HAYALİN DİĞER ADI: MADDE Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi
 
AnasayfaLatest imageschatboxHAYALİN DİĞER ADI: MADDE ReportGiriş yapKayıt Ol

 

 HAYALİN DİĞER ADI: MADDE

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

HAYALİN DİĞER ADI: MADDE Empty
MesajKonu: HAYALİN DİĞER ADI: MADDE   HAYALİN DİĞER ADI: MADDE I_icon_minitimePaz Kas. 30, 2008 2:30 am

HAYALİN DİĞER ADI: MADDE

Hazreti
Muhammed Aleyhisselam "insanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar"
buyurmuştur. Demek ki, dünya hayatında gördüğü şeyler uyuyan kimsenin
rüyasında gördüğü şeyler gibidir. Yani hayaldir.
Bir ayette ise, insanların kıyamet gününde tekrar diriltildiklerinde şöyle diyecekleri bildirilmektedir:
Demişlerdir
ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim
diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki)
gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş". (Yasin Suresi, 52)
Ayette de görüldüğü
gibi, insanlar kıyamet günü aynı bir rüyadan uyanır gibi
uyanmaktadırlar. Bir insan, ağır bir uykuya daldığı ve rüya gördüğü
sırada aniden uyandırıldığında kendisini uyandıranın kim olduğunu nasıl
sorgularsa, bu insanlar da aynı şekilde kendilerini kimin uyandırdığını
sormaktadırlar. Bu ayette de dikkat çekildiği gibi dünya hayatı
gördüğümüz bir rüya gibidir ve her insan bu rüyadan uyandırılacak ve
gerçek hayatı olan ahiret hayatına dair görüntüleri görmeye
başlayacaktır.
Pek çok insan, bu
konuyu düşünerek gerçeğin kıyısına kadar geldiği halde "gören kim"
sorusunun cevabını vermekte, düşüncede bundan daha ileriye gitmekte
tereddüt eder. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi benliğimizi
meydana getiren varlık için kimileri "küçük insan", kimileri "makinenin
içindeki hayalet", bazıları "beyni kullanan varlık", bazıları ise
"içteki göz" tabirini kullanmışlardır. Tüm bu tabirler, beynin ötesinde
bilinç sahibi olan varlığı tanımlayabilmek ve ona ulaşabilmek için
yapılmıştır. Ancak bu insanlar materyalist görüşleri nedeniyle
gerçekten görenin, duyanın kim olduğunu dile getirememişlerdir.
Bu gerçeğin
cevabını bize veren yegane kaynak, dindir. Allah Kuran'da insanı önce
bedenen yarattığını, sonra da ona "ruhundan üfürdüğünü" bildirmiştir:
Hani Rabbin
meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan
bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan
üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28 -
29)
Sonra onu
'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de
kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde
Suresi, 9)
Yani insanın,
bedeni dışında bir başka varlığı daha vardır. Beyninin içindeki
görüntüyü "görüyorum" diyen, beyninin içinde duyduğu sesleri
"duyuyorum" diyen, kendi varlığının şuurunda olan ve "ben benim" diyen
bu varlık Allah'ın insana vermiş olduğu ruhtur.
Tek mutlak varlık ise Allah'tır. Allah'ın varlığı her yeri kuşatmıştır. İnsan ise hiçbir şekilde mutlak varlık olamayacağı için, her halikarda görüntüdür.

Bu gerçeği Rabbimiz bir ayette şöyle bildirir:
Allah...
O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku
tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın
O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve
arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun
ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün
gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç
gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
Bu gerçeğin
kavranmasıyla, şirk koşmadan, Allah'ı birleyerek iman tam anlamıyla
oluşur. Çünkü Allah'tan başka tüm varlıkların gölge varlıklar
olduklarını bilen bir insan, kesin bir imanla (hakkel yakin
derecesinde) "yalnızca Allah vardır, O'ndan başka ilah (güç sahibi
varlık) yoktur" der.

Allah'ı gözleriyle görmediği için Allah'ın varlığına inanmayanların
maddeci iddiaları da, maddenin gerçek mahiyeti öğrenildiğinde tamamen
yıkılır. Çünkü bu gerçeği öğrenen kişi, kendi varlığının bir hayal
niteliğinde olduğunu anlar. Hayal olan bir varlığın ise, mutlak olan
bir varlığı göremeyeceğini kavrar. Nitekim Kuran'da, insanların
Kendisini göremediği, ama Kendisinin onları gördüğünü Rabbimiz şöyle
açıklar:
Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder... (En'am Suresi, 103)
Elbette ki biz
insanlar Allah'ın varlığını gözlerimizle göremeyiz. Ama biliriz ki,
Allah bizim içimizi, dışımızı, bakışlarımızı, düşüncelerimizi tam
olarak kuşatmıştır. Bu nedenle Allah Kuran'da Kendisinin "kulaklara ve gözlere malik olan" (Yunus
Suresi, 31) olduğunu bildirmektedir. Allah'ın bilgisi dışında biz tek
bir söz söyleyemeyiz, hatta tek bir nefes dahi alamayız. Bundan dolayı
Allah bizim yaptığımız herşeyi bilir, bu durum Kuran'da da şöyle
belirtilmiştir:
Şüphesiz, yerde ve gökte Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz. (Al-i İmran Suresi, 5)
Allah'ın her an
bizi izlediği, gördüğü, işittiği çok önemli bir gerçektir. Bu gerçeğin
farkında olan bir insan, Allah'ı gözleriyle görmese bile, O'nun her
anında kendisinden haberdar olduğunu bilir. Bu nedenle her ne iş
üzerinde olursa olsun, Allah'ın izlediğini bilerek, Allah'ın hoşnut
olmayacağı bir davranıştan, konuşmadan, bakıştan veya düşünceden
sakınır. Allah, her işimizde bize yakın olduğunu, bizi izlediğini ve
hiçbir şeyin O'ndan uzak olmayacağını şöyle bildirir:
Senin
içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun
herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona
daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve
gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta saklı kalmaz. Bunun
daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.
(Yunus Suresi, 61)
Tek mutlak varlık
olan Allah, elbette ki bir hayal olarak yarattığı insanı her yönüyle
bilmektedir. Bu, Allah için çok kolaydır. Fakat kimi insanlar
cehaletleri nedeniyle, bunu anlamakta zorlanırlar. Oysa "dış dünya"
sandığımız algıları seyrederken, yani hayatımızı sürdürürken, bize en
yakın olan varlığın, herhangi bir algı değil, Allah'ın Kendisi olduğu
apaçık bir gerçektir. Kuran'da yer alan, "Andolsun, insanı Biz
yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz
ona şah damarından daha yakınız" (Kaf Suresi, 16)
ayetinin sırrı da bu gerçekte gizlidir.
Allah insanlara "sonsuz yakın" olduğunu, "kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım..." (Bakara Suresi, 186) ayeti ile de bildirir. Bir başka ayette geçen, "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" (İsra Suresi, 60)
ifadesi de yine aynı gerçeği haber verir. Buna rağmen insan kendisine
en yakın olan varlığın yine kendisi olduğunu sanarak yanılır. Oysa
Allah bize, kendimizden bile daha yakındır. "Hele can boğaza
gelip dayandığında, ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz, Biz ona
sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz." (Vakıa Suresi, 83-85)
ayetleriyle de insana en yakın varlığın Allah olduğu gerçeğine bir kez daha dikkat çekilmiştir.
Allah'ın mekandan münezzeh olduğu ve her yeri çepeçevre kuşattığı gerçeği bir başka ayette de şöyle belirtilmektedir:
Doğu da
Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü orasıdır.
Şüphesiz ki Allah kuşatandır, bilendir. (Bakara Suresi, 115)
Allah bir başka ayetinde ise bu gerçeği şöyle açıklar:
Gökleri ve
yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni,
ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O
sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi, 4)
Tüm bu
anlatılanlardan çıkan sonuç; tek ve gerçek mutlak varlığın Allah
olduğudur. Allah ilmiyle, bir gölge varlık olan insanı ve diğer herşeyi
kuşatmıştır. Bir ayette de, "Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır." (Taha Suresi, 98)
denilerek bu gerçeğe işaret edilmektedir. Allah Kuran'da yer alan diğer
bir ayette ise insanları böyle bir gaflete karşı şöyle uyarmıştır:
Dikkatli
olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku
içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, herşeyi sarıp-kuşatandır.
(Fussilet Suresi, 54)
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz... (İnsan Suresi, 30)
Bazı insanlar bu
çok önemli gerçekten gafil olarak yaşarlar. Kendilerini yaratanın Allah
olduğunu kabul eder, ancak yaptıklraı işlerin kendilerine ait olduğunu
zannederler. Oysa, insanın her yaptığı fiil Allah'ın izniyle yaratılır.
Örneğin, bir kitap yazan insan Allah'ın izniyle o kitabı yazar. O
kitaptaki her cümle, her fikir, her paragraf Allah'ın dilemesiyle
meydana gelir. Allah bu çok önemli gerçeği birçok ayeti ile
bildirmektedir. Bu ayetlerden biri, "... sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır" ayetidir. (Saffat Suresi, 96) Allah, "... attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı..." (Enfal Suresi, 17) ayetiyle ise, her yaptığımızın Kendisine ait fiiller olduğunu bildirmektedir.
Allah başka
ayetlerde de peygambere müminlerden sadaka almalarını bildirir. Ancak,
ayetin devamında sadakaları alanın gerçekte Kendisi olduğunu açıklar:
Onların
mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun.
Onlara dua et. Doğrusu, senin duan, onlar için 'bir sükûnet ve
huzurdur.' Allah işitendir, bilendir. Onlar bilmiyorlar mı ki,
gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edecek ve sadakaları alacak
olan O'dur. Şüphesiz, tevbeleri kabul eden, esirgeyen O'dur. (Tevbe
Suresi, 103-104)
Göklerde ve
yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah'a
secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O'na secde eder). (Ra'd Suresi,
15)
Yeryüzünde
tanıdığınız, bildiğiniz, tarihte yaşamış, günümüzde var olan kim varsa,
hangi mevkide olursa olsun, neye sahip olursa olsun veya ne kadar
inatçı bir inkarcı olursa olsun, bu gerçek değişmez. Her insan Allah'a
boyun eğen, Allah'ın yarattığı, ruhundan üflediği, gölge bir varlıktır.
Bunu bilen bir insanın zenginliği, sahip olduğu ilim, ünvan veya
şöhret, mevki veya makam ile, yetenekleri veya işyerindeki başarılar
ile övünüp büyüklenmesi imkansız hale gelir. Buna rağmen kibirlenenler
ise, aslında büyük bir acizlik içindedirler. Çünkü Allah insanların
kendi attıklarını sandıkları taşı dahi gerçekte atmadıklarını, bunu
yapanın Kendisi olduğunu bildirmişken, halen daha insanın
başarılarından dolayı kendisine pay çıkarması çok büyük cehalettir.
Allah her insanı bu
şekilde imtihan etmekte ve aynı zamanda eğitmektedir. Bugün bu gerçeğe
akıl erdiremeyen, çok açık olmasına rağmen kabul etmeyenler, ölümden
sonra tekrar diriltildiklerinde herşeyi tüm açıklığı ile görecekler ve
hiçbir şeye güç yetiremediklerini anlayacaklardır. Allah, Kendisini
inkar edenlerin acizliğini bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
Rablerini
inkar edenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde
rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir
şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur.
(İbrahim Suresi, 18)
Allah ise herşeye güç yetiren tek varlıktır:
Göklerde ve
yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd (övgü) de
O'nundur. O, herşeye güç yetirendir. (Teğabün Suresi, 1)
dünya hayatının bir oyun, oyalanma ve aldanış olduğu şöyle bildirilir:
Bilin ki,
dünya hayatı ancak bir oyun, 'tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi
aranızda bir övünme, mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir
yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gitmiştir,
sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir
çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir
mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir
metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
Allah, birçok
ayetinde dünya hayatının çok kısa olduğunu vurgulamaktadır. Bir insanın
ortalama 60 yıllık ömrünün, ayetlerde "günün bir saati" kadar kısa
olduğunu Rabbimiz şöyle belirtmektedir:
Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız. (İsra Suresi, 52)
Gündüzün
bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları birarada
toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar
. (Yunus Suresi, 45)
Bazı ayetlerde ise, zamanın insanların sandıklarından çok daha kısa olduğu şöyle bildirilir.
Dedi ki:
"Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün
ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca
az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz." (Mü'minun Suresi,
112-114)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

HAYALİN DİĞER ADI: MADDE Empty
MesajKonu: Geri: HAYALİN DİĞER ADI: MADDE   HAYALİN DİĞER ADI: MADDE I_icon_minitimePaz Kas. 30, 2008 2:30 am

Kuran'da başka
ayetlerde ise, farklı boyutlarda zamanın daha farklı bir hızla aktığı
haber verilmektedir. Örneğin Allah'ın katındaki bir günün insanların
bin yılına eşit olduğu belirtilmektedir. (Hac Suresi, 47) Bu konu ile
ilgili diğer ayetler şöyledir:
Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 4)
Gökten yere
her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz
bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde Suresi, 5)
Kuran'ın daha pek
çok ayetinde kullanılan üslup zamanın bir algı olduğunu açıkca ortaya
koymaktadır. Örneğin Allah Kuran'da bahsedilen mümin bir topluluk olan
Kehf ehlini 300 yılı aşkın bir süre derin bir uyku halinde tutmuştur.
Daha sonra uyandırdığında ise bu kişiler, zaman olarak çok az bir süre
kaldıklarını düşünmüşler, ne kadar uzun uyuduklarını tahmin
edememişlerdir:
Böylelikle
mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku
verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap
ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. (Kehf Suresi, 11-12)
Böylece,
aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık).
İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün
veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar
kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir..." (Kehf Suresi, 19)
Aşağıdaki ayette anlatılan durum da zamanın aslında psikolojik bir algı olduğunun önemli bir delilidir.
Ya da altı
üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?)
Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?"
Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve
ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım"
dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve
içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız)
seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak
nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O,
kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi)
Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir." (Bakara Suresi,
259)
De ki: "Ey
gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahede edilebileni bilen Allah'ım.
Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm
vereceksin." (Zümer Suresi, 46)
De ki:
"Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle
karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen
(Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir."
(Cum'a Suresi, 8)
(Allah:)
"Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara
isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve
yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa
vurduklarınızı da ben bilirim." (Bakara Suresi, 33)
Genelde gaybın
sadece geleceğe ait bilinmeyen bilgiler olduğu düşünülür, oysa hem
geçmiş hem de gelecek gaybtır. Geçmişte yaşananlar da gelecekte
yaşanacak olanlar da Allah katında saklı bulunan bilgilerdir.
Bunlar:
Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan
önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva
sahiplerinindir. (Hud Suresi, 49)
Bu, sana
(ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar,
(Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe
topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin. (Yusuf Suresi,
102)
Allah Peygamberimiz
(sav)'e henüz yaşanmamış bazı olaylardan da haberler vermiştir ki,
bunlar geleceğe dair gayb haberleridir. Örneğin Mekke'nin fethi (Fetih Suresi, 27) ve Rum'un putperestlere karşı galibiyeti (Rum Suresi, 3-4),
bu olaylar henüz yaşanmadan önce Peygamberimiz (sav)'e bildirilmiştir.
Peygamberimiz (sav)'in kıyamet alametleri, ahir zaman gibi konulardaki
hadisleri de, o dönem tüm insanlar için gayb olan bu bilgileri,
Allah'ın kendisine öğrettiğini göstermektedir. Kuran'da peygamberlere
ve diğer bazı salih müminlere de gaybtan haberler verildiği
açıklanmaktadır. Örneğin Hz. Yusuf'a kardeşlerinin
tuzaklarının boşa çıkacağı haber verilmiş (Yusuf Suresi, 15), Hz.
Musa'nın annesine, bebek yaştaki oğlunun Firavun zulmünden kurtulacağı
ve peygamber olacağı vahiyle açıklanmıştır. (Kasas Suresi, 7)


Sonuç olarak, bizim geçmiş ve gelecek olarak isimlendirdiğimiz olay ve
bilgilerin tamamı, Allah katında saklı duran gayb haberleridir. Allah
dilediği zaman dilediği kişinin hafızasına bu haberlerden bazılarını
vererek, gaybın bir kısmını bilinir hale getirmektedir. İşte müşahade
edilebilir yani görülebilir, şahit olunmuş hale gelen bu olaylar,
insanlar tarafından geçmiş olarak nitelendirilir.
Örneğin, bir
hastalığı olduğunu öğrenen teslimiyetli bir insan, bunun kaderinde
olduğunu bildiği için son derece tevekküllü davranır. "Allah bunu
kaderimde yarattığına göre, mutlaka büyük bir hayır vardır" diye
düşünür. Ama "nasılsa kaderimde iyileşmek varsa iyileşirim" diyerek
tedbir almadan beklemez. Aksine, olabilecek tüm tedbirleri alır.
Doktora gider, beslenmesine dikkat eder, ilaçlarını alır. Ancak gittiği
doktorun, doktorun uyguladığı tedavinin, aldığı ilaçların, bunların
kendi üzerinde ne kadar etkili olacağının, iyileşip iyileşmeyeceğinin,
kısacası her detayın kaderinde olduğunu unutmaz. Bunların hepsinin,
Allah'ın hafızasında, daha kendisi dünyaya gelmeden önce hazır olarak
bulunduğunu bilir. Allah, Kuran'da, insanların yaşadıkları herşeyin
önceden bir kitapta yazılı bulunduğunu şöyle bildirir:
Yeryüzünde
olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur
ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu,
Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü
duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla
sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.
(Hadid Suresi, 22-23)
Sonra
kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama
ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine
düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara
kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin
tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli
tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik"
diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi
yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah,
sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için
(yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran
Suresi, 154)
Ayette de görüldüğü
gibi, bir insan ölmemek için hayır ve ibadet olan bir işten kaçsa bile,
eğer kendine ölüm yazılmışsa zaten ölecektir. Hatta, ölümden kaçmak
için başvurduğu yollar ve yöntemler de kaderinde bellidir ve her insan
kaderindeki olayı yaşayacaktır. Allah, bu ayette de, insanlara
kaderlerinde yarattığı olayların amacının onları denemek ve onların
kalplerini temizlemek olduğunu belirtmektedir.
Fatır Suresi'nde
ise, her insanın ömrünün Allah katında belli olduğu, rahimlere düşen
bebeklerin de Allah'ın izniyle olduğu bildirilir:
Allah sizi
topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift
kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz
da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da
mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.
(Fatır Suresi, 11)
Kamer Suresi'nin
aşağıdaki ayetlerinde ise, insanın her yaptığının satır satır yazılı
olduğu bildirilirken, cennet halkının yaşadıkları da yaşanmış olaylar
olarak anlatılmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, cennetteki
gerçek hayat bizim için gelecektir. Ancak, cennette olanların
yaşantıları, sohbetleri, ziyafetleri şu anda Allah'ın hıfzında
bulunmaktadır. Biz doğmadan önce de tüm insanlığın dünyadaki ve
ahiretteki geleceği Allah katında bir an içinde yaşanmıştır ve Allah'ın
hıfzında muhafaza edilmektedir:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

HAYALİN DİĞER ADI: MADDE Empty
MesajKonu: Geri: HAYALİN DİĞER ADI: MADDE   HAYALİN DİĞER ADI: MADDE I_icon_minitimePaz Kas. 30, 2008 2:31 am

Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır.
Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır.
Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nehir (çevresin)dedirler.
Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında doğruluk makamındadırlar. (Kamer Suresi, 52-55)
Allah katında
zamanın tek bir an olduğunu, Allah için geçmiş ve gelecek olmadığını
Kuran'da kullanılan bu üsluptan da anlarız. Görüldüğü gibi bizim için
gelecek zamanda olacak bazı olaylar, Kuran'da çoktan olup bitmiş bir
olay gibi anlatılmaktadır. Çünkü Allah geçmişi de geleceği de, bir an
olarak zaten yaratmıştır. Bu nedenle gelecekte olacağı anlatılan bir
olay zaten olup bitmiştir. Ama biz görmediğimiz için onu gelecek
zannederiz. Örneğin, ahirette insanların Allah'a verecekleri hesabın
belirtildiği ayetler, bunu çoktan olup bitmiş bir olay gibi
anlatmaktadır:
Sur'a
üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde
olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar
ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı;
kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile
hüküm verildi... İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler...
Korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevk edildiler. (Zümer
Suresi, 68-73)
(Artık) Her bir nefis yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. (Kaf Suresi, 21)
Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' (Hakka Suresi, 16)
Ve
sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada
tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş
ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (İnsan Suresi, 12-13)
Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir. (Naz'iat Suresi, 36)
Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. (Mutaffifin Suresi, 34)
Suçlu-günahkarlar
ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de
anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır. (Kehf
Suresi, 53)
Yukarıdaki
ayetlerde, ölümümüzden sonra yaşanacak olan olaylar, yaşanmış ve bitmiş
olaylar olarak anlatılmaktadır. Çünkü Allah, bizim bağlı olduğumuz
izafi zaman boyutuna bağlı değildir. Allah tüm olayları zamansızlıkta
dilemiş, insanlar bunları yapmış, tüm bu olaylar yaşanmış ve
sonuçlanmıştır. Küçük büyük her türlü olayın, Allah'ın bilgisi
dahilinde gerçekleştiği ve bir kitapta kayıtlı olduğu gerçeği ise
aşağıdaki ayette şöyle haber verilir:
Senin
içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran'dan okuduğun
herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona
(iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım.
Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı)
kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir
kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Allah, bizim için
geçmiş ve gelecek olan tüm olay ve varlıkları, tek bir anda
yaratmıştır. Kuran'da, tüm insanların ve varlıkların kaderlerinin
Allah'ın katında, Levh-i Mahfuz olarak isimlendirilen "Ana Kitap"ta
saklandığı şöyle bildirilmektedir:
Şüphesiz o, Bizim katımızda olan Ana Kitap'tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur. (Zuhruf Suresi, 4)
... Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 4)
Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın. (Neml Suresi, 75 )
Allah, başka ayetlerinde de göklerde ve yerde olan herşeyin bu kitapta olduğu gerçeğini şöyle haber verir:
İnkar edenler, dediler ki: "Kıyamet-saati bize gelmez." De
ki: "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir.
Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı)
kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız,
mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Sebe' Suresi, 3)
Ayetlerde de
bildirildiği gibi, evren yaratıldığından beri var olan canlı cansız
herşey, gerçekleşen her olay Allah'ın yaratmasıdır ve dolayısıyla O'nun
bilgisindedir; yani tüm bunlar "Allah'ın hafızası"ndadır. Levh-i Mahfuz
da Allah'ın Hafız sıfatının bir tecellisidir.
Görüntünün
kesintisiz, sürekli olması ise, Yaratıcımızın her an yaratmayı
sürdürüyor olduğunun açık delilidir. Nitekim, göklerin ve yerin, yani
evrenin sabit ve kararlı olmadığı, sadece Allah'ın yaratmasıyla varlık
buldukları ve Allah yaratmayı durdurduğunda yok olacakları bir ayette
şöyle ifade edilir:
Şüphesiz
Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında)
tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisinden sonra
artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır
Suresi, 41)
Allah Neml Suresi'nin 64. ayetinde ise "halkı sürekli yaratmakta olan" olduğunu haber vermiştir. "Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar? (A'raf Suresi, 191) ayetinde ise yine insanların her an yaratılıp durduklarına dikkat çekilmektedir.
İnsanları,
Allah'tan ayrı tutarak sevenler, insanlara Allah'tan bağımsız müstakil
varlıklarmış gibi bağlananlar, insanları Allah'ı sever gibi sevenler
ise çok büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü Kuran'a göre tek sevgi ve
bağlılık Allah'a karşıdır, varlıklar ise Allah'ın tecellileri olarak
sevilir. Allah, insanlara müstakil bir değer vererek bağlananlar için
Kuran'da şöyle buyurmuştur:
İnsanlar
içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar
(bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan
sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman,
muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği
azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
Ayette de
bildirildiği gibi, insanlara veya varlıklara Allah'ın varlığının
dışında bir güç isnat etmek ve onlara bu şekilde bağlanmak onları
Allah'a eş ve ortak tutmaktır. Oysa Allah'ın dışında hiçbir varlık
herhangi birşeyi yapmaya, herhangi bir fiili işlemeye kadir değildir.
Kuran'ın pek çok ayetiyle, Allah'tan başka varlıklara güç atfeden
insanlara bu gerçek bildirilmiştir:
Allah'tan
başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen
onları çağırın da size icabet etsinler. Onların yürüyecek ayakları var
mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa
işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra
bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın." Hiç şüphesiz,
benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu
(veliliğini) yapıyor. O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç
yetiremezler, kendilerine de. Eğer onları doğru yola çağırırsanız
işitmezler. Onları sana bakar (gibi) görürsün, oysa onlar görmezler
bile. (A'raf Suresi, 194-198)
dünyada nasıl
herkes aslında sadece Allah ile beraberse, ahirette de öyle hesaba
çekilecektir. Allah, bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirir:
Andolsun,
sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve
yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda
bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız
şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki
(bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz
sizlerden uzaklaşmıştır. (En'am Suresi, 94)
Her insan, örneğin
bir dostuna bakarken, zihninde Allah'ın kendisi için yarattığı dost
görüntüsünü görür. Beynine giden sinirler kesilse, dostunun görüntüsü
kaybolacaktır. Daima Diri ve Kaim olan sadece Allah'tır. Öyle ise,
insan, aslı ile asla bağlantı kuramayacağı, sadece zihninde olan bir
varlığa neden bağlansın? Unutulmamalıdır ki, insanın bağlanacağı,
severek boyun eğeceği tek dostu Yüce Allah'tır.
Allah tüm bu
algıları, hiçbir kanuna ve sebebe ihtiyaç duymadan yaratmaya güç
yetirendir. Örneğin Allah, tohum olmadan bir gülü yaratabilir, bulut
olmadan yağmur yağdırabilir ya da Güneş olmadan gölgeyi, geceyi ve
gündüzü yaratabilir. Allah bir ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir:
Rabbini
görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu
durgun kılardı. Sonra Biz güneşi ona bir delil kılmışızdır. Sonra da
onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir. O, geceyi sizin için bir
elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı)
kılandır. (Furkan Suresi, 45-47)
Allah, dilerse
yarattığı tüm görüntüleri silebilir, tüm varlıkları yok edebilir.
Ancak, Allah yine var olmaya devam eder. Çünkü o ezeli ve ebedidir;
başı ve sonu yoktur, Evvel ve Ahir'dir. Allah dilediğini bir anda yok
edebileceğine birçok ayetinde dikkat çekmektedir:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

HAYALİN DİĞER ADI: MADDE Empty
MesajKonu: Geri: HAYALİN DİĞER ADI: MADDE   HAYALİN DİĞER ADI: MADDE I_icon_minitimePaz Kas. 30, 2008 2:31 am

Eğer dilerse, ey insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarını getirir. Allah, buna güç yetirendir. (Nisa Suresi, 133)
Ey
insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise,
Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.
Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir.
Bu, Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi, 15-17)
Allah tüm
varlıkları yok etse de, önemli olan Allah'ın varlığıdır. Allah, tüm
varlıkları yaratmadan önce de vardır, tüm varlıklar yok olsalar da var
olacaktır. Rabbimiz ayetlerde şöyle bildirir:
(Yer) Üzerindeki herşey yok olucudur; Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (Kendisi) baki kalacaktır. (Rahman Suresi, 26-27)
İşte
bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurdukları
(düzme tanrılar da) onlardan uzaklaşıp-kaybolmuşlardır. Hiç şüphesiz
bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır. (Hud Suresi, 21-22)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HAYALİN DİĞER ADI: MADDE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
.talk4her :: dini bölüm :: islami yazılar/bilgiler-
Buraya geçin: