1-Fiziksel Erozyon :Mekanik erozyonda denir.Atmosferdeki ısı
değişiklikleri ve akarsuların etkisi taşlar ve mineralleri parçalayıp
ufalatır.
2-Kimyasal Erozyon :Karbondioksitli suların bazı kayaçları
eritmesi,bazılarının da minerallerinin bileşimini değiştirmesi ile olur.
Genel olarak yukarıdaki iki tip erozyon birbirinin devamıdır.Tabiatta görülen erozyon çeşitleri de şunlardır:
A-Atmosfer Erozyonu :Havada ısı değişikliği,rüzgarlar,donma olayları ve
çözünmeler,güneş ışınları,taşların parçalanmasına ve aşınmasına sebep
olur.Taşların rengi fiziksel aşınmayı etkiler.Koyu renkli taşlarda ısı
absorbsiyonu daha çok olduğundan daha fazla ısınır.Böylece açık ve koyu
renkli mineraller arasındaki genleşme ve sıkılaşma farkı büyür.Böylece
parçalanma olayı oluşur.Bu olaya daha çok yarı kurak bölgeler de ve
çöller de rastlanır.
B-Yağmur sularının Erozyonu :İçinde Karbondioksit bulunan suların
kalker ve jips gibi eriyebilen tabakalarda yapmış olduğu kimyasal
erozyondur.
C-Akarsuların Erozyonu :
1-Seller
ik
yamaçlardan hızla akan geçici ve dengesiz akarsulardır.Bir selde üç
kısım vardır.a) Suların biriktiği kısım ki buna sel havuzu denir.b)
Yamaç boyunca suların aktığı kısım ki buna kanal veya sel yatağı
denir.c) Sürüklendiği malzemeyi bıraktığı kısım ki buna da sel veya
birikinti konisi denir.Hiç şüphesiz ki sellerin aşındırması hızlarına
bağlıdır.
Sel erozyonunun karakteristik ve güzel misali Ürgüp civarın da ki Peri bacaların da görülür.
2-Nehirler
evamlı ve dengeli akarsulardır.Taşkınlar dışında yatağı bellidir.
Nehirlerde aşınma geriye doğrudur.Bu aşınma sonucu ise nehir dange
profilini kazanmaya başlar.Bir nehir yatağının iki tarafında ve
yüksekte kalan eski yatak parçalarına taraça denir.
D-Denizlerin Erozyonu : Denizlerin yaptığı erozyona abrozyon
denir.Denizler,sürükledikleri çakıllarla ve dalgalarla fiziksel ve
kimyasal aşındırma yaparlar.
Fiziksel aşındırma ,dalgaların sürüklediği çakıl ve kumlarla
olur.Bunlar sahillerin dik kısımlarına vurarak orayı aşındırırlar.Üst
tarafta isnatsız kalan kısım çöker.Böylece falezler meydana gelir.Bunun
sonucun da ise kıyı geriler.
Deniz suları kimyasal aşındırma ile de sahildeki kayaları eriterek oyuk
mağaralar meydana gelmesine sebep olurlar Ayrıca taşların çatlakları
arasında birikmiş olan tuzlar, tıpkı buz gibi ısı farkı nedeni ile
hacmi büyüyerek taşların parçalanmasına sebep olurlar.
Dalgaların hidrolik etkileri,dalganın şiddetine,yani dalga yüksekliğine ve uzunluğuna bağlıdır.
E-Rüzgar Erozyonu : Rüzgarlar,yarı kurak ve kurak bölgelerde yapmış
oldukları aşındırma ile topografya da bazı şekillerin ortaya çıkmasına
sebep olurlar ve bazı çökükler meydana gelir.Aşındırma iki türlüdür:
1-Deflasyon : Toz, kum ve hatta çakılların rüzgar tarafından bir yerden
diğer yere taşınmasıdır.Daha çok kurak bölgeler de görülür.Çünkü kurak
bölgeler de,kuru,bitkisiz bir zemin,toz,kum,ve alüvyon gibi
çimentolanmış çökükler bulunur ve kuvvetli rüzgarlar vardır.
Deflasyonun şiddeti taşıma gücüne bağlıdır.Rüzgar taşıdığı toz ve
kumları bir yerde biriktirerek kumul denilen kum tepelerini meydana
getirir.
2-Korrozyon : Rüzgarların oyma,çizme ve cilalama olayıdır.
F-Canlıların Erozyonu : Hayvanlar ve bitkiler,taşların parçalanmasında
ve ayrışmasın da kendi çaplarına göre rol oynarlar.Bitkiler
bulundukları yerleri nemli tuttuklarından suyun
eritici etkisini kolaylaştırırlar Bu etki bitkilerin çürümesi ile
meydana gelen humus asiti yardımı ile daha da artar.Büyük ağaçların ve
bitkilerin kökleri,taşların çatlak ve yarıkları arasına girerek onların
mekanik olarak parçalanmasına sebep olurlar.Hayvanlar ise yuvalarını
taşların içine yaparak taşları oyarlar.Bu oyuklar suların kolayca
girmesini sağlar ve böylece etki daha da içerilere doğru ulaşır.
Türkiye de Erozyon Sebepleri :
Sel sularının vadilerdeki tarlaları, bağları, bahçeleri söküp götürmesi
bir faciadır. Yamaçlar ve vadileri bu hale sokan erozyonun sebepleri
şöyle sıralanabilir:
1-Yanlış Otlatma: Hayvanlarımız, ilkbaharlarda çok erken otlatmaya
çıkarılır. Otlar henüz kar altında filiz halindeyken, daha yetişmeden
hayvanlar tarafından yenilirler. Bu yüzden de otlak bütün yıl otsuz,
çıplak kalır.
2-Yanlış Ekim Yapma: Normal bir tarımda arazinin eğime göre ekin, ot ve
ağaç dikimi tespit edilir. En fazla % 10 eğimli bir yere ekin dikilir.
% 20 ye kadar eğimli olan yer, otlak olarak kullanılır. Ondan daha
fazla eğimli yerler ormana bırakılır. Oysa bizde, fundalığın veya
ormanın sökülebilen %45 eğimli yerine dahi ekin ekilmemektedir. Eğimli
arazide sapan izlerinin tesviye eğrilerine paralel olması gerekirken,
tersine yukarıdan aşağıya bir oluk şeklindedirler ve yağan yağmurlar
buralardan aşağılara doğru kolayca toprak sürüklerler.
Toprak korumayı ele almış memleketlerde, arazinin belli eğimine göre
ekim, ot veya ağaç yetiştirileceği kanunlarla tespit edilmiştir.
3-Orman Yangınları ve Kaçak Ağaç Kesimleri: Yakacağı olmayan veya
yakacak odun kesmeye ve satmayı bir geçim yolu haline getiren köylü,
izinli odun kesmezse, yangın çıkarmayı kendine hak görmüştür. Kaçak
ağaç kesmekte aynı sebebe dayanır.
4-Başı Boş Keçi:Fundalıkların ve özellikle yeni yetişen ormanların baş
düşmanı keçidir. Keçi, ağaçların yaprak ve filizlerini yemeyi çok
sever. Filizi ve yaprağı kopmuş bir dal veya fidan ise artık yetişme
özelliğini kaybeder.
5-Kökleme: Kökleme, fundalıktan ve ormandan ağaçları kesmek ve
köklerini söküp çıkartarak o yerin tarla haline sokmaktır. Tarla haline
sokulan bu gibi yerlerden eğim derecesine göre, 5-20 yıl yaralanılır.
Ondan sonra bu yer işe yaramaz hale geldiği için terk edilir.
Erozyon kontrolü için bölgedeki arazi kullanma tipinin değiştirilmesi
ve böylece erozyona maruz alanların ormanlık veya mera haline
getirilmesi bir çare olarak düşünülebilir. İkinci bir çare bölgenin
teraslar, enine sürme, şeritler halinde sürme ve enine kanallarla
donatılması gibi usullerle, erozyonun dayanıklı hale getirilmesidir.
Üçüncü olarak seddeler, çevre hendekleri, direnaj gibi mühendislik
yapımlarıyla aşırı suyu tutup uzaklaştırarak bölgeye gelecek zararı
önlemektir. Böylece araziler ıslah edilerek erozyondan fazla zarar
görmez hale gelir. Söz konusu edilen birinci ve ikinci çareler arazi
kaybını önlemede üçüncüye nazaran daha tesirlidirler.
Bu usullerin sonucunda, taşkınlar ve ortaya çıkacak diğer zararlarda
önlenir. Bölgedeki değişiklikler bölgenin sularını uzaklaştıran ana
kanalın rejiminde de değişikliklere sebep olur. Nehir rejimindeki bu
değişiklikler toplam kullanılabilir su miktarına da etki edecektir. Bir
bölgede büyük çapta havza gelişimi ve idaresi planlaması yapılırken bu
etkiler çok dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Yağışlı bölgelerde su
temini yanında fazla bir ters etki görülmemekle beraber, kurak
iklimlerde su havzası idaresi planlanmasındaki önem dolayısıyla ciddi
ters etkiler ortaya çıkabilir. Mevcut suyun tamamından yararlanılıyorsa
toplam havza verimindeki belirli bir azalma büyük önem taşıyabilir. Su
akımının bütün ihtiyaçları tamamlamaya yetmediği bir bölgede su
haklarıyla ilgili olarak mevcut suyun dağıtımında sıkı tedbirlerin
alınması gerekir. Böyle yerlerde maksimum tutulması ve depo edilmesi
bir çok tüketiciler yönünden önem taşır.
Yurdumuzda, özellikle iç Anadolu’da, Konya ilinin Karapınar
dolaylarında rüzgar erozyonu meydana gelmektedir. Suların sebep olduğu
erozyon, bütün Türkiye sathında, özellikle dağlık bölgelerde ortaya
çıkmaktadır. Devlet su işlerinin yaptığı etütlere göre, Dicle,
Fırat, Seyhan, Ceyhan, Yeşilırmak, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin
her yıl sürükleyip denizlere götürdüğü humus toprağının toplamı 441
milyon tondur. Bu toprağın yok olması sonucu, 45-50 yıl önce bağlık
bahçelik ve tarımsal verimi çok yüksek olan araziler, şimdi tamamen
kıraç topraklar haline gelmiştir. Bunun Türkiye’deki başlıca sebepleri,
yukarıda açıklanmıştır. Orta Anadolu’nun dağlık kısımları, Güney
Anadolu’da Toros'lar, Karadeniz’in sahile paralel uzanan dağları,
Marmara ve Ege sahilleri kökleme adı verilen ormanı tarlalaştırma
işleminin uygulanması sonucu, büyük bir erozyona maruz kalmıştır.
Düzce, Hendek, Bolu dağları, İzmit körfezinin karşı kıyıları ve Uludağ
uygulama sonucu bölge bölge kıraçlaşmış alanlara sahip hale gelmiştir.
Söz konusu bu uygulama özellikle, Karadeniz sahillerinde iklimi bile
etkisi altına almıştır. Güney, batı ve orta Anadolu’nun orman ve
fundalıklarında da bu olay büyük ölçüde süre gelmektedir.
Bugün dünyadaki nüfusun üçte biri yetersiz gıda almakta ve üçte biri
ise orta gıda alabilmektedir. Yetersiz gıda alan Hindistan, Malezya,
Yemen, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde her yıl binlerce insan
açlıktan ölmektedir. Ülkemizde de yıllık yaklaşık bir milyar ton
verimli toprak kaybının önlenerek, ileride çıkması muhtemel beslenme
problemlerine karşı şimdiden tedbir alınması ve erozyonun önlenmesi
için elverdiğince gayret sarf edilmesi büyük önem taşımaktadır.