Bu tehlikeli durum üzerine, Sultan Mesud'un oğlu II. Kılıç
    Arslan, Aksaray'da bir ordu hazırlayarak, Konya önündeki Bizans
    ordusunun karşısına çıktı. Bizans ordusunu, pusu ve taarruzlarla 1145
    senesinde ağır bir yenilgiye uğrattı.
    Bu sırada İkinci Haçlı Seferiyle Anadolu'ya giren Avrupalılar da, Türk
    kılıçları önünde duramadı. Selçuklu ordusu, Haçlılar karşısında büyük
    başarılar elde etti. Bu zaferler, istikrar ve yükselme devrini tekrar
    başlattı. Halka adaletle muamele etmesi sebebiyle, Hıristiyanların bir
    çoğu, Bizans yerine Türk idaresine bağlandı. Bir çok eser inşa ettiren
    Sultan Mesud, kırk yıl saltanatta kaldıktan sonra, 1115 senesinde vefat
    etti. Yerine oğlu II. Kılıç Arslan tahta çıktı. O da babasının yolunda
    giderek, büyük hamleler yaptı. Anadolu'nun siyasî birliğini kurmaya,
    ekonomik ve kültürel yükselişini sağlamaya çalıştı. Doğu seferine
    çıkarak, devletin hudutlarını Fırat nehrine kadar genişletti.
    Bizanslılar ve yardımcı kuvvetlere karşı, 1176 Miryokefalon
    (Düzbel/Karamukbeli) Meydan Savaşı'nı kazanarak, Anadolu'yu yurt edinen
    Türklerin bölgeden atılamayacağını ispatladı. Akıncılarını, Batı
    Anadolu'nun fethiyle görevlendirdi. 1182 yılında, Uluborlu, Kütahya ve
    Eskişehir havalileri fethedildi. Denizli ve Antalya kuşatıldı.
    Danişmend arazisi ve Çukurova zaptedildi.
    Kazanılan zafer ve başarılarla siyasî birlik ve sınır emniyeti
    sağlandı. Ekonomik ve kültürel yükselme başladı. Bir süre sonra II.
    Kılıç Arslan, mücadeleyle geçen uzun saltanat yıllarındaki yorgunluğu
    ve ihtiyarlığını mazeret gösterip istirahata çekildi. Sahip olduğu
    toprakların idaresini onbir oğlu arasında taksim etti. Kendisi Konya'da
    büyük sultan olarak kaldı. Oğullarının her biri bir vilayette yönetimi
    ele aldı. Bu sırada Selahaddin Eyyubî'nin Kudüs'ü zaptetmesi, Üçüncü
    Haçlı Seferinin başlamasına sebep oldu. Anadolu'dan geçmeye çalışan
    kalabalık Haçlı ordusu, şehzadelerin direnişiyle karşılaştı. Yaptıkları
    çete harpleriyle Haçlı ordusuna büyük kayıp verdirdiler. Fakat çok
    kalabalık olan Haçlıların bir kısmı, Filistin'e ulaştı.
    II. Kılıç Arslan, 1192 senesinde Konya'da vefat etti. Yerine büyük oğlu
    Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Fakat, kardeşleri onun iktidarını kabul
    etmeyince, aralarında saltanat mücadelesi başladı. Tokat meliki
    Rükneddin Süleyman Şah, 1196 yılında Konya'yı zaptetti ve saltanatını
    ilan etti. Birliği sağladıktan sonra Bizans'ı tekrar senelik vergiye
    bağladı. İç mücadelelerden yararlanarak hudut tecavüzlerine başlayan
    Ermenileri cezalandırdı. Gürcüler, Saltukluların zayıflamasından
    istifade ederek, Erzurum'a kadar gelince, Doğu Seferine çıktı. 1201
    yılında, Saltuklu Devletine son verdi. Artuklular ve Mengücüklerden
    aldığı yardımla, Erzurum'dan Gürcistan üzerine sefere çıktı. Sarıkamış
    yakınlarında, Gürcü-Kıpçak ordusunun baskınına uğradı ve mağlup oldu.
    Tekrar Gürcistan seferine çıktıysa da, yolda hastalanarak 6 Temmuz 1204
    tarihinde vefat etti. Konya'da Künbedhane'ye defnedildi. Yerine oğlu
    III. Kılıç Arslan geçti. Fakat çok geçmeden Gıyaseddin Keyhüsrev,
    Türkmen beylerinin davetiyle, küçük yaştaki yeğeni Kılıç Arslan'ın
    yerine, tekrar Türkiye Selçukluları sultanı oldu.
    AsiRuH
    AsiRuH
    yönetici
    yönetici


    Erkek
    mesaj sayısı : 9861
    Yaş : 36
    İş/meslek : xxxxx
    Kayıt tarihi : 27/09/08

    Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ Empty Geri: Anadolu (tÜrkİye) SelÇuklu Devletİ

    Mesaj  AsiRuH Çarş. Kas. 05, 2008 3:43 pm

    Gıyaseddin Keyhüsrev, devletin hudutlarını emniyete almak için,
    Bizanslılar ve Ermenilerle mücadele etti. Dördüncü Haçlı Seferiyle
    (1204) İstanbul, Latin hakimiyetine girdi. Bizans hanedanı Anadolu'ya
    kaçıp, İznik ve Trabzon'da iki devlet kurdu. Bizanslılar, Karadeniz
    kıyılarına yerleşerek ticaret yollarını kapattılar. Gıyaseddin
    Keyhüsrev, ticaret yolunu açmak için, 1206 yılında sefere çıktı.
    Bizanslıları bu bölgeden atarak, Karadeniz yolunu açtı. Ertesi sene
    Akdeniz sahillerine inerek Antalya'yı fethetti. Bu sırada akıncı
    beyleri, Batı Anadolu'da bir çok yeri aldı. Bu fetihler, İznik
    Bizanslılarını telaşlandırdı. Bizans ordusu ile, 1211 senesinde
    Alaşehir'de yapılan muharebede Selçuklu ordusu büyük zafer kazandı.
    Savaş bittikten sonra, Gıyaseddin Keyhüsrev, meydanı dolaşırken bir
    düşman askeri tarafından şehit edildi. Yerine oğlu İzzeddin Keykavus
    geçti.
    İzzeddin Keykavus, saltanatının ilk yıllarında taht mücadelesini
    halletti. Daha çok iktisadî meselelere, ülkenin imarına ve kültür
    faaliyetlerine önem verdi. Kervansaray, cami ve medreseler inşa
    ettirdi. Verem hastalığına yakalanan İzzeddin Keykavus, 1220 yılında
    Viranşehir'de vefat etti. Sivas'ta yaptırdığı darüşşifanın yanındaki
    türbesine defnedildi. Yerine kardeşi Alâeddin Keykubad geçti.
    Sultan Alâeddin Keykubad zamanı, Türkiye Selçuklularının en kudretli,
    en müreffeh ve en parlak devri olarak geçti. Anadolu'nun emniyeti içi
    başta Konya, Kayseri ve Sivas olmak üzere, şehirleri surlarla tahkim
    ettirdi. Moğol tehlikesine karşı hudutlarda tedbir aldı. Bu işleri
    sırasında fetihlere de devam etti. Askerî ve ticarî önemi büyük olan
    Kolonoras kalesini muhasara altına aldı. 1221 senesinde kaleyi
    fethetti. Buraya, sultanın ismine nispetle Alâiye denildi. Moğol
    tehlikesine karşı tahkim ve askerî tedbirler yanında diplomatik yola da
    başvuruldu. Moğol Ögedey Kağan'a elçi gönderip barış yaptı. Alâeddin
    Keykubad, saltanatı zamanında Türkiye Selçuklu Devletini, Moğol istilâ
    ve zulmünden korudu. Alâeddin Keykubad, 1 Haziran 1237 tarihinde
    Kayseri'de vefat etti. Yerine İzzeddin Kılıç Arslan'ı veliaht tayin
    etmesine rağmen, büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti.
    II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246), Moğollara Kösedağ'da yenilince
    (Temmuz-1243), devletin yıkımı başladı. Kösedağ bozgunundan, Anadolu
    Selçuklu Devletinin yıkılışına kadar olan devrede (1243-1308),
    Selçukluları büsbütün sindirmek için, Moğol faaliyet ve zulmü devam
    etti. 1259'da, Kızılırmak hudut olmak üzere devletin ikiye ayrılması,
    1262'de Karamanlılar'ın isyan ederek Konya üzerine yürümeleri, 1276'da
    Moğollara karşı Hatıroğlu İsyanı, 1277'de Mısır Memlûk Sultanı
    Baybars'ın, Hatıroğlu'nu desteklemek için Anadolu'ya girip Kayseri'ye
    kadar gelmesi, Karamanoğlu Mehmet Bey'in 1277'de Konya'da yeni bir
    sultanı tahta çıkartma girişimiyle, Cimri hadisesi gibi çeşitli siyasî,
    ekonomik ve sosyal çalkantılar meydana geldi. Anadolu Selçuklu
    Devletinin çöküşü başlayınca, Moğol zorbalığının önüne geçmek için Türk
    beyleri ve Anadolu halkının yer yer mücadelesi görüldü. Çökmekte olan
    devletin yıkıntıları üzerinde çeşitli Oğuz boyları, Türkmen ve
    kumandanlar, beylikler kurmaya başladı. Bu beyliklerden, Bizans
    hududunda kurulan Osmanlı Beyliği'nin, Batı Hıristiyan âlemine açık
    fütuhat cephesiyle diğerlerinden farklı stratejik mevkide bulunması; o
    yönde sürekli genişleme imkânı bulduğu gibi, dar ve sıkışık beyliklerin
    reislerine yerine göre dostça, bazen de baskı yaparak, bütün Anadolu'yu
    kendi idaresinde toplamasını, 20. yüzyılın başlarına kadar üç kıtaya
    hakim olmasını sağladı.
    Anadolu Selçuklu Devleti toprakları üzerinde Moğollar, Haçlı istila
    hareketi neticesi gibi korkunç katliam, yıkım ve dehşet saçıcı
    hadiselerle bölgeyi işgal ettiler. Moğol istilasıyla, Anadolu Selçuklu
    Devleti, 14. yüzyılın başında yıkıldı. Anadolu, Moğol kontrolüne
    girdiyse de, 14. yüzyıldan sonra bölgede Osmanlı hakimiyeti başlayıp,
    Haçlıların ve Moğolların açtığı yaraları kapamaya çalıştı.
    Türkiye Selçuklularını, Oğuzların Üç Oklar kolunun Kınık boyuna mensup
    Selçuklular kurup yönettiler. Devlet teşkilatı, sağlam bir esasa
    sahipti. Türkiye Selçukluları; Karahanlı, Büyük Selçuklu ve Abbasîlerin
    yanında diğer Türk ve İslam devletlerinin teşkilatlarından da büyük
    ölçüde faydalandılar. Bunları mükemmel bir şekilde kendi bünyelerine
    uydurdular. Sultanlar, devletin idaresinde hissedilen ihtiyaçlara göre
    teşkilatlarını genişlettiler ve zaman zaman da yenileme yoluna
    gittiler. Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin;
    bölünmeye ve saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü. II. Kılıç
    Arslan'dan sonra merkeziyetçilik geliştirildi.
    Devlet, önceki Türk hakimiyetlerinde olduğu gibi, hanedanın ortak
    sorumluluğu altındaydı. Devleti idare eden hükümdarın ise, hanedan
    mensubu olması şarttı. İsimleri Türkçe ve İslamî idi. Ayrıca, halife ve
    âlimler tarafından künye ve lakaplar verilirdi. Tahta yeni çıkan
    sultanlar, halifeye hükümdarlıklarını tasdik ettirirler, adlarına hutbe
    okutur ve para bastırırlardı. Savaşlarda veya herhangi bir gezide,
    hakimiyet alâmeti olarak, sultanların başları üstünde, atlastan veya
    altın işlemeli kadifeden yapılmış bir çetr (şemsiye) tutulur, daima
    yanında hazır bulunan kös, sultanın kapısında günde beş kez nevbet
    çalardı. Vilayetlerdeki meliklerin, günde üç nevbet çaldırma hakları
    vardı. Sultanlar, haftanın belli günlerinde devlet erkânını ve emîrleri
    huzurlarına kabul eder ve onların görüşlerini alırlardı. Sultan
    iktaların dağıtılması, kadıların (hakim) tayini, devlete bağlı beylik
    ve sultanlıkların başına geçenlerin tayinlerini onaylar, hükümete karşı
    işlenen cürümlerle uğraşan yüksek mahkemeye de başkanlık ederdi.
    Devletin idaresi, birinci derecede sultana ait olmakla birlikte, bizzat
    kendisi mevcut kanunlara uyardı. Sultan, adalet mekanizmasının sağlıklı
    olması için, haftada iki gün halkın derdini dinlerdi.
    Sultanlar, sarayda otururdu. Sarayda Hacibü'l-Hüccab, Üstadüddâr,
    Silahdar, Emîr-i Alem, Câmedâr, Taştâr veya Âbdâr, Emîr-i Çaşnigîr,
    Emîr-i Ahur, Emîr-i Şikâr, Emîr-i Devât, Emîr-i Mahfil, Serheng-i
    Nedîm, musahip görev yapardı. Bunlar, sultanın en emniyetli adamları
    arasından seçilir ve her birinin emrinde askerî kıtalar bulunurdu.
    Ordu; Gulamân-ı Saray, hassa ordusu, hânedâna mensup meliklerin
    kuvvetleri, Türkmen kuvvetleri, tâbi kuvvetler, ücretli askerler ve
    donanmadan oluşurdu. Ordunun ve idarenin esasını, mahallinde
    çiftçilerin ödediği vergilerle beslenen Türk iktâ askerleri teşkil
    ederdi. Orduda, dinî vazifeleri görmek ve gazâ ruhunu canlı tutmak
    maksadıyla âlim, derviş ve mutasavvıflar bulunurdu. Silah olarak, ok,
    yay, kılıç, kargı, çomak, gürz, mızrak, topuz, nacak, mancınık,
    merdiven, seyyar kule kullanılırdı. Ordudaki birlikler, çeşitli bayrak,
    tuğ ve alem taşırlardı.
    Adlî Teşkilat: Türkiye Selçuklularında, şer'î davalara her şehirde
    bulunan kadılar bakardı. Konya'da oturan baş kadıya Kâdı'l-kudât
    denirdi. Bu kadılar, tereke (miras), hayrat işleri ve vakıfların
    idaresine bakarlardı. Selçuklularda örfî davalara bakan mahkemeler de
    bulunurdu. Bu mahkemeler, asayiş, devlet âmirlerine itaatsizlik ve
    siyasî suçlar gibi davalara bakarlardı. Bu örfî mahkemelerin başında,
    emîr-i dâd bulunurdu. Kadıların verdikleri hükme itiraz edilemezdi.
    Ancak yanlış verilen bir hüküm olursa, diğer kadılar tarafından altı
    imzalanarak, sultana arz edilirdi. Kadıların yüksek medrese tahsili
    görmüş, İslam ahlakıyla ahlâklanmış kimseler olması şarttı. Müftîler,
    Hanefî mezhebine göre fetva verirlerdi.
    Eğitim, Kültür ve Edebiyat: Anadolu Selçuklu sultanları, kültür ve
    medeniyet hizmeti için, ilme ve âlimlere değer verdiler. Bir ilim ocağı
    olan medreselerde eğitim ve öğretim ücretsizdi. Vakıf gelirleri,
    onların geçimini temin ederdi. Medreselerde İslam ilimlerinden; tefsir,
    hadîs, hadîs usulü, kelâm, kelâm usulü, fıkıh, fıkıh usulü ve tasavvuf
    yanında, matematik, astronomi, tıp ve felsefe gibi bilimler de
    öğretilirdi. Genellikle, medresenin yanında, dârüşşifa denilen hastane,
    cami, kütüphane, zâviye, kervansaray, imaret de bulunurdu. Bunlar da
    birer ilim irfan yuvasıydı. İslam ülkelerinden bir çok âlim,
    Anadolu'daki ilim yuvalarına gelip ders verdiler. Başta sultan olmak
    üzere devlet adamlarından ve halktan iyi muamele gördüler. Türkiye
    Selçuklu Devletini, ilim ve irfan yuvası haline getiren değerli
    âlimlerin arasında; Şihabüddin-i Sühreverdî, Necmeddîn-i Râzî,
    Muhyiddîn-i Arabî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî, Hacı
    Bektaş-ı Velî, Sadreddîn-i Konevî, Safiyyüddîn Muhammed Urmevî,
    Siracüddîn Mahmud Urmevî, İzzeddîn Urmevî, Celaleddîn Habîb, Sadeddîn-i
    Ferganî, Fahreddin Irakî, Kadı Burhaneddin, Kutbeddîn-i Şirazî, Ahî
    Evran, Ebu Hamid Kirmanî, Şems-i Tebrizî, Muhammed Behaüddîn Veled,
    Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizî, Şeyh Hüsameddin Çelebi, Mevlanâ
    Muhyiddîn Kayserî, Şeyh Edebâlî, İbn-i Türkmanî, İbrahim-i Hemedanî,
    Cemaleddin-i Aksarayî gibi devrin en seçkin âlimleri vardı.
    Anadolu'da Türkmenler, Türkçe konuşup, sözlü ve yazılı edebiyat
    eserleri meydana getirdiler. Dinî ve bazı edebî eserlerde Arapça ve
    Farsça kullanıldı. Halkın büyük çoğunluğu Türkçe konuşurdu. Daha
    sonraları Türkçe, edebiyat dili haline geldi. Ahmed Fakîh, Hoca
    Dehhanî, Hoca Mesud, Yunus Emre, Türkçe şiirler söyleyip yazdılar.
    Yunus Emre, şiirdeki büyük kudreti ve tasavvuf aşkıyla, Türkçe'nin en
    güzel, en iyi örneklerini verdi. Göçebeler arasında, Oğuznâme ve Dede
    Korkut destanlarıyla gâziler arasında çok rağbet bulan Danişmendnâme ve
    Battalnâme, bu dönemde sözlü edebiyattan yazılı edebiyata intikal etti.
    Mevlanâ Celaleddin-i Rumî ve oğlu Sultan Veled, insanlara doğru yolu
    gösteren ve nasihat veren eserlerini Farsça yanında Türkçe'yle de
    yazdılar.
    Ticaret: Türkiye Selçukluları, Anadolu'yu Müslüman ve gayrimüslim kavimler arasında bir köprü
    haline getirdiler. Dünya ticaret yollarını açıp, tedbirler aldılar.
    Ticarî ilişkileri zorlaştıran engelleri kaldırıp, ülkenin bir çok
    yerinde kervansaraylar yaptırdılar. Yolcuların, buralarda hayvanları
    ile birlikte üç gün ücretsiz kalma ve yemek yeme hakları vardı.
    Buralara gelen Müslüman ve gayrimüslim, zengin-fakir, hür-köle bütün
    misafirlere aynı yemeğin verilmesi ve eşit muamele yapılması esastı.
    Kervansaraylar ve hanlar külliye halinde olup, hepsinin cami ve
    kütüphanesi vardı.
    Anadolu Selçuklu Sultanlarının Tahta Çıkış Tarihleri
    Kutalmışoğlu Süleyman Şah / 1076
    Ebü'l-Kasım'ın nâibliği / 1086
    Birinci Kılıç Arslan / 1092
    Fetret Devri / 1107-1110
    Şehinşah (Melikşah) / 1110
    Birinci Rükneddin Mesud / 1116
    İkinci Kılıç Arslan / 1155
    Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci Hükümdarlığı) / 1192
    Rükneddin Süleyman Şah / 1196
    Üçüncü Kılıç Arslan / 1204
    Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci hük.) / 1205
    Birinci İzzeddin Keykavus / 1211
    Birinci Alâeddin Keykubad / 1220
    İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev / 1237
    İkinci İzzeddin Keykavus / 1246
    Ortak İktidar / 1249-1254
    Birinci Keykavus / 1254
    Dördüncü Kılıç Arslan (Ülkenin bir bölümünde) / 1257
    Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev / 1266
    İkinci Gıyaseddin Mesud (Birinci hük.) / 1284
    Saltanat Mücadelesi / 1296-1298
    Üçüncü Alâeddin Keykubad / 1298
    İkinci Gıyaseddin Mesud (İkinci hük.) / 1302
    Beşinci Kılıç Arslan / 1310
    Moğol Valisi Timurtaş'ın Türkiye Selçukluları saltanatına son vermesi / 1318

      Forum Saati Perş. Mayıs 09, 2024 5:55 pm