Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

Aşağa gitmek

Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Empty Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 12, 2008 10:08 pm

Her edebî eserde, anlatılmak istenen bir mesaj vardır. Bu mesaj yerine
göre tarihî, dinî, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve kültürel olabilir. Edebî
eserler, ele aldıkları konu ve içeriklere göre, farklı biçim ve
tekniklere sahip olabilirler. Bu teknikleri bilmeyenlerin edebiyat
eseri yazamayacağı âşikardır. Edebiyat eseri olaylara, insanlara ve
eşyaya çok değişik anlamlar verebilir. Bazen insanların bağlı olduğu
zaman ve mekân kavramını da aşabilir. Bu onun psikoloji, sosyoloji,
felsefe ve tarih gibi bilim dallarının doğrudan ve açıklayıcı
anlatımından farkını ortaya koyar. Bütün bunlar, edebiyatta türler
başlığı altında değerlendirilmesi gereken ana unsurlardır.
Edebî tür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik
özelliklerine göre ayrılmış çeşitleridir. Bir başka söyleyişle, biçim
ve öz bakımından ortak kurallara göre yazılmış ve söylenmiş eser
kümelerine verilen addır.
Edebî türler, değişmeyen yazı kalıpları değildir. Toplumda zamanla
meydana gelen değişmeler edebiyata da yansır. Edebî türler de değişen
zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte ve çeşitlilikte değişime
uğrar. Sözgelimi Eski Yunan edebiyatında yalnızca şiir, tiyatro,
söylev, tarih gibi dört türden söz edilirken, XIX. yüzyıldan itibaren
bu türlere roman, tenkit, mektup gibi yeni türler eklenmiştir. XX.
yüzyıldan itibaren, özellikle basın ye yayın hayatındaki gelişmeler
yeni türlerin oluşumunu sağlamış, makale, deneme, fıkra, skeç, senaryo
gibi yeni türlerden bahsedilmeye başlanmıştır.
Bir yandan yeni edebî türler oluşurken, diğer yandan da eski türlerden
bazıları zamanla kaybolmuş veya anlamı değişmiş, yeni anlamlar
kazanmıştır. Buna en güzel örnek olarak destanı verebiliriz. Romantizm
akımı ile birlikte, ilk çağın en önemli türü olan trajedi, yerini drama
bırakmıştır.
Avrupa ülkelerinden İtalya, Fransa, İspanya’da Latince dışında halkın
kullandığı dile roman, bu dille anlatılan hikâyelere de romans adı
veriliyordu. Zamanla, gelişen ve gerçeklik boyutu kazanan bu anlatımlar
günümüz çağdaş türlerinden biri olan romanı meydana getirmiştir.
Bir taraftan yeni edebî türler gelişirken, diğer yandan da bazı türler
birbirine karışmıştır. Röportaj, deneme, hikâye, şiir, masal arasında
bir yaklaşma görülürken, bazı türler de kendi içlerinde bölümlere
ayrılmıştır. Roman, anti roman gibi.

Edebî türler, anlatım yolu bakımından (nesir-nazım; sözlü-yazılı
oluşları), konu seçimi ve konuya uygun iletim tekniği bakımından ve
boyutları bakımından (eserin uzun-kısa veya yoğun oluşu) olmak üzere üç
ana başlık altında tasnif edilmektedir. Tasvir, öyküleme, söyleşme,
hitap gibi anlatım şekilleri ise türlerin belirleyicisi olmaktan çok,
onların kullandıkları aktarım usulleridir.
Edebiyatta türler, sınıflara ayrılırken toplumların geçirdiği sayısız
değişim sürecine göre değil, başlangıçtan günümüze değin, değerini
yitirmeyen, temel ortaklıklar esas alınmalıdır. Bu esaslar çerçevesinde
edebî türleri ana başlıkları ile şöyle de tasnif edebiliriz:
1. Şiir: İçeriklerine göre, lirik şiir, didaktik şiir, pastoral şiir, dramatik şiir ve epik şiir olarak da adlandırılmaktadır.
2. Tiyatro: Anlatım türleri içerisinde yer
alan tiyatro, tragedya, komedya ve dram olmak üzere üç farklı anlatım
özelliğine sahiptir. Tiyatro, yazım teknikleri ve yazılış amacı
bakımından diğer edebî türlerden ayrılır.
3. Anlatı Türleri:İster sözlü olsun, ister
yazılı olsun, bütün anlatıma dayalı, nazım olmayan türlerdir. Roman,
hikâye, masal ve efsaneyi bu türe örnek olarak sayabiliriz.
4. Düşünce Türleri: Belli bir düşünceyi
paylaşmak veya o düşünceyi kabul ettirmek amacıyla kaleme alınan
eserler bu gruba girmektedir. Makale, fıkra, söyleşi, deneme, mektup,
özdeyiş, gezi yazıları, anı ve röportajı bu tür içerisinde
değerlendirebiliriz.
Bir başka tasnif de:
1. Asıl Türler:
a. Nazım
b. Nesir (Destan, Masal, Halk Hikâyeleri, Fabl, Hikâye, Roman)
2. Temsil Türü (Tiyatro eserleri)
3. Düşünce Türleri (Makale, Sohbet, Fıkra, Deme)
4. Yardımcı Türler: Bunlar asıl türler içerisinde
değerlendirilebilmekle birlikte, tek başlarına bir tür özelliğine
sahiptirler. (Biyografi, Anı, Gezi Yazıları, Mektup, Söylev, Özdeyiş
vb.)
Edebiyat tarihlerinde edebî türlerin tasnifi ise, şöyle yapılmaktadır:
1. Sözlü türler
a. Söyleyeni belli olan
b. Söyleyeni belli olmayan (anonim)
2. Yazılı türler
a. Nazım
b. Nesir
Bu tasniflerden yola çıkarak, edebî türlerin ana hatlarıyla iki ana
başlıkta toplandığı (nazım-nesir), diğer türlerin de bu ana başlıklara
bağlı olarak, içerik ve şekil açısından tasniflerinin yapıldığı
görülmektedir.
Edebî tür öğretimi, dil becerilerinin geliştirilmesi açısından son
derece önemlidir. Okuma, yazma, konuşma ve dinleme becerilerinin
kazındırılmasında bu becerilerin birbirleriyle olan bağları da göz
önünde bulundurulmalıdır. Öğrenmede belirlenen ana amaç kadar, bu ana
amacın gerçekleşmesini sağlayan ara
unsurlar da dikkate alınmalıdır. Eğitim ve öğretimin her seviyesinde
dil becerilerini geliştirmede metinlerin araç olduğu bilinmektedir. Bu
araçların kullanılmasında ise, nitelik ve içerik özellikleri büyük bir
önem arz etmektedir.
Edebî türlerin öğretilmesinde değişik yöntemlerden yararlanılabilir. Bunlar:
Karşılaştırma yöntemi: Bu yöntemle, daha önce okunmuş veya incelenmiş
olan bir eserle, üzerinde konuşulan eserde var olan unsurların
özellikleri bakımından birbiriyle karşılaştırılır.
Tür tanımlatma yöntemi: Türü meydana getiren genel özellikler
verilerek, öğrenenlerin türü kendilerinin tanımlaması veya adlandırması
istenebilir. Bu kısımda da, yine türe götürücü sorulardan yararlanmak
mümkündür.
Dil ve üslûp karşılaştırması: Edebî eserleri farklı kılan bir diğer
özellik de, dil ve üslûplarıdır. Bu yüzden tür öğretiminde diğer
özelliklerinin yanında dil ve üslûp özellikleri daha çok belirleyici
olmaktadır.

B. Edebî Türlerden Yararlanma
1. Şiir
Şiir, en önemli edebî türlerden biridir. Sadece yapı bakımından değil,
içerik açısından da diğer edebî türlerden ayrılır. Ümitler, hayaller,
aşklar hep şiirle ifade edilir. Şiirin gücünü fark eden bir öğrenci,
hayallerini zenginleştirebilmeyi ve karşısındakini etkileyebilmeyi
öğrenmiş olur.
Tür öğretiminde en çok zorlandığımız konu, şiirin tanımıdır. Bir şeyi
tanımlamak, onun kesin o olduğu anlamına gelmez. Kimi zaman tanım,
tanımlanan şeye yaklaşıma yardımcı unsur olarak işe yarar. Yoksa, tanım
tek başına problemi ortadan kaldırmaz. Olsa olsa, problemin çözümünde
ara unsur olabilir. Şiir genellikle, alt alta yazılan mısralardan
meydana gelen ölçülü ve kafiyeli anlatım olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, her ölçülü ve kafiyeli sözün de şiir olması mümkün değildir.
Şiir için en temel unsurların başında âhenk gelmektedir. Âhenk ise,
ritim ve armoni ile tamamlanır. Ritim, ölçü ve kafiye; armoni ise,
aliterasyon ve assonanslardır.
Şiir şekil ve içerik açsından incelenirken, onu meydana getiren
unsurlar tek tek ele alınmalıdır. Şiirde şekil unsurlarının tam olarak
anlaşılabilmesi için, bütün örneklerin bir arada verilmesi
gerekmektedir. Yoksa tek bir nazım şeklinden yol çıkılarak şiiri şekil
olarak anlatmak ve değerlendirmek mümkün değildir. Şiir incelemelerinde
şekil unsurlarından sonara, ritim unsurlarının ele alınması; ölçü ve
kafiyesinin bulunması gerekmektedir.
Genellikle ders kitaplarında bütün nazım şekilleri bir arada yer
almamaktadır. Bu yüzden, çoğu kere kitapta yer almayan diğer nazım
şekilleri ile ilgili teorik bilgilere yer verildiği görülmektedir.
İçerik açısından şiir incelemelerinde, belli bir tutarlılıktan söz
etmek mümkün değildir. Kimi öğretmenler, şiirde anlatılanları kısaca
değerlendirirken, kimileri de tahlil boyutuna varacak incelemeler
yapabilmektedirler. Şiiri içerik açısından değerlendirirken, öncelikle
ele aldığı konu ve temanın belirlenmesi gerekmektedir. Konusuna ve
temasına uygun tür adlandırması yapıldıktan sonra inceleme daha yararlı
olacaktır.
Hangi edebî tür olursa olsun, öncelikle amacı gerçekleştirmedeki
yeterlilik düzeyi dikkate alınmalı, türün genel ve özel amaçları
gerçekleştirme düzeyi göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı durum şiir
için de söz konusudur. Eğer türü kavratmak hedeflenmişse, şiir türünü
şekil ve içerik açısından en iyi yansıtan örnekler ele alınmalı, onlar
üzerinden inceleme yapılmalıdır. Çelişkili ve tartışma yaratacak
örnekler, tür özellikleri kesin kavrandıktan sonra ele alınmalıdır.
Şiirde içeriğe göre yapılan adlandırmalarda da yanlışlıklar
yapılmaktadır. Lirik, epik, dramatik, didaktik, pastoral ve satirik
şiirler bir tür olmayıp, konu ve tema adlandırmasıdır. Kimi kaynaklarda
bu ve benzeri adlandırmalar yanlıştır.
a) Lirik şiir; etkileyicilik bakımından
hüzün, sevgi, sevinç, acı, keder vb. duygulara dayalı durumları
yansıtır. His ve hayal unsurları bakımından zengindir. Diğer şiirler
içinde de lirizm mutlaka vardır. Fakat lirik şiiri diğerlerinden ayıran
temel özellik, onun bir amaca bağlı kalınarak yazılmamış olmasıdır.
Lirik şiirin temel amacı, duygulara hitap etmesi ve duyguları dile
getirmesidir.
b) Pastoral şiir; doğayı ana kavram olarak
ele alan ve amacı sadece doğayla ilgili gözlemleri anlatmak olan
şiirlerdir. Bir şiirin pastoral olabilmesi için mutlaka gözleme dayalı
olması gerekir. Gözlenen olay anlatılmalıdır. Şiirde doğa temel amaç
olmalıdır. Doğa unsurları araç olarak kullanılmayacak, doğanın gerçeği
anlatılacaktır.
c) Didaktik şiir; tamamen bir ders vermeyi ve
bir sonuç çıkarmayı amaçlayan şiirlerdir. Nükte şiirler olarak da
bilinmektedir. Bu bakımdan insanlara dolaylı yoldan ders verir.
Fablların, fıkraların nazım söyleyişleri didaktik şiire örnektir. Bir
ana fikir etrafında oluşturulmuştur. Çocuklara yönelik yazılan
şiirlerin büyük bir kısmı didaktik tarzdadır.
d) Epik şiir; genellikle olağanüstü bir üslûp
ve destansı bir tarzla kaleme alınmış eserlerdir. His ve hayal unsuruna
daha az yer verilir. Teması kahramanlık oluğu gibi, başka konular da
olabilir. Üslubundan hareketle epik şiiri tespit etmek gerekir. Epik
şiire bir anlatım şekli de diyebiliriz. Heyecanlı ve coşkulu bir
anlatımı vardır.
e) Dramatik şiir; eğer bir olay anlatılıyorsa
ve bir olaya bağlı olarak duygular alınmışsa o şiirlere dramatiktir
demek mümkündür. Genellikle, acıklı ve korkunç olayları anlatan şiirler
için verilen bir ad olmakla birlikte, dram aslında bir canlandırma
olduğu için, dramatik şiirleri bir durumu canlandırmaya aracı olan
şiirler olarak adlandırmak gerekmektedir.
Şiiri anlamaya yönelik oluşturulan soruların da özenle seçilmesi
gerekmektedir. Öncelikle şiirin geneline, daha sonra da her bir bölüm
ayrı ayrı değerlendirilecek şekilde ele alınmalıdır.
Şiirde şekil adlandırmalarında da çeşitli yanlışlıklar
yapılabilmektedir. Şekil, şiirin tür belirleyicisi olmayıp, sadece onun
adlandırılmasında yardımcı olacak temel bir unsurdur. Bilindiği gibi,
şiirin en küçük birimi mısradır. Mısraların bir araya gelişlerine göre,
beyit, dörtlük, beşlik gibi şekil özellikleri olabilmektedir. Şiir
yazıldığı devir, sanatçısı ve mensup olduğu edebî şubeye göre şekil
özellikleri göstermektedir. Bu şekil özelliklerinden hareketle, şiirin
hangi dönemde, kimin tarafından yazıldığı tespit edilebilir. Ancak, bu
tespit her zaman kesin olmayabilir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Empty Geri: Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 12, 2008 10:11 pm

Bir şiirin nazım şekli, her zaman onun içerik özelliğini tam olarak
belirlemez. Sözgelimi gazel nazım şekliyle yazılmış bir şiir, gazelin
içerik özelliklerini yansıtmayabilir. Bu da şeklin, içerik
özelliklerini belirlemede tek başına yeterli olmadığı gerçeğini ortaya
çıkarmaktadır.
Şiirler içerik özellikleri ve işledikleri konulara göre türlere
ayrılırlar. Divan edebiyatında mersiye, methiye, hicviye, münacaat,
tevhit gibi. Halk edebiyatında ise, güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt
gibi nazım türlerine rastlamak mümkündür. Kimi şiirleri ise, belli bir
nazım türü altında değerlendirmek mümkün değildir. Onlar daha çok şekil
özellikleri bakımından belirleyici olmuştur. Gazel, kaside, koşma, mani
gibi. Modern şiir örneklerini ise, bir tür altında tasnife tabi tutmak
şimdilik mümkün görülmemektedir. Bunları içerikleri bakımından, lirik,
didaktik, dramatik, pastoral ve epik şiir olarak tasnif edebilmekteyiz.

2. Anlatı türleri:Anlatım türüne ait bir edebî metnin tür özelliklerinin öğretilmesinde şu esaslara dikkat edilmelidir:
1. Öğretim esasına, programın genel ve özel
amaçlarına bağlı olarak seviyeye uygun bir metnin tespit edilerek
sınıfa getirilmelidir.
2. Metnin önce öğretmen tarafından, uygun bir
ses tonu ile okunmalı, bu okuma ile daha önce okunmuş olan diğer
türlerden farklı nitelikler taşıdığı sezdirilmelidir.
3. Metinde geçen bilinmeyen kelime ve kelime gruplarının, anlamı kavranamayan cümleler tespit edilerek açıklanmalıdır.
4. Metnin anlatım özelliğine dikkat edilerek, olay örgüsü çıkarılmalıdır.
5. Şahıslar, olayın geçtiği yer, zaman ve olayın gelişim özelliği ayrıntılarıyla ortaya konulmalıdır.
6. Eserde ele alınan karakterlerin fizikî ve ruhî özellikleri açıklanmalıdır.
7. Ana ve yardımcı düşünceler belirtilmelidir.
8. Daha önce edinilmiş bilgilerden yola çıkılarak, yeni edinilen bilgiler karşılaştırılmalı ve belli bir sonuca ulaşılmalıdır.
Anlatıma dayalı eserlerden yararlanırken çeşitli kazanımlar elde
edilebilir. Sözgelimi destanın edebî tür olarak öğretilmesinde şu
amaçlar gerçekleştirilebilir:
1. Millet olma bilinci,
2. Zorluklara karşı direnme ve başarma azmi,
3. Birey olmanın sorumlulukları,
4. Olağan ve olağanüstülüklerin bir arada kullanılmasının gerekçesi,
5. Kültürel zenginliklerimiz, maddî ve manevî kültür unsurlarının kaynakları.

a. MasalMasallar
gerçeklerin sınırlarını zorlayan anlatımlardır. Genellikle içeriğinde
olağanüstü öge, kahraman ve olaylara yer vermeleri bakımından, gerçek
dışı ve hayale dayalı anlatımlar olarak da adlandırılmaktadırlar.
Masal, tür olarak daha çok sözlü geleneğe bağlıdır. Ancak, sözlü
gelenekle ilişkisi olmayan edebî yönü ağır basan bazı eserler de bu
türün içinde yer alır. Masallar, dört temel grupta toplanır. Hayvan
masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü masallar ve
zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine fablları,
Şeyhi’nin Har-namesi hayvan masalları türüne örnek gösterilebilir.
Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev,
ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların
başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prensesler, zenginler,
hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü
masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.
Zincirleme masallar da sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan,
küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Masallar dil ve anlatım özellikleri açısından incelenirken, masalın
planı ve bölümler arasındaki farklılaşmaya dikkat çekilmelidir.
Tekerleme bölümünün kendine özgü yapısı, burada kullanılan söz oyunları
ve mecazlı anlatımlar ele alındıktan sonra, asıl masalın planına
geçilmeli ve masalda ele alınan konunun geliştirilmesindeki özellikler
üzerinde durulmalıdır.
Masalların en önemli özelliklerinden biri de, davranış kazandırmaya
yönelik içeriğe sahip olmasıdır. Masalların bu ders verme yapısının
yanında, dil ve kültür zenginlikleri bakımından da ele alınmalı ve
değerlendirilmelidir. Masalları salt bir hayal mahsulü eser olarak ele
almak yerine, ondaki anlatım derinliği ve dil zenginliğine dikkat
çekilmelidir.

b. Destan
İlkel
toplumlardan bu yana insanoğlu, duygu ve düşüncesini anlatarak yeniden
yaşamakta ve karşısındakini etkilemeyi düşünmektedir. İlk insanlar
anlatımı kimi zaman canlandırma yöntemiyle, kimi zaman da mağara
duvarına resim çizerek yerine getirmişlerdir.
Kendi geçmişinin bilinmezliklerini merak eden insan, mitolojiden
yararlanmış, mitoloji de destanın kaynağını oluşturmuştur. Destan, işte
bu gerçeğin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Edebiyat eğitiminin önemli amaçlarından biri de, bireyin “Ben kimim?”
sorusuna cevap verebilmesini sağlamasıdır. Kimliğimizi kültürel
değerlerimiz oluşturur. Kişi kendi kimliği ile ilgili bilgileri,
köklerini oluşturan kaynaklardan elde eder. Bu kaynakların başında da
hiç şüphesiz destanlar gelmektedir. Destanlar, bir milletin bütün
varlığını oluşturan, duygu ve düşünce zenginliğini sağlayan önemli
kaynaklardır. Millet olma yolunda, geçmişle gelecek arasındaki bağların
oluşturulmasında destanlardan yararlanılmaktadır.
Genellikle ders kitaplarında destan; toplumların bilinmeyen
tarihlerinde başlarından geçmiş olağanüstü olayları, olağanüstü bir
dille anlatan eseler olarak tanımlanmaktadır. Destanın çoğu zaman diğer
türlerle ilgileri üzerinde yeterince durulmamaktadır.
Bir destanın oluşum süreci, diğer edebî türlerden oldukça farklıdır. Bu
süreci iki ana başlık altında değerlendirebiliriz: Destanda ele alınan
olay, ait olduğu milletin bilinmeyen bir döneminde yaşanmış olması ve
milletin hafızasında unutulmaz ve derin etkiler bırakması. Bu iki
özellik, destanın tanımlanmasında veya destan türünün kavranmasında en
önemli belirleyicidir. Destanlar, oluşumları açısından da diğer edebî
türlerden ayrılır.
Türk edebiyatında her edebî türün kendine özgü belirleyici nitelikleri
ve bu niteliklerin de öğretilmesinde farklı yöntemlerin kullanılması
gerekmektedir. Destan, gerçekçi anlatım türleri ile olan
benzerliklerinden ötürü, çoğu zaman diğer türlerle karıştırılmaktadır.
Destanlar zamanı, mekânı ve şahıslar dünyası bakımından masal, efsane
ile ortak özelliklere sahip olmasından ötürü bu türlerle, gerçekleşmiş
olmasına inanılmasından ötürü de hikâye ve romanla
karıştırılabilmektedir.
Destanın edebî tür olarak öğretilmesinde, öncelikle eğitim ve öğretim
seviyesinin uygunluğuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi,
insanlar bulundukları yaş gruplarına göre farklı özelikler gösterir.
Doğal olarak, edebî metinlerin de eğitilenlerin bulundukları yaş
grubunun özellikleri ile uyumlu olması gerekir.

c. Halk Hikâyeleri:
Halk hikâyeleri, gerçek veya hayalî bir takım olayları, maceraları,
özel bir dil ve anlatımla sözlü olarak nesilden nesile aktarılmasıdır.
Halk hikâyeleri kültürümüzün en değerli hazineleridir. Bu hikâyeler,
Türk insanını kimi zaman eğitmiş ve eğlendirmiş kimi zaman da bilgiye
kavuşturmuştur. Halk hikâyelerinin tür olarak kavratılmasında ve bu
türden gereğince yararlanılmasında şunlara dikkat edilmelidir:
1. Öncelikle halk edebiyatını ve halk kahramanlarını çocuklarımıza ve gençlerimize tanıtmanın yollarını araştırmalıyız.
2. Halk hikâyelerinde seçilmiş güzel örnekleri, sınıfın anlama ve algılama düzeyi de dikkate alınarak, kullanılmalı.
3. Çocuklarımız ve gençlerimiz tarafından
tanınan ve sevilen roman kahramanları; hikâye kahramanları; çizgi film
kahramanları; dizi film kahramanları tespit edilmeli ve sevilme
nedenleri araştırılmalıdır.
4. Bu tespitlerin ışığında halk
kahramanlarımız halkımızın sevdiği, benimsediği rolleri üstlenerek
yeniden canlandırılmalı ve kültürümüze kazandırılmalıdır.

ç. Tiyatro:
Tiyatro, bir yazar tarafından önceden yazılmış ya da tasarlanmış bir
metnin, belirli bir yerde, zamanda ve kişiler tarafından
canlandırılmasıdır. Tiyatro, oyuncuların oyunların oynandıkları yapı;
drama, oyun; oyuncu, sahne ve izleyici gibi temel öğelerden oluşan
sanat olarak da bilinmektedir. Bunların yanında, dramatik metin,
oyunculuk, sahneleme, sahne tasarımı, sahne giysisi, sahne müziği,
ışıklama ve sahne tekniği öğelerinin tümünü birlikte içeren sanatsal
etkinlik olan tiyatro, dramdan bağımsız, kendi başına kolektif bir
sanat dalıdır. Tiyatro terimi, türüne göre gölge tiyatrosu, kukla
tiyatrosu gibi adlar alırken, dönemlerine göre Rönesans tiyatrosu,
Tanzimat tiyatrosu gibi adlar da almaktadır.
Edebî türler içerisinde tiyatronun öğretilmesinde kimi zaman hatalar
yapılmaktadır. Türün metin özelliği bir yana bırakılarak, sadece teknik
özellikleri üzerinde durulmaktadır. Tiyatro eserleri ister oynansın,
ister oynanmasın her şeyden önce edebî türdür. Bu türün öğretilmesinde
teknik özelliklerinden çok, içerik özellikleri üzerinde durulmalı, daha
sonra da teknik özellikleri değerlendirilmelidir. Konusu, ana fikri,
olay örgüsü ve planı ele alındıktan sonra, bu türün yazılış amacı ve
sahnelenme teknikleri üzerinde ayrıca durulabilir. Tiyatro türünün
öğretilmesinde parçadan çok, bütünden hareket edilmelidir. Ders
kitaplarında yer alan kısa tiyatro metinlerinden yola çıkılarak,
tiyatro türünün kavratılması yanlıştır.

d. Hikâye:
Hikâye, kendine özgü yapısı ile diğer edebî türlerden farklıdır.
Ayrıntıyı kabul etmeyen ve görünmeyen birtakım ölçüler bu türü şiire
daha çok yaklaştırmaktadır. Hikâye, genellikle büyükler tarafından
okunması gereken bir tür olarak algılanmaktayken, bu türün çocuklar
açısından da büyük bir önem arz ettiği son yıllarda daha çok
anlaşılmaya başlandı.
Çok küçük yaştan itibaren hikâye kavramı ile karşılaşan çocuk, hem
kendi ürettiklerini anlatarak hikâye eder, hem de diğer anlatımlardan
yararlanır. İlk dönemlerinde yer alan anlatımlar gerçekçilik boyutundan
uzak olmakla birlikte, gittikçe bu anlatımlar, çocuğun gelişimine
paralel olarak gerçeklik boyutu kazanmaktadır.
Hikâyenin tür olarak öğretiminde, öncelikle türü meydana getiren temel
unsurların ele alınması gerekmektedir. Bilindiği gibi, hikâyenin tür
olarak belirlenmesinde dört ana unsurdan söz edilmektedir. Bunlar:
1. Olay,
2. Yer,
3. Zaman
4. Şahıslar.
Bu dört unsur belirlendikten sonra, anlatım planı ve bu plana bağlı
olarak, hikâyenin nasıl bir girişle başladığı, nasıl geliştiği ve
sonuçlandırıldığı belirlenmelidir. Yaş gruplarına ve çocukların anlama
ve kavrama düzeylerine uygun olarak, hikâyenin dil ve üslubu, anlatım
gerekçesi, şahıslar, olay ve olaylar arasındaki ilgiler, mekânın
seçimindeki gerekçeler de tartışılmalıdır.
Hikâye inceleme ve değerlendirilmesinde ise şunlara dikkat edilmelidir:
Klasik bir hikâyede belirli bir olay vardır. Bu olayın başlaması,
gelişmesi ve belirli bir son ile bitmesi gerekir. Genellikle sonuç
okuyucuyu şaşırtmaz. Modern hikâyede ise bir olay örgüsünün bulunması
şart değildir.
1. Hikâyede Konu: Üzerinde söz söylenen,
fikir yürütülen olay veya durumlara hikâyenin konusu denir. Hikâye
incelemelerinde ve değerlendirmelerinde öncelikle konunun belirlenmesi
gerekmektedir.
2. Hikâyede Plan: Hikâye hacim bakımından
geniş olmadığı için, yapısı fazla karmaşık değildir. Konu genel olarak
bir olayla anlatılır. Yazar okuyucunun ilgisini çekebilmek için
sürükleyici, merak uyandırıcı unsurlara yer verir.
Olay ve konunun ele alınışına göre hikâye;
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy Empty Geri: Edebi türler/masal,destanlar,hikayeler,şiir,roman,tiyatro.....e debiyatla ilgili herşy

Mesaj  AsiRuH Paz Ekim 12, 2008 10:12 pm

2. Hikâyede Plan: Hikâye hacim bakımından
geniş olmadığı için, yapısı fazla karmaşık değildir. Konu genel olarak
bir olayla anlatılır. Yazar okuyucunun ilgisini çekebilmek için
sürükleyici, merak uyandırıcı unsurlara yer verir.
Olay ve konunun ele alınışına göre hikâye;
a. Serim,
b. Düğüm ve
c. Çözüm bölümlerine ayrılır.
Serim bölümünde, olay başlar, kısaca hikâye kişileri tanıtılır. Olayın
geçtiği yer hakkında bilgi verilir. Düğüm bölümünde ise, olaylar
gelişir ve merak unsuru artar. Çözüm bölümünde ise, olayı sürükleyen
merak unsuru biter. Sonuç okuyucuda duygu ve ibret uyandırıcıdır. Yani
insanlar hikâyenin sonunda bir ders alırlar.
3. Hikâyede Anlatıcı: Her hikâyede mutlaka
bir anlatıcı vardır. Anlatıcı gördüğü şeyleri anlattığı gibi, duyduğu
ve okuduğu şeyleri de anlatabilir. Bu anlatımlar sırasında günlük
hayatımızda sıradan insanların fark edemediği veya önemsemediği
olayları da anlatabilir.
4. Hikâyede Zaman: Bir hikâyede anlatılan
olaylar belirli bir zamana bağlanabilir. Olay hikâyelerinde genellikle
zaman belirtilir. Olayın başladığı, geliştiği ve bittiği bir zaman
dilimi vardır. Hikâyenin konusuna ve yapısına göre zaman değişir. Durum
hikâyelerinde akan zamana pek yer verilmez.
5. Hikâyede Mekân: Hikâyede olayın geçtiği yerlere mekân denir. Yazar anlattığı olaya bağlı olarak, olayın geçtiği yerleri de tanıtır.
6. Hikâyede Kişi/Kişiler: Olayla doğrudan
doğruya ilgili olan kimselere hikâye kişisi veya kişileri denir. Bazı
hikâyelerde yalnız bir kişi bulunur. Hikâyede kişi veya kişilerin bütün
özellikleri verilmez. Onların olay veya konuyla ilgili yönleri öne
çıkarılır.
7. Hikâyede Dil ve İfade Çeşitleri:
Hikâyede iki ifade çeşidi vardır. Ya yazar dışarıdan bakarak her şeyi
anlatacak, ya da hikâye kişilerinden birisi anlatıcıdır. Hangi anlatım
şekli olursa olsun, hikâyede kullanılan dilin özelliği ve buna bağlı
olarak anlatım üslubu da önemlidir. Kimi zaman yazar, yalın bir dil ve
üslûp kullanırken, kimi zaman da karmaşık ve dolaylı bir anlatımı
tercih edebilir. İnceleme ve değerlendirme sırasında bunların ortaya
konması gerekmektedir.

Hikâye Tahlili Yapılırken;
1. Hikâye tahlil ederken önce şekle ait özellikleri tespit etmeliyiz. (Yazarın soyadı, adı, kitabın adı, yayın yeri, tarihi).
2. Sonra hikâyeyi konusu, ana fikri, yazarın bakış açısı ve anlatım
tutumu açısından değerlendirmeliyiz. Bakış açısı; yazarın konuyu sunuş
biçimidir. Olayların kimin gözünden bakıldığı ve kimin ağzından
anlatıldığını (3 şahıs vb.) ifade eder.
3. Olay unsurlarının tespit edilmesi (özet) sonra teknik bakımdan
değerlendirilmesi, teknik bakımdan olayın anlatım sırası, nasıl
başladığı, nasıl geliştiği ve nasıl bir çözüme ulaştığı gibi sorular bu
bölümde cevaplandırılır. Tavır ve tahliller kişi, olay ve mekân
arasındaki uyum, zaman verilişi bu bölümde değerlendirilir.
4. Son aşama olarak hikâyenin dil ve üslûp açısından değerlendirilmesi
ve okuyucu tarafından olumlu ya da olumsuz yönlerinin tenkit edilmesi
gerekir. Mukayese de yapılabilir.
Hikâye her yaşta insan için önemlidir. Ancak çocuk için hikâye
vazgeçilmez bir olgudur. Bu gerçekten hareketle, çocuğun hikâye yoluyla
eğitimini sağlamak, onlara istenilen davranışları kazandırmak en
kestirme yoldur. Batılı eğitimciler bunun önemini çok önceden
keşfetmiş, eğitim programlarını bu gerçek ışığında düzenlemişlerdir.
Bizim de, hikâyeyi çocuğun eğitiminin her safhasında kullanılacak bir
öge olarak görüp, eğitim programlarımızı buna göre düzenlememiz
gerekmektedir.

d. Roman
Edebiyat kitaplarında romanlardan genellikle bir bölüm alınmakta ve
buradan yola çıkılarak roman türü öğretilmeye çalışılmaktadır. Bu
uygulama, çoğu zaman hikâye ve roman türünün birbirine karışmasına
neden olmaktadır.
Roman, gerçekleşmemiş olsa bile, gerçekleşebilir olayların insan, yer,
zaman çerçevesi içinde anlatıldığı edebiyat türüne verilen addır.
Romanın tür olarak kavratılması için, konunun ele alınacağı dersten
önce, incelenecek eser öğrencilere okutulmalı, daha sonra da türün
özellikleri o eser üzerinden ortaya konulmalıdır.
Roman incelemesinde ise, onu meydana getiren temel unsurlar tek tek ele
alınarak örneklendirilmelidir. Romanın konusu, ana fikri, olay örgüsü,
şahısları ve bunların birbirleriyle ilişkileri, zamanın kullanımı,
mekânın özellikleri gibi özellikler, roman üzerinden hareketle
anlatılmalı ve gösterilmelidir. Hikâyede olduğu gibi, romanda da türü
belirleyen unsurların üzerinde ayrı ayrı durularak, bu unsurları türü
oluşturmadaki etkileri çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.
Romanlar hem konularına ve şekillerine göre, hem de etkisinde kaldıkları edebiyat anlayışına göre tasnif edilmektedir.
Romanda anlatım teknikleri oldukça çeşitlidir. Kimi romancı, bir durumu
gösterdikten sonra, o durumun sebeplerini geriye dönerek anlatır. Bu da
genellikle roman kahramanlarının birinin hatıralarına dayalı anlatım
şeklindedir.
Bir romanda bütün roman birinci şahıs ağzından anlatılabilir. O zaman
roman bir ana kahraman çevresinde gelişen olayları ele alır.
Bir başka anlatım tarzı da üçüncü şahıs olarak kahramanları roman
kahramanlarının dışında ve üstünde anlatmaktır. Bu durumda yazar birden
çok insanın bakış açılarını yansıtabilir.
Romanda anlatım teknikleri içinde bir başkası da mektuplaşmalar
şeklinde yapılandır. Bu durumda roman tamamen karşılıklı mektuplara
dayanmaktadır.
Bir romancı toplumu, insanı ilgilendiren her türlü olayı, durumu veya
kavramı roman konusu olarak seçebilir. Ancak 1920’li yıllara kadar
gelen bugün de varlığını sürdüren bir anlayışa göre roman insandaki,
toplumdaki veya çevredeki çatışma unsurlarına dayanmalıdır. Romana
seçilecek konu onun gelişme ve sürükleyiciliğini de sağlamalıdır.
Bu da insanın kendisi ile problemleri, insanların birbirleriyle
karakter, çıkar ve inanç çatışmaları, toplumun sınıf ve sosyal
çatışmaları, savaşlar ve benzeri olaylar şeklinde sayılabilir.
1920’li yıllardan sonra gelişen yeni roman anlayışında ise
kahramanların iç dünyalarına, beyinlerine ve zihinlerindeki
çağrışımlara yönelme vardır. Bu anlayışlara geriye dönüş,
Post-modernizm, anti roman gibi tanımlar yapılmaktadır.

Romanda teknik olarak bulunması gereken diğer kavram da mekândır.
Mekânlar kullanıma göre geniş ve dar mekân olmak üzere iki şekilde
karşımıza çıkmaktadır. Başarılı bir romanda kahramanlar, olaylar ve
olayların geçtiği yer ve zaman arasında uyum olmalıdır.
Romanlarda belirli bir plan bulunur. Ancak yeni, post modernist vb.
romancılar bu anlayışı kabul etmezler. Romanda plan başlangıçtan sona
kadar geçen süre içinde romandaki olayların başlatılması,
geliştirilmesi ve sonuçlandırılması temeline dayanır.
Romanın konusunu oluşturan olayın en heyecanlı meraklandırıcı ve
sürükleyici bölümünün romandaki yerine göre planı gelişir. Bu bölüm
romanın başında, sonunda veya ortasında olabilir.
Romanın inceleme ve değerlendirilmesinde, hikâye incelemesinde olduğu gibi bir plan uygulanabilir.

4. Düşünce Türleri
a. Makale: Düşünce yazıları içerisinde en
önemli türlerdendir. Makaleyi diğer düşünce yazılarından ayıran en
önemli unsur, belli bir düşünceyi delil ve ispatla anlatmasıdır.
Makalede anlatım mutlaka gerekçelendirmeli ve gerekçelendirme de
kanıtlanmalıdır. Makale yazmak için mutlaka bilgi ve birikime ihtiyaç
vardır. Makalelerde tez ve antitez bulunur. Makale, türü meydana
getiren temel unsurlar eser üzerinde gösterilerek yapılmalıdır.
Makalelerde anlatım planı ve bu plan içerisinde yer alan unsurların
sıralanışlarındaki özellikler üzerinde de ayrıca durulmalı, dil ve
anlatımı değerlendirilmelidir.
b. Deneme: Deneme, makalenin öznel olanıdır.
Yazarın kişisel görüş, düşünce ve fikirlerini kabul ettirme, ispatlama
derdi bulunmadan anlattığı yazılardır. Deneme dilce yazılar içinde en
serbest olanıdır. Bu yüzden demelerde iç tutarlılık çoğu zaman aranmaz.
Denemenin en önemli özelliği; üslubudur. Makaleler ne kadar bilimsel ve
kesin yargılara dayanan bilgilere yer verirse, denemeler de o kadar
öznel ve kişisel görüşlere yer verir. Denemelerde dil, özel
imkânlarıyla kullanılır. Daha çok düşünceler ve yargılar sezdirmeye
dayalı olarak verilir. Denemelerin temel düşüncesi yoktur. Konu
serbestliği vardır. Her konuda yazılabildiği gibi ele aldığı konularda
da bir sınırlılığa gitmesi söz konusu değildir. Denemeler makalenin
tezleridir; yani her bir deneme bir makalenin gerekçesi sayılabilir.
Denemelerin ayırt edici özelliklerinden yola çıkılarak, bu türü dil ve
anlatım gerekçeleri üzerinde durularak öğretimi yapılmalıdır. Çoğu
denemelerin yazım özellikleri üzerinde yeterince durulmadığı için,
makale ile karıştırıldığı görülmektedir.
c. Söyleşi: Edebî türler içerisinde üsluba
dayalı özel bir türdür. Daha çok yazarın kullandığı dil ve anlatım
tarzı bu türün özelliğini belirler. Kimi edebiyatçılar sohbetin, bir
edebî tür olarak değerlendirmek yerine öğretici metinler başlığı
altında değerlendirmektedirler. Aslında bu yazılarda öğreticilik yönü
bulunmakla birlikte bir üslûpçuluk ve yazma tekniği de kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır. Sohbet yazılarına “yazarla okuyucu arasında
konuşma” adı da verilebilir.

Sohbetin, denemelerden farkı anlatımdan ziyade, öznelliğin daha fazla
olması, gündelik konulara yer vermesi ve sadece kişisel görüş ve
düşüncenin okuyucuyla paylaşılmış olmasıdır. Denelerde dolaylı bir
ispatlama kaygısı vardır.
Dil, sohbette denemelere göre daha rahat ve esnektir. Yazar, okuyucuyla
sohbet eder. Denemede de yazar bir konuyla ilgili görüşlerini paylaşır.
Fakat sohbette konu daha güncel, dil daha serbesttir. Sohbet yazarı,
soru sorar ve sorulara kendi cevap verir. Denemelerde yazar soruları
cevapsız bırakarak okuyucuyu düşünmeye sevk eder. Sohbette doğrudan
doğruya kesin bir yargıya varılmaz. Söyleşi türü ile, söyleşme
–karşılıklı konuşma– birbiri ile karıştırılmamalıdır.
ç. Eleştiri: Tanım olarak, bilim, sanat,
edebiyat alanlarında olumlu ya da olumsuz görülen düşüncelerin ele
alındığı yazıların genel adıdır. Eleştiri yazıları ve inceleme yazıları
birbiriyle karıştırılmamalıdır. Çünkü eleştiri yazıları daha ziyade
incelenenin değerlendirilmesinden çok o konuyla ilgili yazarın olumlu
ya da olumsuz düşüncelerini gerekçeleri ile ortaya koymasıdır.
Tanıtma yazıları ile de eleştiri karıştırılmamalıdır. Çünkü yazılış
amaçları farklıdır. Tanıtma yazıları, daha çok herhangi bir eserin
okuyucuya tanıtılması, o konuda okuyucunun bilgilendirilmesi ve
haberdar edilmesine yönelik yazılan yazılardır.
Deneme dili, eleştiri diline nazaran daha özneldir. Öznel eleştiride
kurallı, düzgün bir anlatım vardır. Denemelerde cümleler okuyucuya
yöneliktir. Eleştiri mutlaka objektifliğe yaklaşmalıdır.
Eleştirmen, yazılarında üslûpçuluğa kaçmamalıdır. Sanatkarlık
yapmamalıdır. Çünkü onun amacı ne üslûpçuluk ne de sanatkarlıktır.
Amacı (eleştiri) kendi bilimsel yeterliliği çerçevesinde ve incelediği
eserden yola çıkarak okuyucuyu bilgilendirmektir.
Bir eseri değerlendirirken o esere bakış açımız öncelikle psikolojik
olur. Etkilenmelerimizi psikolojimiz belirler. Psikoloji eserdeki
etkileşimi oluşturur.
Düşünce türlerinin öğretilmesine karşılaşılan problemler, diğer
türlerden daha fazladır. Bunun en önemli nedeni, türlerin ana
hatlarıyla birbirinden ayrımında yeterince belirleyici unsurların
olmayışıdır. Sözgelimi makale ve deneme arasında her zaman çelişki
yaşanmakta, kimi zaman denemelerin makale olarak adlandırıldığı, kimi
zaman da makalelere deneme dendiği görülmektedir. Bu ayrımların tam
anlamıyla yapılabilmesi için, edebiyat kitaplarında yer alan düşünce
türlerinin öğretilmesinde her birinden mutlaka türünü iyi temsil eden
bir örneğin bulunması, bu örneklerden yola çıkılarak türlerin
öğretilmesi sağlanmalıdır.
Düşünce türlerinin ayrımlarında daha çok yazılış gerekçelerine dikkat
edilmelidir. Bilindiği gibi, düşünce türleri içerisinde yer alan edebî
metinler, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kaleme alınmışlardır.
Bu yüzden, üslûptan çok gerekçenin iyi belirlenmesi gereklidir.
Sözgelimi bir makalenin yazılış gerekçesi ile, denemeninki aynı
değildir. Yine, fıkra ile, söyleşi üslûp olarak birbirine yakın olmakla
birlikte, yazılış gerekçeleri birbirinden farklıdır.

Düşünce türlerinin belirlenmesinde, öncelikle “Bu eser niçin kaleme
alınmıştır?” sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir. Eserin anlatım
planı ve bu anlatım planına uygun olarak düşüncenin geliştirilme biçimi
de türün özelliklerini belirlemede bize yardımcı olacaktır. Bir diğer
yardımcı tür belirleme gerekçesi de, anlatım üslubudur. Düşünce
türlerinde, birbirlerine bazen yakın olmakla birlikte, üslûp açısından
da ayırt edicilikler olabilmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme:
Edebî türlerin öğretiminde, türün şekil özelliklerinden hareket
edilmesi, türü belirleyen içerik özelliklerine daha sonra bakılması
gerekmektedir. İster aslî türler üzerinde olsun, ister türün içerisinde
meydana gelen farklılaşmalarda olsun, öncelikle metnin yazılış amacı ve
bu amacı gerçekleştirilmesinde hangi anlatım yolunun tercih edildiğinin
gerekçesiyle birlikte ortaya konması gerekmektedir.
Tür ayrımları ve tasniflerinde, şekle bağlı adlandırmaların bizi
istediğimiz sonuca götürmediği, daha çok türü oluşturmada ana kaynak
olarak içeriğin esas alınması gerektiği kesin olarak bilinmelidir.
Edebî türün kendine özgü yapısı ve bu yapıya bağlı olarak içerik
değerlendirmelerinde, somut örnekler üzerinde durulmalıdır.
Edebî türlerin öğretilmesinde asıl amaç, öğrenenin bu türleri hayatında
uygulayıcı olmasını sağlamaktır. Öğretim ortamlarında, sadece türün ne
olduğu ile ilgili değerlendirmelerden çok, o türle ilgili, yazılı veya
sözlü uygulama yapabilme yeterliliğini sağlamak esas olmalıdır.
Günümüzde tanımcı bir anlayışla yola çıkıldığı için, neden, nasıl, ne
zaman ve niçin sorularına çoğu zaman tam anlamıyla cevap verilmek bir
yana, nedir sorusu daha çok ön plana çıkmaktadır. Hâlbuki, gelişen
eğitim anlayışları çerçevesinde bakıldığında, nedir bir problemin
çözümü için tek başına yeterli olmamaktadır.
İster yazılı olsun, ister sözlü, her edebî türün kendine özgü yapısı ve
öğretim esasları bulunmaktadır. Eğitimin her aşamasında bu esaslara
dikkat etmek gerekmektedir.
AsiRuH
AsiRuH
yönetici
yönetici

Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz