Lozan BariŞ AntlaŞmasi Hitskin_logo Hitskin.com

Bu Hitsikin.com temayı önceden görmekte fırsat veriyor.
Tema yerleştirmekTemanın fişine geri dönmek

.talk4her
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


müzik dinle klip izle indir resim google yetkinforum video download youtube islamiyet ilahi
 
AnasayfaLatest imageschatboxLozan BariŞ AntlaŞmasi ReportGiriş yapKayıt Ol

 

 Lozan BariŞ AntlaŞmasi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Lozan BariŞ AntlaŞmasi Empty
MesajKonu: Lozan BariŞ AntlaŞmasi   Lozan BariŞ AntlaŞmasi EmptyÇarş. Kas. 05, 2008 4:32 pm

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI

Kurtuluş savaşını başarıya ulaştıran Mustafa Kemal Paşanın başında
bulunduğu T.B.M.M. hükümetiyle İtilaf devletleri arasında önce Mudanya
mütarekesi imzalandı ( 11 Ekim 1922 ). Buna göre, kısa bir süre sonra,
barış yapılması gerekliydi. İtilaf devletleri, barış görüşmelerine
T.B.M.M. hükümetiyle Osmanlı hükümetini davet ettiler. Bu durum
T.B.M.M. hükümeti tarafından olumlu karşılanmadı. Yapılan toplantıda
Ankara hükümeti, Osmanlı hükümetiyle ilişkisi bulunmadığını ve
Türkiye’yi yalnız Ankara hükümetinin temsil edebileceğini, aksi halde
toplantıya katılmayacağını İtilaf hükümetlerine bildirdi. Bu sırada
İngiltere’de savaş taraflısı Lloyd George kabinesi düştü. Yerine barış
taraflısı Bonarlow kabinesi geçti. Kabinede Dışişleri bakanlığı görevi
Lord Curzon’a verildi. Curzon, barış görüşmelerinin hemen başlatılması
için, diğer devletlerle ilişki kurarak, çalışmalara başlamıştı. Fransa,
İtalya ve Yunanistan görüşmelere hemen başlama kararı aldılar. T.B.M.M.
Hükümetinin uyarmasını da dikkate alan bu devletler, Lozan konferansına
yalnız Ankara hükümetinin katılmasında bir sakınca görmediklerini Lord
Curzon’a bildirdiler. Lord Curzon da durumu Ankara’ya yazdı. Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümeti çağrıya olumlu cevap verdi ve Ankara’da
Lozan’a gidecek heyet seçildi.Heyete İsmet Paşanın ( İsmet İnönü )
başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan gayrı
müşavir olarak heyete, Münir Ertegün, Muhtar Çilli, Veli Saltık, Zülfü
Tiğrel, Zekai Apaydın, Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak,
Şevket Doğruer, Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Hikmet
Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit
Hasancan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Beyatlı Beyler de alındı.
Konferansa katılan Türk gazetecileri;Ahmet Cevdet, Ahmet Şükrü Esmer,
Hüseyin Cahit Yalçın, Velit Ebüzziya,
Kerami Kurtbay, Mecdi Sayman, Kemal Salih Sel, Asım Us, Ahmet Hidayet Reel Beylerdi.
Türk Murahhas heyeti Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan 4 Kasım 1922’de
törenle uğurlandı. Konferansın açılış tarihi olarak önce 13 Kasım
kararlaştırılmıştı. Ama bu arada müttefikler birtakım tertiplere
başvurdular; nitekim Türk heyeti Lozan istasyonunda, devlet ileri
gelenleri tarafından bilhassa karşılanmadı. İnönü bu durumdan
yararlandı ve Fransa başbakanı ve dışişleri bakanı Poincare’nin özel
davetini kabul ederek Paris’e gitti, onunla konuştu. Bu görüşme
İngilizleri etkileyecekti. Fransız basınında Türkler için yararlı
yayınlar yapıldı. Konferans ancak 20 Kasım saat 3:30 ‘da Mont Benon
gazinosu salonunda açıldı. Müttefikler bu konferansı “ Şark İşleri
Konferansı “ olarak adlandırdılar. Onlara göre bu, 1914’ten beri
doğunun huzurunu bozan savaşlara kesin olarak son vermek ve karşılıklı
anlaşmaya varmak üzere toplanan bir konferanstı. Bu sebeple Lozan’daki
görüşmeler sırasında İsmet Paşa, Osmanlı hükümetiyle ilgili bütün
meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu,
Nutuk’ta “ Lozan sulh masasında bahse mevzu olan meseleler üç, dört
yıllık yeni bir devreye münhasır kalmıyordu. Konferansta, yüzyıllık
hesaplar görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık, bu kadar
mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay
değildi “ diye belirtir ve İsmet Paşanın karşılaştığı güçlükleri
anlatır. Konferans İsviçre Konfederasyonu başkanının bir konuşmasıyla
açıldı. İsmet Paşa bu ilk toplantıda salona Lord Curzon ile birlikte
girdi ; konferansa Lord Curzon başkanlık edecekti. İsviçre başkanı
nutkunu “ Yeryüzündeki iyi niyetli insanlara selam “ söyleriyle
bitirdi. Açılış töreninde İtalya başbakanı Mussolini ve Fransa
başbakanı Poincare de bulunuyordu. İsviçre Konfederasyonu başkanından
sonra Lord Curzon bir konuşma yaparak “ Eğer delegelerin hepsi aynı
uzlaştırıcı ruhla çalışırlarsa, masaya gelecek her meseleyi çözmek ve
barış yapmak isteğini duyarlarsa, amaca ulaşmak kolaylaşacaktır “ dedi.
Bu konuşmadan sonra kendisinin, taraflardan biri olduğunu düşünerek
İsmet Paşa söz istedi ve konuşmasında Türkiye’nin uğradığı
haksızlıkları saydı. Anadolu’daki tahribatı, yapılan mezalimi, halkın
çektiği acıları anlattı. Konferansa bir ricacı olarak gelmediğini de
tekrarladı. Asıl görüşmeler, 21 Kasım’da saat 11:00’de , Chateau d’Uhy
otelinin büyük salonunda başladı. Oturumun başkanı Lord Curzon idi.
Konuşmalar sert bir hava içinde başladı. İsmet Paşa, komisyonlardan
birinin başkanlığının Türklere bırakılmasını, genel sekreterliğe bir
Türk yardımcının verilmesini ve Türk delegeleri sayısının ikiden üçe
çıkarılmasını teklif etti.
Bu tekliflerin hepsi karşı tarafça reddedildi. Yalnız Boğazlar meselesi
konuşulurken bu konuşmalara Karadeniz’de kıyıları olan devletlerin
temsilcilerinin çağrılması teklifi olumlu karşılandı. Konuşmaların bu
kısmına Sovyetler Birliği ile Romanya ve Bulgaristan temsilcileri de
katıldı. İsmet Paşa bütün oturumlar boyunca Fransızca konuştu.
Konferansta önce üç ana komisyon kuruldu. Bunların sayısı gerekirse
artırılacak yahut alt komisyonlar seçilecekti. Ana komisyonlar:
1- Topraklara, askerliğe ve Boğazlar’a ait işler komisyonu.
2- Ekalliyetler ( azınlıklar ) komisyonu.
3- Mali, iktisadi ve hukuki işler komisyonuydu.
Bunun dışında alt komisyonlar da kuruldu. Lozan’da karşılaşılan ilk
çetin mesele Batı Trakya meselesi oldu.Bu topraklar son elli yıl
içinde,Türkler,Bulgarlar,Yunanlılar arasında çeşitli bölünmelerle el
değiştirmiş ve bu konuda yapılan her incelemede , o andaki duruma göre
verilen istatistikler ayrı sonuçlar doğurmuştu. Lozan konferansına
gidildiği zaman, Batı Trakya’da Türk nüfusu, diğer nüfusa nazaran
çoğunluktaydı. Türk kuvvetleri bir taraftan Meriç hattına ilerlerken
öte yandan bazı milis teşkilatçıları Batı Trakya’da mahalli
teşebbüslere girişmişler, bir müslüman hükümet kurmayı bile
tasarlamışlardı. Ankara’nın barış istemesi üstüne, Batı Trakya’da
Yunanistan’dan geri alınacak topraklar meselesiyle ilgili çalışmalara
yer verilmedi. Çünkü Türkiye, Batı Trakya’yı Birinci Dünya savaşından
önce elden çıkarmıştı. Bu durum, birtakım antlaşmalara dayanıyordu.
Batı Trakya, saldırıya uğrayan ve Yunanlılar tarafından zorla işgal
edilen Türk topraklarına benzer durumda değildi. Milli misak sınırları
içinde de bulunmuyordu. Fakat ortada bir Karaağaç meselesi vardı ve
burası, Edirne’nin bir mahallesiydi. Yunanlılar Edirne’yi işgalleri
sırasında Karaağaç’ı ele geçirmişlerdi; Mudanya antlaşması, Meriç
nehrine kadar Türk topraklarının Türklere geri verilmesini kabul ettiği
halde, Meriç’in batı kıyısına düşen ve Edirne’nin bir mahallesi
durumunda olan Karaağaç meselesini barış konferansına bırakmıştı.
Konferansta Yunanlılar bu konu üstünde direndiler. Boğazlar, azınlıklar
ve diğer meseleler üstünde de olumlu ilerlemeler olmadı. Konferansın
açılışı üstünden bir ay geçti. Ele alınan meselelerin çözümü konusunda,
her iki taraf da görüşünü değiştirmedi. İsmet Paşa bu hava içinde,
Ankara’ya durumu bildirmek ve konuyu daha yakından görüşebilmek için
heyetten Hasan Saka Bey’i memlekete gönderdi. Hasan Bey, Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünde Türklerin Lozan’daki tutumunu ve diğer
devletlerin öne sürdüğü meseleleri bütün açıklığıyla anlattı. Bir kısım
konuşmacılar silaha sarılmaktan ve meseleleri silah gücüyle
çözümlemekten söz ettiler. Hasan Bey’in mecliste verdiği bilgilere göre
birinci komisyonun ele aldığı meseleler şunlardı :
a ) Boğazlar Meselesi : Türk tezine göre : Karadeniz ve Çanakkale
Boğazları Türkiye’nin hakimiyeti altındaki topraklar üzerinde ve Milli
misak sınırları içindedir. İstanbul ve Marmara’nın güvenliği için
Boğazlar, Türk hakimiyeti altında olmalıdır. Türkiye, bu ilkeler kabul
edildikten sonra Boğazlar’ın milletlerarası ulaştırmaya açılması
konusunda ilgililerle birlikte karar alabilir. Sovyetler Birliği
dışişleri bakanı Çiçerin, Türk tezini destekledi ve bu tutum Türkiye
için faydalı oldu. Nitekim görüşmeler, Boğazlar hukuku hakkında
Türkiye’nin sunduğu tez üstünde devam etti.
b ) Azınlıklar Meselesi : Anadolu’daki zafer, Anadolu Rumluğuna ve
Anadolu’daki Ortodoks kilisesine son verdi. Kaçan Yunan ordusuyla
birlikte Yunan adalarına Rum göçmen akını başladı. Bunların sayısı
yaklaşık olarak 263000’i bulduğu gibi, Yunanlıların “ pontus “
dedikleri Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da, aynı şekilde çekildiler.
Antlaşmaya göre yapılacak “ mübadele “ sonunda, Anadolu ve Doğu
Trakya’da Rum kalmayacaktı. Türkiye’deki azınlıkların hakları Avrupa’da
imzalanan antlaşmalar çerçevesi içinde Türkiye hükümeti tarafından
korunacaktı. Türkiye’ye komşu ülkelerdeki Türk azınlıklarının hakları
da aynı antlaşma hükümlerine bağlıydı. Bu görüş İstanbul’da kalacak
Rumlarla, Batı Trakya’da kalacak Türkler meselesini ortaya çıkardı.
Hıristiyan heyetlere göre eski Bizans’ın son hatırası olan patrikhane
yüzünden tartışmalar uzadı.
c ) Musul Meselesi : Musul vilayeti bakımsız, yıkılmış, fakat taşıdığı
petrol rezervleriyle daima ilgi çeken bir bölgeydi. Bu yüzden Irak ve
Musul vilayetlerini İngilizler, kendilerine verilecek bir toprak
sanıyorlardı. Sevr antlaşmasıyla Güneydoğu Anadolu’da kurulması
kararlaştırılan Kürdistan için Musul’un ellerinde bulunmasını ve bu
yolla İngiliz ordusunun bu bölgede yerleşmesini gerekli görüyorlardı.
Mütareke imzalandığı zaman ( 30 - 31 Ekim 1918 ), Musul şehri ve yöresi
İngilizlerin elinde değildi. İngilizler Musul’u mütarekeden sonra ele
geçirdiler ve Irak’ta bir kukla hükümet kurarak bir hükümetle bazı
antlaşmalar yaptılar. Bu konudaki Türk tezi şuydu :
• Musul vilayetinde çoğunluk Türktür.
• Coğrafi ve siyasi bakımdan bu vilayet, Anadolu’nun ayrılmaz parçasıdır.
• Türkiye’nin bir parçası olan bu topraklar hakkında İngiltere’nin imzaladığı antlaşmalar yersizdir.
• Musul vilayeti, İngilizler tarafından mütarekeden sonra işgal
edilmiştir. Bu sebeple, aynı durumda olan öteki Türk toprakları gibi,
anavatan verilmelidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AsiRuH
yönetici
yönetici
AsiRuH


Erkek
mesaj sayısı : 9861
Yaş : 36
İş/meslek : xxxxx
Kayıt tarihi : 27/09/08

Lozan BariŞ AntlaŞmasi Empty
MesajKonu: Geri: Lozan BariŞ AntlaŞmasi   Lozan BariŞ AntlaŞmasi EmptyÇarş. Kas. 05, 2008 4:33 pm

Lord Curzon bu görüş ve isteklere karşı çıktı. Fransız ve İtalyan
temsilcileri de onu desteklediler. Bu topraklar konusunda, gelecekte
kurulması düşünülen bir kurulda ele alınması görüşü ortaya atıldı.
İsmet Paşa bu görüşe karşı direndi ve “ Dünyada hiç kimse, Musul
meselesinden dolayı sulhun tehdit edilmesini istemez “ diyerek meseleye
barışçı bir çözüm yolu aradı. Fakat İngiltere de görüşünde direnerek
ortada bir savaş tehlikesi olduğunu ve Milletler Cemiyeti misakının II.
maddesine göre İngiltere’nin bu meseleyi çözümleyecek güçte bulunduğunu
ileri sürdü. İsmet Paşa, dünya kamuoyunun bu konuda Türk davasına
destek olacağı inancını belirtti. Musul meselesi, Milletler
Cemiyeti’nin araştırma ve hakemliğine bırakıldı. Milletler Cemiyeti,
Türk görüşünü benimsemedi. İkinci komisyon, Türkiye’deki yabancıların
hakları meselesiyle uğraştı. Kapitülasyonlar meselesi de yalnız Lozan
görüşmelerinin değil, Türk Milli mücadelesinin de ana konularından
biriydi. Kapitülasyonla eski Osmanlı İmparatorluğuyla batılılar
arasında yapılmış birtakım antlaşmalardı. Bunlar, Osmanlı Devleti
güçten düştükçe, Türkiye’nin yarı sömürgeliğini kanunlaştıran bir
nitelik kazanmıştı. Lozan konferansında karşı taraf bu şartları
sürdürmek istedi. Kapitülasyonların en önemli noktası gümrük
tarifeleriydi. Türkiye gümrüklerinde gerekli gördüğü tarifeleri
uygulayamayacaktı. Bu durum, ülkede sanayinin gelişmesini, iktisadi
kalkınma ve hakimiyeti sağlayıcı ve koruyucu tedbirlerin alınmasını
önlüyordu. Ayrıca devletin yargı bağımsızlığına, ulaştırma haklarına
engel oluyordu. Konferansta Türk tezi, kapitülasyonların kesin olarak
kaldırılması yönündeydi. Karşı taraf adına Lord Curzon,
kapitülasyonları : “ Türkiye’nin ticaret ve servet kaynaklarının
geliştirilmesi için yabancılara verilmiş garantiler “ sayıyordu. İsmet
Paşa’nın karşılığı ise kesindi: “ Yabancıların Türkiye’deki durumu,
mütakil ve kendi mukadderatına sahip medeni milletlerin kanunlarına
benzer kanunlarla garanti edilmiştir. ” Bu konuda Türk heyeti, yabancı
hukukçuların danışmanlıklarından da faydalandılar. Yabancı kaynaklardan
örnekler derlendi. İsmet Paşa’nın savunduğu Türk görüşü “
Kapitülasyonların, iki taraflı mukavelelerden ibaret bulunduğunu ve
ebediyen feshi mümkün olmadığını kabul etmek, elbette ki haksızlık
olur. Müddetleri belli olmayan muahedeler “ Rebus Sic Stantibus (
değişin şartlara göre antlaşma yenilenir ) kaydına uyar “ Bu kayıt, “
bir antlaşmanın yapılmasını gerektiren durumlarda değişiklik olunca ve
antlaşmanın iki tarafın isteğiyle değiştirilmesi mümkün olmayınca,
taraflardan yalnız biri, o antlaşmayı kaldırabilir. “ şeklinde
belirtildi. Konferansın havası gittikçe sertleşti. Konferans
yönetmenliğine göre ( madde 5 ) kurulan Mali ve İktisadi Meseleler
komisyonuna Fransız delegesi Baver başkanlık etti. En önemli konu “
Düyuni Umumiye “ denilen Osmanlı borçlarıydı. Gerçekte bu borçlarla
yeni Türkiye’nin ilgisi yoktu. İsmet Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi
hükümetinin eski Osmanlı İmparatorluğunun borçlarının kendine düşecek
payı ödemeyi kabul ettiğini belirterek “ işgal ettiği vilayetleri
harabeye çeviren Yunanlıların verdikleri her türlü hasarın da tazmin
edilmesini “ istedi. İşgal masrafları üstünde de söz alan İsmet Paşa,
görüşünü, “ Adalet ve hakkaniyet, Türkiye’den askeri işgal
masraflarının istenilmesi şöyle dursun, bu işgallerin ona verdiği
hasarların tazmin edilmesini icap ettirir ” şeklinde açıkladı. Yunan
başbakanı Venizelos’un konuşması üstünde tartışmalar uzadı. Osmanlı
borçları üstünde de kesin bir sonuç alınamadı. Komisyonlar 28 Ocak’ta
raporlarını hazırladılar. Fakat önemli konuların hiçbiri çözümlenemedi
ve ana konularda görüş birliğine varılamadı. 31 Ocak’ta her üç komisyon
kendi aralarında toplanarak, Türk murahhas heyetine, kendi görüşlerine
göre bir antlaşma tasarısı verdiler. 4 Şubat’ta imzalanması istenen bu
antlaşma tasarısını Türk heyetinin 4 gün içinde inceleyerek
cevaplandırılması gerekiyordu. Müttefiklerin verdiği barış antlaşması
tasarısı İsmet Paşa tarafından kabul edilmedi. Bu antlaşmanın kabul
edilmesi, Türk İstiklal Savaşı’nın sonuçlarını ülke aleyhine kötüye
kullanmak demekti, kabul etmemek ise savaşı yeniden başlatacaktı. Bu
hava içinde toplantı ertelendi. Türk heyeti Türkiye’ye döndü ( 7 Şubat
1923 ). Lozan görüşmeleriyle ilgili konuşmalar, Millet Meclisi’nde çok
sert tartışmalardan sonra 6 Mart 1923’te bitirildi. Bu sırada İsmet
Paşa Hariciye vekilliğine getirildi. İtalyan delegesi Montangna’nın
toplantıda bulduğu bir çözüm üstünde duran İsmet Paşa, yüz sayfalık
tasarıya on beş sayfalık bir cevabi nota hazırladı, İngiltere, Fransa
ve İtalya’ya gönderdi ( 8 Mart ). Bu notaya göre, birinci toplantı,
Türkiye’ye barış şartları zorla kabul ettirilmek istendiği için sonuç
vermemişti. Ayrıca yeni tasarıda, Lozan’da Türk heyeti tarafından kabul
edilen bütün şartlar gösterildi. Adı geçen devletler bir notayla cevap
verdiler ( 28 Mart ). İsmet Paşa bunu yine bir notayla cevaplandırdı (
7 Nisan ). Notada Lozan Konferansının 23 Nisanda yeniden toplanması
istendi. Bütün devletler bu yazıya olumlu yanıt verdiler. Bunun üzerine
İsmet Paşa eski yardımcılarından bir kısmını yanına alarak 21 Nisanda
Lozan’a gitti.
Lozan’da toplantı öncesi hava çok iyi değildi.
İngiltere ve Fransa, başdelegesini değiştirdiler. Curzon’un yerine
önceki tarihlerde Türkiye’de sefirlik yapan Horace George Montauge
Rumbold, Fransız Bompard’ın yerine de, İzmir’de Gazi Mustafa Kemal
Paşayla görüşen ve Mudanya’da bulunan general Maurice Pelle seçildi.
İtalya ise Garroni’nin görevlerini Montangna’ya verdi. Ayrıca heyete şu
devletlerin temsilcileri de katıldı: Japonya, Kertaro Otehiai;
Yunanistan, M.E.K. Venizelos, M.D. Kaklamanos; Romanya, Constantin
Diamandy, Constantin Kontzerseo; S.S.C.B., M. Nikolav İvanoviç
Yardanskiy; Bulgaristan, M. Dimitr Stankov, M. Fernand Peltsen;
Portekiz, M. Batholomeu Ferraria.
Konferans 23 Nisan pazartesi günü aynı yerde, Chateau d’Ouchy otelinde
açıldı ve 24 Temmuz 1923’e kadar sürdü. Yapılan görüşmelerde
Fransızlar, İsmet Paşadan bir şeyler koparabilmek için çalıştılar.
Fakat Ankara, İstanbul hükümetinin yaptığı antlaşmaların hiçbirini
tanımadığını 7 Haziran 1923’te kanunlaştırarak ilan etti. Anlaşmaya
varılamayan bazı meselelerin çözümü ileride yapılacak görüşmelere
bırakıldı. Musul meselesi bunlardan biriydi. Bütün komisyonların
çalışmaları tamamlanınca, temmuz ortalarında konferans sona erdi. İsmet
Paşa, konferans çalışmaları bu safhaya gelince Ankara’dan imza yetkisi
istedi. Fakat Rauf Orbay’ın başında bulunduğu Türk hükümeti uzun süre
Lozan’a imza yetkisini göndermedi. Bunun üzerine İsmet Paşa 18
Temmuz’da gönderdiği bir telgrafla Mustafa Kemal Paşaya durumu şöyle
açıkladı : “Eğer hükümet kabul ettiğiniz şeyin katiyen reddini
düşünüyorsa bunu bizim yapmaklığımızın imkanı yoktur. Düşüne düşüne
benim bulduğum yol, İstanbul’daki yabancı yüksek kimselere tebligat
yapmak, imza salahiyetini almaktır. Bu hal, gerçi bizim için dünya
yüzünde görülmemiş bir skandal olur. Fakat vatanın yüksek menfaatleri
şahsi düşüncelerin üstünde olduğundan, milli hükümet, kanaatini tatbik
eder. Hükümetten teşekkür beklemiyoruz. İşlerimizin muhasebesi, millete
ve tarihe bırakılmıştır “ .
Hükümet, Lozan Antlaşmasının imza edilmesi emrini vererek, antlaşmanın
sorumluluğunu kabul etmekten kaçınıyordu. Bununla birlikte Mustafa
Kemal Paşaya, İsmet Paşaya ve Lozan’da varılan sonuca karşı kesin cephe
alamadılar. Bundan dolayı Mustafa Kemal Paşa, hükümetin vermesi gereken
yetkiyi kendi verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın İsmet Paşa’ya çektiği
telgrafta şöyle deniliyordu: “ Lozan’da İsmet Paşa Hazretlerine; 18
Temmuz 1923 tarihli telgrafnamenizi aldım. Hiç kimsede tereddüt yoktur.
Kazandığınız başarıyı en sıcak ve samimi duygularımızla tebrik ederek,
usulen imza edildiğinin bildirilmesini bekliyoruz kardeşim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi reisi Başkumandan Mustafa Kemal “.
Telgrafı alan İsmet Paşa, Mustafa Kemal Paşaya şu karşılığı verdi : “
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine : Her dar zamanımızda hızır gibi
yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim azabı tasavvur et. Büyük işler
yapmış, yaptırmış bir adamsın, sana bağlılığım bir kat daha artmıştır.
Gözlerinden öperim, pek sevgili aziz kardeşim “ ( 20 Temmuz 1923 ) .
Lozan Üniversitesi salonunda bütün devletlerin temsilcileri, yorucu bir
çalışma sonucu ortaya çıkan antlaşmayı bir törenle imzaladılar ( 24
Temmuz 1923 ). Bu antlaşmayla Türkiye, çağdaş devletler arasındaki
hukuki yerini aldığı gibi yeni Türk devleti de Avrupalılar tarafından
tanındı.Antlaşma, Ağustos 1923’te T.B.M.M.’de görüşüldü. İskenderun
sancağının ve Trakya’da bir kısım toprakların sınır dışında bırakılması
eleştirildi. 227 üyeden 213’ünün oyuyla, antlaşma 23 Ağustos’ta
onaylandı.
Lozan’da görüşülen ve çözümlenen ana konular şunlardır :

I. Sınırlar :

A. Türk – Bulgar Sınırı :
İstanbul, Neuilly ve Sevr
antlaşmalarıyla belirlenen sınır, Lozan’da da olduğu gibi kabul edildi.
Türkiye – Bulgaristan sınırı, Karadeniz kıyısındaki Regve deresi
ağzından başlar. Sınır aynı derenin telvey hattını izleyerek 40 km
kadar akış yukarı ilerler, İncesırt köyünün kuzeyinde akarsu yatağını
terk eder. Kuzeybatıya doğru yönelir. 713 m yüksekliğindeki
Kartaltepe’nin doruk noktasından geçer. Aynı yönde Istıranca dağlarının
kuzey eteklerinde 500 m eş yükselti eğrisi üstünden ilerleyerek Ahlatlı
köyünü Türkiye’ye bırakır. Buradan itibaren gene sınır bölümü çizgisini
esas alarak batıya doğru ilerler. Bucakkule tepesi ve Büyükyayla
tepeleri üstünden geçer. Hamzabeyli ve Uzunbayır köylerini Türkiye’de
bırakarak Tunca nehrine ulaşır. Daha sonra 10 km uzunlukta Tunca
nehrinin telveyini takip ederek güneye doğru ilerler.Çömlek köyün
batısında Tunca’yı terk eder. Önce 20 km kadar batıya döner, Üsküdar
Köyünü Bulgaristan’da bırakır. Doğanca köyünü de Türkiye’de bırakarak
Meriç nehrine ulaşır. Burada Türkiye – Yunanistan sınırına varılır.


B. Türk – Yunan Sınırı :
Bulgar sınırından Arda ve Meriç
nehirlerinin birleştiği noktaya kadar Meriç mecrası, Arda mansabına
doğru bu ırmak üzerinde ve Çörek köyünün yakınında olmak üzere arazi
üzerinde tayin edilecek bir noktaya kadar Arda mecrası, oradan
güneydoğu doğrultusunda Bosna köyünün 1 km mansap yönünde Meriç
üzerinde bulunan bir noktaya kadar Bosna köyünü Türkiye’de bırakan bir
hattır.
Deniz sınırları ise İmroz, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’de
kalacak ve diğer adalar askersiz bölge durumuna getirilecektir.
Karasuları üç mil olacaktır.
C. Türkiye – Suriye Sınır :
Bu sınır Ankara itilafnamesindeki gibi ayrıldı. Buna göre sınır,
İskenderun Körfezi üzerinde, Payas mevkiinin hemen güneyinde tespit
edilecek bir noktadan başlayacak ve Meydan-ı Ekbez’e doğru gidecekti.
Oradan Marsuus mevkiini Suriye’de ve Karnaba mevkii ile Kilis şehrini
Türkiye’de bırakarak güneydoğuya doğru inecek.Sonra Bağdat demiryolunu
izleyecek ve demiryolunun platformu Nusaybin’e kadar Türk toprakları
üzerinde kalacaktı. Nusaybin ile Cezire-i İbni Ömer ( bugün Cizre )
arasındaki eski yoldan Dicle’ye ulaşacaktı. Nusaybin ve Cezire-i İbni
Ömer mevkileriyle yol Türkiye’ye kalacaktır. Bu yoldan yararlanma
konusunda iki ülke aynı haklara sahiptir.Çobanbey ile Nusaybin
arasındaki demiryolu Türkiye’ye bırakılacak ve ayrıca Osman Gazinin
büyükbabası Süleyman Şah’ın Caber kalesinde bulunduğu kabul edilen
mezarı Türkiye’nin malı olacak, Türkiye orada muhafızlar ve Türk
bayrağı bulundurabilecektir.
D. Türkiye – Irak Sınırı :
Bu sınır tespiti daha sonra Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak ve antlaşmayla kararlaştırılacaktır.

II. Türkiye ve Yunanistan Arasındaki Diğer Meseleler :
A - İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkler dışında,
Türkiye’deki Rumlarla, Yunanistan’daki Türkler değiştirilecektir.
B - Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç’ı Türkiye’ye verecektir.

III. Boğazlar Meselesi :
Lozan Boğazlar sözleşmesinde kabul
edilen çözüme göre: Ticaret gemileri, gerek barış, gerek Türkiye’nin
taraf olmadığı savaşlarda Boğazlar’dan serbestçe geçebilecek;
Karadeniz’e çıkabilecek savaş gemileri ise sayı ve tonaj bakımından
sınırlandırılacak; savaş zamanında Türkiye’nin taraf olması halindeyse
Boğazlar’dan ancak tarafsız devletlerin savaş gemileri geçebilecek;
Boğazlar bölgesi askersizleştirilecek ve Boğazlar’dan geçişi denetlemek
üzere akit devletlerin temsilcilerinden kurulu bir Boğazlar komisyonu
kurulacaktır.
Lozan’da kabul edilen Boğazlar rejimi 1936’da Montreux Sözleşmesi’yle Türkiye lehine yeniden düzenlendi.

IV. Kapitülasyonlar :
Her türlü kapitülasyon kaldırılacaktır.

V. Kabotaj :
Türk kıyıları arasında yapılan her türlü deniz ulaştırması yalnız Türk gemileri tarafından yapılacaktır.

VI. Osmanlı Borçları Meselesi :
Lozan Antlaşması’yla, kalan
Osmanlı borçları, Osmanlı Devleti’nden ayrılan ülkeler arasında
orantılı olarak paylaşıldı. Türkiye, kendine düşün miktarın son
taksitini 1954’te ödedi.

VII. İstanbul ve Boğazların Boşaltılması :
Barış
antlaşmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmasından
sonra geçecek olan altı hafta içinde İstanbul ve Boğazlar’daki İtilaf
devletleri kuvvetleri Türk topraklarını terk edecektir.




KAYNAKÇALAR

Brittanica Compton’s ...................................... cilt 13 , sayfa : 170 - 171
Büyük Larousse ............................................... cilt 15 , sayfa : 7560 - 7561
Meydan Larousse ............................................ cilt 8 , sayfa : 101 - 103
Gelişim Hachette Genel Kültür Ansiklopedisi cilt 7 , sayfa : 2633 - 2635
Yeni Hayat Ansiklopedisi ................................ cilt 4 , sayfa : 2204 - 2206
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Lozan BariŞ AntlaŞmasi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Misâk-ı Millî ve Lozan Barış Konferansı Belgelerinde Musul Meselesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
.talk4her :: bilgi bankası :: tarih/arkeoloji-
Buraya geçin: