Birgün
aklıma toprak canlanıverdi. İnsanın günlük yaşantısına baktığımız zaman
hayatının her safhasında toprakla iç içe olduğunu görürüz. Bundan
esinlenerek de toprakla ilgili yazımı yazmaya koyuldum.
İnsanlığın başlangıcı olan Hz. Adem (as)’ın kuru balçıktan yaratıldığını ve insanlığın ondan türediğini görürüz.
Hz. Havva annemizin onun sol kaburgasından yaratıldığı söylenir. Yani
başlangıcımız toprak, yediğimiz her mahsulün kaynağının toprak olduğunu
görürüz. Güzel bir domates, güzel bir şeftali ve harikulade bir
karpuzun da toprağın sıcacık bağrından çıkıp, bize rızk olarak
geldiğini görürüz.
Harikulade yoğurt, lezzetli bir peynir,
mis gibi bir tereyağının bir besin kaynağı olan sütten elde edildiğini
görürüz. O sütün de meralarda binbir çeşit güzellikte olan çiçek ve
bitki türlerinin otlatılması sonucu hayvanlardan sağlandığını görürüz. Kısacası ALLAH (cc) Hazretleri’nin yarattığı bütün canlıların besinlerinin kaynağının, yine toprak olduğunu görürüz.
Hayatımız
boyunca yaptığımız atıklar, çöpler hep toprağa verilip bir bakıma
filtre görevini yapıyor. Mesela besin kökenli olan çöpler toprağa
verilmek suretiyle organik bir gübre haline dönüp tekrar geri kazanım
şeklinde bize rızk olarak döndüğünü görürüz. Dolayısıyla insanlık veya
insanların rızkı olarak oluşan bu mamuller, yani gıda maddelerinin veya
sebzelerin, çağlar boyunca toprağın sıcak kucağına bırakılıp uzun süre
bozulmadan adeta buzdolabı görevi yaptığını görürüz. Bana göre en
önemli dezenfektan olarak da toprağı görmek mümkündür. Mesela bir
hayvan kadavrası veya bir insan cesedini düşünelim. İnsan öldükten
sonra bir saate varmaksızın hemen nahoş bir koku etrafa yayıldığını
görürüz. Eğer ölen
canlıların kadavrası veya insanların cesetleri toprağa verilmeseydi, bu
dünyada o nahoş koku ve kötü görüntüden dolayı dünyada yaşanamazdı.
Toprağın
bir diğer yönüne baktığımız zaman yine harikulade diyaloğumuzun
olduğunu görmek mümkündür. Mesela basitçe sanatta kullandığımız her
malzemenin yine toprak menşeli olduğunu görürüz. Yediğimiz toprak
kaplar, çanaklar, vitrinlerimizi süsleyen vazolar, vazoları süsleyen
çiçekler, lezzetli yemeklerini yediğimiz güveç tencerelerin menşeinin
toprak olduğunu görmekteyiz. Ekmek mi pişireceğiz? Ekmeğimizi fırında
pişirmek için mutlaka fırında kullandığımız tuğlanın ateş toprağından
olması gerekir. Eğer ondan yapmazsak pişirmemiz mümkün değildir. Yani
toprağın içinde ayrı bir cinsten faydalanmamız söz konusudur.
Kaldığımız
ev ya da kendimiz için bir mekân mı yapacağız veya işyeri mi kuracağız
hemen toprağı kazıyoruz, temel açıyoruz ve üzerine tonlarca ağırlık
koyuyoruz. Bir kere dahi bu ağırlığı niye benim üzerime koydunuz diye itirazda bulunmuyor ve onun ürünü olan çimento, kireç, tuğla, kiremit ve benzeri bütün malzemenin yine toprak menşeli olduğunu görüyoruz.
Bakışımız
ile içimizi ferahlatan ve güzellikleri ile yeşillikleriyle adeta
cenneti andıran güzel ormanlarımızın, yine toprağın şefkatli bağrından
doğmuş olduğunu görüyoruz. Bununla da her zaman ciğerlerimize
çektiğimiz oksijeni bunların sayesinde aldığımızı görürüz. Sitemize ve
villamıza oturmak için de şöyle giriş ve çıkışlarda görüntü güzel olsun
diye sitemizin çevresini güzelleştirmek için aldığımız o süs
tuğlalarının güzelim taşlarla kaplamalarının membaının yine toprak
olduğunu görürüz. Yine evimizin içinde oturuyoruz ve yeşil bir görüntü
görmek istiyoruz. İşte o zaman o güzelim toprağı saksılara koyup
değişik çiçekleri dikmek suretiyle bir nevi cenneti evimize taşıyoruz.
Yine evimizde ya da işyerimizde sıcaktan, soğuktan, yağmurdan, kardan
korunmak için çatımızı toprağın bağrından çıkan kille yapılmış
kiremitlerle kapatıyoruz. Ve özellikle soğuk yerlerde insanların ısı
izolasyonu için çatılarına toprak koyduklarını biliyoruz. Dolayısıyla hayatımızın her döneminde toprakla iç içe olduğumuzu görmek mümkündür.
Bütün
bu satırlar toprağın bitmek tükenmek bilmeyen faydalarını
anlatmaktadır. Neden bunları anlatmak ihtiyacını duydunuz derseniz
sonuç olarak deriz ki; ALLAH (cc) Hazretleri, hayatımız bu öğe ile
tanzim etti, yaşattı, idame ettirdi. O halde kökenimiz ondan ve
sonumuzun da oraya varacağını görüyoruz. Yani yüce yaratanımız bize
önce nerden yaratıldığımızı bilmemiz gerektiğini ve bastığımız o
güzelim topraktan geldiğimizi ve tekrar ona döndürüleceğimizi
bildiriyor. Kısacası topraktan geldik, toprakla beraber hayatımızı idame ettik ve toprağa varacağız.
O
halde yürürken kibirden uzak, sade ve saygılı bir şekilde yürüyeceğiz.
Gelen nimetlere bol bol şükürle beraber faydalanacağız ve ondan dolayı
tekrar toprağa gideceğimizi bilerek diğer dünyaya hazırlıklı bir
şekilde olmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. ALLAH (cc) Hazretleri
oysa bizi başka bir öğeden de yaratabilirdi. Bizi nurundan ya da
ateşten de yaratabilirdi. Ama insana o kadar mükemmellikler verdi ki, o
kadar imkan ve akıl verdi ki bunlara karşılık sadece ve sadece
kulluğumuzu değerlendirmemizi istemiştir bizden.
Hem yaşama hevesi gizlidir Toprak anada
Topraktan bedene can veren ALLAH (cc)
Banada yaşamak hevesini ver
Hergüne bir ümit veren ALLAH(cc)
Banada yaşamak hevesini ver
Vermez mi hiç. Yeterki Herkesin Uyuduğu O gece vakti Toprak üstünde kimselerin olmadığı o vakit Sen Kalk Secde et..!
ALLAH
(cc) insanı eğer verilen bu nimetlerin, imkânların yaratılış
hikmetlerine binaen değerlendirse, mertebelerin en yükseği olan kulluk
mertebesine yükselir ve Hz. Ebu Bekir gibi, Hz. Ömer gibi, İmam-ı
Rabbaniler gibi, Bediüzzamanlar gibi, Seydalar gibi, bütün enbiya ve
evliyalar gibi ALLAH’ın dostları olur ve ALLAH katında makbul bir
mertebeye (dereceye) ulaşır.
Rabbim Toprak Gibi Verimli Birer Mümin olmayı Cümlemize Nasib Eylesin.
Amin