Hz. Muhammed'in Doğum Tarihi ve Soyu
Peygamberimiz, Miladın 571. yılı Nisan ayının yirmisine rastlayan bir Pazartesi günü, tanyeri ağarırken, Mekke şehrinde, Hâşim oğullarına ait Dârü't-Tebâbia diye anılan evde doğdu.
Peygamberimizin babası Hz. Abdullah, Kureyş kabilesinden ve Hâşim oğulları soyundandır.
Hz. Abdullah'ın babası Abdulmuttalib, annesi de Fâtıma'dır.
Peygamberimizin dedeleri aşağıdan yukarıya doğru şöyle sıralanır:
1. Abdulmuttalib,
2. Hâşim,
3. Abdi Menaf,
4. Kusayy,
5. Kilâb,
6. Mürre,
7. Ka'b,
8. Lüeyy,
9. Calib,
10. Fihr,
11. Mâlik,
12. Nadr,
13. Kinane,
14. Huzeyme, 1 5. Müdrike,
16. llyas,
17. Mudar,
18. Nizar,
19. Maad,
20. Adnan.
Adnan ile Hz. İsmail Aleyhisselam arasında kırk kadar ata bulunduğu bildirilmekte ve Peygamberimizin soyu böylece Hz. İbrahim Aleyhisselama dayanmaktadır.
Hz. İsmail'in oniki oğlundan birisi olan Kaydar, Adnan'ın soyunu Hz. İsmail'e bağlar.
Peygamberimizin annesi, Benî Zühre kabilesinden Vehb'in kızı Hz. Âmine'dir.
Peygamberimizin anneannesi de, Berre'dir.
Zühre Hâşim oğullarının ataları olan Kilâb oğlu Kusayy'ın kardeşi olduğuna göre, Hz. Abdullah ile Hz. Âmine'nin soyu, Mürre oğlu Kilâb'da birleşir.
Hz. Ali'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde:
"Âdem'den babam ve anneme gelinceye kadar, ben hep nikâhtan meydana geldim.
Câhiliye devrindekilerin meşru olmayan fiillerinden, benim soyuma hiçbir şey
bulaşmamıştır" buyurmuştur.
Başka bir hadis-i şeriflerinde de:
"Benim ata soyumda hiçbir zaman meşru olmayan bir fiil vuku bulmamıştır.
Yüce Allah beni daima pak atalar sulbünden tertemiz analara naklederdi.
Ne zaman ata soyumda ikiye ayrılma olsa, yani bir babanın iki oğlu olsa, ben mutlaka onların hayırlı olanında bulunurdum" buyurmuştur.
Yüce Allah, Peygamberimizi daima peygamber kolundan peygamber koluna naklede ede, yani bir atanın iki oğlu varsa Peygamberimizi onların peygamber olanının soyundan dünyaya getirmiştir.
Peygamberimiz, böylece, gerek ana, gerek baba tarafından en temiz, en şerefli bir aileye mensup bulunmuştur.
Bu gerçeği kendisine düşmanlık edenlerin de itiraf ettikleri görülür.
Müslümanlığı daha kabul etmemiş olan Ebu Süfyan, Rum İmparatoru Herakliyus'un
Peygamberimiz hakkında sorduğu "Sizin içinizde onun soyu nasıldır?" sorusuna "İçimizde onun soyu büyüktür" cevabını vermiş, Kayser de tercümanı vasıtasıyla Ebu Süfyan'a:
"Onun soyunu sordum. İçinizde yüksek ve temizsoylu olduğunu bildirdin. Zaten, peygamberler de, böyle kavimlerinin yüksek soyluları içinden çıkar" demiştir.
Peygamberimiz daha annesinden doğmadan, babası Hz. Abdullah vefat etmiştir.
Peygamberimiz, dört yaşına kadar Benî Sad obasında sütannesi Halime'nin yanında kaldı.
Altı yaşında iken, annesi ile birlikte Medine'ye, babasının kabrini ziyarete gitti.
Medine'den dönerken, Ebvâ köyünde, annesi Hz. Âmine de vefat etti.
Peygamberimizi, vefakâr dadısı Ümmü Ey men Bereke bir anne şefkati ile bağrına basıp Mekke'ye getirdi.
Peygamberimiz, iki yıl kadar, dedesi Hz. Abdulmuttalib'in yanında kaldı.
Hz. Abdulmuttalib, Peygamberimizi kendi oğullarından daha çok sever, onu esen yelden bile esirgerdi.
Dedesi vefat edince, Peygamberimizi amcası Ebu Talib yanına aldı.
Peygamberimizin çocukluk çağı, böylece, yetimlik ve öksüzlükle geçti.
Fakat, Yüce Allah ona hiçbir zaman yetimliğini, kimsesizliğini hissettirmedi. Onu, dedesine ve amcasına üstün bir sevgi verip barındırdı, yetiştirdi.
Kur'ân-ı Kerîm'de bu gerçek açıklanır.
Ebu Talib de, kardeşi Hz. Abbas'a Peygamberimizin hal ve şanını anlatırken:
"Ben onu kendime ekledim. Gece gündüz bir saat bile ondan ayrılmaz oldum. Onu kimseye güvenemiyordum. Hatta, kendi döşeğimde uyutuyordum.
Çok defa, kendisinden şaşılacak sözler işitirdim.
Sizler yemekte içmekte Besmele çekmez ve hamd etmezken, o, yemeğin başında Allah'ın ismini anar, yemekten kalkarken de Allah'a hamd ederdi.
Ben onun bu haline şaşardım Kendisinde ne bir yalan, ne de bir cahillik gördüm.
Hayatıma yemin ederim ki; bu çocuk büyük bir feyzden nişanedir!" der.
Peygamberimiz, oniki yaşında iken, amcası ile birlikte ticaret kervanıyla Şam'a gitti.
Yirmi yaşında iken; yağmacılığın, zulmün, ahlâksızlığın önlenmesi, ortadan kaldırılması için Mekke'de kurulan ve "Hılfü'l-fudûl" diye anılan derneğe âzâ oldu.
Yirmibeş yaşında iken, Hz. Hatice ile evlendi.
Hz. Hatice'nin evinde nikâh töreni yapılırken, Peygamberimiz de amcası Ebu Talib ve Hz. Hamza ile birlikte orada bulundu.
Hz. Hatice'nin soyu, Peygamberimizin soyu ile dördüncü kuşakta, Kusayy'da birleşir.
Peygamberimizin Hz. Hatice'den altı çocuğu doğmuş, Hz. Fâtıma'dan başka hepsi, Peygamberimizden önce vefat etmişlerdir.
Peygamberimiz, otuzbeş yaşında bulundukları sırada, Kabe onarılırken, Kureyş uluları arasında çıkan çetin bir anlaşmazlığı hakem sıfatı ile ve en memnun edici bir şekilde halletti.
Peygamberimiz, daha yirmibeş yaşlarında iken, gözüne melekler görünüp:
"İşte bu, bütün âlemi irşad edecektir! Fakat, daha zamanı gelmedi!" derlerdi.
Peygamberimizin, otuzyedi yaşlarında iken, kulağına "Ey Muhammedi" diye sesler geldiği ve gözüne nurlar göründüğü olurdu.
Peygamberimiz, geceleri rüyasında tanımadığı kimselerle görüşür, gündüzleri bilmediği kişilerle karşılaşırdı.
Peygamberimiz, sebep ve hikmetini pek seçemediği bu halleri yalnız Hz. Hatice'ye açar, ondan endişelerini giderici sözler ve teselliler beklerdi.
Peygamberimizin bu olağanüstü hal ve hareketleri Kureyşlilerin de gözünden kaçmıyor: "İşittiniz mi? Muhammed Rabbine aşık olmuş!" diyorlardı.
Hatta, bazı kadınlar, Hz. Hatice'yi:
"Sen Muhammed'in yolunda nice fedakârlıklarda bulundun, servetler harcadın. O ise, şimdi seninle ilgilenmiyor, Hîra dağında vakit geçiriyor!" diye fitlemek istiyorlar, Hz. Hatice ise bu sözlere kulak asmayarak onlara şöyle cevap veriyordu:
"Sizin düşündüğünüz şeyler benim hatırıma bile gelmez. O benden ilgisini kesmez ve nefret etmez. Onda saadet alâmetleri vardır."
Peygamberimizin mübarek kalbi mâsivâ kirlerinden arınmış, basiret sözü de herşeyin içyüzünü görebilecek şekilde açılmıştı.
Kendisinin her an ilâhî bir tecelliye mazhar olması beklenebilirdi.